Sadri Etem Beyin “Korku,, isimli bir güzel kitabı çıkmıştır. İçinden bir hikâye alryoruz: Bir arkadaşım anlattı: “—- Güzel nişanlıları, güzel ka- dınları, güzel sevgilileri — olanlar bahar mevsiminden çekinmelidir, bu mevsimden korkmalıdır. Baharın ılıklaşan rüzgârların - dan çekinmeyiniz. Size dek yapa- cak kadar kurnaz değildir. Daldan dala eser, baharın çiçekleri sevgi- lilerinizi kandıracak, elinizden a- lacak kadar yakışıklı bir Don Ju- an değildir. Baharın güneşi gerçi insanların asabı üzerinde birdirbir oynar, fakat o kadar... Onun sevdikleri nizi elinizden alacak kadar kötü kalbi yoktur, Fakat dostlar, bilirsiniz ki, ba- | har demek erguan dallarının ara- | sından, kıpkırmızı kor gibi dudak- | ların uzaması demektir. Kısası kendinizi kirazdan saklayınız. Ki- raz, sevdiklerinizle aranıza giren müthiş bir kıskançtır. Epi zaman oluyor.. Benim bir karım vardı ama ne güzel, ne şe- ker şeydi. Ben, dünyada ondan | başka kadın yok derdim. O da, | dünyada benden başka erkek yok, diye düşünürdü. Karım bir tarafta, bütün dünya bir tarafta idi. Bana göre dünyanın karaları, denizleri, geceleri gündüzleri yoktu. Kâina- tın hududunu ben, şöyle tasavvur ediyordum: Karım ve başkaları. Karımda benim için böyle dü- şünürdü. Bunları bal ayı hikâyele- — ri sanmayınız. Senelerce böyle ya- şadık. Fakat bilir misiniz, bir gün ne oldu? Bir bahar kiraz - yetişti- ren bu memlekete geldik. Bahçe- mizde birbirine hasretle bakan, birbirini candan kıskanan iki ki - raz ağacı vardı. Ağaçlar birbirini candan sevenler gibi sarmaş do- laştılar. Birinde tek bir kiraz kı- zarsa, beriki de, başımızm üstün- deki dallarından kıpkırmızı — du- daklarını uzatırdı. Bazan ben, ba- —zan karım kâh birinden kâh öte- kinden bir çift kiraz koparırdık. Karım bana, ben karıma: “— Al, bakalrm derdik. Beni seviyor musun ! Bu söz şaka ile haşladı. Çünkü ne benim, ne de karımın başkasını sevmesini aklımız almıyordu. | Fakat bir gün karım gene bana | bir çift kiraz uzattı» “— Al, dedi. Elimi uzattım. Gülerek aldım. Karım cevap verdi. “— Peki... Gözleri dolu dolu oldu. Somurt- tu. Bundan sonra ben karımın ki- razla niyet tutmaması için yalvar- | karım hiddetleniyor, sinirleri ze - deleniyordu. dolaştı gene mevsim geldi. Karım bana gene bir çift kiraz | uzattı: ! | “— İstediğini al, dedi, Aldım. -— Somurttu. Sen başkasını seviyor- | “— Hayır canım dedim. etti. “— Hayır, dedim. Fakat karım — bama çıkıştı: — “wm Sana, dedi,'sevdiğin kadı- fn resmini bile göstereceğim sen - bunu da inkâr edemezsin ya!.. “— Karıcığım, sen alay ediyor- — sun, Ben kimseyi sevmiyorum de- R , * Bir boşanmanın kuş bakışı görünüşü | mi arıyorum, kendimi sun, dedi. l dim, yemin ettim, tepindim, zıpla- dım, kâr etmedi. “— Beni aldatıyorsun, dedi, sen © sarı saçlı mavi gözlü kadınla uğ- raşıyorsun, “— Allah Allah... Bu da nere- den çıktı. Bu sarı saçlı, mavi göz- lü kadın da kim? “— Sanki tanımıyormuşsun gi- bi söylüyorsun. Şu üçüncü köşkte- ki kadın. “— Ne münasebet canım? “— İki senedir elime aldığım iki kirazdan biri, o, biri benim. Şimdiye kadar hep onu aldın. “— İnanma, yavrum, dedim, tesadüftür bu! Karım, — Allahtan, vahiy almış gibi şiddetli şiddetli söyleniyordu: “— Sen onu seviyorsun.. Ben o- nu muhakkak seninle yakalıyaca- ım. Kiraz mevsimi geçti. Fakat ka- rım, sabahleyin erken kalksam; “— Heyyy... der, onu görmek için erkenden uyanıyorsun. EVe geç gelsem: — *“Tabii, biz artık eskidik. Ay yeni, yar yeni, Sokakta canım biraz sıkılsa da eve asık suratla gelsem karım: “— Ne