CUMHURtYET 27 Haziran 1941 HAVACILIK Dogru değil mi? Halkın kontroj vazifesi Gazetelerin bir kısmı vatandaşlara nasihat veriyorlar: Umumî menfaatlere taalluk eden işlerde sade alâkadar memurlarm tetkik ve teftişleri kâfi gehnez. Bir çok şeyler onların gözlerinden kaçabilir. Halk da bu gıbi meselelerde memurları ikaz etmelidir. Ayni güzel sözleri şehrimiz idare makinesinin başmda bulunan bazı zatlann ağzından da evvelce işit miştik. Cok yerinde bir tavsiyedir. Halk, hakikaten kendi vekilleri vasıtasile tanzim edilmiş olan kanun lara, nizamlara riayet edilmesini teminde icra kuvvetinin mümessillerine yardım etmeli, onları hiçe saymak İsteyenleri kendi şerefine, haysiyetine tecavüz etmiş gibi telâkki ederek memurlan irşad eylemelidir. Fakat doğrusunu söylemek lâzım gelirse, bizim memlekette memurlarm bir kısmı umumî menfaate taalluk eden işler için konulmuş esaslara rıayetsizlik muvacehesinde halkm bu meselelere müdahalesine pek alışmamışlardır. Yapılan şikâyetleri çok defa yüzünüze karşı olmasa bile İç'.erinden «ukalâhk!. sayarak idarei rraslahat politikasını gütmeğe kalkıştıklaıına ekseri gündehk vukuatta sahid oluyoruz. Onun için vatandaşlara bu tavsiyede bulunurken ayni zamanda halkla daimî temasta olan memıırlarımıza da bu kabil şikâyetleri daima ehemmiyetle telâkki ederek o meseleleri mutlaka takib eylemeleri hakkında emirler de verilmelidir. diyoruz, ( Şehir ve Memleket Haberleri J Tapu sahtekârlığı Takrir almaya giden memur, neler Şehremininde oturan bir adam evinin anlatıyor? bahçesindeki altınları bulmak Tapu sahtekârlığı tahkikatma adliye için hafriyata başladı ve zabıtaca ehemmiyetle devam olun Şark cephesinde Alman hava f aaliyeti Aded müsavatının temin edilmesi takdirînde yakın bir zamanda hissedilir bir hava hakimiyeti kurmak Almanya için kolaydır Avnıpa nizam Fakat daha 939 dan barbinin netieesini önce muhtemel bir Yazan Define arayanlar |HEM NALINA MIHINA En iyi siyaset ajat, ibret levhalan ve ders. lerle doludur. Hâdiseler, bize, ferdler gibi devletlerin do doğruluktan ayrılmamaları lüzumunu, durmadan ispat ediyor. En iyi siyaset, dürüst ve temiz siyasettir. Entrika, da« lavere, kurnazlık politikası, fena bir politikadır. Karışık, karanlık ve şüpheli yollardan yürümenin sonu, hemen daima ya çıkmaza girmek, ya uçuruma yuvarlanmakla neticelenir. Çürük tahtaya değil, sağlam zenıine basmak için dürüst ve samimî olmak, siyasette de birinci şarttır. Bu harbin, evrak mahzenlerinde sımsıkı muhafaza edilen gizli vesikalara müstenid doğru bir tarihi yazıldığı zaman, kimbilir, daha neler, ne hakikatler ögreneceğiz; gizli gizli dönmüş olan dolablar karşısmda, ne büyük ibret dersleri alacağız. O günlere intizaren, şimdilik görüp öğrendiklerimiz dahi daima dürüst, fakat daima uyanık olmak lüzumunu gösteriyor. Eskiden politika demek riya ve dalavere demekti, bugün de bu telâkkiye uygun hareket eden eski mekteb mensubu politikacılar yok değildir; fakat, dürüst, samimî ve temiz politika yapanlar da vardır. Türkiye Cumhuriyelinin politikası ve politikacılan işte bu ikinci nevidendir. Türkiye devlet adamları, siyaseti konuya komşuya, dosta düşmaııa oyun oynamak ve hile yapmak san'atı telâkki ettniyorlar. Daima halis ve açıktırlar. Politikayı katakulli ve kaşkariko addetmiyorlar. Daima doğru ve merddirler. Dosta karşı samimî dost, düşmana karşı da samimî düşmandırlar. tayin edecek esaslı bir cephe olan Manş re kıyılarından başka Alman hava ordusunun Afrika ve Akdeniz cepheleri de vardır. Buna nazaran Almanya üç have cephesinde Büyük Britanya İmparatorluk hava kuvvetlerine karşı mücadeleye devam etmek mecburiyetindedir. Al manya havacıları için de bu harbin en çetin hasmı Britanyalı tayyarecilerdir. Çünkü gerek malzeme ve evsaf İtibarile, gerekse eleman ihtisas nokta.