CUMHURIYE1 23 Stıbat 1939 San'at ve Hayat \ Tenkide dair Yazan: NURULLAH BERK Bu hafta okuyuculanma, Avrupa memleketlerınde devletin kurduğu san'at teşkılâtından bahsetmek isterken, bu bahsi gelecek haftaya bırakarak, henüz dumanı üstünde olan bır hâdısenm bende uyandırdığı bazı düşünceleri kaydı daha münasıb gördiim. Mevzuubahis hâdise geçenlerde Güzel San'atlar Akademısinde açılan «D» grupu sergisi ve bu serginin uyandırdığı akıslerdir. Yedınci resım ve heykel sergimiz hakkında muhtelif gazete ve mecmualarda çıkmış olan yazı ve tenkidleri bir araya tophyarak serginin vermiş olduğu umumî tesir hakkında bir fıkir edinmek istemiştim. Geçen gün üşenmeden bu yazılan birer birer okudum. Bir tasnif taslağı yaparak serginm matbuat sahasında uyandırmış olduğu reaksiyonu anlamaya ça lıştım. Muvaffak olamadım. Ve bir kere daha kanaat getırdim kı bızde «tenkid» denilen şey henüz teşekkül etmediği gibi «münekkid» de hayalimizde şekillendiremedığimiz ender değıl, namevcud bir hayvandır. Tekzıb edilmekten korkmı yarak bu ıddiayı san'at ve fikir hayatımızın bütün sahalarına teşmil edebiliriz. Ne edebiyatta, ne müzikte, ne tiyatroda ve bilhassa ne de plastik san'atlarda tam, bilgili ve şuurlu bir kelime ile «fennî» bir tenkid teessüs edememiştir. Demek ki bu sahalarda kıymet ölçülerimiz yoktur. Anarşi hüküm sürmekte, keyfî mütalealardan başka hiçbir miyara tesadüf olunmamaktadır. * * * Sanırsam «Varietes Critiques» adlı eserinin bir tarahnda, Charles Baude laire tenkidi, «elzem bir maraz» olarak tavsif eder. Bu marazın doğurduğu menfaatler büyüktür. Münekkidin vazifesi san'atkâra yalnız kusurlarını göstermek, ona, benliğini aramada yardım etmekle kalmaz. San'at tarihinm sahifelerini ka rıştırnız, san'atkârın münekkide ne'er borclu olduğunu anlarsınız. Şöhretini daima onu empoze etmiş olan münekkidlere medyun olduğu gibi, talihsizlıği, müca dele ile geçen uzun karanlık yıllan da, münekkidler tarafından anlaşılmamış olmasının tabıî bır netıcesıdir. Meselâ edebiyat gibi uzun bir maziye \e sağlam bir an'aneye sahib bir sahada hakikî bir fennî tenkidin teessüs edeme. mesi nekadar garibse, garb müziği, tiyatro, resim ve heykel gibi san'atlar hakkında kafa yorarak, çahşmalarının mühim bir kısmını bu san'atlarm ciddî bir etüdüne vertnis mütefekkirlerin yokluğu da belki o derece tabiidir. Çünkü biri çinar ise, ötekiler henüz fidandır. Fakat hâdisenin normal oluşu, bizi, pek mühim bir eksikliği işaret etmekten menedemez. Tenkid yokluğu plastik sanatların cemiyetimiz içinde kök salmasını geciktirdiği gibi, san'atkârlar için de kendisini daima acı acı hissettiren bir hal oluyor. En münevver tabakalann, hatta kafasını işletmekle şöhret bulmuş olan bir «elite» in renk ve şekil âlemine karşı olan yabancılığı bizi, kendi sahamız içinde yapayalnız bırakacak derecede aşın ve korkuncdur. Büyük