16 Nisan 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

16 Nisan 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

dEX) YA EKED Ş MÜTARENİBUL nııııın vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan | Kadri CEMiL 16-4-934 Geçen kısımların hulâsası | Mütarakeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde calışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan | mütemadiyen çalışıyorlardı. — Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- larr İlhami ismindeki genç Olatada Ariyan hanma tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında Bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve | arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- mıştı . — A birader, siz de amma da korkak şeylersiniz.. Uzun uzadıya tetkikle tahkikle uğraşacağız diye size kim söyledi. Bakarız, doğru olduğuna kani olursak, o da gel - | sin. İtimat edilebilecek birini bul- manın bu zamanda ne kadar müş- kül olduğunu bilmiyor değilsiniz. Şayet kendi ayağı ile gelmiş ha- kikt bir Anadolu göndermesi ise başımızla beraber; değilse uğur- lar olsun.. Herşeyi kendisine bil- direcek değiliz ya.. Yanlışlık oldu birader, biz senin aradığın adam- | lar değiliz, diyip savarız; olur, bi- ter. Nur Bey: — Fena muhakeme değil.. A- ma Şahin Kâhyanm düşüncesile.. Çok idareli hareket etmemiz lâ- zım geldiğini unutmamamız icap eder. Biz ihtiyatsız hareket eder- sek her iş suya düşer. Ö zaman işin yoksa ayıkla pirincin taşımı.. Şahin Kâhya: — Madem ki böyle.. Yarın da- ha sizinle görüşmesine —meydan vermeden savarım. Merak — etme- yin, Bir şey çıkmaz. — Bir şey çıkmaz, deme.. Bur- saya kaçırdığın silâhlar için bir ay evveline kadar mütemadiyen a- randığını unutma şimdi biraz öte- de beride dolaşabiliyorsan bunun da elbette onlarca bir sebebi var- dır. Yoksa senin böyle dolaşmana müsaade etmezler. Evvelâ bu Bur- sa hâdisesini unutturman İâzım. — Artık o meseleden bir teh- İüke kalmadı. Asıl arıyacak olan- ları susturduk. Şimdi bundan son- rasına bakalım. Muslihittin Bey, Nur Beyle Şahin Kâhyanm bu konuşmaların | da pek alâkadar görünmüyor, ma sa üzerine yaydığı bir sürü kıiıdrl 'l'ı!fllu. No. 6 er bhakkı mahfuzdur Tefrika: 33 karıştırmakla meşgul bulunuyor - | | du. Yalnız bir ara: — Bursaya götürdüğün silâh- ları veren endaht mektebi müdü- rü İbrahim Beyden haber var mı? dedi. Şahin Kâhya: — Biliyorsun ya onu sahiki se- lâmete çıkardık.. diye cevap ver- di. — Biliyorum, fakat © zaman - danberi hiç bir haber aldın mt? — Hayır. — Muslihittin Beyin bahsettiği İbrahim Etem Beyi bu silâh kaçır ma hâdişesinden dolayı İngilizler | evini basarak kendisini aramışlar- dı, Bunun daha evvel farkında o- lan İbrahim Etem Bey bu ev bar- ma hâdisesinden evvel doğruca Kâhyanım evine gelmiş ve kendi- sini Anadoluya götürmesini yok - sa yakalanırsa çok fena olacağını söylemişti. Kâhya İbrahim Beyin dâha kendisine geldiği akşam kı - yafetini değiştirerek doğruca Bur saya göndermişti. Giderken de e- line vesikamsı bir kâğıt ver- meyi ihmal etmemişti. Şahin Kâhya ve — arkadaşları, burada geç vakte kadar beraber kalmışlar ve öteden beriden ko - nuşarak yapacakları işleri tasar - Iıııuılırdı Brleıı ;unuydn. Ahıııı Mnı bir ara kahve tenhalaşmıştı. Kö- şede oturup baş başa konuşan