CUMHURÎYET 1 SuEaf 1940 Milletler tarihi zaferler yazarlar ... Hayat tarihi aşklar la süslenir ... Sinema âlemi şaheserlerle bezenir İ Küçük hikâye Yagmurdan kaçarken III O gün hava, bahardan çalınmış bir ye hitaben bağırdı: günü yaşayor gibiydi. Şehrin dört tarafını Yağmur dininceye kadar Gülges kuşatan yüksek dağlaıda günlerdenberi mağarasına gideceğiz; hepiniz beni takib insanın içini üşiiten beyaz kefen rengin edin! deki karlar erimiş ve ufak tepelerde koyu Kalabalık arasından yaşlı bir adam ürnefti yapraklarını dökmes'en bodur maki kek bir sesle cevab verdi: Mağarada ne yapacağız, bir ayak ağaclan kendini göstermeye başlamıştı. Şehirde hemen herkes parklara üşüş evvel şehre varalım, yoksa gece soğukmüştii. Sanki bir kaç senedenberi bu mın tan donar kalırız... Mağarada ateş yakıp ısınırız, elbisetakanın ikliminde bir değişiklik husule gelmişti. Ne yaz yazlığını, ne de kış kış leri kuruturuz, o vakte kadar da yağmur dinmiş olur. lığını tam manasile gösterebiliyordu... Rüstemin bu teklifini bütün kafile kaFakir bir mahalle olan Sucular Başmda birbirine çok yakın ve dalları girıît bul ederek hep bir ağızdan: Mağaraya gideceğiz! diye haykırdı. kollarla içiçe geçmiş olan yüksek boylu Rüstem önde olmak üzere kırk kişilik ihtiyar ceviz ağacları bile yapraklarını kalabalık yolu değiştirerek bir tarlanm dökmek istemiyordu. Bütiin takvimler bu yıl kışın çok şid kenanndan ufak bir tepeye doğru ilerledetli ve insafsız olacağını söylediği halde meye başladı. Yiyecek, içecek şeyler bubir kaç gün ara ile yağan kara rağmen lunsaydı kafile sabaha kadar mağarada henüz sobalarını kurmayan evler pek ateş yakarak barınabilirdi. Fkat sabahleçoktu. Sucular Başı halkı havalann giizel yin ağzına kadar doldurulan ekmek torgitmesinden istifade ederek onar yirmışer balarında ne bir lokma ekmek, ne de kakişilik gruplar halinde Ayan Bağı dağma tık kalmıştı. *** odun kesmeğe gidiyordu. Bu neş'eli kafilelerde baltalan delikanlılar, arabaları Büyük bir zahmetle vanlabilen mağaçocuklar ve ihtiyarlar idare ediyordu. rada ateşler yakılmış, herkes elbiselerini Şarkı ve türkülerle yola düzülen Sucular kurutmağa başlamıştı. Eskiden bir eşkıya Başı halkı, o gün Ayan Bağı dağının en yatağı olan bu esrarengiz yer, Sucular yüksek zirvelerinde ardıç, meşe ve çam Başı için tarihî bir kıymeti haizdi. Harb ağaclarını baltalamış ve hayli odun elde günlerinde, herhangi bir tehlike anında etmişti. Akşamüzeri faaliyet bittikten civar mahalle halkı hep buraya iltica eder sonra hiç ümid edilmeyen bir zamanda ve bu mağaraya büyük bir kutsiyet izafe gök gürlemelerini müteakıb bardaktan olunurdu. boşanırcasına yağmur yağmağa başlarmşBir aralık ihtiyarlar namaz kıldıktan tı. Odunları arabaya yüklemeye çalışan sonra uzun uzun dua ettiler. bir kaç dalar olduklan yerde durarak: «Üstümüz kika sonra da, aman veremeden yağan den yağmur bulutu geçiyor, biraz sonra yağmur önce şiddetlenmiş bilâhare tamadiner!» diye birbirlerine teselli veriyor men dinmişti. lardı. Aradan on dakikaya yakın bir za Kafile, Akçayın büyük tehlikesini göman geçtiği hade bir türlü