Snadiyemi? Allah göstermesin Kümes var, kulübe var! Mektublar gazete oluyormus Suadiye mi? Allah gösteMegn Şükür yeüştirene! Havalar gerçi ğuk ama biz yaza> değilse biel ilkbahaıa girmiş, bulunuyoruz. Yakında mayıs, Hıdır : , ellez derken elleTne sıcaklar, sam rüzgârlan başlar. Bunu bilenler şimdiden yazlık hazırlıklarına başlamış bulunuyorlar. Yazlık tedariki demek, sade sahfiyede ev tutmak demek değildir. Evin kışa göre ayar edilmiş bütün avadanlığını yaza doğru çevirmek lâzım. Bunlarm başmda da hizmetçi, aşçı derdi gelir. Dostlarımdan birisi bu hazırlıklar sırasında blr hizmetçi tedarik etmiye haveslenmiş. Şuraya buraya haber salnr.ş. Nlhayet kendisine eli yüzü düzgün bir «taze» göndermişler. Adın ne senin bakayım?. Nüfusumda Ayşe yazılıdır araa Perihan derler. Yaa! Demek lki adın var! • Hayır! Benim adım Perihan!.. Nüfusundaki ne? Onu köyde babam koymuş. Ben cnu beğenmiyorum!. Güzeeel! Sen nerellsin? Dadaylıyım ama çok küçük gelmifim.. de İstanbulluyum diyorum! Âlâ! Ne iş yaparsın? < Her bir İş yaparım. Toz alırım, jratak düzeltirim, sofra kurarun, ama Bofra toplamam. Ütü yaparım.. Çamajpr yıkayamam, ellerim bozuluyor. Tafciî süpürge makineniz vardır. Halı faien sükemem. Hanımları giydirirım. tşie bunlar Pekl ev toplamak, taşınmak, büyük temizlik.. Yoook! Onlan bir hizmetçiye yaptırırsınız!. Sen blze ne diye geliyorsun? Ben, nasıl derler, türkçesinl bilmiyorum. cFandişan» olarak geliyorum. Anlamadım, padişah mı dedln? Hayır efendim fandlşan!.. O d a ne? Haaa anladun (fam dö şambr).. Evet! Yaaa! Peki, ne lstlyorsunî Yirmi beş... Ne? Lira... ~~ Âlâ.. Ama bizlm başka hlzme'tçlıniz yok. Sen bizim ortr İşimizi göreceksin! Gideceğimiz yazükta da öyle eiektrik süpürgesi falan.. Nereye gidiyorsunuz yazın? Suadiyeye! Aaa! Allah göstermesin! Een oraya gidemem. Neden? Eskl kapın mı var? Hayır, ne münasebet? Havası iyi gelmiyor. Kurdeşen oluyorum, Hart hart kaşınıyorum. Uyuz olmıyasın! A, a! Artık uyuzu bilmez miyiz? Ne yapacağız? Biz köşkü tuttuk! Ne yapalım! Kısmet değilmiş. Ben Euadiyeye gelemem. Oruvar Müsyü! Çıkar gider. f Yazan: EurHan Feiek pılmış, kâh esnemiş, binada bir erken bunama alâmetleri belirmiş. Satın alacak değiliz ya! Mal sahibine gore dört oda, bir salon, bir hol, brr mutfak, iki halâ, bir kiler, bir zemin kat, bir üst kat, bir banyo. Lâkin haküstte iki oda, bir salon, bir sandık odası, bir aralık, blr mutfak, bir abdeshane, bir duş yeri (banyo değil), bir dolab, bir bodrum, bir tavan arası... Tutmuş.. Pek iyi bilmiyorum galiba 800 liraya. Az para da değil!. Dostum hava açık oldukça.yeni yazhğına gidip dolaşıyor. Evvelki gun gene bir uğnyayım demiş. Bitişik komşunun bahçesinde çalışan bir bahçıvanla konuşmuşv Hoş geldin beğim! Bu sene siz mi kiraladınız? Evet! Hayırlısı! Ayıb sormak ama kaça tuttun beyhn? 