iki kişi de çıkıp gitmişlerdi. Kâhya da, kalafat yerine kadar bir” işini takip etmek için ayrılmıştı. — İs- mail Efendi adımndaki adam içe- riye girdiği zaman ocakta kahve | işlerile uğraşan Şükrüden başka kimse kalmamıştı. Yabancı adam içeride kimseyi görmeyince ocakçıya kadar yak- laştı: — Kâhya yok mu, diye sordu. — Yok. — Nereye gitti? — Şimdi nerdeyse gelir. Kala- fat yerine kadar uzandı. Küçük bir işi vardı da. — Ya.. O halde şuracıkta bekli- yeyim. — Hay hay, oturun da yin., bekle- Hıf hıılu ııııMudııı- seeamar ee maTara SAT AM *ş KAYB oO LAN Aşk,, macera kahramanlık ve siyaset romanı Mülellifi: ( Vâ - Nü ) Geçen kısımların hulâsası Balkan misakı için Türk sefaretinin tertip ettiği bir baloda, silâh fabrikala- zının mümessili Ert of Sad, Türk dip- Tomatı Muhsin Raşide caki bir intika- mr almayı telkin ediyor: — Ailenizin mazisi hakkında malü- mattarım, Muhsin Reşit Bey... dedele- riniz Rumeli beylerbeyi imiş.. Ecdat- dört defa yürümüşsünüz... Bütün Sır- bistanı çiğniyerek geçmişsiniz.. Da- marlarınırda kahramanlık kanı dönü- ! l yer, Soyunuz, irsiyetiniz itibarle si lâhşörcünüz... Şimdi bu adamları ken- dinbele eşmiş gibi arkadaşlığınıza al- manıza hayret edilir... Ben, Türk mu- rum: Bu çoban evlâtları nerede, siz ne- rede?.. Genç diplomat hiç te bu gecenin uslübuna Uymıyan bu sözleri cevapsız bırrakmağı duha muvafık buldu. Sırp danslarının arkasından, Orta- ta Asya raksları ve havaları, bir sürp- riz halinde baloya can ve heyecan ge- tirdi. Ziyafetin verildiği Balkan şeh- rindeki Türk akalliyetinden bir heyet, asırlardanberi kendi muhitlerinde mu- hafaza ettikleri çok eski bir oyuna baş- ladılar. Muhsin Raşit, aşağıdaki sözleri, u- zun bir süküttar sonra, dayanamayıp tam bu sırada söylediği için, şayet Ert of Sadtan başka biri onu dinliyecek ol- saydı, genc diplomatın' dediklerini Tariht Tefrika: 19 Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kırdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Etir ticareti) Avrupada yapılar bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahrenin- | deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya braktıktan donra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hryanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. — Evet... Hem de insan kaçak- çılığı.. — Desene o da kardeşi gibi bir serseri imiş, Bahçrtvan gözlerinin ucu ile A- Ki babaya baktı: — Ştanka'nın kardeşi hakika- ten serserinin biri idi. Fakat, Ştan ka çok akıllı bir adamdır, İsmai- Tof! Ondan Çar bile çekinir.. — Tuhaf şey.. Demek ki — yer yüzünde çarın çekindiği adam da var?!... — Sen koskoca bir aslanın ufa- cık bir karıncadan — korktuğunu işitmedin mi? Karıncalar aslanın burnuna musallat olur ve aslan uykuya dalmca burun deliğinden içeriye girerler. Ufak bir karmnca.. Fakat, ürküttüğü bayvana bir bak!.. Dünya böyledir, İsmailof! Kimin kimden çekindiği, ve ki- min kimi sevdiği belli olmaz. — Çar Ştankayı yakalatırsa ne yapar.. Ona ne ceza verir acaba?.. lıh;ıvışı güldü: Yabancı adam köşe sedirlerin- den birine ilişerek, cebinden — çı- kardığı tabakasından kalm — bir | cıgara yaptı, yaktı, çekti ve ileriye | doğru, nefesinin bütün kuvvetile üflediği, dalga dalga uzanıp giden dumanlara daldı. Saat beşe yaklaşıyordu. Şahin