dinmek istida ze alarak yola çıkmak üzereydi. Herkesdmı göstermiyordu. Son bir gayretle o te büyük bir telâş başlamıştı. Çocuklar dunlar arabalara yüklendi. Küçük çocukr şarkı söyleyerek, büyükler de huşu içinlar önde, yaşlılar arkada olduğu halde de şehrin yolunu tuttular. Gecenin zifirî kafileler yola düzüldü. karanlığı arasında, uzaktan elleri çiralı Herkesin dudağında büyük bir korku bir kaç süvarinin kafileye doğru yaklaşile şu niyaz yükseliyordu: tığı görülmüştü. Rüstem Ağa gene yüksek sesle bağırdı: Allah vere de Ak Çay taşmaya! Iki senedenberi harab köprüsü bir tür Çocuklar artık korkmayın, bizi lü tamir edilmeyen bu' çay, yağmurlu kurtarmaya geliyorlar. Her halde köprügünlerde Sucular Başı mahallesi için bıi ye bir şey olmamış, sağ selâmet evlerimiyük bir tehlike teşkil ederdi. Vakit vakit ze varacağız! köprünün üstünü aşan azgın sular civar Her kesin gözü, uzakta göz kırpan sübahçe ve mahalleleri ciddî bir tehdid al vari ışıklarına ümid ve sevinc içinde çevtında bulundurur, şehirle köyler arasın rilmişti. Bir kaç dakika sonra süvarilerle daki münakaleyi keseıdi. kafile arasındaki mesafe azalmış ve ışıkOduncu kafileleri şiddetli yağmura lar sönmüştü. Rüstem Ağa, bu arada gür rağmen yol alıyordu. Cılız beygirlerin ve bir sesle şehirden gelen bu hamiyetli inmerkeblerin taşıdığı güzelim kuru soba sanlara seslendi: Hoş geldiniz ağalar, hoş geldiniz... odunları bir kaç dakika içinde sırsıklam olmuştu. Küçük çocuklar ayakkablarım Hoş bulduk hırsız başıl çıkarmışlar, dağlardan akıp gelen sellerın Hırsız başı da ne demekî içinde neş'e ile koşmağa başlamışlardı. Ne demek olacak, devletin ormanKesif bulutlar akın akın Ayan Bağı da larını mahvedin, güzelim ağaclan baltağının üstünden aşıp dümdüz uzanan ova layın öyle mi? nın ufuk hattına doğru yol alıyordu. Kafilenin karşısına dikilen süvariler Kafileler Ayan Bağı dağının eteğinde onlan kurtarmağa değil, cezalandırmağa uzanan balçık çamurlu tarladan kurtul gelen orman muhafızları idiler. Rüstem muş, şoseye çıkmıştı. Bu yolda yürümek Ağa, işin tathlığa gitmesini isteyen bir daha az zahmetli, hele küçükler için eğ eda ile mınldandı: Ne olacak ağalar, fakir fıkara bir "lenceli idi. Yağmur bir aralık diner gibi olmuştu. kaç odun kestik. Bunlann hesabını karakolda verirFakat ufak tepelerin arasında şimşek çakıyordu. Ak Çay köprüsüne daha yarım siniz. Şimdi yola düşün bakalım! saat vardı. Fakat yağmurun düz arazı Karakolda ne olacak? Uicıi.^a», j»» v^r vücude getirdiği su bi Ceza kesilecek. rikintileri Ak Çayın ne korkunc şekılcîe Bu csnada kafilenin îçinden bir ihtiyar taştığını ve etrafta ne büyük zararlar hu korkak ve yalvaran bir tavırla Rüsteme sule getirdiğini düşünmeğe kâfi idi. doğru seslendi: Bir aralık Sucular Başmın genc ve iri Görüyor musun Rüstem Ağa yağyarı delikanlısı olan Rüstem Ağa kafile murdan kaçarken doluya yakalandık! Baki Süha BU AKŞ AM RADVO Bugünku program^) TÜKKİYE BADTODlFÜZYON FOSTALASI Dalga nzunliıta: Türkiye Eadyosn 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara » T. A. P. 31.70 m. 9465 Kc/S. 20 Kw. L Â L E Bu akşam için numaralı yerler mütemadiyen kapatılmaktadır. Tel: 4 3 5 9 5 Düoyanm en güzel aşkı ... Hayahn en buhranlı devrini, Müziği n en ateşli nağmelerini bu filimde yaşattılar. Programa ilâveten : 1 DUnyanın gözU ve kulağı Paramunt Jurnalde en son ve en yenl haberler ... 