CUMHURIYET 29 Mart 1941 ^ Dostlara ve Biz ki bin bir vataıun üstüne doğmuş günesiz; Biz ki hilkatle biriz, biz ki tabiatle eşiz; Dedemiz üstüne çıkmif bakıyor tarihin; Aslımız öyle kadim, öyle biiyük, öyle derin. Küre bir şey »oracak olsa sorar irkuruza; Çünkü bizler büiriz, bilmeğe imkân varsa. Güneşin nurunu ilk saçtığı insan dedemiz; Ezeliyyetle biriz biz, ebediyyetle biriz. Ordunun başlan, zabitleri, efradı birer Ulke serhaddini arslanca saran canlı siper. düşmanlara n Milletin taKi maksâsann yenmîş bir Şef Katiyor devletin ikbaline binlerce feref. Şef anıldıkça muhabbetle coşan bir millet, Şanı tarüılere sığmaz yüce bir cem'iyyet, Zatı vahdet gibi bir, vahdeti hilkat gibi bir; Böyle bir birlik huznrunda cihanlar eğilir. Gökte yıldız gibi yüksekte durur bayrağımız; Onun altında kalırsak kalınz biz yalınız. MUHİDDİN BAHA PARS ( Şehir ve Memleket Haberleri j Bir facia Eyübiin ve Boğaziçinin plâ^ları Şehir Meclisine verildi Şehircih'k mütehassısı Mösyö Prost, Eyüb ile Boğaziçinin imar tafsüat plânlarını ikmal etmiştir. Bu plânlar önümüzdeki salı günü toplanacak olan Şehir Meclisine verilecek, Meclisin tasdikını müteakıb Nafıa Vekâletine gönderilecektir. Mütehassıs Samatyanın da tafsilât plânını hazırlamıştır. Fakat buradaki tarihî binalarla surlarm vaziyetini tayin etmediği için bunun bu devrede Şehir Meclisine verilmesi meşkuktür. Mösyö Prost evvelce surların kaldırılarak yalnız kapılannuı muhafazasını istemişti. Fakat eski eserleri muhafaza kurumu bunu muvafık bulma dığından bilâhare surların muhafaza sile bunların iki tarafmda yeşilhkten şeridler vücude getirilmesi kararlaSmıştu:. Silivrikapıda ihtiyar bir kadm yanarak öldü Silivrikapıda Cambaziye mahallesinde Yeniçeşme sokağında 3 numaralı evde oturan 85 yaşlarında Hadice is minde yatalak bir kadm, her gece oldugu gibi evvelki gece de yatağı başma yaktırdığı idare lâmbasını uyku esnasında kolunu çarparak devirmiştir. Kadıncağızın yatağı üzerine devrilen lâmba bir an içinde yatağı tutuşturmuş ve Hatice ancak alevler vücudünü sardığı zaman uyanabilmiştir. Fakat yatalak olduğundan kendini bu tehîikeden kurtaramamış ve bu suretle yanarak ölmüştür. Zabıta, hâdise etrafmda tahkikat yapmaktadır. jstanbulun imarı NALINA İHEM MIHINA Yugoslav milletinin sorduğu yıldırım rkalannda dünyanm en cesur, en cengâver ve en istiklâl âşıkı milletlerinden biri olduğu halde, esrarengiz bir aciz ve meskenete kapılarak Yugoslavyanın boynunu mihverin boyunduruğuna uzatan iradesiz ve seciyesiz hükumet adamlan, bir gün içinde, devrilip girtiler. Birçok tezahüratla açıkça tecelli ettiği halde milletin iradesini hiçe sayanlann akıbeti budur işte. Bu süpürge darbesini başka yerlerde de göreceğimiz günler, • kadar uzak değildir. Bana bu emniyeti veren, Tugoslavya namına iki tabansız nazırın Üçüzlü Paktı imzaladıklarını haber aldığmı zaman «Büyük Sırbistanı küçültenler» başlığile yazdığım yazıdaki bir tcmenninin hemen o gün tahakkuk etmiş ohnasıdır. Çarşamba günü çıkan o yazun şöyle bitiyordu: *Esarete başeğmek âdeti olmıyan Yugoslav milletinin, kendi jere/ine vt seciyesine yarafmıyan bu zâjx göstererek büyük Sırbistanı küçük düşüren poîitikacılardan, bir gün hesab soracağt muhakkaktır. Şimdilik yapılacak §ey, bugünün yakm oîmo«tnt dilemekten iba.rettir.m İthalâtımız Dün memleketimize muhtelif yollardan bir çok mal geldi Dün İstanbula muhtelif yollarla külliyetli miktarda ithalât eşyası gelmiş ve tahliyesine başlanmıştır. İngiltereden bilhassa makine yağı, yün ve pamuk ipliği, yünlü ve pamuklu mensucat, tıbbî ve kimyevî maddeler, çelik çubuklar, teneke, bakır çubuklar, nıatbaa mürekkebi, kösele kayış, kalay, kauçuk ipük, çeük