24 Mart 1939 CUMHURİYET SON Hâdiseler arasında Filozof ve kasab çırağı 5 nsanlar, bir tek hâdiseyi izah etII mek için, daima birkaç tefsir grupuna aynlırlar. Misal olsun diye, genclerin sokakta başaçık dolaşmalan vâlaasını ortaya koyunuz ve bir anket açınız Göreceksiniz ki bütün dünya gencliğini saran bu epidemi etrafında, bir mikâbın ayrı ayrı her sathma vuran birkaç projektör ışığı gibi, sağdan, soldan, önden, arkadan, yukarıdan, aşağıdan, doğuşları ve gidişleri birbirine uymıyan tefsir huzmeleri peyda olacak. Doktorlara sorunuz: Havaya, ışığa ve suya muhtac olmakta, insan başının saksı çiçeklerinden farkı yoktur. Genclikte başaçık dolaşma epidenıisi, erken solmasını ve dökülmesini istemedikleri saçlarırun korunması ihtiyacından gelir. İktısadcılara sorunuz: Bu âdet krizden sonra peyda olduğu için, daha çok, tasarruf endişesinden doğmuştur. İnsanlar havanın ve ışığın saçlara faydasını yeni öğrenmiyorlar; fakat büyük iktısadî buhran yenidir ve bu âdetle yaşıttır. Başaçık gezmenin sıhhî faydasını genclerden daha iyi bilen doktorlar şapkasız niçin gezmiyorlar? Çünkü onlann, henüz kendi başlarına hayatlannı kazanamıyan gencler kadar tasarruf endişeleri yoktur. Ruhiyatçılara sorunuz: Eğer, diyeceklerdir, bu âdetin sebebi, doktorlann söyledikleri gibi fiziyolojik olsaydı şapkasız gezenler daha ziyagencler arasında değil, her yaşta insanlar arasında görülecekti. Ekonomik sebeb de varid olmaz, çünkü şapkasız gezenler, hali vakti yerinde olmıyanlar değil, zengin ve fakir bir çok genclerdir. Yalnız bir çağın mensublan arasında göze çarpan bu epidemi, herşeyden evvel adolescence= ilk genclik psikolojisine aid bir buhran ifade eder. Henüz inşa safhasına kavuşamamış genclik, ilk devresinde, bütün kıymetlerin elekten geçirilmesini özliyen tam bir inkâr çağıdır. Her genc, şuurunun köklerinde, başını yeni imkânlara götürecek bir hürriyet özleyişinin yakıcı sıcaklığını duyar. Şapkasını başından bir tencere kapağı gibi f ırlatıp atmak istemesi, kaynıyan ruhunun buharını sahvermek içindir. Kuvvetinin şuurunu yalnız inkârda bulan tabiî bir serkeşlik çağının geçirdiği ilk şahsiyet buhranı ve onun en sembolik ifadesidir bu. Içtimaiyatçılara sorunuz: Fakat, diyeceklerdir, bu şahsiyet buhranı her neslîn gencliğinde vardı; neden yalnız bu nesilde kendisini gösteri yor? Demek ki bu âdet, ferdin ruhuna değil, cemiyete aid bir halin işaretidir. Eski cemiyet nizamına karşı yeni adamın intıbak sikıntısmı ifade eder. Dünyamız bir inkılâb safhasında olduğu için, bu sıkıntı, henüz eski sosyal müesseselere tamamile intıbak etmiyen ilk genclik çağında fazla E^örünüyor. Fakat bir de kasab çıraklarına niçin başaçık dolaştıklannı sorunuz: Kolayıma öyle geliyor da onun için, diyeceklerdir. Çocuk ve terbiye Alman Rumen iktısadî münasebatı Otorite ve otoritarizm Yazan: ALl KÂM1 AKYÜZ Bundan evvel yazdığım «Dayak cezası» başhklı makalem üzerine aldığım bir mektubda bizzat benim dayak taraftarı olup olmadığım pek anlaşılamadığ için bunu açık bir surette yazmaklığım isteniyor. Ben şahsan her ne pahasına olur;a olsun otoritenin temini taraftarıyım, otoritarizme gitmemek şartile. Otorite olmayınca disiplin olmaz. Disiplin olmayınca da ne tahsil, ne de terbiye, hiç biri olamaz. Otorite ile