5 Temmtız 1939 CUMHURÎYET Sıhhat mes'eleleri İktısadî hareketler Meslekî kurslar meselesi Sanayi erbabını son günlerde en çok düşündüren meselelerin başında meslekî kurslar işi gelmektedir. Smaî müessese lerde ve maden ocaklannda meslekî kurslar açılması haklyndaki yeni nizamname sanayicileri hatta telâşa sevketmektedir. Nizamnamenin birinci maddesinde şöyle denilmektedir: «Bürolarında çahşan memurlar haric olmak üzere bir senede kullandığı işçi ve müstahdemlerin sayısının gündelik vasatisi yüzden fazla olan maden ocaklarile teşviki sanayi kanununda tarif edilen sınaî müesseseler bu nizamname ile tespit edilen esaslara göre meslekî kurslar aç makla mükelleftirler.» îkinci madde bu hükmü şöylece ta mamlıyor: «Işçi sayısı birinci maddede gösterilen miktardan aşağı olsa bile, kursa gide ceklerin katedecekleri mesafe iki kilo metre dahilinde olmak şartile, ayni sa nayiden birkaç müesseseye sahib olanlar da meslekî kurs açmağa mecburdurlar.» Su maddelere göre, amelesi yüzden aşağı olan müesseseler de meslekî kurs kurmaktan müstağni kalmıyacaklardır. Meselâ Eyüb muhitinde toplanmış olan küçük mensucat fabrikaları, kauçuk fabrikaları, Kazlıçeşmede toplu bulunan deri ve kösele fabrikaları birleşerek kurslar teşkil edeceklerdir. Sanayi erbabı, kendilerine ?u vazife leri tahnül eden ve bu ayın on beşine kadar da kursların müfredat programlarını Sanayi Umum Müdürlüğüne vermeğe mecbur tutan nizamname üzerinde gö rüşmek üzere Karamürsel fabrikası mü dürü Mehmed Alinin riyaseti altmda bir toplanb yaptılar. Gazetelerde havadisini görmüş olacağınız bu toplantı tabiî fab rikatorların kendi aralannda gördükleri bir lüzumla yapılmıştı. Kurs, diyip geçmiyelim. Bunun bu günkü şartlar içinde nekadar müşkül olduğu aşikârdır. Nizamnamenin sekizinci maddesi her müessesede çırak, kalfa ve ustalar için ayrı kurslar açılması mecburiyetini koymaktadır. Istanbulda, işçi mevcudü 500 den yukarı olan müesseseler çoktur. Bir kursta kaç kişi bulunabilir? Nihayet elli kişi diyelim. Bu kadar işçiyi ve kursları sığdıracak salonlan bir smaî müess«se nereden bulacaktır? Gece gündüz işleyip üç ekip çalıştıran ve işçisi binler hanesinde olan bir fabrika veya maden ocağı, mekteb mi açsın? Kurslarda çırak, kalfa ve usta diye bir tasnif yapmakla iş bit miş olur mu? Meselâ bir mensucat fabrikasmda makinist vardır; epre amelesi ve ustası vardır, hamal da vardır. Bunlann hepsini bir kursa doldurmaktan ne fayda beklenir? Hamalın mensucat tekniği hakkmdaki bilgi ile alâkası ne olur ki, ona ders verilsin? 12 nci maddede meslekî bilgilerin başında türkçe, hesab, hendese ve umumî ve meslekî sıhhat kaideleri ve yurd bil gisi geliyor. Bunların hçpsi iyi, lâkin bizim işçilerin mühim bir kısmının okuma yazma bilmediği gözönünde bulundurulmuyor mu? Bu kurslarda kimlerin tedrisat yapa cağı da aynca bir meseledir. Mütehassıs ustalarımız yoktur, demiyoruz. Fakat bunlann ekserisinin tahsilleri pek basittir ve tedris kabiliyetleri mucibi münakaşa dır. Haricden biri bulunursa o da sanattan anlamaz. Yazımıza