c Bulutlar arasmda Nakleden: RUveyde Sinanoğlu Ankara İstanbul hava yolunun oto | medi. büsü kalkmak üzere idi. Şık bir genc içiYer yer daha koyu bulutların ağırlaşne atladı; pencereden dışarısını seyret tırdığı, daha esrarlandırdığı koyu kurşunî mekte olan genc kadınm karşısına otur bir gökte, altı yüz metrede uçuyorlardı. O öpüş, tabiat unsurlarının bu korkutucu du. Otobüs hava meydanına doğnı hızla hazırhkları içinde yaşatan, avutan tek vasıta idi. Bir sadakatsiz erkeğe karakteriyol ahrken, delikanh: Bizden başka yolcu yok, dedi; an nin ve an'anesinin sevkile bunca yıl sa laşılan havanın kötülüğünden korkmuş dakatle bağlı kalmış bir kadmı, böyle dünyadan kopup ayrıldığı anda, kuvvetli lardır. iki ele ve sıcak iki dudağa bağlayıveren, Nebile Erdem, gülümsedi: Hâlâ tayyareyi şimendiferden da enstekt denilen gizli kudretti. Ormanları karanhk, büyük vadiler gibi ha tehlikeli sananalar varmı, dersiniz? derinleşmiş görünen Bolu üzerlerinden Kaçıncı uçusunuz? geçerlerken korkunc bir fırtınamn içine Ilki. Bir aceleniz mi var, yoksa spor mu? girmişlerdi. O zaman kadın delikanlıya sokulmuştu. Korkusunu onun göğsünde Acelem var. Sizin? uyutmak isteyordu. Bu firtıpa az sürdü, Vazifem. Bu kadın, güzel bir kadındı. Yirmi beş fakat onların içlerinde bir fırtma kalmışyaşında gösteriyordu; belki otuzunda tı. Bu, belki, bütün ömürlerince sürecekti. vardı. lstanbulda tayyareden îndikleri zaman Otobüs monoton bir gürültü içinde ilerliyordu. Kadın, biiyük gözlerile, on hava yağışhydı. Kendilerini şehre getiren ları kendine çeken yol arkadaşının yü otobüste, delikanh yalvardı: Bu gün benimle kalınız, ne olur? züne bakmamak için, pencereden kırla Olamaz: Bir arkadaşımı hemen görra, az sonra içlerine dalınacak olan koyu kül rengi bulutlara bakıyordu. Ama, a meye, yarın da Ankaraya dönmeye mecralarında mücadele edilip yenilemez bir burum. Ben de birini bu gün mutlaka göşeyler kendini hissettiriyordu. Nitekim ikisi de mücadele etmediler. recektim; ama bundan vazgeçeceğim. Işim çok acele ve çok ehemmiyetli. Hava meydanında, kadın o kadar iste mediği halde, biribirlerine iki eski ar Beni bağışlaym! O halde saat altıda sizi Taksimde kadaş gibi muamele eder olmuşlardı. İkisi de çevik ve ince, ikisi de şık ve gü bekleyeceğim. zeld^ler. Kendi âlemlerini unutmuşlardı; Delikanh, genc kadının itirazım işitmehatta biribirlerine adlarını söylemeyi de. mek için sıkı adımlarla uzaklaşmıştı. Bu, onları bu kadar yaklaştıran majik bir Kendine, ancak, arkadaşı Semihanın şeydi. Halbuki Nebile nekadar ciddî, arzulanna nekadar hükmedebilen bir ka karşısına çıktığı zaman gelmişti. Neye böyle yıldırım gibi çıkagel dındı! Bir konyak içinizl Bu ilk uçuşunuz dim, biliyor musun? O adamla bu gün olduğuna göre, belki biraz rahatsız ola evleneceğini haber veren mektubunu dün aldığım zaman deliye dönmüştüm. Tel caksınız. grafla yazamadım; mektub vaktinde eriGenc kadın itaat edip içti. Haıeket manevralan başlamıştı. Ba şemezdi. Tayyareye binince fırlayıp gelgajlar