800 liraya... Vay insafsız herif! Geçen sene kumaşçıya beş yüze verdiydi! Bunu işiten dostum hemen mal sahibini bulup sormuş: Kuzum efendim! Siz geçen sene bu köşkü kaça kiralamıştınız? Hiç fütur getirmiyen mal sahibi: Beş yüze verdimdi! demiş. İyi ama kanun var. Malum ya! Kiralar artmıyacak. Halbuki siz bana... Efendi efendi! Lâfı uzatma! Ne demek istiyorsun? Bugün dokuz yüze talibi var! İstersen kuntratı bozalım.. Hayır, onu demek istemiyorum ama, meselâ ben mahkemeye müracaat etsem de sizi şikâyet etsem... Edebiürsiniz! Geçen seneki konturatta olmıyan yeni kısımlar ilâve ettlm... Yaaa? O başka! Neleri ilâve ettiniz? Bahçedeki kümes var, köpek kulübesi var., Bunlar sizin konturatta yazılı, eskisinde yok... Haaa! O başka! Demek kümesle kulübe için 300 lira fark... Ne yapalım efenidm! Biz de geçineceğlz! Haklısınız.. Ben hata etmişim! Bir kümes, bir kulübe... 300 liraya bedava doğrusu! Affedersiniz, rahatsız etüm... IHEM Sehir haberleri Felsefe terimlerini Şimendif er menuırlarımıt tazminat davası nasıl hazırladık? Bîrinci Ticaret mahkemesi memurlarm talebini reddetti Eskl Şark Demiryolu kumpanyası memurlarından bir kısmının ikramiye şekiinde tazminat istiyerek, şirket aleyhine açtıkları dava; İstanbul birinci ticaret mahkemesince reddedilmiştir. Bir kaç sene evvel. şimendiferler, devlet idaresine geçtikten sonra, yüzden fazla memur, eski şirketten davacı olmuş ve hepsi yekünu yanm milyon lira kadar tutan ikramiye ve tazminat istejinde bulunmustu. Ancak, mahkemede önce memurlardan ikisi dava açmıştı. Davanın reddedümesmden anlaşıldığma göre. ikraıniye verip vermemek şirkete aid ihtiyari hareket sayılmış ve tazminat bakımından da, bu memurlarm yeni idarede işe almmış olmaları hesaba katılmıştır. Ticaret mahkemesince reddecilen davanın. davacılar tarafmdan temyiz olunarak pek yakmda Temyiz mahkemesine gönderileceği öğrenilmiştir. Buna herkes merak ediyor. Çünkü şimdiye kadar kararlaştırılan terimler: Riyaziye, fizik ve tabiat bilimleri gibi edebiyat dilini doğrudan doğruya iîgilendırmiyen, daha çok bildirici, fakat içe ve yüreğe işleyici olmıyan kelimeler üzerinde olduğu için sinirlere dokunmamış, yatkmlıkla geçmişü. Fakat canîiz şeylerle hayvan ve nebatlar dünyasmdan insan dünyasına ve onun duygu, düşünme ve sezgi âleminde bugüne kadar kullandığı kelımelere gelince kulaklar kabarmış, gözler yanmış, sinirler gerilmi'jti. Şimdi ne olacak, nasıl yapılacaktı? Bunu bütün okur yazarlar kendi kendilerine ve birbirlerine soruyor, işin insnn kudretini aşar görünen karmakaııçık zorluklarını düşünüyor, bunlar üzerinde son hazırlıkları yapacak kimselerin yüklenecekleri ağır sorgulardan üıküyor, işkil ve ümidle karışık duygular içinde çalkanıyordu. Bu işin İçinde ve en emeklilerinden biri olarak başmda bulunduğum İçin oian biten şeyleri olduğu gibi aniatmak isüyorum. Ortada gziı kapaklı hiçbir şey olmadıktan başka tam ve mutlak bir özgürlük içinde sağ^an sola ve soldan sağa bütün düşünce ve temayüllerin serbest dövüşlerile yapılmış bir işi okur yazarlarım:za ve tarihin huzuruna çıkarmak borcu da bana düşmüş oluyor. CUMHURİYET S Nîsan 1942 NALINA MIHINA! Pahalıya ödenen hatalar Yazan: •*^•ı Prof. M. Sehib Tunc sureule ve gene kendimizi unutacak, birbirimizi gücendırecek derecede İşin büyüklük ve ciddiliği üstünde ütriyerek ve hiçbir çeyden yılmıyarak çalıştık. İçimizde tamir edilmez yanılmaların yapılabileceği korkusile ürkenler ve bunu samimî bir heyeoanla haykıranlar oldu. Fakat buna rağmen çalışmıya