nihayet vermeden ikinci maddedeki müşterek kurslar meselesine de ilişeceğiz. Her müessesenin kendisine göre bir takım sırları vardır. Meselâ Kazlıçeşmede bir deri fabrikası kursu için dahi olsa diğer bir fabrikanın işçilerinin müessesesine girmesini hoş görür mü? Bizce hayır.., Bunun için sanayicilerin yabana atmamak lâzımdır. itirazlarını BEYNELMİLEL PORTRELER İLİMKOSESİ İHTİRALAR KESiFLER Yanlış bilgiler Müterakki memleketlerde spor hekimliği bir ihtisas şubesidir ve sporda antrenörden evvel spor hekimi söz sahibidir Yazan: Dr. Kemal SARACOĞLU Gerek gördüğümüz şeylerJen, gerekse hastaların bize sorduğu suallerden anlıyoruz ki (sıhhatli) olmak fikri çok yanlış şeylere istinad ediyor. însanlar medenileştikçe sıhhatlarına olan alâkaları da artıyor. Fakat bu sağlık kaygusunun tesirile elde edilen bilgiler birçok defa hakikî ilme değil, işitilen ve gazetelerde, mecmualarda okunan, karmakarışık ve çok defa yanlış, bilgilere dayanmaktadır. Bu yanlış bilgiler hele kadınlara taalluk eder ve modaya da uyarsa halk arasında şimşek çabukluğile yayılır ve yer tutar. Meselâ yirmi yıl önce (MariTerez) vari pelte gibi bir vücud ideal tip iken şimdi (Greta Garbo) vari çengel gibi bir iskelet modadır. Binaenaleyh kalbin, ciğerlerin, böbreklerin ve hatta asabî cihazların bu işe mütehammil olup olmadığı düşünülmeye bile lüzum görülmeden bu şekillere girmek için paçalar sıvanmaktadır. Böyle yanlış hareketlerden doğma fenalıkları birkaç misalle anlatmaya çalışacağım: 1 Şimdiki asra bu bakımdan spor asn demek de caizdir. Spor hayatı başka memleketlere nispetle bizde bugünkü şekliyle yeni sayıîırsa da bu yeniliğine rağ men epeyce etrafı sarmıştır. Herşeyden evvel spor aleyhinde yazı yazmak gibi bir maksadım olmadığını bilmem söylemeye lüzum var mı? Bu yazı sporun değil, gelişigüzel yapılan, ve vücudün hangi spora ne derecelere kadar mütehammil olduğu araştırılmadan yapılan spora karşıdır. Halbuki müterakki memleketlerde spor hekimliği aynca bir ihtisas şubesidir, ve sporda antrenörden evvel spor hekimi SQZ sahibidir. Spora rağbet, eskiden (yüzünden kan damlayacak) denilen hacimli insanlar yerine şimdi (sırım gibi) denilen tipler vücude getirmektedir. Güneşte yanarak meşine dönmüş bir deri (sıhhatın damgası) telâkki edilmektedir. Halbuki bu yanlış fikir meselâ veremli bir şahısta vereminin alevlenmesine mal olajbilir. Bu meşin renge rağbet o kadar artmıştır ki profesör Kisskalt berberlerin beher seansı bir marka karartma işini sun'î şuaatla yaptıklarmı acı bir lisanla anlatıyor. Asıl işm garibi bu yanmayı sağlık kaygısmdan ziyade ıgünün modası diye yapmakhr. Güneşin ultraviolet şuaatınm cilde tesirile uzviyeti kamçıladığı ve vücudü teşkil eden cihazlan tenbih ederek faaliyet uyandırması fennî bir şeydir. Fakat bu şuaatın vücudün neresine, hangi istikamette ve ne müddet tesir etmesi lâzım geldiği aynca bir ilimdir. Yoksa karlı dağlarda veya kumsallarda güneşin altmda saatlerce kalarak Amerikanın kırmızı derililerine benzemiye özenmek sadece deliliktir. Bir dostum bu suretle plâjda saatlerce kalarak yanm'.