2 Ocak 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

2 Ocak 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 2 fkincikânun 1940 Küçük hikâye Yediemin Geçen gun Çorluda ufak bir işim çıktı. nün birinde çalışamaz hale gelince bana Yağ gibi kayan asfalt üstünde hanl harıl kim bakar diye düşünür dururum. Bunun işleyen otobüsler var. Yol da uzun değil. için elime geçenin fazlasını ayırıp meşin Bir günde gidip gelmek kabil. Kabıl ama bir çantaya koymaya, çantayı da yatağıtanımadığım bir yığın insan arasında, ben mın altındaki ot minderin arasına saklazin kokulan içinde, daracık tahta peyke maya başladım. Karımın akrabasmdan bir çocuk varler üzerinde saatlerce oturup sarsılmayı göze aldıramadım doğrusu. Tren yolu, dı: Bekir. Okur yazar. Elinden bhaz hedolaşık da olsa, rahattı. Ben de öyle yap sab filân gelir. O da işsizdi. Günün birinürtı. Meğer ne iyi, ne isabetli hdreket et de bu Bekiri, tuttum, yanıma aldım. Hem mişim. Gidişte, ayağıma kadar gelen bir can yoldaşı olur, hem çiftlikte kâtıblik (mevzu) u da, böylece, kaçırmamış ol eder diye. Yattığım yerin üstünde, tadum. Hem ziyaret hem ticaret diye işte vanarası gibi bir yerde de o yatıp kalkmaya başladı. buna derler. Bulunduğum bölmede, Inanlı taraflaÇocuğun geldiğinin ikinci haftası bir Beyoğlu Halkevinden: nnda ticaretle meşgul olduklannı sonra ay sonuydu. Paramın fazlasını çantaya 1 Evimizin tertib eylediği üçüncü Türk dan öğrendiğim, iki arkadaşla yaşlı bir koyacaktım. Âdet edinmişim. Her para kadın, yanında küçük bir kız çocuğu, bir koyuşta daha önceki parayı sayarım. U kitab sergisi 15/1/940 tarihinde açılacak, tabur imamı ve istasyondan aldığı 1 8 kâ nutmamak için. Gene öyle yaptım. Fakat 30/1/940 tarihinde kapanacaktır. 2 Bu sergide 1939 senesi içindeki neşrinunuevvel 939 tarihli «Cumhuriyet» ga ne göreyım? Para, aklımda kalandan bir zetesini dikkatli dikkatli okuyan bir genc lira eksik!.. 214 lira biriktirdiğimi iyi bi vat teşhir edilecektir. 3 Sergiye iştirak etmek isteyen nesrivardı. liyordum. Belki çantanın içinde kalmıştır Yeşilköye kadar süren yabancılık ha diye baktım, aradım, birşey yok. Tekrar yat müesseselerile, eserlerini hususi suretvası, buradan itibaren rüzgâra tutulmuş saydım. Gene öyle: 2 1 4 yerine 2 1 3 çıkı te tabettiren zevatın 7/1/940 tarihine kabir sis tabakası gibi srynlıp dağılmaya, yor. Oyleyse, çalmışlar diye dü^ündüm. dar Evimize müracaat eylemelerini rica Çekmecelerden sonra da tanışıkhk rabıta Kim çalar?.. Yattığım yere girip çıkan bir ederiz. lan yavaş yavaş artmağa başlamıştı. Ha Bekir var. Başkası gelmez. Böyle olmasa, vadan, harbden, Trakyamn imarından a yanaşmalardan birinin işidir diye hukmeçılan bahis, döne dolaşa, gazetenin o gün derdim. Bir de öyle birşey olsa hep birBÜCÜN kü nüshasındaki «Posta