CUMHURİYET 11 BîrindEânun II MERAKLI ŞEYLER İsveç te hayat 9 l Dünyanın en Demokrat yurdu: Orada halk, hükum" dar ailesile f bir aiie efradı gibi yaşamıya aıişmıştır İsveç, hür ve mureffeh bir şimal ülkesiüır. Halk asırlardır fikır ve hareket serbestısine o kadar derin insiyak peyda etmi'ftir ki yeni cereyanlara daima yabancı kalmıştır. Isveçın en salâhiyetli fikir adamları, bütün siyası teşekkulleri, papazlar, muharrirler, profesorler ve butün halk bu kanıatte ve vicdandadır. Memleketın tam bir hürriyet içinde inkişaf etmiş olan ferdî ve içtimaî benlıği bir takım yerli hususiyetlerden örulmüş, millî ve maşeri vicdan ve seciyenin mâkesi haline gelmiştir. İsveci tetkik edenler, sosyalistler tarafından idare edilen bu mes'ud memleketin arzettiği insanî manzaraya hayran kalmışlardır. Bir Fransız mühendisi, bir İsveç fabrikasmı ziyaret ettiği zaman, çalışma imtizacı karşısında: Bu işçilerin ustalan nerede? Bu rada, teknisyenlerle meslektaşların birbirile kaynaşmasından başka birsey göremiyorum. Demekten kendini alamamıştır. Bu iat, 1 mayıs bayramındaki işçi tezahüratınt seyrettikten sonra da: « Proletarya nerede? Bu gördüğüm ortahalli insanlar arasında, işçi kıyafeHnde kimse yok! Diye bağırmıştır. Çıinkü, İsveçte, ne iş verende tahakküm itiyadı, ne de işçi teşkilâtında amele diktatörlüğüne meyil vardır. Burada hayat, tam demokrasinin ruhuna uygundur. Bundan dolayı, sosyalistlerin gayesi, ihtilâl ile iş başına geçmek değil, noımal şartlar dahilinde işçinin yaşayış seviyesini yukseltmektir. Evet, bu memlekette de, soryalist teamülüne göre tezahıirat yapılır; fakat başlarında melon şapkp, üstlerinde iyi bir elbise bulunan nvmayişçiler, önlerinde yürüyen beyaz eldivenîi iki polisi takib ederken ciddiyetten aynltnazlar, sınıf kini ve duşrnanlığüe diğer vatandaşlarını istihkar etmfz'er. Bir ihtilâlci Stokholm'den geçtiği zaman, gördüğü hayat manzarası önünde: Burada, bir ihtilâl kopsa, hukumet devriise.. Eminim, ki hükumetin başına geçecek olan ihtilâlcilerin ilk işi, devirdikleri burjuva hükumeti azasma bir ziyafet vermek olacak. Hiç şüphesiz, ihtılâlcileri iş başından atacak olan kapitalistler de, muarızlarına aynı cemileyi esirgpmiyecek. Diverek, İsveçteki cemiyet hayatının olgunluğuna işaret etmiştir. *** Stokholm halkı, krallarını, veliahdle kaıısıru, mağaza camekânları önünde gormeğe alışıktır. Kralın biraderlerile zevceîeri şehrin iyi yerlerinde herkes gibi yemek jemekten, hatta tramvaya binmekten çekinmezler. Bu tabiiliğin, bu halkla kaynaşmanın sebebi: Hükumdarzadelerin, nesillerdenberi. halka mahsus mekteblere devam etmeleri.. Mtmleket çocukları arasında ders görmeleri, onlarla birlikte imtihana girmeleridir. Bu prensler, memleket gencl>§i içinde üniversite tahsillerini bitirdikten sonra bankalara da, büyiik müesseselere de devam ederek staj yapaılar ve yevmî işlere karışarak hayat dersi abrlar. #** İsveçte, meb'usluk kârlı bir iş değildir. Burada, bir meb'usun, bir âyan azasının aldıkları, payitahta gitmek için bir harcirahtan ve senede yüz yirmi içtima