ş, şiddetli bir kaşuıtı ve ateşle hastalanarak beni çağırmıştı; bu işin tedavisi için de ben gelinceye kadar vücudüne yoğurt sürmüştü. Ben kendisini gördüğüm zaman acınacak bir hastadan ziyade onu gülünecek bir halde görerek gülmemek için kendimi güç tuttum. Lâtifeyi çok seven arkadaşım: «Nasıl, yoğurthı patlıcana benzemiş miyim?» diyordu ki neye benzediğini bizzat kendisi bulmuştu. 2 Spor ifratlanndan biri de yağlan eritmek ve adalî olmak için yapılan şeylerin ölçüsüzlüğü ve disiplinsizliğidir. Yukarıda spor tababetinin aynca bir ihtisas şubesi olduğunu söylemiştim. Bu defa Weisbaden'de «Forschungsinstitut» cie bu ihtisasa hürmet edilmemenin acı bir örneğini anlattılar: Spor yapan ve zahiren çok sıhhatli görünen bir genc, önce sıhhatmdan şüphe etmemişken, resmî spor müesseselerinin usulüne tevfikan bu enstitüde muayene olunuyor. Orada kalbinde gizli bir hastalık bulunuyor. Kendisini spordan menediyorlar. Resmî müesseseler bu genci spor sahalarına bırakrrnyorlar, fakat bu genc sporu (mâni) halinde sevdiğinden hususî olarak spor yapmaya devam ediyor. îki sene içinde kalbi iflâs ediyor. Benim de tanıdığım bir çok kimseler spor yapıp yapmamak hususunda hiçbir hekime sormadan en yorucu şeyleri yaparlar. İşin tuhafı spor yapayım mı? diye sorulmıyan sual yalnız denize gireyim mi? diye soruluyor; haîbuki denize girmekten çok daha yorucu sporlar için hiç de hekime birşey sorulmamaktadır. Spor da vücud için bir gıdadır; fakat insap nasıl her gıdayı istediği zaman istediği kadar yemeye mezun değilse, her sporu da gelisigüzel yapamaz Hangi yaşta, ne gibi bir spor yapılabileceği ve sonra bu sporlara vücudün mütehammil olup olmadığı sorulmalıdır. bilgilerini de biraz söylemek isterim. Cıld vücudden ayrı birşey olmayıp âdeta bütün iç uzuvlanmızın sıhhatının aynasıdır. Iç sıhhatı bilinmeden, cildin mesamatı, kuruluğu, yağlılığı, hatta teamülü hakkında malumat sahibi olmadan, cild bezlerinin ne halde olduğu tetkik edilmeden, hulâsa ciddî bir tetkik yapılmadan (cildinize bal sürün, cildinize yağ sürün, fiiân kremin tesirile yirmi yaş gencleşir ve ^üzelleşirsiniz) tarzmdaki tavsiye ve reklâm lar sadece çok nazik bir uzuv olan cildi harab etmekten başka birşeye yaramaz. Genclik ve güzellik kaygusunun esirı olan kadınlar, artık, şaşırmış ve herşeye inanır bir hale gelmiştir. Avrupa üniversitelerinde aynca kozmatik tıb şubeleri açılmış ve bu şubelerde mütehassıslar yetiş, meye başlamıştır. Bu mütehassıslara ba< vurulduğu zaman alınan cevab karşıs'nda çok defa hayret edilir. Piyasaya sürülen ve akla hayale gelmiyecek vasrtalarla reklâmı yapılan krem ve ilâcların çok defeı sadece cilde zehir tesiri yaptığını anlayan Avrupa kadınlan, cildi şimdi hekimle güzelleştirmeyi tercih etmektedirler. 