26 Şubat 1939 CUMHURtYET İktısadî hareketler Denizlerin dibinde Pek meraklı ve ayni zamanda tehlikeli olan deniz dibi araştırmaları, ilim ve fen âlemi için yeni bir ufuk açmıştır Birkaç, hafta evvel, Pariste pek meraklı btr müzayede yapıldı. 1790 senesinde, Sekıe nehrinde, Guillebeuf civannda batan ve altın yükki olduğu tahmin edilen Telemaque gemisinin enkazı satıhyordu. Müzayede neticesinde, geminin enkazı, oa iki bin beşyüz franga bir tahlisiyeciye ibale edildi. Gemide mevcud bulunduğu tahmin edilen altınm mufoammen kıymeti seksen beş milyondu. Telemaque, Fransadan kaçan mültecilere aid altmlarla yüklü olarak Seine neforinden çıkmağa çahşırken akmtıya kapılmış, batmıştı. Şimdi. (30) metre de rinliğinde bir çamur tabakasınm altında yatıyor. Mühendislere, tahlisiyecilere ot yolduracak bir iş olmasma rağmen, seksen beş milyon fraök gibi büyük bir servet ifade etroesi, bu büyük zahmeti göze aldırmıştır. Felâketler, kazalar, belâlarla dolu olan Fransa Büyük İhtilâli devrinden kalma bir denizaltı definesi daha vardır ki, o da, Holanda sahillerinde batan Lutine gemisidir. Bu gemide mevcud foazineyi, altın, gümüş, ve meskukât olarak yanm milyar frank tahmin ediyorlar. Lutine bir Fransız firkateyni idi. Ingilizlerin eline geçmiş, 1799 da, Yarmouthtan hareket ederek, Felemenk sahili civannda kâin Texel adasına para götürmek üzere yola çıkmıştı. Londra sitesi tacirleri, geminin yapacağı bu seferden bilistifade, Hamburg piyasasına bin tane altm çubuğu ile beş yüz tane gümüş çubuğu göndermeğe kalkışhlar. Londradaki Lloyds kumpanyas», geminin bu yükünü sigorta etmeğe rıza gösterdi. Gemi yola çıktıktan birkaç saat sonra, tehlikeli bir geçidde kumluğa saplanan Lutine firkateynini, deniz âdeta yutmuş, gemide mevcud iki yüz kırk kişi boğulmuç, kurtanlan bir kişi de yorgunluktan ölmüştü. Bu kaza, az daha Lloyds kumpanyasının iflâsına sebeb oluyordu. Fakat, bu tehlikeyi çabuk savuşturdu, altm ve gümüş çufeuklarm sahiblerine sigorta bedelini vermeğe nihayet muvaffak oldu. Bu mühim muvaffakiyeHn, Lloyds için büyük bir reklâm olduğunu da ilâve etmek gerektir. On dokuzuncu asır içinde, Lutine'i kurtarmak için pek çok çahşılmıştır. Fakat, bütün gayretlere, bususî makinelerle, hususî tesisatla ve hususî vesaitle yapılan bütün aıaşbrmalara rağmen, denizin dibinden, çıka çıka, ancak birkaç demü gülle ile geminin çanı ve dümeni çıkYalnız, bu geminin battığı tarihtenberi, kaza mahallinde birçok soygunculann faaliyette bulunduklan, hatta, daha garibi, binlerce lira sarfetmelerine rağmen hiç bir ş<y elde edemiyen resmî tahlisiyeciler hilâfma, gizli gizli çalışan bu yağmacılarm, Lutine'e aid bir hayli eşya çıkararak istifade temin ettikleri muhakkaktır. Zuyderze'yi kurutmak suretile denize karşı büyük bir zafer kazanmış olan Holandalı mühendisler, nihayet Lutine meselesinin de hakkkmdan gelmeğe karar verdiler; îngiltere hükumetinden resmen müsaade alarak üç bin tonluk Karimata vapuTunu sureti mahsusada inşa ettiler. Son derece kuvvetli vinçlerle, taraklarla mücehhez olan Karimata, şimdi Lutine enkazımn tepesinde, faaliyete geçmiş bulunuyor. Fakat, muvaffakiyetin ne dereceye kadar memul olduğu benüz bilinemez. Zira, denizin dibi, o