2 Renkll Mikl Walt Dlsney Gözel İSA MiRANDA Sevimli RAY MİLLAND HER Yeni tenzilâth 2 kişi Fransızca Sözlü filmile şan alacaktır. OTEL EMPERYAL Paramunt Şirketinin Harikası sinemada : 21359 PERSEMBE CUMA Kombine biietlerden maksad : Sinemaya gelen bir şahsm tenzilâttan istifade edebilmesi için Akraba ve arkadaşını teşvik ederek sinemaya getirmesidir. kombine biletler 3 kişi 4 kişi MEVKÎ 25 35 45 Kr. BALKON 40 50 60 Kr. Daha fazla gelen gruplar için bu nispet dahilinde tenzilât yapılır. Geçen hafta bu usul görülmemiş rağbet kazandı. Devamlı seanslar saat 10 dan itibaren başlar. Yer bulmak için erken gelinmesi tavsiye olunur. BayaDİar ve halk günleri gibi sinema U Q m Q n foI/IİH mızin icad ettiği bu kombine biletletde »OİIIBII idMIU . . „ • , Bu hafta r r n A r i HQ llâveten sinemamızda: nlonalftıp Fakat bu şeref daima müş r u P A U sinemanın Uldl/dKUI. t e r i hlerıne yenilikler bulan r L I * f t n kalacaktır 2 bUyUk film: Çenberlitaş sinemasüe ayni zamanda L L U A U rfn Sinemaya gelirken arkadaş ve akraba bulamıyanlar daima gişemizin önünde bu tenzilâttan istifade etmek istiyen bir çok kişiler bularak beklemeden hemen grup teşkil ederler. |^"Sinemamız herkesin bu tenzilâttan istifade edebilmesi için (grup teminini taahhüd eder.) 12,30 Program ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Türk müziğl: Seçilmiş şarkılar. Çalanlar: Vecihe, Kemal N. Seyhun, izzeddin Ökte. Okuyan: Azize Tözem. Aynca: Halk türküleri: Adanalı Aziz ve Sadi Yaver Ataman. 13,30 Konuşma (Kadın saati) 13,45 14,00 Müzik: Karışık hafif müzik (Pl.) 18,00 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzlk: Radyo Caz orkestrası. 18,40 Konuşma. 18,55 Serbest saat. 19,10 Memleket saat ayarı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 19,30 Türk muziği: Fasıl heyeti, 20,15 Konuşma (Bibliyografya saati) 20,30 Türk müziği. Çalanlar: Vecihe, Fahire Fersan, Eefik Fersan. I Okuyan: Melek Tokgöz. 1 Cevdet Çağla Kürdilihicazkâr şarkı :(O yar bir gece geldi) 2 Bimen Şen Kürdiühicazkâr şarkı: (Gün kavuştu ümid gülü soluyor) 3 Kürdilihicazkâr şarkı: (Güller açmış bülbül olmuş bikarar) 4 Sadeddın Kaynak Türkü: (Dağlan kar aldı.) n Okuyan: Mustafa Çağlar. 1 Ferahfeza pesrevi. 2 Dede Ferahfeza şarkı: (E2 benim için seni sarmış) 3 İsak Varan Ferahfeza şarkı : (Seyretmek için). 4 İzzeddin Ökte: Tanbur taksimi. 5 Türkü:) (Sabah olsun ben bu yerden gideyim) 6 Türkü: (Ali dağıdır dağlan hası) 7 Türkü: (Senin yazın kışa benzer) 8 Türkü: (Asker oldum piyade) 21,15 Müzik : Oda müziği. 21,40 Müzik: Küçük orkestra (Şef: Necib Aşkm) 22,15 Memleket saat ayarı, ajans haberleri; ziraat, esham tahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat) 22,30 Müzik: Boccherini Viyolonsel konsertosu (Pl.)' 22,55 Müzik: Cazband (Pl.) 23,25 23,30 Yannki program ve kapanış. Bayan Saime Belkisle Kocaeli Barosu reisi avukat Sedad Pek'in evlenme akidleri dün birçok yüksek zevat huzurile İzi mit Belediye dairesinde icra edilmiştir. Tarafeyne saadetler dileriz. c Ç EVLENME OLÜM rLRHn U Tarzan Adası d 3 Kızlar Biiyiidüler rLRHn U d S A R A Y Sinemasının Vâsl salonunu her seansda başdan başa dolduran Mevsimin en büyük şaheseri kalacak olan ve bu hafta CEBELUTTARIK CASUSU Orijinal Fransızca nüshası Baş r Avadis Aleksanyanm kansı ve Karakin Korzagadaryanm kızkardeşi Mari Aleki sanyan kısa bir rahatsızlığı müteakib pek genc yaşında 30 ikincikânun 940 salı günü vefat etmiştir. Cenaze merasimi bu* günkü perşembe günü saat 1 5 te Gedippaşada Sürp Ohannes Ermeni kilisesinde icra edilecek ve Şişli Ermeni mezarlığına defnedilecektir. *** Esbak veTgi müdürü HÜSEYİN Bey Kısa bir hastalıktan sonra vefat etmiştir. Cenazesi 2 şubat cuma günü öğleden evvel saat on birde Bomonti Istasyonunda, Halâskâr Gazi caddesi 224 numaralı Hüseyin Bey apartımanından kaldınla rak namazı Teşvikiye camiinde kıhndıktan sonra Feriköy kabristanma defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. Çiçek getirilmemesi rica olunur. o..er<.e: VİVİANE ROMANCE ERIC voıi STROHEIM llâveten : FOKS JURNAL en son dllnya ve harp havadislerl. Bir kaç gün daha gösterilmesine devam olunacaktır. BU AKŞAM D Slnemasında harikulâde program Aslan Kaplan Timsah Fil Gergedan Miithiş yılanlar gibi hakikî olarak hiç bir filmde görülmesi kabil olmayan 10 binlerce vahşî hayvan ve dünyanın en meşhur avcılan f Büyük Miijde!.... Büyük Zafer!.... I TURAN Şehzadebaşında ve Memleketlmlzds çevrilen en büyük fllmımlz, 50.000 seylrcinln alkışladığı şaheser AZAK a*™* Gedikpaşada ESRAR VE MACERA ÜLKESİ OLAN A F R İ K A D A Baş rollerrfe : SUAVI Nevzat, MUrvet, Senlye, Mehmet, NevPrograma llâveten : Cİhan, Sltkl yüzlerce figüran, lakkıs ve tekke alemleri. Eser : Reşat Nurl GUntekin Reji : Faruk Kenç TAŞ PARÇASI 2 Memleketimizin kiymetli asanatikalarından T ÜC C A R H OR N (TÜRKÇE SÖZLÜ) Vahşi kabileler arasına diişmüş Avrupal bir kızın korkunc maceraları geçen, gözleri, dikkatle dalgmlık, öfke ile | için her işte, hassas bir makine gibi hesabneşe, ciddiyetle istihfaf arasında hiç bir h harekete çalışmak yüzünden tabiiliğimî hudud tanımıyan Selim Sekban Bey, ha kaybediyorum. Yemek yemek, su içmek, yatımıza o kadar girdi, aile efradından oturmak, kalkmak, lâkırdı etmek, hayabir kimse gibi, aramıza öyle yerleşti ki, tm bu en basit ve en tabiî hareketleri, bü< iki ay evvel asudeliğin timsali olan Yassı yük birer külfet oldu. Külfet de değil, kaya köşkünün bu günkü heyecanlı, müp işkence. Selim Sekban Bey yanımda dehem, boğucu havası içinde, zihnin bu ağilken bile jestlerime kusursuzluk vermek damla mütemadiyen meşgul olmamasına mecburiyeti duyuyorum. imkân yok. Dağlarda, kırlarda, bahçıvan elinin naSelim Sekban Bey geldikten sonra, sırlı temasından, desteğin kıymıklı cenyalnız benim değil, galiba bütün ev hal deresinden, kökünü kazıyan çapanın dişkınm rahatı kaçtı. Büyük annem, ona hoş lerinden azade, bol hava, bol güneş içingörünmek için ne yapacağını bilmiyor. de, sere serpe büyüyen, bodur fakat pür* Sabahtan akşama kadar, bütün vaktini sıhhat, kokusuz fakat renkte eşsiz kır çi> onun istirahatini temin edecek şeylerle çekleri vardır. Yemyeşil düzlükleri, mor, geçiriyor. Hizmette ufacık bir kusur olsa sarı, kırmızı, pembe kahkahacıklar gibi huysuzlanıyor, titizleniyor, üzülüyor ve yer yer noktalarlar. Güneşin ışığı, kırlann etrafı kasıp kavuruyor. Öfkesinin ilk kur nihayetsizliği ve o minimini çiçeklerin» banı, tabü, dadım. Zavallı kadın, bu mu güneşten damlamış renk taneleri hissini amma misafirin evimize girdiği günden veren serpilişleri, bir arada, tabiate bir beri rahat bir nefes alamadı. Pişirdiği ye başka güzellik verir. İşte ben, Selim Sekmekleri, gördüğü hizmeti beğendireme ban Beyden evvel, Yassıkayada, tıpkı bu mek, büyük annemden azar işitmek kor kır çiçekleri gibiydim. Onlar kadar serkusile yüreği her dakika halecanda. Za best, başı boş büyümüştüm. Saçlanmda, vallı ihtiyara çok acıyorum. Fakat kime yazm güneşin altın ışıklan, kışın kann lene denir? Yalnız o değil, hepimiz rahat kesiz beyazlığı, kâh meltemlerle, kâh kasızız. rayel hrtınalarile bahçede, dağda, kırda Evin içinde, sanki bizi her dakika ta yanş ederdim. Yüreğime tasa uğramEiz, rassud eden bir çift göz var. Bu his, bende kayalan çınlatan kahkahalarım eksik olbilhassa çok kuvvetli. Büyük annem, Se mazdı. Kendi irademe, kendi zevkim« lim Sekban Beyi bana öyle kusursuz, öyle kendim sahibdim. emsalsiz bir insan şeklinde tanıttı ki, bu {Arkası var) harikulâde adamın tenkidine uğıamamak Akla hayret ve dehşet verecek bin bir muazzam sahneyle dolu 1 İki kısımlık M I K i M AU S E I TOPKAPI SARAYI Tefrika No. 14 Nakleden: HAMDİ VAROGLU Ustü cam fanus örtülü, yapma çiçekler ortasına oturtulmuş nkkaslı büyük saat, annemin odasında, konsol üstünde dururmuş. Yelkovanı, ben bildim bileli dörde çeyrek kalayı gösterir. Ona baktıkça, kendimi, fırtınalann saçaklarda ıslık çaldığı bir kış gecesi, tanımadığım annemin, hasta odasında görür gibi o)arum. Dışanda kar fırtması uğuldarken, anneciğımm, hasta ciğerlerinden son ncfesinin uçup gittiği; bu konsol saatinin, sabaha karşı dörde çeyrek kala olan bu faciayı, o anda kötürümleşen kadranmda tespit ettirîni taha\yül ederim. Ailenin iki ayrı felâketine şahid o^an bu fanuslu saat, şimdi benim yatak odamda duruyor. Onu, selâmlık odasını ziyaretimde birer ikişer taşıyıp getirdiğim ufak tefek eşya arasında, odamın en itinalı köşesine yerleştirdim. Bu emektarın şahid olduğu ilk felâkıt, bir gece yarısı, babamm, zaptiyeler tarafmdan tutulup götürülüşü. Meçhul bir tarafa sürgüne gönderildiği ertesi günü anlaşılmış; o geceden sonra da kendisinden haber almamamış. Selim Sekban Beyin dairesi hazırlanır rum. En ufak kusurum derhal yüzüme vuken, benim müzem de dağıldı. Bjnlann ruluyor, ne yapsam yanlış, ne söylesem içinde, anneme aid ne varsa, aldım, o kabahat. Bütün bunlara sebeb Selim Sekdama getirdim. O dediğim fanuslu sa ban Bey. Evde onun lâfından başka lâatten başka, üzerinde bir tek yegâh leli kırdı edildiği yok. Yemekler onun zevkikalmış bir ud, içi kadife kapitone bir el ne göre pişiyor, yemek saatleri onun arzumas çekmecesi, başlanan danteli yarıyı suna göre tanzim ediliyor. bulamamış bir kopanaki kutusu... Bir Eski neşeli kahkahalanmla çın çın tüy yelpaze... öten odalara, sofalara, şimdi bir ölüm süSelim Sekban Beye tahsis edilen seSelim Sekban Bey müstevlisinin dar kutu çöktü. Selim Sekban Bey rahatsız lâmlık kısmında, Kökçü zadelerin acı, madağın ettiği o emektar eşya türbesin olmasın diye, yürürken bile ayaklanmızın tatlı hatıralarla dolu hayatına ortak ol den kurtarabildiklerim bunlardan ibaret ucuna basıyoruz. Misafirimizin uyku ve muş, onlarla beraber yorulmuş, yıpran kaldı. istirahat saatleri mukaddes. Uyur veya ismış, daha bir yığın eşya vardı. Bazan göO gündenberi, yuvasmm yolunu kay tirahat ederse, ertesi gün, Yassıkaya köşrünürdekileri bırakır, ağzına kadar dolu betmiş bir kuş gibi, koca köşkün içinde künü sanki nurlara garkedecekmiş gibi, sandıkları, ambarları kanştırırdım. Bun sığmacak yer bulamıyorum. Selâmlık o hepimizde huşua benzer bir sükut. lann içinde, beni uzun uzun oyalayan dası, delice şen zamanlarımda da, tasalı Arab saçı kadar karışık bir bümeceden öyle şeyler elime geçerdi ki! günlerimde de kendimle başbaşa kala farksız bu garib mahlukun, ne zaman isAtlas bir bokça içinde bir tomar gelin rak düşündüğüm, yüreğimi acımtırak bir tirahat ettiği, ne zaman uyuduğu da hoş teli, limon çiçeğinden bir tac. Belki an zevkin ezginliğine bırakıp hayalden ha belli değil ya! Uykuda zannettiğiniz danemin gelinliğinden kalma. Hâlâ pırıl yale sektiğim ılık, ıssız bir köşeydi. Orası kikada, yatağını bomboş buluyorsunuz. pırıl duruyor. Zorla söndürü'müş bir gü şimdi dağıldı ve ben, ana kucağından Şimdi, pencere önünde kitab okurken göneş gibi, sahibi ölünce, onu da bu kamahrum bir yetim gibi kaldım. rüyorsunuz, bir lâhza sonra, bahçede peraniık sandığa gömmüşler. Bir cüz keseEvet, iki ayın muhasebesi sonunda, şiniz sıra dolaşıyor. Bütün köşk derin uysi, bir hilâl; torbalar dolusu bakır sikkekuda iken, onun odasında, sabahlara kaler. Gene bohça bohça, eski zaman işi karşıma çıkan neticenin ilk acı safhası bu oldu. Selim Sekban Beyin, Yassıkaya dar lâmba yanıyor. Bir gün horozlar ötnakışlı bezler... meden yataktan fırlayor; ertesi gün, bakıZaman yürüdükçe, köhneliklerinden, köşkünü muhasara etmeden evvel, aile yorsunuz, saat on bir buçuğa geldıği halyadigârlarını silip süpürüşü. peşi sıra yetişemiyen bütün bu zavallılar, Evimize geldikten sonraki haller, gel de hâlâ uykuda. burada üst üste, ebedî uykulannı uyuBütün bunlann hiçbirinin ehemmiyeti yorlar. Ben, gün aşın ziyaıetlerine gitti meden evvelki zararlarına taş çıkarttı. ğim zaman, diriler arasından uzaklaştırı Düşünüyorum da, büyükannemin bana yok. Yalnız, zihnim mütemadiyen bu lan bu biçarejeri, bir aile kabrisatmını karşı aldığı haşin tavırlann bir eşine, li muamma adama takılıp kalmasa! Gülerken ağlayacak kadar ciddileşen, ziyaret eder gibi, teessürle ve heyecanla san mualliminin misafirimiz olmadığı zamanlarda tesadüf ettiğimi hatırlamıyo fırtınalı bir yüzden birdenbire kahkahaya seyr ederdim