4 Biraz da beslenme bahsindeki yanlış bilgilere temas edeceğım. Eskiden (can boğazdan gelir) denir ve (bir dirhem etin bin ayıb örttüğü) kanaati beslenirdi. Şimdi ise bu bir dirhem eti yarıya, üçte bire indirmeye çalışıyorlar; yani ifrat ve tefrid... Ne insan vücudü etle örtülecek yüzbinlerce ayıbdan müteşekkildir, ne de iskelete giydirilmiş elbise derecesinde incelmek güzelliktir. Vücadün ete de, yağa da ihtiyacı vardır. Fakat bu ihtiyacı aşmamak ve ondan aşağı inmemek lâzımdır. Çünkü pelte gibi yağh bir vücud hasta olduğu gibi bu yağlardan sıynlmak için Gandinin orucu da ancak Hindistanda işe yarayan bir şeydir. Yağh olanlarda hücre tembelliği denilen zümreye mensub bir sürü haslalık husule geldiği gibi yağlardan sıynlmak için yapılan zayıflama kürleri de bazan feci neticeler vermektedir. Çünkü zayıflamamn da bir yolu ve usulü vardır. Meselâ çabuk zayıflayan bir vücud sadece yağlannı kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda mukavemetini de kaybeder; bu ise gızli bir veremin uyanması veya bu mukavemetsiz vücudün her hastahğa açık bir kapı olmasına sebeb olur. Binaenaleyh yağları kaybetme işi çok bati olmalıdır. Bunun esasen yalnız perhizle değil, bir taraftan da yenilenin biraz fazlasmı yakmakla mümkün olabileceğini unutmama malıdır. Sonra bu perhiz veya idmanları mucib olan yağlılığın menşeini de bilmek lâzımdır. Her zaman şişmanlık bir pilâvcılık şişmanlığı olmaz, bazan da :ç ifraz bezlerindeki bir bozukluktan mütevellid olabilir. Bu takdirde ne perhiz, ne de idmanla bu yağlar erimiyeceği gibi belki fena bir netice de doğabılır. Bu asrın besleme mevzuu ileri sürülünce vitamin meselesini hatırlamamak kabil değildir. Vitamin sadece bir moda işi değildir. Vitaminin ismi bile bunun hayatî rolünü gösteriyor; vitaminsiz yaşanamıyacağı ve vitaminsizliğin birçok hastalıklar doğurduğu ve gene birçok hastalıkların vitaminle tedavi edıldıği, hatta vitaminsizlikten mütevellid olmıyan birçok hastalıklann bile vitaminlerin tedavide iyi tesirleri olduğu tahakkuk etmiştir. Esasen mutfaklann tekemmülü ve inceleşmesi insanlann zararına olduğu tahakkuk etmiştir. Çiy g;da yemek vitamin bikımından çok mühimdir. Hatta kabil olsa da insanlar herşeyi çiy yese diyen âlimler bile vardır. Fakat bu hem mikrob noklasmdan tehlikeli, he,m de mide'erin tahammülü bakımından zordur. Vitaminlerin yüksek derecei hararette harab olduk ları anlaşıldığından bizim ızgara etlenmizin yağda kızartılan veya saatlerce kaynatılan yemeklerden çok fazîa vitaminleri havi olduğu anlaşıhr. Meyva ve sebzelerden çiy yenilenlerde temiz olmak şartile vitamin mebzulen bulunur. 5 Birçok kadınlar çocuk doğumrlarsa sıhhatlarını ve güzelliklerini kaybedeceklerini düşünerek doğurmamanm çaresini aramaktadırlar. Bir kere çocuk olmaması için kullanılan vasıtalardan doğan felâketler çok büyük olduğu gibi çocuğu düşüreyim derken ölüm lehlikesi de vardır. Kadm uzviyeti çocuk oîmasmdan korkularak alınan tedbi'ler yüzünden bir çok ruhî hastalıklara uğramakta ve ailevî geçimsizliklere sebeb olmaktadır. Hastalanmız arasında yaşı otuzu bulduğu halde evlenemiyen kızlarla evli, fakat çocuk Amerikanın Paris Elçisi Viliam C. Bulit Optik ilmi Zifiri karanlık bir odanm penceresinde küçük bir delik açarak güneş ziyasmm girmesine müsaade edelim. Odadaki tozlara bakarak ziya şualarının müstakim hat üzerinde intişar ettiğine hükmederiz. Haddizatmda ziya bu değilse de biz kolayhk olsun diye ziyanın müstakim şualar halinde intişarını kabul ediyoruz. Bu esa* sa göre konulan kanunlardan bahseden ilim şubesine Geometrik (hendesî) optik denir. Ziyayı arzanî ihtizaz dalgalarından mütevellid addeden ilim şubesine (fızikî optik) ismi verilir. Ziyanın fiziyolojik tesirlerinden bahseden ilim şubesine (fiziyolojik optik) deriz. Ziya kanunlarına istinad eden cihazlardan bahseden ilim şubesine (tatbikî optik) deriz. Optik ilmi eski ilimlerden biri olmakla beraber mühim kanunlan yakın zamanlarda keşfedilmesi itibarile yepyeni bir ilim gibidir. Hatta anlaşılmıyan taraflan da doludur. Fizikte birbirine zıd duran iki nazariyenin biri (korpüskül) faraziyesi, diğeri (dalga nazariyesi) dir. Pek eski olmakla beraber Nevton tarafından işlendiğinden dolayı Nevton korpüskül faraziyesi ismile anılan faraziyeye göre ziya şualan pek küçük korpüsküllerin mütemadi bombardımanından ibarettir. Nevton bu faraziye ile in'ikâs ve inkisar kanunlarını ispat edebilmişti. Fakat bu faraziye enterferans ve difraksiyon (ziyanın köşeleri dönmesi, dar yanklardan geçerken kırılması) hâdiselerini izah edemez. Buna mukabil ziyayı esîr adını verdiğimiz farazî bir vasatın arzanî ihtizazından ibaret olarak kabul eden ve Maksvel tarafından en yüksek mertebesine çıkarılan dalga nazariyesi de inkisar, in'ikâs, enterferans ve difraksiyon hâdiseleri için muvafık gelmekle beraber daha ziyade korpüskülik mahiyet arzeden Foto elektrik hâdisesi karşısında durur. Amerika Cumhur Reisi Roosevelt'in Avrupao\aki mümessilleri içinde, miilî emellerle tahrikât eseri neticelerini a yırdetmek hususundaki görüş kabiliyeti itibarile, William Bullitt en başta gelir. Dinamizminin sırrı insanlar ve reaüteler içinde yetişmiş olmasmda mündemiç bulunan bu değerli diplomat 1891 şubatında, Filâdelfiya'da doğmuştur. Vakti, hali yerinde bir ailenin çocuğu olan William Bullitt, hayatını Amerikadan ziyade değilse bile, Amerika kadar da Avrupada geçirmiştir. William Bullitt'in, diplomasi âlemin deki muvaffakiyetinde, kaderin veya tesadüfün büyük bir tesiri olmuştur diyebiliriz. Çünkü, yirmi beş senedir gözlerimiz önünde cereyan edfn hiçbir tarih safhası ve o tarihin hiçbir dönüm noktası yoktur ki, William Bullitt orada hazır bulun muş ve olup bitenleri en iyi görecek, en iyi dinliyecek ve en iyi müşahede edecek bir mevki tutmuş olmasın. 1914 senesine kadar geriliyelim. \Villiam Bullitt, Moskovada, annesile beraber indiği bir otelin balkonundan, Kremlin sarayı etrafında «Kahrolsun Avus turya! Yaşasm Subistan!» diye haykırışan insan kalabalıklarım seyrediyor. O zaman yirmi üç yaşında bir hukuk mezunu olan müstakbel diplomat, bir iki hafta evvel babasının vefatı üzerine, kederden hastalanan annesini, doktorların tavsiyesile, yabancı memleketlerde gez dirmektedir. Gene ayni mevsimde, împarator İkinci Guillaume, Berlinde, Unter den Lindende, Alman ordusunun en mükemmel kıtaatını teftişten geçirmektedir. Etrafta biriken halk «Gott mit uns!» Allah bizimle beraberdir diye haykınyor. William Bullitt gene oradadır, bunu da görmüştür. Londrada, İngiliz ordusunun yüz bin neferine kumanda eden subaylar için, kilisede takdis âyini yapıhyor. William BullitJ: bu âyine de dahildir. Pariste, panik son haddini bulmuş. Bir Alman müfrçzesi Oise'i geçmiş diye haberler geliyor. William Bullitt, bu haberlerin ve bu paniğin de ortasındadır. Pariste bulunan büyükannesinin evini an yor. Sonra, onu, Filâdelfiya'ya avdet etmiş ve gazeteciliğe girmiş buluyoruz. 1916 da Avusturyada, balayı seyahati geçiriyor. Almanyaya, Belçikaya uğruyor. Brüksel'de, General Von Bissing'e misafir oluyor. Orada Fon Betman Holveg'le, Zimmerman'la, Von Jagov'la, Hellferich'le tanışıyor. 1917. Birleşik Amerika harbe giri yor. Bullitt, Avrupa istihbaratınm başmdadır. 1918. Bullitt, gizli bir vazife ile Amerikaya avdet ederken, bolşevizmin doğuşuna şahid olmuş bir şahsiyettij. Sulh konferansında, Cumhur Reisi Wüson un yanıbaşında onu görüyoruz. Ve tarihin ortasmda, her dönüm nok M. NVilliam C. Bullitt tasmm ilk şahidi olarak bulunmak mazhariyeti devam ediyor. îrlandalılar ayaklanıyorlar. Hâdise mahalline Amerikadan bir heyet gönderiliyor. Bullitt bu heyete dahildir. Mos kovada, Sovyet hükumeti, Amerikanın kendisine gönderdiği ilk elçiyi bekliyor. Bu elçi Bullitt'tir. 25 ağustos 936 da, Fransız Cumhur Reisine, itimadnamesini takdime gelen Amerika elçisi gene odur. William Bullitt, üç yüz senelik bir aileye sahib olan bu büyük diplomat, ecdadı arasında büyük ve meşhur hukukşinaslar bulunmasma, şahsen geniş bir hukuk kültürüne sahib olmasına rağmen, diplomasi sahasmdaki başdöndürücü yükselişini, dünya haritası üzerinde durmadan dolaşmasma medyundur. O, son yirmi beş senelik tarihin en bariz safhalarını, îki yüz senedenberi çatışmakta olan bu teker teker, içlerinde yaşamak suretıle iki faraziyeyi birleştirmek üzere on sene görmüştür. evvel (dalga mihaniki) diye yeni bir ilim Amejika büyük elçisi, yalnız boyca şubesinin konmasına rağmen İngiliz âlimortadır. Çehresinde tebessümle ciduiyet, lerinden Bragg'ın dediği gibi «Bzikçiler tabiî ve çok güzel bir imtizaçla birleş pazartesi, çarşamba ve cuma günleri kormiştir. Bakışları daitna nafizdir ve mupüskül fajaziyesine, salı, perşembe ve cuhatabının gözünün ta içine bakar. martesi günü dalga nazariyesine inanırMuhatabının çehresini, beynelmilel silar. Pazar günü hangisinin doğru olduğuyaset oyunlarının esrarlı tarafları kadar, nu Allah bilir.» kolayca okuyan bu keskin görüşlü diploînsanlann ziya husule getirmek için mat, ne garibdir ki, delikanhlık çağında bildikleri yol, cisimleri ısıtmaktan ibaretiken, Amerikalı doktorlar tarafından, körlüğe mahkum sanılmıştı. Onda teşhis tir. Ateşböcekleri bunu bizden iyi bilirettikleri hastalığın, altı ay sonra körlükle ler. Ziya neşreden cisimler arasında ziya ve ölümle neticeleneceğini söylemişlerdi. randımanı ateşböceklerininki kadar olan William