tasarruf sandığı» den giderdi. Fazla olarak, tanınmış, naadlı bir makaleye dayandı. Postanelerin muslu adamlardı. Günahlarını almakta de, bankalar gibi, para kabul etmesıni te mana yok. Evet, bu mutlaka Bekir olacak menni eden bu yazı hakkında herkes dü uğursuzun marifetidir, dedim. Çok canım şündüğünu söylüyordu. Mubahase; trenın sıkıldı. Benim için bir lira, bir liradır. Hadımköyünde durmasile, bir aralık, ke Şimdi?.. Gidip yumurcağı uykusundan silir gibi oldu. Buradan bizim komparti kaldırsam, hırsızlığını yüzüne vursam, mana poturlu, kasketli, beyaz çember sa azarlasam, hatta bir temiz de pataklasam. 1940 senesinin en büyük aşk ve kalh, sevimli yüzlü ihtiyar bir yolcu daha Ne çıkar? İnkâr edecek. Benim lira, yerirnacera mevzulu emsalsiz bir eser: girdi. Islak şemsiyesini bir kenara daya ne gelecek değil. Kovayım diye düşün dı. Daha ziyade lâtayı andıran uzun geniş düm. Aleme karşı ne sebeb göstereyim? pardesüsünü fılenin üstüne bıraktı. İki İyi kötü bir akrabalık var. Ele karşı ağrıtüccarm karşısındaki boş yere oturdu. O ma gidecek. Çiftlik, kâtibsiz kalacak. Üsturur oturmaz göz göze gelen bu üç kişi telik, gezdiği yerlerde benim 200 liradan GELİYOR. nin yüzünü de sevincli bir hayret kapla fazla sakh param olduğunu söyleyecek. Bu para ağızdan ağıza artacak. Rahim dı. Eyyy... tesadüf de böyle olurdu.. Nerelerdesin, be kâhya, artık gö kâhyanın gizli bir hazinesi varmış diye cekler. Dünyada haramzade çok., Ister rünmez oldun? diyorlardı. Aylardanberi Rahim kâhyadan haber misin gecenin birinde odama girip beni alamadıkları için merak etmişlerdi. İhti gebertsinler?.. yar yolcu da onlara sitem ediyor: Uykum kaçtı. Sabaha kadar düşündüm Ayol, ben ihtiyar bir adamım. lşle durdum. Sonunda Bekire birşey açmamarim başımdan aşkın. Yazım da yok ki ya, yalnız paranın yerini değiştirmeğe mektub göndereyim. Ya, siz?.. karar verdim. Odamda, eskiden kalma Diyordu. İki arkadaştan biri, muhata koskoca bir dolab durur. Uzunboylu bir bını bize tanıtmak istedi. *** çifthğinde adam bile ayakta iken üstünü göremez. kâhya olduğunu söyledikten sonra: Ayağımm altına bir iskemle koyarak pa Siz, diyordu, onun, ihtiyarım dedi rayı dolabın üstüne bıraktım. Dibe doğru ğine bakmayın. Isterse herşey yapar. ittim. Içim rahatlandı. Artık selâmet diNe beceriklidir o.. Hele sohbetine doyum yordum. Kimin aklına gelecek orada paolmaz. Şen, şakacı bir adamdır. (Muha ra olduğu?.. Fakat mel'un oğlan sanki tabına dönerek) Ah kâhyacağım, seni adam değil de av köpeği... Domuzun burnu, öyle bir para kokusu alıyor ki. Ertesi çok göreceğimiz geldi. Hemen ahpablığa başladık. Söz, gene ay parayı saydığım zaman, yeni den iki eski mecraya girmişti. Bu bahse, fazla a lira daha eksildiğini anladım. Bu oğlan, Meksikada çevrilmiş baştan başa paranın yerini