devam ettiler; ve kıymetli yardımlarda buluniular. Bunlara karşı gerek frenkçeden ve gerek eski türkçeden tek bir terimin bi.e yeni terlmler arasında bulunmasmı görmek istemiyenler vardı. Tam sağa v^ya tam sola çekmek istiyen bu iki aşırı kuvr \ et arasında bazan bir terım üzerinde saatlero° duruldu; boşalmadık sinir kuvveti ka'ı iadı. Bazı terimlerin zayıf ve kusurlu kalmasında ve bazılarınm bırakılma veya almmasındaki aşırılıklarda bu sinir yorgunluğunun tesirleri olmuştur. Bununla beraber yüzde altmış, hatta yetmiş terimin eskilerini aratmıyacak, kusurlu olanları da az zamanda düzeltmeğe götürecektir. Sağlam para çürük parayı koğduğu gibi sağlam terimler de çürüklerini kovacaktır. Ana temeia atılmış olduğunda şüphe yoktur. Terimler listesi işte bu kanaatle İmza edilmiştir. Bundan sonrasını tecrübeler söyliyecektir. Bunun için daha şimdiden seminerlerimde felsefe metinlerini yeni terimlerle yazdırıyor ve talebemle birlikte kıymet ve kuvvetlerini yokluyoruz. Bunlardan alınacak sonunclar son sözü olmasa bile şimdilik en doğru sözü söyliyeceklerdir. Son söz, Türk düşünür ve filozoflarının bu ülküde çahşmalarından sonra verilmiş olacaktır. Ümid ediyorum ki Türk felsefe dili bu yönde çok daha açık ve seçik olacak; ayni zamanda orijinal olmak iktidannı da daha çobuk ve daha iyi kazanacaktır. Çünkü ana dilinin köklerine dayanmış bir felsefe dilinin dünya görüşleri bize yalmz söylemiyecek, İçimize, yüreğimize kadar işliyecektir. İşte bu ümidledir ki yeni felsefe terimlerini geçici bütün kusurlarma rağmen bağrıma basıyor ve bunlar için çahşmak şerefinin bana da düşmesinden sonsuz bir sevinc ve iftihar duyuyorum. ransızların «ihtiyar kaplan. dedikleri Clemenceau (,Klemanso) nun 1930 da neşreoi.mış bir kitabı vardır: «Grandeurs et miseres d'une victoire. Adını «Bir zaferin büyüklükleri ve kü(iiklükleri* diye tercüme edebileceğim.z eserinde, Fransanın bu meşhur devlet adamı, Mareşal Foş'un, ülümündcn sonıa, ntşıedilen hatıralarına cevab verir. Kitabın fasıllarından birinin adı Alman>a siJâhlanıyor, Fransa silâhsızlanıyor» dur. Klemanso. bu fasılda, iki devletln harbin sonundan 1930 yılına kadar askerlik bakımından neler yaptıklarını hulâsa eder. Almanyanın, Versay muahedesinn askeri kayıdlarile eli ayağı zincire vurulmuş olmasına rağmen gizli ve açık nasıl hazırlandığını gösterir ve Fransanın yaptığı hataları sayıp döker. Bilhassa modern harbin ihüyaclarını kavnyamıyan gcri fikirli bir kumanda heyetinin vc genelkurmayın işbaşında kalması için generallerin yaş hadlerinin uzatılmasıru tenkid eder. Sonunda da, şijyle der: *Bütün bu hataları, bir gün, tncmleket ödiyecektir, hem çok pafralt ödıyeceîctir». M. Sekib TUNC EDEN... Vali muavinimiz, Siird valiliğine tayin edildi Ankaradan verilen malumata göre, Dahlliye Vekâleti, bazı valiler arasında değişiklikler yapan yeni bir kararname hazırlamıştır. tstanbul Vali muavini Raşid Demirtaş Siird valiligine. Siiri Valisi Haluk Nihal Burdur valiligine, Çankaya kaymakamı Necmeddin Ergin Vali muavinliğlne, Ankara Vali muavini Dilâver Van valiligine tayin edilmişlerdir. GÜZELLİKLERİLE BÜTÜN GÖNÜLLERİ TESHİR ŞARKILARİLE HERKESİ ÇILDIRTAN Mekteblerde ders kesimi ve imtihanlar Kümes var, kulübe var! Bu sene yazlıklar geçen seneki gibi, ondan da belki daha pahalı! Ama kiraların artırılması yssak! O da ayrı bir bahis. Yolunu bulan,, artırıyor, diyorlar. Ne oluyorsa kanunu kanun diye tanıyanlara oluyor. Şaşkınbakkal taraflarında bir köşk kiralıyan dostumun başına geler.ler bize bunun açık bir örneğini vermektedir. Dostum rahat blr adamdır. Şununb, bununla hır çıkarıp dört günlük ömrünü eskj tâbirle . kü'.ah etmek istemez. Onun İçin sayfiye ararken tuttuğu yerin eskiden kaça verildiğini araştırmamış. Zaten şöyle böyle bir köşk!. Gerçi yenl yapılmış ama sıvalarla, duvarların arasında pek sıkı bir işbirliği olmadığından, yer yer birbirlerinden ayrılmışIET. Pencere çerçeveleri de kâh çar Maarif müdürlüğü, şehir ve köy llk mekteblerinin ders kesimi ve imahan tarihlerini tespit ederek \ilâyet ilk tedMektublar gazete oluyor rlsat mecüsine bildirmiştir. Vallahi yaz Buna göre, köy mektebleri 9 mayısta, dım kardeşim! Posşehir mektebleri ise 30 mayısta kapanataya da kendi elimcaktır. Son sınıfın me7uniyet imuhanle verdim, lan 1 hazirandan 12 hazirana kaciar Almadım... Ben devam edecektir. İkmal inv.ihanlanna senin mektubunu al ise 17 hayirarda başlanacak, 22 haziranmadım. da bitirilecektir. Ben gönder 1 temmuzdan itibaren muallimler serdim. best olacaklardır. Başmuallimler ise Göndermişinyerlerine vekil bırakmak suretile bir av dir. Lâkin eğer taahhüdlü göndermezsen mektebden ayrüabileceklerdir. bizim mektublar gelmiyor. Orta tedrisat müeesseleri 19 mayıs Nasıl olur yahu! Bana Amerikadan genclik bayrammdan scnra 22 mayısta mektub geliyor, alıyorum. Sana Aksa ders kesimi yapacaklardır. İmtihan raydan mektub gelmiyor. lara da 28 mayıstan itibaren başlana Bizim taraflarda postacılar mektub caktır. lan apartıman kapısından içeri atıveriKasablar şirketi bir milyon yorlar. Ne demek? Sizin kapıya kadar gelira kâr etti tirmiyorlar mı? îstanbul Kasablar şirketinin senelik Hayır, getirmiyorlar. Onlara göre, konşresi yapılmıştır. Şirket, bu sene bir bizim kapı apartımamn sokak kapısıdır. milyon liraya yakın bir kâr temin etOradan içeri atıyorlar.. miş bulunmaktadır. Bari kapıcıya verseler! Mektublar kapıcıya gönderilmiş de«Sakarya» kurtuldu ğil ki ona vermeğe mecbur olakm. Biz Eğe denizinde Kuşadası civarmda kakapıya bırakınz diyorlar. raya oturan Sakarya şilepi, Alemdar Sonra? Sonrası mektublan kapıdan atıyor tahliyesinin^yetiştiği sırada bir kısım lar. Rüzgâr uçurmaz, meraklı birisi alıp hamulesini boşaltarak kurtulmustur. S Î okumaz ve kapıcı yahud ben rasgelirsek karjanın yarası olmadığı anlaşılmıştır. Yoluna devam edecektir. mektublan ahyoruz yoksa... Yoksa alamıyorsunuz? Alamıyoruz. Alamadığımız bir şey değil. İki numarada bir bücür kız var, apartımana nekadar mektub gelirse açıp okuyor, arkadaşlarına da okutuyormuş.. Desene sizin mektublar... Evet, bizim mektublar gazete oluyor. Onun için sen bana taahhüdlü gönder ki asaletlu posta müvezzii mektubu elime kadar getirsin! Biraz pahalı olmaz mı? Evet! Pahalı olur ama temiz olur. Ne yapalım? Buna da şükür! Eminönü Halkevinde Hazım gecesi Şehir Tiyatrosu