ından yüksek kalitede ve moral sahibi bir havacılık olarak göze çarpan^Büyük Britanya hava çocukları, fazla olarak Amerikanın da yardımına kavuşmuş bulunuyorlar. İşte Alman hava orduları böyle bir hasım karşısmda kurmuş bulundukları üç cepheden fazla olarak bir de şarkta ve iki bin dört yüz kilometrelik bir saha üzerinde çarpışmağa mecbur kalmış lardır. Arif Ahıshal şark cephesi tasarlanarak buraya yığılacak havacıhk kütlesi hazırlanmıştı. Belki de bu hava filosuna henüz el sürülmemistir ve bu suretle de yeni açılan cephe Almanya İçin tayyare cihetinden düsündürücü bir yük olmamıştır. Aded müsavatının temin edilmesi takdirinde mutlak değilse bile yakın bir zamanda hissedilir bir hava hakimiyeti kurmak Almanya için kolaydır. Fakat mutlak bir üstünlük ancak Sovyet havacılığınm yıpratılmasüe ve daha ziyade uzun bir zaman zarfında ele geçirilebilir. Bugün için; kara ordulannm harekât inkişafında zarurî olan mevziî hava hâkimiyetidir. Bu hâklmiveti her iki taraf da hem elde etmeğe ve bir yandan da kaptırmamağa çahşmaktadırlar. Yakın hâdiseler hangisinin daha önce muvaffak olacağını gösterecektir. A. AHISKAL Doğru değil mi? BUNDAN Sovyet havacıhğının sayıca on bini bulan malzetnesinin evsaf itibarile hasımlanndan bir gömlek geride olduklan tahmln edilmektedir. Bu zan doğnıdan doğruya Sovyet sanayündeki inşa sistemlnin melezliğinden ve bu halitanın tam mânasile tekâmül etürilememiş olmasından ileri gelmektedir. Alman havacıları adedce müsavat olSa bile keyfiyet bakımından üstün olduk larını harbin ilk beş günü zarfında az çok göstermişlerdir. Gelen tebliğlerde ve ajanslarda görülüyor ki; Alman havacıları Sovyet şehirlerini, askerî memfcalarını şiddetle bombardıman sttikleri halde Sovyetler hudud boyunda bulunan Alman şehirlerini bile ciddî surette tehdid etmekten çok uzaktırlar. Ancak Ruinanya ve Finlandiya üzerlerine doğru Sovyet tayyarelerinin akınlar yapükları ve Köstencenin tahrib edildiği iddia edilmektedir. Bu haberler ve bu güne kadar beş gün zarfında edinilen kanaatlere gore Sovyet tayyarecileri Almanya üzeıinde uygun düşecek mahiyette olsun bir üstünlük kurmaktan çok uzak kalmışlardır. Bilhassa ilk günlerin tayyare zayiatı, üzerinde durulmağa değer mahiyette bir manzara arzetmektedir. Sovyet tebliğinde Almanların 381 tayyate, Sovyetlerin ise 374 tayyare kay bettikleri bildirilmektedir. Zayiat ba kımından muvazene temin eden bu hava muharebelerinin bazılarında Alman müdafaa tertibatınm Sovyetlere nazaran daha İyi çahştığı ve hatta Alman havacılarının daha tesirli baskınlar yaptıklan görülmektedir. Harbin ilk günlerinde Sovyetler 61 Alman tayyaresl düşürdüklerini bildirmişler ve fakat taarruza geçen Alman tayyarelerinin miktarı hakkında bir şey söylememişlerdir. Halbuki Almanya üzerinde vuku bulan hava muharebelelinde Sovyetlerin taarruza geçen tayyarelerinin sayılan açıkça bildirilmektedir. Bu arada Alman yer ve hava müdafaa ve mukabelelerinin çok şiddetli oldukları Sovyet zayiatının yüzde doksan beş derecesinde olmasile meydana çıkmaktadır. ŞUNDAN Kayzer Vilhelm'in operası için istenen iicret 500 dolara mal olan bir gül Maskeli kumarcı meğer kimmiş ? Almanya İmparatoru ikin ci Vilhelm, 1914 ten bir kaç sene evvel, mutenekkiren Parise gelmiş, Fransız payitahtmda büyük bir mevki sahibi olan bir Almana misafir olmuştu. Bu sırada, Paris operası müdürü de kendisine takdim olununca, İmparator, kendisinin de bir opera eseri bulunduğunu ve bunun Paris operasında temsil edilmesini istediğini müdüre söyler: Müdür, pek sıkılarak: Haşmetpenah, bu pek nazik bir mesele! Diyebilir ise de İmparator: Neden nazik bir mesele olsun? Eserim mükemmei olduktan sonra? Diye ısrar edince, müdür: Ben de aksini iddia etmiyorum; fakat şu var ki, Fransızlar pek hassastırlar. Operada, her halde, kıyamet