5 Blrindkânun 1938 CUMHUBtYKT Hazîn bir aşk macerasmın sonu Yalova köylerinde işlenen cinayetin ımıhakemesi yapılıyor KO9I ATATü NIKI Diyordu ki:« Bir nebze istirahat imkânı buluyorsak bu tnönünün is basında bulunmasındandır » Anlatan t Salâh Cimcoz öyle yerli yerinde idi ki, top seslerini duymasak, teferrüce çıktığımıza hükmede • cektik. Gayet muntazam kesilmiş odunlarla zarif bir köşk... Sanki muharebe etmek için değil de, hurur içinde denizi seyret • mek için yapılmiş hiısini veren kameriye şeklinde, zeminlikler... Mustafa Kemal, bulunduğu yerde, hatta bizzat ölilmUn karşısında bile hayat yaratmasını bilen adamdı. Vasıtasızlıklar arasında vücude getir digi bu zarif lcarargâh, Onun yalnız «e lim ve ince zevkine değil, muhiti d«ğiştirebilmek hususundaki muvaffakiyetine de delâlet ediyordu. Mustafa Kemal, heyete, kararg&hının köşe bucagmı dolaştırdıktan ve düşman harekâtının inkişaf ettiği sahalan gösterip alınan müdafaa tertibatı hakkında izahat verdikten sonra, bizi, hazırlattığı yemek sofrasmm başma davet etti. Listede §u yemekler vardı: «Düğün çorbası, patatesü et, bamya, fasulye, bb'rek, pilâv, tatlı...» Heyet azasının her birine, Üzerinde isimleri yazılı küçük birer harita dağıt mışjardı.. Ben, bu haritayı, yemeklerin adlarını yazdıktan sonra, Mustafa Kemale uzattım: İmzanızı bir hatıra olarak sakla • mak istiyorum. Müsaade edersiniz değil mi? diye sordum. PENCERESiNDEN Acaba kimin? Buraa (Hususi) Yalovamn Lâledere köyünde, bütiin köy halkmm bll • dığı bir aşk macerası yüzünden işlenen cinayetin muhakemesine ağırcezada başlanmıştır. Mühakeme safahatına flazaran; Hagan Rocatepe Ismmde bir delikanlı Aliye admda bit kızla öteden beri sevifmektedir. Fakat, Aliyenin babası îbrahim Çavuş onu Hasana vermemiş, îsmall Tmaztepe lle evlendirmiştir. Lâkin Aliye ile Hasan arasındakl mti • nasebet ve aşk bu evlenmeden «onra da devam etmi$ ve Hasanin sık sık Aliye tarafından davet edilerek kendisile ko> nuştuğu görülmüştür. Aliye bir gece gene kocasının bulunmamasmdan bilistifade Hasanı harman yerlne çağırmiş, orada iki sevgill başbaşa verlp konuşurlarken îemail Tınaztepe birdenbire karşılarma çıkmıştır. Gece vakti karısının eski sevgil sile başbaşa kaldığım gören tsmail, zaten bildiği bu işe nihayet ver« mek için tabancasıhı çekmlş ve Hasam öldürmek istemiştir. Fakat aksi tesadüf kurşun patlamamış, bundan cesaret alan Hasan, can havîlle îsmailin üzerine atlamış ve altüst oîarak boğuşmaya başîstanbul meb'usu Salâh Cimcoiu, Molamışlardır. Bu aırada Hasan, îsmallin da çayırındaki köşkünde, bir akşam »aabelinde gördüğü bıçağı almış ve ona ti ziyarete gittim. Erguvan renginde bir saplamıştır. Bu esnada Aliye evine kaç güneş, Sultanahmed camiinin kubbeleri mış bulunmaktadır. Hasan da bıçağı bir arkasında bütün ihtişamile rükua varıyortarafa atarak oradan savuşmuş, cina yeti gören olmamıştır. îsmail Tmaztepe du. Salâh Cimcoz, binbir nadidc eşya ile ise bıçak darbesinden sonra kanîar lçlnsüslediği kö|künün küçük bir »alonunda de on* adım kadar atarak yere yıkılmis ve (yetişin komsular!) dıye bir defa beni maruf nezaketile kabul etti. Ve Abağırabilmişse de yanına gelen köylü • tatürke aid menkıbeler dinlem«ğe gcldilere ifade veremeden ölüp gitmiştir. ğimi söyleyince, küçük bir tereddüd geReis Osman Sabrinin bütün sualleri çirerek: ne karşı Hasan, cinayeti inkâr etmekte Atatürke aid menkıbeler.. Fakat, ve kendisine ilk iîadeleri dayak teslri nasıl olur? dedi, O, bizzat başlıbaşına