artistlerinden Hanm Körmükçünün san'at hayatınm 25 inci yıll münasebetile, Eminönü Halkevi de bu akşam bir jübile tertib etmiştir. Ge:eye saat 21 de Halkevi reisi Dr. Ya\iız Abadanm söylevile başlanacaktır. Müteakıben muhrarir Nusret Safa Coşkun, Hazımm san'at hayatı hakkmda bir konferans verecektir. Bundan sonra Hazımm başma, yirmi beş senelik san'at hayatınm bir nişanesi olmak üzere bir taç giydiriîecektir. Bu merasimden sonra Halkevi orkestrası bir konser verecek, temsil kolu (Hissei Şayia) piyesini oynıyacaktır. Son olarak da Şehir Tiyatrosu artistleri (Saadet Yuvası) piyesini temsil edeceklerdir. Fanilânızı bugün de giymicek misiniz? Hayır, hayır.» Fakat hava serince. Güneşe bakıp aldanmayın. Dışarıda soğuk bir rüzgâr var. Bana tesir etmez. Gene ince elbiselerinlzi mi giyeceksiniz? Öyle ya. Onlar hem daha yeni, hem de daha güzel. Fakat hava?. Bırak şu ukalâlığı. Sana ne söy'.ersem onu yap. Fanilâlarımı sandığın dibine, şu kalın biçimsiz eîbiselerimi de gardiroba yerleştir. Görmüyor musun, bahar geldi. İhtiyar uşak, yaşı hiç de kendisinden daha geri olmıyan efendisinin son zamanlarda gösterdiği bu değişikliğin sebebini bir türlü anlıyamıyordu. Sanki o, yetmişUk bir emekli memur değildi de orta yaşlı, hattâ gene bir erkekti. Kaç gündür havaların serinüğine bakmadan fanilâlarını giymiyor, bu yaştaki insanların kolayhkla soğuk alabilecekleri in. ce elbiselerini tercih edij'ordu. Yalnız bu kadar da değildi. Tuvalet : ne de son derece itina göstermeğe başlamıştı. Sabahları tıraş olması bir buçuk saat sürüyordu. Akamları da yatmadon evvel yÜ7Ünü bir çok kremler, pomatlarla saatlerce masajlayıp duruyordu. Ne olmuştu? Daha doğrusu ne oluyordu? Efendisinin tabiatini değiştiren, sakin ha B. FELEK B U G Ü N İPEK'te 3 ÂHPAB ÇAYUŞLAR ALTIN ARAYICISI Senenin en büyük komedisi KAHKAHA TUFANI Büyük kurtuluş zaferile ulus egemenliği altında bir ulus yapısı kuran Türkiye, Tanzimattanberi başlayıp da tam yapısıru henüz kuramamak yüzünden vücud bulamıyan kültür birliğini yürütmek ve kendini bulmak için lâzım olan bütün şartları elde etmişti. Bunun için her yönde başlanan devrimler artık gevşek ve yamalı ıslahatçılıktan kurtulmuş sağlam ve çıkar yollara hâkim olabilecck bir duruma gelmiş, organik bir gelişme yolunu tutmuştu. Yirmi yıldır bu yolda yürüyor, bütün zorluklara goğüs geriyor ve hepsini yenebilecek kuvvetler buluyor. Çünkü bu gidış tekil isteklerden değil, tek bir vücud haline gelmiş bir ulusun ana ihtiyaclarından geliyor. Nitekim dil hareketleri de alfabeden başlıyarak kendi öz yapısını buluncıya kadar yoluna devam ediyorsa burada şaşılacak bir şey değil, katlanma ve yorulmak bilmez bilgili çalışmalarla yardım olunması ve zamanı geçmiş bir kültürden kaima alışkanlıkların yerine yeni küttürün bütün ihtiyac ve gelişmeleri öz dilimize maledilmesi lâzım gelen değer biçilmez büjük bir iş vardır. Ankaraya, felsefe terimleri için çalışmağa, işte bu düçüncelerle gittim. Biliyorsunuz ki ilk hazırlıklar daima, on iki yıldanberi çahşmakta olan Dil Kurumu tarafmdan yapılmakta olduğu için liselere lâzım olan felsefe terimlerinin ilk hazırlıklan da bu kurum tarafmdan