teller, sud kostik, karbonad dö sud, göztaşı, 28 ton makara, traktör, sinema makineleri, piller, kundura, elektrik kablosu, balıkyağı, dokuma tarakları, külçe kurşun ve saire gelmiştir. Tuna yolile Almanyadan bir milyon liraya yakm kıymette tıbbî müstahzarat ve mualecat gelmiştir. Dunkü îhracat Dün şehrimizden yapılan ihracatın yekunu 200 bin lirayı geçmiştir. Bu ihracatın bir kısmı Almanyaya yapılan tütün, pamuk kıruıbst, İsviçre ve Isveçe deri ihracatı tutmaktadır. Almanyaya tiftik ihracah Almanyaya yapılacak 1,000,000 lirahk tiftik ihracati için Tiftik ve Yapağı İhracat Birliğine direktif gelmiştir. Alman ithalât daireleri namına gelen mümessil Mam Ankaraya gitmiş ve Ticaret Vekâletile temasa başlamıştır. Mümessil bilâhare şehrimize gelerek burada temaslar yapacaktır. Almanyaya gidecek 50 bin liralık keçi kılı ve 30 bin lirahk' kitre hakkında henüz Vekâletten bir iş'ar yoktur. Alemdar hâdiscsi Yazan: SALÂHADDtN GONGÖR Nihayet Alemdar ordusu Babıâli ve sarayı bastı Alemdar, zangır zangır titreyen Sadnazama bağırdı: « Bre herif? mührü hümayunu ver!» 7 MAAR1FTE Mekteb kooperatifleri Mekteb kooperatifleri hakkında yenl hazırlanan tallmatname mekteblere gönderllmiştir. Talinvatname ahk&mına göre, her mektebde, müdürlerln mes'uliyetl altında kurulacak olan kooperatifler tama men talebeler tarafuıdan ldare edllecek, bımun hariclnde hiç bir mal: teşekkül bulunmıyacaktır. Kabskçmm kafası, lâyık oldnğu yeri bulmustu Rusçuk yaranından Ramiz Efendi, «Paşa ağzından bir şey kaçınr» diye endişede idi. Alemdarın lâfını sakınmaz bir adam olduğunu biliyordu. Ataullah Efendi üe fazlaca meşgul olman hayra alâmet değildi. Hele neyse ki, Alemdar gaf yapmadı. Bilâkis, elinden geldiği kadar, nazik, mizacgir görünmeğe gayret ediyordu. Bilhassa, Davudpaşa önlerinde Padişahı karşılamağa gittiği taman, işin enini belli etmemesi, büyük muvaffakiyettL Sadrıazam, Alemdarm yola geldiğine artık emin olmuştu. Sultan Mustafa, Alemdara iltifatlarda bulundu. Alemdar da, dilinin döndüğu nispette mukabeleye çalıştı. Her şey yolunda gidiyor, Rusçuk yaranmın sevinclerinden ağzı kulaklanna varıyordu. Artık hrsat, bu fırsattı. Padişahı, hemen oracıkta hapsedip aylardanberi uzayıp giden bu davayı halledivermeli idi. Ramiz Efendi, bir ara, Alemdan bularak yaramn arzusunu gizlice kendisine açtı: Sultan Mustafa, hazır Davudpaşa kasnnda idi. Bir bölük aakerle köşkü sanp Padişahı kıskıvrak yakalamak işten değildi. Fakat Alemdar, teklifi derhal reddetti; onun sert kabuklu asker ruhu, kancıkça teşebbüslere girişmeğe mânidi. Ramiz Efendinin sözünü ağzına bkadı: Yok be!.. Böyle kahpelikle is olmaz!.. dedi. Davudpaşada çok kalınmadı. Tertib edilen program mucibincc, sancak alayı yola düzuldü. Padişah en önden, sancakla biriikte gidiyordu. Alemdar, şimdilik şehre girmiyecek, ordusunun mühim bir kısmile biriikte ÇırpiM çayınnda bekliyecekti. Halk Aksaray caddesine dökülmüş, sancak alaymı seyrediyordu. Padişah, at üstünde sür'atle üerliyerek, alay daha yolda iken saraya varmış, sancağı Hırkaişerif dairesine teslim etmişti. Sadrıazam ordusile Alemdar ordusunun bazı bölükleri Padişahın ardısıra şehre girdiler. Tuna boyu ile Trakyanm dağ köylerinden devşirilmiş bu arslan yapılı Kırcalı askerleri. İstanbul sokaklarında yeniçeriierininküere benzemiyen kıyafetlerile ürkütücü bir tesir hasıl etmiflerdi. Halk, bunları yadırgayan gözlerle seyrediyorlardı. Kırcah askerinin başında garib şekilde birer takke vardı. Takke üstüne renkli dokumadan büyücek sarık sarıyorlardı. S'rtlarma İslimiye abasından çaprast yelek ve salta gitmHer, bacaklarına dizlikli dar potur. ayakkrma kalın kuiduraiar geçirrrnslerdi. Silâhları, bellerine