Bullitt'in Fransada kazandığı yoktur. Lambalanmızın ziya randıman? şöhretlerden biri de boğazına düşkünlü ları yüzde (10) u bulmadığı halde Küba ğüdür. Hastalığı zamanında, doktorların ateşböceklerinin ziya randjmanlan yüz» tavsiyesini dinlemiyen William Buîlit, de (95) i bulur. ömrünün sonuna kadar sütten ve ispanakFizikin akustik şubesi gibi optik kısmı tan başka birşey yememek suretile bir de da (bilhassa tatbikî optik) yakın zamanperhize mahkum edilmişti. larda sür'atle inkişaf etmiştir. Büyük William Bullit, diplomasi hayatında, mütemadiyen dolaşmakla pişmiştir. Bu gün hâlâ hızmı alamamış sayılabilir. Kendisini ikamet ettiği şehirde bile ele geçirebilmek bir hâdisedir. Harbde İskajerak deniz muKarebesinia ilk kısımlarında Alman dooanmasınm ihraz ettiği kısmî muvaffakiyeti optik cihazlarının faikiyetine atfetmekle hata etmiş olmayız. Nitekim îngilizler, harbden sonra optike fevkalâde ehemmiyet vermişlerdir. Bu vadidfc yazılan almanca eserlerin hepsini tercüme etmişler, optik mühendislik şubesini açmışlar, fabrikalar kurmuş^ lardıı. Bugün İngilizlerin optik cihazlan Almanlannkinden geri değil, belki ileridir. Şehirlerin îmarında mühim tedbirler IBaşmakaleden devaml sahalara lâzım olan yerlerden başka bunlann etrafında imar plânına göre yapılacak binaların arsa derinliklerine kadar olan mahallerini istimlâke belediyeler salâhiyeitardır.» Yeni lâyihanın ikinci maddesi bu suretle istimlâk neticesinde elde edilecek yerleri belediyeler birleştirerek plâna göre ifrazlarını yaptıktan sonra bunları plâna uygun tesisat vücude getirmek şartile satmağa salâhiyettar kıhnıyor. Hakikî bir imar vücude getirebilmek için bilhassa meydanlara, bahçelere ve yeşil sahalara taalluk eden bu kısmın ancak böyle ihtiyaca kâfi genişlikte bir istimlâkle temin :dilebileceğine şüphe yoktur, ve ondan dolayıdır ki yeni tedbirlerin en ehemmiyetli bir kısmını bu fıkra teşkil etmektedir. Maddenin tetkik ve müzakeresinde meselâ îstanbulun Yenicami meydanı gibi sahalarında fazla istimlâkin bazı tereddüdleri mucib olmus olmasmı hiç de ye•inde görmüyoruz. Evvelâ şu basit sebebden dolayı ki kanun lâyihası yalnız İstanbula mahsus olmayıp memleketin bütün beldelerine ve belediyelerine şamildir. Ve nihayet tatbik olunacaklan sahalar da alabildiğine çok olmayıp her yerde bizzarure mahduddur. Ancak bu mahdud sahalarda takib ve tatbik olunan maksad yalnız meydan veya bahce açmaktan ibaret olmayıp orasının imarla kasdolunan manaya mutabık bir güzellikte vücud bulmasını temin etmek esas gayemizi teşkil ediyor. Bu ise yalnız ve yalnız bu türlü meydanlar ve bahçeler etrafının plân mucibince yeni binalarla tezymile temin olunabilir. asla farzetmiyoruz. Meydanlar ve bahçeler için biraz fazla istimlâk etmekle ise kimsenin hakkına halel vermiyoruz. Burada dahi istimlâk olunan yerlerin değer pahası ödenmektedir. Binaenaleyh bu iubarla itiraza yer yoktur. Belediyenin meydanlarda ve bahçel«de buralarını çevreliyecek birer bina fazlalığile istimlâk etmiş olacağı yerlerin bilâhare bir miktar fazlaya