yapılmış, sonra da gene Dil Kurumunda olmak üzere felsefeci ve dilcilerden toplanmış bir komisyonda tam on altı gün sabahın dokuzundan akşamın sekizine kadar her terim teker teker incelenmiş ve yerlerine konan yeni terimler felsefî cümlelerde denenerek anlamlarma bir aksaklık gelip gelmediğine bakılmış ve ayni zamanda bu terlmlerin kullanışh ve kıvrak olmalarına dikkat edilmiştir. O derece ki sağdan sola ve soldan sağa olan temayülier bütun mukavemetlerini serbestçe kullandılar; hatta birbirimizi kırmağa varacak kadar kendimizi kaybettiğimiz zamanlar oldu; fakat buna rağmen yılan ve darılan olmadı. Çünkü üzerinde çalıştığımız iş hepimizin üstünde blzi bağlıyacak ve birbirimize kaynaştıracak kadar kutluydu. Bununla beraber büyülenmiş değildik. Ne yaptığımızı ve ne kıratta yapabildiğimizi biliyor, çok, hjm de pek çok kusurlarımız olabileceğini düşünüyor, fakat yapılması lâzım gelen bir işin cesaretsiz olamıyacağım, ve mes'uliyetini yüklennıekten korkmadığımızı da biliyorduk. İşte ikinci hazırlık böyle bir hava içinde ve tam bir cesaretle yapıldıktan sonra yukarıda arzettiğim genel heyette gene sabahtan akşama kadar tam on sekiz gün çalışhk. Burada da her terim teker teker, sonra da kavram (mefhum) ailelerile birlikte mümkün olan eleştirmeler (tenkidler) yapılmak, frenkçelerinin lâtince ve yunanca köklerini bularak bunlardan da ilham aîmak DOROTHY LAMOUR 7 büyük yıldızla tek bir B E T T Y GRABBLE film çevirdiler ŞARK BÜLBÜLÜ Yüzlerce güzelin yaşadığı bir cennet... Sayısız revklerin toplandığı bir neş'e dünyası... İhtiyar kaplanın keskin gözleri ileri>i görmüştür; hem de çok iyi görmüştür. 10 yıl gibi kısa bir zaman sonra, 1940 da, Fransa bu hatalan ödemiştir, hem de cok pahalı ödemiştir. Riom mahkemesinde şahidlik eden Fransız generalleri, Fransanın neden mağlub olduğunıı anlalırken Klpmanso'nun hezimettcn 10 yıl önceki göriişünü tasdik ve teyid etmekten ba c ka birsey yapmıyorlar. Fransız millî müdafaa teşkilâtma hâkim olanlar. gelecek harbin nasıl olacağını bir ti^rlü kavrıyamamışlar; göreneğe kapılmış olan eski kafalar, yeni silâhlann kudretini anlıyamamışlar; 191418 harbinin bağladığı yerde otlayıp durmuşlardır. Şalıidlerden bir kısmı da, bugün söylediklerini zamanında söjiememiş olmak manevî mes'uliyetini taşıyorlar. Kimbilir, belki onlar da, yerde ve gökte motörün oymyacağı rolü, önceden kestirememişler; ancak olaylann tokadını ve jıımruğunu yedikten sonra bunu görebilmişlerdir. Fransızlar, tayyarcnin de, tankın da kendi icadlan olduğunu iddia ederlcr. Bu iddiada kendilerine ortak çıkan milletler yok değildir; fakat muhakkak olan birşey varsa, o da tayyarenin en büyük terakkilerini Fransada elde etmiş ve ilk tanklann, geçen harbde, Fransız cephesinde kullanılmış olduğudur. Öyle olduğu halde, Fransa tayyaresizlik ve tanksızlıktan dolayı, bu iki yeni silâha lâyık olduklan derecede kıymet vermediği için yenilmiştir. Bu, ne acı bir şeydir. Nüfusu Almanyadan az olan Fransa, Almanya kadar büjük bir ordu çıkaramıyacağını düşüncrck bu eksiğini daha fazla top, daha fazla tank. daha fazla tayyare ile kapatmağa çalışacak yerde, bunu yapmamıştır. Çünkü geri kafalar, bu