so'nılu yata^anla boeazdan asırrm eshi bi'^V, çekirae çakmaklı Yergö^ü malj tüfok. me'inden barutluk ve k'un torbnsınd^n ibaretti. Çarşı aralarından gecerVen Rıımeli sivesile kaba kaba konuşuvorlardı. Fakat yenicpriler eibi şuna buna sarkmtılık etmek şövle dursun. yollarda bağınr> ça»ıran birini görürlerse, hemen yanlinna sokıi'tıyor: Fulan (ulan) ne bağırırsm? Islah yürüsene!.. diye onlan terbiyeye davet ediyorlardı. Selâtin meyhanelerde kavga çıkanp öte'ini berikini haraca kesen ocak zorbaları, Alemdar askerinin şehre girişini müteakıb ortada görünmez oldular. Alemdar ilk icraata baslamıştı: Şeyhülislâm Atau"^h Ff»"^i azle^'Tek Arabzade Arjf Efendi, meşihat mevkiine getirildL Sultan Mustafa, o günlerde Alemdara durmadan hediyeler yağdırarak gönlünü almağa çahfiyordu. Fakat Tuna seraskeri, ağırdan almağa başlamıştı. Nuh diyor da peygamber demiyor, kanaatlerinden hiç birini feda etmeğe yanaşmıyordu. Sultan Mustafa korkmağa başiamıştı. Alemdarın bir geyler yapmak üzere bulunduğuna, arbk onun da aklı yatmıştı. Sadrıazamı ikide bir huzuruna çağırarak: Carum bu adam hâlâ gitmiyecek mi? diye aoruyordu. Sadrıazam, bir fırsat bularak, Alemdara Padişahın bu arzusundan ima ile bahsedecek olmuştu. Fakat Alemdar, hemen kaşlarını çattı: Baka Paşa! Bizim (kavl) imiz her jeyi bitinnektir. İşler bitmeyinct te şuradan şuraya kunıldanmayız! Sadrıazam, bir ara, Alemdar taraflılarından Rusçuklu Tahsin, Refik ve Behic Efendileri, gizlice idam ettirmeği de düşünmüştO. Bu takdirde Alemdar, Ramiz Efendi De tek başına kalacağından belki de hiç bir iş yapamıyacaktı. Fakat, çelebi, bu tedbirini Padişaha beyendiremedi. Sultan Mustafa, Alemdarm âdeta. gölgesinde Orküyordu. Zaten Alemdar da çok gecmeden adamlan aleyhinde böyle bir suikasd hazırlandığını haber almıştı. Artık İstanbula ba=km yapmak Için daha fazla bekllyemerdi. Ordusunun büyük kuvvetleri ile bir temmuz sabahı, fecirle birlikte, Belgrad ve Silivrl kapısından, ansızın şehre girdi. Ordu, Beyazıdda iki kola ayrılarak biri Zindankapısını tuttu. Öteki Divanyolundan Yerebatan ve Ayasofyaya geldi. On bin kadar tahmin olunan bu ordu, tam tertib dağ askerlerinden mürekkebdi. Rumelinin bir çok âyan ve bayraktarlan, ileri gelen zabitler, ordumm safları arasmda idiler. İki koldan ilerleyen kuvvetler, Babıali önünde birleştiler. Bütün kapılar, sür'atle tutuldu. Sadrıazam, henüz harem dairesinden çıkmamıştı. Gözcüler, her tarafm Kırcalı askerile sanlmış olduğunu görünce hemen Sadnazama haber saldılar. Derken tam btt sırada, yani henüz neler olduğunu anlamağa vakit kalmadan, defnekeiierin se'leri d'ivuldu: Bire savulun!.. Bire savulun!.. Alemdar Paşa, etrafmda yüzlerce silâhşorla meydan kapısı önünde belirdi. Kır bir ata binmişti. Bermutad, eli kuburluğunun üzerinde idL Verdiği emirle babı asafiyi açtırarak, arz odasına geçti. Sadrıazam, her tarafı zansjır zangır titriyerek Alemdan karşıladı. Bire herif. mührü hümayunu ver! Sadnazam o derece telâşlanmıştı ki, kesenin içinden mühürü bir türlü çıkaramıyordu. Nihayet kesesi ile biriikte onu Alemdara teslim etmeğe mecbur oldu. Alemdara da hafif bir şaşkmlık gelmişti. Mühürle ne iş yapıldığını pek bilmiyordu. Şimdi bu koca keseyi nereye koymak lâzımgeldiğini kestirememiş gibi elinde evirip çeviriyordu. Nihayet yanında duran çavuşbaşı Tahsin Efendiye gözü ilişti ve mühürü çıkanp ona verdi. Sonra Sadrıazamı işaret ederek: Alın bunu saklayın! diye söylendi. Adamlan daha evvelden tenbihli olduklan için Sadrıazamı bir ata bindird'ler ve Çırpıcı çayırma götürerek orada bir çadırda hapsettiler. 