ücretinden ibarettir. Bunun için, memlekette, bir valinin, bir büyük memurun aynı zamanda meb'us veya âyan olmasına mesağ vardır; fakat bu hale rağmen, hiç kimsenin vicdamna muhalif rey verdiği görülmemiştir. **» İsveçte, mükâlemeler pek nazikânedir. Herkes, bübirine sıfat ve unvanıru zikrederck hitab eder: Bay konsolos! Bav toptancı tüccar! Bay muharrir! Bay Fakat, gayrikabili tedavi» sö zünü, benim ağzımdan, hiç kimsenin işıtmesine imkân yoktur. Kat'iyven! Ondokuzuncu asrın en zeki adamı olan Kietzsche. vakıâ. •Gayrikabili tedavi o'^nı tedavi etmeğe uğraşmamalı» demiş. Fakat. bence. bu söz, onun bizi halline mecbur ettiği muammaların en hatahsıdır. Doğrusu, asıl bunun tam zıddı olamdır. Benim müta'.eam da sudur ki. a=ıl tedavisine çahşılacak olan hasfa. gavrikabili tedavi hastadır. Dahası var. Bence, doktor. asıl gavrikabili teiavi hastanm karşısında kendini gösterir. Şifa bul^mamazlık fıkrini onceden kabul er'en doktor vazifeden kaçmış, muharebeve girmeden teslim olmuş demekti. B^zı ahvalde. hastalığın kabili şifa o'madıfiını sövlevip, vizitavı derrib ettikten sonra. mütevekkil bir çehre ile dtnüp gitmek. elbette daba basit, d^ha kn'?vdır. Evet. evet, eski kit=b!arda, bütün tedavi usulleri yazılı, kolayca şifa buîur neviden hastahklarıa mesgv.l olmak, elbette gavet kolav ve kâıhdır BunJan zevk alanlar boyle hareket etmekte serbesttirler. Ben şahsen, bu tarzda hareketi. henüz soylenmetniş hatld ifade edilmesi imkânsız şeyi sovlemeğe çahsacağı verde, baskaîarınm kendınden evvel söylediklerini tekrarla iktifa eden bir şairin hali kadar; yahud, mechulü. hatta malum olmasına iırkân bulunmıvan sevi ele alacağı verde, doksan dokuz defa izah edilmiş seyi izaha ca'ısan bir filozof gibi, merhamete lâyık bulurum. Zamanımızın en şöhretli polis hafi mali teessürle hayesidir. Dilden dile dolaşan muvaffa ber verdiğimiz arkiyetleri bir darbımesel kadar meşhur keolog Makridinin clmuştur. «Orhan Çakıroğlu» nun fecenaze merasimi ci, esrarengiz, korkunç ve akıllara hay bu gün Bakırko ret veren maceraları öyle hayal mah > unde Aya Yorgi sulü değil, hayattan almmış vak'alar kılısesinde icra olu dır Her kitab tam bir romandır ve fi nacaktır. Bay MakF.tt 10 kuruştur. 15 günde bir çıkmak ridi, Türk müzeletadır. Bütün gazete müvezzilerinde ve rüıin tesis ve inkitütüncü dükkânlarmda satılır. 2 nci şatında kırk sene pumara çıktı. Toptan satış yeri: Semih den fazla çalışmış Mnteveffa Makridı Lutfi Kitabevi. ve memleketin bir çok yerlerinde haf j Arkeolog Makridinin cenaze merasimi Orhan Çakıroğlu Dün vefatmı keYENİ ESERLER SAÂDET BUGUN Matinelerden itibaren Beşikfas S U A D P A R K YUVASI sinemasında RADYO Ç Bu günkü program J çarşamba 18 03 Müzik (Pl.) 18.30 Konuşma 18 45 Çocuk saati 19,15 Müzik (Pl.) 19,30 Haberler ¥• 19,45 Şarkılar 8 45 Yemek listesi 20.15 Rard. Gazeterf 12.30 Program 20,45 Fasıl heyeti 12,33 Şarkılar 21,10 Konuşma 12 50 Haberler 21,25 Koşmalar 13 05 Türküler 21.45 Bando 33.20 Orkestra 22.30 Haberler 22,45 Caz (Pl.) 23.30 Kapanış 18.00 Program 8,30 8,03 «U5 8,30 