CUMHURİYET 17 Mayıs 193Ö DUYDUNUZMU? Ahsab tayyareler Çinlilerin, harb de, hava ordularını teşkil eden tayyarelerın üç misli fazla tayyare zayialı verdiklerini işittiniz mi? Evet, tam üç misli! Nasıl olur? Suali akla ilk gelen sualdir. Bir defa, Japon gazetelerini oku yunca, bunun bir vak'a olduğuna inanmak mecburiyeti var. Nasıl olabildiğine gelince: Çinliler, bakmışlar ki. Japon ların en fazla ehemmiyet verdiklerı ve mütemadiyen taarruz ettikleri, tayyare üsleridir, derhal akıllanna bir şeytanet gelmiş. Bol miktarda tayyare ısmarla mışlar. Hava üslerine doldurmuşlar. Japonlar da, bu hava üslerine yağdırmışlar bombayı... Yalnız, bir mesele var. Bu sürü sürü Çin tayyaresi tahtadan mamulmüş. Tetepen bakınca, hak.kî tayyareden farkı olmadığı için, bu işte hangi tarafın za rarlı çıktığını vann siz hesab edin! Çin işi, Japon işi muharebede bile kendini gösteriyor. Oslo'da yapılan güreşler takımı için nasıl geçtiğini, ve bu müsabakalar hakkında neler düşündüğünü sorduğumuz Güreş Federasyonu reisi Vehbi Emre bize şunlan söylemiştir: «Geçen sene Avrupa şampiyonasından edindiğimiz intıbalara göre millî güreş takımımızın esaslı bir çalışma ve bazı unsurlarının değiştirilmesi lüzumunu hissetmiştik. Güreş sistemimiz üzerinde edinilmiş kanaatler varsa da, senelerdenberi alışılmış olan esasları kısa zamanlarda gelen, ehemmiyetli müsabakalar arifesinde kurcalamanın doğru olmıyacağını düşündük. Bu itibarla Osloda apılacak Avrupa birinciliklerine takımımızı sadece antrenman bakımından hazırlamak imkânım bulduk. Ankarada iki buçuk ay süren kampın müsabaka kabiliyeti noktasından göreşçilerimiz üzerinde müspet tesiri görülmüştür. Gerek idareciler için, gerek müsabıklar için Avrupa şampiyonası maçlarının bü yük dersler ve alınacak esaslı ömekler verdiğmi kabul ediyoruz. Bu müsabakaları bir mektebe benzetmek çok yerinde olur. Güreşçilerimiz bu mektebde gelecek sene verecekleri imti han için çok kıymetli dersler aldılar. Takımın ilerideki teknik faaliyeti, hakemlik işleri, Avrupa şampiyonası gibi mü him bir müsabaka tertib ve idaresi ve beynelmilel Güreş Federasyonu kongresi mevzuunda idarecilerimizin yeni ve esaslı hareketlere mebde teşkil edecek fikirler edindıği de muhakkaktır. Teknik neticelere gelince; bilhassa şimalli rakiblerimiz uzun zamandanberi müsabakalara intıbak etmiş eski şampi yonlardır. Bunlara bütün manasile min derin kurdu olmuş denebilir. Bunlar, yirmi dakika zarfında gerek karşısındaki müsabıkın kabiliyetine, gerek müsa bakayı idare eden hakemin müsabakayı sevketmek istediği istikamete göre en müsaid tabıyeyi almakta, her dakikanın, hatta her hareketin netice üzerindeki tesir ve ehemmiyetini temyiz edebilecek kadar tecrübe sahibi bulunmaktadırlar. Bizim genclerin bu mevzuda çok yeni olduklarını bir iki istisna ile kabul etmek lâzımdır. Bu vesile ile söyliyebilirim ki Mustafanın aldığı derece yukarıda saydığım vasıfları taşımasının mükâfatıdır. Yeni genclerin bu bakımdan aldıkları derslerle ileride daha muvaffakiyetli müsabakalar yapmağa namzed oldukları tabiidir. Müsabakalara. hazırlananlann, taşıması icab eden mes'ulıyet ve bilhassa feragati nefis hissinin başlıca muvaffakiyet unsurlarından olduğunu da bu defa sarahaten müşahede ettik. Derece alanların bilâkayıd ve şart bu vasıflara bihakkın sahib olanlar arasından çıktığı muhakkaktır. Maddî beden kabiliyeti, maddî çalışma, teknik ve nefes gibi unsurları taşıyan müsabıklar arasında yapılacak çetin bir imtihanda kabul etmek lâzımdır ki Antrenörü tarafından taayyün ve tatbikı istenilen esasları ve hareketleri en fazla itina le tatbik eden muvaffak olacaktır. Şimalli şampiyonların bu gayret ve feragete örnek oldukları pek açık bir surette müşahede edilmektedir. Bizim güreş çiler bütün seyahat müddetince, muhitlerinden uzak bulunmanın tesiri altmda kaldılar. Bu yüzden asil vazifeleri yanında Federasyon Reisi Vehbi, «Bu müsabakalar bize ders oldu, gelecek sene muvaffakiyetle Millî kümenin bu mühim maçı Fener stadında imtihan vereceğiz» diyor Avrupada güreş şampiyonasınm, Türk yapılacak İstanbul futbol ajanlığından: 21/5/939 tarihinde yapılacak maçlar Taksim stadı: Topkapı, Arnavudköy Beykoz, Kurtuluş saat 14,30 hakem Feridun Kılıç. Yan hakemleri: Sıtkı Eryar ve Bekir Erkanlı. İstanbulspor, Beyoğluspor Kasımpaşa, Galataspor saat 16,30 hakem Ahmed Adem Göğdün. Yan hakemleri. Rıfkı Aksay ve Ziya Kuyumlu. Fenerbahçe stadı: Anadoluhisar Galata Gencler saat 14.30 hakem Necdet Gezen. Yan hakemleri: Bahaeddin Uluöz ve Halid Özbaykal. Galatasaray Fenerbahçe saat 16,30 hakem Tarık Özerengin. Yan hakemleri: Şazi Tezcan ve Ad nan Akın. 23/5/939 salı günü yapılacak maç Fenerbahçe stadı: Süleymaniye Fenerbahçe (şild maçı) saat 17 hakem İzzet Muhiddin Apak. Yan hakemleri: Necdet Gezen ve Nuri Bosut. G. Saray " Fener karşılaşıyorlar Bursa köylerinde açılan kurslar Maarif Vekâleti tarafından açılan biçki ve dikiş kursları, köy kadınları için çok faydalı oluyor GUrsU nahiyesindeki Biçki Yurduna devam eden köy kızlan Bursa, (Hususî muhabirimizden) Resimde gördüğünüz genc kızların birer köylü kızı olduklarına inanır mısmız bilmem? Onlarla ilk karşılaştığım zaman ben de inanmamıştım..* Fakat konuşmalan, giyinmeleri ve diğer bütün hareketleri üç ay gibi kısa bir zaman içinde tamamen değişen bu genc kızlar, Türkiyede Maarif Vekâletinin ilk defa olarak köyde açtığı biçki ve dıkiş kursuna devam edenlerdir. Köyde dikiş, biçki yurdu! Ve moda!.. Bunlar eski devirde köyün kapısmdan içeri girmiyen, hatta oralarda ağza alınması günah sayılan şeylerdi... Kendi entarisini, kocasının mintanını ve çocuğunun pantalonunu bile para ile diktirmeye mecbur olan köy kadmı şimdi burada kendisine manto, tuvalet, rob, çocuğuna elbise, koca?