1 (Arkası var) Orta mekteb muallim muavinliği imtihanları bitti Orta mekteblere almacak muallim muavinliğl imtihanı bitml^ matematlk, tabiiye, fkztk, fransızca. almancra, inglllzce derslerlnden imtihana giren 150 kişlnin kâgıdlan tetkik edilmeğe başlanmıştır. 23 nisana hazırlık haya gehniştir. Çarşının dışındaki tarihî Kuşçular pazarmda bulunan dükkânlardan beş tanesi daha istimlâk edilmiştir. Belediye kuşçulara pazar mahalli ittihaz edilmek üzere münasib bir yer aramaktadır. ... Ve Atatürk bulvanndakiler Eminönü ile Unkapanı yolu üzerinde ve Atatürk bulvarma tesadüf eden sahadaki 12 binanın istimlâki ikmal e dildiğinden hedmi münakasaya konul muştur. Diğer istimlâk muamelelerinin ikmalini müteakıb bu caddenin inşasuıa 1KT1SAD başlanacaktu. Bebek tstinye asfalb İthalât ve ihracat ofisi Bebek İstinye asfaltmın tamamlanmasma mâni olan bir kaç binanın da ay başında faaliyete istimlâk muamelesi ikmal edilmiş, bunlardan Emirgânda kâin Koca Reşidpaşa geçiyor Mısır çarşısındaki istimlâkler... Mısır çarşısmın iç ve dışındaki dük yahsı yıkılmak üzere arttırmaya çıka Yeni kurulmakta olan ithalât ve kânların istimlâk muamelesi son saf rılmıştır. ihracat ofisi umum müdürü Ahmed Cemll Conk şehrimizdeki ofis haMÜTEFERRIK ŞEHtR İSLERİ zırhklarını ikmal ederek Ankaraya gitmistir. Umum müdür kadro ile Maliye Vekili geldi Un tevziatı biriikte bugünlerde İstanbula geleMaliye Vekili Fuad Ağralı, dün Francala unundan bisküvl ve sacek ve aybaşında ofis faaliyete geire imal edenlere verilecek un liste sabahkl ekspresle Ankaradan şehçecektir. leri Belediye İktısad müdürlüğünce rimize gelmiştir. thtikâr suçu hazırlanarak Toprak Ofise gönde Boğaz vapurları tarifesinde rilmiştir. Francala imal eden fırınGalatada Mahmudiye caddesin lara un doğrudan doğruya verile tadilât de Keçecioğlu 1273 kilo kalayı faz cek, diğerlerinM blrliklerine teslim Şirketi Hayriye Boğaz vapurlan la flatlarla sattığ^ndan dolayı ihti edilecektir. Francalacılar için şeh tarifesinde bazı ilâveler ve değişikkâr suçile Cumhuriyet Müddeiu rimize 140. makarnacılar için 180, likler yapmıstır. Bu değişiklikler bu mumiliğine verilmistir. börek ve simidciler için de 200 çu günden itibaren mer'i olacaktır. Akşamları 18.50 de blr vapvj Beyval un verilecektlr. Çivi imalâtı kozdan harekeüe Bebeğe kadar geKarabük fabrikasının imal ettiği Şehrin çöpleri Ahırkaoı açık lecektir. Sabahları 6,45 ve 7,55 te, öğleden 12 mllimetrelik çubuk demirlerden larına dökülebilecek sonra 15,30 da Köprüden hareket bir mlktannın' çivl imalâtı için üç Bazı esbabı mücbire dolayısile eden postalar, evvelâ Anadolu, biçivi fabrlkasma verilmesi takar çöp müteahhidi çöpleri Adalar a lâhare Rumelikavagına ugrıyacak rür etmişttr. çıklarına dökememektedir. Beledi ve dönüşte Yenimahalleye uğrıyaÖğrendiğimize göre Karabük de ye bu vaziyeti gözönünde tutarak rak gelecektir. mir ve çelik fabrikalan bu deınir müteahhidin mukavelpnamesinde ADLÎYEDE çubuklardan külliyetli miktarda bazı değlşikliklere muvafateat et haznlamıştır. mistir. Buna nazaran müteahhid Diğer taraftan 350 ton çivl ayın çöDİerl Ahırkapı açıklanna döke Saat hırsızları mahkemede Muhtelif apartıman antrelerin 17 sinde Slovakyadan yola çıkınıs bllecektir. Belediye, İmkân oldnğu tır. Bu çivilerin bugünlerde şehri takdirde kendi vesaitile müteahhi den 13 tane elektrik saati a^ırdık mize gelmesi beklenmektedir. Bu de yardım edecek ve BeledJyenin bu ları iddiasile yakalanan Pandeli ve partiden sonra şehrimize şlmdiye yardımına tekabül eden meblâğ, İredogas, dün zabıtadan Adliyeye kadar tüccarlara gelen muhtelif müteahhidin alacagından tenzll e gönderilmişler, Sultanahmed lkinci sulh ceza mahkemesinde sorguya tüccar siparişlerinden başka diğer dilpcektir. çekilmişlerdlr. partiler