I 1~ CÜMHURtYET 18 Ikindkânün İ939 Ikisinin arasında Behiç Davud telâşla yazıhanesinden fırladı. Kolundaki saate koşucu bir na zar fırlattı. Kendi kendine: Hay allah müstahakım versin, dedi, bire on var.. Bereket ver8İn Hâle daima biraz geç gelir!.. Hızh hızlı durağa kadar gitti. Utanbul tarafına kıvrılan tramvaylardan birine atladı. Hâle üe randevusu Beyazıddaki bol ağaclı methalden girilen meşhur lokantada idi. Oof!. Bu iş nssıl başına gelmişti, o da pek iyi bilmiyordu. Hâleyi ona balolardan birinde fcz kardeşi takdim etmişti. Behiç, genc kızı misilsiz bir güzellik ve zarafette buımuştu. O akşam bırbirıerınden hoşlandıklannı saklamamışlardı. Flört ilerlemiş ve Hâle Behiçle birlikte bir gün öğle yemeği yemeyi kabul etmiş, aylardanberi ha/tada iki defa bu yemek bir âdet Hâkmüne girmişti. Be/oğlu tarahnda buluşmaları imkânı yok'u Her ikisinin de bildiği tanıdığı o k?>Jar çoktu ki, Hâlenin annesine, Behitin de kansına hemen haber gideceğindt şüphe yoktu. Hoş, genc adam, son za manlarda herşeyi gözüne almıştı ya.. öyle olmasa mükâlemelerinde «boşan ma, evlenme» kelimelerinin sık sık geçmesine imkân var mıydı? Fakat Behicin benliğinde günlerden beri devam eden mücadele ağır ağır ilerleyen tramvayın tembelliğile mebsuten mütenasib olarak şiddetleniyordu. Vic danından gelen meçhul ses: Bu yaptığın doğru değil, diyordu, şüphesiz Hâle nazik, neş'eli ve şuh bir kız.. Fakat karın Sadiyenin kadınhğa aid hiç kimsede bulunmıyan sayısız meziyetleri var.. Niçin onun, daha doğrusu bizzat kendinin saadetini kendi elinle yıkıyorsun!.. Mevcudiyetindeki diğer bir ses, hayal ve fantezi kudretinin sesi cevab veriyordu: Hayır efendim, sen istediğini yapmakta serbestsin.. Mademki Hâleyi seviyorsun, hiç durma, hemen onunla ev len!. Behiç Davud meydanm ortasındaki tevakkuf mahalline kadar sabredemedi. Köşede atladı. Çılgın gibi lokantaya girdi. Her zaman yemek yedikleri masaya doğru ilerlerken etrafına bakındı. Hâle, henüz gelmemişti. Sevinerek oturdu. Listeye göz gezdirmeğe başladı. Gözlerini tekrar yukan kaldırdığı zaman yüzünden evvel elbisesini tanıdığı bir kadının masaya yaklaştığını gördü. Kül rengi tay yör, kiiçük lâciverd hasır şapka kansı Sadiyeye aiddi. Behicin ruhunda derhal müthiş bir fırtına koptu: Korku ve heyecan damarlarının içinde birbirlerini ko valıyoılardı. Ayaklarını yere sıkı basarak kuvvet almak istedi. Sadiye Hanım sa kin, fakat soğuk bir sesle: Hayret, dedi, sen burada ne arıyorsun ? Behic kekeledi: n^ı Şey.. Utanbul târafmda işim olduğu zamanlar öğle yemeği için eve kadar çıkamıyorum biliyorsun.. Ekseriya burada yiyorum.. Ya, sen?.. Ben mi? Ben Şehzadebaşında bir arkadaşımı ziyarete gelmiştim. Karnım acıkti. Şurada birkaç lokma birşey yiyeyim dedim.. Sadiye, Behicin karşı tarafında hazırlanmış ikinci kuvere bakarak sordu: Birini mi bekliyorsun!. Şey.. Yok canım.. Hayır.. Öyle ise, ben oturabilirim, demek.. Memnuniyetle.. Birşey ısmarladın mı? Hayır.. Behic listeyi tetkik eder gibi görünürken her saniye göz