ına gömlek ve pantalon yapmasını öğreniyor. Tarlada çift süren Türk kızının nasırlı eli, burada derin bir zevkle seyredebileceğimiz en ince işleri yapmaya da büyük bir kabiliyet taşıdığını ispat etmiştir. Hepsi bir örnek mavi önlüklerle tıpkı modern bir atölyede gibi çalışan bu genc kızlar, dün ayni renkte saya denilen bir yeldirme ile yüzlerini kapatarak gezenlerin, sokakta yabancı bir erkeğe raslaymca yüzlerini duvara çevirenlerin çocuklarıdır. Onlar annelerinç evvelâ giyim, kuşam bakımından güzel birer örnek, sonra da Cum hurıyet köylüsüne içtimaî inkılâbuı birer imtisal nümunesi olmuşlardır. , Gürsu nahiyesinde açılan bu kursa, Maarif Müdürü Fâkir Erdem ve Necatibey Kız Enstitüsü Müdürü Bakiye Korayla birlikte giderken hayalimde eski bir köy ve bu köyün içini kaplayan eskilik ve gerilik yaşıyordu. Daha nahiyeye girerken bu hislerimin büsbütün değiştiğini gördüm. Çünkü: burası bildiğimiz bir köy değil, şarkta olsa bir vilâyet merkezi olacak kadar büyük ve mükemmel bir kasaba idi. Hükumet konağı, belediyesi, iğneden ipliğe ve bakırdan dantele kadar her türlü eşya satan mağazalarile aşağı yukarı bir şehir manzarası veriyordu. Biçki ve Dikiş Yurdu, Bursadaki Necatibey Kız Enstitüsünün nezareti ve onun yardımı altında çalışıyordu. Vekâletin buraya tayin ettiği Bayan Muzaffer de Bursa Enstitüsünden mezun genc bir kızdı. Bu genc ve idealist Türk kızı büyük bir feragati nefisle köyde, hem de mesleğinin bütün aşkile, çalışıyordu. Bayan Muzaffer, şehirden dışarı çıkmak istemiyen eski zihniyetin iflâs ettiğine en yeni ve en canh bir delildi. Çünkü: Cumhuriyet devrinde yetişen kültürlü Türk kızmın bu cepbedeki karakterini tamamen şahsında belirten Muzaffer, örnek ve ibret almaya değer bir harekette bulunmuştu. Biçki Yurduna, (îsabey, Kestel, Haarasmdan müşteri a'mak için... Sonra, gene dönerler. Muallâ: Geç kalacağız. Dedi ama gene de inandı. Yerine oturdu. Arası epeyce geçti. Görünürde hiçbir araba yoktu. Birdenbire içine korku girmiş gibi, genc kız gene ayağa kalktı: Vapuru kaçmrsak, sonra?.. diyordu. Daha erken... Hem kaç tane vapur var. Birini kaçırsak bile ötekine yetişiriz. Buradan, hiç boş araba geçmez mi?.. Büyüktur yolundan boş araba geçmîyeceğini, Muhtar da pek iyi bilirdi ama: Geçer, elbet... Diye bakmdı. Biraz da onu beklediler. Böylelikle Muhtarın istediği oluyordu. Güneş, çoktan Heybeliadanm arkasma saklanrmjtı. Muallâ, kıvranmaya başladı: Kahveciyi göndersek, bir araba bulsa bize... Buralarda araba bulunmaz ki. Öyleyse yürüyelim. Bizi getiren araba, nasıl olsa Jönecek; parasını almaya gelecek. sanköy ve Gürsu) olmak üzere dört köyden gelen evli barklı köylü kadınlarile genc köylü kızlan bizi, üç ay gibi kısa bir zamana sığdırılan işin maddî cephesinden ziyade manevî sahada tecelli ettirilen neticeleri bakımından çok alâkadar ediyorlardı. Çünkü: Devletin bünyesini teşkil eden köyün