bir muharririmizin «Kanonikanın tekniği, Mikelanj'ınki kadar kuvvetlidir» demesine diğer meşhur bir entellektüelimizin, duvarımda Cezanne'den bir basma resim görüp «siz mi yaptmız» diye sormasma şahid olduğum gün, ressamın ve heykeltraşın bizdeki bikesliğini daha iyi kavramıştım. Umumî lâkaydlık, sonra münevver zümrenin indî hükümleri bir anarşi havası yaratarak, kıymet öl cülerine sahib olmamızı geciktiriyor. Yazan: VİKİ BAUM Hatırlarım. Bundan beş on yıl evvel san'at tenkidi, bızde, «filânca, fırçasma gerçekten hâkim», yahud «filâncanın renk ahenkleri pek ruh okşayıcı» şeklinde basmakalıb birkaç tekerlemeden ibaretti. Bugün gündelik sahife sütunlarında veya haftalık, aylık «fıkir \e san'at» mecmualarında yazı nesreden mütefekkirlerimizin repertuvarı genişlemiştir. İyi ezber lenmiş bir takım formüllerin zuhuru, zamanın ıcablarından olsa gerek. Fakat «san'at» kelimesinin sütunlarda sık sık tesadüf edilişi, hakikî bir idrakin ve içten gelen bir sevginin izi olmasa gerek. Biz hâlâ bugün, Kanonika ile Mikelanj arasmdaki farkları sezebilen, basma bir röprodüsiyonu eserin kendısinden ayıracak kadar basit bir san'at idraki taşıyan «mütefekkir» lere muhtacız! * * $ m Fatih adliyesinde bir hâdise oldu Davacısına bıçak çeken adam 10 gün hapis yatacak Askerî spor talimatnamesi Ankara, 22 (Telefonla) Askerî spor leşkilâtı hakkında bir talimatname mevcuddur. Fakat bu talimatname harfı harfine tatbik edilememektedir. Zira her erin, her subaym spor vazifeleri madde madde gösterildiği halde zemin ve zaman müsaid değildir. Millî Müdafaa Vekâleti orduda sporu ön plânda tutarak, bu işi millî bir dava olarak kabul etmiştir. Beden Terbiyesi istişare heyetine verdiği bazı raporların orduda neler yapılması lâzımgeldiği en ufak teferrüatma kadar gösterilmiştir. Buna göre Askerî spor talimatnamesi esaslan tamamen tatbik edılecektir. Askerî mektebi erde yapılan spor faaliyeti gün geçtikçe inkişaf etmektedir. Bu inkişafı daha hızlandırmak üzere bütün askerî mekteblerde kapalı jimnastik salonları ve yüzme havuzlan yapılmalıdır. Sonra askerî mekteblerde beden terbiyesi ve spor derslerinin çoğaltılmasile beraber ders saatlerinin yemeklerden evvele getirılmesi lâzım gelmektedir. Bu da önümüzdeki ders yılında kolayca yapılabilecektir. Millî Müdafaa Vekâleti bütçesine ilâve edilecek kısımlarla askerî mekteblerin spor ihtiyaclan karşılanacaktır. Fatih Adliyesinde birinci sulh hukuk mahkemesi önünde dün sabah saat on bir buçukta bir ölümle tehdid ve bıçak çekme hâdisesi olmuştur. Alacak meselesinden dolayı uzunca bir zamandanberi davalı olan Hulusi üe Ibrahim, birinci sulh hukukta muhake meden çıkmışlar, İbrahim, Hulusiye «ben seni öldürmiyeyim de kimi öldüreyim?» deyince, korkan Hulusi, mahkeme salonuna girerek hâkime «beni ölümle tehdid ediyor, bakın!» demiştir. Hulusi, tekrar sofaya çıkmca, İbrahim bıçak çekip üzerine yürümüş, oradaki kalabahk arasında bulunan Belkis Karabıber, bu hali görüp «yetişin, adam öldürüyorlar» diye çığlık koparmıştır. Sesi işiten hukuk mahBu bedbin satırları, hepimizi sevindiren kemesi kâtibi Emin, dışanya fırlamış ve benüz pek yeni bir haberle tatlıya bağla elinde bıçak bulunan adamı derhal komaktan kendimi alamıyacağım. Öteden lundan tutmuş, bileğini sıkmış ve bıçağı beri «güzel san'atlar meselesi» nin mü yere düşürtmüştür. Kâtib Emin, bu arahim davalarından birini teşkil etmiş bu lık serbest elini cebine soktuğunun far lunan «Ar Umum Müdürlüğü», Maarif kına vardığı îbrahimin iki kolunu birden Vekilliğinin salâhiyetli bir şubesi olarak kıskıvrak yakalamış ve kendisini mahkebugün kurulmuş bulunuyor. Bu şubenin me kalemine sokmuştur. Orada üzeri a! başına Suud Kemal Yetkin getirildi. ranan İbrahimin cebinde bir de çakı buAr Umum Müdürlüğüne, Güzel San î Iunduğu anlaşılmıştır. atlar Akademisi, Resim ve Heykel MüMeşhud suç kanununa göre Istanbul zesi, Tiyatro mektebi, Musiki Muallim asliye dördüncü ceza mahkemesinde mumektebi bağlı bulunacaktır. Memleketi hakeme edilen îbrahim Kayageç, mütemizde gitgide ehemmiyet peyda eden gükaidinden olduğunu, Fatihte Maarif amzel san'atlarm, sırf onlarla meşgul salâban muhafaza memurluğu ettiğini, mühiyettar bir organizm tarafından idare tekaidinden Hulusinin bir kira bedelinedilmeleri pek yerinde bir karardır. den dolayı kendisini dava ederek, maaşı Demin henüz bir münekkide sahib olvarken eşyasma haciz koyduıduğunu, mamaktan şikâyet ediyorduk. Şimdi sırf eşyasmı sattırdığını söylemiş, «malî vabizim için, bizim derdlerimizi dinlemek ziyetim bu yüzden çok bozuldu, ne yapve onlara deva bulmak için kurulan bir tığımı bilemiyecek hale geldim. Bununîa mercie sahib olmaktan sevinerek, birinci beraber ne ölümle tehdid ettim, ne de derdimizi kolayca unutabiliriz. silâh çektim. Başka ne diyeyim, bilmem NURULLAH BERK ki! Şaşırmış haldeyim.» demiştir. Millî küme maçları Bir muhasib kayboldu Adaııa (Hususî) Bahçe kazasında iki yıldır Türk Hava kurumu muhasibliğini yapan Cafer Köksal, birkaç gün önce birdenbire tagayyüb etmiştir. Caferin, annesine bıraktığı mektubda, kendisinin iki yıl için uzak bir vatan köşesinde askerlik yapmağa gittiğinin farzedilmesi ve müteessir olmaması istenmektedir. Cafer Köksalın kurumdaki evrakına vazıyed edilmiş ve hesabları gözden geçirilmiştir. Bu tetkikat neticesinde Caferin 200 küsur lira zimmeti tahakkuk et miştir. îşe Cumhuriyet Müddeiumumiliği el koymuş ve tahkikata girişmiştir. C Sıvasta büyük bir Ankara, 22 (Telefonla) Bu sene millî küme maçları mart ayının ilk haftalannda başlıyacakUr. Futbol Federasyonu hazırhklara başlamıştır. Bir talimatname yapılmaktadır. Bu talimatname evvelki maçlardan alınan tecrübelerle daha geniş tutulmaktadır. Maçlann tertibi aşağı yukan eskileri gibidir. Gene tstanbuldan dört, İzmir ve Ankaradan da ikişer takım iştirak edecektir. Birinci hafta her takım kendi şehrinde maçiM yapacaktır. Deplâsman maçları ikinci hafta başlayacaktır. Deplâsman maçlanmn tazminat masrafı henüz belli değildir. Bu yıl bir mikdar daha kısılması düşünülmektedir. Son zamanlarda sporMahkeme kâtibi Emin, mübaşiri Sa culara yapılan tenzilâtlar gözönünde tulâhaddin, Fatih Adliyesi polisi Zeki ile tularak masraf ona göre kabul edilecekBelkis Karabiber, îfakat ve Zeki şahid tir. olarak dinlenilmişler, Müddeiumumî Voleybol müsabakalarının muavini Ekrem Besim, öîümle tehdid ve finali silâh çekmenin ayn ayrı hukukî mevcuBe}roğlu Halkevi tarafından tertib ediyetle tekemmül ettiği kaydile, ona gödilen voleybol müsabakalarının finali re ceza istemiştir. Mahkeme, sekiz gün cumartesi ve pazar günleri sekiz takım hapis kararı vermiş, silâhsız olarak ve bı arasmda yapılacaktır. çak çekmeden evvel vaki olan ölümle Cumartesi günü saat iîride: Galatasatehdidden dolayı da, üç gün hapis ka •ay Gazi Enstitüsü, Mühendis Hayrarlaştmp, her iki cezayı birleştirmiştir. darpaşa birinci kategori, Çelikkol Yaşlı bir adam olan îbrahim Kayageçe Haydarpaşa ikinci kategori müsabaka riyasetçe nasihatte bulunulmuş ve ken ları vardır. Pazar günü ise, Darüşşafaka Boğazdisi, serbest bırakılmıştır. içi üçüncü kategori, Eyiib Çelikkol ikinci kategori, Galatasaray Mühendis birinci kategori müsabakaları yapıla :aktır. Halkevi basketbol turnuvası da gele:ek haftadan itibaren başlıyacaktır. Her ev için ebedî hatıra FOTOĞRAFLA ATATÜRK CUMHURİYET MÜESSESELERINDE HAFTALARCA UĞRAŞILARAK İTİNA İLE HAZIRLANMIŞTIR Halkevi yapılıyor j evgili Atamızm ekserisi hiçbir yerde çıkmamış kıymetli 300 den fazla fotoğrafı yuvanızın ebedî süsü olacaktır. anlı bir tarih hazinesi olan bu albümü karıştırır ken Ebedî Şefimizin ölmez hatıralarını yaşıyacaksınız. Arsenal Chelsea maçı fngiltere lik maçlannın Arsenalle Chelsea arasmdaki oyunu 10 Arsenal akımmm galibiyetile bitmiştir. Bu maçı 58.000 kişi seyretmiştir. Ar;enal henüz 28 maç yapmıştır. Likte yedinci vaziyettedir. Beden Terbiyest Istanbul Bölgesi BLsiklet Ajanlığmdan: 1 1939 senesi bölge birinci t«şvık yarışı 26 şubat 1939 pazar günü yapılacaktır. 2 Yarış yolu Mecidiyekoy Istinye, Tarabya Mecidiyeköy olmak uzere 28 kllometredir. 3 Sabah saat tam ddkuz buçukta Mecidiyeköy Likör fabrikası önünden hareket edilecektir. 4 Yarışlara iştirak edecek idmancılaSıvas (Hususî) Şehrimizde çok güzel bir Halkevi binası yapılacaktır. rın müseccel olmaları ve yarıştan evvel Binanm projesi yapılmış ve Nafıa Vekâleti tarafından tasvib olunmuştur. teşkilâttan verümiş ve BLslklet FederasyoYeni Halkevi binası 200 bin liraya çıkacaktır. Yakında inşaata başlanacaktır. nunun \i2esini havi hüviyet cüzdanını ibraz etmesi lâzımdır. Gönderdiğim resim, Halkevinin alacağı şekli göstermektedir. Çeviren: HAMDt VAROGLÜ Bu şekil muvafık mı? Tabiî! Bileti aldı, çantasına koydu. Bu çanta, siyah deridendi ve kenarlan bir parça aşınmıştı. Frank'm, biraz evvel yerde bulduğu incili ayna, şimdi gene Evelin'in kıravatına takılmıştı. Frank sordu: Şimdiye kadar tayyareye hiç bindin mi? Pek fazla degil. Bir defa, yanm saat kadar Berlinin üstünde dolaştım. Tombalada bilet kazanmıştık. Adliyecilerin balosundaki tombalada.. Korkmuyor musun? Tayyareden mi? Yok canım. Saat yediyi on geçiyordu. Akreble yelkovan, birbirini, yanş edercesine kovalıyordu. Frank yerinden kalktı, masanın yanında dolaşarak Evelin'e yaklaştı. Şapkasını, itina ile çıkardı, saçlarını okşadı. Hafif sesle: Bu aynhk hazin bir şey sevgilim, dedi. Evet. Frank onu kucaklamak, himaye etmek, büyük, geniş birşey içine sanp sarmalamak arzusu duyuyordu. Birdenbire aklma bir şey geldi ve yatak odasına koştu. Bavulunda, deniz tutmasma karşı bir ilâc vardı. Onu aldı, getirdi. Al, dedi. Tayyareye binmeden evvel şu pastillerden ikisini yiyiver. İçim rahat etsin. Evelin, pastilleri yerken, Frank onu seyretti. Saat yirmiyi yirmi geçiyordu. Yavaşça: Vakit geldi, dedi. Şimdi hazırlanınm. Evelin, böyle diyerek odasına gitti. Frank, bavulunu kilidledi. Evrak cüzdanınm içmde, meyve ithalâtçılan sendikasile imzaladığı mukaveleyi bulunca, bir müddet onu okumak üzere vakit geçirdi. Kırk bin sandtk. Sandığı iki dolar, beş çent. Gümrüğü ve nakliye masarifi de ayrı. Kaşlan çatık, minldanarak hesab yaparken, kendini aynada gördü. Konturatı alelâcele çantaya yerleştirdi ve çantayı kilidledi. Salona döndüğü zaman, Evelini, odanın ortasında, ayakta buldu. Elinde bir ayakkabı tutuyordu. Ağlayacak haldeydi. Ayakkabınîn tekinî giyemiyorum, dedi. Bisiklet teşvik müsabakası " F o t o ğ r a f l a Atatürk,, f HER YERDE ARAY1NIZ ) tzmirde hayvan ihracatı başladı İzmir, (Hususî) Şap hastalığı dolayısıle İzmir limanmdan yapılan hayvan ihracatı epeyce evvel menedilmişti. Hastalık sönmüş olduğu için, limanımız yeniden ihracata açılmıştır. Fakat alâkadar daire, «her ihtimale karşı bu ihracatı muhtelif şartlara ve kayıdlara, ayni zamanda sıkı bir kontrole tâbi tutmğı kararlaştırmıştır. g İki İngiliz tahtelbahiri karaya oturdu Londra 22 (a.a.) Sunfisch ve Sterlet isimlerinde 670 er tonluk iki İngiliz denizaltı gemisi fırtınalı bir havada talim yaparken Wıght adası civarında kuma oturmuşlardır. Bu iki gemi, Swordfisch sınıfma da hildir. Denizaltı gerrülerinden biri tekrar yüzdürülebilmiştir. Diğeri henüz kumlara saplı bulunmaktadır. olma. Bunun, benim için, ehemmiyetsiz bir şey olduğunu zannetme. Hayır, öyle degil... Gelmemiş olsaydın, hayatım noksan kalacaktı. Mühim, harikulâde bi? şey kaybetmiş olacakbm. Bunu söylediği anda, kendîsi de «doğru, hakikaten böyle!» diye düşünüyor, ve hayret