satılması ihtimali varsa da bu kadarını da şehrin umumî menfaati için hoş görmek iktıza eder. O yer açılmasa satılacak mahal, şimdiki değerinden beş para fazla edecek değildi. Bütün şehir ve kasabalara faydası umumî olan ima>ın alelitlak spekülâsyon mevzuunu teşkil etmemek lâzım geleceğini söy'emeğe hacet bile yoktur. Prof. Salih MURAD Malullere verilecek ikramiye miktarı Malullere verilecek ikramiye miktarı şu suretle tespit edilmiştir: Birinci derecede malul subaylara 231, ikinci derecede malul subaylara 207,90, üçüncü dere^ cede malul subaylara 161,70, dördüncü derecede malul subaylara 138,60, beşinci derecede malul subaylara 115,50, altıncı derecede subaylara 92,40 lira verilecektir. Birinci derecede malul erlere 115,50, ikinci derecede malul erlere 92,40, üçüncü derecede malul erlere 86,20, dördüncü derecede malul erlere 46,20, beşinci derecede malul erlere 23,10, şehid ye timlerine de 23,30 lira ikramiye tahsis olunmuştur. F.G. Taksim abidesinin etrafı temizlettiriliyor Taksim abidesinin etrafı temizlettirilecektir. Su deposunun civarındaki duvarlara yapılmakta olan tesisat da ikmal edilmek üzeredir. Abidenin bazı noktalannın ıslahı etrafmda bazı düşünceler de vardır. tenasülî açlık dediği iç sık;ntısı, başiğnsı, bulantı, baygınlık, cildî tezahürat v'bi güzelliği ve taraveti, gencliği tahrib eden birçok ârızalar husul bulmaktadır. Binaenaleyh Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi bir felâkete sebeb olan bu çocuktan korunma işinin nasıl yanlış bir sıhhat bilgisi olduğu anlaşıhr. Bu yazının hedefi muayyen sağlık tavsiyelerinden ziyade gelişi güzel edini'en bilgilerin veya bilgisizliklerin vücude tatbikı halinde doğabilecek felâketler üzerine dikkati çekmekten ibarettir. Büyük külfetlerle şehir ve kasabalan irrıar edecek olan belediyelerin bu zarurî fırsatta, o da mahdud meydan ve bançelere münhasır olmak üzere, bir miktar istifade etmeleri çok görülmez. Zarurî fırsat diyoruz. Çünkü hakikatte bu fazla istimlâkin sebebi maddî istifade olmaktan ziyade mahdud meydan ve sahaların mutGülhanenin yeni bevliye laka ahenkli güzel binalarla çevrelenmeprofesörü si zaruretidir. Ve biz biliyoruz ki bu işin Ankara Cebeci Askerî hastanesi bevbaşka suretle temini muhal denilecek kaliye mütehassısı doktor Kemal Şerav dar müşküldür. Gülhane hastanesi bevliye profesörlü Etrafı plân dairesinde güzel binalarla ğüne tayin edilmiştir. Doktor Kemal süslenmedikten sonra meydanlar ve saha Şerav yeni vazifesine başlamak üzere lar açmanın imar bakımından büyük ve Ankaradan ayrılmıştır. herhalde tam bir mana ifade etmekten uzak kalacağı muhakkaktır. balanmızı imar edecek olan çok ehemmiO kadar ki, ikincisi temin olunamıya yetli lâyiha Meclisten her hususta ve bilcaksa birincisinin teşebbüsü azçok beyhu hassa bu noktada maksadına tamamilfl de ve fakat çok masraflı külfet saymakta mutabık olan bütünlüğünü muhafaza eder rek çıkar. İmann âmme menfaati manasında ihti hata tasavvur olunamasa gerektir. 'C YUNUS NADI Knvvetle ümid ederiz ki sehir ve kasa