nasıl buluyor, ne zaman lâka gbsteren Rahim kâhya da karıştı: heyecan, takib, hareketlerle dolu Gazeteye o yazıyı yazan kimse, çalıyor? Anlaşılır şey değil. Uzatmıyabüyük kahramanlık filmi... çok doğru düşünmüş, dedi. Sizin gibi, yım, aradan aylar geçti. Her ay sırasile 20 CENTURY FOX FİLMİDİR. üç, dört, beş altı... lira eksilip gidiyor. •büyük şehirlerde oturmlar bilemezler ne I YENI ESERLER lktisadî Yürüyüş ) Eşim Istanbul Komutanı Korgeneral Bu isimle şehrimizde çıkmakta olan iktı Halis Bıyıktayın ölümünden dolayı kedersadî ve ticarî mecmuanın ikinci ve yılbaşı lerimize karışarak taziyede bulunan sayın fevkalâde sayısı zengin bir münderecatla dostlarımıza ve cenaze töreninde buluçıktı. nan general, komutan, subay ve asker arİktısadî Yürüyüşün bu sayısında, Mu kadaşlarına memur ve kurulların mümeshiddin Birgen, Ticaret Vekâleti Teşkilât sillerine ve bütün bulunanlaTa ailemiz nalandırma ümum Müdürü Servet Berkin, mına teşekkürlerimizin bildirilmesini gaprofesörlerden Şükrü Baban, Ömer Celâl zetenizden rica ederiz. Sarac ve Hirş'in makaleleri, Raufi Manyas, Merhum Halis Bıyıktay Orman Ekonomi şubesi müdürü İbrahım eşi Saime Bıyıktay Kutlutan, Nevzad Ekrem, Server Somun cuoğlu, İsmet Alkan ve daha birçok güziAkşam San'at Mektebi de imzaların yazılarmdan başka İhab Hulusinin hazırladığı renkli bir kapak. Zahir talebelerini davet Güvemlinin karikatürü, esnaf sahifeleri ve Beyoğlu Akşam San'at Mektebinden: mühim piyasa haberleri vardır. Tavsiye Talebenin bugün öğleye kadar mektebederiz. de bulunmalan ehemmiyetle rica olunur. General Halis ailesinin teşekkürü TEŞEKKÜR Balıkesirde ölen kocam Balıkesir Ceza hâkimi Ragıb Canın ölümü hasebile tel. grafla ve mektubla beyanı taziyet eden bütün akraba ve dostlarımıza alenen teşekkür ederim. Ragıb Can eşi Melek Can TÜEKİYE RADYO Bugünkü program j ( NİŞANLANMA " EADYODİFÜZTON POSTALAKI Oalga uznnlntn: Türkiye Badyosa 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. \nkara » T. A. P. 31.70 m. 9465 Kc/s. 20 Kw. Matinelerden itibaren ALKAZAR SİNEMASINDA GOSOLAR 12,30 Program ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Turk müziği. Çalanlar: Vecihe, Cevdet Kozan, Reşad Erer, Buşen Kam. I. Okuyan: Muzaffer İLkar. 1 Nihavend peşrevi, 2 Münir Nureddln Nihavend şarkı: (Sensîz ey şuh gözlerim avâre) 3 Udî Cemil Nihavend şarkı: (Ezvakı cihan fikreti hülya HALK OPERETİ gibi geçti) 4 Arif Bey Nihavend şarkı: (Yanılma ateşi aşka). 5 Sadeddin KayBu akşam nak Nihavend şarkı: (Gel göklere yükseZOZO DALMAS'LA lelim). n . Okuyan: Radife Erten. 1 Şevkl Cemal Sahir üşşak şarkı: Beyoğlu Çiçeği Bey 2 Şevki Bey(Dağlar dayanmaz eni4 ikincikânun persembe Beşiktaş Yeni nine) Uşşak şarkı: (Düçarı Operet 3 perde Gürel sinemasında «öldüren Kim?» bühicri yâr olalı didem ağlıyor). 