ediyordu. Ya sen? diye sordu. Nasıl ya ben? Gelmemiş olsaydın, sen de mühim birşey kaybefcmiş olmıyacak mıydın? Evelin, birdenbire Frank'ın elini yakaladı; avucuna, yanagmı koydu. Parmaklarmın ucunda, hafif bir buse sıcakhğı bırakarak, yüzünü, bu avucun içinde gezdirdi. Saat yedi buçuktu. Bu sefer, asansörü, nasılsa işler bulduIar. Otel sahibesine veda ettiler. Hesab gördüler. Takisye atladılar. Güneş pırıl pırıldı. Bufbon sarayı meydanmda güvercinler koşuşuyordu. Sokaklarda kalabahk vardı. Seine nehri boyunca ilerliyea taksi, onları, bir caddeden ötekine götürürken, Evelin'in eli, Frank'm avucunda duruyordu. (.Âfkast var) uua Evelın odaya girdiği zaman, Frank hâlâ onu elinde tutuyor ve muhabbetle seyrediyordu. Evelin'e nekadar yakışan bır süstü bu. Evelin, siyah bir etek üstüne beyaz bir büluz giymış, tamamile hazırlanmıştı. Hatta şapkasını büe giymişti. Saçlan, şapkanın kenanndan fışkırıyor, gümüş gibi parlıyordu. Frank, ona iskemlesini uzatarak: Bonjur sevgilim, dedi. Garson, fmcanlara kahve doldurdu ve Frank'm emrini beklemeden çekildi. Davis'in, kansı olduğunu söyliyerek otele ge'.irdığı kadmı pek merak ediyordu. O çıkar çıkmaz, Frank, Evelin'in elini yakaladı, bir: Bonjur cicim. Daha dedikten sonra öptü. Onu bir *evgi tufanına boğmak istiyordu. Fakat buna imkân yoktu. Fincanına üç tane şel»r koydu. Sanki, kahvesini fazla şekerli yapmakla, sevgisini biraz daha fazla göstermiş olacaktı. Yorgun musun sevgilim? diye sordu. Evelin'in benzi solgundu; gözleri iri iri görünüyordu. Biraz sonra onu tekrar Ad!î müşavirin yanına göndermek mecburiyetinde bulunduğunu düşündükçe, Frank, yeise kapılıyordu. Biraz omlet ister misin? Evelin: Hayır, teşekkür ederim, dedi. Fazla Amerikanvari, yiyemem. Frank, cebinden cüzdanını çıkardı; otel sahibesinin bir gün evvel verdiği tayyare biletini çıkardı. Dinle beni sevgilim, dedi. Seni tayyare istasyonuna kadar götüremiyeceğim. Tayyare saat sekiz buçukta kalkıyor. Seni Seribe sokağına kadar götüreceğim. Tayyare meydanına giden otomobiller Grand Hotel yanında dururlar. Frank gülmekten kendini alamadı: Eyvah, felâket! dedi. Ayakkabıyı aldı; Evelin'in valizine koydu, valizi kapadı. Evelin, onun bu hareketini, ciddî bakışlarla takib ediyordu. Frank: Birşey unutmadın ya! diye sordu. Hayır. Frank, tekrar öteki odaya geçti. Bavullan taşıyacak garsonu telefonla yukan çağırdı. Şapkasile pardösüsünü aldı. Saat yediyi yirmi sekiz geçiyordu. Odaya avdet ettiği zaman, Evelin, daracık balkonda duruyor, şaşkın ve dalgm bakışlarla, aşağıyı seyrediyordu. Frank, yavaşça: Gidiyoruz, dedi. Biliyorum. Buraya, bana geldigîırc nadim misîn? Onun «hayıı» diyeceğini umuyordu. Fakat, Evelin, gözîerini ona çevirmeden: Gelişim, herşeyi büsbütün berbad etti, diye cevab verdi. Frank, onu ellerinden tutup içeri çekti; telâşlı telâşlı: Dinle yavriKuğum, dedi. Nadim