gelecektlr. Bunlarla memPazarbkh satış yapanlar leketimize 1000 ton kadar çivi gePandeli, sorgusunda «ben bu atirilmls oîacaktır ki. bu da ihtivacı İkincl defa pazarlıksız safış ka partımflnlarda oturanların saat uzun müddet karşüıyacak bir mik nununa riayet etmiyen Bevo^unda lerini ayar etmiştim. Fakat ayar tardır. üç manifatura tlcarethanesi Bele parasmı bir türlü alamadım. Paradiye kararlle on beşer lira cezaya sız kaldım. Bunun üzerine ayarlaDemir sipari?i dığım saatleri söküp götürdüm, satç arptır ılmışlardır. tım» demiştir. Arkadaşı İredoç Amerikaya verilecek demir sipataşe umum müdürlüğünün ise, suça iştirak etmediğini, çalınrişleri için henüz müspet bir netice mı« olduğunu bilmediğl saatlerden almamamıştır. Amerlkan firmaları lstanbul teskilâtı bir kaçını rehln olarak yanında aF.O.B. satışı dahi kabul etmemekte. îase umum müdürlüğü İstanrıul lıkoyduğunu söylemiştir. Mahk'eme, rıhtlmda veya vagonda teslime razı teşkiiatmı yenl Valide hanmın üs her ikisi hakkında da tevkif mü olmaktadırlar. tünde tesis edecektlr. Yalnız bu ma zekkerasi kesmlştir. Tahkikata deBasra yolile gelecek demirlere ton hal ihtiyaca kifayet etmedi&lnden vam olunacaktır. başına Basraya kadar 25 dolar nav binanın üst kısnundakl Tarasın lun kabul edilmlştlr. Temaslara de ü^tünün kapatılması suretile de is Sarhoşlukla tabanca çeken vam olunmaktadır. tifade edilmesl İçin B<>'ediyeden in İtiraf ederim ki bu safarlan yazarken hesab sorulacak giiniin 24 saat bile sürmeden hemen geleceğini hatınma getirmemiştim. Bu da, Yugoslav milletinin yılduım darbesi ve yıldırun hesabıdır. Siyasî ve askerî yıldınm taarruzları yapmak hep Mihvere vergi değil ya! Büyük Harbdeld eşsiz kahramanlık» lannı harb tarihlerinden takib ettiğim ve 1937 de Büyük Millî Şef İsmet İnönünun Yugoslavya seyahatlerinde aralannda yaşadığun zaman yaman ruh« larını yakından görmek fırsatını bulduğum Yugoslav milletinden hiç ünıid kesmemif olmakla beraber, onun bu kadar çabuk silkinip kalkacağını na yalan söyleyeyim ümid ve tahmin etmemiştim. Onun için, baçmuharririm, Yunus Nadi, bana büyük bir neş'e içinde: Dileğin yerine geldi! Müjdesini verdiği zaman, hayretim da sevincim kadar büyük oldu. Mihverin hulyalarını ve plânlannı altüst eden bu Yugoslav şahlanması, bcnliğine sahib, isüklâline âşık bir milletin, kelimenin tam manasile «millet» olan bir milletin, öyle kolayca esaıot altına ahnanuyacağım ve boyunduruğa vurulamıyacağuıı ispat etmiş olması itibarile «yeni ve âdil nizam., «Balkanll milletlerin ebedî sulh ve emniyeti», «Ingilterenin Balkanlan ele geçirmesini önlemek. gibi yaldızlı haplarla uyutulamıyaacğını Isbat etmiştir. Alman Haririye Nazınnuı, Viyanada Üçlü Pafat «nukavelesinin durduğn masanın yeşil örrüsü üstüne saçtığı bu yaldızh zarflarm mazrufu öldürücü bir rehir oldnğunu Yugoslav milleti anlamış ve kendisino bu zehirli haplan, her derde deva gibi yutturmak isteyen politikacılara, hastasına öldürücü ilâclar veren lahte doktorlara yapılan muameleyi yapnuşÜK Bizzat hudud haricine çıkardıklan Sto« yadinoviç'in ferrülhaleflerinin nğradlklan akıbet, reşid, merd ve hâkim bil milleti, kendi arzusu ve iradesi hilâfına, felâketlerin en büyüğüne »ürnklemek isteyenlerin ağramalan mukadder cezaiann en bafifidir. Milletin Iradesina kulak asmıyan, milletin seciyesinl hiçe sayan cebbar hükumet adamlan, Yugoslavyada olup bitenlerden ibret derd almahdırlar. Altın fiatları 23 nlsan çocuk bayrammda vapıAltın flatlarında dün biraz itidal lacak merasim programı, Maarif görülmüştür. El altından 25 liraya müdürlüğünde toplanan bir komite loadar satışlar olmakla beraber tarafından hazırlanmaktadır. O hakiki piyasa fiatı 2490 