kalkınmasında ilk rolü oynayacak olan (köy yuvası) olduğuna göre, kaleyi içinden fethetmek, yani köy yuvasmdan işe başlamak demek olan bu hareket, insana en büyük şehir müesseselerinin verimleri karşısında duyulan heyecanı unutturuyordu..» Giyim şekli, bir insanm yaşayışını dahi değiştirdiği gibi muaşeret kaidelerinde de büyük bir tahavvül yaratacak âmildir. Nitekim de böyle olmuştur. Manto nedir bilmiyen köy kızlan artık onu yapmaya ve hatta giymeye de başlamışlardır. Hele sabahlık ve tuvalet nedir görmiyen bu genc kızlar bunlan şehirlerdekinden hiç farksız denecek bir metod ve hesabla yaparak giymeye başlamışlardır. Bu itibarla Gürsu biçki yurdunda çalışan köy kızlan ve köy kadınlan Türkiyede ilk defa olarak açılan böyle bir kursta büyük bir içtimaî inkılâbın temelini atmışlar demektir. Bence burası yalnız bir biçki ve dikiş yurdu değil, köyün içtimaî bünyesinde inkılâb yaratacak mükemmel bir kaynaktı. Bütün Türkiyenin köy kalkınmasında bu çeşid yurdlann köy iktısadî varlığında kuvvetli bir temel teşkil edebileceğini hesaba katan Maarif Vekâleti bu karannda cidden isabet ederek Bursada ilk olarak yaptığı bu tecrübeden çok verimli bir netice almış bulunuyor demektir. Ancak bu işi her tarafta yalnız devlete bırakmakla değil, mahallî teşekküllerin yardımlarile yürütmek köy kalkınmasının çok hayırlı ve müspet bir şekilde inkişafını temine hizmet edecektir. Mikroplıı tabnk Amerikalı âlim ier, birkaç gün evvel, korkunç bir tecrübe yaptılar. On tane dükkân tezgâhtan, on tanesi sinema figüranı olmak üzere yirmi tane güzel genc kızı bir araya topladılar. Elleri ne, bilkimya temiz, kauçuktan eldivenler geçirdıkten sonra, bu kauçuklu el lere, gene bilkimya saf tabaklar verdiler. Genc kızlar, bu tabaklara bixer puse kondurdu ve tabaklar, derhal Lon Anceles lâboratuarma gönderüdi, tahlil edıldi. Dehşet! Tabaklann, mikroskop altmda arzettiği manzara. tüyler ürpertiyor. Her puse, tabağın tertemiz nahiyesine yirmiden yüz elliye kadar mikrob yuvası kondurmamış mış? Bu, ilk günün neticesi. Aradan iki gün geçtikten sonra, bir muayene daha, Ne görseler beğenirsiniz? Her yuva, yirmi dakikada bir, bir muazzam mikrob dölü yetıştirerek tabağı, mikrobdan görün mez bir hale getirmiş. Fazla söze ne hacet! Hakikat, tabak gibi meydanda... Güreş Federasyonu reisi Vehbi bazı kaygular tesirinden kurtulamadılar. Yukarıda söylediğim gibi müsabaka yapmak değil, fakat derece almak için her türlü meşguliyet ve endişelerin fevkinde vazife his ve mes'uliyetinin, yani şampiyon olmak endişesinin bütün bir hüviyete maledilmesi muvaffakiyetin istihsali için ana şarttır. Kendi muhitlerinde sık sık bu nevi müsabakalar yapmak imkânlarile kabiliyet ve tecrübeleri artan şimallilerin bu şerait içinde kazanmalarmı gayet tabiî bulmak icab eder. Şurasını da memnuniyetle beyan ederim ki takımımızın Avrupa şampiyonasında yaptığı güreşler ve aldığı neticelerden sonra, önümüzdeki fırsatlarda şimalliler; Türk takımmın kendileri için, en yakm ve üzerinde durulmağa en çok değerli rakib olduğunu bizzat itiraf ve ifade etmişlerdir. 19 mayıs bayramı için davet İstanbul futbol ajanlığından: 1 Spor ve genclik bayramı olan 19/5/939 cuma günü saat 17,30 da Kadıköyünde Fenerbahçe stadında İstanbul kulübleri muhtelitile îstanbul okulları muhtelit takımı arasında bir futbol müsabakası yapılacaktır. 2 Bu müsabakamn hakemi Şazi Tezcan, yan hakemleri Ahmed Adem Göğdün ve Adnan Akmdır. 3 Müsabaka galibine Beden Terbi yesi îstanbul bölgesi başkanhğı tarafından bir kupa verilecektir. 4 İstanbul muhtelit futbol takımmı teşkil edecek idmancılarm isimleri ve kulübleri aşağıya yazılmıştır. Bu id mancılar yalnız futbol ayakkabılarile o gün saat 16,30 da Fenerbahçe stadının idmancılara mahsus soyunma yerinde ajanlığımıza mülâki olacaklardır. Beşiktaş kulübünden: Mehmed Ali, Hüsnü, Şeref ve İbrahim. Beykoz kulübünden: Şehab ve Mus tafa. Beyoğluspor kulübünden: Bambio ve Etyen. Şişli kulübünden: Vilâstardi, Diran ve Arşavir. H lâl kulübünden: Hakkı. Anadoluhisar kulübünden: Mehmed. Demirspor kulübünden: Mustafa Öz. 5 Muhtelit takımın kaptanı Hüsnü Savmandır. 19 mayıs Genclik ve Spor bavramma mahsus davetiveleri almak üzere bölgemize bağh kulüb murahhaslarınm 17 ve 18/5/939 tarihlerinde bölge bürosuna müracaatleri lüzumu tebliğ olunur. Serbest güreş şampiyonası Avrupa, serbest güreş birincilik müsabakaları teşrinievvelin ilk haftası Helsingforsta, Olimpiyad müsabakalannm yapılacağı sergi binasında yapılacaktır. Serbest güreşteki büyük şansımız dolayısile, bu müsabakalara iştirak edilmesi kuvvetle muhtemeldir. 28 mayısta Ankarada yapılacak Türkiye GrekoRomen birincilik müsabakalarından sonra, Türk millî takımı serbest güreş şampiyonası hazırlıklarına başlıya caktır. Haklı söz Bir yamyamla bir Avrupah ara sında geçen şu muhavereyi, hıçbir mü talea ilâve etme den size anlatıyo rum. Yamyam, Avru palıya soruyor: Benim bir türlü anlıyamadığım bir şey şar. Şu Büyük Harb dört sene sürdü. Milyonlarca adam öldü. Bu kadar çok ölüyü nasıl yiyebüdiniz? Ne münasebet? Avrupahlan, sizin gibi, adam eti yer mi zannediyorsunuz? Biz yamyam değiliz kuzum! Avrupalmın, nefret ve istihkarla verdiği bu cevab, yamyamm hayretıni gidermek şöyle dursun büsbütün arttınr: Ne? Hem adam eti yemezsiniz, bem de milyonlarca adam öldürürsünüz ha? ki etini yemiyeceksiniz, ne istero fıkaralardan? Bir de, kendinize medenî, bize vahşi dersiniz. Şaştım doğrusu bu işe! Haklı söze ne denir? ECNEBİ MEHAFİLDE Makenzi gitti Karabük demir ve çelik fabrikalan mızı inşa eden Brasserd f'rması umumî müdürü Makenzi, evvelki gün şehrimize gelmiş ve bazı temaslar yaptıktan sonra dün akşam gene Londraya hareket et miştir. Musa Ataş Yüksek Deniz Ticaret mektebi bütçesi Yüksek Deniz Ticaret