kopar ve belki de birinci perde bile temsil edilemez. Bu yüzden heba olacak olan büyük masrafı bir düşününüz! tkinci Vilhelmin hazırladığı opera k Diyerek biraz kapalıca vaziyeti anlatmak isterse de, İmparator, onun ne demek istediğine dikkat etmiyerek: Masraf ciheti mi? Onu hiç düşünmeyiniz. Neye ihtiyacınız varsa söyleyiniz. Der. Müdür, biraz düşündükten sonra: Haşmetpenah! Operanızı temsil edeAlman havacılarının kara ordularile • birlikte çalışmağa başladıkları ve Sov bilmeme yalnız bir çare vardır: Mühim yet piyade mevzilerine bomba ve maki bir fedakârhk. Diye, cevab verir. İkinci Giyom, bunun neli tüfeklerile de taarruza geçtikleri ha berleri teeyyüd etmektedir. Bu takdirde da paraya taalluk ettiğini zannederek: Nedir? Alman tayyarecüerinin hasım havacılalile uğraşmaktan vakit ve fırsat buldukDiye, sorar ve müdürün: lan anlaşıhr. Bu biraz da, havalarda tam Alsas Loren... Bu iki eyaleti bize ve kat'î bir hâkimiyet kurulamamış ol iade ederseniz, o zaman eseriniz emsalmakla beraber, hissedilir derecede bir siz bir rağbete mazhar olur. hareket serbestisi elde edilmiş bulun Demesi üzerine, bittabi Kayzer hemen duğunu ifade eder. bahsi kapar. Alman havacılarının mutlak bir hâkiBirleşik Devletler miyet kurmak azmile işe giriştikleri ve Pahalıya mal Cumhurreisi RuzAlmanyanın şark cephesinden başka velt'in büyük oğlu, olan bir gül bir daha diğer üç cephede ve talî olarak gün, nişanlısile bir de Suriye cephesinde çalışmağa birlikte, Nevyorkun büyük bir nebatat mecbur kalmış olması dolayısile Sov bahçesini geziyordu. yetlere karşı fazla sayıda bir hava kuvKız, camekânın içinde gördüğü bir güveti getiremiyeceği kanaati pek de doğlü pek beğenince, delikanlı hiç düşünru olmasa gerektir. Vakıa Almanya dimeden gülü alıp nişanlısına takdim etti. ğer cephelerinde zayıf kalmak istemez Delikanlı, geceyi, bir gün evvelki haüralarmın zevki İçinde geçirdikten sonra, kalktığı zaman, kendisine gönde Değiştirilecek durak yerleri sabah rilmiş olan bir faturayı görünce neş'esi Emlnönü meydanında ve benzin de kaçtı. Bu fatura, koparıp nişanlısına posunun karşısındaki tramvay durak takdim ettiği gülün fiatını gösteren 200 yeri bazı kazalara sebebiyet verdiğin dolar (bizim paramızla 350 lira kadar) den geri çekilerek yerinin değiştirilme dı. Eine karar verümiştir. Bundan maada Ruzvelt'in oğlu, fiatı pek fahiş bulduğu Tramvay idaresi tetkikat yaparak rr.ürur ve ubura engel olan diğer durak için borcunu ödemek istemedi. İş mahkemeye düştü. Nebatat bahçesi sahibi, mahalleri de değiştirilecektir. hakkını müdafaa ederken, dünyada bir misü olmıyan bu koncayı, senelerce tecBir şikâyetin cevabı rübelerden ve aşılardan sonra, ancak Posta ve Telgraf umum müdürlü bu sene yetiştirebildiğini anlattı. tünden şu mektubu aldık: Hâkimler, iki tarafı uzun uzun dinle Gazetenizln 28/5/941 tarihü nüsha sında (Doğru değıl mi?) sütununda in dikten sonra, bahçe sahibinin iddiasını tişar eden fıkra üzerıne yapılan tet haklı buldular ve Cumhurrelsinin oğlunu mahkum ettiler. Bu defa, mahkeme kikat ve tahkikat neticesine göre: 1 Müştekinin hangi saatte Bakır masrafı ile beraber bu tek gül kendisine köyüne müracaat ettiği bilinememiş ve 500 dolara mal oldu. 1736 senesı hâdisenin aydınlatılabilmesi için şikâMaskeli kumarcı mayısının ilk yetçinin adresi gazeteniz idarehanesinden ifitenilmişse de adresinin meçhul meğer kimmia? g ünl er inden Olduğu cevabının alındığı İstanbul mübir akşam .. dilIüğünden bildirilmiştir. Venedikteki meşhur cKonsalvİ» kumarBununla beraber, şıkâyet yazısından, hanesinin rıhtımma pek zarif bir gondol Bakırköy merkezıne geç vakit müra yanaşır. Gondoldan maskeli üç adam caat edilmiş olduğu anla^ılmaktadır. cıkar. Bunlar, doğruca, kumarhanenin, 2 P. T. 3\ Merkezlerinin mesal bol ışıkh, yeşii masalan üzerinde altın müddetleri manallin ıhtivacları ve ida kümeleri parıldayan büyük salona gi remizin kadrc vaziyeti gözönüne aluı rerler. tnak suretile", tanzim edilmektedir. Maskelilerden biri, bir kumar masa Bakırköy jıerkezi mesai müddeti de sma yaklaşır ve cebinden çıkardığı bir bu esas daicesinde tanzim ve saat 8 12, gümüş parayı ortaya sürer. 