1 İirinfikânıin 1939 CTTMHUBÎYET Yazan : Hamdi Varoğlu • Yılbaşmda neredesin? ni felâkete. Beni de maskara etti azizim. Selâmi başını kaldırdı; uzun uzun yü Fakat başından dinlemelisin ki zevkine züme baktı. Sonra, yarı mahzun, yarı varasın. Nasıl tanıştığımızı uzun uzadıya anlamüstehzi bir tebessümle: Nerede olacağım? dedi, evdeyim. hp baş ağrıtacak değilim. Bu tanışma, Gülüşünün manasım anlamamış, daha herkesin tanışmasından pek de farklı oldolaştırdı, dogrusu, yılbaşı gecesi için kendine çiz madı. Beni, peşinde biraz diği programı gizli tutmak istediğine hük biraz üzdü, pısırıkhğımla biraz alay etti; nihayet bir ahbab evind« birbirimize takmetaüştim. Anlaşıldı, dedim. Dörtbaşı ma dim edildik. O günden itibaren, zihnimi işgal eden yegâne mevzu o kadın oldu. mur bir eğlentidesin. Mektebli çağıma avdet etmiş gibi, yaSelâmi, bu sefer gülümsemedi; bilâ rı divane birşey olmuşrum. Fikret ada kis üzgün bir tavır aldı: Hayır, dedi, ne mamur, ne gayri Fikretti evliydi. Kabasaba bir kocas; mamur hiçbir eğlentide değilim. Evden vardı. Ticaretle rrıeşgul olduğu için, sık sık dışan gidiyor, her gidişinde en asağı dışarı çıkmıyacağım... on beş gün kalıyor, karısını İstanbulda Biraz düşündü; sonra ilâve etti: Kaç gündür herkes birbirine «yıl yalnız bırakıyordu. Onun seyahatleri bebaşında neredesin?» diye soruyor. Bana nim için bulunmaz birer nimetti. Onunla buluşacagım günleri nasıl iple da soran sorana. Bir tanesi de sen. Hepsine ayni cevabı verdim. Fakat, bugün çeker, nasıl halecanla beklerdim Yarabyılbasma yirmi dört saat vakit kaldı da bi! Tam manasile bir mektebli aşkı yüreondan mı nedir? Senin sualin derdim; ğimi kavramıştı. Ne düşünsenı, nereye dcşti. îçimi dökmek ihtiyacını duvdum. baksam, nerede olsam, ondan başka birVaktin varsa sana bir yılbaşı hikâye«i şey düşünmüyor, ondan başka birşey görmüyordum. Sanki, yeryüzünde Fikretten anlatayıcn... Dinler misin? başka kadın yoktu. Hiç durma... Bol bol vaktim var. Fikreti, yanrmdayken başka seviyor, Evvelâ, sana şunu söyliyeyim, diye başladı. Ben, yılbaşı denilen kânunu .gözümün önünden ayrıldığı zaman baska sani arifesinde eğlentiye gitmiş, yahud seviyordum. Hayat, nazanmda ondan eğlenmek ihtiyacı duymuş bir adam de •ibaretti. Bir gün, Fikretle beni tanıştıran müşğilim. Eski senenin bitip yenisinin baş'adığı o gece gülüp oynamağı, çiftetelh ile terek ahbabımızm evinde, beni Fikretin cenaze kaldırmağa benzetirim. Ömrüm kocasına da takdim ettiler. Iriyarı; ke den bir yıl eksildi; bir ayağım, çukura nan kesik bıyıkları dudağının üstünde giden yolda bir adım daha fazla attı di bir fazlalık gibi tümseklenen; ellerinin ye neş'elenmeği, ne yalan söyliyeyim, üstii kirpi gibi diken diken tüylü bir a damdı. Fikretle onu yanyana ilk gördüsaçma buluyorum. ğüm gün, zihnimde, gayriihtiyarî, zarif Yılbaşı, giden seneyi teşyi değil, gelen seneyi karşılamadır. dersek o da ma j bir kelebekle oynıyan bir ayı tasviri benasız. Gidene acımıyan, gelene ne di lirmişti. Aşkın büsbütün cıhzlaştırdığı mariz ruhum, bir gül dalile bile dokun ye sevinsin? mağa