16 İkincikânun 1939 CUMHURtYET Tarihten yapraklar Baş getirene bahşiş Kara Murad Paşanın canı sıkılmağa başlamıştı; düşman tarafı tamamile dağıldığı halde kesik başların bir türlü arkası alınmayordu Yazan: K. K. 1649 senesînde Anadoluyu asayîşsîzlik kasıp kavuruyor; İstanbul halkı ve saray bile bundan müteessir oluyordu. Padişah henüz sekiz yaşında bir çocuktu. Devlet idaresi ağalann ellerinde bulunuyordu. Biiyükanne Kösem Sultanla padişahın annesi Turhan Sultan arasındaki rekabet (kedi köpek) kavga sını da geçmişti. Sadrıazam Kara Mu rad Paşa rasgele hükümler ve kararlarla ortahğı büsbütün dehşete veriyor; Im paratorluğu sarsmakta devam ediyordu. Bu sırada Anadoluda iki meşhur adam baş kaldırmıştı: Giircü Nebi ve Katırcıoğlu... Gürcü Nebi, Vezir Gürcü Mehmed Paşanın akrabasındandı. Dördüncü Murad zamanında dağa çıkmış, daha sonra affedilerek otuz bin kuruş mukabilinde bir voyvodalık almıştı. Fakat çok geç meden Dördüncü Mehmed tahta çıkınca otuz bin kuruş daha istediler. Gürcünün tepesi attı; parayı vermediği gibi Niğde civarına gitti. Orada gene isyan bayrağını kaldırdı. Üstelik yanmdakileri çoğaltmak maksadile: Ben Sipahilerin haklannı almak için ayaklandım. Dedi. Sipahi ve Yeniçeri kavgası o sırada son derecede azmış bulunuyoıdu. 5imdi Sadrıazam olan Kara Murad Paşa Yeniçeri ocağından yetişmiş olduğu için onları tutuyor; Sipahileri ihmal ediyordu. Katırcıoğlu zaten Afyon taraflarında ortalığı haraca kesmişti. Civardaki bir çok mühim ve büyük kasaba ve şehirîerden, oraların hükümdarı imis. gibi, vcrgi alıyordu. Gürcü Nebinin ayaklandığım duyunca hemen ona adamlar gönderdi. Kendisinin de ayni maksad uğrunda pala salladığını söyletti. Pek kolay ve çabuk anlastılar. Gürcü Nebi işi büyüttü. Istanbul üzerine yürümeğe karar tef^R.' Buriün için de herşeyden evvel bir »ektub yaidı ve iddiasını açıkça bildirdi. Bttndm jöyle deniliyordu: «Elhamdülillâh biz de müslümanlarız ve padişahın haremi hassından çıkmışız. Ol zalim ve katil Mehmed Paşa nahak yere bizi kırup hususâ bunca zaman haremi hasda hizmet etmiş celeb yiğitlerinin kanun üzre etmeklerin istedıkle riçün kanlarına girüp katleyledi ve hakkımızda vacibülkatillerdir deyu fetvalar verildi. Kangi kitabdan ve n« makule cürme bina idüp ne mesele ile verilmiştir. Hâlâ bize beyan itsün ve ne sebeb ile katiUerimizin üzerlerine namaz kıldırmayup kâ, firden tutulan diller gibi katlolunup lâ şelerini arabalar ile deryaya döktüier vs küfür ve katlımize ne mesele ile hükmetti. Ser'ullah! Şer'ullah!...» İstanbulda Yeniçeri ve Sipahi eleba şılarile Sadrıazam, Şeyhülislâm ve vezırlerin bulunduklan büyük bir mecliste bu mektub okundu. Kimse ses çıkarmadı; çünkü hakikati yazıyordu. Fakat Yeniçeri ağası Kara Çavuş koca kavuklu başını kaldırdı, Sipah'lere döndü; bol ve kürklü atlas kaftanm geniş yenlerini dalgalandırarak elini kal dırdı: Siz asilerle birliksiniz! Dedi. Sipahiler cevab verdiler: Yemin ederiz ki degiliz. Ağalar da onlara kefalet ettiler. O zaman Yeniçeri ağası sordu: Bizimle beraber asiler üzerine gider misiz? Elbet gideriz. O halde haydi (Ezengemid İzmit) e gidın. Biz de ardınızdan vanrız. Sipahiler bunu kabul etmediler ve gayet haklı bir itirazda