ucile kapıya bakmaktan geri kalmıyordu. Bir aralık yüzün den bir alâimisema dalgası geçti. Evvelâ morardı, sonra sarardı, daha sonra kı Zardı. Açıkrenk tafta elbisesi, sağ kaşının üstüne fazlaca eğilmiş minik şapkasile Hâle bir bahar rüzgâr gibi içeriye girmişti. Çapkın ve teklifsiz bir eda ile: Bonjur Behic! dedi. Genc adam, hemen ayağa kalktı: Ne tuhaf tesadüf, diye cevab verdi, kanm da burada... Sizi birbirinizle tanıştırayım!.. Çok memnun oldum Sadiye Ha nımefendi.. Ben de memnun oldum, Hâle Hanım, buyurmaz mısmız? Genc kız masanın duvar tarafındaki kenarına oturdu.. Behic derin bir kalb çarpıntısı geçirirken iki kadın dereden, tepeden, bilhassa modadan, kıhktan, kıyafetten bahsetmeğe koyuldular. Yemekler birbirini takib ediyor, Behic susuyor, Sadiye ile Hâle bıcır bıcır ko nuşmakta devam ediyorlardı. Kahveler ısmarlanırken Sadiye ayağa kalktı. Hâleye: Bana müsaade kiiçük hanım! Dedikten sonra kocasına dönerek ilâve etti: Çok işim var.. Bu akşam biraz geç kalırsam merak etmel.. Behic, Hâleye dalgın ve şaşkın baka kaldı. Henüz hayreti geçmemişti ki bu sefer Hâle davrandı: Behic, dedi, ben de terziye söz verdim. Acele gitmek mecburiyetindeyim.. tstikbalimiz hakkında ciddî bir karar vermek istiyorsan, bu akşam saat altıda bize uğra, uzun uzadıya konuşuruz!.. Hâle, canım, biraz oturaydm.. Neyse, peki, saat altıda gelirim! *** Genc adamm bütün öğleden sonrası berbad bir vaziyette geçti. Sadiye Hâle mücadelesi mevcudiyetinde bir meydan muharebesi şeklini almıştı. Hâleyi cidden seviyor muydu? Onu pek iyi bilmiyordu. Fakat kumral saçlı, müstehzi bakışlı, küçük ağızlı Sadiyeden vazgeçemiyeceğine yavaş yavaş tamamen kanaat getirmişti. Hâle ile konuşmadan evvel kansile anlaşmak istiyordu, yoksa: Bu akşam geç kalırsam, merak etme! Denıekle hiç mi gelmiyeceğini söyle mek istemişti. Kalbini kızgın bir merak ve endişe pençesi sıkıp eziyordu, Doğru eve gitmesi lâzımdı. Hemen bir otomobile atladı. Kansı henüz gelmemişti. Yazı odasına girdi. Masanın başına oturdu. Dirseklerini yere başını da ellerine dayayarak düşünmeğe başladı. Hâlâ o tereddüd ve kararsızlık beynini burguluyordu: Sadiye mi, Hâle mi? Birden bloknotun yanına konmuş yırtık bir zarf gözünü çekti. Adres kansının narruna idi. Hemen içinden mektubu çekti. Garib şey.. Yazı da Hâlenindi. <Hanımefendi, Yarın saat birde Beyazıddaki «Kerim Efendi lokantası» na gelmenizi çok rica ederim. Bu ziyaretiniz, zevcinizin ikimizden birini tercih için kat'î karar vermesini temin edecektir. Gıyabî hürmetler.» Behic, bir müddet gözlerine inanamadı. Mektub elinde, Hâlenin bunu yaz maktaki maksadını anlamak için kafasının içindeki bütün kuvvetleri seferber etmeğe çalışırken odanın kapısı açıldı. Sadiyenin ince hayali masanın yanında belirdi. Müstehzi bakışlı gözlerinde hâlâ gündüzkü soğukkanlılık ifadesi hâkimdi. Tatlı fakat ciddî.bir sesle sordu: ,,. . Ey Behic. Hangimizi tercih ediyorsun, kararını verdin mi? , , , Genc adam birden yerinden fırladı. Karısını kollarının arasına