3 Hicaz 5/1/1940 cuma. Felaket koşma: (Ebrularının zahmı) 4 Arif Beyyük eser 4 perde. 5 ikincikânun cuma zedelere yardım gecesi Uşşak şarkı: (Saki yetişir uyan aman gel). Gedikpaşa Azak sinemada. 9 ikincikânun Sah Arnavudköy Kulüb tiyatrosunda. (TARLA KUŞU). Millî operet. Toto ile 13,30 14,00 Müzik: Karışık hafif müzik (Pl.) 18,00 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik: Cazband (Pl.) 18,40 Konuşma (Ztraat saati) 18,55 Serbest saat. 19,10 Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri. 19,30 Türk müziği: Müzikli yurd panoraması. Üç kemençe, iki tanbur, lâvta ve saz refakatile. Ankara Radyosu Küme TÜRKÇE SÖZLÜ ve ARABCA ŞARKILI Ses Heyeti. İdare eden: Mes'ud Cemil. 20,15 Sinemamız bütün dünyaca tanınmış Mısır Ses Kraliçesi ÜMMÜ Konuşma (İktısad saati) 20.30 Türk müziği: GÜLSÜM'ün bülbül nağmeli eşsiz sesile çınlamaktadır Halk türküleri ve oyun havaları. Sadı Yaver Bugün saat 1 de 3 te 8,30 da. Ataman. 20.50 Türk müziği: Saz eserleri. İki kemençe, iki tanbur. Çalanlar: Fahire FerYeni sene yeni zaferler taşıyor. san, Ruşen Kam, Refik Fersan, İzzeddin Ökte. 21,15 Konser takdimi: Halil Bedii YöFransız sinema dünyasının en netken. Müzik: Radyo Orkestrası (Şef: Hasan Ferid Alnar) 1 J. Haydn: Senfoni parlak yıldızını Avrupanın sol majör (Askerî) 2 E. Grieg: 1 inci zarafet kraliçesi PER GÜNT suit'i 3 A. Adam: Sl. J'Etaıs Roi operasından Uvertur. 22.15 Memleket saat ayarı, ajans haberleri; ziraat, eshamtahvilât. kambiyo nukud borsası (fiat). ve sevimli artist 22,35 Müzik: Operetler (Pl.) 23,00 Müzik: Cazband (Pl.) 23,25 23,30 Yarınki program ve kapanış. ile yarattıklan en büyük açk fOrni Büyükadada merhum Binbaşı Nureddin kerimesi Nevare ile «Akşam» gazetesi muharrirlerinden arkadaşımız Cemaleddinin dün akşam Büyükadada nişanları yapılmıştır. Arkadaşımızı tebrik ederiz. ŞEYH AHMEDÜmid Şarkısl •Karaföarik A Y S ü sinemasında' Edwige Fpn YIKIf AN NÂBED Öniuiizdeki perşenbe akşaaı JU A 1* E Osmanlı devletinin son Harbiye Nazırı General Ziya Kutnakın, vefat ettiğini teessürle haber vermiştik. Merhumun cenazesi bugün saat on bir buçukta Şehzadebaşında Mahmudiye çeşmesinde 20 No. lı hanesinden askerî merasimle kaldınlarak namazı Beyazıd camiinde kılındıktan sonra Sirkeciye, oradan Üsküdarda Karaca. ahmedde aile makberesine defnedilecektir. c ÖLÜM YAŞA Baş Rollerde: BÜYÜK BİR FİLMİ PARLATAN İKİ HİSSÎ KELİME: ve SEV TURAfSİ TyÂT Robert Montgommery ve Rozalinde Russel'i ÖNÜMÜZDEKİ PERŞEMBE AKŞAMINDAN İTİBAREN Oyleyse, dedi, sen de onlardansın. Epeyce var mı bari? Rahim kâhya gülümsedi: Ne inkâr edeyim oğul. İki elim yanıma gelecek, dedi, Yok şeytan! Fakat umduğun kadar değil. Hep birden: O.. O.. anlaşıldı, diyorlardı. öyleyse içimizde, söz söylemek salâhiyeti sende. Anlat bakahm. Sarılar nerede duru