o muhakkak - sevgilinle kavga ettin diyordu. Karım, gün geçtikçe - sinirleşti, onun habire, durmadan işliyen çe- nesi, yavaş yavaş beni de tuhaf- laştırdı. Karımın çenesi değirmen taşı gibi dönüyor, sabrımı, — taka- fmi lime lime ediyordu. Hakika- ten karımın takazaları çekilir gibi değildi. ğ Sizin anlıyacağınız bir iç sıkın- tısıdır, aldı beni artık karımla kav- ga etmediğimiz zamanlar bile, e- ve girince iki kişi karşı karşıya geçip somurlarak, geceleri — aptal aptal mehtabı seyrediyorduk, bu- dala budala birbirimize bakıyor - duk. Yavaş yavaş ikimiz — birbiri- mizin yüzüne bakmaz olduk. Arasıra yüzüne alıcı gözüyle bakıyor, fakat her bakışta onun yüzünde fena şeyler görüyordum. Sözün kısası karım artık her ba- kışta bana bir parça daha - çirkin görünüyordu. O her gün biraz da- ha çirkinleşti. Niçin bilmiyorum? Bakış o bakış; ses o sesti, fakat ne ben benim, ne de 0, o. Sanki ikimiz evimizi bir kavgacı karı ko- caya kiralamış gibiy$z. Ben kendi- aradıkça kavgacı kiracı kadınla karşılaşıyo- rum, Bir mevsim de böyle geçti. Ar - tık karıma hak verir gibiydim. Çünkü artık ben de inanıyordum ki karımı ben sevmiyorum. O, bu- nu bir hayli zaman evvel keşfetti. Simdi içimde yeni bir arzu var, dım. Çünkü her niyetin sonunda | günden güne gürbüzleşiyor. Efendim, daha doğrusu şu bi- zim sarışın yok mu? Ona karşı Kiraz mevsimi geçti. Biraz ra- | bir nevi iştiha duyuyorum. Gerçi hat rahat yaşadık Ffakat döndü, | ben onu pek eskiden tanırım, a ma neme İâzım, bir pot filân kır- mak istemem, benim dünya güzeli şeker karıcığım gözlerime bir ze- bellâ gibi göründükten sonra... Bu sarışım kadınla günün birinde yolumun üstünde bir marsık, — bir sıtma mikrobu gibi bana sırıtmı- “— Evet, seviyorsun, diye ısrar | Yacak mı? Mantıkım böyle diyor, ben de makul olayım, dediğim za- man böyle düşünüyorum, Fakat bir gece karımla çekişten sonra yatağıma girdiğim zaman, şeytan bu ya! Aklıma bu sarışım — kadını | getirdi. Dedim ki: “— Bu kadın çirkinleşse acaba nasıl olur? Onun dolan kalçaları- Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- İ maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. 221 — Bilmiyorum! Bir gün, Hoca Nasrettin, bir bahçeye giererek, kavun, karpuz, havuç, şalgam, ne buldu ise kopa- rıp çuvalına doldurdu. O sırada bahçıvan ansızın Hocanın üstün geldi: — Burada ne ararsm, dedi Hoca cevap verdi: — Beni buraya akşamki dehşet- L fırtma attı, — Ey... Bunları kim kopardı?. — Fırtına beni oradan buraya' attıkça her neye tutundumsa eli de kaldı. Bahçıvan: — Ya kim çuvala doldurdu? Hoca şaşırarak: — Doğrusu ben de onu düşü-|. Büzereml düdi, ica olunur. Rtihat kıymeti — Valans Ittihat kıymeti — Şibih madenler id- rojenle madenler ise klorla muayyen nisbetlerde birleşirler. Bu nazarı dik- kate alınarak şibi madenlere ve maden- lere ittihat kıymetleri verilmiştir. Şibih madeler dört ittihat kıymeti- ne ayrılır: A — Bir ittihat lâymeti' olan ma- denler “monovalan,,: bunların bir ato- mu idrojenin bir atomu ile birleşir. Bu şibih madenler: Klor, brom, yod, ve flü- — ——— ——— ordur. Birleşme tarzları şudur: na doğru inceleşen sonra birden- — H * CI — HCI yani klorlü idrojen bire kalınlaşan belini hayalimde H -t Br — HBe yani Brom idrojen yatak çarşafına çizdim. Bu nasıl | : $ :_. HL yani '.d.ı' 'd".’"'. ..i sis e K * F — HF yani flüorlu idrojen çirkin olabilir? Beli kalınlaşır gi- BÜ ğ Hüklü mandane eyak 4 rintiler çıkıntılar silinir, yusyuvar- | alojön denir . lak bir yağ tulumu halini alır, Yü- B—İki ittihat kıymeti olan şibih ma- rürken bir yağ tulumu kâfi dere- | denler “Divalan,,: Bunların bir atomu cede çirkidir. :m-;: mî:-k D (','.'