CUMHUKIYKT 3 îkincitesrîn 1939 Küçük hikâye Son baloda Anne, ben hazırım!.. *** Oo!. Kazino şık, mükemmel ve geniş!. Yalnız, mobilyası henüz tamamlanma mış... Sade erkekler değil, kadınlar da ayakta kalmışlar.. Ne çok da tanıdık var. Bütün ahpablar burada.. Fahire, sağa sola dönüyor, tebessüm ediyor, selâm veriyor.. Herkese hoş görünmek için bu kadar nazikleşmesine ihtiyac var mı? Hayır.. Zaten bütün nazarlar takdirle üzerineçevrilmiş... O da etrafına bakıyor. Sık sık kapanıp açılan kapakları arasında gözleri birer siyah inci azametile parlıyorlar. Arada sırada süzülüp muayyen bir noktaya dikiliyorlar. Sevincle mi, teessürle mi? Orası pek belli değil. Fakat muhakkak olan şey şu: Genc kızın kalabalık içinde bir aradığı var! Ansızın, burkulan ruhundaki asabiyetin izleri çehresinde dalgalandı. Bütün vücudü bir zelzeleye tutulmuş gibi sal landı. Kulağının dibinde pürüzlü bir ses: Raif Vedad, diyordu, bu sene Ankaradaki baloya gitmiş. Tabiî buraya gelemiyecek!.. Bu şişman, lüzumundan fazla açılmış, etleri elbiselerinden lime lime çıkmış bir kadındı. Yüzünde ağır bir pudra tabakası, onun üzerinde de parmak parmak ruj izleri var. Niçin Raif Vedadla bu kadar alâkadar oluyor? Vücudünün taşan kısımlarını teşhir etmek gayesile böyle ortaya çıkacağına ayıbını örtmek için evinde kapanıp bir köşeye çekilse daha iyi etmez miydi? Git, şu şom agızlı şişkoya çat!. Lâkin bir müddet sonra kendini topladı. Onun ne kabahati vardı. Alelâde bir hâdiseyi arkadaşına nakletmekten başka birşey yapmıyordu ki.. Yanındaki yabancınm bu haberle bir anda kahrolacağını ne bilsin? Yaa... Demek Raif Vedad burada yoktu. Peki, onu elinden tutup, hareketlerini musikinin ahenktar dalgalarına uydurmuş kalabahğın içerisine kim karıştıracaktı? Herhangi bir kavalye!.. Hayır, Fahire bunu istemiyordu. Onun, beyaz boynunu ağır bir kolye gibi tatlı tatlı okşayan, göğsünün üzerini bir çiçek gibi süsliyen, kollarında birer okşayış tesjrini gösteren bakışlarına hasret çekiyordu. Birden renginin uçmasına, keyfinin kaçmasına bir mana veremiyen annesini ra hatsiz olmadıgına ikna etmek içiıi: Galiba, dedi, beni fırtına sinirlen difdî' 4 Ü I , 1 ' » I loi ı ı . ı . v \J>/ TAKSİM Sinemasında Bu hafta 20,000 kişiden fazla sinema merakiısı R A DVÖ Giyeceği elbıseyı kdrarlaştırabilmke gayesile biraz vakit kazanmak istiyordu. Onun için iki endam aynasmın arasında yarıçıplak vücudünü uzun uzun temaşa etti. Güzel bir genc kız olduğuna tekrar kanaat getirdi. Tabiatin kendisine bağışla mış olduğu meziyeti artırmak, biraz daha güzelleşmek istiyordu. Büyük ve gölgel gözlerinin derin bakışlarile sırh camın içinde yaz güneşi ve denizinin esmerleştirdiği ince ve muntazam hayalini yeniden süzdü. Evvelâ saçlannı düzeltti. Biliyorsunuz ki permenant usulü meydana çıkah baş tuvaleti için fazla külfetlere katlanmaya hacet kalmıyor. Fahire de beş on tarak ve birkaç fırça darbesile sağa sola, kıvırcık ve düğümlü, sarkmış buklelerini en bü yük bir güzellik enstitüsünde tanzim olunmuş «mis en plis» şekline soktu. Dolabı açtı, çay pembesi bir tuvalet çıkardı. Bu elbisenin belinde koyu mavi bir kuşağı vardı. Çok sade