yor? Kâhya, gülerek başını sallayordu. Tüccarlardan biri: Saklama, saklama, diyordu. Bu mütemadi sualler karşısmda şaşırmış gibi ayrı ayrı yüzümüze bakan ihtiyar, nıhayet: Yok canım, dedi, benimkiler o türlüsü değil ya işte adeta para. Öyle olsun. Ona da razıyız. Kabul. Sen hemen durma anlat. Bak bu kadar kişi seni bekliyoruz. Rahim kâhya bir sigara yaktı. Ayakkabılarını çıkararak kanapenin üstüne bağdaş kurdu. Sözüne nereden başlayacağını düşünüyormuş gibi biraz durduktan sonra başladı: Hamdolsun, vücudüm sağlam, sıhhatim yerinde. Kimsem yok. Bir karım vardı. Uç sene oluyor, sizlere ömiir, o da gitfi. Böyle tekbaşıma, bir lokma bir hırka olduktan sonra kazancım bol bol yetiyor da artıyor bile. Lâkin gelgelelim, serde ihtiyarlık ve yalnızhk mr. Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesin. Gü ' muuı ııucılııl *aııtala&. dan oraya taşıyıp duruyorum: Dolabın Tam Teyler sergüzeşt filmi alkışlamağa hazırlanınız. Dur onu da söyleyeyim: Tamam 258 lira üstünden sandığın dibine, oradan eski fı45 kuruş. Anladın mı? çıların durduğu bir mahzene, sonra 9a Bekir, hayretle yüzüme bakıyordu. manlıktaki otların arasına, yere kazdı Her sözüme: ğım bir çukura, mutfakta duran hurda Ya.. Öyle mi. Ha.. Peki.. bir koltuğun otlan arasına... Filân diyip duruyordu. Çantayı açtım. Fakat ne yapsam nafileydi. Birikmiş Masanın üstüne boşalttım. lçindekileri paramdan faiz alacak yerde, bankada do tane tane Bekire saydırdım. lab kirası verir gibi, her ay, dişimden, tır Gördün mü? dedim. Tastamam nağımdan artırdığım, birkaç lira da üste 258 lira 45 kuruş on para bile eksiği yok. gidiyor. Bir sabah aklıma çok iyi ve çok kolay Aman buna dikkat et çocuğum. Parayı tekrar gözünün önünde çantaya bir çare geldi. Bu kadar zamandır, ne diFRANSIZCA SÖZLÜ ye bunu düşünemediğime hem şaştım, koydum. Sözüme devam ettim: hem kızdım. Hiç vakit geçirmeden Bekire Al bakahm, şu çanta sende duraseslendim. Keyfi yerinde şefkatli bir baba cak. Paranın emniyetli bir elde bulunmaİlâve olarak: GRAF FON SPEE Alman zırhlısmın Montevideo limanına yarah olarak gelmesi ve kumandanınm da gibi onu karşıladım. Güler yüzle: sını istiyorum. Zahmet olacak ama benim |hazır bulunduğu cenaze töreni ve saire... Oğlum, dedim, altı yedi aydır be hatırım için bu zahmete katlanırsm. DeNumaralı koltukların bugllnden aldırılması rica olunur. nimle düşüp kalkıyorsun. Bu kadar za dikten sonra masanın önüne bir iskemle manda senin ne doğru, ne namuslu bir koydum. Bekiri oturttum. Yandaki oda adam olduğunu iyiden iyi anladım. Ma dan bir yazı takımile bir kâğıd getırdim. şallah sızırılmış bir altın gibisin. Azız ol. Bunlan, gittikçe şaşkınlığı artan BekİTe Berhüdar ol. Başka kimsem olmadığı için uzatarak askerce bir kumanda verdim: Şu kalemi kâğıdı al. İşte sana bir de tabiî