Hakikt veılkılırı tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 8-4-934 Her hakkı Geçen kısımların hulâsası Mütareketlen sonra Istanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- ları Tlhami ismindeki genç Galatada Ariyan hanma tercüman diye — yerli tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan bu grup gene bir gün malüm olan yerle- | rinde toplanmışlar ve aldıkları rapor- | ları okuyorlardı. İçinde onu her gün görmek ar- zusunu yenememesi, kendisini va- kitli vakitsiz Alman hastahanesi civarıma sürüklemiş, bazan tesa- düfen karşılaşmışlar kanaatini u- yandırarak, bazan doğrudan doğ- ruya kapısını çalarak onunla bu-s | kuşmuştu. Geçen bu on beş gün içinde o- nunla kafasını karıştıran noktala- rı ıydmlıııulı şekilde konuşama- Buna cesaret etmemiş de- | İİ"İ- Fakat çok ciddi bir. mev- zua girmek için sorduğu bütün su- allere ya şaka ile karışık cevaplar almış yahut ta cevapsız — brrakıl- mıştı?. İlhamiye yalnız bir gün, bir ec- nebi yanında daktiloluk yaptığı- nr söylemiş ve bu mücssese veya şahıs hakmda hiç bir izahat ver- | memişti. Sorduğu zaman da: — Her zaman iş, iş, iş.. Biraz da başka şeylerden bahsedelim. Mınk meseleyi kapatıvermiş- | Hhımı köşesinde hiç kımıldan- madan duruyordu. O kadar - dal- mıştı ki Fatma Nüzhetin: — Haydi bakalrım — çıkar ımk gözünden sargıyı.. Cümlesiyle birdenbire silkin- mişti, — Ne © korktun mu? — Öyle bağırdın - ki, korkma- mak elimde değildi. dedi. Fatma Nüzhet tamamiyle — giyinmişti. Ayna önünde, — yüzüne hafif bir pudra sürmekle meşguldü. — Ben dedi, hiç te — bütün ka- dınlar gibi değilim.. Nedense bo- yadan hazetmiyorum, dedi. FM Fatma d_ı*lınıı kati'yyen boya sürmi- yordu. k”;" güzel olmıyanlar kul- Ş E,mîefnk li Yaban Nakıli: — Geçen kısmın - hulâsası Dişi bir beyaz keçi, dağda yalnız — kaltyor. Vahgileşiyor. Bir oğlak doğu- rüyor. 4 Keçi ümitsizliğe düştü. Acı acı melemeğe başladı. Dişlerini sı- kıp çenesini uzatıp öyle — hazin hazin haykırıyordu ki.. Oğlak, tecrübesini — tekrarladı. Zira, yaşamak için ayağa kalk- mak lâzımdı.. Yaşamak için.. Şimdi artık ayakları — üzerine, daha büyük bir emniyetle basıyor- du. Başını salladı. Uzun kulakla- rmnı harekete getirdi. Anne, onu, — mefesleriyle mütemadiyen ısıtma- - ğa uğraşıyordu. ! Tereddütle bir kaç adım a:tı. Bey*z keçi, onu, boynuzları ile dd dalllei Nüzhet du- | #htiyacın yok ta on- hepsini.., ( VAâ - Na ) mahfuzdur Tefrika: 26:' | dan, diye cevap verdi Fatma Nüzhet, memnun ve şak- rak bir sesle: | — Öyle mi İlhami ağabey, de- di.. — Söyledim ya, ben senin ar- eş- | tık ağabeyin değilim.. mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- | — Ha.. Affedersin.. Unuttum. Alışkanlık... İkisi de bir an sustular: Hlhami: — Fatma, dedi. Şimdiye kadar bir çok defa sordum.. — Fakat ce- vep — vermedin, yahut vermek is- temedin?. — Ne sordun da söylemedim.. — Meselâ ne yaptığını, nasıl ya- şadığını sordum, cevap vermedin. — Söyledim ya... Daktiloyum.. | Nasıl