noktada öyle hareketli, öyle dalgahdır ki, fırtınalı gecen bir gece zarfında, gemi enkazımn daq sibi bir kum vıâ'nile örtülmesi ve sar Sanayi maddelerinin narkı Böyle bir narkın başlangıcı memleketimizde bundan iki sene evvel olmuştur. O zaman galiba pamuk ipliği fiatlannm yüksekliğinden dolayı yapılan şikâyetler üzerine Sanayi Umum Müdürü Reşadm tetkiklerinden sonra Ankarada bir toplantı yapılmış, günün birinde pamuk ipliğine nark konulmuştur. Bundan bir müddet sonra kaput bezi, daha sonra çivi de bu narklı sanayi maddeleri zümresi içine girmiştir. îste böylece başlıyan bu nark işi bugüne kadar devam etmiş, bu arada çivinin narkı kaldınlmışür. Diğerleri için şekilde bazı tadilât yapılmakla iktifa edilmiştir. Nark tatbik edilirken tutulan bazı yanlış yollann Türk köylüsünü nekadar mutazarrır ettiği Millî Şef Ismet înönünün Kastamonu ve havalisinde yaptığı tetkik seyahatinde bütün çıplaklığile meydana çık"vs oldu. O zamana kadar alâkadar makamlara bu vadide sayısız hesabsız şikâyetler yapılmıştı; Fakat her nedense bu şikâyetler bir türlü mâkes bulamamıştı. Şimdi Ankarada bu mesele üzerinde gene toplantılar yapılıyor. Geçen hafta başında başhyan toplantılarm hafta sonunda bitmiş olacağı tahmin ediliyordu. Fakat toplantılar uzadı. Gelen haberler, narkın kaldmlmasına doğru kat'î bir temayül olduğu merkezindedir. Yalnız Ankarada yapılan toplantıda narkın kaldırılmasından sonra da yeni bir takım zararlara yol açmasına meydan verilmemesi üzerinde ehemmiyetle durulmuştur. Narkın kalkmasile beraber, acaba bir yeni ihtikâr harketi başlar mı? Bir takım numaraların memlekette yapılamaması da buna inzımam edince nark tekrar ipka olundu. Şu noktaya dikkat etmek lâzım: Nark mevcud olduğu zaman da fabrikalar ve satıcılar narka riayet etmiyor. Esasen bunu kontrol edecek bir teşkilât da yoktur. îktısad Vekâletinin bu defa meseleyi kökünden halletmek azmile hareket ettiği görülüyor. Bunda muvaffak olmamak için sebeb yoktur. PAZABDAN PAZAPA Moda olan bir mukayese Âlem gene ol âlem... Gayrifedere Sualler, cevablar Moda olan bir mukayese Gayrifedere Ey sporla uğraşan arkadaşlar! Içinizde şu «gayrifedere» kelimesinin türkçeye bir hakaret olduğ anlıyacak kadar türlü ve dirayetl bir adam yok mu? Elbette vardır. (Gayr) kelimesi arabca, «Federe» kelimesi fransızca, aralarındaki terkib acemce. Ne Arabdır, ne Acemdir, ne frenk, Taşra kıpüsine benzer... (Kafiyeyi tahmin buuurunuzr) Eğer «gayrifedere» rezaletini türkçeye sokmağa cevaz olsaydı böyle daha ne piç kelkneler doğardı. Meselâ (kalitesiz» yerine «bikalite», «idealsiz» yerine «nâ ideal», «reel olmıyan» yerine «gayrireel» gibi sürü sürü kelimeler peyda olurdu. Hayır! «gayrifedere» değil, biraz daha zahmet edip «federe olmıyan kulübler» diyeceksiniz. Türkçe okuyup yazması olup da böyle düşünmiyen bir tek sporcu tasavvur edemeyiz. Hatta şu mahud «Pera» adlı kulübde aza olsa bile! ', cevablar S «Tan» gazetesinin bir sualler, cevablar sütunu var. Orada okuyuculardan biri size dair bir sey soruyor, gazete de cevabına »öyle başlıyor: «Evet, Pemuharrir vardır ilâh» Bu tezyifkâr cümleye ne dersiniz ? C Ben bu cüm lede hiçbir tezyif kasdi göremiyorum. Bilâkis, bu gazete, benim