seninle iftihar ediyorum. Seni çagır maktan maksadım bunları anlatmaktan damga pulu. Hemen 258 lira 45 kuıuşa ziyade sana bir işim düştüğünü söylemek bir makbuz yaz. Bugün ayın kaçP Üçü ti. Kuzum yovrum bu ricamı reddetme. mü? Tamam. Pulun üstüne bu tarihi koy. Eln meraklı, heyecanh ve müthiş macerası Dedikten sonra sağ taraftaki masanın Imzanı atarken soy adım ilâve etmeyi de unutma. yanına götürdüm. Biraz evvel üstüne bıRahim kâhya, sözünü bitirince ciddiraktığım para çantasmı elime alarak Bekiyetle dedi ki: re gösterdim: İşte efendiler, ben işin içinden böyle Bak, dedim, Bekir evlâdım bunun içinde ne var biliyor musun? Nereden bi sıynldım. Başkalarının ne yaptığını bil Perşembe günün w w ^ w ^ w^leceksin? Bunda benim paralarım var miyorum! yavrum. Tabiî, sayısını da bilmezsin. N. TAPMAN rîidM<i BIUSUI «fmiryAıuın hd. v J .antayı'or'a 1 SARAY sinemasında YARIN AKŞAM sinemasında Bugün halk günü ve gecesi. Localar: 50, balkon 15, her yer 10, paradi 5 Üç büyük filim birden 1Lüiz: Grace Maore 2 Şarlo nişanlanıyor Şehzadebaşı Turan tiyatrosu Ha7duI MELEK Sizi kahkahalarla güldürecek güzelliği ve ihtişamile mestedecek nefis bir film " I ZORLA GÜZEIIJK OLMAZ Baş rollerde: LORETTA YOÜNG VARNER BAKSTER [ DÜNYANIN EN MEŞHUR POLİS HAFİYESİ ŞERLOK HOLNES'in "BASKEU VİLLER'in TÜRKÇE SÖZLÜ I F ft H KÖPEĞr OLARAK sineMasuıda alkışlayacaksnuz. Tefrika No. 48 Muzaffer sapsarı oldu. Deminki öfkesi, taşkmlığı, hepsi birdenbire söndü. Onun yerine bütün benliğini çökerten bir bitkinlik geldi. Amca beyin dedikleri yalan değildi. Haydi onlar saklamışlardı; karısı sıkılmış, Behire Hanım çekinmiş, amca beyin işine böylesi gelmişti; ya kendisi, nasıl olmuş da bunu anlayamamıştı? O kadar kuşkulanmış, için için kendi kendini yemiş, gene de bir türlü sorup araştırmamıştı. Muhiddin Beyle ikisi hastanenin kapısına inmişler, orada konuşuyorlardı. Behire teyze de arkalarından yetişti. Amca bey onu görünce: İşte, dedi( teyzeniz geldi. Kendi aranızda konuşunuz, daha iyi. O mu size söylemedi, yoksa o söyledi de siz mi unuttunuz. Onunla anlaşırsınız. İhtiyar politikacı, sözü kısa kesmek için, sokağa doğru bir adım atıyordu. Muzaffer önünü kesti: Inanmıyor musunuz, dedi. Hiç kimse bana bir şey söylemedi. Ne Behire Hanım, ne de Satvetl.. Hepsini bugün burada duydum. Nakleden: KEıviAL RAGIB Oyleyse ne mutlu size!.. Gene talihiniz varmış. Tam o derdden kurtulduğunuz gün, böyle bir şey varmış diye öğreniyorsunuz, fena mı?.. Artık bu kadarcık bir üzüntüyü de çok görmeyiniz. Hepsi bitti; bundan sonra korkacak hiç birşey kalmadı, demektir. Onun ne diyeceğini beklemedi, yürüdü. Kapmm önünde kendi otomobıli duruyordu. Şoför de onu görünce yerinden atlayıp kapıyı açmıştı. Muzaffer: Nereye gidiyorsunuz. Dursanıza, daha konuşacaklanmız var; demek ister