bulundular: Eğer Gürcü Nebi bize boyun eğmezse «onunla birliksiniz!» deyu iftira edersiz. Biz illâ Yeniçeri karındaşları mızla birlık gideriz. O zaman Yenıçerilere soruldu: Siz dahi gidermisiz? Ağamızın gittiği yolda biz de elbet gideriz. Padişahtan gelen ferman iki sınıf askerin birleşmelerini tavsiye ediyordu. Ayrıca Gürcü Nebi ile etrafındakilerin idamlw vacib olduğu hakkında yar.lan bir fet/a da orada hazır bulunan ulemadan çoğu tarafmdan imza olundu. Yeniçeri ve Sipahilerden bir kısmı hemen İzmite gönderildi. Bunlar gemilerden kıyıya çıktıklan zaman Katırcıoğlu ile karşılaştılar. Istanbulun haydud ilân ettiği bu adam onlara silâh çekmiyordu: Siz bizim kanndaşlanmızsız! Size bir adavetimiz yoktur. Diyordu. İki taraf sarmaşdolaş oldular. Kumanda mevkiinde olan Tavukçu Paşa bu beklenmiyen halden şaşırdı; hemen geri kaçtı. istanbulda telâş arttı. Tavukçu Paşanın yerine Haydarağazade gönderildi. Temmuzun ilk günlerınde dört bin Sipahi ve altı bin Yeniçeriden ibaret bir kuvvet daha Anadolu yakasına geçti. Bunlar, başlarında Sadrıazam Kara Murad Paşa bulunduğu haide Bulgurlu civarına siperler kazdılar. Hızla ilerliyen Gürcü Nebiyi silâhla karşılamağa hazırlandılar. İstanbulda hemen hemen hiç asker kalmamıştı. Bu fırsatı kaçırmıyan bazı zorbalar eksik olmadı. Asilerle Yeniçeri ve Sipahiler çarpıs,makta tereddüd ediyorlardı. Sekiz yaşındaki padişaha 6 temmuzda yazdırılmış olan bir emirde deniliyordu ki: «Siz ki Sipah kullarımsız, lalama itaat eyliyerek asilerle cenk edesiz. Âdi bir adam Sipahi yazarak memleketinıe asker çekmiş, benim mülkümde ne alâkası ola. Elbet hakkmdan gelesiz.» Gürcü Nebi şimdi daha aşağıdan konuştıyor; Şeyhülislâmm yalnız azlini, bir d« kendisi ve adamlan için Sancak beylikleri, Türkmen ağalığı istiyordu. Kara Murad Paşa bunu kabule ha zırlamrken bir sancak beyi karşı tarafa geçti. Harbe karar verildi. Kara Murad Paşa, kumandasındaki askerin asilere karşı hücumlarını sertleştirmek için pek bayağı bir usul kullandı: Getirecekleri her baş için bahşiş vermek. Katırcıoğlu, yanında dört yüz ki$i olduğu halde, Sadrıazamın piştarlannı fena halde bozdu; başlıca zabit ve paşalardan birkaçı bile öldürüldü. Bdnunla beraber daha fazla ilerliyemedi. Yeniçeriler hemen harb meydanma ve civara yayıldılar. Çok geçmedcn herbiri ellerinde birer kesik baş ve kanlı kıhclar olduğu halde dönüyorlar; Sadrıazamın çadırı önüne gelerk başları oraya koyu yorlar; bahşişleri alıyorlardı. Asiler dağılmışlardı, elebaşıların herbiri birer tarafa doğruldular. Fakat gelen kesik başların sonu yoktu. Sadrıazam çadırının önü şimdiden büyücek bir yığın olmuştu. Parayı veren adam da keselerin dıbi yaklaştıkça telâş ediyor; manalı manalı Kara Murad Paşaya bakıyordu. Doğrusu Kara Murad Paşanın da canı sıkılmağa başlamıştı. Bu kadar başm kesilebilmesi için karşı tarafın uzun ve zorlu bir savaş yapmış olması lâzımdı. Hele şimdi hepsi dağıldığı halde başlar bir türlü bitmiyordu. Bir aralık ayaklannın dibine atılan bir baş onun gözünü çekti. Eğilerek dikkatle baktı; kaşları çatıldı ve gözleri büyüdü. Sonra birdenbire doğruldu; müthiş bir sesle, yumruğunu sıkarak, Yeniçerilerin üstüne doğru yürüdü ve haykırdı: Bre kahpe oğulları, bu bizim Kasımın basıdır! Onu tanımıştı, kendı levendlerindendi. Diğerlerine de bakılınca çoğunun Sadrıazam tarafındakı askerlerden ol dukları anlaşıldı. Hemen bağırdılar: Artık bahşiş yok! Ancak o zaman kesik başlann ardı kesildi. Filistin Arabları Franko ordusu dün Londra konferan Reus ve Tarragosına gidecek mi? nayı işgal ettiler (Baştarafı 1 ind sahifede) na Valansiya yolunu iki yüz kiîcmetrelik bir kısım üzerinde kesmiştir. Bu kesilen yolun bir noktası Valansiya'dan kırk kilometre ve diğer noktası da Tarragone'den 35 kilometre mesafededir. Şimdi Tarragone'e şarktan ve cenubdan hücum edilmektedir. Dün gece iki kolordu Tarragone üzerine yürüyordu. Bu kolordulardan birisi General Solchaca kumandasında olup Valla'nın işgalinden sonra Lerida Tarragone yolu istikametinde ve Tarragoneün şarkında bu şehirden 30 kilometre mesafede buîunmaktadır. Diğer kolordu, bir taraftan Madrid Tarragone yolu boyunca ve diğer taraftan da sahil boyunca ilerlemektedir. Düşman kuvvetlerinden bir kısmı arasında irtibat kesilmiş rab davasına hiyanet etmekle itham ve bulunuyor. Bilhassa Ebre'nin sol sahilinkonferans haricinde kalması arzu edilen de altı bin kadar hükumetçi kuvvetin Fahri Nashaşibi bulunmaktadır. mahsur bir halde kaldığı zannediliyor. Umtani karargâhın tebliği îki cihetten Londra konferansma iş tirak etmek istiyenler çoktur. Bunların Burgos 15 (a.a.) Franko umumî siyasî ve mezhebî temayiilleri birbirine karargâhının bir tebliğinde, Kataîonya uymadığı için aralannda Londraya gi cephesinde nasyonalistlerin parlak bir decek olanları seçmek oldukça güçtür. zafer kazandığını, düşmanın umumî ricat Bu cümleden olarak umumî heyetin halinde bulunduğunu ve birçok köylerin iki hıristiyandan birini seçmesi lâzım zaptedildiğini ve bu suretle sahilin Ebıe gelmektedir. Bunlardan biri Lübnana il munsabından Ametla'ya kadar nasyo tica eden Lâtin ırkrndan «Arfred Rok», nalistlerin eline geçmiş bulunduğu bildidiğeri protestan «Fuad Saba» dır. Bu rilmektedir. zatın Seyşel adalarına nefyedilmiş ol Gene bu tebliğde, 1500 esir ve birçok ması kendisine Filistin Arablannı tem harb levazımı ele geçirilmiş olduğu ha sil etmesi için fazla bir hak vermekte ber veriliyor. dir. Barselon'da halk heyecan içinde Beyrut 15 (a.a.) Dört gündenberi Müftinin makarn olan «Cuniye» de büyük MüfrJ ile büyük Arab komitesi nin azası ve «Seysel» adalarına nefye dilmişken geçende serbest bırakılan ze • vat arasında iki mühim mesele hakkında mühim müzakereler cereyan etmektedir. Bu iki mesele şudur: 1 Filistin Arablarınm Londra konferansına iştirak etmeleri lâzım mıdır? Değil midir? 2 Konferansa iştirak halinde murahhas heyet kimlerden mürekkeb ola caktır? Müşkülât yüksek komitenin Filistin işlerinin mutedil Arabların plânı dahilinde müzakere etmek istememesinden doğ muştur. Mutedil Arabların başında, A ADLiYEDE VE = MAHKEMELERDE Kanuna söven Hilmi reis Suçlu, kitabdakine değil, kanun Mustafaya sövmüş Muhakemenin tahkikat safhası genişletilecek ve Rumelikavağında Kanun lâkabile anılan bir Mustafa olup olmadığı resmen tespit edilecek Beklenilmedik bir noktadan entere sanlaşan, ve hiç değilse yalnız bir noktası üzerinde durulabilecek olan da valar da vardır, îşte. İstanbul Ağırceza mahkemesinde görülen bir dava! Kanuna sövmek mevzulu... Muhakeme edilen Hilmi Reis isminde birisidir. Tutulan zabıt, almsn ifadeler v s. ile Rumelikavağında bir kahvede, oğlunun bir meseleden dolayı mahkemeve verilmesine kızan Hilmi reisin uluorta kanuna sövdüğü esasmdan ta Ağırcezaya kadar ^elen bu da vanın sona yakm şahid dinlenilme safhasında, balıkçı Halil, şöyle diyor: Hilmi Reisin o meseleden dolayı kahvede hiddetle sövdüğü doğru; kanuna sövdüğü de doğru; amma bu kanun, kitabda yazılı olan kanun deŞil.. Bu kanun, bir adamdır Kanun Mustafa adlı biri! Reis Refik, şahidin evvelce alman ifadesini gözden geçiriyor ve kendisine sadece <kanuna sövdü> şeklinde bir ifadesi bulunduğunu söyliyerek, bu nok tayı araştırıyor; o zaman balıkçı Halil, şöyle cevab veriyor: Karakolda bana sormadan bir şeyler yazıp çizmişler orasmı da öyle yazmışlar anlaşılan... Benim okuyup yaz mam yok ki, ben imza atmasını bile bilmem! Ya buradaki imza?. Bu senin yazm degil mi? Yaklaş da bak! O, yaklaşmağa. bakmağa hacet gor meden, başmı sallıyor! Biliyorum, o imza benimdir, amma.. tşte o kadar bilirim atmasını! Gülümsemeler... Şahidin iki ifadesini telifle vaziyete vüzuh veriş yollu araştırmalâr... Acaba Hilmi Reis, sahiden kanuna sövdü de, şahid ifadesini kay dımslâ "Hilmi Reisin muhata'bını etli. canh bir mahluk, bir adam yapıyor, bu suretle onu kanuna sövmek maddesine göre ceza yemekten kurtarmağa mı uğraşıyor, yoksa dediği doğru da, evvelce ona atfen yanlış bir ifade mi yazılmış? Her iki vaziyet arasında neticeye mü essir ovle mühim bir fark var ki! Şahid, musır: O ifadeyi bana okumadan imza lattılar; oraya yazılan, eksiktir! Yoksa buradaki mi fazla? Mahkemede Müddeiumumiliği temsil eden muavin Feridun, bu noktadan bir sual ileri sürüyor: « Kanuna değil, Kanun Mustafaya sövdü» demekle iş halledilmi^ olmuyor; orada «Kanun» sıfatile, lâkabile anılan bir Mustafanm mevcud olup olmadığmı öğrenmeliyiz! Şahid böyle bir adam tanıyor mıymış? Reis, bu suali tekrarlıyor; şahid: Evet, diyor, böyle bir adam mev cuddur. Orada onu herkes böyle tanır. Zaten Hilmi Reis, çocuğunun mahkemeye verümesini bu adamdan bilerek, bu işe o sebeb oldu diye kendisine kızgın, dı. Dediğim gibi, kahvede biz ağ örer »,. ken içeriye girince de... <Orada, herkesin böyle tanıdığı bir adama sövdü» diyorsun sen peki, çekil! Ahmed. Osman v.s. daha başka bazı şahidler de dinlenilerek, muhakeme nin tahkikat safhası genişletilecek; Hilmi Reis, kanuna mı sövdü, yoksa Kanun Mustafa denilen biri var da ona mı?. Kat'î neticeye kadar müphem kalacak bir nokta! Han Otel farkı Başka bir dava: bu, Sultanahmed ikinci sulh ceza mahkemesinde... Mev zuu basit; Tahtakalede Tanburacı hanı odabaşısı Malatyalı Dursun, han için pazar ruhsatiyesi almamış... Burada şu nokta üzerinde duruş; han, otel sayılır mi, sayılmaz mı ve pazar günleri işler mi, işlemez mi? Dursun, kendine göre bir müdafaa • hazırlamış; dili döndüğü kadar anlatı yor; anlatmağa çalışıyor: Han denilen yerde pazarlan çıt yoktur; handa pazarlan çalışmaz, dinİenir herkes.. Hele apartımandan, evden ne farkı vardır hamn? Onlar gibi han da aylıkla kiraya verilir! Bu müdafaaya karşı hâkim Salâhadiin: Han, dedi, fakirane bir oteldir; eski tertib bir otel... Handa gün, gece hesabile tek tek oda da kiralanır. Han, pazarlar için de işlek sayılır. Demek sen buna rağmen pazar ruhsatiyesi al«" madm? Müsaade edin, bence lâzım değil» dir, olmasa da olur. amma ben ihtiya ten almıştım ruhsatiye! O halde ne diye sözü uzatıvorsun da ruhsatiyeni göstermiyorsun? Ver, bakayım! Zabıt 3/7/938 ve ruhsative 30/7/938 tarihli.. 0 lı 3, 0 siz 3 ten 27 gün sonrasına delâlet ettigine göre, bu ruhsative, memurlar geldiği zaman daha alınma • mışmış; bu itibarla da bu davada işe yaramadı ve netice, 5 lira ceza... M. SÇ Yüksek komite kat'î bir karar vermeden evvel, ağlebi ihtimal yann Ingiltereye gitmek üzere buradan geçecek olan Irak Baçvekili Nuri Paşa Saidin müta Ieasını soracaktır. Neticenin halen Ka hirede toplanmış olan Arab memleketlerinin murahhaslarma bildirilmesi lâzım geldiğinden bu husıretaki kararm bir an evvel ittihaz edilmesi icab etmektedir. Barselon 15 (a.a.) Frankist'lerın ileri hareketi şehrin çehresini değiştirmiştir. Silâh altına alınanların sokaklardan geçmesi vaziyetin vahametini hatırlat maktadır. Kadınlar ve çocuklar kışla kapılarında toplanarak silâh altma alınanlara veda etmektedirler. Caddelere ge rilen geniş kurdelâlar halkı mukavemete davet etmektedir. Duvarlar afişlerle doYahudiler geçen ay konferansa iştirak ludur. etmeğe taraftar görünmemekteydiler. Hükumet çiler karmakarışık bir Bununla beraber bu menfi tarzı harekethalde ricat ediyorlar lerinde ısrar etmiyecekleri zannedilmek Sarragossa 15 (a.a.) Milliyetpertedir. verler Lerida Baruelon yolu tepclerile hak Başvekili Şamda Akdeniz arasında Gayda nehrine var $am 15 (a.a.) Irak Başvekili mışlardır. Bundan Reus'un cenub böl Nuri Paşa Said saat 16 da tayyaa ile gesi haricdir. Burada da düşman müş Ammandan buraya gelmiştir. Muma kül bir vaziyette bulunmaktadır. ileyh Suriye hükumetinin misafyi ola Katalonya'nm cenub bölgesinde, düşcaktır. man, milliyetperverlerın önünde Akde Amman delegeleri Londraia nize doğru yürümeleri esnasmdaki gibi, Londra 15 (a.a.) Amman dele karmakanşık bir halde çekilmektedir. geleri, Filistin konferansma iştirak et İşgal edilen yeni kasabalar mek üzere dün Londraya gelmişlerdir. Bılbao 15 (a.a.) Kataîonya cep Suriye ve Filiatin hududlarında tayyare karargâhlart Kudüs (Hususî) Ingiliz a?kerî mühendislerinin nezareti altında ola rak, Maveraüşşeria, Suriye ve Filistin hududlarında tayyare karargâhlan meydana getirilmeğe baslanmışhr. Tayyare üslerinden bazıları asfalt yollarla Am mana bağlanacaktır. Amerika Yahudilerinin bir toplantısı Vaşington, 15 (a.a.) Orta Avrupa Yahudi mültecilerinin Filistinde yerleştirilme«i imkânmı tetkik etmek için Amerikanın 44 devletinden gelen 1500 Yahudi önünde söylediği nutukta, «United Palestine Appeal» m başkanı Dr. Abba Hillel Silver, Amerika Yahudilerinin Alman Yahudilerinin muhaceretini kolaylaştırmak için Alman mallarını ?atın almak teklifini kabul etmiyeceklerini, zira bunun diğer milletleri de avnı suretle harekete sevkedeceğini kaydettikten sonra demıştir ki: « Filistinde ancak 100,000 Yahudi bulunabilir. Yahudi liderleri Avrupaya açıkça söylemelidir ki, altı milyon K.K. Yahudinin tahliyesi imkânsız haldedir. Zira bunlan almak için hazırlanmış bır Balkan bisiklet kongresi memleket veya koloni yoktur ve muhatoplandı ceret mümkün olsa bile icab eden para Sofya 15 (a.a.) Balkan bisiklet mevcud değiîdir. Yahudiler Orta Av birliklerinin kongresi dün burada Dahıii rupada kalmalı ve bu mesele de bütün ye Nazırının bir nutkile açılmıştır. AvruDa ekalliyetleri meselelerile birlikKongre, Balkan devlet reislerine tazim te halledilmelidir.» telgrafları gönderilmesine karar vermiş Holandada Alman tir. Kongre, bisiklet sporunun tamimi ve aleyhtarlığı her sene şampiyonluk müsabakaları orgaLâhey 15 (a.a.) Lahey ve Amsternize edilmesi maksadile bir Balkan an damda Alman konsoloshanelerine karşı laşması tesisi meselesini tetkik etmekte yapıldığı iddia edilen tecavüzler hak dir. kında hükumetçe girişilmiş olan tahkiKongre, pazartesi günü mesaisini bi katm ilk neticesi hakkında Holanda mat buat bürosumın bir tebliğinde Lahey tirecektir. yapılan te Bulgaristanda eski Başvekil de Alman elçiliğine karşıvuku bulduğu cavüzün bitişik binadan Çankof taraftarları ve atılan şeyin bir kurşundan ziyade bir taş olması muhtemel bulunduğu ve esamahkemede Sofya 15 (Hususî) Belediye inti sen epey zamandrr bu mahallede sapanhablarında hükumet ve rejim aleyhine la birçok camlann kırılmış olduğundan beyannamelar dağıtan eski Başvdkil şikâyet edilegeldiği bildirilmektedir. Amsterdamda da taarruza uğnyan Çankofun taraftarlarmdan on bir kişi nin muhakemesine Sofyada başlanmış Alman konsoloshanesi binası olmayıp tır. kançılann hususî evidir. hesinden bildırildiğine göre General Yage kumandasındaki ordu Reus so kaklarına girmiştir. Şehir içinde muha rebeler yapılnıaktadır. Diğer tardftan General Moskardo Anglezola'yı işgal etmiş ve diğer askerî kollar Figyezoza ya girmişlerdir. General Sanşez kumandasındaki Nadar fırkası Taragon'u iş gal etmiştir. Diğer askerî kollar Tara gon'dan 10 kilometre şarkta sahile var mışlar ve Gaya nehrini Tamarit civa rmda geçmişlerdir. König meselesi (Baştarafı 1 ind sahifede) re Vasfi Raşıdi gördüm, bana şunlan söyledi: « Tarihini unuttum, yalnız vaktin bir akşam üzeri olduğunu hatırlıyorum. Ekrem König bana geldi, tasrih edeyim. Meb'us Vasfi Raşide değil, avukat Vasfi Raşide geldi. Elinde Son Posta gazetesinin bir nüshası vardı. Bu nüshadaki hikâyenin kendisini tahkir için yazılmış olduğundan emin bulunduğunu söylüyordu, vekâletini almaklığımı ve bir dava c.çmaklığımı istiyordu.» Vasfi Raşid istitraden şunlan ilâve etti: « Bir avukat yazıhanesi bir klinikten farkh değiîdir. Kliniğe cismî yaralar, bereler, irinlerle ve bütün emrazla malul adamlar gelebilir. Avukat yazıhanesine de ya başını, ya hürriyetini, yahud ikısinden de kıymetli olan haysiyetini kurtar mak için gelirler. Kliniğe gelen nasıl bir hasta ise ceza işlerinde avukat yanına gelen de öylece hastadır. Doktor kim olursa olsun hastasına haşin davranamaz. Avukatın da vazifesi budur. Yalnız bir nokta var. Doktor nasıl hastasının emrile hareket etmezse avukat da müekkilinin aleti değiîdir. Davayı alabilmekliğim için evvelâ o davanm hâkimi olmalıyım.» Vasfi Raşid bu istitraddan sonra sözlerine şöyle devam etti: « Gazetedeki yazıyı okudum. Müekkiiimin lehine hüküm veremedim. (Parasile değil mi) denemez. Ben davayı açabilmek için kanaat getirmeliyim. Aklımda kaldığına göre Ekrem Konige, yazının kendisi için yazıldığından neden şüphelendiğini sordum: Havuz Yavuz işine karışmiî adamdan bahsolunuyor. Bir de resim var. Resim benim resmimdir, dedi. Ekrem Könige Havuz işine kendisinden başkalannın ismi de karışmış olduğunu, bunun dava açmağa kâfi gelemiyeceğini söyledim. Sen davayı aç ben fotoğrafı bulur, gösteririm, dedi. Açamam, dedim. Açamazdım. Çünkü bu davaya h«n inanmıyordum, hem de kendılerile dost olduğum adamlara karşı dava kabul etmek istemiyordum. Binaenaleyh hem hasta müekkili teskb etmek, hem de tanıdıklarımla gö rüşmek için telefon ettim. Arkadaşlarıma telefon etmek hakkım değil midir? O dakikada telefonu açan avukat Vasfi Raşid de değildi. Hasma karşı birşey söylemek hakkım değiîdir. Onlarla mahkemede konuşurdum. Telefon eden meb'us Vasfi Raşid de değildi. Sadece bir tanıdığıma hitab ediyordum. Ve telefon muhaveresi sırasmda yanımda müekkilim de vardı. Kendilerine sordum: «Böyle bir yazı çıktı. Bunda kasdedilen birisi var mıdır? Hayır, dediler. Ve resmin kat'iyyen Ekrem Königin fotoğrafı olmadığını ve bir Fransız mecmuasından iktıbas edildiğini söylediler. İyi ki telefon etmişim. Bu suitefehhümün zail olmasma yardım etti. Ekrem König yanımdan ayrıldı. Davasını kabul etmediğimden dolayı biraz dilgir olmuş gibiydi. . ', İşte benim bu hâdkedeki rolüm bundan ibarettir. Bu hâdisenin daha sonralarına aid bazı tafsilâtı ben de bugünlerde gazetelerde okudum. O günden sonra Ekrem Königi de, Ekrem Uşaklıgili de, merhum TahirL de gördüm. Hiç birisi aralarındaki bu suitefehhümün müteakıb safhalan hakkında bana bir tek kelime söylemediler.» İğtinam edilen gemiler ve harb malzemesi Bilbao 15 (a.a.) Nadar fırkası nin fevkalâde seri yürüyüşü ve Tara gon'un işgali neticesi olarak Frankist kuvvetler çok mühim ganaim elde etır. şlerdir. Muhtelif hamulelerle dolu olarak limanda bekliyen cumhuriyetçi İspanyol gemileri tamamile ele geçirilmişlerdır. Şehre giren Frankist kuvvetler ahaü tarafından büyük meserretle kabul edi! mişlerdir. Taragon, ehemmiyet itibarile Kata lonyanın ikinci şehridir. Ahalisi 350 bin kişi kadar tahmin olunmaktadır. Askeri mehafili hayrete düşüren zafer Bilbao 15 (a.a.) Askerî mahfil ler, Taragon'un ve Reus'ün bu kadar süratle sukutu karşısmda hayret göster mektedirler. Bu suretle sarkı şimalî ceohesinin en büyük kısmı yıkılmış oluyor. Reus Taragon'dan kücük olrmkla beraber bütün harb sanayii merkezi ol duğu için isgali diğeri derecesinde ehemmiyetli addedilmektedir. 1 Londrada işsizlerin yaptığı nümayiş Londra 15 (a.a.) Mültecilere tahsis edilmiş olan «Baldvin» sermayesi menfaatine tiyatro ve sinemalarda iane toplanmasını protesto etmek üzere akşam «Pikadilly» de bir faşist grupu nümayiş yapmıştır. Nümayişçiler halkın tiyat rodan çıktığı saatte bir alay teşkil ederek meydanı birkaç kere dolasmışlar ve tngilterede zaruret ve işsizlik varken ecnebilere niçin para verildiğini soran risaleler dağıtmışlardır. Birçok arbe deler çıkmış, oradan geçenlerden biri yaralanmıştır. Sekiz kişi tevkif edilmiştir.