yeryüzünde olduğumu ve yazı yazdığunı lutfen tasdik etmiş, beni de büyük bir derdden kurtarmış.. Çünkü şimdiye kadar hiç kimseye hayatta olduğumu ve iyi kötü yazı yazdığımı ispat edemiyordum. Hatta bu yazıdan gurur duydum. S Gurur mu? C Evet. Biliyorsunuz ki, o gazeteyi büyük dâhi Zekeriya Sertel çıkarır. S Büyük dâhi mi dediniz? C T a kendisi! Onun yanmda ben bir zerreyim. S Estağfurullah. Mübalâğa etmiyor musunuz? C Yok yok... îşin dogrusu. Hangi edebiyat tarihini açsanız içinde Zekeriya Sertelden sahifelerce bahis vardır. Ustadın birçok Avrupa dillerine tercüme edilen romanlarını kim okumamıştır? Geçen sene Nobel mükâfatını almış olması kâfi değil mi? Larusse lugatinde Zekeriya Sertel adını bulunuz ve yanında şu satırları okuyunuz: «Büyük cihan dâhisi. Gazetecilikte ancak ziyan edenlerin muvaffak oldugunu ispat etmiştir. Yazıda gramere, ibare düzgünlüğüne, bilgiye lüzum olmadığını dünyanın bütün edebiyatçılanna kabul ettirmiştir. Bugünün burjuva cemiyetlerini yıkarak dünyayı alt üst etmek için, iflâsa koşan bir gazetede bozuk cümle ile propaganda yapmak sistemini kesfetmiştir.» S Fakat bu cihan dâhisine lâzım gelen saygı gösterilmiyor, değil mı? C Amerikada gösteriliyor. Kendisi orada bir iki sene lutfen gazetecilik tahsil ettiği için Vaşingtonun bütün heykelleri yıkılacak ve yerine Sertelin heykelleri dikilecek. S Vaşingtonun ne günahı var? C Sertel nazarında Vaşington budala bir küçük burjuvadır. S Küçük burjuva ne demek? C Onu Sertelin gazetesine sorunuz. «Sualler, cevablar» sütununda emperyalizm ne demek, kapitahzm ne demek? ilâh... hepsini kendi nazariyesine göre anlatıyor! S Demek onun gazetesi çok revacdadır? C Ne söylüyorsunuz! Yüzellilik listenin öldüremediği Refik Halidi, Sertelin gazetesi birkaç günde meçhul şöhretler arasına atıverdi! Mürefte bağcıları asma çubuğu istiyor Filoksere hastalığından bütün baorlar harab bir haîe geldi Mürefte (Hususî) Burada floksra hastahğı yıldan yıla artmaktadır. Bağlarda hastahğın sirayet sahası genişliyor. Mıntakada floksra hastalığının anz olmadığı bir bağa tesadüf etmek imkânsızlaşmıştır. Bu sebeble masraf artıyor, gelir azalıyor ve verim kısalıyor. Bağcılar bu tehlikeli ^aziyeti gördüklerinden bağların tamamen harab olmadan yerine yenilerinin yetiştirilmesi için azimle çalışıyorlar. Bu hastalıkla mücadelede muvaffak olrr.ak için mevcud bağları sökerek yerine A r ikan asma çubuğu dikmek icab ediyor. Bu da bağcıya pek çok masrafı mucib oluyor. Bütün bu vaziyetlere rağmen halkı düşündüren ve halka endışe veren bir cihet varsa o da hazırladıkları yerlere Amerikan asma çubuğu bulamadıklarıdır. Halk çubuksuz kalmamak için bundan 45 ay evvel bir liste hazırlıyarak çubuk ihtiyacını alâkadar makamlara bildirmiştir. Bugün Tekirdağı, fidanlığı, Mürefteden istenilen aşısız yabanî Amerikan asma çubuğunun ancak yarısını verebiliyor. Tekirdağı fidanlığı bizim çubuk ihtiyacımızı temin edebilecek vaziyette olmıyabilir. Fakat harab olmağa yüz rutmuş, Türkiyenin en çok üzüm ve bu suretle birinci derecede şarab isti^' eden bir mıntakasının çubuk ihtiyacını temin için mevcud fidanlığın verim kabiliyetini arttırmak icab eder. Bağ yetiştirmek için halka hız vermek lâzımdır. • 