11 12/940 Program Müzik (Pl.) Haberler Uüzik (Pl.) Türkçe sözlü Arabca şarkılı. Seanslar : 2,30 dan itibaren devamlıdır. Bir ibret ve aile filmi olan bu şaheseri bilhassa bütün • • • ^ ^ • M ^ H ^ B genc kızlara tavsiye ederiz. ^ ^ • ^ ^ • • ^ ^ ^ ^ H ALKAZAR Sineması Mevsimin en eüzel, büyük ve kudretli bir harb ve sergüzest filmi riyat yaparak bu gun muzelerimizi dolduran fevkalâde değerli eserleri meyIslâm Türk ansiklopedisinin dor dana çıkarmıştır. Bunlardan başka n=şdüncü sayısı çıkmıştır. Bu sayıda şu ıe<?ilmiş binlerce makale ve eseri olan kıymetli yazılar vardır: Abı hayat ve Bsv Makridi son zamanlarda hasta vaHızırla Ilyas, profesör İsmail Hakkı Tz tağmda Bakırkoy tarihini yazmakîa nıirli; Acemi kelimesi ve Hazreti Mu rneşgul bulunuyordu. hammedin yabancı bir muallimi buiunduğuna dair müstesrik ve misyoncılerin Avrupada vazılan Islâm ,vi «İktısadî Yürüyüs» mecmua. siklopedisinin isnadlarına cevablar. Osının senei devriyesi mer Rıza Dosrul; Âd kavminin tarihi İktisadî Yürüyüş mecmuası senei hakkmda tetkikler. profesör Semsp'd'n OünMtav, Âd kavminin akib»ti hakkm devriyesini yarm saat 16 30 da GaDemokrat Kral Güstav, bir merasimde, da Kıır'sn'n anlattıkları, Ömer R'^a latada ye\ıi yolcu salonunda kutDoŞrul. â'âbı umumive. Temyiz reıs layacaktır. Toplantıya matbuat erhatıra için, taşa ısmini yazdırıyor ltrinden Fahreddin Karaoğlan. kânile Üniversite Rektöru, dekanlar, m'jze idare müduru! gibi. Kadınlar bile, boyle hıtablardan âzade değıldırler. Meprofesorler, iktisadi mahafıle menFotoğraf sergisi selâ bir felsefe doktorunun karısına: sup zevat ile bankacüar vesair zeFrü Doktorına Bayan doktor zevcesi! vat davet edilimtşir. Beşiktaş Halkevinden: Bir binbaşının karısına: Frü Majorska! Evimiz tarafmdan acılaoak olan diye iıitab edilir. Asıl tuhafı, isveçte, her resim ve fotoğraf sergisi kavıtlarma kadınm elbisesini, kocasınm resmî elbi11 Birincikânun 1940 gününde bassesindeki rütbe alâmetlerıle suslemesi.lanacak ve 15 Birincikânun günündır. Meselâ bir generalın karısının ode sergi açılmış olacaktır. muzlarında, sırmalı apuletler, goğsunde kordonlar görülur. İsveçte, sivil memurda ların hepsi üniformalıdır. Hatta, kralın B UGU N dişçisinin bile üniforması vardır. Bu ka20 nci asrın Apollonu dar üniformalı adamın kanları da, muhakkak, elbiselerini kocalarmın rütbe ve MİREİLLE BALİNin mevkilerine mahsus alâmetlerle süslerBAYMOND ROULEAU ve ler. Fransız Komedisinden İsveçlilerin, süse ve üniformaya çok AİME CLARİOND rrıerakları vardır. Müze müdurlerinin ile beraber yarattıkları bile yan taraflarında birer kılıcları salile yarattıkları aşk lanır. Saray teşrifatı ise, çok tuhaftır. filmlerinin tacı Oraya kabul olunan erkekler, beyaz yırtmaçh siyah kabarık yenli sırmalı elKiseler, kadınlar da frak giymeğe mecburdurlar. *** İsveçülerin ziyafetlerinde de bir huBüvük ve hissî filmi görünüz. susiyet vardır. Her ziyafette, sofraya oİlâvnten : turuldıığu zaman, ev sahibi bütün misaYUNAN İTALYAN HARBİNE firlerine «hoş geldiniz» demeğe, yemekaid en son ve mufassal