otoritarizm arasmdaki fark şudur: Otorite, sevgi ve saygıyı, otolitarizm, korkuyu hedef edinir. Otorite•i temin ettiği saygının içinde biraz korîn ku ve çok sevgi vardır. Otoritarizmin temin ettiği korku içinde ise ne saygı vardır, ne de sevgi. İzhar edilemiyen derin bir nefret ve zelil bir korkudan başka bir şey yoktur. Otoritenin âciz kaldığı yerde ya otoritdrizm başlar, yahud disiplin kalmaz. Eskiden mekteblerde disiplin otoritarizme dayanırdı. Şimdi otorite olmıyan yerlerde disiplin yoktur. Çünkü otoritarizm de olamaz. Pedagoji nazariyeleri ister ki her ş otorite ile bitsin ve iş otoritarizme dafanmasın. Fakat pratik terbiyede otoritea temin edecek elemanların azlığı nisbetinde otoritarizme kaçmak meyli artar. Nazarî terbiye buna müsaade etmeyince de disiplin çığınndan çıkar. Bütün şikâetler zaten işin çığrından çıkmakta ol duğu merkezindedir. Meselenin incelenmeye değer tarafları »unlardır: Acaba inzıbatı teminle mükellef olanlar tam manasile aranılan evsafı haiz midirler? Değilseler onlardaki nok^anların acısmı çocuklardan çıkarmak doğru mudur? Bu noksanlar dolayısile otoritesi olmıyan kimselerin elinde işler ığrından çıkarsa suç kimde? Mürebbide mi, çocuklarda mı? Ezelî derd işte buradadır: Bir öğretmenin elinde çorbaya dönen bir smıf, bakarsınız on dakika sonra başka bir öğretmen girince tıs! Sütli man olur. Bazan ele avuca sığmıyan ıslah kabul etmiyen bir çocuk, psikolog bir müebbinin telkin siyasetile yola gelir. Mürebbinin otoritesini temin edecek miller önce kendinde, ikinci derccede kendi dışındadır. Bunların çoğu ehemmiyetsiz gibi görünür, fakat muhassalası mühimdir. Meselâ pürüzsüz ve gür bir sesi olmak, tesirli ve canlı söz söyliyebilmek, :irkin olmıyan bir yüz, tavırlarda zarafet, hürmet telkin eden bir vakar, yüksek duygulu açık bir kalb, şerefli bir mevki! içtimaî, hatta vakit ve hali yerinde oluş, kılık, kıyafet.. Sonra kuvvetli bir hafıza, geniş bir kariha, hükümlerde isabet, düşünce ve kararlarda sür'at ve selâmet, haksız itiralzarı hemen karşılıyacak bir hazırcevablık... Bütün bu rneziyetler otoitenin büyük yardımcı kollarıdır. Bununla beraber hepsinin dayandığı bir meziyet vardır ki o olmazsa hiçbiri para etmez. O da mürebbinin kendi kaakteridir. Saydığım meziyetleri asıl beirtecek olan odur. Onda öyle bir karaker olacak.. Vakar, haysivet. sükun, metanet, kuvvetli bir irade, hak ve hakikate karşı heyecan; onun çiğnenmesıne karşı feveran bir derecede bulunacak ki sözlerir.de ve bütün hareketlerinde mukavemet olunmaz bir mehabet tecelli etsin. Bunların içinde azim ve sebata, bilhassa irade kuvvetine ayrıca bir kıymet vermpk lâzımdır. Eks (Aix) Akademisi Rektörü Jül Payo'nun (İrade terbiyesi) adındaki meşhur eserinde dediği gibi ileri gelen âlimlerin ve büyük muhterilerin çoğu kendi talebelerinden daha cahildirler. İhtiraın birinci şartı teferruatı saran geniş bir ilim değil, muayyen bir istikamete tevcih edilmiş yorgunluk bilmez bir azim ve sebattır. İrade kuvveti ve azmü sebat, âlim ve muhteri için lâzım olduğu kadar mürebbi için de lâzımdır. Şüphesiz mürebbi kâfi derece malumat sahibi ve zeki olmalıdır. Fakat ona en ziyade lâzım olan metin, sakin ve sarsılmaz bir iradedir. Lojik bir otorite kuracak mürebbinin evsafı içinde en ziyade karakter ve irade kuvvetine değer vermekte haklı olduğumuzu tabiatten örnek alarak ispat edebihriz. Tabiat, bilhassa bizim tarafın yollarında, önüne bakmıyarak yürüyenin ayağını bir taşa carpıp onu sarsar. Muvazenesini bozuncıya kadar pencereden iğilenleri düşürür. bacağını kırar, yahud hiç acımadan ona ölüm cezası verir. Her ne suretle olursa olsun otoritesine karsı duranları derece derece cezalandırır. Çocuk tabiatin bu cezalarını göre göre akıllanır. Meselâ koşarken kapandı, değil mi? Ellerinin, dizkapaklarının acısı tabiatin ona bir ihtar cezasıdır. Çatlıyan dizkapakları daha iyıleşmeden bir daha kapanırsa, bu mükerrer dikkatsizliğinden dolayı şahrem şahrem aynlan dizlerinin verdiği can acısı bir tesçil yerini tutar. Tabiat hiç affetmez. «Bir daha yapma!» da demez. Onun can yakması işte bir daha yapma demektir. Çocuk ateşi tutmaz, yakacağını öğrenmiştir, bilir. Fakat mankalm kenarında kızan sıcak maşayı tutar da elini yakarsa bu da ona bir htiyat dersi verir. Bir daha smamadan, denemeden hemen elini maşaya yapıştırmaz. Hiçbir öğüd tabiatin verdiği dersler kadar müessir değildir. Tabiat pedagojiden anlamadığı için her suçu maddî bir ceza ile karşılamak ister ve hicbir suçu ihmal veya imhal etmez. Görüp görmemezliğe gelmek, utandırmamak, izzetinefse dokunmamak gibi psikolojik endişeleri yoktur. Çocukta şuurlu bir itaat yaratmcıya kadar iğilmez bükülmez bir enerji ile, otorıtarızmini icra eder. Tabiatte his yok şuur vardır, kalb yok kafa vardır. Biz tabiatin haksızlığını, hissizliğini, otoritarizmini değil, fakat terbiye işinde gösterdiği enerjivi ve irade kuvvetini kendimize örnek edinmeliyiz. Bu suretle onun otoritarizminden kendi hesabımıza Dedagojik bir otorite sistemi yaratmamıza vol açmış oluruz. IHEM NALINA MIHINA Hazırlanan iktısadî anlaşma dün imzalandı Romanya, bu anlaşma ile Almanyaya birçok erzak ve petrol satacak, mukabilinde harb malzemesi alacaktır \Ba$taraiı 1 inci sahifedel zihniyetini ve sulhu takviye azmini bir kere daha ispat eylemiştir. Avrupa sulhu, bugün her zamandan ziyade, küçük büyük Avrupa milletlerinin hayatî ihtiyaclarını karşı karşıya koyan ekonomik meselelerin hakimane ve doğru bir surette halline bağlı bulunmaktadır. Romanya hükumetinin müteaddid defa tam sarahatle bildirdiği prensipe tevfikan, Romanya, devletler arasmdaki ekonomik anlaşmalann iyileşmesine ve kuvvetlenmesine yardım suretile Avrupa tesanüdüne karşı tam vazifesini yapmaya hazırdır. Son zamanlarda diğer memleketlerle beraber geçirdiğimiz güç imtihanlar, kendimize ve diğer Avrupa devletlerine karşı olan taahhüdlerimizin ifası yolunda bizi bitkin bir hale sokmamıştır. 2. Almanya ile bugünkü anlaşmaya varan ekonomik müzakereler, daha, 1938 kânunuevveli bidayetinde Romanya Almanya ekonomik anlaşmalannın ünzası günü kararlaştınlmış bulunuyordu. Müzakerelere 29 şubatta başlanmıs ve her iki tarafta karşılıklı bir anlaşma zihniyeti içinde bir ay devam ederek bugünkü neticeye varmıştır. 