CUMHURfYET 21 Mayıs 1939 Sovyetlerle yapılacak anlaşma Fransa, müşterek emniyet için yeni bir plân hazırladı [Baştarafi 1 ind sahttede] Lord Halifaks'ın refakatinde Hariciye Nezareti Hukuk işleri müdürü Malkin, orta Avrupa işleri dairesi şefi Strang ve Matbuat dairesi şefi Peake bulunmaktadır. Lord Halifaks, istasyondan doğruca Ingiliz Sefarethanesine gitmiş ve saat 17 buçukta refakatinde İngiliz Elçisi Sir Erik Fibs ile İngiltere Hariciye Nezareti mütehassıslan olduğu halde Başvekâlet dairesinde M. Daladye'yi ziyaret etmiştir. Fransız Hariciye Nazırı Bone ile Hariciye Nezareti Umumî Kâtibi A lexis Leger de oraya gelmişlerdir. Salâhiyettar mehafilde temin edildiğine göre, îngiliz ve Fransız Nazırlan, İngiliz Sovyet müzakereleri etrafında görüşmüşlerdir. Hariciye Nazın Bone, bu sabahki kağine göre, îngiliz ve Fransız Nazırlan, görüşmelerini kolaylaştırmak maksadile hazırladığı teklif hakkında iki saat süren uzun izahat vermiştir. Kabine, Hariciye Nazırının tekliflerini aynen tasvib etmiştir. Daladye ile Bone, bu sabah tasvib edilen teklifler hakkında Lord Halifaks'a izahat vermişlerdir. Fransız plânı, îngiliz Sovyet anlaşmasını kolaylaştıracak mahiyettedir. ğildir. Londra meseleyi azamî hüsnüniyetle ve kabul edilebilir bir tarza var mak arzusile tetkik eylemektedir. Bununla beraber alâkadar hükumetlerle istişare için zamana ihtiyac vardır ve yeni bir merhale daha kat'ı için birkaç gün gecikecektir. Mussolini'nin son sözü! IBastarafı I tnci sahitedel gördüm. Bunu ilân ederken bazı gülünc şayiaları filen tekzib etmek isterim. Geçen pazar günü Torino'da irad ettîgim nutukta söylediğim veçhile Alman/a ile aramızda bir ittifak akdedilmiştir. Pazartesi günü Berlinde imzalanacak olan bu ittifak, teçhizatı ve insan itibarile çok kuvvetli 150 milyonluk bir blok vücude getirtniştir. Bu bloka kimse birşey yapamaz. Roma Berlin mihveri sulh istiyor, fakat şayed demokratlar ileri hareketimıze mâni olurlarsa buna şiddetle karşı koyacağız. Bunu bir kere daha açıkça söyledikten sonra artık badema sükut edeceğim. Bundan sonra icab ettiği takdirde millet konuşacakbr. 45 milyon Italyanın ve 10 milyon askerimizin arzusu birdir. Bu manzara bugünkü vaziyeti izah etmeğe kâfjdir.» Tarihin Dersi Hava hücumlarına karşı... Kat't karar çarşambaya kaldt Londra 20 (a.a.) Van Sittart dün saat 19 da Hariciye Nezaretinde Maiski'yi kabul ederek, mumaileyhin saat 22 de Parise hareketinden evvel bazı malumat almak istemiştir. Van Sittart, sefirden 15 mayısta yapılan Sovyet tekliflerinin Sovyetlerin son sözünü teşkil edip etmediğini sormuştur. Çünkü dün tevdi edilen Sovyet notası, 15 mayıstaki notamn muhteviyatının teyidinden ibarettir. Maiski, hükumetinin esas addedilçn nokta hakkında kanaatini değiştirmiyeceğini zannettiğini söylemiştir. O nokta şudur: «Müşterek emniyet, mütekabil yardım taahhüdlerine girişilmediği takdirde, kabili tahakkuk değildir.» Bunun üzerine îngiltere hükumeti, derhal Varşova ve Romanya ile temasa jeçerek bu iki memleketin tarzı hareketile üç ta/aflı bir yardım paktı ve bunun neticeleri hakkmda bu iki memleketin imtiyazlarının nelerden ibaret olduğunu öğrenmeye karar vermiştir. Kabine, Varşova ve Bükreş'ten alacağı cevablarm ve cumartesile pazartesi günleri Pariste ve Cenevre'de