14 19 araanda tespit edilmiştir. Kumara nezaret eden adam: Burada altmdan başka bir şey geçmez. Diyerek parayı itince, maskeli, büyük bir kıbarhkla: Üzerimde altm bulundurmadığı ma müteessirim; fakat mutlaka oyuna dahil olmak istediğim için, bana bir kredi açmanızı rica ederim. Borclanırsam, söz veriyorum, öderim. Der; fakat karşısındakinin mütereddid bulunduğunu görünee, arkadaşlarına dönerek: Lutfen kendinizi tanıtır mısınız? Der demez, ikisi de derhal maskelerini indirır ve Venediğin en zengin iki bankeri meydana çıkar. Bunlar, efendinin sözüne itimad edilebileceğini ve mes'uliyeti tekeffül ettiklerini söyleyince oyuncuların şaşkınlığı geçer ve oyuna devam edilir. Maskeli oyuncu mütemadiyen kazanır. Her an, önündeki altın yığını daha ziyade kabarır. Gecenin sonlarına doğru, oyun kendiliğinden biter; çünkü bütün kumarcılar meteliksizdir. Maskeli, o zaman, salondaki kadınlara hitab ederek: Hanımlar, yaklaşınız! Bu altınlar sizindir; istediğiniz kadar alınız. Der. Bu teklif, kumarhanede, belki dünyada, öyle görülmemiş bir şeydir ki bütün salondakileri hayretler içinde bırakır. Herkes, bu, esrarengiz adamın kim olduğunu anlamak merakı içindedir. Maskeli teklifini tekrar edince, bir kadın, masaya yaklaşmağa ve elini uza tıp bir avuç altm almağa cür'et eder. Bundan cesaret alan diğer kadınlar da, birer birer ilerler ve hepsi de birer avuç altın alır. Maskeli adam, önünde bir şey kalmadığını gördükten sonra, hâlâ, tereddüd içinde bulunan kadınlara büyük bir nezaketle hitab ederek: Hammlar! Bu paraları, hiç bir hicab duymadan muhafaza edebileceğinizden emin olabilmeniz için. şu kadarını söyleyebilirim ki: Ben memleketinizi gez Üçüncü meğe gelen Polonya Krah Ogüst'üm' Der. makfadır. Ayşe Saralın damadı Mustafa ile Hakkı ve Feridun diye iki adla tanınan adam, henüz aranmaktadır. Diğer taraftan, Fatih tapu sicil muhafızlığı muavinlerinden Necati Ayhan; ve diğer bazı kimseler, bu mesele etrafmda şahid sıfatile dinlenılmişlerdır. Mal sahibi diye tanıtılan kadının evinde hasta yattığından bahsedilmesi üzerine eve gidip takriri orada alan tapu memuru Necati Ayhan; vaziyeti jöyle anlatıyor: ' « Evdeki takrir muamelesi, mal sahibi olduğu bildirilen kadının gösterdiği resimli nüfus hüviyet cüzdanı ve diğer evrak esaslı surette tetkik edilerek, usulü dairesinde yapılmıştır. Âkidler. şahid ve muarrifler huzurunda 1000 lira bedel üzerinden resmî sened hazırlanmıştır. Bu resmî sened. muameie esnasmda aynen okunmuştur. Âkıdler, şahid ve muarrifler de mealini dinleyip tasdikle imzalamışlardır. Arsayı bu suretle resmen 1000 lira üzerinden satm alan kasab hacı Hüseyin Tancının o zaman ancak bu kadar para ödediğine hiç bir itirazı yoktu. Mahkemedeki sorguda, arsayı guya 2100 liraya satın aldığı halde ertesi gün tapu senedini eline alınca sadece 1000 lira yazılı olduğunu gördüğü ve bana gelerek bunun sebebini sorduğu, benim de bbyle eksik yazılmasının ehemmiyeti haiz olmadığı, muamelenin usulü dairesinde tekemmül eylediği cevabını verip kendisini tatmine çalıştığım şeklindeki ifadesi, hakikate uygun değildir. Alıcı Hüseyin Tancı, bedelin noksan yazıldığına dair ne orada, ne de sonradan gelerek bana herhangi bir itiraz ileri sürmüştür. Evde kadına kaç lira verdiğini bilmiyorum. Eğer kadına, takrir hilâfına 1000 yerine 2100 lira verdiyse, bunun sebebi, 30 küsur lira tapu harcını noksan ödemek için satanla alanın gizlice uyuşmalan ve dolayısile