Şeyhısla y stemıyen namertler kimlerdir ?.,, Uzun cübbeli ve sakallı adamlar I7 opkapı sarayı ile Babıâli arasında mekik dokuyorlardı _'W Bahâli ile saray arasında l ' ıdb" uğultu, bir gidip ardı. Uzun cübbeli ve sa- —L;:—l" Topkapı sarayı ile &rasında mekik dokuyor- p , Meselenin esası şu idi: şeyhislâm Ataullah E- ; İi makamından atarak ye- DB “ki sadrazamlardan Osman | Bt 'lde İzzet Beyi getirmek iş- h. * Fakat bunu açıktan açığa l Hş.“niyw tanıdığı ve emin ol- 1 yaran ve ahpabıma giz- u ftldıyordu. Ve tabiatiyle bu ı her zaman olduğu gibi ı "& bağıra söylemekten çok da- aç Buk duyulmuş ve az zaman p —d'b:eı— tarafa yayılmıştı. Mlı- İ * bu riyavetler bir türlü fısıl- j aşamıyordu. Çünkü h i — öyle sırtı çabuk ü le bilir cinsten bir adam de- İ aptığı işi gayet dikkatli (a "t hiç bir noktayi ihmal et- j ç dolaşan rivayetler tabi» ONun da kulağına geldi. İlk AÇT İnanmak istemedi, — ehli N yeni bir desise ve dediko - » dedi. Halbuki günler ge- / bir türlü bu rivayetlerin bit- İ F “"'dliı görülmiyordu. Za- v % hlıd a kadar sarayda bulu- isine sadık olan bir kaç da hemen koşarak key- , " ı:“bu olduğunu teyit et- Ak—lhıl Efendi — daha ziyade g*nin lüzumsuzluğunu anlar ı:*'lcnnde oldukça mü- Tüfuz temin etmiş olduğu Aj tÜruhu zorbalarından deli ğ Müsemma Haşimi o gece ğ "Öını_ Etrafta dolaşan ri - ı / © da duymuş ve Ataullah kendisine ıoylıy.“f' f Aağı yukarı tahmin etmiş- Ti ) """— tahmininde hata etme- çabuk anladı, netice iti- Wi ”hislâmla sabaha kadar 'Hı n, ve kendisine ihsan &- da k.mgıl.nlll ara « %% sonra Ataullah Yanından çıktı ve doğ- "m:lsle old“l“ med- Bot | Yobaz — olduğu halde 't ağı *Ekeş, katil ruhlu, zor- 'ıı,__ » Başında yeşil d':' : siyah cübbe taşıdığı ı..i".kh ve kama ile dolu | H..:B'hl'iln kendi tayfa- *İ_ toplıyarak kendilerine f::ıu"::h verdi ve hep € geçtiler. Mak-» ş N;:—'he Efendi hakkında olan menfi pro- ÜNt gPamiyle m..a... ı.,::hl Üti D “Şeyhislâm Ataullah — Efendi hazretlerini istemiyen kimdir?.,, diye bağırarak nümayişler yaptı- Tar, Hattâ en son Osman paşa za- de İzzet Beyin de konağı önüne geldiler ve seslerini yükselterek bir hayli bağırdılar.Sağa sola teh- ditler savurdular, Bu ara havaya da bir kaç el ateş ettiler. Hattâ de- li Haşim meseleyi biraz daha ileri götürdü. Ve kapıda bekliyen hiz - metçisinin bir yumrukta dişlerini kırdığı gibi yerde alıp — attığı bir taşla da konağın koca bir tamını tuzla buz etti. Böylece dört — beş yobazın bir kaç gün yaptığı kuru sıkı patırdı mutadından çok fazla olarak tesi« rini gösterdi. Şeyhislâm hakkın - da deveran eden şayişlar bıçak ile kesilmiş gibi birdenbire durdu. Bu yobazların yaptığı patırdıya *“belki yağma falan olur da, biz de bir şey kaparız,, mulâhazasiyle bir çok ta ocaklı tayfası iştirak edi - yordu. — Bu vaziyet üzerine Ata- yllah Efendinin — ocaklı ile ittihat etmiş olduğu fikri yer etti ve ken- disine alenen hücum etmeğe kim- se cesaret edemez oldu. Fakat Deli Haşim ve hempaları işi gitgide azıttılar. Bu hayat çok hoşlarına gitmiş olmalı ki bir ara Ataullah Efendinin