yapılacak görüşmelerin neticesine göre çarşamba günü son kararmı verecektir. îngiliz hükumeti mahfillerinde söylendiğine göre îngiltere, Sovyet taleblerinin bir miktannı daha is'af edecektir. Ayni mahfiller, şarkî Avrupada harb vukuunda îngiltere ile müttefiklerinin hareket serbestliklerine halel gelmeden Sovyetlerle umumî bir anlasma yapılabileceği kanaatini izhar eylemektedirler. tttifak yarın imzalamyor Roma, 20 (a.a.) Kont Ciano, refakatinde General Pariani olduğu halde Berline hareket etmiştir. Nazır, pazar günü Berline muvasalat edecektir. Kont Ciano ile Von Ribbentrop, pazartesi sabahı Alman îtalyan askerî paktını imza edeceklerdir. îmzayı müteakıb Kont Ciano, Hitler tarafından kabul edilecektir. tttifakın mahiyeti Tebliğ neşredilmedi Paris 20 (a.a.) Fransız îngiliz konuşmaları saat 19,50 de bitmiştir. îngiliz Hariciye Nazırı Lord Halifaks'la arkadaşları, Fransız Başvekili Daladye, Hariciye Nazırı Bone ve arkadaşlarile 45 dakika müzakerelerde bulunmuşlardır. Saat 20 de Harbiye Nezaretinde îngiliz diplomatları şerefine sekiz kişilik hususî bir ziyafet verilmiştir. Müzakereler neticesinde hiçbir tebliğ neyredilmemiştir. Maiski Pariste Paris 20 (a.a.) Bu sabah Parise gelmiş olan Sovyetler Birliğinin Londra Sefiri Maiski, derhal dün, Bone taraf/ndan kabul edilmiş olan Sovyetlerin Paris Sefiri Suriç ile görüşmüştür. Moskova müzakereleri hakkındaki Fransız ve îngiliz noktai nazarları hakkında malumattar olan iki Sovyet diplomatı Moskova ile telefonla konuşmuşlardır. Paris, 20 (a.a.) Romadan Le Jour gazetesine bildiriliyor: Îtalyan Alman askerî paktı on senelik olacak ve askerî istişare ve belki de daimî askerî istişare prensipini koyacaktır. İki kumandanlık yalnız umumî bir harb halinde değil, taraflardan biri askerî bir harekete giriştiği andan itibaren birleşecekfl'r. Bununla beraber, tam manasile «Tek kumanda» meselesinin bertaraf edildiği anlaşılmaktadır. Nihayet, bazı haberlere göre, taraflardan birinin diğer bir memleketle girişeceği bir ihtilâf demokrasilerin ittifak ve garanti sistemlerinin faaliyete geçmesini intac ettiği takdirde îtalyan Alman ittifakı otomatik bir surette tatbik sahasına geçecektir. promi formülü bulmasını diliyoruz.» . IBasmakaleden devami Diyorduk ve bunda pek fazla bir kusur telâkki edilebilecek bir nokta görmüyorduk. Mademki gaye bir haksızlığı düzeltmektir, kan dökülmeden ayni neticeye varmak kabilken şüphesiz başka türlü hareket edilemezdi. Almanya uzun bir gayretten sonra nihayet Versailles müahedesini son sahifcsine kadar yırtmış bulunuyor. Kendi eme«Topyekun harb» în ordular gerîsinği sayesinde artık o da bütün milletlerle deki millet ve vatan cepbesinde yapmak müsavi şartlar altında görüşmek imkânlaistiyeceği maddî ve bilhassa manevî termı elde etmiştir. sirleri azaltmak ve bu suretle cephelerNe güzel değil mi? deki orduların maddî ve manevî kayFakat hayır! Almanya vaziyetinden naklarını ve temellerini sarsılmaktan kuımemnun değildir. îşgal ettiği saha kendi tarmak, her milletin bellibaşlı en büyük sine dar geliyor. Ona toprak lâzım, ham emellerinden ve gayelerinden birisi olmadde lâzım, endüstrisini yaşatacak pa muştur." zarlar lâzım, daha birçok şeyler lâzım. îşte bunun içirtdir ki, dünyanm geçirÜstelik Almanya, müsavi şartlar altın mekte olduğu şu buhranh günlerdeki hada konuşmak prensipinden de vazgeçmiş zırlıklar arasmda pasif korunmaya daha tir. O nordik ırkı temsil etmektedir, bina büyük bir inkişaf verildiği görülmektedir. enaleyh diğer milletlerle ancak üstün Vakıâ tayyare tehlikesini çok evvelden şartlar altında müzakerelere girişebilir. anlamış milletler hazırlıklarını kararlaşAksini iddia edenler Almanyanm olduğu tırmışlar ve zamana muhtac tedbirîeri fikadar sulhun da düşmanıdırlar. Nordik len başarmış bulunuyorlardı. Daha şüırkın mümessili olan üçüncü Reich bunları mullü mecburiyetleri ve mahallî hükuyola getirecek ve Almanyanm istediği met ve Belediyelere paraca büyük külsulhu yeryüzünde tesis edecektir. fetleri yükliyen meseleler münakaşalar Işte, sulh hesabına olduğu kadar Al doğurmuış ve henüz halledilmemiş bulumanya hesabına da zararlı olan ve bütün nuyorsa bunlar da şimdiki buhranın dünya karşısında Hitler'i haksız çıkaran hayatî ehemmiyeti karşısında birer birer zihniyet budur. hal ve faslolunmakta, tereddüd'er ortadan birer birer silinmektedir. Senelerce: ruz! Diye bağırarak, hatta îngiliz efkârı umumiyesinden bile mühim bir ekseriyetin sempatisini kazandıktan sonra yavaş yavas taktiğini değiştiren nasyonal sosyalist Almanya, bu hareketile daha ziyade kendi menfaatlerine aykın bir yol tutmuş olmuyor mu? Henüz dün denecek kadar yakın bir mazide müsavi şartlardan bahsederken bugün: Benim şartlarım! Diyerek büyük, küçük müstakil milletlerin bir takım Dikiat'hrA boyun eğmesini istemek, Versailles'ı bir Diktai olduğu için yırttığını söyliyen Almanyaya yakışır mı? Bugünkü Almanyanm başında bulunan devlet adamlan elbette biliyorlardır ki, nordik ırkı temsil etmesine rağmen dünya yüzünde yegâne müstakil millet Almanya değildir. Ve gene bu sayın adamlar elbette hatırlıyorlardır ki tarih, ölçüsünü taşıran istilâ emellerini daima cezalandırmıştır. Milâddan önceleri hakikat olan bu görüş, yirminci asırda hakikatten de kuvvetli sayılabilir. îçinde yaşadığımız devır, milliyet duygusunun elle tutulacak derecede kuvvet ve kesafet kazandığını gösteriyor. Bu duyguyu dünyaya Almanya aşılamadı. O halde, benliğini müdrik blılunan bu dost milletin dünya ile münasebetlerinde normal kadro içine girmesini beklemek hakkımızdır. Tek taraflı sulh istemek, harbi hazırlamaktan başka birşeye yarayamaz. Unutmıyalım ki bugünü doğuran Versailles idiyse Versailles'ı doğuran da Kaiser Almanyasının taşkın istilâ emelleri idi. Tarihten ders almasını ne îaman öğreneceğız: Pasif müdafaa Yazan: M. S. zife olur. Şüphesizdir ki, bombalarm, ziraat üzerinde tesiri ve korunması başka; ticaret gemileri üzerindeki tesir ve korunması ise büsbütün başka olacaktır. Pasif korunma kanunumuz, 15 yaşmdan 60 yaşına kadar erkek ve kadını, senede en çok otuz saat pasif korunma tedrisine mecbur tutmuştur. Fakat, işe yarar umumî neticeler alınabilmesi için, evvelâ teşkilât ve öğretmen lâzımdır. Görülüyor ki, mesele pek de basit değildir. Yalnız kimya öğretmenlerine gaz kursu verdirmekle iş bitmiş telâkki olunamaz. OğTctmenlerin takib edeceği program da hükumetçe tespit edilmij olmak gerektir. îşte görülüyor ki, makalemizin başında söylediğimiz milletlerin, bilgi, hazırlık ve disiplin esasına dayânan yeni bir kültürle talim ve