gibi arkasından atıldı. O aralık Behire '.eyze de yanlarına gelmişti. Amca bey otomobile bindi. Kapıyı kapamadan önce ihtiyar kadına seslendi: Demindenberi ben bu çocuğa meram anlatamadım. Ne söyleyecekseniz söyleyiniz de biraz kendine gelsin. Vırvır dinleyecek halim yok benim!.. Küçük bey iç güveysi diye geldi kuruldu; Satvetin nesı var, nesi yok onlan da eline aldı ya, şimdi artık gürültü çıkaracak yer arayor!.. Muzaffer, deli gibi atıldı. Kendini tuta mıyacak, bu adamın boğazına saıılacaktı. Kapı, daha önce kapandı; otomobil de uzaklaştı, gitti... Genc çocuk, yumruklarım sıkmış, dişlerinin arasından: Gösteririm ben sana, diyordu; elbet bir daha yüzyüze geliriz. O zaman alacağın olsun!.. Sonra, Behire teyzeye döndü: Beğendin mi yaptığın işi?.. Gördün mü şu başıma gelenleri?.. Bu çok bilmiş kadın bile şaşalamış; hem onu yatıştırmak, hem de kendini bu işin içinden sıyırmak için ne yalan uyduracak, onu düşünüyordu. Satvet, daha kendini bilmiyecek gibi, yukanda baygın yatıyordu. Muzaffer, ne de olsa gidip yenibaştan onu sorguya çekemezdi. Öyle olunca artık, bütün suçu genc kadının üstüne yüklemekten başka kendisi için kurtuluş göremedi: Vallahi, benim de aklım ermedi, ben de şaşırdım, diyordu. Bunların hepsini, sana kendisi söyleyecek, kendisi anlatacaktı. Öyle konuşmuştuk. Nişandan önce de, sonra da gece gündüz, kızm evine gidip geliyordun. Ne bileyim, hepsini konuştunuz, sandım. Desene, bu da onun bir düzeni?.. Bu da onun iki yüzlülüğü... Sizinle öyle konuşmuş. Bana hiç birini söylemedi. Üstelik ben sordukça, sakladı. Hepsinin sırası gelir, diyordu. Zamanla birbirimizi daha iyi anlarız, diye oyalayordu. Sözüm yabana, açık yürekliliği kimseye vermez. Kimseden sakınmıyormuş gibi görünür. Hepsi yalan, hepsi gösteriş. Hem de ne iğrenc bir gösteriş!.. Günün birinde, bunlar birer birer ortaya çıkmca ne olacak diye düşünmedi bile... Beni hiç hesaba katmadı, adam yerine koymadı!.. Ya ben?.. Ben de nasıl gözleri bağlı yürüyormuşum?.. Üstelik onunla anlaşabilsem, birbirimize biraz ısınsak diye az mı uğraştım. Ben bile aldandıml.. Yazıklar olsun!.. 16 Satvet, o hastanede, on on beş gün yattı. Sonra da bir sağlık yurduna kaldırdılar. Orada da bir ay kadar kaldı. Amcası, o günden sonra bir daha görünmemişti. Ertesi günü Istanbuldan çıkmış, kim bilir nereye gitmişti. Muzaffer de hastaneye hiç uğramıyordu. Genc kadın, yalnızlığm, kimsesizliğin acısını şimdi daha derinden duyuyordu. Ellerinde birer demet çiçekle hatır sormaya gelen bir iki tanıdıktan, bir de evdeki hizmetçilerden başka arayan soran olmuyordu. Hele şöyle, gece gündüz başucundan ayrılmıyacak, candan hiç kimsesi yoktu. Sonra günün birinde başhekimden duydu: Kocası, her akşam telefon ediyor, onu sonıyormuş. Yüreği oynadı. Buna bile sevindi. Yalnız bir türlü