takrirde noksan bedel göstermek hususunda elaltından mutabık kalmaları olabilir. Eğer hal böyle ise, hakikî satış bedelinin tapu memurundan ketmedilmiş olduğu ve paranm yazılı olandan fazlasının açıktan verildiği neticesine varmak lâzımdır. Sonradan cezah olarak tapu harcı alınmasından kaçınmak endişesinin de, hakikate, imzaya ve tasdika mugayir bir ifadeye yol açması muhtemeldir. Esasen takrire aid resmî senedde aynen yazılı olan 1000 lira bedel, takrirden evvel vergice de gösterilen bedelin aynidir. Kasab hacı Hüseyin Tancının takrir günü birlikte eve gitmek üzere tapudan bir hademenin de geldiği. ve otomobilde yer olmadığı için bu adamın geri döndüğü şeklindeki ifadesi de, yanhştır. İhtimal, bu işte zarara uğramasından duyduğu teessürle şasınp, hakkında tahkikat yapılanlardan Mustafanm bulduğu adamlardan birini tapu hademesine benzetiyor ve her halde yanhş hatırlıyor. Benim yaptığım muamele, usulü dairesindedir.» Dün bu meseleye dair «İstanbul grupu tapu sicili müdürü Hakkı Erbilen» imzasile şu tavzihi aldık: «Gazetenizin 25 '6 '941 tarihli nüshasmda bir tapu sahtekârlığı başlığı altında intişar eden yazı, esas itibarile vakıa mutabıktır. Ancak bahis mevzuu olan sahtekârhk hâdisesinde tapu memurlarınm alâka ve iştiraklerine dair hiç bir delil ve emare mevcud değildir. Bu cihet, arsanın satışma aid muamele evrakmın usul ve mevzuata uygun olması ve hâdise hakkında şimdiye kadar yapılmış olan tahkikat ile nıüeyyeddir. Keyfiyet tavzih olunur.» Cumhuriyet Gazetemizde intişar eden bahis mevzuu yazıda; «sahtekârhk hâdisesinde tapu memurlarının alâka ve iştiraklerine dair» hiç bir şey yazılmamıştı. Bu itibarla, yazımızın bu suretle «tavziha muhtac görüldüğü» miilâhazasına iştirak etmemekle beraber, gönderilen mektubu aynen neşretmekte de bir mahzur görmüyonız. Define aranan bahçede hafriyat yapılıyor Şehremininde, Çiçekçibostan sokağında 6 numarah evde oturan Mehmed isminde biri, evinin bahçesinde zengin bir define bulunduğunu bildirmiş ve bunu meydana çıkarmak için vilâyetten müsaade istemiştir. Vilâyet, usulen bu müsaadeyi vererek keyfiyeti defterdarlık vasıtasile Fatih malmüdürlüğüne haber vermi§tir. Malmüdürlüğünce mahalline gönderilen iki memurun nezareti altında Mehmedin evinde üç gündenberi hafriyat yapılmaktadır. Bir muharririmiz dün, Çiçekçibostan sokağındaki evi ziyaret etmiş tir. Bahçeler ortasında, taş duvarlarla biribirinden ayrılmış küçük kulübelerden mürekkeb olan bu kuytu mahallede oturan Mehmed kalabalık bir aılenin reisidir. Mehmed, son günlerde, sık sık, rüyasında para görmeğe başlamıştır. Evinin bahçesinde dolaşan eli kazmalı bir adam, ona ikide bir: «işte şuracıkta, bınlerce altm yatıyor!> müjdesini vermektedir. Mehmed, ilkin bu manevî işaretlere pek ehemmiyet vermemişse de, bahçesinde zengin bir define bulunduğuna dair, kulağına çalınan bazı haberlerle, gördüğü rüyalar arasında bir münasebet sezmeğe başlamıştır. Vakıâ, mahalle ihtiyarlarmın anlattığına gHre bundan 35 sene kadar evvel, şimdi Mehmedin sahibi bulunduğu evin bahçesinde, vaki bir ihpar üzerine hafriyat yapılmış ve toprak yedi metre kadar kazıldıktan sonra. içerde demir bir kasa görülmüştür. Fakat evin eski sahibi, kasayı çıkarmağa teşebbüs edeceği sırada, memurlar gelmiş ve rivayete gö re saraya verilen bir jurnal üzerine, hafriyatı tatil ettirmişler. O gün bu gün mahalle halkınm ağzında çalkanıp duran bu rivayetler, Mehmedin tamah damarlarını büsbıitün tahrik etmiştir. Ancak kendisi fakir bir adam olduğundan, bahçeyi kazdırmak için lüzumlu olan parayı bir türlü tedarik edememiştir. İşte, tam bu sırada Rıza Uluçam adında bir tanıdığı Mehmedin karşısına çıkmış ve define çıİşte Türkiye Cumhuriyetinin muvafkarsa paylaşmak şartile hafriyat mas fakiyetlerle dolu bir politika takib ederafını kendi