hiç bir alâkası olmadığı — meselelere de burnunu sokmağa başladılar. Âdeta bir ne- vi eşkiyalık yapıyorlardı. Diğer taraftan hafta geçmiyor- du ki Ataullah Efendinin kapısma dayanıyorlar ve mümkün olduğu kadar para koparmağa çalışıyor lardı. Bu hal şeyhislâmın da ca- nma tak etmiş ve bunlardan kur - tulmak için bir çok — çarelere baş vurmağa başlamıştı. Ayni zamanda bunların icraatı kendi mevkini de az çok tehlike- ye sokuyordu. — Nihayet bir gün umduğu kepazelik koptu. Deli Haşim Sultan Mehmet kolluğu neferatiyle bir fahişe meselesin - den dolayı müthiş bir kavga çıka- rarak neferlerden bir kaçını yara- ladı ve medresesine kaçtı. Bunun Üzerine yeniçeriler medreseyi mu- hasara ederek kendisini yakıla- mak istediler. Deli Haşim de der- hal bıçağını ve tüfeğini çekerek kendisini müdafaaya koyuldu ve bu esnada üzerine hücum eden bir yewnyı de öldürdü. Bu vaziyet üzerine yeniçeriler büsbütün çile- den çıktılar, Medreseye şiddetli hücumlar yapmağa başladılar. Fa- kat kapıdan içeriye kimse giremi- yordu. Zira fevkalâde nişancı olan De- kendilerini ürkütüyordu. Haşim vaziyetin nezaketini an- ladı. Bilhassa öldürdüğü yeniçeri » .hlın Ogün epe Babıtlide, -ı-.,.,ı... İ *::şd" ve sâir yerler) üzünden kendisini sağ bırak. B y:*lııııı anlamıştı. Birden li Haşimin kurşunları — ne de olsa | di. bire hiç kimsenin — ummadığı bir zamanda pencereden atladı ve ö- nüne tesadüf eden yeniçeriyi mağ- lâüp edip kaçırdıktan sonra bir e- linde tüfek, diğerinde pala olduğu halde sokaklara koşmağa başladı. Bir dakika şâşaladıktan sonra ye- niçeriler de işi anladılar ve kendi- sini takip etmeğe başladılar. Deli Haşim etrafı — sındıran ve titreten müthiş nâralar atarak ko- şuyordu. — Ahali bu müthiş heri- fin çok tehlikeli palasından kur - tulmak için bir an evvel kendileri- ni bir köşeye atıyorlardı. t Bu minval üzerine Fatih camii nin önüne geldiler. Haşim doğru- ca içeri daldı. Bir dakikada attığı müthiş nâranın tesiriyle — içeride kimse kalmadı. Herkes bir kapı- dan kendisini dışarıya zor — attı. Bunun üzerine deli Haşim de mü- ezzin mahfeline bindi ve kapıları gözetlemeğe başladı, hangi taraf- tan bir kafa görecek olursa derhal kurşunu yapıştırıyordu. Mesele Ataullah Efendiye de intikal etti. O de bunu fırsat bile « rek mütecasirin herne — bahasına olursa olsun derhal yakalanıp idam edilmesini emretti. Netice itibariyle bir saat kadar — sonra cami tamamen kuşatıldı. — Fakat içeriye bir türlü giremiyorlar, ay- ni zamanda Fatih merhume hür - meten cami içerisine kurşun ata - mayıp yalnız muhasara ve tazyıkle iktifa etmek mecburiyetinde kalı- yorlardı . Halin böyle olması Ataullah E- fendiyi büsbütün endişeye düşür- du ve derhal sekbanbaşıyı celp ile cami içine — hücum ile merkumun her ne bahasıma olursa olsun idam olunmasını emretti. Sekbanbaşı maiyetini — alarak Fatih camiini nönüne geldi ve bir çok muarızlara rağmen adamları - na deli Haşime karşı ateş açmalar rını emretti. Bir anda yüzlerce kurşun patlıyarak — camiin geniş kubbesinde uzun akisler yaptı. Ve bu ateşler —mütemadiyen