şunu anlayamıyordu: Muzafferi bu kadar kızdıracak, kendisinden uzaklaştıracak ne yapmıştı>.. Doğmadan ölen o çocuktan başka hiç bir suçu, hiç bir yüzkarası yokty. Onu da da ha evlenmeden önce, kendi amcasile onun teyzesi, karşı karşıya gelmişler, uzun uzun konuşmuşlar; sonra elbet ona da anlatmışlardı. Şimdi, birdenbire bu öfke, bu kadar gürültü neden, işte buna bir türlü akıl erdiremiyordu. Bir gün oda hizmetçisi Rana gelmişti; o söyledi: Muzaffer o günden sonra eve de uğramıyormuş. Ilk gecesi, eve döndüğü zaman pek üzüntülü imiş; pek bitkin görünüyormuş. Bütün gece uyumamış. Ertesi günü de çantalannı almış, bir daha görünmemiş... Tam bir buçuk ay sonra hastaneden çıktı. Eve geldi. Rana, onu yoklamaya geldiği gün bir de anahtar getirmişti: Bunu Muzaffer Bey verdi. Sizin çekmecenizin anahtan imiş. Kimse kanştırmasın, diye size yolladı. Satvet düşündü: O çekmecenin içinde birçok resimler, mektublar vardı. Kendisi yokken, kocası acaba bunlan karıştırmış da birşey mi bulmuştu; onun için mi böyle birdenbire deliye denmüştü?.. Halbuki o resimlerin, mektublann arasında insanın yüzünü kızartacak hiç birşey yoktu. Eve gelir gelmez, ilk işi oraya koşmak oldu. Çekmeceyi açtı. En üstünde kapalı bir zarf duruyordu. Üstü de kendisine yazılmıştı. Anladı: Kocası giderken bunu yazmış, bırakmış olacaktı. Anahtan da onun için göndermişti. Açtı, okudu: «Hanımefendi, «Şimdi bu evden çıkıp gidiyorum; bit daha da gelecek değilim. Bu hâdiseden sonra yüzyüze bakmamıza imkân olmıyacağmı, elbet anlamışsınızdır. Bu zamana kadar gerek sizin, gerek etrafınızdakilerin elinde bir oyuncak olduğumu ben de ancak şimdi anlayabildim. Fakat cezasmı çekiyorum; sayenizde herkesin maskarası oldum. Ne bileyim, bu kadar us! talığı sizden ummamıştım. Aldanmışım; hem de pek insafsızca aldatılmışım. Bereket versin ki ikimizi de birbirimizden pek çabuk kurtaracak kanunî yollar eksik değildir, efendim.» Satvet, bunun acılığını ilkönce pek o kadar kavrayamadı. Alay etmek istedi: Ne yapmışız acaba damad beye?.. diye güldü. Kimin maskarası olmuş?.. Onu oyuncak gibi kullanan kimmiş?.. Rüya mı görüyor, nazlanıyor mu?.. Kendisi ziyanlı çıkar, vallahi!.. O beni bırakıp gidecek de ben mi onun arkasmdan koşacağım?.. Büyük sözüme töbe!.. Elâ gözlerine vurulmadım ya!.. Üstelik, ne olduğunu şimdi büsbütün anladım: 01çüsüz, tartısız, bir sözü ötekine uymaz, bugün söylediğini yarın unutan bir adam. işte... Aman, aman... Kendi canıma düştüm, ben!.. Kimsenin nazını çekecek halim yok. Aşkından, sevdasından yanıp tutuşmuyorum ya; canı nereye isterse oraya gitsinl.. Birdenbire dizleri kesilmiş gibi, kendini bir koltuğa attı. Mektubu bir daha okudu. Okudukça, yüzündeki o acı gülüş donuklaştı, silindi... lArkast var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: