3 Haziran 1939 CUMHURtTET Guy de Maupassant'm ölümüne sebeb olan kadın Meşhur Fransız edibinin çılğınca sevdiği kadının hüviyeti, bir tesadüf neticesinde anlaşılmıştır. V. J Fransız edıbi Guy de Maupassant'ın üzerinde büyük ve derin bir tesir yapan, hatta belki de ölümünü tesri eden gri elbiseli meçhul kadının hakikî hüviyetini meydana çıkarmak için pek çok uğraşanlar olmuş, fakat buna imkân bulunamamıştı. Maupassant'la arasında delice bir aşk macerası geçen bu kadının kim olduğu bir tesadüf neticesinde anlaşdmıştır. 1880 senesi, Paris san'at ve edebiyat mehafilinde Gisele d'Estoc isimli bir kadın peyda olmuştu. O muhitte yüksek bir me\ki işgal eden bu kadın, müteaddid romanlar ve san'at tetkik eserleri neşretmiş, parlak muvaffakiyetler kazanmıştı. Her sene, resim ve heykel sergüerinde, nazan dikkate çarpan muvaffakiyetli heykeller teşhir eder, gazetelerin tenkid sütunlarında, eserlerinden takdırle bahsedilirdi. Gisele d'Estoc, edib ve heykeltraş olarak san'at âleminde kazandığı şöhrete, spor sahasında da eskrim üstadı Viogeant'ın şakirdi sıfatile elde ettiğı muvaffakiyetleri ilâve ederek ikinci bir şöhrete ulaşmıştı. Emma Rocer'le yaptığı düello meşhurdur. Guy de Maupassant'la Giseîe'in, tanışmaları, genc kadının teşebbüsile olmuştur. Romancınm eserlerini okuduktan sonra kendisini tanımayı şiddetle arzu eden Gisele d'Estoc, bir mektub yazarak randevu istemişti. Kadın okuyuculara cevab vermemeyi prensip edinen Maupassant, bu mektubun üslubunu çok şayanı dikkat bulduğu için cevabsız bırakmadı. O tarihten itibaren, bu kadınla teati ettiği mektublar, denilebilir ki, Maupassant'ın bütün hayatında yazdığı mektubların en güzelleridir. Giseîe'in, randevu istiyen ilk mektubuna verdiği cevab §u idi: «Madam, Eğer, dostlanm hesabına benimle alay eden bir muzib değil de hakikaten mütecessis bir kadınsanız, ne zaman isterseniz, nerede isterseniz, nasıl isterseniz ve arzu edeceğiniz şerait dahilinde size görünmeye amade olduğumu arzederim. Hiç şüphe yok büyük bir sukutu hayale uğrıyacaksınız. Bu bakımdan, ikimize de acınır. Mademki bir şair arıyorsunuz, müsaade buyurun da sukutu hayaün şiddetini biraz taVıfif edeyim ve kendimi biraz yereyim. Çehreden yana güzel değilim ve kadınların hoşuna giden tavırlarım yok. Zarafetten hatta tuvaletten külliyen mahrumum ve esvablarımın biçimi beni kat'iyyen alâkadar etmez. Hamal ve kasab cırağına yakışan bütün şıklığım, yazın, kollarımı göstermek için kayıkçı kıyafetile Sen nehri kenannda ge7mekten ibarettir. Pek bayağı şey değil mi? Bir yabancı kadına böyle şev yazılır mı? Çünkü siz, şu anda, benim için, şairlerin tahayyül ettiği bir yabancısınız! Fakat ince ruhlu değilim. Ayı hayatı yaşıyan basit bir adamım. Maamafih, madam, bu ayıyı görmeyi hâlâ arzu ediyorsanız, o, sizin sesinizi işitince ininden çıkacağını ve iradelerinize baş iğeceğini \adeder.» Gi«ele, büyük bir merak ve sabırsızlıkla beklediği bu mektubu alınca canı sıkılmıştı. Önce, romancıya bir mektub daha yazarak, sert ve acı birkaç sözle ondan öc almak istedi. Fakat, böyle hareket ederse, mutlaka tanışmak istediği Maupassant'ı elden kaçırmış, beklediği macerayı ,daha başlamadan akım bırakmış olacaktı. Birhayli düşündükten ve birhayli müsvedde yazıp yırttıktan sonra, nihayet ikinci mektubunda, Maupassant hakkında mütemmim tafsilât istedi. Yeni baremler dılen derecelere aıd aylık asıllarile tutarı şu cetvelde gösterılmiştir: Derece Aylık aslı Tutarı BULGARİSTAN MEKTUB>LARl Maupassant açmış, romancı ona da cevab vermiş, nihayet, birbirlerinin portrelerini, teati ettikleri gitgide daha ateşli mektublarla adeta ezberliyen bu iki san'atkâr, günün birinde karşı karşıya gelmişlerdi. Gisele, tayin edilen saatte, romancınm evine geldiği zaman kapıyı bizzat Maupassant açtı. Heyecan içinde idi. Ilk gözüne çarpan şey genc kadının ince ve zarif silüeti oldu. Dikkatli bakınca, yüzünün, hemen tamamen bir peçe ile örtülü olduğunu farketmişti. Bu örtülü yüzde görülebilen, yalnız, bir çift yeşil gözdü. Guy de Maupassant, pek çok kadın tanımış ve pek çok kadın tarafından sevilmiş olmasına rağmen, yalnız gözlerini görebildiği bu kadın kadar cazib bir mahlukla karşılaşmadığını için için itirafa mecbur oluyordu. Ve bu iki san'atkâr, o anda başlıyan büyük bir aşkla seviştiler. Guy de Maupassant, kâh kendi evinde, kâh Giseîe'in evinde bulustukları zaman, daima, sevdiği kadının kendisine ilk gtiründüğü günkü yüzü peçelı kıyafetile çıkmasını istiyor, bundan marazî bir zevk duyuyordu. Epey uzun süren bu aşk macerası esnasında, Maupassant, başladığı eserleri ihmal edecek, yazmak istedıklerine başlıyamıyacak derecede şiddetli bir ihtirasIa Gisele'e bağlanmıştı. Arasıra Korsika'ya, Cezayir'e, Fas'a yaptığı seyahatlerde, genc kadına mütemadıyen mektublar yazıyor, hasret acısmı bu suretle gidermeye çalışıyordu. Nihayet, seyahatlerinden birinde müthiş bir göz hastahğına tutulup Parise avdet ettiği zaman Gisele onu adeta tanıyamamıştı. Romancı, o sırada müthiş bir asabî bırhran içinde idi ve bu buhran son derecesini bulmuştu. En emin, en samımî dostlarından şüphe ediyor, onların huzurunu tahammülfersa buluyordu. Sevdiği kadına karşı da büyük bir lâkaydî duymaya başlamıştı. Bu tarih, Guy de Maupassant'ın, rasgelen aleyhine davalar ikame ettiği devredir. Bizzat Gisele'i, kendisine imzasız mektublar yollamak ve bu işe başkalarını âlet etmekle itham etmisti. Günün birinde, bu halden usanan Gisele, ondan ayrılmaya mecbur oldu. Fakat, edebiyat tarihinin büyük aşklarından biri olan bu maceranm izleri, genc kadının kalbinden, ölünciye kadar silinmemişti. 44 yaşında olduğu halde Nis'te öldüğün zaman, kalbinde hâlâ Guy de Maupassant'ın genclik çağının hayali yaşıyordu. IBaştaraft 1 inci sahifede] ler halinde teşekkül ettiklerinden idarelerini tanzimde serbest kalmışlar, bu sebebden herbirinin memurlan hakında kabul ettiği intisab, terfi ve maaş ölçüleri arasmda farklar husule gelmiş ve bu farkm devlet memurları aylıklarına nispetle daha cazib oluşu, kıymetli elemanların devlet hizmetlerinden bu müesseselere muhaceretini ve devletin bu elemanlardan mahrumiyetini mucib olmuştur. Gerçi bu müesseseleri bidayeten iyi bir şekilde kurarak inkişafları için kendi bünyelerinin icablanna göre, harekette serbest bırakmak doğru olmuşsa da halen bunlann i|lemeye başlamış bulunması ve memurların da devlet memurlan gibi bir bareme tâbi tutulması terfi ve intisab şartlarının bir esasa bağlanarak görülmekte olan intizamsizlığa nihayet verilmesi lüzumlu görülmüştür. Hükumetimizce, bu mülâhaza ile hazırlanan lâyiha, encümence esas itibarile kabul edilmekle beraber, maddeleri birer birer tetkik edilmiş ve yeniden tanzim olunmuştur. Lâyihanın hükumetçe teklif edılen ikinci maddesi bu müesseseler memurlarınm aylık asıllarile tutarlarını göstermekte ve de\let baremine nazaran aradaki fark, maaş asıllarının daima dörtle darbedılmek suretile aylık tutarlarının he] sab edı miş olmasından ibarettir. Bu tarzda bir hesabla devlet memurlan, maaş tutarlarile bu müesseselerde çalışacaklann maaş tutarları arasında ve bu müessese memurlarmm lehine, olmak üzere ehemmiyetli bir fark arzetmektedir ki, encümen, bu halin teminine çalışılan masarif ve tevazünü ihlâl eder mahiyette gördüğünden maaş tutarlarının her iki sınıf için ayni olmasını münasib görmüştür. Encümen, teklif olunan 13 dereceye ilâveten bir 14 üncü derece daha ihdas etmiştir. Hükumet lâyihasının üçüncü maddesi, müesseselerin umum müdür, umum müdür muavini ve idare meclisi reisi ve azaları gibi yüsek mevkilerinde bulunan şahıslara verilecek ücretin bu kanundaki takyidata tâbi tutulması esasını vazcylemiştir. Ancak, müesseselerin mahiyeti, ehemmiyeti ve sayılan vazifeler arasındaki münasebet, ve dereceler nazan itibara alınmak ve bazı tahdıdlere, tâbi tutulmak suretile encümence hüküm değiştirilmiş ve madde ona göre yazılmışUr. Bu müesseselete ilk girijte verilecek aylıklarda devlet bareminde kabul edilen esasa tevfik edilmiştir. Terfi müddetleri için kabul edilen şartlar da devlet memurlarının aynidir. Ancak, bir terfi müddeti içinde 3 defa takdirname alan memurların o dereceye mahsus olmak üzere kıdemine bir seneye kadar zam yapılması kabul edilmiştir. 7 nci dereceye kadar terfilerde lise ve muadil mekteb mezunlarının da üç senede bir terfi edecekleri esası kabul edilmiş, fakat bu hakkın devlet memuriyetine nakilde mükteseb bir hak teşkil etmiyeceği hükmü konulmuştur. Hükumetin teklifinde maaşlı bir memurun bu müesseselere iki derece ve ücretlerin bir yukarı derece ile geçmeleri kabul edilmiş ise de encümen, maaşlı memurların bu müesseselere ancak bir yukarı derece ile ve ücretlilerin de kendi derecelerile geçebilecelerini tespit etmiştir. Bundan başka encümen, bu müesseselerin birinden diğerine veya devlet teşkilâtına bir memur naklinin o memuru tayine salâhiyetli olan makamın müsaadesile olabıleceği yolunda lâyihaya yeni bir hüküm ilâve etmiştir. Hükumetin lâyihasında bazı memuriyetler için makam tahsisatı verilebilmesi esası vardı. Tatbikatta görülen birçok mah zurlanndan dolayı devlet memuriyetleri için kaldırılmış olan bu sistemin bu müesseselerde tatbikına cevaz verilmesini Bütçe encümeni, maslahata uygun bulmamıştır. Ancak kendılerine aylıklarından başka birşey verilmesi zarurî olan muayyen memuriyetler için münasib bir tazminat verileceği esası kabul edilmiş, fakat bunun azamî haddi de lâyihada tespit olunmuştur. Lâyihanın son aldığı şekle göre, aşağıda yazılı müessese memurlan, bu kanunun hükümlerine tâbi olacaktır: A Sermayesinin tamamı devlet tarafından verilmek suretile kurulan iktısadî teşekküllerin teşkilâtile idare ve mürakabeleri hakkmdaki 3460 sayılı kanun hükümlerine tâbi teşekküller ve müesseseler, B) Hususî kanunlarla kurulan bankalar, ve teşekküllerle hususî surette teşekkül eden ve tediye edilmiş sermayesi 2 milyon ve daha ziyade olan millî bankaîar, C) Devletçe veya mülhak veya hususî bütçeli idarelerce veya yukarıki bendlerde yazılı teşekkül ve bankalar tarafından sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretile kurulan teşekküllere ve bunlann ayni nisbette iştiraklerile vücud bulan kurumlar ve Ticaret ve Sanayi odaları ve borsalar. Yukarıki madde hükmüne giren bilumum müesseseler memurlan için tayin e 1 2 3 4 5 150 125 100 90 70 60 50 40 35 30 25 20 80 600 , 500 400 300 210 170 140 120 100 85 75 60 2bO Bulgaristanm ihrac ettiği sebze ve yaş meyvalar ^ Sofya (Hususî) Bulgaristanda zahire ihracat müdürlüğü köylüye ve müstahsile çok faydalı işler görmektedır. Bir taraftan dış pıyasalarda kolay müşteri bulabilecek çeşidli maddeler yetıstırilmesini teşvik ve himaye ederken, d:ğer 14 15 50 Ancak, birinci madde hümüne giren mü taraftan da, kbylüden doğrudan doğruesseseler kendi bünyelerinin hususiyetlerine ya yüksek fiatlarla satın aldığı zahire ve veya kadro icablarına gore 14 üncü dere yiyecek maddelerıni kendi elıle yabancı ceden aşağı dereceler ihdas edebilirler. O devletlere satmakta ve bu suretle müraderecelere memur ahnması ve bunlar ara bahaya meydan vermemektedir. Son sesında terfi şekli bu kanunun hükümlerine neler zarfında pamuk ekımını çok tesvık tâbi olmıyacaktır. Lâyihaya bağlı muvak eden ihracat müdürlüğü Bulgar sanayiınkat maddeye göre, halen müstahdem olan jde kullanılan pamuğun yüzde eliısmi arın ücretleri tahsil derecelerine ve bu ka ! Bulgar köylüsünün elıle, Bulgar topraknuna tâbi müesseselerle umumî, mülhak larından temine başlamıştır. 1 930 sene ve hususî bütçesi devlet dairelerınde ve , sinde Bulgaristanda 54,620 dekar pa bunlardan başka bankalar ve fabrikalar muk ekilmiş ve 2,790,000 kilo pamuk agibi malî ve sınaî müesseselerde ücret ve lınmışken, 1934 senesınde 194,826 deya maaşla geçmiş, müddetlerin mecmu kar ekilerek 13,099,000 kilo pamuk ısuna ve bu kanunun beşinci maddesine ve tihsal edilmiş ve 1938 senesinde bu mıkyüksek mekteb mezunlan için iki, dığer tar 549,409 dekar ve 23,782,000 kıloleri için üç senede bir terfi esasına göre ya yükselmiştir. 