22 Marf 1939 CUMHURÎYET 7 Birbirine karışan süt çocukları Havadan suya Profesör Piccard'ı, denizin beş bin metre derinliğine indirecek olan balon nasıl bir şeydir? Ingilterede buna mâni olmak için yeni yeni tedbirler ahnıyor Geçenlerde Londrada süt çocuklanna bakım müesseselerinden birinde bir hâdise olmuş, on dört çocuğun boyunlarmdaki kordelâya takılı mukavvalar ılık suda banyo sırasmda bozulmuş, üzerindekı isimler okunmaz hale gelmişti. Bunun netıcesi olarak da, daha pek küçük yaşta olan on dört çocuğu birbirinden ayırd etmek müşkülıle karşılaşılmış, hangisi kımin çocuğudur, bunu tespit etmek üzere bir hayli uğraşılmıştı. Çocuklarm anneleri, çağınlmış, vaziyet kend lerıne anlatılmış, onlar da hangi çocuk kendılermındır, bunu kat'ıyetle anlayamıyarak, tereddüdler içerisinde kalmışlardı Bundan sonra da çocuklarının boyunlanndaki kordelâva takılı mukavvalar üzerinde yazılı isimlerin silinmesıne meydan verüdığinden dolayı, müesseseye protestolar yağdırmışlar, hatta bu annelerden bazıları baygınlık geçırmişler, bazılan da asabî buhranlara uğravarak ateş püskürmüşlerdi. Bu gibi hâdıseler, başka yerlerdeki çocuk bakım müesseselerinde de görülmüş, bunun 5nüne geçilmek üzere tedbirler aranmış, bulunmuşhır. Nevyork civarmdaki Nevark müessesesinin bulduğu çare, hayli orıjmaldır Orada çocuklar, müesssesede dünvaya gelirlerse,, damgalanmaktadırlar Şövle ki, vücudlerine iz bırakır kuvvetli ışık tutulmakta, kızgın güneş ışığı hususî bir âletten gecirilerek, çocuklann /ücudleri üzerinde teksif ettirilmektedir; bu suretle, vücudlerinm muayyen bir yerinde isimlerinin ve aile isimlerinin ilk harfleri yer ettirilen çocuklar, ılık suda banyoya sokulunca isimlerinin silinmesi endişesi ortadan kalkıyor. Böylece guneşte yanmanın tesiri, on dört gün kadar sürmektedir. On dört gün sonra da, şua' ile damgalanma işi tekrarlanmaktadır. Yazan: H. BÎLGİÇ Yinninci asır, fen âlemindeki harikalarile, Jules Verne'in hayalini fersah fersah geçti. Tayy^relenn bir solukta kıt'alar aştığı; tahtelbahirlerin, balık gibi deniz dıblerinde kulaç attığı bu devirde, o velud kafamn yarattığı en hududsuz hayaller bile bir çocuk masalı kadar basit görünüyor. Jules Verne'in kaleminden fırlayıp gökleri fethe çıkan Albatros, ufuklan uğuldatan çelik kartallara nazaran bir uçurtma; deniz dıbinde bitmez tükenmez bir seyrana çıkan meşhur Notilus, ummanın derinlıklerini kanş karış bilen bugünün tahtelbahirleri yanmda kâğıddan kayık gibi kaldı. Hakikatin hayali geride bıraktığı bir asırda yaşıyo ruz. Jules Verne'in masa başında tasarla dığmı Belçikah profesör Piccard bilfiil tatbika hazırlanırken, biri düşünen, öteki hareket eden bu iki kafa arasmda geçen yılların medenî dünyaya nasıl bir hız vermiş olduğunu, insan gayriihtiyarî düşünüyor. * Profesör Piccard'ın, 5000 metre deniz dıbine kadar inip oradaki hayatın sırnnı tetkik edeceğini biliyoruz. İlk bakışta ehemmiyeti kavranılanuyan fakat tatbikı zannedıldiği kadar basit olmıyan bu teşebbüs, profesörün bundan evvel yaptığı stratosfer seyahatlerinden çok daha ehemmiyetlidir. Şimdiye kadar, deniz dibine inenler çok oldu. Ancak, azamî derinlik olarak 200 metreye gidebildiler. Rökor William Beebe istnindeki Ameri* kalıdadır. O, sureti mahsusada yaptırdığı bir dalgıç aletile 900 metreye kadar dalmağa muvaffak oldu. Belçikah profesörün projesi 5000 metrelik. îşte ehemmiyet burada başhyor. Su altma inmek, herşeyden evvel vasıta meselesi olduğu için, bugüne kadar, derin mmtakalarda mevcud hayatı tetkik etmek istiyenler iki vasıtaya müracaat ederlerdi. Biri ağ; öteki, bir gemiye, halatla bağlı, küre şeklindeki dalgıç aleti. Ağ, denizin çok derinlerine gidebilir. Fakat iki mahzuru var. Deliklerine takılıp kalan deniz mahlukları ufak cüsseli olanlardır; ağ suyuna çıktığı zaman, yakaladığı av, ya işe yaramaz bir hale gelmiş, ya ölmüştür. Halatla gemiye bağlı kürenin baş mahzuru da bu bağlı• lığıdır. Bağlı olduğu için, su cereyanlanna