yaşadığımı da görüyorsun.. — Nerede daktilosun? — Şimdiye kadar söylemek is- tememiştim ama, mademki ısrar ediyorsun — söyliyeyim: — Kolonel | Maksvel'in dairesinde.. Hlhami şaşırmıştı. — Ya:tt.. — Neye şaşırdın?.. — Hiç.. — Madamın yanma pansiyon e- larak geldikten sonra oğlu Onniğin tavassutu ile girdim.. Ne yapa- | bilirdim? Bana kim bakacaktı. | — — Niçin girdin diye sormadım, Fatma.. Tabiatile bir iş bulacak- tın.. Hem orada bulunduğuna çok sevindim. — Doğru mu? — Elbette.. O halde bir çok &e- nebilerle tanışıklığın var demektir. | — Niçin sordun?.. — Hiç.... | — Hemenhemen bütün işgal | kuvvetleri âmirlerini tanırım. Ne |yalan söyliyeyim. Kendilerinden | çok büyük te iyilikler gördüm. Zi- | yafetlerde bile beni hatırlarlar ve çağırırlar.. Hemen hemen bir çok gecelerimi, eğlencelerinde geçiri- rim, İstediğim zaman gayet kolay- Irkla izin alabilirim, Yorgun oldu- ğum zamanlarda işime gitmesem bile kimse bana niçin gelmedin dema Çünkü gittiğim gün, topla- nan işleri hemen çıkarıyorum. E- sasşen benim işim günlük işler de- | ğildir. Tıplansa da zararı olmaz. — En çok kimleri tanryorsun? — Dedim ya.. Hemen hemen | Şayet işinden n_ıııml Keçisi | itina ve dikkat sarfederek, meme- lerine doğru itiyordu. Derken, oğ- lak, memeleri ağzına aldı.. Artık, keyfine payan yoktu.. O gün zarfında, beyaz - keçi, küçük mağara civarından hiç ay- rılmadı. Orada bulduğu otları sa- kin sakin yedi durdu.. Zamanının büyük bir kısmını oğlağı terbiye ile geçiriyordu. Onu yürütmeğe çalışıyordu. Yavaş ya- vaş, ite ite, ilerletti. Civardaki küçük bir kayanın yanıma kı adar | götürdü. Böylelikle, üç metre ka- dar ilerlemişler ,ayni mesafeyi ge- ri dönmüşlerdi. Oğl-k — sendeli- | yerek yürüyordu. Yerdeki yumu- Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir türü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kal- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir, Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir koöngrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya bıraktıktan aonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. Rüstem, Süleyman Paşanın ca- riyesine baktıkça başı dönüyor, ağzının suyu akıyordu. Ferhat genç kızla konuşmağa başladı: — Adın ne bakalım senin?... — Eski adım çok çirkin. Fakat yeni adımı herkes beğeniyor: Kır- mızı yakut. — Bu adı sana Süleyman Paşa mı koydu? — Tabik.. Esirler birbirlerine bakışıyorlar- dı. değilsen seni daha iyi bir yere de aldırtabilirim.. Benim — sözümü kat'iyyen kırmazlar, ne istersem o- lur. — Teşekkür ederim, Fatma... | Şikâyetci değilim.. Lüzumu olursa rica ederim. Fakat meselâ kimler? — Maksvel, emir zabitleri Kap- tan Kenet ve Kapten Sangfurt, Kolonel Favl Rikatsun Hart, Ko- lonel Atkenson, Mecir Phlip Gra- ves, Kapten Benet, Gordon, Mecir Hey daha sayayım mı?, Tihami Fatmanın sözünü kesti: — Yeter.. Yeter,. Desene ki bir kelime ile hemen hepsini.. — Söyledim ya.. Fakat tabit bu saydıklarımın hepsile dostluğum