yeni silâhlara, gerekli olduğu kadar, inanmaraışlardır. Riom davasının tafsilâtım okurken hep, geçen harbde Fransayı ve müttefiklerini zafere götüren ihtiyar kaplanın «Bütün bu hataları, bir gün memleket ödiyecektir, hem çok pahalıya ödiyecektir» sözünü hatırlıyonım. Bugün LÂLE'nin göstereceği En güzel filmdir. Programa ilâve olarak: Renkli M İK İ « K Ö P E K S E R G İ S İ » Bueün saat 11 de tenzilâtlı matine. ROSALİND RUSSEL VtGİNÎA BRUCE BRÎAN AHERNE gibi 3 büyük yıldız KİRALIK KADIN Çok güzel filminde buluştular. Asrî hay^tı sinemada gösteren ve tamamen yeni bir tarzda çe\Tİlen BUGÜN TAKSİM S İ N E M A S I N D A Türkçe sözlü ve sarkılı f ilmlerin en miikemmeli LEYLÂ Seanslar: Saat 10 11,30 1 2,30 4 5,50 7 ve 9 da Yalnız saat 10 tenzilâtlı matine. Seanslar nihayetinde salon tamamen boşaltılacağından sayın halkımızın tam seans saatlerinde gelmeleri rica olunur. Mahkum olan muhtekirler Sultanhamamında Haçopulo hanı karşısındaki bir terzihanede tezgâhtar Aronun saten ve telâ ihtikânndan yüz lira ağır para cezası ödemesine ve üç ay hapsine, Divanyolunda Piyerloti caddesinde kahveci Demirin tuz ve şeker için beyanname vermeınekten yirmi beş lira para cezası ödemesine, Yeniköyde nalbur Haralambonun çlmento ihtikânndan beş lira para cezası ödemesine. dükkânının yedi gün kapatılmasına karar verllmlstir. 10 binlerce halk Türk şaheserini görmek üzere CUMHURÎYET Nüshasi 5 MİLLİ ALEMDAR Baş yaratıci! GÂÜB öbone seraiti SeneUk Altı avlık Üc avhk Bir avbk KISKANC I En büyük rekorları kırarak devam ediyor. Sinemalarına akıyor. Türk san'at dehasının son harikası kurustuf. Türkive Hario icin tcin 1400 Kr. 2700 Rr. 750 > 1450 > 400 > 800 • 150 • Yoktur. ERTUĞRUL MUHSİN Dikkat azetemize eönderilen evrak ve yazüu nesredilsin edilmesin lade edilmeı ve mps'ölivet kahul olunmaı lâde güç olacağını tahmin ettiği tanışmaları yıldınm süratüe tahakkuk ettl. Parka girdiği zaman gene kadının eskl bir arkadaşile konuşmakta olduğunu şördü. Hemen onlara yaklaşü. Bu îırsatı kaçırmak, tam manasile budalalık olacaktı. Eski arkadaşı da kendisini görünce gülümsemişti: Tam vaktinde geldin, dedi. Burada seninle tanışmak istiyen gene ve güzel bir kadın var. CAHÎDE SUAVt TEDÜ ?= Küçük hikâye Aldanış daima orta yaşlı bir adam bulunuyordu. Beiki de babası, yahud amcası falan olan bu adam sakin sakin gazetesini okurken gene kadınm gözleri ürkek ürkek kendininkilerini bulurdu. Ve ona bin bir mana ifade eden bakışlarla uzun uzun bakardı. Bu bakışların içinde şefkat, sevgi, hattâ tahassür ışıklarını bile sezer ve bu kendisine büyük bir heyecan, verir di. Bu gene kadın niçin kendisile, alâkadar oluyordu. Bunu çok düşünmüştü. Otuz sene evvel kendisine bir çocuk bile bırakmadan ölen karısmdan ba;ka hayatında kadını yakından tanımamış, onunla yakından meşgul olmamıştı. İşte şimdi ömrünün bu sonbaharında karşıEina ikinci bir kadın çıkmış bulunuyordu. Kadının kendisine karşı gösterdiği bu ısrarlı alâka neticesinde o da gene kadınla alâkadar olmağa başlamıştı. İşte onun asıl güzelliklerini o zaman keşfetmişti. Bu kadar gene ve bu kadar güzel bir kadını kendisine çeken âjnilin ne olduğunu uzun uzadıya