1939 senesinde ise ge tespit edilecektir. Şu kadar ki, bunlar me çen senekinden daha fazla pamuk ekilyanında bu kanunun neşri tarihinde müs miştir ve önümüzdekı sene Bulgar sanatahdem olanlardan hızmet müddetleri üç yiinin yüzde altmış pamuk ihhyacı da seneye kadar olanların b:r, 3 seneden faz hilden temin olunacaktır. Pamuk yetiştila olanların ıkı yukarı dereceye geçırılme rilmesinın bu derece sür'atle ilerlemesi leri caizdir. Lâyihaya göre, kanunda neş devletin müdahalesi sayesinde olmuştur. ri tarihinden muteber olacak, ancak de Zahire ihrac müdürlüğünün pamuğu recelere intıbak dolayısile yapılacak zam müstahsilden yüksek fiatle mubayaa etve tenziller 1 eylul 1939 tarihinden baş mesi köylü üzerinde çok büyük teşvik layacaktır. Devlet memurlan aylıklarjnm kuvveti yaratmıştır. Bundan başka, patevhid ve teadülüne dair kanun lâyihası da muk ekimi teşkilâtlandırılmıştır. Pamuk tohumunu devlet tevzi etmekte olup en iyi son şeklini almıştır. ve iklime uygun tohumlar temin edılmekHâkimler ve muallimler dahil olmak tedir. Bu tohumlardan yetişecek pamuküzere maaşlı devlet memurlan aylıklarıların Bulgar dokuma fabrikalarına uy nın tevhid ve teadülüne dair kanun lâyihagun olması da ayrıca düşünülmüştür. Bu sının son şeklinde de 15 derece kabul esuretle devletin inhısarı altına alınan padilmiştir. Bu lâyihaya teşkilât kadrosuna muk istihsal, ithal ve ihracı Bulgaristanı aid cedveller de bağlıdır. Askerî bareme yüzde elli dışarıdan pamuk ithalinden aid lâyiha da ayrıca hazırlanmış ve heyekurtarmış ve Bulgar parasının harıce ti umumiyeye sevkedilmiştir. Rütbelere gönderilmesinin kısmen önüne geçılmış göre cetvelde 13 derece vardır. Bunları tir. , , tafsılâtile yazmıştık. MilJî Müdafaa kara ve deniz kısmı muallimlerinin mevcudÇilek ihracatt larile. bunlann maaş derecelerini gösteren Çilek, toenates, biber, soğan, üzüm, yeni bir cetvel de hazırlanmış, buna dair soya fasulyesi istihsal ve ihracına gelınce, kanun lâyihası da encürnenden geçerek geçen yıl başlıca Almanya ve dış memMeclis ruznamesine alınmıştır. leketlere dört yüz vagon çilek satılmıştır. Barem kanun lâyihalarınm Meclis he Çilek satışı peşın para ile yaoılmakta oiyeti umumiyesinde hararetli müzakerelere duğundan bu yiyecek maddesi Bulgar mevzu olacağı anlaşılıyor. müstahsillerinin eline dış memleketlerden 6 7 8 9 10 11 12 13 Muntazam bir teşkilâta bağlanan Bulgar ziraâtçileri hükumetin de yardımile her sene milyonlarca levaya baliğ olan ihracat yapıyorlar erınce, tomates ve biber ihracatı başlıyacaktır. Bulgar ziraat müstahsilleri ihra cata elverisli olarak kabukları dayanıklı sert tomates yetistırümesi hususunda zürraa telkınatta bulunmuşlardır. İhrac edilen bütün maddeler kontrol komisyonıannın tetkikinden geçmekte olduğu için müstahsıüer ihrac edilecek maddelerin en iyilerıni seçip göndermektedir. Şurası da var, ki her maddenin harice gönderilişi dahildeki istihlâkâta zarar vermektedir. Her maddenin iyisi harice gitmekte, dahilde kötüleri kalmaktadır. Yaş üzüm ihracattna hazırlık Yaş üzüm de bu ihrac maddeleri arasındadır. Birçok firmalar daha şımdi den üzüm müstahsıllerine ve bağcılara para ikraz ederek üzümleri ihrac etmek üzere ^angaje etmektedır. Sofyada birçok üzüm ihracat firmaları teşekkül etmiştir. Gene hükumetin kontrolu aîtında geçen sene 12,000 vagon yaş üzüm ihrac edilmiştir. Bu senekı bereketin daha bol olacağı tahmin edilmektedir. Soğan, patates istıhsalâtı da çok terakki etmektedir. Soya fasulyesi de Bulgaristanda fazla miktarda yetiştirilmeğe başlanmıştır. Bulçar Ziraat Nezareti soya fasulyesinden çıkarılan yağ ve bu yağdan yapılan pasta ve sair yiyecek maddelerile, soya tohumlarını, nasıl ekilip yetiştirildiğini, hangi topraklarda yetişebileceğini ve dünyanın hangi mıntakasında ne miktarda yetiştiğini sergiler açarak grafıklerle teşhir etmektedır. Bu sergılerde görüldüğüne göre soyadan istihsal edilen yağ kırk dört türlü maddede kullanılabilmektedır. Ayrıca benzine karıştırılarak yakılacak madde olarak da kullanılabildiği için bir harb aleti olarak da kabul edılmekted:r. Soya fasulyesinin Bu'garıstanda fazla miktarda yetiştinlmesıni Almanlar teşvik etmiştir. Bu maddeden ne miktarda yetisirse yetişsin Alman piyasaları derhal müşterı olmaktadır. Sebzecilik teşkilâtı Berlin müzakereleri [Baştarafı 1 inci sahifede] Kıt'aların geçişi, 2 saat sürmüştür. Hitler'le Mareşal Göring, misafir'ere refakat etmişlerdir. Hitler, Prenses Olga'ya, Alman Kızılhaç nişanını vermiştir. Yugoslav Hariciye Nazırı Markoviç de dün akşam Mareşal Göring'e Yugoslavyanın en büyük nişanı olan Kara Yorgi haçı nişanın tevdi etmiştir. Gazetelerin neşriyatı Berlin, 2 (a.a.) Alman matbuatı, bilhassa Yugoslavya Naıbi Prens Pol'ün Berlin ziyaretile meşgul olmaktadır. «Deutsche Allgemeine Zeıtung» diyor ki: «Fransız hegemonya siyaseti Yugoslavyayı daha metbu bir devlet telâkki ettiği sıralarda Almanya yeni büyük Balkan devletinin ehemmiyetini takdir ediyordu. «Balkanlar Balkanlılarındır» prensipini biz bütün kalbimizle tanıyoruz. Bu prensipe dayanarak haricî siyasetini müstakil kılan, ekonomisini düzelten ve komşularile iyi geçinen bir Balkan devleti tabiidir ki, iştihar eder. Işte Yugoslavya böyle bir vaziyette bulunuyor.» Cinci hanında... Tahtakalede Cınci hanmda oturan Pakize, Zehra ve Melâhat admdakı kadınlar bir mesele yüzünden kavgaya tutuşmuşlardır. Eline bLr sopa geçiren Pakize, Melâhati ve Zehrayı hafıf surette başlarmdan yarlamıştır. Melâhatin kocası Ali, kavgayı duyunca koşarak gclmiş, kansmı başmdan yaralı bir halde Maupassant'ın bu mektuba verdiği ce görünce, gene sopa ile Pakizeyi başından vab, Giseîe'in bir başka mektubuna yol ve ayağmdan yaralıyarak kaçmıştır. para getirmektedir. Fıdanları Fransadan getirılen büyük çilekler bizım İstanbuîda yediğimiz nefis kokulu çilekler derece sinde lezzetlı olmamakla beraber, yemekten sonra yemiş olarak almak için en birinci bir gıdadır. Renkleri çok kırmızı dır. Ve bilhassa tatlı yapmak için çok enfes ve güzel bir maddedir. Böyle iri çilekler bizim memleketimizde henüz yetiştirilmemektedir. Bulgaristanda sulak arazisi olan her rençber, her esnaf kendi yiyeceği için yarım, yahud bir dekar çilek yetiştirmektedir. Sofyada yakın günlere kadar kilosu 30 levaya satılan bu nefıs yemiş, iki gündenberi birdenbire ucuzlayarak kilosu 8 1 0 levaya düşmüştür. Çilek mevsim mahsulü olduğu için Bulgaristanm bilhassa Fılibe havalisinde çok miktarda ve beş on gün içinde olğunlaşıverdiğinden birdenbire ucuzlayıp paha lılanmaktadır. Halbuki, hükumet çilek mevsimi gelmeden önce hususî vagonîar tedarık ederek ihracat işlerini organize etmiştir. Hergün Sofya istasyonundan gar«Bahçelerinizde bol yemiş yetiş<me<!