Kâhya henüz görünürlerde yoktu. Maamafih az sonra yolun ilerisin- de görünen o idi. Kahveye girdiği zâaman yabancı adamla karşılaştı ve arkadaşlarma verdiği sözü ye- rTine getirmek istedi. (Devamı var) miş gö üt — Siz Avrupalılar, Türkleri, lü- zumlu lüzumsuz, boyuna harbeden bir millet sanarak hata ettiniz, mösyöl... | Yürmi beş asır evvel şu güzel şarkıyı | ve şu harikulâde raksı ibda etmek in- | oeliğini gösteren Türkler, eski Yuna- nn bile ilk yaratıcısı oldular... Onların şarktan garba akımları, — macerape- restlikten ibaret değildir. Dedelerim, © ânedek birbirlerinden ayrı duran me- deniyet iklimleri arasında — mavasala temin etti... Fağfuri Aakdenize, Zeytini Seddiçine kılıçlarımızın emniyeti altın- da, türedilere toprak bastı verdirme- den geçirdik... O zamanlar, cenk lüzu- munu insiyakımızla duymuş, en birin- €i silâhşor hıııhıtiı.. Şimdi, artık, kıtaların temasa gelmeleri için, yalım kılıç akınlara lüzum kalma- dı... Harp, medeniyet yayıcısı, yapıcısı olmak sıfatını kaybetti.. Mahterem fir- merşazın da himmetile müthiş bir yıkıcı haline geldi!.. Işte, azizim, onun için, vaktile eşsiz bir harpcu olan Tıui. son du... Dasitanıma nihâYet verdi... Tnsan. lığın sulha ihtiyact olduğu i, için, Türk, ulhnrryerd 16 Nisan 1934 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: Zshak FERDİ — Onun yeri çoktan hazırlan- | | mıştır.. Sibiryada dıvarları dan örülmüş bir zindan.. Ali baba soğuk kanlılığını mu- hafaza ederek sordu: — Çar Ştankayı neden idam et- tirmiyor da Sibiryaya sürüyor? — Bu bir siyasettir, tsmailof! Çarın dolaplarına senin aklın er- mez, Eğer Çar (Ştanka) yı idam ettirirse, Rusyadaki — milliyetper- verlerin ayaklanması ihtimali var- dır. Anladın mı şimdi işin inceli- ğini?.. Görüyorsun ya, bu — işler deri tavlamıya benzemiyor!.. Ali baba bu sırada şatonun ar- ka odalarından birinde sık — sık dolaşan bir mşik görmüştü.. —Ali babaya sordu: — Şu karşıki odada dolaşan bir gölge var. Orası kimin odası acaba?... Petroviç gözünün ucu ile bak- tı: — Hah.. İşte onun. Fatmanın odası. Hâlâ yatmamış.. Ve önüne bakarak mırıldandı: — Bu zavallı kızcağızın derdi var ama, bir türlü anlıya- madım, O, her gece, herkes — yat- tıktan ve uyuduktan sonra, elin - deki şamdanla odanm içinde mü- temadiyen dolaşır, durur, Ali baba düşünmeğe başladı. — Kimbilir ne derdi — vardır.. Genç, kız, kafeste çırpınan - bir kuş gibi, odanın içinde — mahpus kaldıkça canı sıkılıyor ve akıbeti- ni düşündükçe uykuıu kıçxyor galiba... Ali baba, bahçrvanın odasında daha fazla kalmayı kendisi — için tehlikeli görüyordu. — Petroviçten müsaade istedi ve şatodan ayrıl- dı. Esirci otele geldiği zaman va- kit gece yarısını çok geçmişti. —)ö -| Bir sabah, Ali baba, otelde o- tururken, baş başa konuşan hüvi- yeti meçhul iki adamın muhave- resini dinlemek fırsatını bulmuş- buz- / bir | tu. Bu adamların ikisi de sivil za- | brta memurlarıydı.. Yavaş yavaş konuşuyorlardı: — Fatma kiliseye gidip gelir- ken, genç ve yakışıklı bir delikan- İrya âşık olmuş. — Sahi mi?!... Bunu bizzat valinin ağzından işittim. Bana: “Bu delikanlıyı &, nöbet, kaflas cen Bul gar hava ve oyunlarımna gelmişti: — Noeler söylüyorsunuz, Muhsin Raşit Boy? Eğer yüzünüzdeki yara ve göğsü- nüzdeki madalya sözlerimi tekzip et- meseydi, size, “cesur bir milletin kah- raman bir ailesinin uyuşup tereddi ey. lemiş son artığı!,, diyecektim... Maa- mafih, en yılmaz bir ruhu sinesinde ta- sıyanların da, bazan zaafa düştükleri | görülüyor... Netekim, büyük babanız, Sultan Hamide, Çarla iyi geçinmesini tavsiye ederdi... 