biçimini ancak bu garnitür tadil ediyordu. Alçak tabureye oturdu. Hâlâ derileri üzerinde plâj devrinden kalma deniz kokusunu ve tazeliğini taşıyan küçük ayaklanna evvelâ açık ten rengi çorablannı geçirdi, sonra da kumaş, dekolte iskar pinlerini taktı. Beş on dakika içinde çok sevdiği dansa kavuşacak.. Benliğini hududsuz bir şiir ve hulya gökünde serbestçe uçabilmesi için yeryüzünden ayaklannın temasraı büsbütün kesecek. Tıpkı serseri dalgalar gibi titriyerek ve çırpınarak sağa sola inhinalar yapacak.. Sade omuzlarmın üstü değil, her tarafı kanadlanacak.. Rüzgânn önüne katılmış bir yaprak, akıntıya kapılmış bir şeytan minaresi gibi koşacak, arz cazibesinden tamamile kur tulan bir mahluk gibi yalpalayacak!. Oh.. Dansa niçin bu kadar bayılıyor?. Fakat şu anda neden hoşlanmıyor ki.. Yaşamak bu dakikada ona o kadar tatlı geliyor ki.. Her an kendi kendisine tekrar ediyor: Hayat, ne güzel şey! Güzel kız.. Genc kız.. Elbette eğlen ceyi, dansı sevecek!. Şimdiden onu tahrik eden raks zevki temiz ve beyzî yüzünden fışkıran manadan, ifadeden daha saf.. Saten mahfazalarç içinde dunnadan kıpırdıyan minimini yumuk ayaklarda ilk uçma tecrübesini yapacak kuş yavrularının halecanı var.. Aman yarabbi.. Bir gün gelip bu cud de, diğerleri gibi ihtiyarLyacak bu yüz de ötekiler gibi solacak mı? gün gelip bu genç kızın şuh ve şakrak hunda da hüzün, keder ve bıkkmhk bulacak mı? Heyhat! vümı, Bir ruyer Avrupa harbinin Holivuddaki tesirleri Stüdyolarda bazan rejisörler, artistler işlerini güçlerini bırakıp beraberlerinde getirdikleri radyolarla muharebe haberlerini dinlemektedirler aksamkî program J Türklye Radyodlfuzyon DALGA ÜZUNLUĞÜ 1639 m. 183 T. A. O. 19,74 m. 15195 T. A. P. 31.70 m. 8465 Postalan Charles Boyer Anna Bella Dışarıda müthiş bir lodos esîyor.. Yağmur camları tıkırdatıyor, rüzgâr çerçeveleri sarsıyor. Zaman zaman aynanın içine kadar sokulan şimşek yarışlan zarif elbiseye dolanmış genc vücudün etrafına kızıl ve hlezonî ışıklar serpiyor. Kederli bir Etrafındakilere gene salona ilk girdiği ruhta, düşünceli bir kafada sonsuz korandaki gibi tatlı tebessümlerle hoş gökular uyandıracak olan yıldırım gürültürünmek için nefsini cebretti. Hayır.. leri bu neşeli genc kıza ancak tatlı bir Mümkün değil!. Annesine: heyecan veriyor. Bu, dedi, sade sinir değil.. Ben hasBiraz sonra baloda olacak.. Ah... Ma alandım galiba!.. sallardaki gibi «tayyı mekân» edebilse Eve döner dönmez yukarıya koştu. de merdivenlerden inmek, taksiye binmek Vücudünü süsliyen ne varsa hepsini birer zahmetine katlanmadan yeni yapılan o tarafa fırlattı. Hâlâ şimşek ışıklarile ayzarif kazinoya birden kavuşuverse! dmlanmakta devam eden karanlık odada Çok şükür birçok mücevherleri de var.. Japonların matem elbisesi kadar beyaz Onları takabilir. Fakat tecrübe, tecrübe iç gömleğile yatağma kapandı, durmadan üzerine.. Hiçbirini beğenmiyor, yakıştıra ığladı ve hıçkırdı. Dışarıda yağmur ve mıyor. Yalnız tuvaletinin tatlı bir şafakı ırtına onun gözyaşlarına ve iç çekmeleandıran güzelliğini tamamlamak için, o rine birer nazire teşkil ediyorlardı. muzlarına arjante tülden bir eşarp atı Genc kız.. Güzel