düşündüğü halde bir türlü keşfedemiyordu. Kendisindeki tu gizli cazibe ne olabilirdi? Yavaş yavaş benliğinde nefsine karşı bir itimad hissi hasıl olmıya başlamıştı. = Murad Sertoğlu Evet. yaşı belki biraz ileriydi; fakat bunun ne mahzuru vardı. Hiç de ihtiyar görünmüyordu. Yüzü de fazla kırışık de. ğildi. Kendi yaşından çok daha gene görünüyordu. Bundan başka yüzü gencleştirici bir çok kremler, müstahzarlar icad edilmişti. Gazetelerin ilân sahifeleri bunlarla dolup taşıyordu. Yirminci asnn fen ve tekniği bu meseleyi halletmişti. yaunı altust eden âmil neydı, ne ola. bilirdi. Bu sabah yüzümün rengi nasıl? İyi efendim. Nasıl gözlerimin etrafındaki kırişıkhklar kayboldu değil mi? Bu kremler doğrusu hârikulâde. Neden cevab vermiyorsun? Nasıl daha gene görünmüyor muyum? Evet efendim. Ben şimdi çıkıyorum. Oğleyin belki biraz gecikirim. İhtiyar uşak, bütün bu olup bitenlere akıl erdirememekte haklıydı. İşin içyüzünü nasıl anlıyabilir, efendisinin bir gönül macerası geçirmekte olduğunu nasıl tahmin edebilirdi? Bu macera çok garib bir şekilde cereyan ediyordu. Hemen hemen bir ay kadar oluyordu ki her sabah ufak bir gezinti yaptığı parkta gene bir kadmla karşılaşıyordu. Kadın fevkalâde gii?el ve alımhydı. İri siyoh gözlerile beyaz teni insanm içinde heyecanlar yaratacak bir tezad levhası teşkil ediyordu. Hazin fakat öyle tath, öyle içli bir tebessümü vardı ki bu manzara karşısında hiç bir erkek sarsılmadan duramazdı. Yanında Tiirkçe Sözlü TAKLİDLİ MUAZZAM FİLM Bugün saat 11 de tenzdlâtlı matine ŞARK Siııemasmcla Gönülleri aska bağhyan bir eser: BİR TAŞLÂ UÇ KUŞ Theo LİNGEN'in Gusti HUBER ve Herman THİMMİNG ile temsil ettikleri senenin baştan başa neş'e ve kahkahalarla dolu bir filmi. Baaün saat 11 de tenzilâtlı matine. Rejisörü ve baş rolde Bu sözler kadar kendisini heyecana ve çılgmca bir sevince düşürebilecek söz fculunamazdı. Yüzünü tatlı bir sıcaklık kapladığını hissetti. Arkadaşı devam eŞimdi başarılacak tek bir iş kalıyordu. diyordu: İki ay evvel ö'.en büyük babasma o Bu kadınla tamşmak. Evvelâ sıkı ve samimi bir dostluk tesis etmek. Sonra bu kadar benziyormuşsun ki... Kulaklan uğuldamağa başladı. Başısıkı dostluğun yavaş yavaş derin bir aşka tahavvülünü heyecan ve saadetls na sanki ağır bir cisim vurulmuş gibi sersemlemişti. Ayakta duracak hali kalbeklemek. mamıştı: O sabah evden çıkarken her şeyi göze Yâ, övle mi? diye mınldandı. Müalmıştı. Esasen gece uzun uzun düşünmuş, bu göz aş'nalığını dil aşinalığma saarîe ederseniz acele bix işim var. Fazgeçirmek zamanının gelmiş olduğuna la duramıyacağım. hükmetmişti. Son günlerde kadının parka yalnız başına gelmekte olması, baİhtiyar uşak, efendisinin erken erken basının kendisine refakat etmemesi dr eve dönmesı karşısında şaşırmıştı. Yüayrıca bir fırsattı. Kjmbilir belki de bu zünün rengini de pek beğenmemişti. Efırsatı varatan kadının ta kendisivdi. f&ndisi emretti: Halbuki o hâlâ en ufak bir cür'et gös Çabuk oenim kalın fanilâlarımı termiyordu. Bu. erkekliğin şanma asli getir! Bir de sıcak ıhlamıır hazırla! Şu vakışmazdı. ince eibi^elerimi de sandığın dibine at. HafUlardanberi düşündüğü ve fevka Kalıniarım çıkar.