İni ba doğru yirmi, otuz vagon çilek vagonu ıstiyorsanız birer sepet an koyunuz.» geçip gitmektedir. Çıleğin ilk yetişmeğe «An olmasaydı dünya yüzünde birçok başladığı günler ihracat tayyarelerle yayiyecek maddeler bugün mevcud olmı pılmaktaydı. yacaktı.» * * Bir ay sonra çilek ihracatı nihayete Sebzecilik bir teşkilât altına alınmıştır. Umum Bulgaristanda 250 bahçıvan cemiyetı vardır. Bu cemiyetlerin ittıhad ettiği Sofyada bir umumî merkezieri vardır. Ayrıca bir de mecmuaları neşrolunmaktadır. Arıcılık da günden güne terakki et mektedir. Bütun memleket dahıiınde 70,000 arıcı vardır. Bunlardan 20 bıni (Nektar) isımlı bir arıcılık te.iılâtına dahıl organize edilmiş profesyonel arıcılardır. Ancılığa yatırılan sermaye 350 milyon leva olup umum memleket dihılinde Sofyadaki (Nektar) merkezine bağh 450 arıcılık cemiyetı faalıyettedir. Bu cemiyetlerin müstahsilleri mıntaka, mıntaka dolaşarak modern arıcılık hakkında konferanslar vermekte, sergıler açmakta ve pratık arıcılığı öğretmeğe çalışmaktadır. Bal ve balmumudan gelen varidat senede 50 milyon levadır. 152,862 ıptidaî an ko\anı sepeti, 74,752 modern an sandığı içinde 15 mılyar an Bulgar meyva, ve bahçelerile, tarlalarmda insan elının gö remediği vazifeyi görerek hem bal ve balmumu yapmakta ve hem de nebat, hububat ve çiçekler üzerinde çahşarak taneleri fazlalaştırmaktadır. Arıcılık ce miyetlerinin kulüblerinde şöyle levhalar asılıdır: I r Bir köye Atatürk büstü dikildi v Karacabey (Hususî) Karacabevin Seyran kövüne Ebedî Sef Ata. türkün bir büstü dikılmiş, bütün köylülerin iştirakile bir merasim yapılmıştır. Gönderdiğim resim, Atatürk büstu onünde toplanan köylüleri gös> termektedir. Son aylar içinde Yugoslavya bu vaziyetini tarsin için çok çalıştı. Ve doğru gördüğü bir siyasî hattı hareketi icabı veçhile idame eyledi. Yugoslavya milleti, Prens Pol gibi bir şefe malık olmakla iftihar edebilir. Hükumeti kiyaset ve sebat gösterdi. Yugoslavyanın bu siyasetini bozmak için birçok teşebbüslerde bulunulmuş, Yugoslavyanın İtalya ile hemhudud oluşunun ve İtalyanın Arnavudluğu ilhakımn bir tehlike teşkil eylediği ileri sürülmüştür. Fakat, Belgrad şüpheli garantiler beklememiştir. Kumanda manivelâsı terkoîunmamıştır. Mihver devletlerile doğrudan doğruya yapılan müzakereler ispat etmiştir ki, bu, endişeleri izale ve emniyet işlerini kuvvetlendirmek için en iyi vasıtadır. Diğer bazı hükumetler bu usulü takib eylememişlerdir. Yugoslavya tehlikeli yoldan ihtiraz eylemek suretile Balkanlara büyük bir hizmette bulunmuştur. Kendılerine «sulh cephesi devletleri» adını veren memKanada İngiltere Kral ve Kraliçesinin Kanadayı zivaretlerinde» bir leketler hılâfına olarak Yugoslavya kendi hatıra : Mont Real'de Kral ve Kralicenin ilk ziyaretleri hatırası olarak bir kararlarına hâkim kalmıştır.» taş dikilmiştir. Merasımde Kral ve Kraliçe de hazır bulunmuşlardır. ( İngiltere Kralınm Kanadayı ziyareti l J