kuruştu. gün, mekteblerde toplantılar vapı Külçe üzerinden 329 kuruşa kadar lacak ve müsamereler verllecektlr. muamele olmuştur. Müsamerelerde temsll edllecek plAltın fiatlarımn hiç bir devirde yeslerln hazırlanmasma başîan 25 liraya çıktıgı görülmemiştir. mıştır. İllç. mekteb yoksul çocuklara yardım birllğl 23 nlsanda 1400 cocuga Araba vapurunda bir kaza blrer kat elbise dagıtacakttr. Üsküdarda İnadlye mahallesinde Üniversite talebesine yurd oturan ve Şirketi Hayriyenin 45 numaralı araba vapurunda çalışan Evslz Üniversite talebesine yurd Şükrü, Üsküdar Bahriye lskelesine olmak üzere tahsisi kararlaştırılan Fatihte Karadenlz medresesinin ta yanaşan vapurdan çıkmakta olan mirl 5800 liraya ihaleye çıkanlmış şoför Hulusinin ldaresinüeki oto tır. Gelecek tedris devresine kadar büsle araba vapurunun kaptan köşmedrese dahillndeki insaat ve ta kü arasında sıkışarak muhtelif yermirat ikmal edilecek, talebe yemek lerinden ağır surette yaralanmıştır. hane ve yatakhane yapüdıktan son ŞükriH celbedilen cankurtaran ora Evkafm da yardımile kimsesiz tomobili ile süratle Nümune hastaÜniversite talebesi burada mecca nesine kaldırılarak tedavi altına anen yatıp yiyeceklerdir. lmmı§tır. Akşam yemeğinden sonra, rahavet çökroeden işe başlamağa karar veren Sadi, masasınm başma doğru yürürken, karısının her zamankl fikâyeti gene yükseldi: Lllah aşkına otur, Sadi. Sana bin defa söyledim, yemek üstüne ça Jişma diye. Karıcığun^. Kancığım, filân yok. Artık yeter, Bir defa, yemek üstüne, masanın başına oturup iki büklüm çalışmak sıhhate muzır. Günün birinde fena bir hastalık gelecek. Sonra da, bıktım artık bu senin kitablarından, yanlanndan. Sabahtan akşama kadar yüzünü gördüğüm yok. Bari, geceleri olsun karşdıklı iki lâ kırdı edelim. Haklısın Şahendeciğim, ama, eümdeki işler o kadar acele ki. Malum, malum. Zaten senin acele olmıyan işin yok... Hem, bana baksana kuzum; sen istirahat denilen şey nedir, bilmez misin? Bak, yaz geldi, gidiyor. İlâlem sayfiyelerde keyif çatarken, biz burada, dört duvar arasında çile dolduruyoruz. Sen de bir aycık dinlensen ne zarar edersin sanki? Sadi, yan masasına doğru zoraki athğı adımlarıru geri çekerek, yavaş yavaş gelmiş, Şahendenin karşısındaki koltuğa oturmuştu. İş, yazı, kitab, gaile dolu kafasmın içinde, senede değil bir ay, hattâ bir saat istirahat fikrini sığdiracak yer bulunmadığı için, o zamana kadar böyle bir şey düşünmüş değildi. Karısı, her yaz, bu sayfiye ve istirahat teranesini, mevsim başından sonbahara kadar tekrar eder, fakat nihayet, yorulur, ümidini keser susardı. Bu şikâyetler, her zaman Sadinin bir kulağmdan girip ötekinden çıkmıştı. Fakat o akşam, hayatında ilk defa işittiği bir hakikat dinler gibi, Şahendenin sözleri kafasmda yer ediyordu. Doğrusunu söylemek lâzım gelirse, senelerdenberi devam eden bu yeknasak hayat onu hakikaten yormuş, bez şaat ruhsatiyesi istenilmiş, Belediye de muvafakat etmiştir. Battalın muhakemesi Bir yangın ba«langıcı Nişantasmda VaükonaŞı cadde sinde çaycı Haci Vartanyana ald Küçük Palas apartımanmm 2 No. lı dairesindekl soba bacasında blrlken kurumlar parlıyarak bir varıem başlangıcma sebebivet vermlsse de. vaktinde yetişen İtfaiye tarafından genislemesine mevdan verllmeden süratle söndürülmüştür. Cezava çaroılanlar Zabıta altmcı şube memurlan. ?ehrin muhtelif semtlerinde hareket haMnde bulnnan tramvaya atlamak lstiyen 22 klsl ile sevrüsefer talimatnarresine avkırı hareketlerden 12 şoförü cezalandırmıstır. Eyüb mmtakasmda vapılan bir kontrolda da etlerin cins ve fiatmı yazmıyan dört kasab ve temi"ii§« riayet etmiyen üç fırıncı teczlye edilmistir. Geçen sene Beyoğlunda bir kazinoya sarhoş olarak gelen Battal