tensik edilmesi lâzımdır prensipinin taihakkuku, bellibaşlı ve kül halinde ele ahnması lâzım mühim bir iş telâkki edilmek gerektir. Paris şehri, bir taraftan da polis ve Belediyece yapılacak pasif korunma tejkilâtı için kendi pasif korunma kanunlari hükümlerine uygun olarak gönüllü kaydetmek üzere teşebbüse geçm'ştir. İstenilen eşhasm rneslek itibarile tenevvüü ve bunların yetiştirilmesi düşünülmeye değer bir ma'niyette olduğu gibi Paris şehri General Niessel'in sozündeki Devekuşuna benzememek için şimdiden hazırlıklarını ileri gÖrürmekte olması bakımından da geçiımekte olduğumuz buhranlf günlerin nekadar ciddî ve zamana uygun işlere ehemmiyet verilmesi lâzımgeleceğini ihtar makiyetindedir. Polise müracaati istenilen eşhas şunlardır: Mahalle, sığınak, siper âmiri ve irtibat ajanlığı... Yangm için: Yardımcı itfaiyeci; sdıhî hizmet için: Opcratör, doktor, veteriner, eczacı, teskereci, hastabakıcı; zehirli gaz hizmeti için: Gaz keşfedici, temizleyici, kimyager, laborant; nakliye hizmei için: Garaj, manevra âmiri, her cins araba kondüktörü, atölye şefi, araba yıkayıcı; bürolar için: Telefoncu, muhasebeci, steno daktilograf... Belediyeye müracaati istenilenler: Sığınak ve siper hizmeti için mühendis, mimar, iş kondüktörü, amelebaşı. mütehassıs amele, makınist, elektrikçi, marangoz, kaldırımcı ve saire, havagazi ve elektrik amelesidir. Pek mütenevvi hizmetleri yapncalc olan bu mütehassıslar ve işçiler, bizde gönüllü olarak değil, pasif korunma ksnunumuza göre intihab suretile ve nizamramesine uygun olarak ayrılırlar ve senede otuz saati geçmemek üzere kendi sahalarında yetistirilirler. Bu yetiştirme yalnız nazarî değildir. Amelî ola'ak da yapılacaktır. Radyolarda işittiklerimize, resmigeçidlere, nutuklara, gazetelere ve propagandalara bakarsak, topyekun harb, silâhlar patlamadan evvel başlıyor demektır. Buna bakarak, Pariste alınan tedbirler acele ve mevsimsiz değildir. General Niessel'in tavsiyeleri tutulmakta, tehlikeye cesaretle bakılmakta ve Devekuşuna benzememiye çalışılmakta oîduğuna hükmederiz. Fransada her derecedeki mektebler için ayrı ayrı programlar hazırlanmıştır, bizde de ayni şekilde tatbikata geçmek zaruridir Müsavi şartlar altında sulh istiyo Fransız gazetelerinin mütaleaaı Paris 20 (a.a.) Gazete tefsirleri: îngiliz Sovyet görüşmeleri hakkında tefsiratta bulunajı Durmesson, Figaro gazetesinde yazıyor: «Çemberlayn «suitefehfoüm» kelimesini kullandı. Londra ile Moskova arasında haikaten suitefehhüm mü mevcud, yoksa başka birşey mi vardır? Meselenin ruhu buradadır. Hakikaten suitefehhümden başka birşey mevzuubahs değüse, müzakere zorlukları, ne kadar çetin olursa olsun, yenilmesi icab eder. Her iki tarafta iyi niyet ve inan mevcud olunca, bir tarzı halle varmamak imkâm yoktur.» Pelil Pamien gazetesinde Bourgues, bugün öğleden sonra Cenevrede yapılacak olan Bone Halifaks Maiski ve daha evvel Pariste yapılacak olan Maiski Suriç mülâkatlanndan bahsederek diyor ki: «Belki Kremlin, o zamana kadar Fransa ve îngiltere ile teşriki mesainin Sovyetler Birliği için inkâr kabul etmez faydaları olabileceğini, mahdud ve fakat vazıh formüllerin umumiyet itibarile çok geniş olmakla beraber hakikaten mutad olarak vadettiği kadar tatbik sahası bufunmıyan taahhüdlerden daha iyi