üzerine almıştır. Geıek bilmesinin en büyük sırn buradadır. Mehmed Gültekin, gerek Rıza Uluçam, Banş istiyoruz, diyip harb peşinde koşüç gün evvel başlıyan kazı, yedi metre muyoruz; emperyalist değiliz, diyip baş. derinliği bulunca, defineye mutlaka kakalannın arazisini ilhaka çahşmıyoruz; vuşacaklan ümidindedirler. dostuz diyip arkadan vurmağı düşünRıza Uluçam, muharririmize demiştir müyoruz. Türkiyenin siyaseti Türk milki: letinin merd, vefakâr, barışçı seciyelerin« Defineyi bulamazsam, metresi yedi den ilham almaktır. Onun için böyliradan, yedi metrelik yer için 49 lira le dürüsttür. Bu siyaset, verdiğimiz sömasrafı sineye ben çekeceğim. Şayed zü tutacağınuz hakkında, bütün dünyaümid ettiğim gibi, elimize bir şey geya öyle bir emniyet ve itimad telkin çecek olursa, bunu bahçenin sahibi ile etmiştir ki pek aşağılık, mahdud politipaylaşacağız. Hükumetten müsaadesmi kacılardan başka, bize inanmıyan kimse aldığımız için, ele geçen maldan, yüzde sekseninin kanunen bize aid olması icab kalmamıştır. Onun içindir ki birbirleıile harb halinde bulunan İngiltere ile Aleder. manyanın ikisi de bize inanıyorlar. Biri Rivayetlere bakılırsa kazdığımız bahçe, Bızanslılar zamanında, sur haricm ittifakımıza, öteki dostluğumuza itimad den başlıyarak Sultanahmede kadar u ediyor. zanan toprakaltı yolunun üzerinde bulunmakta imiş. Eğer, bu doğru ise, vaktile kazmaların ucu takılan demir kasanm, Bizans altınlarile dolu olması ihtimali vardır.» Gerek Mehmed ve gerek Rıza, şimdi bütün ümidlerini müstakbel defineye bağlaıruşlardır. Herkese karşı «daima dürüstlük. prensipinden ilham alan bu siyaset, bütün hulusuna rağmen bir gün, herhangi bir Ihanete ve taarruza uğrayabilir. Bu ihtimali asla unutmuş değiliz. Şayed böyle bir şey olursa, uğradığı kahpelik karşısmda hiddet ve gazabı artan merd bir insanın yaptığı gibi, daha büyük bir şiddetle divüşürüz. O ihanet, ruhumuzu kamçılar; hıncımızı artırır; hakh bir nıüdafaai nefis davası uğrunda artık silâha sanlmaktan başka çare kalmadığını bize gösterir; millî birliğimizi büsbütün celikleştirir. Biz daima uyanık, fakat daima dürüst kalacağız; çünkü en iyi siyasetin, en temiz ve en aydınhk siyaset olduğuna iman etmiş bulunuyoruz. Bu, kısa görüşlü, gündclik kumazlık siyaseti değil, uzun görüşlü, devamlı doğruluk siyasetidir. SEHIR IŞLERl Şayanı takdir bir hareket ÜNIVERSÎTEDE Universite doçentlik imtihanları Eski eserler filme alınacak Konsen'atuar icra heyeti alaturka musikisinin tasnif edilen kısmıru filme almağa karar vermiştir. tlâhiler, peş revler, eski şarkılar sesli filme alınacaktır. M. Rashn ÖZGEN Birkaç gün evvel, Salıpazarında Satie binasına bitişik bir arsaya kömür çıkaÜniversiteye alınacak doçentlerin bir rılmakta olduğunu yazmış, Kuruçeşme kısmının imtihanları yapümış ve bu doçentliğe nin kömür depolarından kurtarılmakta imtihanlarda kazananlar tayin edilmişlerdir. Yeniden doçent oolduğu bir sırada, başka bir yerin ayni lanlar: Edebiyat Fakültesinden Sabrl akıbete maruz bırakılmamasını alâka Ülgener, Fen Fakültesinden Tevfik darlardan istemiştik. Dün memnuniyetle Okyay, Edebiyat Fakültesinden Bürhahaber aldığımıza gore Belediyemiz neş neddindir. Diğer doçentlerin imtihanriyatımızla alâkadar olarak mevzuubahs ları da ikinciteşrinde yapılacaktır. Üniversitede bu sene proıssörlüğe arsaya konulan kömürleri derhal kalhak kazanan doçentlerin sicüleri Rekdırtmıştır. Gösterilen hassasiyet ve vazitörlükçe tetkik edilmektedir. feşinaslığa halkımız namına teşekkür Universite kadrosunda çalışan ecnebl ederiz. profesörlerin mukaveleleri yenilenmektedir. Bunlardan bir kaç profesör AmeMÜTEFERRtK rikan üniversitelerile anlaşma yap tıklanndan İstanbul Üniversitesinden Kahve nihayet tevzi ediliyor ayrılacaklardır. Münhal profesörlükler Ticaret Ofisi