kıyılmıyacak kadar narin bu ka Haydi bütün bu bedbin düşünceleri bırakahm da eğlenelim dedin. Nereye dınla, sirık hamalı yapılı bu erkeğin bir gidersin? Soranm sana, nereye? Eğlence dam altında, hetn de karı koca olarak yayerlerinin hali malum. Masanı günlerce şamaları ihtimalini dıinyanın en büyük evvelden tutmadın mı, sırat köprüsünü faciası şeklinde görüyordu. Fikretin ko geçecek nakil vasıtası bulamıyan ihmal casmı tanıdığım o günden sonra, bu kakâr gıbi açıkta, bön bön bakar, kahr dına karşı duyduğum sevgi, belki yüz sın. Her taraf, kapılara kadar tıkabasa misli, belki bin misli artmıştı. * * * dolu. İlişecek sandalya, dirseğini dayaFikretin kocasınm, kabalığına inzı yacak masa kenarı buiamazsın. mam eden, yılışıklık derecesinde bir de Sonra, neden bilmem, yılbaşı gecesi benim içıme bir hüziin, bir kasvet çöker. Evde de kalsam, sokağa da çıksam, kendimi, eski bir asinanın, acı günlerin zehrini, tatlı zamanların zevkini beraber duyduğumuz vefakâr bir dostun, gidişi var, dönüşü yok bir yolculuk için tesyiinde sanınm. Nereye baksam, o gurbet yolcusunun telâşlı hazırlıklarile perisan bir ev manzarası görüriim. Caddelerde, eğlenecek yer arayarak dolaşan, ne yapacağını bilmez insanların hali, gidenin bıraktığı dağınıklığı toplamak için sağa sola koşuşan, dalgın, tasalı ve şaşkın bir ev halkını hatırlatır. Vitrinlerin ışığı; kapılan açıldıkça dşanya bir aydınlık tufanı serpen eğlence yerlerinin neş'eli gürü'tüsü, o gece, teşhir edılen cicibiciyi daha cazıb göstererek, kulakları ve gözleri daha fazla tneşgul ederek, hep o gideni unutturmağa çalışan birer göz bağı değil de Bu kadın kim ? diye haykırdı. nedır? Hani, siinnet çocuğunun feryadını gü sokulganlığı vardı ki, asıl buna taham rültüye getirmek; başını sersem edip, ge mül edemiyordum. Bana takdim edildiği çirdıği korkuyu unutturmak için, hok gün, adeta yakama yapışırcasına sokul kabazla soytarısmın, tefli, zurnalı bir pa muş, derhal senli benli olmuş, hatta, aktırb edişi vardır ya! İşte ben, yılbaşı ge hnca lâtifeler yapmağa başlamıştı. Tecesini o hokkabaz yaygarasına benzeti pemden bakan bu dağ yapılı adama, ben meselâ pehlivanhk gibi yıkıcı, kıncı ha rim. reketleri daha ziyade yakıştırıyordum. O gece, herkes, ömrünün takvimin Onun, gülle ağırlığındaki elini dizlerimi den eksilen iiç yiiz altmış beş yaprağm çökerten bir dayanışla omzuma koyjp, acısını, gürültü içinde boğup unutmağa guya samimiyet taslaması, tüylerimi ürmuhtac bir siinnet çocuğudur. CaJdelepertiyor, içimden, gırtlağına sanlmak arrin akın akm kalabalığı; kapalı yerlerin zu'arı kabarıyordu. yaldızh, pırılhlı dekoru; göz boyayıcı, Bu haydud yapılı herifin, Fikretin kogönül avlayıcı dekolteler onun uyuncaklan; caz, dans, içki, acısını unutturmağa cası olmasını bir türlü affedemiyor, bunu kendime ve aşkıma karşı, hududsuz bir yarayan hokkabazdır. hakaret sayıyordum. Hulâsa, .yılbaşı gecesi, evde otururum. İşte, hayatımın, ilk ve son yılbaşı ge Iki eski dost olarak, birbirimizin ivi ve cesi, bu buhranh zatnanıma tesadüf eder. fena günlerinde hiç ayrılmadığımız Fikretin kocası, tiftik toplamak için emektar seneye, son teşyi vazifesini de mi, yoksa çiftliğini teftiş için mi, bil yapmak için geceyarısına kadar yat mam. Saat, on ikiyi vurup o, on iki ay miyorum hajıgı iş içn, gene uzunca bir evvel, bir geceyarısı geldiği snbi sessiz sa müddet kalmak üzere, Anadoluya git dasız çekilip giderken, ben de yatar, ıı/u misti. Sevgilim, bunu bana haber verdiği gün şu müjdeyi de beraber getirdi: nım. Evet, hiçbir yılbaşı gecesini, havatımın öteki gecelerinden farklı geçirmedim. İlk ve son bir tanesi müstesna! * * * Sekiz sene evvele aid bir hikâyedir bu. Alnımla saç bitimim arasındaki me safeyi genisleten kavak yellerinin, hayli şiddetle estiği tarihlerdeydi. Babam yeni ölmüştü. Yemekle bitmiyecek sandı ğım bir mirasa konmuştum. Çalışmıyor, geziyor, eğleniyordum. İşte o sıralarda, bir kadınla tanıştım. Kadını, ben, ayın son çarşambasma benzetirim. Kimini saadete götürür, kimiidi. Seyahatten on gün sonra döneceğinı, kansına mektubla yazan bu adamın, bu gün İstanbulda işi neydı? Benim evime gelmek için, ne diye yılbaşı gecesini ıntıhab etmişti? Yanındaki kadın kimin nesiydi? Sonra, bütün bunlardan başka, ve bütün bunların fevkinde müthiş bir ihti" mal, zihnimi kurcalayordu. Sakın, iri gövdesi kadar korkunc olup olmadıgını bilme diğım bu dev, Fikretin bu akşam bana geleceğini haber almış ve benim iz'ansız kafacığıma bir çorab örmeğe karar vermiş ol masın? kân yoktu. Esasen beriki, lâübaliliği ki»' tahlık derecesine kadar yükseltmiş: Ne duruyoruz yahu! Baksana $< ra bizi bekliyor. Şu dışarıdaki paketleri getir de kafaları çekelim artık! Davetile, kadını kolundan tutup dırmış, sofranın başına geçmışti. Ben zaya nzadan başka çare kalmadığır rünce, dudaklarmda zenir gibi ac tebessümle onlara uydum, masada k me bir yer açtım, oturdum. Gözüm duvardaki saatteyai. Şimc reb ve yelkovan, deminki tenıbelliğiı Alnımda biriken iri ter damlalarını men aksıne, bir yarışa başlamışlardı. Da dilimle sildim. Karşımdakilerin yüzüne ları yutuyorlar, eritiyorlardı. Her l bakmağa cesaret edemiyordum. Duvarşımda, bu iki siyah çizginın, sekize t daki saatin tıkırtısı yüz misli büyümüş, ku" birkaç dakika daha yaklaştığını gö, lağımdan bir yol bulup kaıbıme kadar sodum. kulmuş, onun darabanile birleşiyor; içimi, Fikretin kocası, kolları sıvamış, şa tahammülfersa bir gümbürtü ile dolduruve mezelere girişmişti. Sevdiğim kad yordu. çin, binbir itina ve binbir iimidle ha/ İki asrı içine sığdıran uzun, geniş, sondığım güzel şeylerin, sofradan kald suz iki dakika böylece g^cti Sonra, mi" çöp tenekesine döküldüğünü görsem, . safirimin sesi kulaklanmda gürledi ve ların bu obur gırtlaktan aşagı atılmasile mesele anlaşıldı. Fikretin kocası, karısma, duyduğum azabı hissetmezdım. Hele, en işinin başında on gün daha kalacağını yagüzellerinden seçtiğim muzlar.n kabuğu zarken maksadı onun şüphesinı celbetmeden gizlice İstnbula gelmek, yılbaşını bu nu, hantal ellerile kopanrcasma soyıç,: rada geçirip ertesi gün, gene kimseye gö kazma dişleri arasında bir ezişi ve yutuşu rünmeden gitmekmiş. Umumî