kapılıp ilerliyeceği yerde bu cere yanlara karşı bir mukavemet gösterir, bu mukavemetin tevlid ettiği zıd cereyan yüzünden deniz hayvanlarım ürkütür, kaçırır. Nitekim, Amerıkah Wılliam Beebe'in, Bathysphere denilen dalgıç aleti dokuz yüz metre gibi hatın sayıhr bir derinliğe indıği halde, verdiği netice cnüspet olamamıştır. Profesör Piccard'm, şimdiye kadar insanlara kapalı kalan su âlemine dal mak için tasavvur ettiği vasıta, yeryüzile hiçbir irtibatı bulunmıyan bir küredir. Bu kiireyi ve onun içindeki seyahati etrafhca gözden geçirirsek, profesörün nasıl bir âlemin esrarı içinde, nasıl harikalı bir seyahat yapmağa niyetlendiğini, onunla bcabermisiz gibi göreceğiz. Bes bin dedikti; fakat Piccard belki de 10,000 metreye inecek. Çünkü, de nizin, gıda itibarile en zengin mmfakası bu derin yerlerdir ve deniz hayvanlan, en kalabahk olarak o mmtakalarda vasarlar. Profesör. kürenin içine girecek, suya dalacak; dibe indikten sonra, cereyanlarla sürüklenip gidecek; gördüğü canlı manzaraları, fotoğraf ve sinema vasıtasile tespit edecek; bir yandan da, kendisine refakat eden gemideki kâfibe intıbalannı, telefonla söyleyip kaydetti recek; bütun bu işler yapıhp bittıkten sonra, kâfi miktarda safra atacak ve suyun yüzüne çıkacak. Profesör Piccard, yere halatla mer but bir balon içinde stratosfere çıkmak nasıl tasavvuru muhal bir işse, bir ucu gemiye, öbür ucu dalgıç aletine bağlı bjr halatm esiri olarak suya dalmağı da o derece mantıksız buluyor. Belçikalı âlimin, içme bineceği deniz dibi balonu beş santımetre kalınhğında çelikten olacak ve havada uçan bir balon gibi suyun içinde yüzebılecek. Lâ kin, çeliğin sıhanı nekadar az olursa olsun, 2000 metreden sonra, suyun tazyıkı, muvazene temınini imkânsız kılacak derecede arttığı için, bu muvazeneyi, içi parafinle ve zeytinyağile dolu bir üstüvane temin edecek. Sudan daha hafif o!an zeytinyağının, beher metre mikâbı suda takriben 300 kilogram yükselme kudreti vardır. Zeytinyağından başka bir de parafin kullanılmasımn sebebi, herhangi görünmez kaza neticesinde zeytinyağı akar giderse, geri kalan parafinin, beher metre mikâbı suda ifade ettiği 100 kilogramlık is'ad kudretile sudan çıkıp kurtulmak ümididir. Kürenin yalnız çeliğinde ve içi zey tinyağı dolu, yüzdürücü üstüvanesinde değil, camına, penceresine vanncıya kadar her noktasında en ince hesablar yürütmek Iâzım geldiğine göre, profesör Piccard, laboratuar tecrübeleri neticesinde şu teferruatı tespit etmiştir. Başta, teneffüs meselesi geliyor. Bu ciheti, profesör, stratosfer seyahatlerinde muvaffakiyetle tecrübe ettiği ayni teneffüs aletlerile temin edecek. Sonra, derin mmtakalarda aydınlık meselesi var. İki tane cıva buhan lâmbası bu işi hallediyor. Safra meselesine gelince, o da, huui eklinde bir kab içine konulmuş demir kırmtılanndan mürekkeb olacak. Kürenin teferruatı meyanmda en fazla dikkati çeken nokta, haricî parçaların çeik cidarlara elektrikh miknatıslarla merbut bulunmasıdır. lcabmda, elektrik cereyanmı keser kesmez, kürenin dışma yapışık duran bütün parçalar denize döküIecek. Safranın, huni biçimindeki safraIıkta duruşu da ayni miknatıs kuvveti sayesindedir. Miknatısa verilen elektrik cereyanmı kesmekle, safrayı, dakikada elü kilogram hesabıle denize döküvermek mümkün. Profesör Piccard'ın, bu yepyeni sis tem küre içinde yapacağı seyahatin şekli şu: Küre, profesörü hâmilen denize indirildıkten sonra, suyun tabiî akıntılarını takib ederek oldukça aheste bir gidisle dibe doğru inecektir. Bu iniş esnasmda, yan yolda durmak icab ederse, bir miktar safra bırakmak kâfi gelecek; tekrar inmek için, hususî tertibatlı bir musluktan, kürenin içine bir rniktar su almacaktır. Kürenin dibe otuıup kalmaması, alt kısmma takılı bulunan demir halatm yere değmesile temin edilmiştir. Halatm ucu toprağa temas eder etmez otomatik bir muvazene bulan denizaltı balonu, o andan itibaren, tıpkı havada uçan bir balon gibi yüzmeğe