haberler. ten sonra da, ev kadınının solunda oturTelefon: 42851 nıak şerefini kazanmış olan zat da, büMuazzam filmi basladı. tun mısafirlerin minnettarhğını arzetmek için kısa yahud uzun bir nutuk irad etmeğe mecburdur. Yemekte, her erkek, evvelâ sağmdaki, sonra solundaki ile, ondan sonra da sofradaki misafirlerin ekserisile ve bilhassa en nihayet de karısile kadeh tove kuşturduktan sonra içkisini ağzına alabilir. Karısını unutan kimse, bu nezaketsizliğini, ertesi günü, ona bir hediye almak suretile gidermek mecburiyetındedir. de mahser kalabaiıjfr Gelgelelim, bu iş de, büyük merasime T ü r k ç e S ö z l ü tâbidir: Her kadeh tokuşturan, sağında devam ediyor. ve solunda bulunan kadın veya erkek( ŞARLO ) başta olarak bütün t°n sonra diğer misafirlere geçerken, dunya komiklerini hiçe indıren meratib silsilesine riayete, sonra kadehini elbisesinin üçüncü düğmesi hizaFRANSANIN YENİ sma kadar kaldırarak muhatabını seDÂHİ KOMİĞİ lâmlıyarpk içkisini içerken gözlerini onun gözlerinden ayırmamağa, içtikten sonra da, zarif bir tebessümle, nazik bir yüz hareketile ona minnettarhğını ihsas etmeğe mecburdur. Islâm Türk ansiklopedisi DENİZ FEDAİLERİ CORDCN OLİVER İUNE TRAVİS Karada ve denizde geçeu büyük bir dehset ve heyecan... Ş E flİ R TFYÂTROSU TEPEBAŞI DRAM KISM1NDA Bu akşam saat 20.30 da B U L U N M A Z U Ş A K *** Gündüz saat 14 te Ç O C U K P A Ş A O Y U N U Akşam saat 20.30 da H A Z R E T L E R İ ^^^^•••^H Miıthiş harb ve takibat sahneleri.. ••••^^^••i SARAY sineması İki büjük ve dehakâr sinema yıldızı Yairın akşam l MARMARA JOAN GRAVYFORD veCLARK GABLE ile Mr. MOTTU'nun Emsalsiz bir tarzda varattıklan I Hiç bir yerde eşi bulunmıyan son sistem Mirofonik makinclerle senenin en fevkalâde filmlerini takdim eden İstanbulun en büyük sineması SÜMER SİNEMASINDA ROBERT TAYLOR'un HEDY L A M A R R MAHKÛMLAn CEMİSİ İhtiras... Şehvet,,. Kin ve esrar filmini takdim edecektir. Ask zinciri... Kin cehennemi... olan bu şaheser bütün İstanbul halkını FERAH sinemada. Telefon : 21359 Şehzadebası B U GÜ N Matinelerden itibaren FEDAKÂRLIKLAR HAFTASI AŞKIN ZÂFERİ SEVEN KADÎN S A R A Y sinemasma koşturacaktır. Bıifün matinelerden itibaren İstanbulun 2 büyük sinemasında Şehzadebası Çarşıkapı 3 TÜRKÇE ve A ZA K ihtilâller film birden Görülmemiş. akın, hücum. izdiham ve savın halkımızm coskıın hevecan ve tezahüratı münasebetile T U R AN Türk donanmasının Preveze zaferi neticesi Eiki Venedik'i yıpratan sj.vasî ihtitâller Kadın entrikalan, cina>etler, kanlı ALEMDAR Ayrıca : ATEŞİN BİR AŞK FAGİASI SERLOK BARBAROS devrinde VENEDİK BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜ TARİHİ FİLM Filme eski mehter musikisi, cenk türküleri ve gülbanklar ilâve edilmiştir. AYRICA: A Z A K' da T U R A V da ÇANAKKALE GEÇİLMEZ SAYIN MEKTEB MÜDÜRLERİNE: Türklüğün kahramanlık ve hamaset dcstanı bu hafta 2 nci ve son haftası MİLLÎ HOLMES Baskerviller'in kcpeği RI0 MOVİTA GRANDE GULU ve JOHN CAVVİL BU OLUM S E L I K E N M A Y N A R D Yapma Çiçekler Vazo şapka, tuvalet çiçeklerinin nasıl yapılacağını