yerlerde gö vardı ki, bir yumruk vurup lokmasmı »ğrünürse, yerin kulağı varmış, duyulabilir zından almamak için kendimi güç za, miş. Benim bekâr olduğumu, evimin eğ diyordum. Kabuğundan sıynlıp o ins. lentiye müsaid olduğunu bilivormuş. A sız dişler arasında ezilen muz, hayalimd» ramızdaki hukuka(!) binaen, teklif ve te sevdiğim kadınm vücudü şekline bürünüfı kellüfe lüzum görmeden, nevalesini al yor, onu, kendi e^mde, kendi elimle ra/ kibimin eline vermek hamakatini irt:kât | mış, gelmistniş. etmiş gibi, için için sar'a nöbetleri geçiri O anlatıyordu; ben tek kelime cevab yordum. vermeden, veremeden dinliyordum. Yanındaki kadın, evlenmeden e\\e\ beraber İşte, bu kötü talihli muzlardan bir tayaşadığı kadınmış. Her sene, yılbaşını ba nesi daha, misaffrimin, fırın kapağı gibi raber geçirirlermiş. Fakat, bu sene, her alabildiğine açık ağzına gireceği sırada, kese görünmemek icab ettiğinden, beni kapınm zili birdenbire öttü. Bütün soğuk düşünmüşler. Dev cüsse rakibim, bir ^ift kanlığımı toplamağa, renk vprmeden • fil bacağını andıran bacaklarını yana aç rimden kalkıp, sükunetle kapıyı açra mış, elleri dizlerinde, öne doğru eğilerek: hazırlandım. Lâkin, hiç tahmin etnv Hep beraber, şöyle bir güzel gece ğim birşey oldu. Misafirim, muzu ag7 geçiririz, diyordu. Hem =ana bir de mü" attı, yerinden fırladi, boğulur gibi: Geldi! Geldi! Bak sürprizi gör kemmel sürpriz hazrladık! zizim! Sürprizin bundan daha mükemmelini Diye haykırarak odadan fırladi. T ! kırk yıl düşünseler bulama?lardı. Odaya lerimin bağı tam manasile çözültr girdiğim zamandanberi bir tek kelime söylememiştim. Zaten, tepeden innıe misa Hayat, bütün vücudümden çekilmi^ nız kulaklarımda toplanmıştı, diyebiliriü Öyle ki, zilin çalındığı dakıkadan, odaaı içinde, Fikretin, ikinci bir zil gibi çınlaya sesini işiteceğim âne kadar geçen dakik. ları, ömrümün sayılı saatlerine dahil e mesem de olur. Oldüm ve tekrar dirildin. desem caız. Başımı kaldırdığım zaman, Fikreti cası, patlak gözleri yuvalarından büs tün fırlamış, elleri, tokattan korkan ka bahatli bir çocuk gibi yüzüne doğru ya kalkık geri geri odaya giriyor; Fikre korkudan olduğunu o ande yalnız beni tahmin ettiğim sapsan bir yüzle, onun ü tüne yürürcesine ilerliyordu. Durdula Ben, vaziyetin kurtulduğunu b bakışta kavramış, biraz kendime gelmi§ tim. Yerimden kalktım. Fikret, öfke dol gözlerle, bir kocasına, bir kadına bakt O dakikada, bana pek dehşetli görüne Fikrctin kocası. patlak gözleri birsesle: « büsbütün fırlamış... Bu kadın kim? diye haykırdı. O dev yapılı adamın, bu sual karşısıı da, yutkunarak benim yüzüme melul m < lul bir bakışı vardı ki, merhametimde bütün kinimi bana unutturdu. Sonra, odayı çmlatan bir ses daha gü ledi: Düş önüme! Fikretin kocasından, bu sür'ati ve çevikliği hiç beklemezdim. O iri vücud odadan ne zaman fırladığını, paltosunu zaman arkasına giyip, sokak kapısmc çıktığmı görmedim. O önde, Fikret aı da, çıkıp gittiler. Selâmi sustu. Sordum: Sonra? Sonrası sağlık. Gidiş o gidiş. I retin yüzünü bir daha görmedim. Koc sını, arada sırada