3. Bu anlaşma ile. daima bu derece ehemmiyetli olmuş bulunan ve birbirini itmam eden Romanya Almanya ekonomik menfaatlerini tatmin bahsinde ekonomik işbirliğini umumî hatları dahilinde tarifi hedefi güdülmektedir. Birinci maddede söylendiği gibi, anlaşma, Alman ithalât ihtiyaclarını, Ro manya ekonomisinin inkişafı imkânlarını, •••••mımiilllllllMHl Denizbanka bir teklif I Romanya dahilî piyasasının ihtiyaclarını, Romanyanm diğer bütün devletlerle ekonomisinin rabıtalannı muhafaza etmek ve inkişaf ettirmek ihtiyacını nazarı dikkate alrnaktadır. Bu şeraitle su ciheti ilâve etmek pek tabıî olur ki, Romanya, istihsal ve mü badelesinin inkişafile bütün devletler arasında sulhçu münasebetlere yardım etmek azmile, buna müşabih diğer ekonomik antantlar akdetmek imkânlarını tetkike hazırdır. 4. Akdedilen anlaşma, iki devletin takib ettiği sulhçu niyetler üzerinde ısrar eylemektedir. Bu vazıh beyanat, Tuna Avrupasın daki vaziyetin aydınlanmasına ve takviyesine ancak yardım edecektir. Biz, bu derece azimkâr bir surette teyid edilmiş bu sulhçu hedefleri, ayni dürüstlükle ve her türlü şeraitte hududlarımızın ve memleketimizin istiklâlinin mü dafaası için göstermeğe hazır olduğumuz ayni sarsılmaz azimle takib ediyoruz. Bu tarzı hareketle, bütün komşularımızın ve uzak yakın bütün dostlarımızın sulhçu emellerine ve ayni zamanda bütün Avrupa milletlerinde gittikçe daha ziyade kuvvetli olarak kendisini gösteren millî istiklâl idealine hizmet ettiğimize eminiz.» Almanya Romanya ekonomik anlaşmalarınm imzasım müteakıb, Kral Karol, Alman heyeti reisi Wohltat'ı hususî su'.'.te kabul etmistir. Wohltat hemen bu akşam Berline dönmek üzere Bükreşten ayrılmıştır. IMIIMIIMI'ilıııiMU •>•••< enizbank, vaktile Denizyollan İdaresi tarafından Almanyaya ısmarlanmış olan vapurlardan, aradan iki sene geçmiş olmasına rağmen, bir türlü inşalanna başlanmamış olan Karadeniz tipi 5300 tonluk üç büyük geminin mukavelelerini feshetti. Çok da iyi etti; çünkü Denizyolları İdaresinin siparişini toptan almış olan Krupp müessesesi bu üç büyük gemiyi de Etrüsk tipi gemileri yapan Rostok'taki Neptunvverft tezgâhlarına devretmişti. Bu tezgâhlar, büyük posta gemisi yapmamış, zayıf bir müesseseye aid olduğu için, eğer büyük vapurları da yapmış olsaydı, bunları da Etrüsk gibi yüzüne gözüne bulaştıracaktı. Bu itibarla, büyük tip vapurlara başalmamış olması bizim için bir nimet olmuştur. Gerçi gemiler geç kalmıştır amma, sonradan Denizbank tarafından Yavuzu yapan Blohm und Voss müessesesine sipariş edilen üç büyük vapur, bu teahhuru kısmen telâfi edecektir. Birkaç gün evvel denize indirilmiş olan Doğu temmuzda teslim edilecektir; diğerleri de muayyen fasılalarla Doğunun arkasından geleceklerdir. Bu fırsattan istifade ederek Denizbanka bir teklifte bulunmak istiyorum: Mukaveleleri feshedilen üç gemiyi, ecnebi imanlarına işliyecek bir şekilde, biraz daha büyük ve daha seri yaptırmak. Bakınız 6800 tonluk yeni Rumen mileri, 24 buçuk mil tecrübe ve 22 mil servis sür'atini haizdirler. Bizim tecrübe sür'ati 16,5, sefer sür'ati 15 mil olan Karadenız tipi gemılerımız, yeni Rumen | vapurlarile rekabet edemezler. Mısır Seyrisefain idaresi de, bizim almağı tasavvur ettiğimiz halde sonradan vazgeçtiğimiz Kanada gemilerini satın almıştır. Bu gemiler de 22 mil gittikleri için bizimkilerden daha yürüktürler. Demek ki onlarla da rekabet edemiyeceğiz. Esasen, bugün ısmarladığımız gemileri, en a7. 30 sene kullanacağız. 