alarak: Evet yavrucuğum, diye mırıldandı, dün olduğu gibi bugün de kalbime, mevcudiyetime hâkimsin!. O genc kızın sevdası muvakkat bir hevesmiş, tez geldi geçti! Sakieâen ( TEŞEKKÜR ) Beş senedenberi müptelâ olduğum hastahgımı teşhis edip böbrek ameliyatımı yapan, hayatımı kurtaran Şişli Şifa Yurdu hastanesi müdürü Bay Dr. Nâzım Arman ve Bay Dr. Rifat Berkman, ameliyatımda göstermiş oldukları meharete ve gerek hastanenin başhemşiresi Bayan Dürdanenin idare ve itimamı ve gerek temizlik noktasmdan arkadaşlarm sayü gayretlerine karşı sonsuz teşekküre kendimi borclu bilirim. Hopalı Hatice Eşı Şahin Ali Yayla apartımanı DEANNA Kiralık daire Halk Opereti Bu akşam 9 da ZOZO DALMASLA RADVO Bugünkü program j ENAYİLER BUGÜN matinelerden itibaren I P Harikulâde Canlı Hareketli Muazzam ve müthiş sahneler içer.sinde insanî bir mevzu Operet 3 perde TÜEKİYE BADIODİFtiZTON POSTALABI Harbiye Valikonağı caddesi Yakında beklenen operet: GİT KAL Dalga nnmlutu: Türidye Radyosn 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara . T. A. P. 31.70 m. 9465 Ke/s. 20 Kw. 12,30 Program ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Türk müzdği (Pl.) 13,30 14,00 Müzik (Haflf muzik Pl.) 18,00 Program, 18,05 Memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri. 18,25 Müzik: Radyo Caz Orkestrası 19,00 Konuşma (Onuncu Tasarruf ve Yerli Mallar Haftası münasebetile Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu namma C. H. P. 1939 da çevirdiği en son ve en güzel filmidir. idare heyeti azası Trabzon meb'usu Sırn Day tarafından) 19,15 Türk müziğt: Kanşık program, 20,15 Konuşma (Hatib nasıl yetışir). 20,30 Türk müziği: Fasıl heyeti, 21,15 Müzik: Küçük Orkestra (Şef: Necib Aşkm) 22,00 Memleket saat ayan, Ajans haberleri; ziraat, esham tahvilât, kambıyo nukud borsası (fiat) 22,20 Müzik : Kuçük orkestra (Yükarıdaki programın devamı) 22,35 Muzik: Senfonik parçalar (Pl.) ^ST~ ^VSKpV 23,00 Müzik: Cazband (Pl.) 23,25 23,30 Yarınki program ve kapanış. 3 KIZLAR BÜYÜDÜLER E K DURBİN'in HUCU Bugüne kadar göıülen heyecan ve dehşetli sergüzeştleı fılimlerini gö gede bırakan bir şaheser. Baş rollerde : J3HN VAYN CLAIRE TREVOR TiM HOLT jSEORGES BANKROFT Dikkat : Bu film Ipek film stüdyosunda Türkçeleştirilmiştir. 3 Ahbab Çavuşlar sizi kahkaha ile güldürdüler... Fakat; Sizi; korkudan, heyecandan ve bilhassa fazla gülmekten bayıltacaklardır. Senenin en büyük Türkçe sozlü filmi olup bu Perşembe akşarnı ve Dev Maymunu PALAVRACI POUSHAFIYESrSSST Zonguldakta maden mühendisi Azmi Halulunun babası, Devlet Demiryollarında Bay Suphi ve Fuad Halulunun kardeşi ve Dr. Nihad Halulunun kayın pederi topçu alay kumandanlığından mütekaid Mazhar Halulu bir ameliyatı müteakib rahmeti rahmana kavuşmuştur. Cenazesi bugün Cerrahpaşa hastanesinden kaldırılarak öğle namazı Valde camiinde kılındıktan sonra Feriköy mezarlığına defnedilecektir. *** 938/939 senesi Galatasaray lisesi ticaret kısmı mezunlarından ve Yüksek Ticaret mektebi talebesinden, İktısad müfettişlerinden merhum Şakir Berkin küçük oğlu; Çanakkale C. Müddeiumumisi Havreddin Şakir Berkin kardeşi Raha Berk diiçar olduğu hastalıktan kurtulamıyarak Haydarpaşa Nümune hastanesinde vefat etmistir. Cenazesi bugün saat 9,30 da mezkur Nümune hastanesinden kaldırılarak Havdarpasa vapur iskelesinde saat 10 da hazır bulundurulacak motörle Bakırköyüne nakledilerek orada aile rnezarlığına defnedilecektir. *** Devlet Şurası azalığuıdan mütekaid ve Büyükada Parti heyeti idare azasmdan Abdullah Sabri Karter dün Büyükadada Arslanağzı sokağmdaki evinde vefat etmistir. Cenazesi bugün saat 11,30 da hanesinden kaldırılarak namazı kılındıktan sonra Ada kabristanına defnedilecektir. Merhum Mülkive mezunlarından olup Millî Mücadeleye iştirak etmiş mekteb müdürlüklerinde, kavmakamlıklarda. mutasarrıfhklarda. valiliklerde. Bucsa,m«b'usluğunda bulunmuş ve iffet ve istikametile temayüz etmiş ahl,âkı ^ârnide eshabmdan ve fuzalâdan bir zat idi. Kendisi ayni zamanda gavet mühim bir Türk ansiklopedisi vücude getirmiştir. Cenabıhak gariki rahmet eyleye. «** Mülga Tetkikatı Şeriye azasmdan, Brüksel elçisi Nebil Batmın pederleri Gürcü îsmail Efendizade Mehmed Sakir Batı 17/12/939 pazar günü vefat etmistir. Cenazesi bugünkü pazartesi günü Burgazadasmdaki kösklerinden kaldınlarak Ada kabristanıpa defnedilecektir. ..» ŞEHZADEBAŞI RJRAN TİYATROSU İki büyük filirr birden BEYAZ GÜL Şarkın Ses Kralı Abdülvehab Türkçe sözlü, arab" ca şarkılı İkinci filim: (Esrarengiz Çete) Büyük sergüzeşt filmi c ÖLÜM SARAY Sinemasında BU ÇARŞAMBA AKŞAMI Sinemasında naDi ELEK Sinemanın en yüksek harikalanndan ve bugüne kadar yarattığı en nefis şaheserlerinden ıoan J&^ NURİ REFİK Edremid (Hususî) Edremidde kasablık yapan Ahmed oğlu Murtaza müstakbel damadı Gaziilyas mahallesinden Salihle bir müddet beraberce içtikten sonra Sığırönündeki kahveye gelmişler ve aralarmda çıkan bir para münakaşası neticesinde Salih tabancasını çekerek üç el ateş etmek suretile Murtazayı öldürmüştür. Hemen yetişen polislere karşı da silâh istimal ederek kaçmağa teşebbüs eden katil, zabıtanm elinden kurtulmak gayretile kapısım kırarak daldığı bir evden mukabele ve müdafaaya başlamış ve zabıta kuvvetlerile başlayan musademe ve alınan tertibat neticesinde meyyiten yakalanmıştır. Katil, evvelce de yol kesmek suçundan mahkum olmuş, müddetini ikmal etmişti. Emniyeti umumiye nezareti altında bulunuyordu. Malatyanın altın renkli ve bal gibi tatlı kayısısmı evinden eksık etme. Edremidde bir cinayet Zevkine Neş'esine ve güzelliklerine doyaroıyacağınız bir şaheser. Baş rollerde : RICHARD GREENE ANİTA LOUİSE SHİRLEY TEMPLE ALBERT PREJEAN Paıisin şarkısını ... Parisin MONTMARTRE GECELERİ en son ve en güzel filminde , Harp cephesine gitmeden ikmal ettiğl S u M E R sinemasında Muzaffer oldu: Bu da oldu, bitti. Artık üzülecek birşey kalmadı. Evet, hepsi bitti. Biraz sokuldu: Bana vardığımza pişman olmadınız ya. Neden pişman olayım? Biraz daha sokuldu. Bir kolunu da karısının arkasma attı. Beline 'doğru uzanır gibi oldu. Genc kadın, birdenbire sıynldı. Korkak korkak beline sarılan kolu boş bıraktı. Otomobilin öbür köşesine doğru kaçtı: Geliyoruz, artık. Dedi. Muzaffer bozuldu. Yavaş yavaş kolunu çekti. Otomobil duruncaya kadar sesini çıkarmadı. Araba bahçeye girdi. Durdu. O zaman karısına yardım etti, onu da indirdi. Mermer merdivenlerden yukarıya yanyana çıktılar. Evin içi, her zamankinden daha sessiz, daha ıssız görünüyordu. Muhiddin Bey, nikâh dairesinden çıkınca onlardan ayrılmıştı. Kaplıcalar için Bursaya gideceğini söylüyordu. Orada nekadar kalacağı belli değildi. Dönüşte de Ayaspaşadaki apartımanm bir katmda yalnız oturacakmış. Evdeki uşaklardan ikisi, bir de hizmetçi kadın anlaşılan onun kendi adamlarıymış. Onlan da beraber almış. Satvet, bu evde kocasile valnız yaşayacak, böylece amcasından da kurtulmuş olacaktu Aşklarını ... Patisin gece'erini ... Parisin kadtnlanm ... Teganni edecek ve gö.terecektir. Fransız şarkısıoın ve Fransız sinemasmın şabeserı kalacak Film. Bu Ç a r ş a m b a akşami TURAN TJYATR05U N1ĞDEDE Hain Kitabevi Cumhuriyet Gazetesinln ve bütün mekteb kitablan, kırtasiye, gazete ve mecmualann tevzi veridir. dini kurtaramıyordu. Yemekten sonra kahvelerini içerken bir aralık büsbütün yalnız kalmışlardu Muzaffer, içinde sıkışmış kalmış, derin bir soluğu artık tutamıyormuş, dışarıya veriyormuş gibi acı acı güldü. Bunu Satvet de ^»vdu. Başını kaldırdı: Ne oldunuz?.. Diye bakb. Kocası: Hiç, diyordu, meğer aile hayatı na büyük bir saadetmiş, onu düşünüyordum... tşte ilk gecesinden belli!!.. Genc kadın kıpkırmızı oldu. Yutkun» du. Ses çıkarmadı. O sırada hizmetçilerden birisi de içeriye girmişti... *** Gene ne oluyordu, acaba?.. Şu son biı hafta içinde yavaş yavaş ona sokulur gibi görünen, buna onu da inandıran kadın neden gene birdenbire değişmiş; ilk günlerdeki mermer yaradıhşll kız gene nereden ortaya çıkmıştı?.. *** Yemekten sonra, biraz salonda oturdular. Muzaffer sabahtanberi vakit bulamamış gibi o günkü gazeteleri kanştınyordu. Kansı da eline bir kitab almıştı. Bir saat kadar böylece geçti. Sonra Satvet, ayağa kalktı: Çok yonılmuşum, diyordu. Başımın ağnsı da gene arttı. Vah vah. İArkast var) Tefrika No. 38 Anasının, babasmın zehirlenmesi, tanıJık bir gencin düşüp ölmesi, bütün bunlar nekadar korkunc olursa olsun, artık bundan daha ötesi olamaz denilecek kadar da gözde büyütmeğe değer miydi?.. Satvetin gözüne, bütün dünyayı bu kadar karanlık gösteren gizli derdi acaba neydi?.. Muzaffer şimdi de bunu düşünüyordu. Biraz daha konuştular. Böylece, işte gene banşmış oluyorlardı. En sonunda, Muzaffer çekildi. Bir yandan sevinci andıran bir çarpıntı, bir yandan da: Gene kurtulamadım, gene kaldı!.. Bakalım, sonu ne olacak?.. Diye anlaşılmaz bir üzüntü içinde »okağa çıktı. Satvet, sokak kapısının açılıp kapandığını duyduktan sonra, kendini kanapenin üstüne attı. Başını dayadı. Hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı. Arada bir: Sekiz gün kaldı, işte... Ondan sonra, bakalım ne olacak?.. Diye içini çekiyordu. Nakleden: KEMAL RAGIB 12 Nikâh pek sessiz oldu; şahidler, üç beş de tanıdık, hepsi o kadar. Hala hanımın ölümü düğün gürültüsünü de ortadan kaldırmış oluyordu. Belediye dairesinden çıktılar. Otomobile bindiler. Satvet dalgın, düşünceli görünüyordu. Onun bu hali, Muzafferin gözünden de kaçmadı: Bir yeriniz mi ağrıyor? diyo sordu. Genc kadın, sanki onunla gözgöze gelmemek için, içindeki üzüntüyü ona belli etmemek için, otomobilin penceresinden dışarıya bakıyordu. Isteksiz bir sesle: Başımda bir ağırlık var, dedi. Dün gece iyî uyuyamadım da ondan olacak. Üstelik şimdi de, nekadar olsa, yoruldunuz. Uykusuzluk, üzüntü, bu yakında üstüste geldi. Geçer, elbet. Şimdi, eve gider gitmez, biraz yatarsanız dinlenirsiniz. Bereket versin şu düğün patırdısmdan kurtulduk. Bir de o olsaydı... Sustular. Sonra gene söze başlayan Yukarıya kadar beraber çıktılar. YaAkşam yemeğine inmeden, kan koca, tak odasının önüne gelince, Muzaffer on küçük salonda buluştular: dan ayrıldı: Başınızın ağnsı nasıl oldu, geçti mi? Siz biraz yatınız, dedi. Dinleniniz. Diye sordu. Sonra görüşürüz. Genc kadın: Arkaları sıra iki hizmetçi geliyordu. Gene öyle... Birisi Satvetle beraber yürüdü. öteki de Dedi. damad beyin önüne düştü; odasını gösDaha çok konuşmalarına kalmadı; hizterdi. metçi geldi: Ayn ayn odalarda yatmak, Satvet gi Yemek hazır, efendim. bi kendini beğenmiş, biraz da alafranga Diye haber verdi; gene dışarıya çıktı. büyümüş bir kadın için çok görülmeyebiMuzaffer, karısına yol vermek için arlirdi. Yalnız, koca evin içinde onlar için kaya kalmıştı. Salonun kapısına doğru yüyanyana iki oda bulunabilirken Muzaffe rürken biraz sokuldu. Bir eli, gene onun rin çantalannı, kansının yattığı yerden beline doğru uzandı. Daha, parmaklanpek uzak bir odaya koymuşlardı. Burası nın ucu bile değmemişti. Genc kadın, da büyük, süslü idi. Bütün eşya yepyeniy çırpınır gibi kendini çekti, sıyırdı. Sonra di. Hepsi de anlayan, bilen bir elle seçi da kapıdan çıktı. lip yerleştirilmişti. Demek oluyor ki daKocası durdu. Büsbütün geriye kaldı. mad beyin itiban, şimdilik pek düşük sa öylece yemek salonuna indiler. O mühyılmazdı. teşem salonda başbaşa, karşı karşıya oBir iki saat kendi odasından çıkmadı. turdular. Çantalannı açtı. Onlarla uğraştı. Akşam a Biri yemek veren, öteki tabaklan, çadoğru, hizmetçi geldi: tallan değiştiren iki hizmetçi vardı. Onlann da hiç sesi çıkmıyordu. Kahvaltı hazır... Diye haber getirdi. Muzaffer, bir aralık iğildi. HizmetçiMuzaffer, kansını sordu: ler de o sırada biraz uzaklaşmıştı. Onlara Indi mi?.. duyurmadan: Hayır efendim, küçük hanım kah Neniz var?.. Pek mi rahatsızanız? valtı etmiyecek. Canı istemiyormuş. Bir doktor çağıralım mı?.. Dediler. Diye sordu. Olur a, yorgunluk, uykusuzluk filân... Satvet: Muzaffer bunu düşündü, sesini çıkarma Hayır, diyordu. Teşekkür ederim dı. Kendisi de bir çay içti. Gene odasına ^nten geçti; azaldı biraz... çekildi. 1 Gene de o durgunluktan bir türlü ken