hâlâ görürüm. Her : gelişte koluma girer, kemali zerafetindeı böğrümü dürtüştüre dürdüştüre: Yahu, der, anlayamadım gitti şu î şi. Bizim karı, benim o akşam senin evd olduğumu nereden duydu acaba? Şu ka dınlarm kurnazlığına akıl ermez vesse lâm! Dilimin ucuna bir sual daha geliyorcî Ben sormadan Selâmi onun da cevab' verdi: Az kaldı unutuyordum. O geceı bir de sürprizi vardı. Doğrusunu isters< münasebetsiz misafirimin ikinci sürpr birincısınden baskın çıktı. Kan koca çıkj gittikten sonra, tabiî, kadını da savdım. işte sürpriz o zaman geldi. Mavj gözlü, sarı saçlı, cana yakın bir sürprizdi azizim! Bak, sürprizi gör azizim. diye haykırarak odadan fırladi bir heyecana kapılmıştım. Uykulanm kaçmıştı. Nerede vakit geçireceğimi bilemiyor, yerrmde duramıyordum. Yeni senenin ilk günü yaklaştıkça, yüreğimin darabanı bile, sanki beni o güne daha çabuk yaklaştırmak ister gibi artmış, hızIanmışh. Hayatımda, hiçbir geçmiş sene yoktur ki, nazarımda, o sene kadar eski püskü, delik deşik, çöp tenekesine lâyık murdar ve mendebur on iki aylık bir mezbele manzarası almış olsun. înadına da yapışkan, sırnaşık bir sene idi. Git mek bilmiyor, uyuntu, mızmız bir çöreklenişle oturmuş, yerinden kımıldamak istemiyor, son günlerini uzattıkça uzatı yordu. Nihayet, kânunuevvelin son günü geîdi. Sabah karanhğı yataktan fırladım. Yatar, uyursam günes çıkmryacak, gün ağarmıyacak eski sene, yerini yenisine bırakmıyacak gibi geliyordu. O gün Fikretle buluşacak, akşama bana saat kaçta geleceğini tespit edecektik. Buluştuk, konuştuk ve kararlaştırdık. Kocasmdan o gün mektub almış, on gün daha Istanbula gelemiyeceğini öğrenmiş; evdekilere, o geceyi bir arkadaşının evinde geçireceğini söylemişti. Şehirde, akşama kadar görülecek bazı işleri vardı. Terzisine uğrayacak, kovaföre gidip başını yaptıracak, gece saat sekizde bana gelecekti. Oturduğum apartımanı ona uzaktan göstermiştim. Gece saat sekizde buluş mak üzere, saat üçte ayrıldık ve ben hazırlığa başladım. Şimdiki gibi, o zaman da yalnız ba şıma oturuyordum. Nedense, kalabalığı pek sevmem. Evde o da bir senedenberiradyo sesinden başka sese tahammül edemiyorum. Kedim köpeğim bile yoktur. O cihetten gayet müsterihtim. Fikrete, kapıyı, kendi elimle açacaktım. Karan lıkta geleceği için zaten kimse tarafın dan görülmiyecek, kapıdan girdikten sonra da, gb'rülmek korkusu olmıyacaktı. Haftada iki defa gelip evin temizliğine bakan, yemeğimi pişiren kadını o gün getirtmış; evi tanzim ettirmiştim. Yemek odasında, iki kişilik, mükellef bir sofra kurulu idi. En turfanda meyvalarla süslediğim yemiş tabakları, tavandan dökülen ışığın altında, billur şeffalığile karışık kırmızılı, pembeli, sarılı donuk aydnlıklar saçıyor; en nadide çiçekler, Fikretin güzelliği karşıçında boyunlarını tüküp solmağa mahkum nazlı kurbanlar gibi, sofranm beyazlığı üzerine serpilmiş yatr yordu. Her şey hazırdı. Sürahilere şarabîarı kendi elimle doldurmuş, günlerce düsünüp nefasetini zerafetine uygun düşürmeğe uğraştığım mezeleri kendi elimle seçmiş, sevdiğim kadına tam manasile lâyık bir içki sofrası hazırlamı^tım. Hizmetçi kadın işini bitirince onu savdım. Saate baktım, altı oîmuştu. Fikre" tin gelmesine iki saat vardı. den ibaret kalmıştı. Gözlerim, siyah satırlarla, saatin siyah rakamları arasında dolaşmaktan kararm'.