temas etmekte olduğunu takdİT edecektir.» Epoques gazetesinde de şöyle yazılıyor: «Moskova ile yaklaşmaya verilecek şeklin ehemmiyeti yoktur. Lâzım olan şey, Sovyetler Birliginin muhtemel yardımından mahrum kalmamaktır. Daladye ve Bone'nin mes'ud bir kom Îngiliz gazetelerinin neçriyatı Cenevre yolunda... Paris 20 (a.a.) îngiliz Hariciye Nazırı Lord Halifaks bu akşam saat 21,30 da Cenevreye hareket etmiş ve istasyonda Bone tarafından selâmlanmıştır. Ayni trenle, Sovyetler Birliğinin Büyük Elçisi Maiski de Cenevreye hareket etmiştir. Fransız Rus müzakereleri Paris 20 (a.a.) Hariciye Nazın Bone, dün öğleden sonra Sovyetler Birliği Sefiri Suriç'i kabul etmişrir. Nazır, bunu müteakıb uzun bir gaybubetten sonra bir nezaket ziyareti yapmaya gelen Almanya Sefiri Von Welezeck i kabul etmiştir. Londra 20 (a.a.) Gazeteler, Sovyetler Birliğile pratik bir işbirliğinin îngiliz hattı hareketindeki istihale ile tahakkuk edeceği intıbaını elde etmektedirler. Avam Kamarasındaki tefsirlerde bu istihaleyi tasvir eden muhafazakâr parti hizbinin efkârı umumiyede gittikçe artan bir otoriteye mazhar olduğunu göstermektedir. Paris ve Cenevre görüşmeleri ve îngilterenin taahhüde giriştiği memleket merkezlerinden alınacak malumat, îngiliz hükumetine yeni bir anlaşma formülü tesisi imkânını verecektir. Bundan baska, gazetelere Varşova'dan verilen malumata göre, Polonya hükumetinin hareket hattında da mahsus bir istihale mevcuddur ve Varşova, şimdi Sovyet zihniyetine yaklaşrnaktadır. Naoolvon'u taklid etmek i*tivenler Şurası muhakkaktır ki, hazırlıklar ve tedbirler ancak sulh zamanında sükunetle yapılabilir, bombalar yağmağa başladığı zaman i§€ başlamak telâş ve panikten başka bir netice vermez. Sarfedilecek emekler ve masraflar bugünkü buhran geçtikten sonra dahi faydasız ve lüzumsuz kalacak değüdirler. Tayyareler dünyada mevcud oldukça milletler için, bomba hücumlarma karşı korunmak mecburiyeti de baki kalacaktır. Pasif korunma işlerinde AvTupa çok ileriye gitmişlir. Aradaki fasılayı daha fazla açarak geri milletler vaziyetindc kalmamayı her millet ve hükumet düşünmek zaruretindedir. Meçhur bir Alman kimyagerinin «Elimize geçen yeni silâh fen ve ilim sahasmda büyük inkişafa malik mületlerin elinde kudretli bir vasıtadır. Bu sahalarda geri kalmış milletler üzerinde hakimiyeti temin edecektjr» sözü, bütün mületlerin, pasif korunma işine dört elle sanlmasını teşvik eder mahiyettedir. Eserlerile tanınmış meşhur Fransız Generallerinden Niessel'in «Devekusu şibi kendimizi aldatmaya çalışmıyahm, tehlikeyi olduğu gibi görelim. Fakat ayni zamanda, tayyare hücumlannın mucib oîacağı insan ve mal zayiatı o kadar büyük olacaktır ki milletin ve hükumetin mukavemet arzusunu kıracaktır, demeye kadar giderek ve buna inandırmaya çalışarak mubalâğalara sapmıyalım» sözündeki hakikati gözönünden ayırmamak da lâzımdır. Son günlerde Fransa, bir kararname ile, ana mckteblerinden başlıyarak, yüksek ihtısas mekteblerine kadar resmî ve hususî bütün mekteblerde bilcitm'.e Öğretmenlerle talebelere pasif korunma tedrisini mecburî kılmıştır. Her derecedeki mektebler icin ayrı ayrı programlar hazırlanmıştır. llk mekteblerdeki bir çocuk basit ve anlıyabileceği ve kendisinin tatbik edebileceği kadar pratik bilgiler öğrenir. Fakat yüksek ihtısas mekteblerinde ise, pasif korunma tedrisi, umumî esas ve bilgilerden başka tayyare bomba ve gazlerinin kendi ihtısaMna taalluk eden tesirleri üzerinde ilmî ve fennî geniş bir mahiyet alır. Ve bu da, o ilim ve fen müntesiblerine düsen bir va Londradaki müzakereler Londra 20 (a.a.) Dün Maiski'nin Hariciye Nezaretine yaptığı ziyaretten sonra kabinenin Hariciye komitesi toplanmışrır. Bu toplantıdan sonra, îngiliz Sovyet müzakerelerinin şimdiki vaziyeti salâhiyettar mahfillerde §u suretle tarif ve tespit olunmaktadır: Sovyetler Birliginin teklifleri hiç şüphesiz îngiliz hükumetinin nazarında olduğu gibi diğer bazı hükumetlerce de zorluklar aTzetmektedir. Fakat bu vaziyet zorluklarm yenilemiyeceği demek de Londra '20 (Hususî) Eski Başvekil Lord Baldvin, bugün bir nutuk irad ederek, kabinenin takib ettiği siyaseti avnen tasvib eylediğini söylemiş ve demiştir ki: « îngiltere hicbir millete düsman değildir, fakat hiçbir milletin durup dururken komşulanna saldırmasına müsaade edemez. Çeko Slovakya ile Arnavudluğun istilâsı Nazi şeflerinin şimdive kadar irtikâb ettikleri en feci harekettir. îneiltere bu sibi hâdiselerin tekerrürüne mâni olmak için diğer devletlerle anlaşmajfjadır. Napolyon'u taklid etmek istiyenler, muhakkak Napolyon'un akıbetine uğrıvacaklardır.» Gaspar, ocakta kaynıyan tencerelerin' bakımsız kalması ihtimalini akla getirip :eîâşa düşmek şöyle dursun, fütursuzca küçük bir masanın başına gecmiş, makinede yazı yazmakla meşguldü. Fakat, bir yandan makinede yazı yetiştirirken, bir yandan da, köyünden kalkıp, oğlunu ziyarete gelen babası ihtiyar Berniye ile konuşuyordu. Berniye baba, mutfakta, aşağı yukarı birhayli dolaştıktan ve oğlunun, kendisinden fazla yazı makinesile meşgul olmasına birhayli homurdandıktan sonra, birdenbire: Amma patırdı ettin ha! dedi, bırak şu makineyi artık. Babasına karşı az çok hürmet göstermekte devam eden Gaspar: Haklısın baba, fakat ne yapayım, diye cevab verdi. Bu patırdıda konuşulmuyor ki! Sen söyle baba, ben dinlerim, rahatsız olmam. Sen rahatsız olmazsın amma, ben olurum. Bu mitralyöz takırdısı dinlenir mi? Mösyö Pîeyson'un bir raporunu yazıyorum. Anladık. Bir parça bırak da, sb'y le bakalım beni niçin çağırdın? Şunu başımdan defetmek için! NADÎR NAD1 Alman Litvanya anlaşması Berlin 20 (a.a.) Litvanya Hariciye Nazın Urbays, bu sabah buraya gel miştir. Mumaileyh, öğle üzeri Haricye Nezaretinde Alman Litvanya ticaret itilâfmı imza etmiştir. Sefir, öğle yemeğini Von Ribbentrop'la birlikte ye miştir. Gaspar böyle diyerek, cebinden bir deste banknot çıkardı, babasına uzattı. ihtiyar, önce, desteye hayretle baktı, sonra elleri titriyerek paralan kaparcasiha aldı. Nedir bu? Otuz bin frank. Ne diyorsun? Ne olacak bu para? Lardua babanm tarlasmı satın alacaksın. Sıra kayın ağaclannın üst tarafındaki üc hektar mı? Evet, baba. Ötedenberi sen orayı ister durursun, biliyorum. Orası öyle. Eh, al işte. Eker biçersin. Sen ölünciye kadar gelirini paylaşmz. İhtiyarın pek mütethassis olduğu halinden belliydi. Kendisini zorladı ve: İnanamıyacağım geliyor, diyebildi M. S. İki günlük kısmin hulâsasi Fransız gazetelerinde, 102 numaralı haceri semavinin yaklaştı&ına dair heyecanlı haberler intişar etmiştir. Parise civar SenKlu