_ i '-î'lîıîilir- Yüzünün hatları berraktı, yü- | YH KD L le zünün üzerinde öyle bir burun var SO n ; : şudur: dı ki, onun gölgesi bütün yüz hat- Cuma, Pazar ve | Şimdiye kadar çı- | an bakâlorya ders rinin kolleksiyo- | u bitmek üzere lduğundan eksi A, Fuat Gizli nüfus Ankara, 13 — Gizli nüfusların kaydına başlandığı — ikinciteşrin | tarihinden 11 nisana kadar kayde- dilen mektum nüfus 1.369.091 ol- muştur. Bundan başka gene gizli kalmış 741.332 ölüm silinmiş ve 403.529 evlenme kayde — geçiril- miştir. H' * O — H'O yani su larnıa, yarı kadın yarı çocuk hissi- 'H’ * S — H S yani kükürtlü — id- | ni veriyordu. İmkânı yoktu ki — bu | rejen — e rekke eli eli GA güzel yüz, bu dekor içinde o ihti- nj: HLA AĞ yarlasın! Maamafih insan güzel H * Se — H* Se yani selenyomlu şeyi bozmak isterse süratle —mu- | idrojen. C— Uşç ittihat kıymetli şibih maden- ler “Trivalan,,: Bunların bir atomu id- rojenin üç atomu ile birleşebilir. Bu şi- bih madenler: Azot, Fosfor, Arsenik, Antimuandır. Birleşme tarzları şudur: vaffak olur. İnsanın güzel her şeyi bozma- sı, hayalinde bile bir tabaka beyaz kâğet üstünde bir şişe mürekkebi döküvermek kadar kolaydır. Ama | H: — N — H* N yani amonyak ben bu güzel tabloyu çirkinleştir- H: 4 P — H”P yani fosforlu idrojen mek için saatlerce uğraştım. Sarı- !'l' * As — H” As yani arsenikli idro. | şın kadının fotoğrafı karımın çan- tasında idi, Onu aldım, bozduğum küğdk tablo ile karşılaştırdım, fakat o lD Di Dört ittihat kıymetli şibik mar zaman hissettim ki bu kadını ben | denler “Tetravalan,,: Bunların bir ato- çirkinleştiremiyorum. Sabahleyin | mu idrojenin dört atomul ile birleşebi- gene karımla göz göze geldik. O | lir. Bu şibih madenler: Gilis- ! | | jen H' * Sb — H" Sb yani antimuanlı id- bana hain hain baktı, ben ona $0 - | Yem, bordur. Birleşme - tarzları şu- murtkan somurtkan baktım tren - H:î» C-i de sarışm kadınla karşılaştım.| H . gi - Kadımm bana daha muniş geldi ve | rojen karıma hak verdim. H* * Bo — H" Bo yani borlu idrojen Karım benim kendisini sevmedi Madenlerin ittihat kıymeti bun- imi değil iğim ki da- | Jarın klor ile birleşme derecelerine gö- Gti eee aa a badnr gada | A n Glunmuştur. Medenlerde itti gA Vet SUO hat kıymeti noktai nazarından dört kı- C€ yani karbonlu idrojen H" Si yani silisyomlu id- Ü uk |B sımdir: Karım artık tahammül edilmez Üü Biz ada gÖL ;aton bir hale geldi. Ben de hissediyo- | klor ile birleşebilen madenler: Gümüş, rum ki ona tahammül edilmez bir | Petasyom, Sodyom. kocayım.. ü "i"â K LER ŞA En kestirme yol, ayrılmak... T y e AAA Kdçrut sadiyoi B — Bir atomu iki atom klor ile bir Teşebilen madenler; madenlerin çoğu bu kışma mensuptur. Demir, çinko, bakır, kurşun, civa, kâlyom, — kobalt, nikel, manganez ilân.. Bir misal: Fe 4 CP — Fe CF yani Dostlar, şimdi biz karı koca bir- birimizden ayrıldık. Bu boşanma- |am sebebi, ne benim kötülüğüm, 'ne de karımın sinirliliğidir. Kabahat sadece o kıskanç kiraz ea d ağaçlarındadır. € — Bir atomu üç atom klorla bir Bahçemizdeki birbirine sarmaş dolaş olan bir çift kiraz ağacı beni güzel, şeker karıcığımdan kıskan- dı. Dostlar, nişanlınızla, güzel ka- |rılarınızla kirazla niyet —tutmayı- NIZ.. leşebilen madenler: Alominyom, altın, bizmüt. Bir misal: Al * CF — AL CP yani kloru alüminyom. D — Bir atomu dört atom — klorla birleşebilen madenler: Plâtin, kalay gi bi Bir misal: Sn * C* — Sn CI" yani Nakıl ve tercüme hakkı Cuma, Pazar ve Salı günleri çıkar | lursa mürekkep cismin ismi sülfür dö 15 Nisan 1934 mahfurdur Yazan: M. Gayur kloru kalay. Dikkat: Bir maden klorla birleştiği zaman husule gelen cisme klorür der* ler. Meselâ: Klor ile bizmüt birleşir- se ismi klorür dö bizmüt olan mürek- kep cisim husule gelir. Türkçede klor kelimesi evvel ve badenin ismini son- ra getirmek kâfidir: Klor bizmüt gibi. Bir maden kükürtle birleştiği zaman husule gelen cisme sülfür derler. Met selât: Kükürtle potasyom birleşecek o- potasyom olur. Türkçede kükürt ve* 'ya kibrit kelimesini evvel madenin ise mini sonra söylemek kâfidir: Kibrit de mir, kükürt kalsyom gibi. Hamız, humuz, esas Humuz — Oksijen ya doğrudan doğruya yahut bilvasıta bir çok cisim« lerle birleşir. Alelümum basit cisim lerin oksijenle birleşmesinden husula gelen mürekkeplere humuz yahut ok- sit denir. Meselâ: Kurşunla (fran- sızca plon) oksijenin birleşmesinden hasıl olan cisim humzu kurşun yahut oksit dö plondur. Buna kurşun — ok- sidi demek te mümkündür. Hamiz — Madenlerle mübadele edilebilecek idrojeni olan mürekkep ci- simlere hamiz yahut asid denir. Asidin idrojeni yerine maden ge« Hnce bir milih yahut sel husule gelirs Dusturu şudur: Hamiz * Maden — idrojen — milih. Hamızların formülleri yazılırken cve welâ idrojeni yazmalıdır. Hamızların okunuşu şudur: Evvelâ asid devir sonra asid olan basit cismin ismi sonuna idrik yahut ik gelirilerek söylenir Niteklm HCİ — Asid klorid- rik'tir. H So — Asid Sülfüriktir. Eski şekilde evvelâ hamiz denilir, saf ra eğer hamizin cismine göre diğer ba- Sit cismin ismi ya aynen yahut “mâ, ilâve edilerek söylenirdi. Hamızı klet- mâ, hamızı kibrit gibi. Hamız nasıl tefrik olunur: Suda mahlül halindeki hamızın tadı ekşidir. Mavi turnösol boyası üzerime dökülün- ce boyanın rengini kırmızı yapar. Ma- vi tursesul kağıdıma damlatılırsa rengi ni kızartır. Kırmızı. kongo — boyasıni ve bu boya ile boyanmış kâğıtları mavü ye değiştirir. Hamizler madenlere te- sir eder. Bu esnada idrojen , ayrıler ve madenle haraızın basit cisihi — bir milih tuz husule getirir. Meselü: HCI — Na — H | NaCi yani tuz. HCI aşid kloridrik yahut hamızı kloi mâdır. Eğer onu sodyom “Na,, ma- deni üzerine dökersek idrojen ayrıla- | rak tebahhur eder ve yerine sodyomla klordan mürekkep bir milih husule ge- lir ki o da klor sodyom yani bildiğimiz tuzdur. Dikkat: Madon kaç ittihat kaymeti ise hamızım o kadar idrojeni — yerine geçer. Meselâ aynı C i Fe yani de- mirle karşılaştırsak Fe iki ittihat kıy* meti olduğundan iki H yerini tutacak- tır. HCI da bir tek H olduğundan bir zerre demire bedel iki zerre HCI almı- ya mecbur kalırız ve dusluru şöyle o- lur: HCI * Fe — FeClş H" Fe iki zerre HCI daki iki Ci ile bir« leşmiş ve iki H açıkta kalmış demek- tir. Halbuki hamızı kibrit yani H? S O" iki H vardır. Binaenaleyh bunun bir zerresini bir zerre demirle muamele ©* deriz ve: H'SO' * Fe — FeSO: | H* bu- luruz. Hamızların bir hassası da esas ©” lan cisimlere “aşağıda görilecek,, tesif ederek bu muamelcde milih ve su hu" sule getirmeleridir. Bunda mâden esasının lııldhimk.! idrojen yerine geçer hamızın idrojet! de esasın madeni yorine geçe-, muamö” le şu şekli alır: Hamiz — esas — su | milih. Nasıl ki esası bir cisim olan Na H cismi “ismi arapça maiyeli sodyotf fransızca hydrate de soudedir,, üzeri” ne HCI yani asid kloridrik dökül! zaman bir-taraftan klor sodyom Y | tuz diğer taraftan su husule gelir. HCI — Na O H — H* O * NaCİ (Bitmedi), |