ştı. Bir cümlesini bile okuyamadığım ki" tabı elimden attım. Tam bu sırada, kapının zili, kuvvetle çalındı. Yerimden sjçradım. Bu gelen kim olabilirdi? Gözlerim, gayri ihtiyarî, duvardaki saate gitti. Bir asırdan beri hâlâ altıyı çeyrek geçiyordu. F'kretin bu saatte gelmesine imkân yoktu. Fakat, neden imkân olmasın? Olur va! İşlerini belki erken bitirmiştir; ortalık da karard;ğı için, erken, geç dememiş, gelmiştir. Koştum, kapıyı açtım. Karşımda kimi gördüğümü, imkânı yok tahmin edemez" sin. Hiç başnna gelmiş birşey olmadığı halde, o gece bana Tayyare piyangosunun büyük ikramiyesi çıkacağı belki aklıma gelir, fakat kapıyı açınca, Fikretin kocasile karşılacacağım kat'iyyen zihnimden geçmezdi. Evet azizim, Fikretin kocas:... O da" kikada, mevcudiyetini dahi unu^uğum bu devcüsse rakibim, peynir tulumu gibi tüylü ve iri ellerile, koca burnuniin altmı sü«liyen kabank bıyığile, sırıtkan yüzile, kapı kanadmm boşluğunu, evimin üsrüne çöken kara bfr çığ gibi doldurmuş, karşımda duruyordu. Beni görünce, manasız yüzünde, çiy hamura vurulmuş bıçak yarası gibi yay\'an, manasız bir sıntma oldu ve selâm bile vermeden, arkasına dönüp: Eh!. Işimiz oldu. Gel, gel, evdeymiş! diye seslendi. Kime seslendiğini, o, bir kara bulut gibi önümden geçip kapıyı îerbest bıraktıktan sonra anlayabildim. Onun yarı beline kadar gelebilen, ufak tefek, hizmetçi ile hanım arası kıyafetli, gencle ihtiyar arası yaşta, bol pudralı, bol boyalı bir kadındı. İkisinin de ellerinde paketler vardı. Ben, dünyanın en harikulâde manzarası karşısında kalmış gibi, yerimden k r mıldamadan dururken, onlar, paketlerini oradaki ufak masanm üstüne bıraktılar, kendi evlerindeymiş gibi paltolarmı, mantolarmı çıkardılar ve kapısı açık kalan yemek odasma girdiler. I Neden sonra kendime geldim. Müthiş bir vaziyet karşısmdaydım. Tamir kabul etmez bir felâket hazırlamyordu. Aklı mın, yahud sevkitabiimin emrettiği ilk hareket, sokak kapısmı kapamak oldu. O hareketi yaparken de, evin kapısmı, sevdiğim kadınm kocasına açıp, kendi yüzüne ka" patmak garabetinin acılığı, yıldırım süratile zihnimde dolaşh. Elime bir kitab aldım. Altıdan sekize kadar olan iki saatlik vakti, bu suretle belki geçirebilirdim. Yüreğimin çarpıntısı gitgide artıyor; boğazıma birseyler tıkanır gibi oluyordu. İşte, kendimi dünyanın en bahtiyar adamı Yılbasma beş gün var. O gece sa olarak görmeme iki saatçik, yüz yirmi da" na misafir gelmeğe karar verdim. Kabul kikacık zaman kalmıştı. Fakat bu yüz yirmi dakikacık bir türlü geçmek bilmiyoreder misin? Bu müjdeyi nasıl karşıladığımı tah du. Saat makinelerinin, insan vücudlerinmin edersin. Bir senedir sevdiğim, hem den intişar eden heyecan mevcelerile müde çılgınca sevdiğim, dünyanın en ha teessir olduklarına o gün hükmettim. Z a " c rikulâde kadını diye taptığım Fikreti, man lâ tikleşmiş gibi