mektebi bütçesi, bu sene arttınlarak 300,000 liraya iblâğ edilmiştir. Mektebin en modern deniz mekteblerinden biri haline getirilmesine karar verilmiştir. Yugoslavyanın Ankara elçisi Yugoslavyanm yeni Ankara elçisi, bugünkü ekspresle şehrimize gelecektir. Yeni elç: şehrimizde birkaç gün kaldıktan sonra, itimadnamesini Cumhur Reisimize takdim etmek üzere Ankaraya gidecektir. Yugoslav tngiliz maçı Zagreb 16 (a.a.) Havas: Sırb Hırvat ihtilâfınm Yugoslav ve İngıliz millî futbol takımlan arasında perşembe günü yapılacak olan maçta Yugoslav takımmın teşekkülüne tesir edeceği anla şılmaktadır. Dün, Zagrebde toplanan Hırvat spor antantı Yugoslav futbol federasyonunun bugünkü faaliyetinin Hırvat sporunun menfaatlerine zararlı ol duğuna karar vermiş ve Hırvat arzusuna uygun bir tensik yapılmcıya kadar Hırvat kulüblerine mensub hiçbir oyuncunun millî ekipte yer alamıyacağmı bildirmiştir. Perşembe günü için teşkil edilen takımda üç Hırvat oyuncusu vardı. hırçmlaşmışlı. Daha sonra, bu bir saatlik araba gezintisi, kır kahvesindeki bu sessizlik, bu temiz hava genc kızın kendini toplamasına büsbütün yardım etmişti. Artık onun verdiği gözdağına bile aldırmıyordu. Biraz daha oturdular. Muhtar, şimdi de sanki vaktin nasıl geçtiğini belli etmemek için şuradan buradan konuşrnaya başlamıştı. Biı arahk, Mualîâ: Artık gitsek, dedi. Daha erken. Bak, ne güzel burası... însanm içi rahat olmadıktan sonra, gözüne hiçbir güzellik görünmüyor. Bu kadar üzülecek ne var, sanki?.. Sen, zorla kendi gözünde büyütüyorsun. Muallâ, gitmek için ayağa kalkmıştı. Muhtar, şöyle etrafına bakınır gibi yaptı: Araba gitmiş olacak, dedi, biraz otur da onu bekliyelim. Gitmiş mi?.. Nasıl olur?.. Bizi burada bırakacak değil ya... Gene gelir, şimdi. Buradaki arabalar, vapurlarm Istanbuldan geldiği saatte, kkeleye giderler; çıkan yolcuların Fon Papen Almanyanm Ankara büyük elçisi Fon Papenin geri çağmldığına dair bazı yabancı gazetelerde çıkan haberler resmen tekzib edilmektedir. Salâhiyettar Alman mehafilinde, Alman büyük elçisinin bazı hususî işlerile meşgul olmak üzere mezunen Berline gideceği ve refikasile birikte tekrar Ankaraya döneceği ılâve edilmektedir. caksınız değil mi? Açıktan açığa bunu söylemek istiyorsunuz. Hem sonra, mademki evvelki gece, sizin evde ağabeyimi yakalamışlar; öyle demiyor muydunuz?.. Artık yapılacak ne var?.. Siz söyleseniz de, söylemeseniz de kim olduğunu anlamışlar; anlamadılarsa bile günün birinde anlaşılacak, ne olacaksa olacak... Yapmak istediğiniz pazarlığın da yeri yok ki... Sen istersen, Haydan kurtarmak için elimden geleni yaparım. Kuyumcuyu da kandırınm. Para veririm, gönlünü almm, elbet yolunu buluruz. Bunlar, hep o yeşillikler içindeki beyaz köşk masalı gibi, olmıyacak işler!.. Böyle kanşık yollardan değil ya, ağabeyimin kurtulması doğrudan doğruya sizin elinizde olsa bile, bu işlere nasıl