devam etti. — Fakat hâlen hiç kimse içe- riye girmeğe cesaret edemiyordu. Çünkü deli Haşimin — kurşunları hâlâ mukabeleye devam ediyor - du. Bir çok kimseler kendisinin in - san olmayıp şeytan olduğuna kani olmuşlardı. Bunun üzerine etraf- tan şeytan duaları - okunmağa ve pencerelerden içeriye doğru üflen- miye başlandı. Hakikaten dışarı - dan atılan binlerce kurşuna rağ - men deli Haşimin — hâlâ mukave- et edebilmeşi fevkalâde bir şey- Maamafih kendisini çok iyi ko- Tumasını bilen deli Haşim bir kaç yerinden yaralanmıştı. Vücudun- dan sızan kanlar onu gittikçe kuv-; F Devarm 8 nci sayfada” ıııPod-ı Kimlerin müslüman oldu- gunu yeni öğrenen adam —Baş tarafı 1 taci sayfada— | yenir.Amma Hüseyin Cahit Bey bu — Hepsi de hak din üzere mi | hakikatlere saç ağarttıktan sonra idiler.. — Amenma... — Müslüman bünları birbirin- den ayırt eder mi? — Hâşâ.. —Bu peygamberlerin hepsi hangi din üzere idiler?.. — Hepsi Müslümandılar.. — Ne demek?. — Hepsi de Allahın birliğini ta- nıyorlardı. Hepsi de Allah yolunu gösteriyorlardı. — Demek bu 124 binden fazla peygamberin hepsi de Müslüman- dılar?.. — Evet... — Onların dini ile Müslüman- lık arasında ayrılık gayrilik var mıydı? — Yoktu.. —© halde Musa da, İsa da Müs- lümandılar.. — Şüphesiz!... İslâm âmmesinin cahil bir ferdi olan Hasan Ağanın verdiği bu ce- vapları Mızraklı ilmihal — okuyan her Müslüman tekrar edebilir. A - sıl hayretle karşılanacak nokta, bu cevaplarla Hüseyin Cahit Beyin yorucu tetebülerle vardığı ,netice arasında hiç bir fark bulunmama- sıdır. , »Hüseyin Cahit Bey de uzun mu- kaddemelerden sonra şunları söy- lüyor: “Kur'ana nazaran İslâmiyet, Allahın muhtelif peygamberler va- sıtasile yolladığı tek bir dinden ibarettir ve bu dini kabul edenle- rin kâffesi Müslümandır. Bizim yalnız Muhamedileri, Müslüman zannetmemiz ve diğer peygamber- lerin dinini İslâmiyet saymamız, Kur'anı yanlış anlamaktan — doğ- muş bir gafletti. Bizim kabahati- mizdir.,, Hüseyin Cahit Beyin Kur'anı te- tebbü ederek, Kur'an tercüme ve tefsirlerini tenkit ederek — vardığı bu muazzam keşif ile İslâm âmme- sinin itikadı arasında zerre kadar ayrılık, gayrilik yoktur. Böyle olduğu halde bu gaflet ve kabahat nerden çıkıyor. Ve Hü- seyin Cahit Bey hangi hakla bu gaflet ve kabahati bize yüklemek istiyor. Doğrusunu söyliyelim mi, orta - da bir gaflet, bir kabahat — varsa, yalnız Hüseyin Cahit Beye aittir. Bunun sebebini de bulmak güç de- ğgildir. Hüseyin Cahit Bey İslâmi- yat ile meşgul olmağa başladığı zaman yanlış bir kapı çalmıştı. İlk önce Kur'anı tetkik edeceğine İs- lâmın en esaslı hakikatlerini tahri- fe yeltenen ilim dolandırıcısı koyu bir katoliğin misyonlere — yol gös- termek için yazdığı İslâm tarihini okumak ve tercüme etmekle başla- dı, ve bu eserin kötü ve yalan yan- lış telkinleri yüzünden asıl İslâmi- yeti anlamak hususunda İslâm a- vamından çok geri kaldı, Bu hare- ket, Hüseyin Cahit Beyin tâbirince gafletti, kabahatti, Fakat münhası- ran onun gafleti, onun kabahali idi. Onun, İslâm avamınca da ma- Tüm olan