kız.. Senin nasibin yor.. eessür ve ıstırab mı olmalı? Ağladı, ağ Tuhaf şey! O, burada yokken sade sevinc ve neşe içinde değil, adeta vecd çinde de oynıyanlar vardı. Bu, nasıl oluyordu? Ah yarabbi, kendisi de böyle yapabilse! Heyhat.. Gözleri parlaklığını, yanakan hararetini kaybetmişti. Arjante tül eşarpı omuzlarını yeni açılmış bir yaraya dokunan sert pansıman gazini andıran bir acı ile gıcıklıyordu. Bacaklannda takat kalmamıştı. Ayakları ağır demir güllelere zincirlenmişti. Holivud'dan yazılıyor: Amerikan sinema merkezi zannetmeyin ki Avrupa harbine yabancı kalmıştır. Hayır, burada İngiliz Fransız mütte hid cephesile Almanyanın çarpışması pek derin bir alâka uyandırmıştır. ÇünSenenin en büyük vs en güzel kü İngiliz aktörlerinden birçoğu seferberliğe iştirak etmek üzere İngiltereye hareket etmişlerdir. Bunlar arasında John Loder, Errol Flyn, David Niven, Lau Kahramanlık, aşk, vazife filmini candan alkışladılar. rence Olivier, Briane Aherne bilhassa başta gelmektedirler. Laurence Olivier Fevkalâde izdihamdan dolayı bu ile David Niven çevirmekte oldukları şaheseri göremiyenlerin arzularını «Rebeka» ve «Yağma» ismindeki filimyerine getirmek emelile, lerini yarım bırakarak, Briane Aherne de iki aylık zevcesi Joan Fontaire'le acıklı 2 nci ve SON haftası bir şekilde veda ederek yola çıkmışlar dır. ' Ekler jurnal son harb haberleri. Umumî Harbde tayyare zabiti ola rak fevkalâde yararlıklar göstermiş olan Victor Mac Laglen de gönüllü yazılmış, Bu hafta Cary Grant birinci postaya yetişemediği için ikinci kafile ile hareket etmeğe karar c vermi tir. Yalnız Ronald Colman, HerGüzel Parisli artist DANfELLE DARiEUX'nun bert Marshall ve Niegel Bruce 1914 1918 muharebesinde aldıkları yaralar En güzel aşk romanı dolayısile sakat kaldıklarından ve maluliyetleri hâlâ devam etmekte olduğundan seferberliğe iştirakten affedilmişlerdir. Su anda bütün stüdyolarm idare mecve aynca meşhur Iislerinde Avrupa harbinin beynelmilel dünya piyasasında yapacağı aksülâmeller hakkında münakaşalara girişilmekte ve Türkçe sözlü, şarkıh ve rakıslı bu aksülâmeller karşısında alınacak tedoperet filmi. Hazım • Vasfl Behzat birler düşünülmektedir. Halihazırda ce Şazlye Cahlde reyan eden vukuatla sıkı münasebetleri oKahkahalı ve eğlenceli filim. an bazı filimlerin aktüaliteliklerini kay betmemelerini temin için onların bir an :wel bitirilmelerine çalışılmaktadır ki Dün gece bunlar meyanında başrolünü Wallace Beery'nin oynamakta olduğu «Deryalar yıldırımı», mevzuu Almanyada geçen «Yeraltı faciaları» ve Amerikalı siyaset HENRY BATAILLE'in adamlarınm hayatına temas eden «Usta casuslar» kordelâları en mühimlerini teşbüyük eserinden filme alınan kil etmektedir. «Deryalar yıldırımı» bir Fransanm en yüksek artistleri denizaltı gemisinin şaşılacak maceralarını VİCTOR FRANCEN ANNİE tasVir etfne'ktedir. DUCAUX'nun Yalnız hernedense Şarlo'nun aylardanberi.vücude getireceğini ilân ettiği «Bü yük diktatör!» filmini yapmaktan vaz geçtiği hakkında ortada kuvvetli bir şayia deveran etmektedir. Meşhur komiğin bu kordelâyı çevirmekten vazgeçmesine filmini takdir ve hayranlıkla seysebeb olarak Amerika hükumetinin dik reden yüksek bir halkla doldu. tatörlükle idare edilen Avrupa memle Bugün de muvaffakiyetle devam ketlerile siyasî ve iktısadî münasebatmı etmektedir. İlâveten: Metro Jurnal. müşkül bir safhaya sokmak istememesi Renkli Miki dolayısile kendisine verdiği hayırhahane nasihatler gösterilmektedir. RAŞÎD RIZA Avrupa harbi merakh bir şekle gîreliE. SADİ TEK denberi artistlerin, reiisörlerin ve teknis TİYATROSU yenlerin çalıştıklan stüdyolara beraber Bu gece Edirnede, Aziz îşbile erinde portatif radyo getirmeleri menenin yeni sinemasında dilmiştir. Çünkü bu memnuiyet vazedilikinci temsil mezden evvel herkes işi gücü bırakıp harb ÜVEYBABAM haberleri dinlemekle vakit geçirmekte idi. Görülüyor ki sade Amerika efkârıumuladı. Yeis, ve elemle dolu içini boşalttı. Yorgun ve bitkin derin bir uykuya daldı. ( TEŞEKKÜR Fırtına ve yağmur durmuş. hiddetini, Pek kıymetli oğlumuz Osmanlı Ban•'ddetini başka diyarlarda tecrübe için kası memurlanndan ve Galatasaray stanbuldan uzaklaşmıştı. Mavi gökte denizcüerinden Zeyyad Erimin cenaze yıldızlar, neşeli çocuk gözleri gibi pırıl merasiminde bizzat ve telgraf, mektubırıl meydana çıkmışlardı. a taziyet lutfunda bulunan zevata ayn Yarm, acaba hava güzel olacak mı, ayrı teşekküre büyük teessürümüz mâpostadan Fahirenin adresine teselli verici ni olduğundan teşekküratımızm sayın bir mektub çıkacak mı, dersiniz. * gazetenizle iblâğına delâlet buyurul ' Nakledertt ^ masmı rica ederiz, *» MerEumun ailesi *!** NUR1 REF1K HARB Bugünden itibaren nın emsalsiz temsilleri: TÜRKÇE SÖZLÜ 12,30 program ve memleket saat ayan 12,85 ajans ve meteoroloji haberleri 12,50 Türb muziği (Pl.) 13,3014 muzık (kanşık hafif müzlk Pl.) 18 program 19,05 memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri is.25 Turk müziği (fasıl heyetı) 19,10 konuşma (spor servisi) 19,25 Turk müziği. Çalantar: Vecihe, Fahire Persan, Refık Fersan, Csvdet Çağla. A Okuyan: Necmi Rıza Ahıskan. 1 Cemil Bey: Kürdilihicazkâr peşrevi. 2 Arif Bey: Kürdilihicazkâr şarkı (Niçin terkeyleyıp gittin). 3 Arif Bey: Kürdilihicazkâr şarkı (Sırma saçlı yâre). 4 Suphi Ziya: Kürdilihicazkâr şarkı (Bahçenizde sumbul olsam). 5 Rahmi Bey: Kürdilihicazkâr şarkı (Yetmez mi sana). 6 Şarkı (Bağa gırdim kamışa). B Okuyan: Semahat Özdenses. 1 Bedrıye Hoşgor: Eviç şarkı (Düşünmek istemem). 2 Senıha Kambay: Uşşak şarkı (Yıktı bir meltem). 3 Melekset: Uşşak şarkı (TJsandım ağlamaktan). 4 Udî Ahmed: Karcığar şarkı (Gorunce ben seni) 20,10 temsil 21,10 muzik (radyo orkestrası Şef: Hasan Ferid Alnar) 22 memleket saat ayan. ajans haberleri, ziraat, eshamtahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat) 22,20 müzık (Stravinsky Petrouckka suıti Pl.) 22,50 müzık (cazband Pl.) 23.2523..50 yannki program ve kapanış. Kcs. 120 Kw. KCS. 20 Kw. Kcs 20 Kw. ASRî SİNEMADA HALK OPERETİ Bu akşam 9 da (Kadınlann Beğendiği)' Son temsili Cumartesi akşamı (SEVDA OTELİ) Yazan: Yusuf Süruri ŞEHZADEBAŞI TURAN TİYATROSU San'atkâr Naşid ve arkadaşlan Okuyucu Semiha ve Mişel varyetesi miyesi değil, Holivud halkı bile AvrupaCezair Kahramanlan da cihan medeniyetini tehdid eden bo Komedi 3 perde ğuşma safahatını heyecanla takib etmek Sinemada iki filim birden: Aşka tapan tedir. kadm ve Esrarengiz süvari İngiliz ordusuna iltihak etmek üzere Holivuddan hareket eden İngiliz aljtörleri arasında bulunan David Niven Ginger Rogersle birlikte son filminde KATYA Söz Bir Allah Bir ALI BABANIN Senenin kahkaha tufanını teşkil edecek Türkçe sözlU büyük film MIRASI LÂLE SİNEMASI Parisin büyük operası pek yakında İstanbulda oİacak.. Ve L GRACE MOORE ve GEORGES THILL Opera filminde şarkı söyllyeceklerdir ÇILGIN BAKİRE I Vatan Kurtaran ERROL Fransızca sözlU filmlnin baş rollerinde: Şimdiye kadar görmediğiniz . . . . Göremiyeceğiniz . . . Ve kat'iyyen tekrar görmek ihtimali olmıyan ... bir şaheser : ASLAN ve Pek yakında : FLYNN OLİVİA de HAVİLLAND L A L E sinemasında Tefrika No. 3 Düşünse de kendi kendine^ Ne olur sanki, şu paranın içinden birkaç yüz lirasını alacak olsam, gelecek aylığımdan elbet, gene yerine koyarım!. Diye bir kolayını buldu. Hele deminki gibi bir de talih yardım edecek olursa biraz kazanır kazanmaz, artık hiç kimseyi dinlemiyecek, kalkıp gic'ecekti. Arkasından ne söylerlerse söyles iler, hiçbirine aldırış etmiyecekti. Hiç c mazsa sahıden kazanıp öyle gıdecektı; ziyan ettiğine bir türlü inanmıyan iğri bakışların önünden, bir suçlu gibi kaçmış olmıyacaktı... Nakieden: KEMAL RAGIB Diye uzandı. Kâğıdlar dağıldı. Gene kaybetti. Bir daha para çıkardı. O eli kazandı. Sonra birkaç el daha kazandı. Bir aralık hemen hemen ziyandan kurtulmuş gibiydi. Kalkamadı. Hep o, hep içki, hep o sarışın kadınm bakışlan, beyninin içinde ıslık çalan şeytanî bir fısıltı Muzafferi artık kendinden geçirmişti. En sonunda gene öyle: dan başka, şirketin bin iki yüz lirası da gitmiş, hepsi bitmişti?* Sarışm kadm, onu goz3en taçîrmîyordu. Olanlan anladı. Muzafferin önüne doğru bir iki yüz lira sürdü: Beni seversen al!.. diye fısıIdadT Başım için!.. Almazsan darılacağım ama... Çocuk, artık ne yaptığmı bilmiyordu. Aldı. Çok geçmeden onlar da gitti. Demindenberi ona takılan arkadaşlarından birisi şöyle arada bir on beş, yirmi lira ile başkalarınm eline ortak giderken yavaş yavaş tutunmuş, sonra da Muzafferin bütün paralarını hemen hep o kazanmıştı: Al şunları... Aramızda teklif yok ya, sonra verirsin. Dedi. Bir tutam para da o uzattı. Muzaffer, sarışın kadından istememek için arkadaşının uzattığı parayı da aldı. Uğursuzluk bir kere başlamıştı. Onlar da çarçabuk geldikleri yere dönüverdi. O, insanı bir bakışta ayartan, gözleri de, sözleri de bir gizli günah kadar tatlı kadın, akşamdanberi hep kazanıyordu. Sonra birdenbire, nasıl oldu ise oldu, sekiz on el üstüste düştü. Bütün kazandıklarını o da kaybetti. Para çıkarmak için çantasını açarken kendini tutamamış gibi Muzafferin önüne doğru şöyle bir baktı. Genc çocugun biraz parasi olsaydı, demin ödünc diye verdiği parayı şimdi belki de geriye isteyecekti. Muzaffer, bu bakışın altmda kıvrandı. Öteki arkadaşına döndü: Üç yüz lira daha versene, diye fısıldadı. Bu hafta içinde mutlaka öderim. Aldı. Genc kadına verdi. Sonra da ayağa kalktı. Artık bu masanın başında duracak gibi değildi. Ne oynamak için parası, ne de oynayanları seyretmek için kuvveti vardı. Biraz önce: Kazandıklarınî îstife koydu!. Diye alay edenlerden birisi şimdi acı bir gülüşle: Temizlendin değil mi sen de?. diye soruyordu. A canım, kazanırken kalkaydın ya, bütün masayı insana verirler mi?. Muzaffer, onun gırtlağına sarılmamak için kendini güç tuttu. Büfeye doğru ilerlerken sarışm kadm da arkasından yetişti: Senin arkandan, ben de hepsini verdim, diye söyleniyordu. Üstüste üç defa sekiz açtım. Karşımdaki hani o kalın kaş Şunu da kazanayım, artık bu sefer kalkacağım!. Derken hepsîni kaybetti. Elini cüzdanına attı. Parmakları doğrudan doğruya cüzdanın derisine dokunuyordu. Biraz aCüzdanına doğru yeniden uzandı. Kendi kendinden saklayacak değil ya, raştırdı. Eline bir iki kâğıd parçası ilişti. parmakları titriyordu, işte... Birkaç tane Biraz kalınca olanlar mutlaka kart dö vizit, ötekiler de ufak tefek puslalardı. elli liralık çıkardı. O aralık kulağında: Hiçbirisinde paranın kirli yumşakhğı yok Yüz elli lira var!. tu. Göğsü sıkıştı. Boğazı düğümlendi. Diye bir ses uğuldayordu. Ne dediğini kendisi bile duymadan: Soluk alamıyacak gibi oldu. Demek?.. Demek. kendi Darasındaa, o üç yüz lira Banko!.. lı çocuk yok mu, işte o üçünde de dokuz bu arkadaşına verebilmek için, o kadar çıkarmaz mı?.. Böylesi hiç başıma gelme parayı nereden bulacaktı?.. mişti!.. Sen ne yaptın, çok kaybettin, deBaşmın dönmesi büsbütün arttî. Gözğil mi?.. leri karardı. Senedi imzaladı. Sarışîn kaMuzaffer, yutkundu. Hiç ses çıkara dını unutmuş gibi kapıya doğru yürürken madı. O aralık yanıbaşlarında bir gölge kollarında yumuşak bir ağırlık duydu. belirdi. Demin, Muzaffere ödünc para Gene o, hep insanı günaha sürükleyen kaveren oyuncu, ilkönce: dm: Biraz müsaade buyrulur mu, hanı Şimdi sordum, diyordu, kocam eve mefendi, dedi. gitmiş. Gel, ilkönce şuradan bir şey içeSonra, Muzafferi bir adım öteye çekti: lim. Içim yanıyor. Sonra da... Neye öyle Kuzum, aklına bir şey gelmesin a bir tuhaf duruyorsun?. Kaybettin diye ma, dedi, şuna bir imza kor musun?.. mi?. Canın sağ olsun, şekerim!. Başka Elinde de bir kâğıd vardı. Muzafferin akşam gene kazanırsm. Hem bu gece de gözleri görmiyecek kadar buğulanmış, pek o kadar ziyanlı sayılmayız değil mi? beyninin içi uğulduyordu. Öyle iken kâğıBiraz daha sokuldu: da imzayı koyarken nasılsa gözüne ilişti: Beraber olduktan sonra... Şimdi şuYedi yüz liralık bir sened... Yarıyarıya radan bir otomobil tutarız, Yeniköye doğbaygınhğı andıran o kadar dalgmlığın i ru hem biraz hava alırız, sonra da... çinde bile düşünmekten kendini alamadı: Gözleri, Muzafferin gözlerini araştırBu adamın ilkönce kendisine uzattığı pa dı. Bu Yeniköy gezintisinin nerelerde, nara üç yüz elli lira idi, pek iyi biliyordu. sıl biteceğini bir bakışla vadediyor gibiySonra üç yüz elli lira daha almıştı. Şimaı. di de işi gürültüye getirip yedi yüz lira Muzaffer hiç de oralı değildi. Göziçin imza istiyordu. İçin için güldü. Altı leri ondan kaçtı. Başı önüne düştü. İçini yüz de olsa, yedi yüz de olsa, ödeyemi çekmekten kendini alamadı. yecek olduktan sonra... Bin iki yüz lira [Arkası şirkete, yedi yüz lira da sözüm ona işte