yok, fakat tanırım; tanışırım. İçle- | Akşam üstüeve gelince soyunur. | oturur.. Ve nargilesini tokurdatma- rindeençok tanıştığım Rikatsun | Hart, Kapten Kenet, Benet ve Me- Müellifi: Zshak FERDI Ferhat merakla sordu: | — Paşanın yanından niçin kaç- , tın? Kırmızı Yakut içini çekti: — Niçin mi kaçtım?! Ah.. Bunu söylersem, bana hepiniz güleceksi- | niz! Fakat, görüyorsunuz ki, ben ne çocuk, ne de bir deliyim. Ak- İzm başımda.. Ferhadın yüzüne baktı: — Mademki Ali babanın işleri- ne siz bakıyorsunuz.. Sizden hima> ye istiyorum. Beni burada yahut daha emin bir yerde saklayınız. O mendebur herifin eline ve evine bir daha düşmek istemem. Esirler, kırmızı Yakutu hayretle dinliyorlardı. Genç kız sözüne devam etti: — Süleyman Paşa, bir gençten daha fazla sefahat düşkünüdür. Çifte yırtmaçlı entarisini giyer. Ba- şına takkesini geçirir.. Koltuğuna ğa başlar. Bir tarafta saz çalarken, diğer taraftan da kırka yakın cari- yesi paşanın etrafını sarar.. Hep birden raksederler. Eğlence bu- nunla bitse iyi. Paşa aşka gelir.. E- Tini çırpar: “Kırmızı Yakutum gel- sin!,, diye bağırır. İşte ben buna tahammül edemiyorum... İki ha- rem ağası kollarıma giriyor.. Beni Paşanın önüne götürüyorlar. Pinti- | nin zevki bununla bitmiş değildir. | Ortada mermer bir havuz var. Beni | çırçıplak soyarak havuzun içine a- | tıyorlar. Paşa büsbütün coşuyor.. | Havuzun etrafında yanan şamdan- ların bir kısmını söndürtüyor., Or- talık loş.. Saz coşkun.. Paşanım göz leri fal taşı gibi dışarıya uğramış.. Ben suyun içinde raksederken ye- rinden fırlryor.. Havuzun kenarına geliyor ve beni kucaklayıp götürü- yor... Her gece bu soğuk su banyo- suna tahammül etmek mümkün de- ğil, Beni, Allah aşkıma, bir daha bu çılgın adamın eline düşürmeyiniz! Esir kızlar, bin bir gece masal- larma benziyen bu hikâyeyi merak la dinlerken, Rüstem hayretinden dudaklarını ısırıyordu. Süleyman Paşanın konağında gir Hey'dir. Bunların bana cidden | yapılan eğlenceler halkın — diline | çok yardımları dokunmuştur. O- | kadar düşmüştü.. Fakat, Rüstem nun için ne isterlerse elimden gel- | bu kadarını bilmiyordu.. Pinti pa - diği kadar yapmıya çalışırım. (Devamı var) ollıı- yordu. Lâkin kuvveti, kudreti, şaşırtı- | otları düzeltti ve sanki üzerlerinde | Annenin | den asla geçilmemiş manzarasını sevincine, gururuna nihayet yok- | verdi. cı bir sür'atle ilerledi. Her tecrübeden sonra, memele- | yakmuş gibi sahte bir rini uzatıyor, küçüğe yeniden kuv- | yürümeğe başladı. vet vermeğe cabalıyordu. Akşam güneş — batacağına ya- kın, oğlak adam akıllı yürümeğe, hattâ başını sallıya sallıya azıcık | gibiydi. Hattâ, mağaranın yanın- dan geçerlerken bile, o tarafa doğ- | ta koşmağa muvaffak olmuştu. Ama oğul, bütün gece, kaya al- tının muhafazası keçinin karnına yapışarak, onun sıcaklığiyle ısındı. Ertesi sabah, ana, evlâdını ka» | Onunla, bir çimenlikte oynadı. Koş yanın altına, sık yaprakların ara- | turdu ve koşarken arkasından sey- sına ihtimamla sakladı. Minimini, | retti. Ona, arka ayakları üzerinde muhtemel tehlikeyi anlıyarak, sev- | sağlam durarak, sağa sola kafa sal ki tabiisiyle bir deliğe girmişti. Annesinin hafifçe itmesi bunu | nı boynuzlamağı öğretti. anlamasıma kâfi gelmişti. Bacakla- vı üzerine büzüldü. Gözlerini kapa- altında, küçük | kulakları, en küçük bir ses işitmek mağarada kaldılar. Yavru, beyaz | için tetikteydi, | Öğleye doğru, yavruyu, besle- | şanın Lâle devrindeki sefahatleri ındırın eglencelen hanıı delikan- rine keçi, ayaklarile izleri bozdu; Sonra, sanki hiç çocuğu filân Tâkaytlikle Öğleye kadar, büyük bir iştiha ile, âdeta oburcasına otladı, durdu. Oğlağın mevcudiyetini unutmuş ru ne baktı, ne de meledi. Lâkin, mek için otlar arasından çıkardı. lamağı, sanki muhayyel bir düşma- 8 Nisan 1934 8 Nisan 1934 i * w . lmın içini gıcıklamazdı? İkisi de söz vemişlerdi: — Seni himaye edeceğiz.. merak etme,. Bir daha onun düşmezsin! Ferhat, Rüstemin kulağına sözleri fısıldadı: — Bu kızı burada tutmak kelidir. Süleyman Paşanım adı | rr bir baskın yaparlar da onu da bulurlarsa, hem kendisini de ötekileri ele vermiş olumı Rüstem: — Bu bir içim suyu ben ıl ğrm. Ötekilerin hepsi senin o Ferhatçığım! Diyerek (Kırmızı Yakut) uı nına yaklaştı. — Vay canma be.. Herifçi & amma da safa düşknü imiş hale İ Diye söylenerek: — Hakkın var yavrum! Her gece soğuk su banyosu mez, Seni evime götüreceğim! B merak etme.. Bizim evde, ne pif paşa, ne de soğuk su banyosu Kırmızı yakut tereddütle R min yüzüne baktı. — Siz kimsiniz?.. Nerde yorsunuz? — Ben zengin bir adamın ;ım. Seni aç ve açık bi eraber yaşarız... ğ Ferhat hayretini ııılıyM ti.. Rüstemin kolunu dürttü: — Babanı unutuyor muj Bunu evde görürse, derhal man Paşaya haber veriyor. (Kırmızı Yakut) un itira mahal kalmadan, Rüstem dü düklerini anlattı: — Onu babamın evine g cek değilim. Kimsenin bulamı: ğı bir yerde güzel bir ev ki cağım., Bizi, İstanbulda, dün; şeytanları bir araya gelse lar, Ferhat Rüstemin fikirlerine raz etmedi. — Çok âlâ.. dedi. ben de ara' ra gelir, yoklarım. Malümya seni kında yolcusun ! j Rüstem, Rusya seyahatini tuvermişti. Bu kadar güzel bir ele geçirdikten sonra, Ferhat h bma Ali babadan intikam alı için Rusyaya kadar gidilirn ya?.. Maamafih Rüstem nı ümitsizliğe düşürmek ( (Dıvım vır) ı g Ie ıyıklırmı takılı - dı Böylelikle gııleud Bıımın ze- lıırd: kenduı ;uneı batana otlamağa gitti. Geri döneceğine yakın, na garip bir ses çarptı. Bu sada, epeyce uzaktan yordu: Aşağıdan, ufukları kayaların arkasından.... Beyaz keçi, teşeüm etti. Bıki yıldırım duysa bu kadar dı. Zira, işittiği ses, havayı yan bir köpeğin solumasıydı! l ÜNW ö ç d . Olduğu yerde dona kl.llrlh riye titriye dinledi. Kulakları, dikti, Ayni ses, tekrar duyuldu. Bu sefer, daha yakından.... Bir ayak sesi... Ve bir h şekli kayaların üzerinde belî'ı Kıvırcık tüylü büyük bir d köpeğin, dili bir karış ııı'klkı duğunu gördü. Köpek, birdenbire, ağzını padı. Başını kaldırdı, Ü e. 'ero (D