19 şubat 939 tarihli Cumhuriyette memnuniyetle ve gıpta ile görüldüğüne göre Karamanda halk, bağ yetiştirmek için mükellef tutujmuş, ve mecburî bağ yetiştirilmesi için tedbirler almmış ve kendi'"rine pek çok aşılı çubuk tevzi edilmiş olduğu, hususî muhabiriniz tarafından bildiriliyor. Bu yazıdan anlaşıldığına göre bir taraftan halk zorla bağ yetiL.mek için teşvik ve himaye görüyor; diğer taıaftan bağ yetiştirmek istiyen bağcılara çubuk bulunamıyar. Sanıldığından daha mühim olan bu derde bir çare bulmak için bu vaziyeti gözönît" ne koymağı lüzumlu gördüm. Bu sen€ olmazsa önümüzdeki sene, bizim bu derdimizin halline bir çare bulunacağıni ümid ediyoruz. fedilen bütün emeklerin berhava olması ihtimali heT zaman mevcuddur. Bu münasebetle, denizin derinliği hakkında birkaç söz söylemek faydadan hali olmaz. Seine nehrindeki gemi otuz metre derinlikte, Holanda sahillerindeki Lutine yüz elli metre derinlikte yatıyorlar. Fakat, bu derinliklerin ikisi de, Atlantik ve Pasifik denizinin derinlikleri yanmda havuz dibi kadar hiç kalır. MeselâTonga adalan civarmda, denizin takriben on bin metre derinlikte oldugunu söylemek, bu hususta bir fıkir vermeğe kâfidir. Bu derinliğe inilecek olursa, suyun tazyıkı bin atmosfer, yani beher santimetre murabbaında bin kilo, yahud bir metrede bin tondur. Bu tazyika en sağlam, en büyük denizalh gemileri bile tahammül edemez, tabir caizse, pestil haline gelir. Bu sebeble, çok derinlere inmek isteyenler, bugün büsbütün başka sistem âletlere müracaat ediyorlar. Küre şeklindeki denizaltı âletlerinin, hendesî bakımdan, tazyika mukavemetleri pek f azla olduğu malumdur, Bu çekilde bir dalgıç âletini, iki avuç arasında en kuvvetli tazyika tahammül edebilen yumurtaya benzetebiliriz. Yapılan tecrübeler, bu hususta muvaff akiyetler kaydedilmesini mümkün kılmiştır. Denizaltı araştırma tecrübelerinin verdiği güzel ve şayanı dikkat neticelerden biri de, çok derin noktalardaki hayatın harikulâdeliğidir. Denizin elli metre derinliğine kadar yaşayan mahluklar, yukarı tabakalarda da yaşadıklarını gördüğümüz neviden şeylerdir. Fakat beş yüz metreden itibaren, etrafın çıplak gözle görülmesi mümkün olmıyacak kadar zifirî karanhk mıntakalarda, daha sonra, dokuz yüz metre derinlikte, i§ değişir. Dokuz yüz metreden sonra, bizzat denizaltı hayab ışıktan ibarettir. Boynunun ucunda fosforlu ampul taşıyan, gözlerinın ıçinden aydınlık fışkıran balıklar; kendi cüsseleri kadar avları bir hamlede yutan ve ağızlanm açtıklan vakit ortahğı aydınhğa boğan deniz canavarları, bütün bunlar, denizin yalnız sathını bilen bizler için, akıllara durgunluk verecek manzaralardandır. Mavi kanlı deniz hayvanlarma da gene bu mıntakalarda tesadüf edilır. Belçikah Profesör Pikar'ın, en derin mıntakalardan birine, dokuz bin yedi yüz elli metreye inmeğe hazırlanması, bu harikalar diyanndan bize yeni yeni haberler getirecek bir teşebbüsün müjdesidir. Belki, Profesör Pikar, on bin metreye yakm bu derin yerlerden ortaya çıkaracağı yeni keşiftir, Telemaque'deki ve Lutinedeki hazinelerden daha kıymetli birer ilim hazinesi olacaktır. F.G. POLtSTE Yedi kişi yakalandı Langada Kâtibkasım mahallesinde Kızıltaş sokağmda 45 numarada oturan