3 Haziran 1939 CUMHURİYET İlim ve Cemiyet Birbirinden ayrılamıyan mefhumlar İnsan tabiati iyice öğrenmedikçe, hayat mücadelesi ilelebed devam edecektir Yazan: Prot. SAHH MURAD Büyük Harbden sonra, bütün dünya nin içtimaî, sınaî ve fikrî hayatında gittikçe artan bir kararsızlık, emniyetsizlik görülüyor. İlim, ileri giden insanlann elin« bir takım enerji ve idare silâhları vermektedir. Eğer bunlar akıllıca kullanılabilselerdi, insanlann sefaleti nisbeten ortadan kal kar ve tarihte görülmemiş derecede zengin, kültürel ve maddî bir refah devri açılırdı. Ne yazık ki, böyle olamıyor. Medenî cemiyetin bir çocuğu olan ilim hareketi, sür'atle büyümekte olduğu halde bati adımlarla yürüyen validinden kendisine ayak uydurmasını bekliyor. Bu olamadığı takdirde cemiyette muvazenesizliğin mevcud olmasma ve bu muvazene sizlik yüzünden bir gün bir kıyamet kopacağına şaşmamalıyız. Muhabere ve münakale vasıtalan süratle inkişaf etmekte, zaman ve mekân mefhumları tamamen değişmektedir. Eski masallardaki hayallerin hemen hepsi tahakkuk etmiîtir. Bir taraftan mühendisler trenlerin sür'atlerini artırıyor, diğer taraftan hükumetler hududlardaki yoklama müddetlerini uzatıyorlar. Bir taraftan radyo verici ve ahcı cihazlarında yapılan tekâmül yüzünden aslma yakın derecede neşriyat görüldüğü halde dığer taraftan sun'î parazitlerle insanlar bu nimetten mahrum bırakılıyor. Bir tarafın uzun tecrübeler ve fikrî mesaisile meydana getirdiği mühim keşifleri, diğerleri başka yoldan yürüyerek durduruyorlar ve durdurmağa çalışıyorlar. Bütün bu muvazenesizlik dikkatle gözden geçirilirse: «ilim adamlarmm atmakta oldukları terakki hatvelerine cemiyeti idare edenler hakkile tempo tutamıyor» şeklinde karar vermek icab ediyor. Birinin aletleri akıl ve fıkir olduğu halde, digerlerinde daha ziyade hırs ve hissiyat hâkim oluyor. îşte cihanda gördüğümüz muvazenesizlik, bu akıl ile hissin, hakikatle hırsın mu»ademesinden çıkan şerarelerdir. Ne diyelim, bu dört membaın, hepsi tabiatte bulunur. Nasıl bir saatin iyi çalışması için saatin muhtelif çarklan arasında iyi temasların mevcudiyeti zarurî ise, bir cemiyetb mütevazin ve müstakar olabilmesi için muhtelif parçalarının birbirine uygun sür'atlerle çalışması, yerinde yapılan değişikliğe göre diğerinin sür'atini ayar etmesi lâzımdır. Aksi takdirde cemiyet muvazenesizlikten kurtulamaz. İlim üç asırda o kadar ileri gitti ki, bu ilerleme hamlelerini atarken cemiyetin statik ve dinamik vasıflan arasmdaki müs takar ayar mefhumunu göze almadı, alamazdı da... Çünkü ilmin başlıca gayesi, tabiati ve tabiat kanunlannı bulup çıkarmaktan ibarettir. Tabiat, cömerd ellerile suerveti yeryüzüne serperken insanlann pek de ilmî olmıyan tavazzunu düşünmemişti. însan, arz üzerinde yalnız siyasî ve nıuvakkat unsurlan değil, maddî arz üzerindeki iyilikleri de tevarüs etmijtir. İlmin insanlara öğrettiği budur. İnsan tabiati iyice öğrenmedikçe, ona karşı akıllıca hareket yolunu bulmadıkça bir niza şeklini alan bu hayat mücadelesi ve zorluklar, ilelebed devam edecektir. Cemiyet, ilmin imkânlan karşısında güzelliğini muhafaza ederse ilimde buna mukabil içtimaî hayatı görmez olur. Elektrik enerjisi, tenviratı, harareti, cerri, sesli filim, telli ve telsiz telgraf ve telefon gibi yeni bir takım keşifler, fizik ilmine giren iki satırlık bir tek kanunun netice sidir. Bunların cemiyette nekadar büyük rol oynadıkları malumdur. Yalnız Edison'un keşfi üzerinde yatan eermaye, üç milyar îngiliz lirasıdır. Eğer Faraday'ın dinamo prensipine aid keşfine ki yukarıda söylediğimiz kanuna gidersek bu sermayeyi birkaç misline çıkarabiliriz. Bu sermayenin doyurduğu insan adedıni siz düşününüz. Bu insanlara iş ve ekmek bulan, bize konfor veren i§te bir tek ilim prensipidir. Bu sözlerimiz, ilmî inkılâbın haricî cephesidir. Bir de bunun içindeki inkılâb vardır. îzafiyet nazariyesi, Kuvanta nazariyesi ve atom fiziki gibi tamamile nazarî mahiyette olan keşifler, içinde yaşadığımız dünyayı bize iyice anlatmağa hizmet eden meselelerdir ve bunlar yalnız ilim âleminde inkılâb yapmakla kalmamışlar, belki terbiyevî, bediî ve dinî görüşlerimizi de deği§tirmişlerdir. Geçen asırda semti âlâsına çıkmış olan mataryalizm yerini yeni terkiblere bırakmıştır. Bu asırda felsefeye hâkim olan lar, daha ziyade fizik üstadlarıdır. Şimdi rakkas topu mukabil tarafa gidiyor. Bu gidiş, geçen neslin iman haline gelen mataryalizmine karşı bir reaksiyondan ibarettir. Yeni bilgilerin hakikî manasını kav rayabilmek için tanhten ders almak lâ zımdır. İlim esas itibarile bir harekettir; içtimaî gayelere hizmet eden içtimaî bir inbisattır. Cemiyeti yalnız iktısadla alâkadar bilen veya iktısad esasma oturtan cemiyetçiler, daha doğrusu sözde cemiyetçiler, bilmelidirler ki, bugünkü iktısad, bir riyaziye, fizik, kimya veya mühendislik meselesidir. Çünkü riyaziye fizik ve kimyanın tatbikatmdan gayri birşey olmıyan mühendislik (asgarî masrafla azamî metanette yapı meydana getiren bir meslek) diye tarif edilir. Burada yapı diyince bir radyo lâmbasından seksen yedi katlı bir binaya, bir mikroskoptan koskoca bir drednota kadar bütün yapılar anlaşılmahdır. Bugünkü medeniyette ilimle cemiyct birbirinden aynlamıyan iki mefhumdur. Bulgar Başvekilinin mühim beyanatı Köseivanof Bulgaristanın Balkanlarla olan vaziyetini anlatıyor Fransada siyasî partiler; II ( Nakleden: Cevad S a d ı k j Hatay mektubiarı Demokrat halk partisinin İktısadî zorlukların kalteşekkülü ve gayeleri dırılması için de buna zaruret vardır Antakya (Hususî) Hataylılarv artık bir an evvel anavatana kavuşmak istiyorlar. Bunun için her geçen günün Hatay hesabına büyük zarar rakamlan kaydettiğinde kimsenin şüphesi kalma miştir. İki yüz elli bin nüfusluk küçücük bir ülkenin kendi kendine ve mahsur bir halde uzun müddet yaşamasına imkân olmadığı, geçen günlerin verdiği tecrübelerle de anlaşılmıştır. Hataym idaresini elinde bulunduran lar, yirmi scnelik esaret ve ıstırab yıllannın açmış, olduğu büyük yaralan tedavi etmek, Hataya huzur ve refah verdir mek için nekadar hüsnüniyet sahibi olurlarsa olsunlar ve nekadar gayret sarfe derlerse etsinler, bugünkü ahval ve $e rait içerisinde müspet bir netice elde edilmesi pek de kolay bir iş değildir. Hatay ve Hatayhlar, Suriye ile siyasî ve idarî alâkalarından sonra iktısadî münasebetlerini de kesmişler, bütün gözlerini ve ümidlerini anavatana çevirmişlerdir. akat Hatay Suriye kapıları sımsıkı bir gümrük zincirile kapatıldığı halde H a • tay anavatan kapılan istenildiği gibi açılmamış, hâlâ Payasta, Aktepede du ran gümrük noktaları, tıpkı iki yabancı ülke arasındaymış gibi vazife görmekte bulunmuştur. Hatay hükumeti, anavatanm bütün kanunlannı gümrük, istihlâk ve mua mele vergileri kanunu da dahil olduğu halde kabul etmiş ve Hatayda mevcud bütün stok mallardan bile fazlasile istihlâk vergisi almıştır. Buna rağmen Hataydan giden her yolcu Payas gümrüğünda tepeden tırnağa kadar yoklanmakta ve beraberinde en ufak bir eşyadan gümrük resnüle ve sair bütün vergiler alınmaktadır. Bundan başka, anavatana sevkedüen Hatay mahsulât ve mamulâBı da öyle zannedıldiği gibi kolayca ihrac edilememektedir. îhrac edilmek istenilen maî için evvelemirde bir menşe şehadetnamesi. ve bir de husul menşe beyannamesi istihsal etmek lâzımdır. Şayed mal canlı ise bir de baytar raporu almak ve bunları Payas gümrüğüne ıbraz etmek icab eder. Hatay mallan, gümrük resminden muaf olmayıp yüzde 99 tenzilâta tâbi olduğundan Payasta alelâde gümrük formalite lerine ve sıhhî muayenelere tâbi tutulur ve bazan ufak bir muamele noksanlığı yüzünden mallar günlerce Payas istasyonunda açıkta bekler. Bu yüzden bilhassa portakal, meyva ve sebze gibi çabuk bozulan mahsulât ihracatçılanmız zarara uğradıklarından şikâyet etmektedirler. İhracatçılann uğradıkları bu müşkülât dolayısile, meselâ Antakyada anavatana gönderilmesi ve iyi fiatlarla satılması kabil olan erik ve yenidünya mahsullerinin bahçelerde ve hâllerde çürüyüp kalmış olduğu söylenmektedir. Hataydan anavatana yapılan ihracatta görülen bu zorluklar, anavatandan Hataya yapılan ithalâtta da göze çarpmaktadır. Bugün Hatay piyasasında mevcudü bitmiş olan herhangi bir mala, meselâ bir Konyalmın veya bir Adanalmm îstanbuldan getirtmesi gibi öyle kolay kolay celbetmeğe imkân yoktur. Anavatan mallan Hataya gümrüksüz olarak girdiği halde gene bir Payasta ve bir ds Hatay gümrüklerinde bir sürü formaliteye tâbidir. Anavatandaki ihracat birlik lerinin çıkardığı zorluklar, araya giren birçok mutavassıt eller, menşe şehadet nameleri ve saire... îstanbuldan mal getirtmekle Amerikadan mal getirtmek arasında hiçbir fark bırakmıyor. İşte bu ve buna benzer bınbir türlü kayıdlardır ki Hatayda hayatı, anavatan dan çok yüksek bir seviyeye çıkarmif, bunun neticesi olarak da iktısadî bir buhran ve işsizlik başgöstermiştir. Gümrük ve pasaport kayıdlarının kaldınlmîş olduğu ilk günlerde, anavatandan Hataya akın eden binlerce yurddaş bu vaziyet karşısında yavaş yavaş çekilmiş oi duklarından bugün Hatay çarşılan, kahvehaneleri ve otelleri ıssız bir hal alniış bulunmaktadır. Bu partinin kâtibi umumisi Mösyö Raymond Laurent, tarihçesini şöylc hulâsa eder: «Demokrat Halk Partisi, birkaç kişinı'n tesadüfî teşebbüsünden doğmuş değildir; uzun zamandanberi hazırlanmış, ve oldurulmuştur. Çok daha evvelden demokrat halkçılar, vasıfları muayyen bir fikir ailesi teşkil ediyorlardı. Fakat bunlann yaptıklan şey, sosyal aksiyon sahasında bir fikir propagandasıydı. Demek ki Demokrat Halk Partisi, bir an'ıneyi devam ettirmektedir. Büyük Harbe tekaddüm eden ilk yirmi sene zarfında, mu harrirlerden, hatiblerden, muhariblerden müteşekkil seçkin bir tabaka, dinî kanaatlere hürmet fikrile siyasî reaksiycnlar ve sosyal muhafazakârhk fikrini birbirine bağlıyan sofizm'i mahvetmeğe cesaret ve inadla çalışmışlardır. Bu işi muvaffakikiyetle başardıklan ve kafalann Demokrat Halk Partisini karşılamağa müsaid ve hazırlıkh olduğu söylenebilir. Demokrat halkçıların 1924 meclisinde teşkil ettikleri grup partinin teşekkülü hususunda atılmış ilk ve kat'î adımdır. Bu grupta on sekiz meb'us vardı. Demokrat Halk Partisinin bilfiil teşekkülü zımnmda toplanan ilk meclis 1924 senesinde 15 ve 16 teşrinisanide içtima etti. Demokrat Halk Partisinin programı, demokrat cumhuriyetin çok net ve çok kıvrak bir telâkkisinden ilham alır. Bu partiye göre cumhuriyetin tarifi şudur: Cumhuriyet, her vatandaşın, iktidanna göre ve gittikçe artan bir nispet dahilinde âmme işlerinin tedvirine iştirakini temin eden siyasî ve sos yal rejimdir. Görülüyor ki Cumhuri\et, Demokrat halkçıların anladığı manada, bir kere kurulmuş ve kat'î şeklini almış müesseselerin heyeti mecmuası değıl, fakat daima yeni başarılara doğru giden bir temayül, bir ha.yat ve aksiyon prensipidir. Demokratik cumhuriyetin bu tarifinden demokrat halkçılar dört ana fikir çıkarmışlardır: 1 Cumhuriyete ve sjyasî hürriyetlere (vicdan hürriyeti, tedris, iştirak ve içtima hürriyeti, matbuat hürriyeti) bağlıhk. 2 Inkılâbçı bir tekâmül ve istihsalin muhtelif unsurlarının samimî iştirakile, ekonomik ve sosyal organizasyon içinde demokrasiyi tahakkuk ettirmek iradesi. 3 Manevî kuvvetleri muhafaza ve dinî kanaatlere hürmet cihetini temin içm, kafalann ve vicdanlann medenî terbiyesi. 4 Beynelmilel teşriki mesai metodlarınm sarahaten müsaid bir haricî siyaset. Yukanda bahsedilen an'aneye bağlı bulunanlar ve son seneler zarfında muhtelif genclik zür&feleri arasında, sendikal organizasyonlarda ve diğer sosyal islerde yetişmiş olanlar bu partinin çerçevesi içine girerler. Sağ veya sol eski teşekküllerden hiçbirine girmeyip hangi partiye iltihak edeceklerinde tereddüd gösterenler bu partide istedikleri şefleri ve düsündükleri programı buldular. Bugün, Demokrat Halk Partisi, Fransanın elli kadar vilâyetinde federasyonlara ve şubelere maliktir. Diğer vilâyetlerde ise muhabirieri ve taraftarları vardır. Demokrat Halk Partisi sadece intihab zamanlannda mevcudiyeti farkedilen bir teşekkül değildir. Bu parti herşeyden evvel bir fikir propagandası yapar. ve memlekette medenî terbiyenin tahakkukuna çalışır. Yirmi binden fazla abonesi buîunan haftalık Le Petit Democrate gazetesi bu maksad ve bu gaye ile çıkanlmaktadır. Varılan neticeler, Demokrat Halk Par tisinin istikbale ümid ve itimadla bakmasını temin etmiştir. Büyük Harbi yapan neslin mühım bir ekseriyetini temsil eden Demokrat Halk Partisinin, günün birinde, Fransız siyasetinde birinci derecede bir rol oynaması pek mümkündür. Hatay, anavatana kavuşmak istiyor H. Köseivanof ParisSoir gazetesinin sureti mahsusada Balkanlara gönderdiği muhabiri Jerome Tharaud, Bulgar Başvekili Köseivanof'la yaptığı bir mülâkatı gazetesine bildiriyor. Bulgar Rumen hududunda vukua gelen hâdisenin, Sofya sokakla rında mühim tezahürlere sahne olduğu güne tesadüf eden bu mülâkatta Bulgar Başvekili, Fransız gazetecisine, evvelâ bu hâdisenin müessif mahiyetini tebarüz ettiren ju sözleri söylemiştir: « ^ Hâdiseyi izam etmek niyetinde değiliz, bilâkis. Bu sözümün doğruluğunu anlatmak için size şu kadar söyliyeyim ki, gazetelerimizi bile bu meseleden bahsetmekten mcnettik. Fakat gizli kalabilir mi? Tahkikat yapıhyor. Lâkin, size şimdiden haber vereyim ki haydudlann tezine hiç kıymet vermiyorum. Fakat iki memleket arasmdaki münasebatı ihlâl etmek tehlikesi arzeden bu meseleyi bir tarafa bırakalım. Sizi temin ederim ki, en samimî arzumuz, komşu muz Romanya ile dost yaşamaktır. Bu, hem bizim için hem de sulh için ve garb demokrasileri için hayırhdır. Otuz seneye yakın bir zamandanberi cereyan eden vukuata bir bakınız. Harbden sonra imzalanan, Sevrs, Neuilly, Trianon muahedeleri, artık tarihî birer hatıradan ibaret kalmıştır. Bunlardan ilk kurtulanı Türkiye oldu. Macaristan da, »ırası gelince kurtuldu. Yalnız Bulgaristanm ebediyen bu muahedeye bo yun eğmesi mi mukadder?» Bundan sonra, M. Köseivanof, Dobruce meselesine geçerek şu sözleri söylemiştir: « Şimalî Dobrucede hiçbir iddia mız yoktur. Orası hiçbir zaman bize aid bulunmuş değildir, ve Romanyahlar o kısımda çok çalışmışlardır. Fakat binlerce ve binlerce yurddaşımızın yaşadığı cenubî Dobruceyi bize bıraksınlar. Orası, Burgaz ve Varna limanlarımızın hinterlandıdır. Ondan mahrum kaldıklan gündenberi bu limanlar günden güne ölüyor. Memleketim bir buğday memleketi değildir. Yetiştirdiği buğday ancak kendi ihtiyaclarına yeter. Dobruceye sahib olursak bu noksanımızı telâfi edeceğiz. Ve Romanyanın bundan kaybedeceği, ancak istihsalâtınm yüzde biridir. Birkaç ay evvel, bu sıkıcı meselenin kökünden halline imkân olup olmadığını araştırmak maksadile Bükreşle Sofya arasmda müzakerata başlanmıştı. Fakat, malum olan hâdıseler araya girdi. Ro manyaya verilen îngüiz Fransız teminatı, başlıyan müzakereleri yarım bırakti.» M. Köseivanof, Bulgaristanın Balkan paktına dahil olmaması meselesini de, Fransız muharririne 5u suretle izah et miştir: « Memleketimin Balkan Antantına dahil olmasma, bidayettenberi engel teşkil eden şey, değersiz, komşu kavgalandır. Dobrucenin birkaç kilometre murabbamdaki parçası Romanya ile bozuşmamıza kâfi geldi. Ege denizi üzerinde birkaç kilometre murabbaı sahil yüzünden Yunanlılarla bozuştuk. Bütün bunlar kolayca tamir edilemez mi? Hüsnüniyetimize bizzat delil göstermedik mi? Cenubî Sırbistanı teşkil eden Makedonya parçasmdan resmen vazgeçip Yugoslavya ile ebedî bir dostluk pakti imzalamadık mı? Türkiyeye karşı ayni uzlaşma fikrile hareket etmedik mi? Türklerle de bir dostluk muahedesi imzalayıp Edirneden sarfınazar ettik. Yalnız Romanyahlar ve Yunanlılarla mı anlaşamıyacağız?» Raymond Laurent kuv\etlere saygı göstererekten bütün vatandaşlar arasında millî birliğin muhafazasını isterler. Dinî sulh demokratik müesseselerin iyi işlemesi için zarurîdir. Ne sivil makamların kendi sahasmda meşru ve an'anevî istiklâli, ne devletin lâikliği, dinsizliği devletin bir nevi dini haline sokan laicisme'le kanştınlmamalıdır. Bilâkis, devlet, birçok kimselerin, kendilerini umumî menfaate daha iyi vakfetmek enerjisini besliyen ahlâkî ve dinî hayat kaynaklanna hürmet etmelidir. Bu mesele, devletin dinle ve manevî kuvvetlerle münasebeti meselesi, Demokrat Halk Partisi için esastır; 1516 teşrinisani 1924 umumî toplantısmda beyan ettiği gibi: «Hakka tecavüz telâkki ettiğimiz herhangi bir siyaset takibine düşmanız. Demokratik bir rejimde ancak tekemmül edebilir kanunlar vardır.» Laicisme'e gelince; Demokrat Halk Partisi bunu lâıklıkten ayırarak şöyle tarif eder: «Laicisme, bütün gayreti din fikrile Cumhuriyet fikri arasında gittikçe derinleşen bir uçurum yaratmağa ve böylelikle halkm ruhunda milletin an'anevî itikadlarını öldürmeğe matuf bir mücadele ve taassub doktrinidir.». Tedris hürriyeti de partinin birinci plânda gelen meselelerindendir; bu hürriyeti iki cepheden mütalea eder: Oğretmen ve öğrenmek hürriyeti. iştirak hürriyetine de şiddetle taraftardır. Bu partinin daha ziyade sağa meylettiği sanılmasm; bilâkis, sosyal programı onun daha ziyade sol bir parti olduğunu gösterir. Demokrat Halk Partisi, seksen senedenberi primitif ve iptidaî şeklini muhafaza eden umumî rey usulünün ıslahını taleb eder: Intihabda tam nisbî usüe, ailevî rey ve mecburî rey usullerine, kadınların rey sahibi olmasma ve referendum'a taraftardır. Umumî rey usulünün ıslahından başka, Demokrat Halk Partisi, ailevî, meslekî, ekonomik ve sosyal menfaatlerin temsilinin de yeniden organize edilme^ini zarurî addeder. Bunun gibi, esaslı bir idarî ıslahat da lâzımdır. Bugünkü idarî taksimat yerine memleket mıntakalara ayrıhrsa idare mekanizması daha iyi işler ve geleceğe talik edilen ademi merkeziyet tahakkuk etmiş olur. Devlet memurlarının, onlan indî tasarruflara karşı garanti alhna alan umumî bir statüsü olmalıdır. Bu statü sendikal hakları (hükumet memurları müstesna) ihtiva ve âmme hizmetlerinde grevi menetmelidir. Demokrat Halk Partisine göre beynelmilel nizam, ancak emniyet ve adaletle