hakikatleri, esasları an- layıp keşfetmekte gecikmesi yü- zünden topumuzu gaflet ve kaba- hatle itham için hiç bir sebep yok- tur. Hiç bir Müslüman bu gafleti, bu kabahati üzerine almaz. Çünkü her Müslüman, Hüseyin Cahit Be- yin yeni keşfettiği hakikatleri ana- sının memesinden süt emerken öğ- ermiş te bunlara şimdiye kadar e- remiyen gaflet ve kabahat saymış. Bunun vebali yalnız ona aittir. Bu Vebalden bize de hisse ayırma- sına zerre kadar hakkı yoktur. Her şeyden evvel nefsimizi bu ve- balden temizlemeyi bir vazife bili- riz. Hüseyin Cahit Bey bu hakikat- lere saçlarını ağarttıktan sonra er- diğine göre bari onları dos doğru anlıyabilmiş mi? Ne yazık ki buna da müsbet bir cevap vermiyeceğiz. Hüseyin Cahit Bey, işi gene yanlış anlamış. Çünkü salâhiyetsiz oldu- ğu bir mevzua ilişirken ona ait en iptidat malümatı birbirine karış- | tırmış ve en basit meselenin için- den bile doğru dürüst çıkamamış.. Bunun da sebebini anlamak güç değildir. Insan, ihtısas sahibi ol- madığı bir mevzu ile meşgul olur, kendini ihtısas sahibi gibi öne sü- rerse ancak bu hale girer. Cahit Bey de birdenbire Kur'an tercüme ve tefsirlerini karıştırarak, Kur'an mütercimlerine, Kur'an müfessir- lerine çatacak derecede kendinde salâhiyet tevehhüm ettiği için gü- lünç bir vaziyete düşmüştür. Hüseyin Cahit Beyin anlatışına göre Kur'anda Müslim, Müslimin, kelimeleri, yalnız Muhammet dini- ni kabul edenlere hasredilmemiş- tir, Onun için bu yoldaki -"' kanaat, (!) sureti kat'iyyede yan- lıştır,(!). Çünkü Kur'an, Nuhun, Ibrahimin, İbrahimin oğlu Yaku- bun, Yusufun, Musanın, — İsanım, Havvarilerin, nihayet Muhamme- din, ve Muhammet ümmetinin Müslüman olduklarını — söylüyor. Halbuki Kur'anı Türkçeye - tertü- mo ve tefsir edenler buru böylece anlatmıyorlarmış! Acaba neder.? Bu zevatın da kilgisi " Hüseyin Cahit Beyin bilgisinden geri mi? Bunun böyle olmadığını hepimiz de göreceğiz, Hüseyin Cahit Beyin bu yanlışı | meydana çıkarmak için müracaat ettiği eserler, merhum Şeyli Miahs sin Fani ile arkadaşlarının dık- ları “Nurülbeyan,, , eski Şer'iye Vekili Vehbi Beyin yazdığı “Hu- lâsatülbeyan,, , İzmirli tsmail Hak- kı Beyin yazdığı “Maanii Kur'an,, dır. Bu muhterem ve değerli zevat. tan yalnız Şeyh Muhsin Fani üsta. — dımız Allahın rahmetine kavuştu, Gerek Vehbi Efendi, gerek İzmir- — K İsmail Hakkı Bey üstatlarımız, çok şükür sağdırlar ve Hüseyin Cahin Beyin kendilerine karşı vu- ku bulacak tarizlerine karşı — gel- | mekte serbesttirler. Şu var ki Hüseyin Cahit Beyin dediğini farzı muhal olarak kabul etsek te bu muhterem zevatın bu noktayı yanlış yazdıklarını bir an için kabul etsek te Cahit Bey gene bir hak kazanmaz. Çünkü bu ze- watım eserlerinden başka eser yok değil, Bu muhterem zevat ta eser- lerinin İslâmiyet meselelerinde en büyük hüccet olduğunu iddia — et- memişlerdir, Kaldı ki bunların bi- ri de Hüseyin Cahit Beye hak ve» recek bir hatada bulunmamıştır. O halde Hüseyin Cahit Beyin ulu orta hepimize gaflet, kabahat isnat etmesi neden ileri geliyor. Bunun izahını ikinci yazıma bı» rılnyoı'un. |