başlıyacaktır. Küre, su akıntısını takib ettiği için, suya nazaran ;abit vaziyette olacağndan, deniz hayvanlanm ürkütmek ve profesör Piccarddan evvel, daha az derinlerde ayni tecrübeyi yapanların muvaffakiyetsizliğine uğramak korkusu da kalmamıştır. Kürenin muvazenesi öyle mükemmel surette temin edilmiştir ki, ne cereyanlardan sarsıntı, ne de su hareketlerinden yalpa mevzuubahs değildir. Deniz dibi balonu sakinleri, hem sabih evlerinin hetn kendılerinin emniyetini, hemen tamamile elektriğe medyun oacaklar. Miknatıs, bu işin ruhu mesabesindedir. Meselâ lumbuzlar, icabında, bir yay vasıtasile anî surette kapanacak, su tazyikmın yardımile, cidarlara sımsıkı yapısıp kalacak, acık bulundurulmaları için miknatıs kuvvetine müracaat olunacaktır. Safra bırakmak ve bırakmamak; lâmba kollarını, dibe temas edecek demir halatı idare etmek gibi isler, hep bu miknatıs kuvvetile yapılacaktır. Haricle temasm nasıl temin edileceği büsbütün ayrı bir mesele. îçinde, elektrik cereyanmın gene mühim rol oynıyacağı bu işi, ses mevceîerile halletmek mümkün olduğu gibi, muntazaıiî fasılalarla su sathına doğru sahverilecek dumanlı bombalar vasıtasile, kürenin mevkiini takribî olarak göstermek de mümkündür. Küre, Şamda son yapılan nümayislerde büyük bir kalabahk «Kahrolsun hainler» diye bağırarak Belediye dairesinin önünden geçiyor. $ Harb endişesinîn müzmin neticesi Muharebenin sözü bile bir çok insanların sıhhatleri üzerine tesir ediyormuş! Atlanta Operatörler Birlıği, son günerde senelık içtımaını yapmıştır. Bu iç;ımada söz söylıyen Amerıkalı bir müehassısın ileri sürdüğü tez, Avrupanm bugünkü vaziyetıle alâkadardır. Bu Amerikalı mütehassısm söylediklerine göre, Avrupada bir harb çıkması endişesi, birçok kışinin gerek bedenî, gerek ruhî vaziyetleri üzerınde tesir bırakıyormuş; o derecede kı birçok kişinin hastalıklara mukavemet kabiliyeti, bu yüzden azalmış. Hatta ölüm vak'alan da, müzmineşen harb endişesi tesirile çoğalmış. Rronık bır endişe halini alan harb ihtimali, bılhassa kan tazyikının artması ve mümasil rahatsızlıklara sebebiyet vermekteymiş. İddıaya göre, Avrupada harb çıkmasmın lâkırdısı bile, şimdıden bir çok kişinin karb kurbanı olmasmda rol oynamaktadır. dıbdeki işini bitirip su üstüne çıkınca, boyah bir mahlul dökerek denizin bir kilometre murabbaı genişlığindeki bir sahasını renklendirmesi ve yerini böylece belli etmesi de düşünülmüştür. Hesaba katılan tehlıkeler pek çoktur. Bu ölçülü, biçili teşebbüsün, dalıp çıkamamak tehhkesinden korkmağı icab etti:ecek kazalara uğraması varid görülmü* yor. Ancak, acaba denizin 5000 veya 10,000 metre dibinde yaşadıklan rivayet olunan canavarlardan bir zarar gelir mi düşüncesi var. Profesör Piccard, bazı âlimlerin, denizde bu nevi hayvanlar yaşadığı yolundaki iddialarına hak vermemekle beraber, şimdilik varid olmıyan bu tehlikeyi bertaraf etmek hususunda da elektriğe güveniyor. Kuvvetli elektrik ce reyanları karşısında, en müthiş canavarlann bile sinek kadar hükmü kalmıyacağı asıkârdır. Profesör Piccard'm deniz dibi esrarı nı keşfe çıkarken fen âleminde meraklı bir hayret uyandıran faaliyetleri kadar büyuk bir de tevazuu var. Kendisine sorarsanız, bu teşebbüste hiç şaşılacak ve korkulacak cihet yokmuş; projesi, tetkik edildıği nispette hertürlü tehlikeden ve fevkalâdehkten sıynlıyor, herhangi bir kâsifin, yeryüzünde yaptığı seyahatler kadar basitleşiyormuş. Bakalım bu kuvvetli kanaat, bu yıl maz teşebbüs ve bu feragatle, Belçikah âlim, fen âlemine nasıl bir harika hediye edecek. Şam sokaklartnda kol gezen Franstz askerleri Haffar kabinesinin istifası üzerine Şamda halkın galeyanu Resmin sol tarafında bir hatibin söz söylediği görülüyor. H. BILGIÇ Kanunlar önünde mutlak müsavat kabul eden ve hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımıyan ferdleri halktan ve halkçı olarak kabul eden Cumhuriyet Halk Partisidir. Şamda nümayişçilere harşı hükumet dairelerini müdafaaya çıkan askerî kuvvetlet