kahveci Alinin bir senedenberi uyuşturucu maddeler sattığı haber almmış, yapılan araştırmada eroin almağa gelen şoför Mustafa, Etem, Cemal, Agâh ve Mustafa ile kahveci Ali suç üstünde yakalanmışlardır. Müvezziin başına gelenler Fatihte Veli Çavuşun hanmda oturan paçavracı îsmalle kansı Zekiye, gazete müvezzilerinden Dursunu, bir işten dolayı, bıçak ve teneke ile vücudünün muhtelü yerlerinden yaralamışlar, sonra da kaçmışlardır. Dursun hastaneye kaldırılmış, kan koca hakkmda takibata girişilmiştir. Az daha yanacaktı! Topkapıda Arpaemini mahallesinde Kürkçü sokağmda 4 numaralı evde oturan Ali kızı ve Ali karısı 60 yaşlarında Şadiye, dün sabah 9.30 da, evinde kimse yokken yatağma uzanmış, bir de sigara yakmıştır. Şadiye, sigarasını içerken birdenbire uyuyakalmış, biraz sonra e1ndeki sigara yorgana düşerek yangın çıkmıştır. Hiçbir şeyin farkmda olmıyan Şadiye, muhakkak bir ölüme doğru sürüklenirken komşular vaziyetten ha berdar olmuşlar, zabıtaya malumat vermişlerdir. Şadiye muhtelif yerlerinden ağır su rette yanmıştır. Yangın söndürülmüş tür. Sasun kazasında tütün ekiliyor f Almanyada fakirler için iane toplanıyor J Almaııya para atarken. Siird (Hususî) Birinci Umumî Müfettişliğin müracaati üzerine Sasun kazasında tütün ekimine izin verilmiştir. Bu müsaade üzerine kaza köylerinde vâsi mikyasta tütün ekilmiştir. Yasağın kaldırıldığmı öğrenen köylüler çok sevinmişlerdir. Eskidenberi tütüncü olan bu mmtaka halkı diyebılirim ki adeta bayram yapmışlardır. Bu seneki tütün ziraati deneme mahiyetinde olmakla beraber neticenin müspet olacağı tahakkuk etmiştir. tstihsal edilen birkaç yüz bin kilo tütünün, önümüzdekı ziraat mevsiminde beş on misli çoğalacağı muhakkaktır. Vilâyetimiz dahilinde yeniden teşkil olunan Baykan ve Kozluk kaza merkezlerinde beherine 15,000 lira sarfile hü kumet konakları inşası kararlaştırılmıştır. Bu işler etrafında tetkikatta bulunmak üzere Bir.nci Umumî Müfettişlik ten bir heyeti fenniye şehrimize gelmiştir. Yeni kazalara kaymakam ve me murlar tayin edilmiş ve işlerine başla •nışlardır. Bundan başka Garzanda bu lunan kaza merkezinin de Aynikasır deHıtler, fakirler için iane toplıyan bir kadmın kutusuna ^ilen ve simendifer güzergâhı üzerinde Ibulunan köye nakli takarrür etmiştir. Kendilerini meb'us olmağa lâyık görüp de Partiye müracaat edenler arasında esbabı mucibeleri garib bir mukayeseye inhisar edenler de var. Bunlara soruyorsunuz: Vay! Sen de mi müracaat ettin? Cevab veriyorlar: Geçen intihabda filân meb'us oldu da bu sefer ben neye olmıyayım? Bu delili kullananlara çok rasladım. Birkaç misal ister nıisıniz? Bir kebabcı: Lokantacı Cemal oldu da ben niye olmıyayım? Bir muhbir arkadas.: Naşid Hakkı oldu da ben niye olmıyayım? Yaşlı ve cerbezeli bir bayan: Nakiye oldu da ben niye olmıyayım? Gene ve sessiz bir bayan: Esma oldu da ben niye olmıyayım? Musevî bir doktor: Abravaya oldu da ben niye olmıyayım? Ermeni bir tüccar: Keresteciyan oldu da ben niye olmıyayan? Eski bir Osmanlı meb'usu: Halil Menteş oldu da ben niye olmıyayun? Eski bir muhalif: General Refet oldu da ben niye olmıyayım? On senede iki mısra çıkaran bir şair: Yahya Kemal oldu da ben niye olmıyaynn? Eski bir Mevlevî: Veled