patronlarile öğreten Şükrü Canalm bu eseri 150 kuruştur. Bedeli posta ile Beşiktaş, Akaretler Dibek sokak No 1/2 Şükrü Canal adresine gönderildiğinde derhal gönderilir. Posta ücreti ahnmaz. Aynca İstanbulda Ankara caddesinde İnkılâb kütübhanesinde, Ankarada Akbada bulunur. tayyareci 2 nci haflası başladı Bu hafta programına L İ L İ A N ayrıca: Y'in C TÜRKCE SÖZLÜ ) ZORLA SEREKAD muvaffakiyeti H A R V E N A R S İ S' in CLAUDETTE COLBERT NELEK JAMES STEWART sinemasında AKSA M Sinema dunyasının en parlak 2 >ıldızı 1 Ix(fiham ve tehacüm dolayısile gonderilecek talebelerin evvelden sinemamıza bildirilmesi rica olunur Ehemmiyetle nazarı d ikkafe: Bu millî büvük film bu mevsimde İstanbul muhiümizde başka hiç bir sinemada eosterjlmiyecektir. 1001 maeera, 1001 gmellik, 1001 ask. 1001 havat, 1001 kahramanlık şaheseri: FRANSIZCA SÖZLÜ nefis bir aşk ve güzellik fiimî t^m Yerlerinizi evvelden aldırınız. Telefon : 408681 Büyük fedakârhklarla B UGÜN Matinelerden itibaren: HAYAT GÜZELDİR şaheseri eörmenizi tavsiye ederiz. C A P R A'nın emsalsiz şaheseri tarafmdan tcmsil edilen 2 3 Silâlşorlar TÜRKÇE ÇEMBERLİTAŞ Sinemasında Gösterilmekte olan iki muazzam Meshur Reijsör F R A N K Söhreti Hünyalan dolrfuran. zaferleri ülkeleri dolasan müyonluk film ALEKSANPR Dİ'MAnın ölmez eseri 3 Tayyare ile gelmekte olan Süper filmi ilâve olunmuştur. Dehakâr artist EMIL YANNINGS'in büyük PARA BERABER GİTNEZ C Fransızca Sözlü ) Baş rollerde: Paramunt (Türkçe) En son harb havadisleri, Bay Ruzvelfin nııtku ve Ucan kaleler. G E L E C E K H A F T A : Bütün mekteblerin görecekleri emsalsiz film ROBERT Emsalsiz filminin kıymetini KOCH anlamak için her halde ÖLÜME KARŞI Bu haffa SAKARYA Sinemasma gidiniz. Görülmemiş bir muvaifakivetle devam ediyor. Gayrikabili tedavilik, hiç bir zaman mutlak değil, nisbî bir mefhumdur. Müterakki bir ilim olan tıb için, gayrikabili tedavi hastahk, muvakkaten, bilgilerimizin hali hazır hududları dahilinde, binaenaleyh kurbağa rüyeti kadar dar görüşümüzün smırları içinde mevcuddur. Fakat, şimdi mesele orada değil. Bu Yazan: Stefan Zıveig gün, yüzlerce hastalık var ki. karşısında tamamen âciz bulunuyoruz. hiç bir pek acıkh olan, şahsıma aid bir misalılâcım bilmiyoruz. Maamafih, ilmımizin dir. Bundan yirmi iki sene evvel, takgenişlemekte gösterdiği sür'ate bakar riben sizin yaşınızda iken, ben genc bır sak, yarın, öbür gün, bu ilâcları bul tıbbiye talebesiydim ve tam da dordünmamız, keşfetmemiz mümkündür. cü sömestrde bulunuyordum. O zamaKondor, kendisine hakaret etmişim na kadar gürbüz, sıhhatli, yorulraak bilmez bir adam olan, her şeyden üstün gibi, öfkeli bir eda ile ilâve etti: Binaenaleyh, şunu kafanıza yer tuttuğum ve sevdiğim babam, haslalanteşhisi leştirmenizi rica ederim, Benim n^ıza dı. Doktorlar, şeker hastalığı rımda, gavrikabili tedavi hiç bir has kovdular. İnsanlara musallat olan hastalık yoktur. Esas itibarile hiç bir has talıkların en zalimlerinden ve en hainletavı terketmem ve beni başka türlü ha rinden biri olan bu hastalığın ismini her rekete sevketmeğe de