gırmişse, gene öyle kurtulmanın yolunu kendisi bulsun. Hiçbirine karışmam. İş olacağına vanr. Oyuklu Traş Bıçağı ' Binlerce , k işi diyor ki: TRUFLEX Traş bıçaklarımn en eyisidir ' Yolda karşılaşmz, bineriz. Hiç olmazsa biraz vakit kazanmış oluruz. Ya karjılaşmazsak? Yürürüz, ne yapalım. îskelsye kadar yürünür mü? Burada kalacak değiliz ya. Şimdi gelir, arabacı... Saat kaç oldu, acaba?.. Muallâ ile Muhtar, ikisi birden saatlerine baktılar. Genc kız: Ooo, dedi, altı olmuş. Altı olur mu niç?.. Beşe çeyrek var. Senin saatin yanlış, çok ileri. Gene oturdular. Biraz daha beklediler. Sonra, Muallâ yeniden ayağa kalktı; onun ne diyeceğini beklemeden, kapıya doğru yürüdü: Ben yürüyeceğim, diyordu. Siz isterseniz oturunuz. Muhtar da kalktı. Kahvecinin parasını verdi. Çıktılar. Genc kız, koşar gibi yürümeye başladı. Muhtar: Ben bu kadar koşamam. Diye arkaya kalıyordu. Mu.ıüâ, acı acı güldü: (Arkast var) Tefrika No. 55 p K DUHYA BOYLEDİR İŞTE... KEMAL R A G I B ^mmmmm^mm^m Böylece birkaç dakika daha gcçtı. Daha sonra, ayağa alktı: Bana bir dakika müsaade eder misin?.. Dedi. Muallâ, ne olduğunu sormadı bile, başını çevirdi. Muhtar, içeriye doğru gitti. Görünmez oldu. Kahveciyi çağırdı. Eline para sıkıştırdı: Bunu gÖtür arabacıya ver, dedi. Belli etmeden, yavaş yavaş arabayı çeksin, uzaklaşsm. Ama, hemen şimdi değil, biraz sonra, ben yerime gideyim de öyle... Daha sonra, beyaz ketenden bir mendille ellerini kurulaya kurulaya, Muallânin yanına geldi. Biraz oturdu. Sonra, gene söze başlıyan kendisi oldu: Demek ki, hiç yoktan, durup dururken çocukça bir hırçmhk yüzünden, ortahğı altüst edeceksin, öyle mi?.. Genc kız dalgmdı. Uyanır gibi başmi çevirdi. Ne dediğini anlamadan onun yüzüne baktı: Ben mi, dedi, ben ne yapıyorum? Baksana, şu söylediklerinin ipe sapa gelecek yeri var mı?.. Yok biîmem sana gözdağı veriyormuşum, seninle pazarlığa kalkıyormuşum. Baştanbaşa çocukluk işte... Yoksa, serinkanlılıkla düşünecek olsan, benim dediklerimi yapardın. Hiçbir gürültü ç'kmaz, hiç kimse incinmez, hepsi yoluna girerdi. Sana kalırsa ben gıdip polise haber vereyim. Belmayı aratayım. Arayerde hırsızın kim olduğunu söyliyeyim. Arkasından da bir sürü gürültü, uzun uzun dedikodular çıksın, iş gazeteierin ağzına düşsün. Haydi ne kedini, ne beni, ne de kardeşini düşünüyorsun, diyeyim. Annene de acımıyor musun?.. Hele o zavalh artık büsbütün Muhtar, ilkönceleri seviniyordu. Genc hasta mi olur, ne olur, bunu bile hiçe kızın birdenbire sarsılması, şaşırması ona sayıyorsun!.. enikonu ümid vermişti. Bu şaşkmlık ara Gene benim gözümü korkulmak sında, artık istediğini yaptırabilecekt'; böyiçin mi bunlan sayıp dökmeye başladı le umuyordu. Şimdi işte, MııalU, birdennız?.. Sizinle beraber gelmezsem, her bire değişivermişti. Hele o bir s'irshi rnusistediğinize peki, demezsem böyle yapa toyu içtikten sonra, büsbütün başkalaşmış,