1960 yılında, 15 mil o zaman eskidikleri için bu sür'ati de bulamazlar giden gemi, kapumbağa hızile yürüvor, telâkki edilecektir. Seri ecnebi gemileri dururken bunlara kim biner? Gelecek nesiller, bizim sularımızda da, bu gemileri çok ağır bularak onlardan mütemadiyen şikâyet edeceklerdir. Ecnebi limanlarına sefer yapacaksak mu'taka, rakiblerimizinki kadar hızlı gemi Metmeğe muhtacız. Bu sür'ati temin etmek için icab ederse mazut yakan makineli veya motörlü vapurlar da yaptırmaıyız. İleride, Türkiyede petrol bulunrnazsa, kömürümüzü satarak petrol almak s;üc bir is değildir. Gemi siparişlerinde bugünü değil, istikbali düşünmek gerektır. ı Londrada yeni bombalar patladı İtalya Kralının verdiği nutuk İki kişi yaralandı, beş Viktor Emanuel, haricî siyasetten bahsetti kişi tevkif edildi Londra 23 (a.a.) Birmingham sokağında iki şiddetli infilâk olmuş ve iki ev yıkılmıştır. Civardaki binalarm da camları kırılmıştır. İki kadın hafif surette yaralanmıştır. Polis, beş kişiyi tevkif etmiştir. Roma 23 (a.a.) Stefani Aj'ansı bildiriyor: Kral, korporasyonlar meclisinin açıl ması münasebetile söylediği nutkunda, Habeşistanın fethinden ve imparatorlu ğun tesisinden bahsederek bu hâdisenin îtalyan dış politikasının ana hatları üzerinde kat'î bir surette müessir olduğunu, sank=iyonlar buhranının İtalyanm Milletler Cemiyetinden çekilmesile nihayet bulduğunu, bundan başka 1936 teşrinievveIinde siyasî olduğu gibi ekonomik ve kültürel bir esas üzerine Roma Berlin mihverinin tesis edildiğini ve tedricen Japonya, Macaristan ve Mançuku ile münasebetlerin takviye edilmiş bulunduğunu bildirmiştir. îngiltere ile yapılan 16,4 tarihli anlaşmalar iki memleket arasında normal münasebetlerin takviyesi için müsaid şartlar yaratmıştır. Fransaya gelince, hükumetin halen iki memleVeti ayıran meseleleri 17 kânunuevvel 1938 tarihli bir nota ile resmen Fransaya bildirmiştir. Ispanya ile îtalya arasında birbirine zıc" menfaatler mevcud olmadığı için, bu iki memleket mümkün olduğu kadar ge P : sahala'1 teşriki mesai edebilirler. İtalya, ebedî bir barış hakkmda hayalâta kapılmamakla beraber, imparatorlu5un membalarınm tamamen inkişaf ede bilmesi için barışm mümkün olduğu ka dar uzun müddet devammı istemektedir. Kral, Arnavudluk, Yugoslavya, Po lonya ve İsviçre ile olan pek dostane müna<">l"tleri de kaydeylemiştir. tkinci bomba Londra 23 (a.a.) Bu sabah Co ventry'nin ana caddesinde bir bomba patlıyarak 200 yardalık bir daire dahilinde kâin evlerin camlarının kırılmasma sebebiyet vermiş ve caddede büyük bir delik armıştır. Nüfusça zayiat yoktur. Ali Kâmi AKYÜZ Fransız Cumhur Reisi lngiliz parlamentosunda Londra 23 (a.a.) Lordlar ve Avam Kamarası azası, bu sabah parla mentoda Fransız Reisicumhuru Löb rön'ü kabul etmi=lerdir. Romanya Başvekili diyor ki: IBasmakaleden devam] halledecekleri kuvvetli umudunu beyan Komanyanın Rütenya işgaline hiç etti. M. Kalinesko, yeni Rumen rejiminin ıştirak etmemiş olduğunu burada öğrenbüyük muvaffakiyetlerle yürütülüşünde dim. Majeste Kralın baş yardımcıs! çok değer Evet. Bu işgale hiç iştirak etmedik. Hududumuz civarında bazı Rumen li bir devlet adamıdır. Çok azimkâr, çok köyleri bulunmasına rağmen. Böyle bir zeki ve icraatında tereddüdsüz olan bu işgal kendi hesabımıza bir nevi tecavüz zat dahilî ve haricî işlerde sür'atli ve isahareketi teşkil eder diye telâkki ettik. Ve betli kararlarile temayüz etmektedir. Kendisini daha ziyade işgal etmek isona k?nilmaktan uzak kalmaya itina ettik. temiyerek müsaadesini rica ettim; ve Merkezî Avrupa işleri şimdiye kaTürkiye için bana kucak kucak hediye dar olup bitenle kalacak gibi görünüyor. ettiği selâm ve muhabbeti hâmılen yanınZatıâlüeri de öyle görmüyor musunuz? dan ayrıldım. Bilmiyorum. Bilinemez de tabiî. YUNUS NAD1 Elbette sulhun bozulmaması, bilâkis düzelerek devam ve istikrar bulması temen Pamuk mahsulü de ihracdan niye pek lâyıktır. Meçhul karşısında tedevvel lisansa tabi tutulacak birli bulunmaktan başka ne yapabiliriz? Ankara, 23 (Telefonla) Görülen Löbrön şerefine verilen temsil Londra 23 (a.a.) Dün akşam Covent Gardende verilen temsilde, Fransa Reisicumhuru ve Bayan Löbrön birçok defalar alkışlara önayak olmuşlardır. Temsil sonunda M. ve Mm. Löbrön Kraliceye teşekkür ederek veda etmişler ve vaktin çok geç olmasma rağmen civarı dolduran kesif halk kütlesi tarafından şiddetle alkıslanmışlardır. M. Löbrön, fevkalâde mütehassis olarak bayanile birlikte beş dakika kadar dışarıda halkın tezahüratma mukabele etmişler ve ondan sonra otomobillerine binerek Buckingham Meclıs Reisinin sözleri Londra 23 (a.a.) Löbrön'ün A vam Kamarasını ziyareti esnasmda mec lis reisi, Fransızlarla İngilizlerin bizzat kendi vurdlarına olan aşklarının iki milleti elele yürümekten menetmedığini, barış icin iki milletin, adalet ve hürriyet ve terakkiyi muhafazaya her zamandan ziyade amade bulunduklarını bildirmiştir. Buna mukabele eden Löbrön, harb esnasında, iki memleket medeniyet ve insaniyet davalarmm zaferine hazırlanırken yaptısı zivareti hatırlatmış ve: « Buna binaen bu yeni ziyaretimi iki b^k'mdan sevinc içinde yapıyorum» d " : Italyada yeni âyan azası Roma 23 (a.a.) Kra), yeniden 25 âyan azası tayin etmistir. Bunların hepsi de İtalya ordusu generallerindendir. Bütün bu grupların izahları, ayrı ayrı, dar görüşlerin çemberi içinde kapalıdır. Büyük dünya hâdiseleri karşısmda insanları çeşidli tefsir kümelerine ayıran ihtilâflar da böyle. Her meseleyi bir satır vuruşta halletmeği ustasmdan öğrenen kasab çırağmm m?sum ve kaba izahı dışmda, ayn ayrı mesleklerin ve ideolojilerin tefsirleri. birbirlerini tamamlıyan ve aşan yüksek bir senteze varmadıkça zekâya aid bir tekâmülden bahsedilemez. Isığımızı mikâbın her ceohesine tutalım ve satıhlan değil, bütün hacmi Uavrıyan toplu bir göVüse çı Meşhur Alman ekonomik ültimakalım. FHozofa vükselemezsek kasab tomu havadisi adamakıllı tavsadı sanırım. çırağına düşeriz. Zaten bu işte ültimatom sözü beyPEYAMİ SAFA hude bir mubalâğadan başka birşey değildir. Müzakereler nihayet buldu. Ve zannederim bugün imza da edilecek. Kültür anlaşması Bu bir anlaşma ki onu herkesle akd ve Tokio 23 (a.a.) Bugün îtalya ile imza edebiliriz. Zaten neşrolunacak ve Japonya arasında bit kültür anlaşması görülecektir. Bu anlaşmada binnefis Romanyanm menfaatleri vardır. Alttarafı imza edilmiştir. beynelmilel mübadeleye taalluk eder ki zaten yapılmakta olan işlerdir. Ona bir Paris 23 (a.a.) Paris Soir gaze duğunu yazmaktadır. yenisi ilâve olunuyor o kadar. tesinin Burgos muhabiri, Mareşal Petain Ayni muhabir, ilâve ediyor: Başvekil Kalinesko ile Romanyanın tarafından Franko'ya itimadname verilResmî olarak itimadnamenin takdim müttefiki Polonyanın ve Balkan Antanmesi hususunun tehir edilmesinin sebebi, edilmesindeki teahhurun sebebi, mebzul Burgos hükumetinin Bizerte'de mevkuf surette yağan karın Mareşalm bulunduğu tı erkânından Yugoslavyamn vaziyetletutulan cumhuriyetçi İspanyol donanma S?