adlı birl, tabanca çekmiş, tabancasını üstüste ateşlemiş ve çıkan kurşunlardan bir tanesi kazinocu Sabitin ayağına lsabet etmistl. Battalın mevkufen muhakemesine, İstanbul dördüncü asliye ceza mahkemesinde dün başlanmıştır. Ancak, cezft mahkemesl, hâdisenin katil kasdile silâh atmak ve yaralamak mahiyetinde olduğunu gözönünde tutarak, davanm, Ağırcezaya aid davalardan bulunduğu neticeYugoslavlan. şerefB tarihlerine yenl sine varmıştır. Dosya, İstanbul A bir şeref sahifesi ilâve eden bu hükuğırceza mahkemelerlnden birlne met darbesinden dolayı tebrik ederiı. yollanacaktır. Bir hamal taşıdığı yükün altında kaldı Sirkecide Araba vapuru lskeie sinde hamallık yapan Haydar, bir arabadan yük taşırken ayaŞı kavarak düşmüş ve başmdan ağırca yaralanmıştır. Haydar, kazayı müteakıb tedavi aîtma almmıştır. Açık muhabere Aşkale Hususî Muhasebe memura Muhsin Oral: Muhasebei Hususiye memurlan kanunu matbaamız neşriyatmdan değildir. İstanbul kütübhanelerinden getirtebilirsiniz, hürmetler. Bir de sokak kapısının biraz sarsak, aşağı kat pencereierinin pek alçak ol ması, ikis'ini de korkutuyordu. Vakıa, hırsıza kilid olmaz derler ama, ne de olsa, sağlain bir kapı, yüksekçe bir pencere, az çok sigorta sayıhrdı. Maamafih, bir akşam evvelinden tahtakurularını pek fazla doyurup kendilerinden geçercesine uykuya dalmak saadeüni idrak ettikleri geceler müstesna, sabaha kadar lâmbalan yandığı için, hırsız hususunda endişeye pek de mahal görmüyorlardı. Arasıra civarda husızük vakaları işitildiği zaman, nöbetleşe uyu mak suretile, onun da çaresini bul muşlardı. Allahın kırında, elbette bu kadarcık tedbir de lâzımdı. Sayfiye dediğin de, Cenneti âlâda köşk değildi ya! Bu kadarcık kusuru da olmasa, bu bülbül yuvaa gibi eve dünyanm kirasını isterlerdi. Bir de, dam fazla yakın olduğu için güneşin hararetile kızan kiremidlerden dolayı, gündüzleri, yukarı katta, acaktan oturulamıyor, geceleri de, pek rahat edilemiyordu. Maamafih, onun da kolayı vardı. Gündüz aşağı katta oturmak, geceleri de, nasıl olsa tahtakurusundan uyunmadığı için, geceyarısrndan sonra yukan çıkmakla, mesele halledihniş oluyordu. Bir aylık istirahat müddeti bitince, Sadi, şehirle sayfiye arasındaki yolun uzaklığuu, karısı da gündüzleri orada yapyalnız akşam etmenin manasızlığını bahane ederek, peşin verdikleri üç aylık kiranın iki ayhğmı ev sahibine bağışladılar ve şehre döndüler. Sadi, o gün akşama kadar çalıştı; gece, yemekten sonra, rahavet çökmecîen masasınm başına geçti; Şahende, onun yanıbaşındaki koltukta, eline dantelâsını alıp örmeğe başladı. Sadi, geceyansı, kalemi elinden bırakıp, masasınm üstünü dolduran âşinalannı, gözlerinin geniş bir deraguşu içine aldığı zaman, başının da, vücudü gibi, bir aydanberı, ilk defa dinlendiğini bissetmişti, KUçUk Hlkâye Sayfige ev buldular. Üç gün sonra da, hafıf bir iki parça eşya ile yazhk evlerine ta şuıdüar. Sadi, bütün bir ay, şehre inmemeğe, zümrüd tabiatın kucagma, bir yakut gibi gömülen bu aşı boyah, minimini yuvada, başını ve vücudünü dinlemeğe karar vermişti. Karısı: Bak görürsün, diyordu, sıhhatin nasıl düzelecek, sinirlerin nasıi dinlenecek.. Şehre döndüğümüz zaman, bu istirahat sayesinde, daha iyi çahşmak imkânını bulacaksın. Ev, hakikaten pek şirindi. Bahçede oturup, onun yeşil pancurlu, kumızı rengine baktıkça insanm gönlü, gözü açılıyor; sabahleyin, pencerenin önünde oturup, bahçenin zümrüd manzarası karşısında içilen bir fincan kahve, vücüde iksir gibi tesir ederdi. Vakıa, evin ufak tefek bazı noksanları yok değildi. Meselâ, ilk gezdikleri gün, telâşla akıl edip sormadıklan su meselesini, eve taşmdıkları gün, birdenbire düşünüvermişlerdi. Evde, kumpanya suyu