asla imkân yok sebeb olmadan, uzvıyet, gıda maddeleritur. En ümidsiz vazivetlerde bile yap sebeb olmadan, uzvyet, gıda maddelerimağa icbar edilebileceğim azamî şey. ni istihale ettirme nümayişine nihayet bir İMstalıgın henüz tedavisi mümkün verir, ne yağı, ne şekeri eritmez olur, olmadığını... yani, buffünkü ilmin, o neticede, hasta yavaş yavaş solar, sahastalığa karsı henüz ilâc bulmadığıru rarır. Fakat, gencliğimin üç senesini mahveden hâdisenin teferrüatile caııırövlemekten ibarettir. Kondor övle hızlı yürüyordu ki, ken nızı sıkmıyayım. disini güçlükle takib edebilivordum. Birdenbire adımlarını yavaşlattı: Belki fazla karışık, fazla havalî konu^tum. Fakat. kahveden gara gidinceve kadar bövle şevleri izah etmek gü'tür. Yalnız, size bir misal sovlevereğim, ne demek istedieimi belki daha iyi anlarsınız. Esasen bu benim için JEAN ARTHUR JAMES STEWART ve LİOIİEL BARRYMORE Ve sinema âleminin ölmez eseri BİTMEMİS MARTHA EGGERT SENFONİ Dâveten: PARAMUNT JUBNAL en son harb ve dünya haberlcri kaldığım zaman, o yarının, ^öbür günün ılâcım henüz bilmediğim icin kalbim öfke ile çarpar ve o ilâcı belki son dakıkada bulurum ümidile, gene yüreğim hoplar. Her şey mümkündür, hatta bize imkânsız görünenler bile. Bugünkü tababet, bir mania karşısında ka'djğı zaman, ekseriya, onun yanıbaşmda birdenbire bir geçid bulunduğunıı gorur oradan vol bulur, geçer. Metodlarımızm âciz kaldısii yerde, yeni bir metod bulmağa cahşmak lâzımdır ve ilmin elinden bir şey gelmediği ahvalde, mucize imdada yetişir. Evet, bugün dahi talabette mucizeler vardır, güpegünduz. mantığa, tecrübeve avkırı mucizeler k. bazan tahrik edilmek ister. Bu genc kızı, sonunda kurtarmak ümidinde olmasam uğraştınr mıydım ve kendim uğraşır mıvdım zannedersiniz? İt'raf ediyorum ki, güç bir hastalık. ser^es bir illet. Senelerdenberi mespul o!duğum halde. istediğim kadar sür'st'e iviüğe doğru gitmivor. Fakat her şeye rağmen onu terketmiveceğim. Kondor'u. azamî dikkatle dinlemiştim. Bütün sövlediği şevler vazıhtı Fakat ihtiyarm ısran, ıstırabı, ben f?rkmda o'madan bana da seçmi=ti. Daha fazla bir şevler öğrenmek. daha sarih, daha kat'î bir şey isitmek isteyordum. Binaenaleyh sordum: Demek ki bir salah ümid edivorsunuz!.. Yani... bir parça salâh elde ettinız.. Kondor hemen cevab vermedi. Sualim canını sıkmış gıbivdi. Kısa baraklan, gitgide daha sür'atle hareket ediyor Kız Talehe Yurdu K'v\ Ormanlar Hâkimi du. Nihayet, haykırdı: Bir salâh elde ettiğimi nereden çıkarıyorsunuz? Böyle bir şey gövdünüa mü? Hem, bu mesele hakkmdaki malumatınız ne derecededir? Hastayı siz birkaç haftadır tamyorsunuz, ben onu beş senedenberi tedavi ediyorum. Birdenbire durdu ve kat'î bir eda ile: Size şu kadar söyleyeyim ki, esash, kafî hiç bir sev elde etmiş defiiMm, i=tediğim neticelerden hiç birini alamadım. Bütün mesele burada. Âdi bir ka« saba çıkıkcısı gibi, rasgele, beyhude yere, bir sürü tedavi usulleri tatbık ettim. Şimdiye kadar hiç bır neticeye varamadım. Kondor'un huşuneti beni korkuttu. Kendisini teskine çalıştım: Fakat Kekesfalva