yerleştiriliyor, makinistle pilot tay dim. Onunla evlenmeyeceksin, anladın yarede son yoklamalarını yapıyorlardı. mı? İki çocukluk arkadaşıydılar. Bu arka Delikanh, hayran ve mes'ud, genc kadldaşhkları, o, üç ay önce, kocasile Ankanın gözlerinin içine bakarak: Birazdan, sözlerimizi işitemeyece raya gidinceye kadar hemen hemen her ğimiz için, konuşamayacağız, dedi; son gün bir arada olmadan doğma bir bağla o kadar kuvvetli ve içtendi ki... Semiha ra sordu: yirmi iki yaşında idi. Babasımn bıraktığı Evli misiniz? büyük bir zenginlik içinde, kendi halin Tabiî! de bir ağabeyi yalnız kalmıştı. Yüksek Mes'ud musunuz? bir aileden olduğu söylenen Mümtaz Ay Hayır. Manen ayrı yaşıyoruz. Nasıl olur da siz mes'ud edilmez demirle evlenecekti. Tehlikede olmasaydın buraya böyle sinizl Genc kadın, yüzünde birdenbire bir a gelmezdim, kardeşim. Bak sana anlata cının çevrelendiği başını sağına doğru eğ yım: Dün mektubun geldiği zaman bizde Tongazlarla Nuriye Ekinbaş vardı. Üç di. Delikanh: aydır tanıdığın halde bana hiç bahsetme Artık bundan bahsetmeyelim, diye bir yaranın acısını dindirmek isteyen bir diğin bundan dolayı sana kırıldım, doğrusu neyse bu benim hiç tanımadığım tatlılıkla bahsi kapadı. müstakbel kocanın adım onlar işitince Hava meydanı servis personeli, onları tayyareye binmeye davet ettiler. Pilotlar tüyleri ürperdi. Meğer bu maceracı ser yerlerine geçmişler, aletlere bakıyorlar serinin biriymiş. Semiha, derin bir ıstırabla atıldı: dı. Birinci pilot, o hergünkü hayretlere Olamaz. Nebile.... şayan macerasma atılmak için sabırsızdt. Olamaz, deme! Tabiî ben yalnız O kadar yakınına oturmuş olan iki yolcunun kimler olduklan onun için ehem onların söylediklerile kalmadım. O gün miyetli değildi. İki yolcu, onun mes'uli akşama kadar, bir polis gibi, elime geyetine emanet edilmiş yüz kırk kiloluk çirdiğim her ipucunu takib ederek araşpek çok kıymetli eşyadan başka bir şey tırmalar yaptım. Bu adam, seni paran için değildi. Asıl hayat, yaşanılan hayat. O alıyor. İlk fırsatta, ilk karısına ve sayısız na göre, altimetreden, ciroskoptan fır metreslerine yaptığı gibi, seni de ekeceklayan hayattı; bir manası olan tek ses de, tir. Kumarda ve artistlerin peşinde bir neredeyse gökün boşluklarına hükmede kaç defa harab olmuş biriymiş. Nasıl oldu da karar vermeden önce bir tahkik cek olan motörün sesiydi. Tayyare havalanmıştı. Aşağıda, An etmeyi aklına getirmedin. Şimdiye kadar kara, koyu bulutların gölgesile buğulan hiç bir erkek yüzüne bakmamış olman mış buyük, seyrek dalgah bir denizi an seni ona körce bağladı, değil mi? Insan sevince bir bilinmeyen adadıran uçsuz bucaksız kırların içinde güzel bir limana benziyordu. Bu liman git ma da inanıyor, Nebile. lyi ama evlenmek bütün bir ömürtikçe küçülüyordu. İki genc, o anda, bu yalnız göklerde kendi varhklarını daha ce bağlı kalmak demektir. Haklısm; fakat sen kocanı tanı ziyade yalnız ve biribirlerinin hissettiler. Delikanh Nebilenin yanına geçmişti. Bü mıştın.. Bu tanımış olman neye yaradı? Işte onun için seni kurtarmaya çayük ve bulutlarla dolu gökle değil, yol arkadaşının akşam göklerinin rengindeki lışıyorum yal Kendi erkeğinin devamlı gözlerile meşguldü. Bir ara yün örtüyü hainliğine dayanmak bir kadın için zordizlerinin üstünde düzeltirken elleri titri dur. SonTa umulmadık bir gün kadın isyordu. Genc kadın o ellerin bu titreyişini yan ediverir. Semiha, kararsızdı: kendi etinde duymuştu. Iri, güzel, erkek elleri vardı. Mavi ipek gömleğinin yen Bilmem, seni dinleyebilecek mi lerini donuk çelikten birer küçük asker yim? Çünkü onun iyi bir adam olduğuna miğferi düğmeliyordu. inanım var. Sen de bir görsen böyle diyeMotörün gürültüsünden konuşamazlar ceksin. Tuhaf, nasıl oldu da ayni tayyadı. Öyleyken, bir şeyler söylüyorlar, bü rede değildiniz, şaşıyonım; çünkü o hep tün kâinata hâkim gibi görünen bu gü tayyare ile gelir. Bu gün lstanbulda burültünün içinde, dudaklarının kımıldama lunması ise muhakkaktır. larından hiribirlerini anlayabiliyorlardı. Belki de Ankarada görmüşümdür Delikanlı, bütün dikkatile güzel yol ar de, tanımadığım için farkında değilim. kadaşının dudaklarına bakarken öpülmüş Nasıl adamdır, kuzum? gibi bir tad duyuyordu. Nihayet onu ken Uzun boylu, geniş omuzlu; nasıl dine çekti ve öptü. Genc kadın isyan et anlatayım, muntazam ve itimad verici bir CUMHURÎYET ÖLÜM Ağabeyimiz şehrimizin maruf ipekçile rinden Bay Aram Berberyan müptelâ olduğu hastalıktan kurtulamıyarak dünkü çarşamba günü vefat ettiğini teessürle bildiririz. Cenaze merasimi bugün saat 2,45 te Bakırköy Ermeni kilisesinde icrasından sonra Balıkh Ermeni mezarhğına defne dilecektir. Son teşyi vazifesinde bulun . mak istiyenlerin mezkur saatte kilisede bulunmalarını rica ederiz. Kardeşlerî: Erzincan tüccaranmdan merhum Lâtif Varlığın mahdumu Nasuhi kerimesi Ner. min Tuhuna ithaf olunmak üzere şubatın on altıncı cuma günü Kadıköy Camii kebirinde Mevlid kraat edilecektir. Arzu eden zevatı kiramın teşrif buyurmalan rica olunur. Faik Varlık c 15 SuSat 1940 MEVLÎD ( JfEŞEKKÜR^ SALÂHADDİN RİFAT KİNG'in aramızdan ebediyen ayrılışından doğan kederimize, gerek cenazede bulunmakla ve gerek telgrafla paylaşan bütün dostlan mıza büyük teşekkürlerimizi bildiririz. TÜEKIÎE BADIODtFÜZYON POSTAliAKI Eşi: Arabiye King, kardeşleri: Fahriye Dalga uzanlnğa: Feyzioğlu, Hayri Peuçak, Sadri King TürHye Radyosn 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. RADVO Bııgünkü program ~) Ankara » T. A. P. 31.70 Levon Arşavir ve Avadis Berberyan Not: Sirkeciden saat 2 de Bakırköyü ne bir tren hareket edecektir. TOSUN PAŞA ATEŞ GECESi Türkçe k d komedi Tük Gaby Morlay, Vıctor Francen y Karagümrük A Y S U sinemasında iki filim 1 de, 3 te ve 8,30 da Beyoğlu Kaymakamlığmdan: Beyoğlu mıntakasında bulunan 336 doğumlu ya bancıların ilk yoklamalarmın Beyoğlu Yabancı Askerlik şub&sinde 8/2/940 tarihin den itibaren her hafta çarşamba ve per sembe günleri saat dokuzdan on ikiye kadar yapılacağından alâkadar eratm mez kur gün ve saatlerde adı geçen şubeye müracaat etmeleri ilân olunur. Bakırköy Askerlik şubesinden: Şubede kayıdlı askerlik yapmamış 316 334 (dahil) doğumlu denız eratı 20 şubat 940 günü sevkolunacaklardır. Alâkadarlarm muayyen günde saat 9 da şubede bulunmalan. ASKERLİK tŞLERi ~) Şubeye davet Bu akşam SAKARYA sinemasında Paul Morand'ın meşhur eserinden iktibas edilen ve 1939 Paris Film Sergisinde birinci mükâfatı kazanan AŞKIN ÖLÜMÜ ( La Mort de Cygne ) Filmi başhyor. Paris Operasınm ihtişamı içinde geçen büyük aşk ve san'at dramı... SERGE LİFAR ve Opera baş dansözü YVETTE CHAUVIRE iştirakile bütün opera baleti... CHOPIN, DEBUSSY ve SAINT SAENS'den parçalar... Büyük bir san'at ve musiki abidesi (lstanbulda ilk defa olarak) İlâveten: Son FOX JURNAL'da dünya vak'alan ve harb haberleri. lzmirde Esad ihsan Küçük Sahlebçioğlu Han Cumhuriyet gazetesinin ve bütün neşriyatımn îzmir başbayiliğidîr. Beşlktaş S U A D Edib Reşad Nurl Güntekln'in eserl Genc Kız Yetişirken Feliha Sedad Oksal Bütün genc kızlar, analar ve babalar okumahdır. Satış yeri: KANAAT Kitabevl Ankara caddesi Yazan : Ilâveten: Topkapı sarayının güzellikleri ve en yeni dünya havadislerinde: (En son kadın vücud müsabakası) ve en yeni kadın ıskarpın modası SeaDslar : 2.30 5 7 ve 9 da Telefon: 43143 TAŞ P A R K Sinemasında PARÇASI DOROTHY LEW En güzel filmi LAMOUR'un AYRES ve GILBERT ROLAND ile beraber yarattığı 12,30 Program ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Türk müziği: Çalanlar: Cevdet Çağla, Kemal Niyazi Seyhun, Fahri Kopuz, İzzeddin Ökte. Okuyan: Mustafa Çağlar. 1 Hicazkâr peşrevi, 2 İbrahim Ağa Hicazkâr sarkı: (Yok hilâfım hem müdara bir yana) 3 Nikoğos Hicazkâr şarkı: (Bana hem dem eyleyen) 4 Civan Ağa Hicazkâr şarkı: (Riyasız çeşmi ahuyu severdim) 5 Cevdet Çağla Keman taksimi. 6 Osmaa Nihad Hicazkâr şarkı: (Ellere uzaktan bak bana yakm gel) 7 Nikoğos Hicazkâr şarkı: (Akşam olur güneş gider) 8 Hicazkâr türkü: Bir yar sevdim Kuşadalı). 13,30 14,00 Müzik: Kanşık hafif müzıS (Pl.) 18,00 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik: Radyo Caz orkestrası. 18,40 Konuşma. 18,55 Serbest saat. 19,10 Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 19,30 Türk müziği: Fasıl heyeti, 20,15 Konuşma (Bibliyografya) 20,30 Türk müziği. Çalanlar: Kemal Niyazi Seyhun, Ce7det Çağla, Fahri Kopuz, İzzeddin Ökte. I Okuyan: Semahat Özdenses. 1 Osman Bey Yegâh peşrevi, 2 Bimen Şen Yegâh şarkı: (Ne gülün rengini sevdim) 3 . Dellâl Zade Yegâh şarkı: (A benim gözümün nuru) 4 Arif Bey Muhayyer şarkı: (Niçin mahzun bakarsın öyle) 5 Şerıf İçli Muhayyer şarkı: (Dilde rast geldi.)i II Okuyan: Necmi Rıza Ahıskan. 1 • Lemi Nihavend şarkı: (Bir gül çıkanrdım sana) 2 Artaki Nihavend şarkı: (Koklasam saçlarmı) 3 Nihavend şarkı: (Çözülme zülfüne ey dilrüba) 4 Rahmi BeyNihavend sarki: (Saçlarına bağlanalı ey peri) 5 Faiz Kapancı Nihavend şarkı: (Gel güzelim Çamlıcaya) 6 Nihavend saa semaisl. 21,15 Müzik: Saksofon sololan. Nihad Esengin. 21,35 Müzik: Küçük orkestra. 22,15 Memleket saat ayarı, ajans haberleri; ziraat, esham tahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat). 22,30 Müzik: Cazband (Pl.) 23.25 23,30 Yarmki program ve kapanış. m. 9465 Kc/s. 20 Kw. Fiatı 60 kuruş ÖLÜM TABURU sinemasmda ( \ENrESERLEPf Maliye Mecmuasî ) Filminde. Pek yakında S A R A Y Clandette Colbert VE Maliye Vekâleti tarafmdan üç ayda bir nesredilmekte olan Maliye mecmuasının 13 üncü sayısı çıkmıştır. Hayatın içyüzünden mevzuunu.. Duvarlarm gölgesinden esrarını a l a n | Herbert MarshalTin Harikulâde bir tarzda yarattıklan ZAZA DUVARLAR ^ ARKASINDA Filmi Ba akşaa L A L E nin en büyük şereîi olacak GABY MORLAY, LUCIEN BAR0UX, ELVIRE POPESCO, BETTY STOCFELD, MARGUERITE M0RENO, ANDRELEFOR ve gibi büyük artistlerin yarattığı eser. 20 büyük yıldızın kudretile süslenmiş bir heyecan kaynağı... Neş'esile canlanmış bir zevk tufanı.. İhtiraslarile bezenmiş bir hayat romanı.. Bütün bir ömrü saran bir aşk serenadıdır. Fransızca sözlü filmlerinde Sinemasmdaki muvaffakiyetlerine devam edîyorlar. Cidden görülecek bir filmdir. Ilâveten: Bu hafta SARAY ^m Yeni FOKS JURNAL ^m yüzü var. Otuz beş yaşında olduğu halde bir çocuk gibi gülümser. Göze çarpan bir şeyi de gömleğinin kol düğmeleri: Harbde kullandığı çelik başhğın küçük modellerini şimdi kollannda taşıyor. Nebile, kuru kuru gülümsedi. Bulutlann arasmda, tayyarenin bütün kâinata hâkim olan gürültüsünü yenerek yaşamaya başladığı hayat, demek onun sevgisiz kalmış kadınlığına atılmış bir tokattı. O, bu tokatı, Nebileyi belediyeye götürmek için saat üçte geldiği zaman, kendisini karşısında bulunca iade edecekti: Duyduğu ölçüsüz kini söyleyecek gözlerile gözlerinin içine bakmakla. Fakat saat üçte o gelmedi. Bir çocuk bir mektub getirdi. Semiha mektuba göz gezdirir gezdir mez rengi uçtu; sonra onu Nebileye ve rerek odadan çıktı. Mektubda şu satırlar vardı: «.... Hayatımı yenilemek ve tasfiye etmek üzere size geliyordum. lstikbalimize aid projelerim, maksadların en içten o lanlarıydı. Fakat bu sabah benim kaderimin kat'î yüzünü taşıyan birine rasla dım. Onu, Yaradanın benim için yarattığı kadın olarak, varlığımın ilk sevgisile seviyorum bile...» Nebile, ıstırab, bahtiyarhk, azab ve korku ile ağlayordu. Bilmiyordu: Saat altıda, Semihaya olan dostluğu için, hul yasını öldürebilecek miydi? maneviyatmızın bu seyahate ihtiyacı var. Oyalanmak, eğlenmek ihtiyacmdasmız. Yalnız bu kadar değil, bir az insan içine karışmanız lâzım. Bütün hayatınızı, Yassıkaya çiftliğinin dört duvarı arasmda mı geçireceksiniz ?.. Selim Sekban Bey, bu vadide, sonu gelmez bir nutuk iradına hazırlanmış olmah ki durmadan söylüyordu. Ben, bu sözlere kulak bile vermiyor, ellerimi yüzüme örtmüş, bütün gayretime rağmen durduramadığım bir hıçkınk tufanı içinde boğuluyordum. Bir kaç günden beri ne kadar ır.esuddum!.. Dünyaya yeniden gelmiş gibiydim. Bu hayatın hep böyle devam etmesinden başka bir şey istemiyordum... Siz ümidlerimi mahvettiniz... Selim Sekban Bey güldü: Siz öyle istiyorsunuz ama, biz de... ben de, sizin bundan daha başka bir hayat görmenizi istiyorum. lstiyorum ki, buyük annenizden başka kadmlar, benden başka erkekler tanıyasmız. Akranmız genc kızlar, size, Yassıkaya haricindeki hayat hakkında fikir versinler. Dünyayi, daha başka cephelerden görüp anlayın... Göz yaşlarımın buğulandırdığı bakışlarımı, Selim Beyin yüzüne diktim: Göreceğim, anlayacağım da ne olacak? Bir gün gelip, büyük annenizden ayrılmanız icab ederse, Yassıkavadaki muhitinizi teskil eden insanların yerine kaim olacak kimseyi körü körüne, ras ERİC von STROHEIM İlâveten: En son PARAMUNT JURNAL Memleketimizin en BUYUK ve Renkli M İK İ H H H B İ H İ ^ ^ B ^ ^ M Numarah yerlerinizi lutfen evvelden kapatınız. Telefon: 43595 TİYATRO ARTİSTLERİNİN ŞEHVET KURBANI DOII OECE Yarattıklan ilk sözlü film NELEK ve İPEK SMBMUIMM T A Y Y A RE SİNEMASINDA da gösterilecektir. Bir lâhza sustum ve düşündüm. Fakat, düşüncemin mevzuu ne Selim Sekban Beyin fikirleri, ne muhit ve hayat değiştirmek için yapacağım seyahatti. Sadece, içinde bulunduğum o ani; konuştuğumuz şeylerin, hayatımda yapacağı tesiri; maddeten uzaklaşsam bile ruhan aynlamıyacağım Yassıkayadaki hayatımın, bu başka muhitleri gördükten sonra nasıl bir değişikliğe uğrayacağını düşünüyordum. Pekâlâ, dedim. Bu tecrübenin benim üzerimde yapacağı tesiri nasıl öğreneceksiniz? Yani beni mecbur ettiğiniz bu muhit değiştirme, bu ruh tedavisi işinin neticesini, size kim haber verecek? Büyük annenizle muntazaman mektublaşacağız. Gözlerim yeniden yaşarmağa hazır, sordum: Bir daha buraya gelmiyecek "nisiniz? O, benî temin etmek isteyen bir isticalle: Tabiî... dedi, geleceğim... Gelmemek imkânı var mı? Gözleri, ruhumun derinliklerine nüfuz etmek ister gibi, ısrarla gözlerime takıldı. Sonra, pencereden dışarı, nihayetsiz ufuklara daldı, uzun uzun baktı. Dudakları kımıldadı; ayni cümleyi, kendi kendine söyler gibi, yavaşça tekrarladı: Geleceğim... Gelmek lâzım... Bu son kelimelerde öyle ciddî bir ifade vardı ki, kalbim birden bire hızlı hızlı Eşi görülmemiş bir muvaffakiyet kazanmış ve her iki sinemayı dolduran binlerce halkın coşkun alkışlarile karşılanmıştır. Bu film ayni zamanda Ankarada YENİ HALK İzmirde ELHAMRA da Gösteriliyor. Pek yakında BURSADA gele ıntıhab etmiyeceksiniz. Ben, büyük annemden ayrılacak değilim ki!.. Çocukluk etmeyin Leylâ Hanım; ebediyen Yassıkaya köşkünde çile mi dolduracaksınız? Evlenip kendinize biv yuva kurmıyacak mısınız? Bahis, üzerinde münakaşaya cesaret edemiyeceğim bir mevzua gelip dayanmıştı. Bunun böyle bittiğini de zaten tahmin ediyordum. Fakat, mevzu ne kadar nazik olursa olsun, mağlub olmamak için, sonuna kadar müdafaayı göze almıştım. Bu tecrübeye hiç lüzum yok, Selim Bey, dedim. Şimdiden emin olabilirsiniz ki, muhitimdeki insanların yerini tutacak olan bir kimse tasavvur etmiyorum. Bu da çocukça bir lâkırdı! Ne biliyorsunuz? Nereden biliyorsunuz? Hislerimin doğruluğundan eminim. Hayat, hislerimizden, iradelerimizden, daha kuvvetlidir, Leylâ Hanım. Hislerinizden ben de şüphe etmiyorum. Bir çok meziyetlere sahibsiniz. Fakat bu his^ leri tecrübeden geçirmedikçe, kat'î hiç bir şey söyleyemezsiniz. Altını bile, halis olup olmadığını anlamak için, mehek taşma vururlar. Demek ki, ben de bu mehek ta§mdan gecmek için... Evet, bu mehek taşından geçmek için, başka bir muhite karışacaksınız, başka çehreler, başka âdetler, başka ufuklar göreceksiniz... Hulâsa, cemiyet içinde yaşayacaksınız. çarpmağa başladı. Heyecandan, âdeta sarararak: Sahi mi söylüyorsunuz? diye sordum. Evet, tabiî. Siz Istanbuldan avdet ettiğiniz zaman bir yolunu bulup buraya tekrar geleceğkn. Vadediyorum. Yirmi dört saatten fazla kalamıyacak bile olsam gene geleceğim. Yirmi dört saat, çok az! Fazladır bile! Bir sükut oldu. tkimiz de, ayrî ayn, kendi düşüncelerimize dalmış, gitmiştik. Ben, ne olacağmı, karşımıza nasıl bir çehre ile çıkacağmı bilmediğim istikbali, gene sebebini bilmediğim bir melâl içinde düşünüyordum. Aylann, yılların ördüğü esrarengiz bir perde arkasında gizlenen o istikbali, bir nebzecik olsun göre bilseydim! Uzun bir sükuttan sonra başımi kaldırdım. Selim Sekban Bey, ayni durffiınlıık içinde, ayni şeyi düşünüyor gibiydi. Size bir şey soracağım, Selim Bey, dedim. Yüzüme baktı. Buyurun, dedi.' Sizi dinliyorum. Bana yaptırmak istediğiniz bu tecrübeden sonra, bende hiç bir değişiklık olmadığını görürseniz? Buna ihtimal vermiyorum. Siz gene ihtimal vermeyin. Fakat ya böyle olursa.., Tefrika No. 26 Yassıkayadan ayrılmama razı mı oldu? Evet, birkaç ay için. Sizinle öyle konuşmadık mıydı? Ufak bir seyahat yapacaksınız, İstanbula kadar gideceksiniz. Gezecek, eğlenecek, arkadaş, ahpab edineceksiniz. Muhit değiştireceksiniz, çocukluğunuzdanberi gördüğünüz simalardan daha başka simalar göreceksiniz... Selim Sekban, büyükannemin, hakkımda verdiği kararı övmek için, yapacağım seyahati mütemadiyen ballandırıyordu. Beni bir düşünce almıştı. Yaşayacagım bu yeni hayatın bana methedilen safhaları arasında, sukutu hayalin hain gözlerini göriir gibi oluyordum. Büyükannem de beraber gelecek mi? diye sordum. Hayır, halanızın yanına gideceğiniz için, yalnız seyahat edeceksiniz. Fitnat halamın mı? Evet, Fitnat halanızın... Bir müddet sustum. Sonra, bir rüyadan uyanır gibi, birdenbire sordum: Nakleden: HAMDİ VAROGLU Siz ne yapacaksınız? Selim Sekban hayretle: Ben mi? dedi. Evet, siz. Ben gittikten sonra siz ne yapacaksınız? Bilmem!.. Hiç!.. Bir kaç hafta daha burada kalacağım, sonra gideceğim. Benim avdetimi beklemiyecek misiniz? Galiba beklemiyeceğim... Bundan dolayı da, emin olun, çok müteessifim... Bu son cümle gayet nazik, gayet dürüst bir eda ile söylenmişti. Fakat ben bunda, gene bir istihza sezer gibi oldum. Gözlerime, birden bire yaşlar hücum etti. Adeta haykırarak: Istemiyorum, Selim Bey, dedim. Buradan gitmek istemiyorum. Ne diye büyük annemden izin istediniz. Buradan gitmeme ne lüzum vardı? Leylâ Hanım, sıhhatiniz... Ben hasta değilim! Selim Sekban Bey, benim git gide Derdesi yükselen sesime mukabil, daha yavaş, daha tatlı bir sesle: Hasta değilsiniz belki ama, dedi, var).