uzayordu. Saatin yılbaşı gecesi, yani beş gün sonra, kolla akrebine bu ismin verilmesini ilk defa orımın arasına alabilecek, bir senedenberi larak o gün mânalı buldum. K'tabdan, akovaladığım saadete nihayet erecektim. rasıra başımı kaldırıp bakıyor, o yezid iğHiçbir saadet bununla mukayese ed'Ae neyi hep ayni yerde görüyordum. Kad" ranm üstündeki rakamlar, bütan mânasımezdi. O beş günü nasıl geçirdiğimi bir AI nı, bütün belâgatini kaybetiniş, akreble lah bilir, bir de ben. Bitmez, tükenmez yeîkovanın elinde esir, kara kara işaretler firimin konuşmasından, bereket versin, bana vakit kalmıyordu. Felâketin nev'ini anlayıp, şuurumu bir az toplayınca yerimden kalktım. İlk işim saate bakmak oldu. Yediye gelmişti. İşte o zaman, bütün vücudümü, soğuk ter" Ierin kapladığmı hissettim. Bu âni ziyaretin sebebini araştırıp öğrenmekle meşgulken asıl mühim meseleyi unutmuştum. Fik Evet, evimin kapısmı Fikretin yüzüne retin gelmesine bir saat vardı. Belki daha kapamış vaziyetteydim. Kocası içeridey evvel de gelebilirdi. Onun kapıyı açıp içeri girdiken kapıyı açamıyacağıma göre, bunun ğini, kocasile karşılaştıklarım gözümün öbaşka mânası yoktu. Yemek odasına girmeden evvel, bir nüne getiriyor, bu tesadüfün doğuracağı dakika sofada durup aklimı başıma top feci âkıbeti tahayyül ettikçe tüylerim diIamağa çalıştım. Odaya girdiğim zaman, ken diken oluyordu. Sokak kapısmı ben adavetsiz misafirlerim birer koltuğa otur çacağıma göre, bu münasebetsiz herif, gemuş, beni bekliyorlardı. Bütün vücudümü, ne lâübalilik edip, gelenin kim olduğunu ânî bir üşüme kaplamıstı; titriyordum. Söz görmek merakına düşmese de, Fikreti ösöylıyecek halim yoktu. Bir iskemleye, çö teki odalardan birine alsam bile, felâke" kercesine oturdum. Kafaımn içmde bin timden gene birşey eksilmiş olmıyacaktı. türlü fikir birden, çarpışa çarpışa dolaşr Çıldırasıya sevdiğim kadınm bir sene süyor; kafatasım, bu çapraşık musademeîer ren platonik bir maeeradan sonra, sırf, koortasında bir ipucu bulup muammayı çö casının taşrada bulunmasına tesadüf ed?n yılbaşı syesinde e\"ime gelmesmi temin ezemiyor, patlayacak gibi zonkluyordu. debilmiştim. Bu fırsatı bir daha nerede Lâübalilikte, en bayağı dereceye indibulabilecektim? ğini bıldığhn halde, bu müaasebetsiz adaSokağa çıkacağımı söyliyerek, yahud mın şu çıkagelişi beni gene hayrete düşürüyordu. İlk tanıştığırrız gün, malum başkalanna görünmek istemiyen bir miolan saygısızlığile mahallemi, evitni sor safir bekledığimi ima ederek bu saygısızmuş, öğrenmişti. Ben de, aramızdaki sa ları savmak, bırkaç saniyelık bir zaman mimiyetin artmasından ziyade, Fikreti a zarfında, aklımdan yıldırım hızile geçti. lıp bana misafir gelir ümidile, evimi ta Fakat, Fikretin gelmesi o kadar yaklaşrif etmiş, hatta yalnız tarif elmekle kal" mıştı ki, merdivende kar.şılaşmaları ihti mamış, plânını bile çizmıştım. Bu itibar malini düşündüm, vazgeçtim. la, evi nasıl bulabildiğine şaşmiyordum. Artık olan olmuştu. Tam manasile püsŞaştığım şey, daha doğrusu şeyler, başka küllü bu belâyı başımdan defetmeğe im" HAMDİ VAROĞLU