bana, elektrik banyolarının Edit'e ne kadar iyi geldiğini söylemisti, bilhassa... Kondor, lâfımı tamamlamağa fırsat bırakmadı: Saçma! Tamamen saçma! dive haykırdı. Bu divane ihtiyarın masal'arma kanmavın! Bu şekilde bir felci esfrlin, elpktrik banvolarile, yahud buna ben7er ıvır zıvırla iyi olacağını akhnız keser mi? Siz, doktorların, harcıâlem hiielenni bilmez misiniz? Çaresiz kaldığırrnz zaman vakit kazanmağa cahşırız ve hasta, sa=km'ığım>7in farkına varmasın dive onu, rast^ele şevlorle oyoSarız. Bereket versın. ekseriva, tnbiat de bizimle beraber yalan soyler ve suç ortağımız olur. fArkasi var] ve 33 Türkçeye çeviren: Hamdi Varoğlu Şimdi dinleyin: Tababette, o tarihte. şeker hastalığına karşı hiç bir tedavi yoktu. Hastayı, hususî bir perlıize tâbi tutarak işkenceve sokuyorlar, her lokmasını tartıyorlar, her yudum suvunu ölçüyorlardı. Halbuki, bunun, mukadder akıbeti gecıktirmekten baska bir işe yaramadığını, ölümden çalınan bu iki üc senenin. korkunc bir can çekişme butun işkencelere nihayet vermek, hatden, yivecek içecekle üklım tıkhm do ta onu kurtarmak için bu huıâsadan lu bir dünya ortasında, aheste bir aç birkac vuz gramının kâfi geleceğini dülık ölümünden ibaret olduğunu, benim şündukçe ne hallere girdiğimi tasavgibi doktorlar da biliyorlardı. Bir mü vur edersiniz. Şekere karşı bir ilâc tehassıstan ötekine nasıl nevmidane keşfetmek mümkün olduğunu, bunun koştuğumu, bu hastahğa dair bütün e yapılması lâzım geldiğini, bu keşfi yaserleri nasıl hararetle okuduğumu ta pacak bir kimse elbt çıkacağını, belki savvur edbilirsiniz. Fakat, her tarafta de o kimse ben olacağımı çece, gündüz işittiğim ve okuduğum, yalnız o «eay düşündüğüm o tarihte, «gayrikabili terikabili tedavi» tabiri oldu. O günden davi» diye verilen hükmün beni nasıl beri bu tabirden nefret ederim .Çunkü, çileden çıkardığını tahmin ediyorsunuz. tezimi vermeden tam üç ay evvel, dün değil mi? Ben Üniversitede iken bizyada en fazla sevdiğim insanı, bir hay lere «gayrikabili tedavi» diye tarif edilen firengi, şimdi mükemmelen tedavi van gibi sefilâne öldüren bastahğın edilebıliyor. Nietsche, Schumann, Schuilerleyişini. aciz içinde seyretmeğe mecbert ve onlarla beraber daha nice kimbur olmuştum. seler, demek ki «gayrikabili tedavi» deEvvelki gün Tıb cemiyetinde. en bü ğil, o devirde henüz ilâcı bulunmıyan yük kimyagerlerımizden birinin bir kon bir hastalıktan ölmüşlerdir. Diğer bir feransını dinledim. Amerikada ve diger tabir kullanarak. çok erken ölmüşlerdir bazı memleketlerin laboratuarlarmda, diyebiliriz. Biz doktorlar, her gün, ne bir müddettenberi, oldukça müspet ne yeniliklerle, ne ümid edilmez şeylerle, ticeler veren bir takım tecrübeler yapıl akıllara hayret veren, bir gün evveline dığını. euddelerden çıkarılan hulâsalar gelinceye kadar tasavvur bile edümiyen la, bundan on sene kadar sonra, şeker nelerle karşılaşırız! İşte bundan dohastalıeının hakkından gelmek mümkim lavıdır ki, ben, baska doktorların omuz olacağını söylüyordu. Babamın çektiği silkip geçtikleri bir hastalık karşısında