yoktu. Bahçedeki tulumbadan su çekip, kova ile taşımak, musluklara doldurmak icab ediyordu. «Bu kadarcık kusur Kadı kızında da bulunur.» dediler. Hem, sayfiyede bom boş geçirecekleri günler zarfmda, lar ve köy hayatmın bu hususiyeti, bir eğlence bile teşkil edecekti. Yahıız, bir nokta, Sadinin keyflni kaçmr gibi oldu. O, kuk yılda bir sayfiyeye geldiğine göre, evin, hem kırlara hem denize nazır ohnasını istiyordu. Vakıa ev bu meziyeti haizdi ama, kır olarak, dört tarafı kaplayan kuru bir toprak; deniz namına da, yukarı kat pencereierinin birinden bakılınca, tâ ilerideki köşklerin damları üstünden belli belirsiz seçilen, şerid gibi bir su paraçsı görünüyordu. Sayfiyede geiçrdikleri ilk gece, ahş madıkları bir iş olduğu için günduzden taşımağa unuttuklan suyu, yatacaklarına yakın akıl edip tulumbadan çektiler. Evde, tahta sibneğe gelen kadının bakkalda bulabildiği ufak boş kuvadan başka su kabı yoktu. Sadi, tulumba ile yukarı kat arasında on bir defa gidip gekneğe mecbur oldu. Gece, yatağa yattıktan beş dakika sonra, tekrar kalkmak mecburiyeti hasü oldu. Bu kalkıştan sonra, başlarını yastığa ikinci defa koyduklan zaman, şafak söküyordu. Su bardağı ve surahi müstesna, tahtakurusu ölüsile dolmayan, çukur kab kaknamıştı. Yerde sürünen tank ordusuna, havadan refakat eden bir tayyare filosu gibi, dalga dalga hücum eden sivrisinekler, ertesi gün, cibinlikten bir mânia ile bertaraf edildi. Fakat bu şipşirin, yazlık evin tahtakurusuna, geceyi bahçede geçirmekten başka ilâc kâr etmiyordu. Evin, başka hiç bir kusuru yoktu. Yazlık değil, kışhk evlerin bile çoğunda tesadüf edilen bu ufak tefek noksanlar, fazla şikâyete değer şeyler değildi. Yahıız, çarşı, pazar biraz uzak olmasa, sayfiyenin tadı daha iyi çıkacaktı. Hele Sadinin, bir parça unutkan ahlâkı, bu ciheti hakikaten üzüntü haline getiriyordu. Her sabah, evin ihtiyacını tedarik etmek için çarşıya iniyor, kâh tuzu, kâh limonu, kâh sigarayı unutuyor, kan ter içinde eve döndükten sonra, ayni yolu bir daha tepip unuttuklarını almağa gidiyordu. Bazan, bir günde üç defa çarşıya gittiği oluyordu. dirmişti. Her gün, sabahm alaca karanhğında yataktan kalkıp, ancak ye mek saatlerindeki zaruri fasüalarla, geceyarısma kadar çalıştıktan sonra, kafası, bütün bir günlük beyin yor gunluğunun uğultularile dolu olarak yatağa girmek, gözleri bağh bir dolab beygirinin, hep kendi ayak izlerine basa basa, sonu gelmez bir daire çizmesinden faksızdı. Sadinin hayat çerçevesi, kütübhanesinin raflarmı dolduran ki tablardan, yaa masasının üstündeki hokka takınundan, sigara tablasuıdan, kâğıd, kalem, tampon gibi yazj edevatından ibaret kalmıştı. Gün oluyor, yazdığı bir yazıyı, sahifenin yansmda birdenbire bırakıp, sandalyanın arkalığma yaslamyor, kararan gözlerini kapayıp bir lâhza dinleniyor, tekrar işine devam ediyordu. Böyle zamanlarda, eUndeki kalemi parçalamak, hokkayı kapıp yere vurmak, önündeki kâgıdlan didiklemek ihtiyacile kıvrandığı çok vakidi. Şundi, kansı, ona istirahatten, sayfiyeden bahsedince, nasılsa, birdenbire kulağma giren bu sözler, son günlerde sıklaşan o sinir hallerini hatırlattı. Hakikaten bir parça dinlense hiç de fena olmıyacak tı. Kansının karşısında, iki saniye süren bir düşünce esnasmda, kafasının içinde dolaşan sayfiye tabiri, bu ıhk, yayvan keüme, hayaUnde güneşle dolu kır manzaralan; içinde kırık, dökük ışık parçalarmm çapkın çapkın oynaştığı mavi bir deniz; poyrazuı cilvelerine nazlı reveranslarile mukabele eden ağaçlar canlandırmıştı. O akşam, hemen oracıkta karar verdiler. Ertesi gün, yazhk bir ev aramağa çıktılar. Tesadüf yardım etti. Bostancı taraflarında, kuş kafesi gibi, şipşirin bir Hamdi Varoğlu 'J