> Qebastien ile Burgos arasında müna rinden de bahsettik. M. Kalinesko Polonyanın Romanya sının derhal İspanyaya dönmesini isteme kalâtı müskülleştirmesi olduğu beyan e si, Fransa hükumetinin ise ademi müda di'mektedir. İyi malumat almakta olan ile olan münasebetlerinin her zamandan hale taahhüdleri mucibince bu filoyu îs mehafile nazaran Mareşal Petain, iti ziyade dostane olduğunu teyid etti ve ^anyada muha«amatın hitamından evvel madnamesini yarın veya öbürgün Fran Yugoslavların tehlike karşısında dahilî müşküllerini daha kolay ve daha çabuk serbest bırakmaktan imtina eylemesi ol ko'ya takdim edecektir. Romanya ve Mısır gibi devletlerin ecnebi limanlarına vapur işletip bizi gölgede bırakmalarına binlerce senelik bir denizcilik tarihi olan biz Türkler nasıl razı olailiriz? bı Türkivenin kara hududları 2418 kilometre, deniz hududları, yani kıvıları 3 455 kilome'redir. Denizlerin kucasmda u.an bir millet, denizlerde komşularmdan geri kalmağa tahammül edemez ve •tmemelidir. Bizim de ecnebi limanlarına işlivecek en az üç sür'atli vapuurmuz olmalıdır. Denizbankın, bu üc vaDuru daha büvük ve daha sür'atli olarak yaptırTiasını teklif edivorum. Açık muhnbere İzmirde Bav Mehmed Danis'e: Bana adresinizi gönderiniz. Size o zaman yazdığım vazıvı yolhvavım. Okuyunca hatıranızm sizi aldattı 5 ım ve kimsevi methetmediğimi görürsünüz. Balkan Antantmın faaliyeti Fransa ıspanya Mareşal Peten, itimadnai nıcîn veremiyor? Atina 23 (a.a.) Atina ajansı billüzum üzerine, son günlerde pamuğun da ihracdan evvel lisansa tabi tutulması ka diriyor: rarlaştınlmış ve alâkadarlara bu hususta Messager d'Athenes gazetesi, 1938 tebligat yapılmıştır. şubatında Ankarada ictima eden konsey toplantısındanberi Balkan Antaitımn Kudüste idam edilenler Kudüs 23 (a.a.) Harb divanı bir faaliyetinin bilânçosunu yaparak diyor Arabı ölüm cezasına mahkum etmistir. ki: «Diğer devletlerin dahilî politikaları Kudüste bir Arab idam edilmiştir. na kanşmamaya tamamile azmetmış olan Eden'in beyanatı Londra 23 (a.a.) Amerikan s?a Balkan Antantı hükumetleri, her ne suzetecilerine beyanatta bulunan Eden de retle olursa olsun kendi dahilî işlerıne yapılacak karışmalara müsaade etmoraeye miştir ki: azmetmiş bulunmaktadır. «Avrupanın büyük bir kısmı Akdeniz havzasma gelince, dört devgün görüyor, ki Avrupada hakim olan halet, esaslı sahil devletlerin her biriie. înkikî kanun değildir. Şikâr, en barbarm ve en aman bilmezin darbesi altmda ıt giltere, Fransa ve îtalya ile ivi müna sebetler politikası takib eylemektpdir. bun, yere düşmektedir. Zannımca, sulhseven milletlerin vazı Habeş meselesi, Balkan Antantı için fesi, yeni bir tecavüze karşı müdafaayı çavrimevcuddur.» Messagero d'Athenes, müteak'ben organize etmek için derhal birle?mckt:r. Çok çabuk hareket etmcliyiz, zira va Balkanların 1938 faaliyet bilânçosunu vapmaktadır. ziyet, vahimdir.»