93 harbinde Moskof kurşuniyle şehit düştü!... Babanız ve amcalarınız, Meşrutiyetin ilânında, o sermeset edici havaya kapılarak, Bul- garlarla sarmaşıp dolaştı, öpüşüp kok- laştı... Fakat, heyhat, Balkan harbin- de, Minaresi yıkılmış, üzerine haç ta- kılmış bir camün karşısında yakıldı!... “On Terimuzda nasıl aldanmışım! İn- tikam! Of, intikamı!,, diye haykırdı... Şimdi, o şehitlerin ruhu şuraya gelse de, sizi, bu baloda, kendilerine kıyan a- damların ortasında can, ciğer görse... Şeytani bir eda ile güldü: — Maamafih, gevezeliğimi af bu- yurun!... Bu gecenin ruhile mütenasip olmıyan sözler söyledim... Bırakayım, bir iki gün içinde muhakak lamalısın!,, dedi. Valinin emrift (Peki) demekten başka çare tu. Fakat, böyle hüviyeti me bir delikanıyı nasıl )ıkılıuül' — İsmi, eşkâli malüm mi? — Hayır.. — Fatma, geçen hafta - kili den çıkarken, kalabalıkta ken |sini dikkatle süzen bir delikan ya başıyle selâm vermiş. — Bu hafta onu selâmla yakalıyamadın mı? — Bütün jandarmalar bu # meşguldü. Fakat, Fatma etrafi bakınmadan arabaya bindi ve | kimseye bakmadı. — Tuhaf şey.. — Bu bir muamma, azizi! Bunun içinden ancak bir sihi çıkabilir. Delikanlıyı yalnız a €t görmüş.. — Arabacıdan izahat almat mı?, — Aldım.. Kara bıyıklı.. Bej tenli.İri vücutlu bir delikanlı imi — Tifliste bu şekilde erkek çoktur. Onu bu tarife göre bi kabil değil. — Ne yapmalı.. Nası| bulm Bu hafta da bu adamı ele geçi! mezsem, vali beni Tiflisten sü lcek. Ocağım yıkılacak, azizi! | Mahvolacağım... — Hiç merak etme.. Ben | yardım ederim? — Nasıl?, — Bu pazar ğgünü köylü fetile kilisezin önünde halk arasına karışırız.. — Buna ne lüzum var?, — ©O adam belki seni tanti tır.. Takip edildiğinden korl oralara gelmeğe cesaret — ed yor. — Orada benden başka zaP'| memuru yok değil ya, Valinin bölük maiyet jandarması benden fazla korkutur - zann€ rim, — Jandarmalar bu işten af mazlar, — Sen bu Pazar sabahı e den bize gel. Köylü kıyafetine relim.. Ve arabacıyı yanımıza İrm. O bize bu şüpheli deli yı uzaktan göstersin. Oteımı bi bırak!. — Pek âlâ... (Doyamıt Ç evet, sulh... Fakat, unutmayın ki, “Hazır ol cenğe, eğer ister isen hu selâh!,, demiştir. onun için, siz€ ' zedeceğim bir yeni tabanca nümuf le bu gecenin uslübunu bozmıı sanıyorum! Şu gizli köşecikte, bakınız... Fi kalarımızın bu taptaze icadı, hem cut silâhlara nazaran kurşunu on li sür'atle on misli ileri götürür, de, hinihacette zehirli gaz Tafsilât namluda yazılı... Muhsin Raşit, kaşlarını çattı? — Şimdi burada bunun sırası — Tabancayı müdafai milli: göstermek üzere kabul etmeniz niz iktizasıdır. sanırım. | — Niçin?... .J Ert of Sad, şakaya ı'tn'"*' diplomatın cebine bir M — Vazileniz olmasa bile, k' ze hediye ediyorum... Icap “"EJ man, İâzfin gelen zatlara göt niz... “Almam,, diye itiraz ederse yavan olacaktır — Peki, alayım.. Lâkin mü buyurun da hediye olarak kabul yeyim... Bedelini vereyim.... SDH ESR 0 v SKT EDLET İ SD 'DAZYIIS vrcn w T rvy

Bu sayıdan diğer sayfalar: