14 Temmuz 1939 CUMHTJRIYET Bastilin zaptı Yuz ellinci yıldönümü münasebetile,,, Sinyor Mussolini, bana 38 İLİMKÖSESİ İHTiRALAR.KESİFLER nasıl olmuştul frank 50 borcunuz var! Bu para ile öldürttüğünüz zavallı Arnavudların kabirlerine bir çelenk koydurmanızı rica ederim Sinyör Mussolini, Haziranın 26 ncı günü saat beşte, tam Türk Fransız anlaşmasının Ankara ve Pariste imzalandığı sırada ben de Fransa İtalya hududunda Vintimille'de idim. Adam başına 19 frank 25 santim vererek Vintimille'den San Remo'ya kadar gidip gelme iki otokar bileti almıştım. Bızim için bazı tarihî hatıraları olan şu San Remo'yu görecektım; tabiî biraz para da bırakacaktım ve belkı de San Remo'nun tabiî güzelliklerinden gazetemde bahse decektim. Rengârenk ve çeşid çeşid kıyafet lerdeki hudud memurlarınız ve muha fızlarınız, bir hayli yolcunun bulunduğu otokarda herkesin pasaportunu istediler; on dakika sonra, pasaportları iade ettiler. Beniınki müstesna. Kendi kendime şöyle düşündüm: « Anlaşılan diplomatik pasaport sahibi olduğum ve üzerimde Ankaradaki îtalyan büyük elçiliğınin «Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi meb'uslarından Sinyor Abidin Davere İtalyan arazisinden geçerken hertürlü kolaylığı göstermelerini» İtalyan hudud memurlarından istiyen bir de lesepasesi bulunduğu için bana karagömleklilerden bir «kıt'ai muntazıra» selâm duracak... Onu hazırlıyorlar dedim.» Çünkü karakolda bir telâş başladı. Bir dakika sonra bir Karabiniyeri onbaşısı otokara geldi: Sinyor Abidin Daverro, dedi; asağı ininiz. Sizi başkomiser görmek istiyor. (D'avvero italyancada doğru demektir). Kendi ke'ndime dedim ki: İtalyanlar, çok nazik insanlardır. Bir kahve ikram etmek istiyorlar. Habeşistanı almalarına rağmen kahvesiz kal dıkları hal.de, gene misafirperverlik go'stermekten kendilerini alamıyorlar. Hududda bir uçurumun kenanna inça edilmiş olan karakol binasının merdivenlerini çıkarken sivil giyincniş bir zat beni karşıladı: Sinyora Abidin Daver de insin. Geri dönüp refikama da inmesini söyIedim. Tekrar merdivenleri çıkarken komıser: Bagailarınızı da alınız, dedi. Bagajlarım yok sinyor, dedim. Şöyle San Remo'yu görmeğe geldim. Bir iki saat sonra geri döneceğim. Fakat otokarın çekip gittiğini görünce sordum. Otokar gitti, beni niçin alıkoydu nuz? Sizin İtalyaya girmeniz memnu dur. Neden? Siz gazeteci Abidin Daver değil misiniz? | Evet. Bir kırmızı kâğıd uzattı. Bu, son zamanların moda rengi olan siklâmen erguvan renginde bir kâğıddı. Üstünde, ga zetelerde basılmış eski bir resmimin fotoğrafla alınmış bir kopyası vardı. Sordu: Bu, sizin resminiz değil mi? Bir an, gazetecilik damarım kabardi. Alay edeyim diye düşündüm. Bu, benim küçük kardeşimdir. Ben değilim; demek akhmdan geçti. Sonra, meb'us olduğum aklıma geldi; alaydan vazgeçtim: Evet, benim resmim, dedim. Fa kat İtalyaya girmem neden yasak? Sebebini bilmiyorum, öyle emfr aldık sinyor. Birer sigara ikram etti: Teşekkür ederim, sigara içmem. Ondan sonra bir kâğıd aldı. Baba mın, anamın isimlerini sordu. İmlâlanm beceremedi; kâğıdı bana uzattı: Lutfen yazar mısınız? Sonra, hangi sene, hangi ay ve hangi günde doğduğumu sordu. Nasılsa dcğduğum eşref saati sormağı unuttu: Meşhur bir adam olmadığım ic'n, ayını, gününü bilmiyorum, dedim, yal nız seneyi biliyorum. Hangi sene? Uç adresim var, dedim; Ankarada Büyük Millet Meclisi, îstanbulda Cumhuriyet gazetesi, Bomontide 5 numaralı apartıman. Hangisine yazarsanız gelir. Fransada, nerede oturuyorsunuz? Pariste, fakat şimdilik Kan'da. Ben, dedim, San Remo'yu görmek istiyorum. İtalya hükumetinin gösterm^k istemediği şeyler var da görmemden kor kuyorsanız, yanıma bir polis veriniz: San Remo'ya kadar gidıp geleyim. Bir an düşündü: Hayır, kat'î emir var; İtalyaya giremezsiniz. Fakat, bekleyiniz, şimdi Ro ma'ya telefon veya telgrafla soraym; kuvvetle ümid ederim ki müsaade ederler. Bir memur çağırdı, birşeyler konustu. Sonra telefonla görüştü. Nekadar beklemek lâzım? Bir veya iki saat. Bekliyemem, dedim. Fakat btn Türkiyeden Fransaya gelirken İtalyadan geçtim. Gününü, tarihini ve nereden îtaîyaya girdiğimi söyledim. §aştı. Polisimiz bir yanlışlık yapmış. Yoksa siz îtalyadan geçemezsiniz! Transit olarak da mı geçemem? Hayır. Bu emir yeni mi, eski mi? Başkaları için de böyle bir emir var mı? Bir kâğıd çekti baktı. Sonra, >arım ağızla: Hayır, dedi. Hüseyin Cahid Yalçın, hareketimiz den evvel Ankaradaki İtalya sefaretin den Iesepase istediği zaman, ona «İtalyadan geçmeseniz iyi olur; İtalya aley hinde yazdığınız yazılar fena tesir bıraktı. Belki tanırlar da, bir taarruza uğrarsınız.» demiş olduklarını hatırladım. Anlamak istedim. Hüseyin Cahid Yalçın için de bir emir var mı? Önündeki kâğıda şöyle bana hissettirmeden göz attı. Gene yarıtn ağızla: Hayır, vok, dedi. Halbuki o listede bir takım isimler vardı. Ben meb'usum. Diplomatik pasaportum var, Ankara sefirinizdçn bir lesepasem var. Bu lesepaseyi sefiriniz, beni yoldan çeviresiniz diye mi verdi? Bana yaptığınız muamele çok çirkindir. Beni bir anarşist gibi yoldan çevirmenizi pro testo ederim. Simdi Roma'dan sorarım. Muhakkak geçmenize müsaade ederler. Teşekkür ederim; bu muameleden sonra, artık, siz müsaade etseniz de ben îtaîyaya girmek istemem. Fransaya dönmek istiyorum. Emrediniz de otokar gelince haber versinler. Komiser daha nazikleşti. Ben Roma'dan sorar, Kan'daki otelinize telefonla vaziyeti bildiririm. San Remo'yu görmeğe yarın gelirsiniz. Teşekkür ederim, bir daha gel mem. Yalnız icab edeni yapmak üzere transit olarak geçmeme de müsaade edip etmiyeceğinizi öğrenmek isterim. Ronıadan alacağınız cevabı telgrafla bana bildirirseniz memnun olurum. Adiyo sinyor. Aşağıya indik. Hudud karakolunun altında küçük bir kahve vardı. 1934 te İsmail Habible beraber orada nefis bir şeftali yemiştim. Kahveyi işleten gene ayni kadmdı. Yalnız, biraz şişmanlamış ve kartlaşmış. Güzel bir fransızca ile sordu: Tatlı İtalyan şarabı veya nefis italyan seftalisi ister misiniz? Şeftaliler, gözütne bomba gibi görünüyordu: Hiçbir şey istemem. Polisinizin emrile otokar bekliyorum. Otokar gelince, poîisler haber verdi ler. Bındık; Fransaya, o hürriyet memleketine döndük. Kan'da iki gün oturduğum halde hududdaki memur sözünü tutup bana ne telefonla, ne de telgrafla malumat vermedi. Olmaz dediler de, utandı galiba. *** Sinyor Mussolini! İşte Vintimille'de başımdan geçenı olduğu gibi yazdım. Memurunuzun nezaketine teşekkür ederim. Fakat, bana, 38 frank 50 santim borcunuz var. Bu Vintimille'den San Remo'ya kadar şidip srelme otokar ücretleridır. Gerçi İtalyadan gecmeme müsaade etmedığiniz için, başkaca bir hayli zararım daha oldu: Pariste bir hafta fazla kaldım. 4000 frank cm Renkli fotoğraf Tabiatin renklerıni fotoğraf camla nna kimyevî vasıtalarla tespit etmenin çaresi henüz bulunamamıştır. Bir takım fizikî usuller vardır. Bunların çoğuna renk filtre usulü denilebilir. Bir objenin resmini münasib surette hassas kılınmış üç fotoğraf cammın her birinin önüne üç iptidaî renk (yani kırmızı, yeşil ve mavi) filtrelerinden birini koyarak çe«kelim. Bu üç fotoğraf her birinin önün« de kendine aid renk filtresi bulunah üç projektör vasıtasile bir perdeye |>rojekte edilirse. perdede objeyi tabiî ^enkle rile görürüz. Üç fotoğraf camı ve ü^ futre yerine bütün bu renkleri havi olan bir tek cam ve bir tek filtre kulla&ılabüir. Üzerinde gayet ince kırmızı, jnavi ve yeşil çizgileri ve yahud bv renklerde boyanmış küçük benekleri navi olan bir filtre de bu işi görebiliı. Bunlann en iyisi Lu miere usulü »dile anılır. Bu usule göre, hazırlanmıj olan fotoğraf camlan pek kü çük şeffaf nişasta granüllerini havi olan emolisyoıila tilâ edilmiştir. Bu granül lerin bir kısmı turuncu kırmızı, bir kısmı ye^il ve diğer bir kısmı mavi renkte boyanmıştır. Bunlann mitarlan bey niüdeki nispet, hepsine birlikte boz rengi verebilmek üzere ayar edilir. Bunlann aralan, siyah tozlarla doldurulmuş olup hepsi su geçirmiyen bronıkle kaplanır. Hassas fotoğraf filımde bunun üzerine konur. Böyle bir filimde ziya enerjisinin ÇCH ğu ziyaa uğrar. Çünkü yeşil ve mavi nişasta zerreleri kırmızı ziyayı geçirmezler. Son fotoğrafta üzerine kırmızı ziya gelen mavi ve yeşil zerreler siyah görünür. Adi fotoğraf usulile meydana getirilen hayal, hassas filme gelmezden evvel üç renkli granülleri havi olan filtreden geçen ziyadan mütevelliddir. Bu cam, fotoğraf makinesine konurken cam tarafı objektife bakmalıdır. Bu menfi, sonradan müspete çevrilir. Fakat camın ziya enerjisinin mühim kısmım yutmasından dolayı projeksiyon makinesindeki ziya membaı kuvvetli olmalıdır. Paget usulü de buna benzer. Bu usulde, güneş ziyası fotoğraf camına gitmezden evvel üç mecmu tamamî renklerle boyanmış ve murabba şeklinde küçük benekleri havi olan bix perdeden geçirilir. Banyo edildikten sonra cama ayni renk pçrdesinden bakılırsa eşya, tabiî renkte görünür. Foto Kron usulünde objektifle filim arasında, her biri iptidaî renklerin birile boyanmış, üç perde mevcuddur. Kodo Kolor usulünde objektifte üç perdeden maada filmin arkasında namütenahî simdirik adesecikler var. Bunlar filtre . erin hayallerini emolisyon müstevisinde teşkil ederler. Tehnikolor ve Kodakrom usullerinde yapılan renkli sinema ilimlerinde mecmu usulü değil, tefazulî usul kullanılır. Mutlakîyet idaresinin zulmünden içi yanan halk coşkun bir sel halinde kale duvarlarma saldırıyor, önüne çıkanı yıkıp geçiyordu Bugün Fransızlar, Büyük İhtilâl günlerinin, tarihe en kuvvetli hatlarla yazılan büyük bir hâdisesini tes'id ediyorlar. Fransız milletinin en büyük millî bayram: olan bu günden tam yüz elli sene evvel, 1781 yılı temmuzunun on dördüncü günü akşamı saat beş sularmda, zuime, keyfî idareye, haksızlığa karşı için için kaynı yan isyanın mümessilleri, Bastille hapisa nesini zaptetmiş, Büyük Fransız İhtilâli nin en sembolik hareketini tarihe geçir mişlerdi. Bu hâdisenin ehemmiyetini, Fransız îhtilâl tarihindeki manasmı ve mevkiini anlatabilmek için, Bastille'in zaptına takaddüm eden günlere kadar gerilemek ve isyanı hazırhyan amilleri, ana hatlarile gözden geçirmek lâzımdır. Zira, şuras: muhakkak ki, Bastille hapisanes'nin mu hasarası ve zaptı, cür'etkâr ve ateşli bir ihtilâlci ekalliyetinin eseridir. Bastil kalesi önünde; kapıya hücum eden halk... 1789 yılındaki Fransada göze çarpan ayaküstü geçiren halkın bütün gailesi, verrihlere, kumandanın bizzat Bastille'i iki vahim vaziyet vardır: İhtilâli hazırh kendisini haydudlara karşı müdafaa ede teslim ettiği şeklinde mukabele edenler yan günlerin bu vahim manzaralanndan bilmek için silâh tedarik etmekten ibaret vardır. Ne olursa olsun, Bastille bu coşbiri devlet mekanizmasının, bir dokunuş ti. kun ve taşkın insan seli tarafından kuşata yuvarlanacak kadar çürümüş ve bir învalides'e yapılan hücum, o günün ilk tıldığı dakikadan, kapılarını muhacimlere gölgeden ibaret kalmış olmasıdır. isyan alâmeti olmuştur. En mühim silâh açacağı ana kadar öyle tüyler ürpertici İkincisi fecidir. 1780 senesındenberi, deposu orası olduğu için, halk 28,000 ta vak'alara sahne olmuştur ki kumandanın Fransa, hemen hemen fasılasız bir kıtlık ne tüfek ve 24 tane de top ele geçirmeğe dehaleti veya muhacimlerin kuvveti netiiçinde bulunuyordu. On seneye yakın bir muvaffak oldu. cesinde halkın eline geçmiş olması ikinci zamandır devam eden umumî açlık ve İnvalides'den alınan bu muvaffakiyetli derecede ve teferruat kabilinden kalır. yoksulluk, bütün ihtirasları cinnet derece netice, muhacimler üzerinde tesirini gösHapisane kumandanının, bina dahilinsine kadar yükseltmişti. Mahsulün azlığı termekte gecikmemiş, oraya gidıürken işi de kimsenin burnu kanamıyacağına dair yüzünden ekmek fiatı durmadan artıyor ilen «Invalides'e!» yaygaralan, bu sefer muhacimler tarafından verilen söze rağ du. Bulanık suda balık avlamak istiyenler «Bastille'e!» şeklinde kulaklarda çınla men, başı vücudünden, çakı ile yavaş yabu hali istismarda gecikmediler ve halkı mağa başlamıştı. vaş kesilerek ayrılması, ve bir mızrağın utahrike başladılar. Tahrikât alışverişi durBurada bir istitrad yaparak Bastille cuna takılarak sokak sokak dolaştırılması durdu. Çalışarak hayatmı kazanan smıfa hücumunun asıl hedefini tarihî vesik^ala gibi facialarla biten Bastille'in zaptından mensub insanlar arasında pek çok kimse rın inkâr kabul etmez şehadetile izah et sonra, içeri giren muhacimlerden hiçbirisi ekmeksiz kaldı. mek gerektir. Bütün bu vesaik yanılmaz mahpusları aklına bile getirmiyor, yağO devirdeki Fransayı kasıp kavuran kıtlık felâketinin yanısıra, Paris kapılarına kadar dayanan şekavet vukuatmı da zikretmek lâzımdır. Bütün bunlar, kraliyet rejiminin son demlerınde bir anarşı doğmasına sebeb olan hallerdi. Bastille hapisanesinin zaptına takaddüm eden dört ay zarfmda, Fransada kaydedilen isyanların sayısı üç yüzden fazladır. Burada hepsini zikret meğe imkân olmıyan bu ayaklanma vukuatmın bellibaşlılan içinde, Nantes şehri belediyesini istilâ eden halkın fırınları yağma etmesi; Bray Sur Seine kasabasında köylülerin bıçaklarla ve sopalarla çiftçileri tehdid ederek buğday fiatını indir meğe icbar etmeleri; Rouen zahire pazarınm yağması; Pikardya'da, bir sabık jandarmanın elebaşılığı altında, müsellâh eşhasm kasabalara hücum ederek buğday ları alıp götürmesi; hatta bu çapulculuk lara muhalefet edenlerin boğazlanması gibi hâdiseler vardır. > Parise yakın mıntakalar, mütemad: b!r korku içinde yaşıyordu. Pürsilâh haydud çeteleri kasabadan kasabaya do'aşıvor, rasgeldikleri tarlayı, evi soyuyor, ne bu lursa alıp götürüyordu. 14 temmuz tarihi yaklaştıkça habasetleri daha sıklaşan bu haydudlar, üç, dört, beş yüz kisiük mü seüâh çeteler halinde dolaşıyorlard.. bir tarzda gösteriyor ki, büyük bir kısmı ma ve tahribden başka birşey düşünmü gene haydudlardan müteşekkil ve kendi yordu. Esasen uzun zamandanberi pek az halinde burjuvalann, ekalliyeti teşkil et kimseye zindan vazifesi gören Bastille'de, ikleri muhacimler, Bastille hapisanesine o tarihte mevcud mahpuslar yedi kişiden saldırırken, tıpkı Invalides'e koşmaları gi ibaretti. Zavallılar, etraftaki bu müthiş bi, sırf silâh tedarik etmek gayesile hare gürültüyü işitmişler, korkudan, yarı b'lü et ediyorlardı. Hürriyeti, zulmü, mah bir hale gelmişlerdi. Bunlar, ilk zafer veluslan kurtarmağı, yahud Kralın nüfuzu velesi geçtikten bir hayli sonra mahbeslena karşı protestoda bulunmağı düşünen rinden kurtarıldılar. oktu. Hatta, Bastille'in zaptı sırasında Bastille'in zaptında amil olan ilk sebeb, işitilen avaze «yaşasın kral!» avazesiydi. yukarıda söylediğimiz gibi, haydudlara Tıpkı, haydudların, şehirleri ve kasabala karşı korunmak istiyenlerin silâh tedariki yağma ederken bağırdıkları gibi! arzusu olmasına; burjuvaların, muhacim Bastille hapisanesinin, topları ve tüfek kalabalığı içinde ekalliyeti teskil etmesine, erile hücum eden, binlerce kişilik yayga bu ayaklanma hareketinin çok kanlı sahacı bir kalabalık tarafından muhasarası, nelerle bitme=ine rağmen, Bastille v^k'ası, u sütunlara sığdırılmasına imkân olmıyan Fransa Büyük İhtilâl günlerinin, hürriyet eferruatla dolu, hakikî bir kale muhasa aşkı, zulme ve mutlakiyete karşı vicdan •asmdan farksız olmu'tur. Hapi^anenin si Iarda kooan fırtınayı temsil eden en canlı âh kuvvetile zaptedildieini söyliv^n mü • sembolüdür. Prof. Salih MURAD Asaleten tayin edildi tstanbul Defterdarlığını vekâleten dare eden Maliye Vekâleti Tahsilât umum müdürü Şevket, Defterdarlık va zifesine asaleten tayin edilmiştir. Dünkü §iddetli zelzele İstanbul 13 (a.a.) Dün saat 16 yı 20 dakika 52 saniye geçe şiddejlice bir zelzele kaydedilmiştir. Merkez üstünün İstanbuldan 280 kilometre mesafede buunduğu tahmin edilmektedir. Bir tngiliz tayyare karargâ Arnavudluk Kralı, Varşovahında yangın dan ayrıldı Londra 13 (a.a.) Liverpool civa rında kâin Speke'de «Royal Air Force» hava meydanı karargâhında dün gece bir yangın çıkmıştır. Yangınm çıktığı mahal, mühim bir yardımcı tayyare fabrika ci varında bulunmaktadır. Royal Air Force idaresinin talim tavyerelerinden biri yangın neticesinde hemen ;âmilen harab olmuş, bir diğeri de ciddî hasara uğramıştır. Vak'a mahalline çağırılan Liverpool polisi derhal tahkikata başlamıştır. Hava meydanının itfaiye servisi ateşin tayyare fabrikasına sirayet etmemesine uğraşmak:adır. Varvoşa 13 (a.a.) Kral Zogo, Kraliçe Jeraldin ve küçük prens, bugün Varşovadan Rigaya hareket etmişlerdir. Buradan İsveçe gitmek üzere vapura bineceklerdir. Kral Zogo, İsveçte valnız bir gün kalacak, diğer bir vanurla Londraya hareket edecektir. Kral Zogonun Londrada birkaç gün kalacağı ve müteakıben Fransaya gececesi sap'lmaktadır. Çindeki İngiliz zırhlıları Hindistana gidiyor Londra 13 (a.a.) Avam Kamarasında beyanatta bulunan amirallik ma kamının parlamento ve maliye müstesan Shakespeare, Çin sularında bulunan İn giliz zırhlılarının her sene şarkî Holanda Hindistarıının limanlarını ziyaret edecek eripi bildirmiştir. Günler geçtikçe bu çeteler Parisin içine kadar sokuldular, ve bir gün geldi ki, Fransanm küçük şehirlerile kasabalarındaki şekavet vak'alan, daha büyük mik yasta ve daha kanlı bir şekilde Parisin içinde tekerrür etti. Kral ve hükumet aciz içindeydi. Halk, kendi hayatmı ve malmı korumak için bizzat tedbir almağa mec İngiliz Mısır anlaşması bur bır vaziyete girmiş, Parıs sokaklarınKahire 13 (a.a.) Alâkadar mahdaki fenerler, suç üstünde yakalanıp, sorfiller, Mısır hükumetinin İngiltereden bir gusuz ve muhakemesiz asılan havdudlara istikraz akdetmek istediğine dair veriîen darağacı vazifesi görmeğe başlamıştı. haberi tekzib etmektedirler. Anarşiden de aşırı bir manzara gösteMısırın sadece İngiltere tarafından veren bu hercümerc arasında, miüetçe çok ilen sılâhlar bedelinin birkaç senede ö sevilmiş bir devlet recülü olan Necker'in deneceğine dair bir itilâf imza ettiği tasazli, lebaleb dolu bardağı taşıran iri bir rih olunmaktadır. damla vazifesi görmüştü. Çukurovada mahsul vaziyeti O gün temmuzun 11 inci günüydü ve Adana 13 (a.a.) Bu sene Çukurbu azil hâdisesi «vatanperverler icin yeni ovada hububat mahsulü çok bereketli olbir «Saint Barthelemy» işareti diye tarif muştur. Pamuk mahsulü de ayni dereceedildi. de iyi bir vaziyettedir. Bazı yerlerde az O günden, 14 temmuz 1 789 aksamına miktarda görünmekte ise de ziraat mücakadar Parisin arzettiği manzara, fasılasız dele heyeti sür'atle tedbirler almış ve nıüşekavet, yangm ve kıtal vak'alarile dolu ;adeleye baslamıstır. bır sahne manzarasıdır. Görünüşte 12 Pamuk fiatları daha şimdiden çiftiyi temmuz aksamı başlıvan ayaklanma, haki ;evind''recek bir seviyeyi bulmustur. katte, Necker'in iktidar mevkiinden uzak Adana elektrik şirketi laşması bahanesile patlak verio Bastille Adana 13 (a.a.) Adana Elektrik hapi=anesınin muhasarasına kadar daya irketi bugün Belediveye devredilmishr. nan bir iğtişaştır. Macarîstanda mahkum olan *** Rumen casusları 14 temmuz sabahı doğan parlak güneş. Budapeste 13 (a.a.) Askerî mahParis halkmın büyük bir pkseriypfini uvanık bulmustu. O gün, diğer günlerden keme, casusluk cürmünden dolayı 3 Rufarksız geçti. Bütün geceyi uykusuz ve meni 4 sene ağır hapse mahkum etmiştir. Pragda Yahndiler aîeyhine alınan kararlar Prag 13 (a.a.) Pilzen polis idaresi, Yahudilerin umumî banyolara ve belediye yüzme havuzlarına girmesini menet miştir. îsveç, yeni harb sremileri yaptıracak Stokholm 13 (a.a.) Bahriye ida resinin talebi üzerine, hükumet yeni dört denizaltı gemisi insasına müsaade etmıctır. borca girdim. İki buçuk günde geleceğime bir haita seyahat ettim; iki defa vapur değiştirdim. Fakat bunlann hepsini bağışlıyorum. Çünkü îtalyadan geçmemekle, hem ben emin ve rahat seyahat ettim, hem siz de epey zarar ettiniz. Ecnebi dövizine, hele İngiliz lirasına kurşun atarken, italyan demıryollarına verece ğim paralar başka yerlere gitti. Yolda istasyonlarda öteberi alırken seyyar salıcılarınız, gıdişte olduğu gibi, beni rezilâne soyamadılar. Onlar da hayli ziyan ettıler. Ben öteki zararlarımdan vaz^eç tim; yalnız otokar ücretlerinin gidip gelme Vintimille San Remo kısmmın haksız yere kesenizde kalmasını doğru buîmuyorum. Biletleri sakladım. İsterseniz adresinize göndereyim. Maamafih Vintimille'deki hudud karakolu memurunuz şahidimdir. Bana 38 frank 50 santim borclusunuz. Muhterem Sinyor! Bu para ile öldürttüğünüz zavalh Arnavudların kabirlerine bir çelenk koydurmanızı rica ederim. îzmir Belediyesinin yeni otobüsleri Izmir 13 (a.a.) Belediyenin Av rupaya ısmarladığı 27 otobüsten altı tanesi daha şehrimize gelmiştir. Ay sonuna kadar hepsi gelmiş olacak ve şehirde otobüs seferleri artırılacaktır. îngiliz polisine yeni salâhiyet veriliyor Londra 13 (a.a.) Öğrenildiğine göre Dahiliye Nazın Şir Samuel Hoare, suikadler tertib eden İrlandalı tedivsci lerin tenkilini kolaylaştırmak için polise hususî selâhiyetler verilmesine dair sre lecek hafta parlamentoya bir kanun lâyihası tevdi edecektir. 1302. Şöyle durdu. Anlıyamadı. Kaç dedıniz? 1302 diye, tekrarladım. Alay ediyorum; sandı. Bizde, eskiden bir hicrî takvim vardı. O takvım mer'î olduğu zaman, doğanların resmî hüviyet varakalarında eski doğum tarihleri yazıhdır. Mılâdî takvime göre hangi sene eder? Hesabım kuvvetli değil, bilcniyo rum. Komiser daima mütebessim, daima nazikti. Türkiyedeki adresimi sordu: Italyanlar bir Fransız gazetecisini daha kovdular Paris 13 (a.a.) «JourEcho de Paris» gazetesinin öğrendiğine gnre «ParisSoir» ve «ParisMıdi» gazetelerinin Roma muhabiri Devau, İtalyan gazetecisi Pettinato'nun Paristen çıkarılmasına bir mukabele olmak üzere İtalyan ma kamları tarafından hudud haricine sev kedilecektir. ABlDtN DAVEF