kuru kahveci olarak ta için Maarif Vekâletile tanınmış İngiliz mnmış olan esnaıa dün kahve tevziatı profesörleri arasında temaslar devam etmektedir. Bu profesörlerden bazılan na başlamıştır. Ticaret Ofisi kuru kahvecilere kah teklifleri kabul ettiklerinden ders sevenin kilosunu 210 kuruştan vermekte nesi başında memleketimize gelecek lerdir. dir. Onlar da kavrulmuş ve çekilmiş kahvenin 250 şer gramlık paketini halIKTISAD ka 71 kuruşa vereceklerdır. Altm fîatlan Bir de kahve, kazino, büfe ve bahçe Altın fiatları düşmektedir. Dün bir işletenlerin vaziyeti vardır ki, bunların vaziyeti aynca tetkik olunmaktadır. Reşadiye altını 2450, külçenin gramı Bunlara aynca kahve verilmesi mu 307 kuruş, beşibirara da 108 liradan muameie görmüştür. karrerdir. Halk, mmtakalanndaki kaymakam Sinemada sigara içenler lıklara müracaat ederek numaralı pusuBelediye talimatnamesine aykın olalalar alacaklardır. Kendilerinin ika rak sinemada sigara içen 40 kişi ile 4 metgâhlannı mahalle mümessilleri tas sinema sahibi Belediyece cezalandırıldik edeceklerdir. mıştır. Tamir ettiği otomobili tecrübe ederken... Otomobil tamircisi Yani, tamir ettiği otomobili Tarlabaşmda tecrübe ederken, apartıman kapıcısı Münire çarpmıştır. Münir, muhtelif yerlerin den yaralanmıştır. CUMHURİYET Nüshasi 5 kuruştur. Abone şeraiti ™£ w *j£° Senelik Alb avhk Üc avlık Bir avhk 1400 Kr. 2700 Kr. 750 > 1450 » 400 800 . 150 Yoktur. Dikkat Gazetemize eönderilen evrak ve yazılar neşredilsin edilmesin iade edilmeı ve rivamdan mes'ulivet kabul olunmaz. manasız bir şüpheye düşmesine sebeb oldum. Fakat neticenin böyle olacağua tahmin edememiştün. Bir gün doktordan çıkarken beni görmüş. Zaten şüpheleniyordu. Yanımda gördüğü adam şüphesini büsbütün kamçılamış olacak. Bu röntgenimi alan adamdı. Fakat ona bunu söylememe vakit bırakmadı. Korkunc bir hali vardı. Üzerine hücum etti. Hakikati söylemek istedim, dinlemiyordu. Elinden zor kurtuldum. Yağmur altında saatlerce bir arabaya tesadüf ecinciye kadar koştum. Sığınacak bir yer bulduğum zaman hasta, bitab bir haldeydim. Şimdi ise son günlerimi yaşadığımı biliyorum. Gel beni gör. Çok ıstırab çekiyorum. Çünkü hâlâ onu seviyorum. Evin etrafında elinde silâh dolaştığını söylüyorlar. Halbuki bu müşkül anlarımda yanımda olmasını, büyük yolculuğa çıkmak için bana cesaret vermesini nekadar isterdim. Son ümidim sende, ona gitmeni ve herşeyi anlatmanı istiyorum. Çok dermansızım. Olümün gö'gesini odamda, soğuk elinin temasım omuzlarımda hissediyorum. Allah yardımcım olsun. Gözlerinden öper ilâh..» Karşundaki kadın yavaşça: Onu siz öldürdünüz, dedi. Manasız şüpheleriniz, kıskanclıklarınızla onu ezdlniz, çökerttiniz. Zaten narin, ince bir kızdı. İçlendi, hastalandı. Bununla beraber, onda da kabahat var. Hastalığjnı saklamıyacaktı. Çok ıstırab çekmı.^e benziyorsunuz. Eğer sağ olsa sizi gene affedeceğini santyorum. Oyle yükseK bir kalbi vardı ve sizi öyle seviyordu kLı (Baş tarajı dünfcü nüshamızda) Yarrnı saat sonra onun apartımandan çıktığmı gördüm. Yahıız değildi, yanında uzun boylu, genc bir adam vardı. Kapıda adam bir şeyler söyledi, iğildi elini öptü, ayrıldılar. Adam gittikten 6onra karımın dudaklarmda solgun bir tebessümle uzun müddet onun arkasından baktığını ve içini çektiğini gördüm. Sonra, otomobili çağırdı, bindi. Vapurda yanına yaklaşmadım. Köske kadar peşinde olduğumu farketmedi. Kapıdan gU rerken beni gördü. Herşeyi anladım. Gözleri büyüdü. Dudaklanndan küçük bir feryad fırladı ve koşarak odasına kaçtı. Peşinden yürüdüm. Dışarıda yağmur yağıyor, ortalık kararmağa başhyordu. Hazin bir akşamdı Kapısını kilidlemişti. Açması için bağırdım. Açmayınca yüklendim, kapı çıtırdadı. Kırılacağını anlaymca açtı Yüzü bembeyazdı. Üzerine doğru yürüdüm. Onu öldürecektim, onu boğacaktım. Mademki bir