rasathanesinde, Profesör Pleyson, üç asistanile birlikte, haceri semaviyi tarassud ve küreye ne zaman çarpacağını hesab etmekle meşguldür. Asistanlardan Raks. haceri semavinin saatte 3000 kilometre siir'atle yaklaştığım ve iki gün sonraki çarşamba akşamı saat on dokuzla geceyarısı arasmda dünyaya çar. pacağım, yaptığı hesablar neticesinde, bulmuştur. O esnada, Profesörü görme&e, evİBdlıarı Mizzi gelmiştir. Mizzi. profesörün eski bir arkadaşımn kızıdır. Andre isminde bir delikanlile nişanlıdır ve o akşam profesörün vereceği akşam yemeğine nişanlısım da davet ettirmek arzusundadır. Gaspar Berniye, iriyan, güçlü kuvvetli, şeytan bakışlı, kırk beş yaşlarında bir adamdı. îçinde doğduğu çiftliğin yoru; cu işjerini ta küçüklüğündenberi benimsiyememişti. Girgin, işten anlar ve elinden her iş gelir bir adam olduğu için, Profesör Pîeyson'un çabucak gözüne girmiş, onun sağ kolu oluvermişti. îçine enine boyuna yerleştiği mutfakta büyük bir titizlik göze çarpıyordu. Pırıl pırıl bakır takımları, tertemiz döşeme taşlan, kar gibi beyaz mutfak masası, müstesna bir dekor teşkil ediyordu. înanmıyacak birşey yok. İstersen paraları say. Berniye Baba oturmuş, para destesini açmış, mavi renkli kâğıd paralan masanm üstüne yaymış, titrek parmaklarile birer birer sayıyordu. Koridordan gelen bir ayak sesile yerinden sıçradı. El cabukluğüe, hazinesini ortadan kaldırdı. ! na avdet ederken, îzabel, sert bir hareket yapmış, fazlaca dar olan robunun Gaspar, fısıldadı: Paralan sakla, baba... Madmazel arkasında bir dikiş sökülüvermişti. Ruaye Duvil geliyor... Mizzi'nin analı Eyvah! diye haykırdı. Şimdi ne gı... yapacağım? Kapı açıldı ve îzabel, kolunda iri çî Merak etmeyin madmazel, ben çek demetleri olduğu halde mutfağa gir şimdi onun icabına bakarım, müsaade di. buyurun... Madmazel Ruaye, kırk iki yaşmda Gaspar yerinden fırladı. Oradan bir olduğu halde, genc bir kadın taraveti yumak iplikle bir dikiş iğnesi aldı. Sonra, muhafaza ediyordu. Hafifçe miyop, par parmaklarını, kemali ihtimam ve nezalak ve cevval gözlerinde, sık sık şeytanetketle, krepdöşin robla madmazel Ruakâr lem'alar pırıldar, ince dudaklarının ye'nin cildi arasına geçirerek söküğü dikmüstehzi kıvrınhsı, bu bakışlara daha aymeye başladı. Becerikli parmaklarından dınlık bir mana verirdi. Tazelisinden hiç çıkan dikiş, gizli ve sıktı. birşey kaybetmiyen gerdanmı kapamaya Madmazel, lutfen sırtımzı çukurlüzum görmemisti. Tek tük bir iki çizlatsanız... İğneyi batıracağım diye korgi ve birkaç tel beyaz saçtan başka, yaşmı gösteren hiçbir alâmet yoktu. îzabel. kuyorum. îzabel, bu tavsiyeye riayet ederek ssırkendini beğendirmek sevdasından henüz tını çukurlaştırdı. Berniye Baba, hep ayni vaz geçmemişti. Arkasındaki sade fakat çok zarif akşam robu ve boynundaki mü somurtkan suratile, mutfağın bir köşesicevher bunu kâfi derecede gösteriyordu. ne çekilmiş, istihfaflı bakışlarla oğlunu Gaspar, yazı makinesinin başmdan süzüyordu. Madmazel Ruaye, Gaspar'a kalktı ve ihtiramkâr bir tavır takındı. î sordu: Gaspar, profesör, Madmazel Mizzabel: zi'yi, Andre Lömijak'la evlendirmeyi Masanız fevkalâde güzel tanzim edilmiş, Gaspar, dedi. Cidden şayan pek istemiyor galiba, ne dersin? Zannetmem, madmazel. takdirsiniz. İArkası var) Gaspar, ocaktaki tencerelerinin başı