kaimdir; bunun için muahedelere ve anlaşmalara hürmet edilmesini ister. Sulhün beynelmilel organizasyonu için silâhsızlanmağa çalışmak kararındadır. Fransız diplomasisi, Milletler Cemiyetinin yar dımile, bütün milletler arasında norma! münasebetler tesisine çahşmalıdır. Prot. Salih MURAD Siyam Imparatoru Framada Marsilya 2 (a.a.) Annam İmparatoru Bao Dai, dün, Air France hattının bir tayyaresıle saat 19 da buraya gel miştir. İmparator, otomobille Cannes'a git miştir. Ispanyadaki Rus esirleri Doksan beş kişilik grup, dün limanımıza geldi ve Odesaya hareket etti Doktrin ve program Demokrat halkçılara göre Cumhuriyet, Ortaçağ komünlerile başlamış ve asırlar boyunca devam etmiş bulunan yavaş bir tekâmülün neticesidir. Demokrat halkçılar rejim meselesinin münakaşa mevzuu olmasmı kabul etmezler. Ahlâkî ve dinî Bu arada Türk Bulgar muahedesinden bahsederken M. Köseivanof'un «Muahedeyi imazalayıp Edirneden sarfmazar ettik» demesi karilerimizin hayretini mucib olmuş olacaktır. Biz, Fransız meslekdaşımız tarafmdan bu sözlerin sayın Bulgar Başvekiline bir suitefehhüm eseri olarak atfedildiğini zannediyoruz. Dün şehrimize gelen Bus gönüllüleri İtalyan vapurundan çıkıyorlar İspanya dahilî harbine iştirak ederek esir düşen Sovyet gönüllülerinden 95 kişilik bir grup Italyada bulunuyordu. Sovyet hükumetinin yaptığı teşebbüs üzerine İspanya harbinde İspanyol cumhuriyetçilerile birlikte çarpışan bu esirler, Sitta dö Bari vapurile dün İtalyadan limanımıza gelmişlerdir. Sovyet bayrağmı taşıyan Armenia vapuru, bu esirleri almak üzere limanımıza gelmiş, «Sitta dö Bari» den evvel Galata rıhtımma yanaşmıştır. Sitta dö Bari'deki esirler bu vapurdan çıkarak Sovyet vapuruna geçerken rıhtımda biriken Sovyet kolonisi tarafmdan tezahürat yapılmış, küçük kızlar tarafmdan esirlere birçok buketler verümiştir. CUMHURİYET M. Köseiva Dün akşam Odesa'ya hareket eden nof'un, Fransız muharririne verdiği beSovyet esirlerinin içinde milis subayları yanatmdan yukarıya naklettiğimiz kısımda vardır. lan ParisSoir'dsm aynen tercüme etlik. Partinin ziraî programı son derece zengindir ve sol partilerin müşterek arzusu olan bütün ıslahatı ihtiva eder. Sosyal sahada ise, Demokrat Halk Partisi, iş kazalarına dair kanunun tamamlanmasını, içtimaî sigortaların yalnız ihtiyarhğı deBu vaziyetin devamındaki esbab ve ğil, maluliyeti, hastalığı ve işsizliği de önavamil ne olursa olsun artık söylenmesi lemelidir. zarurî olan ve bilâtefrik cins ve mezheb Vanlacak şey, sosyal sahada demok herkes tarafmdan tekrar edilen tek bir harasi olmalıdır; bunun için sınıflar arasın kikat var: da mücadele ve şiddet değil, fakat inkı Hatay bir an evvel anavatana iHilâbcı ve cesur bir tekâmül ve istihsalin hak etmeli ve şu 250 bin kışılık küçüc'ak bütün unsurlan arasında samimî bir işbir kütle, mukadderatını 20 milyonluk bü yük kütle ile birleştirerek onun nimeüeliği lâzımdır. » rinden kayıdsız ve şartsız müstefid olmaBundan evvelki yazı 31 mayıs tarihll hdır. **