başkasının olmuştu Ölmeliydi. Korkudan yüzü bembeyazdı: «Sana herşeyi anlatacağım. diye, kekeledi, fakat birdenbire dinleyecek halde olmadığımı anladı, ileriye atıldı. Öyle seri bir hareketle omzuma çarparak geçti ki yakahyamadım. Peşinden koştum. Sofada hizmetçi karşıma çıktı. «Ona ne yapacaksınız, ona ne yapacaksınız?» diye, çığlık çıklık bağırıyordu. Sonra aşçı, daha başkalan geldiler. Gözlerim dumanlı, vücudüm ispazmoz içinde onların etrafımda çevirdiği çemberden kurtul Kıskanc bir adamın itirafları Peride Ceiâl mağa çalışıyordum. Neden sonra bahçeye farladığım zaman çamurlu yollarda onun sivri iskarpinlerinin izlerini buldum. O kadar. Her yeri aradım. Yoktu, kaçmıştı. Cebimde silâhım tam on gün bulunduğu evin etrafında dolaştım. Fakat çıkmıyordu. Çok hasta olduğunu söylüyorlardı. Vahşi bir hayvan halinde orada burada sürünüyor, intikam ateşleri içinde yanıyordum. Nihayet arkadaşlarım beni zorla şehirden uzak bir köye götürdüler. Bir deli muhafaza eder gibi etrafımda tertibat almışlardı. Bir ay güçlükle isyan ve ıstırab içinde bu hayata tahammül ettim. Bir ay sonra ellerinden kaçtım. Şehre geldiğim zaman onun ölümünü haber verdiler. *** On sene. tam on sene hayata küskün. herkesten kaçan, nefret eden vahşi bü insan olarak yaşadım. Tam on sene bir ölüyü kıskanmakta tatmin edilememiş bir öfkenin doğurduğu buhranlar, azablarla harab olmakta devam ettirn. Sonra bir gün... Onu da anlatacağım. Yakınlarımdan birinin hastalığı münasebetile İstanbula geimiştim. Hiç kimseye görünmüyor, pek az sokağa çıkıyordum. Biran evvel bende geçmişi, acı hatıraları uyandıran bu şehirden uzaklaşmak istiyordum. Bir gün yabancı bir kadının beni görmek istediğüıi söylediler. Kim olduğunu bilmediğim bu kadını evvelâ geri çevirmek istedim. Sonra merakım galebe etti. Onu kabul ettim. Kırk yaşlarında görünüyordu. Solgun bir güzelliği vardı, iri siyah gözleri kinle, ateşle bana baktı. Gösterdiğim yere ilişerek çantasından çıkardığı bir kâğıdı uzattı: Ve ancak o zaman konuşmaya başlayarak: Sizden nefret ediyorum, dedi. Benim en aziz sevgili bir arkadaşımm hayatını, manasız kıskanclıklarınızla zehirlediniz.. Hatta onun ölümüne sebeb oldunuz, diyebilirim. Bu mektubu size getirdim. Daha çok evvel onu vermek için sizi aramıştım. Nasd bir hataya düştüğünüzü, nasıl zalimce hareket ettiğinizi anlamanızı istiyordum. Fakat o zaman siz kimseyi görmek, konuşmak istemiyordunuz. Sonra da kalkıp buradan gittiniz. Uzaklaştmız. Dün avdet ettiğinizi hsber aldım. O sevgili ölüyü hatırladım ve mektubu size getirmeyl bu suretle, ölmüş bile olsa sevgili bir arkadaşımı mel'un şüphelerinizden kurtarmayı vazife bildim. Heyecan ve meraktan olduğum yerde titriyerek uzatbğı mektubu aldım, okumağa başlayınca karımın el yazısını tanıdım: Şöyle başhyordu: .Sevgili kardeşim. Sana bu mektubu yatakta yazıyorum. Hastayım. Artık öleceğimi biliyorum. Bunu zaten çok daha evvelden biliyordum. Bundan iki ay evvel bir sabah bütün vücudümü sarsan kısık bir öksürükle başladı. Mendilimi ağzıma götürdüğüm zaman kanla dolduğunu gördüm. Uğradığım dehşeti tasavvur edersin. Kocam görecek diye, birdenbire korktum. Onu üzmek istemiyordum. Hem daha birşeyden emin değildim. Fakat iki gün sonra doktora gittiğim zaman hakikati öğrendim. Kısa bir muayeneden sonra adam ısrarım karşısmda herşeyi söyledi. Malum hastalık: Verem. Röntgenimi aldılar. Neticede sür'atle hastalığımm ilerlemekte olduğu meydana çıktı. Gene kocama birşey söyliyemedim. Onu ne kadar sevdiğimi biliyorsun.. Korkuyordum. Evet, benim bu müthiş hastalığa tutulduğumu öğrenerek benden nefret etmesinden, iğrenmesinden korkuyordum. Onun bana yaklaşmasına mâni olmağa çalıştım. Çünkü hastalığın sari ve tehlikeli olduğunu biliyordum. Çok IBtırab çektim. Budalaca hareketimle onun KUçUk hikâye