Çelebi oldu da ben niye olmıyayım? Bu mukayeselere bakınca Partiye müracaat edenlerin şimdiye kadar yalnız iki bin kadarda kalmasma ve 200,000 olmamasına şaşmamak kabıl değildir. Çünkü her kafada ve her çeşid adam, eski Meclisten kendine bir örnek buldugunu zannediyor. Âlem gene ol âlem... General Frankc Barselonaya girdikten sonra, kendisine en muanz memleketlerde bile eşkiyalıktan muzaffer ve millî kumandanlığa terfi etti. Şimdi Cumhuriyetçi orduların her biri bir dağa çıkan kumandanları eşkiya oldular. Dün Franko'ya haydud diyen Fransız ve İngiliz ga zeteleri, pek yakında, yani Fransa ve İngiltere, âsi hükumeti resmen tanıd.ktan sonra, şöyle yaztnağa başlıyacaklar: «İspanyanın meşru hükumet reisi muzaffer ve muhterem General Franko'nun karşısında, Madridin bir avuç serserisi ve birkaç haydudu, hâlâ mukavemet niyetinde iseler, buna bütün medenî dünya namına: «Hayır! Olamaz! Sizi kimse tanımıyor!» deriz. Artık Madrid eşkiyalarının Burgos kahramanlanna hesab vereceği gün gelip çatmıştır. İspanyanın mukaddes haklarını koruyan General Franko ilâh...» Sayed bu muzaffer ve muhterem Franko mağlub olsaydı, ılk zamanlardaki gibi ayni gazeteler, ayni ithamları onun için yapacaklardı. Yalnız isimler değişiyor, formüller değiştniyor. Dünya da eski dünya! Q Bir san'atkânn muvaffakiyeti ) Mudanya abidesi için yapılan müsabakada birincılıği heykeltraş S a b i h a Bengütaş kazanmıştır. Millî abidelerimizin Türk san'atkârlarına yaptınlması lehindeki cereyanlara zaman zaman San'atkâr Sabiha Cumhuriyet de mâBengütaş kes olmuştu. Fakat bugüne kadar san'atkârlarımız tarafından vücude getirilen maketleri, hükumetimiz, çok defa, yabancı san'atkârlardan bizi müstağni bırakacak bir mükemmeliyette saymad». Mahdud birkaç vilâyetimizin abideleri Türk san'atkârları tarafından yapılmış, ekserisi yabancı salâhiyetlere tevdi olunmuştu. Bu defa gene ve kudretli san'atkânmız S^brha Bengütaşın çok takdir edilen eseri Mudanya müsabakasında birinciliği kazanmış bulunuyor. Bu muvaffakivetin hem bir Türke, hem de bir kadma nasib olması, inkılâbımız için iki defa iftihar mevzuu teşkil eder. Bundan evvel de meslek muhitinde kudretli eserlerile *öhret alan heykeltraş Sabiha Bengütaşı tebrik eder, krokisi kabul edilen eserini istidadına lâyık büyük bir muvaffakiyetle başarmasını candan dileriz. f Dünyanın en büyük yolcu tayyaresi 10 yaşında ı Bursa (Hususî) Çiçek pazannda Mustafa Gürçay adında bir kasabm dükkânma Hüseyin isminde bir hamal taarruz etmiştir. Hamal Hüseyin, elindeki kantar direğıle, vurup dururken ve birdenbire kasabın dükkânınm cephesndekı büyük kristal cama vurmaya başla mış ve koca cam parça parça olarak ye re düşmüştür. Hamal bu kadarla da kal1 mamış, ayni direkle içeri gırerek kasablara saldırmak istemiştir. Yakalanarak meşhud suçlar mahkemesine verilen hamal Hüseynin cinnet alâmetlerı gbsterdiği anlaşıldıeından Adlive doktorunca muayenesıne lüzum pörülmüş, muayeneden sonra müşahede için İstanbul Almanya 1929 senesl temmuzunda ilk tecrübesini yapan dünyanjn en .Tıbbı Adlî müessesesine gönderilmesine 1 karar verilmiştir. büyük yolcu tayyaresi Dornier X. on yaçma girmiştir. SERVER BEDI Bursada dükkânlara saldıran adam f İlll