bir altmda verdirdiklerini sSylemektedlr. menkıbedir! Atatürk, bugünkü Türkiye Fakat, o gece îsmailin öldürüldüğünü haber alan köylüler. zaten Hasanla ara manasına gelir. Hıç, koca bir memleket, larmdaki meselevi bildiklerinden (onu birkaç menkıbenin içine sığdırılabilir mi?. Bir dakika durakladıktan sonra devam Hasan vurdu!) diyerek Haaamn evınin etti: etrafını sarmışîar, Hasan arka bahçe den kaçarak ertesi gün Yalova Adliyesi Atatürk hakkında hem çok ?eyler ne teslim olmuştur, söylenebilir, hem hiç birşey «Öylenemez. Reis, Hasana (peki bu işi yapmadm Daha doğrusu, neler tb'ylenmi} ve neler da neden kaçıp Adliyeye teslim oldun?) anlatılmıj olsa, hepıi nakıs ve yarım kaldiye sormakta, Hasan (koTktum da kaçmağa mahkumdur, tım!) cevabını vermektedir. Atatürkün, bende de bir çok ölmez Yalova sorgu hâkimi de mahkemede hatiraları var. Bu hatıralar arasında, en dinlenmiş ve ifadeyi dayak teslri altinkuvvetlisini, size anlatayım: da almadıŞım sövlemiştlr. «Mustafa Kemal öliimün karşısında bile hayat yaratmasını bilen adamdı» ün birkaç dost konuşuyorduk. Söz, dönüp dolaştı, şiire düştü ve zamanımızda ağza alınacak, hele hafızalara geçırılecek şiir tıpkı altın para gibi pek nadir olduğundan tabiatile eski şiirler üzerinde karar kllındı. îşte bu sirada arkadaşlardan biri: «Dilde gam var, şimdilık lutf eyle, gelme ey sürur Olamaz bir hanede mıhman, mihmân üstune» beytini okudu. Başka bir arkadaş sözü beğendi, man zumenin tamamını dinlemek istedı, öbürü de naz etmiyerek gazeli beyit beyit ve şu şekilde dinletti: SÜzme çeşmin getmesin mtijgân, mujgân üstune ürma zahmin sineme peykân, peykân ustune Pârel eltnas eker her açtığı zahme o suh Lutfu var alsun ider ıhsan, ihsan üstune Dilde gam var şimdilik lutf eyle gelme ey sürur! Olamaz bir haneAe mlhman, mihman üs~ tune Yâfdan mehcur iken düştum diyarı gurbete Bana gösterdl felek hicran, hicran üstune Hem mey içmez, hem guzel sevmez demişler hakktma Eylemişler *Rasiha» bühtan, biıhtan üstüne Bu sefer gazelin tamamrm da beğenen arkadaş sordu: Bu Ra»îh kim? Şirri okuyan cevab verdî: Sofyalı! Arkadaşlardan bW hemen sesîni yükseltti: Hayır. Enderunludur, Sofyalı deB!r başkasî, müstehzi muatehzi güle rek, müdahale etti: Ikiniz de aldanıyorsunuz. Gazel, Balıkesirli Rasih Ahmed Beyındir. Bu üç cepheli ihtilâfın garabetini artıran nokta, her üç arkadaşın iddialarmı senede, vesikaya istinad ettirmeleriydi. Evet, şiirin Sofyalı Rasih Yusufa aid olduğunu söyliyen arkadaş, bu hakikatin Safayî tezkiresinde yazılı bulunduğunu ileri sürüyordu. Eseri Enderunlu Rasihe maletmek istiyen dost, Ziya Paşanın Hdrabatında gazelin o turetle mukayyed idüğünü hatırlatıyordu. Manzumenin Balıkesirli Rasih Ahmed Beyin kaleminden çıktifiinı iddia eden bay, bu cihetin Salim tezkiresinde »arahatle yazıldığını ortaya koyuyordu. Münakaşa büyüdü, nihayet şu neticeye varrldı: §iir, Enderunlu Rasihin olamaz. Çünkü bu zat (1837) de öldü. Hajbuki şiir, Salim tezkiresinde yazılı dır ve Salim (1743) yılında öldüğune göre kendisinden sonra doğan bir ada nın şiirini tezkiresine geçiremezdi. Şu halde gazelin ya Sofyalı veya Balıkesirli Rasihe aid olması iktıza eder. Zıya Paşa Sofyalı Rasihi inceden ince tetkik etmiş olduğuna göre ona aid bir yazıyı Enderunlu Rasihe maledemezdi. Bunu yapması Balıkesirliyi tanımamasından, Salim tezkiresile başkalarını bu isimler dolayısile karşılaştırmamasından ileri gelmiş olacaktır. O halde şiir, Sali min dedigi gibi Balıkesirli Rasih Ahmed Beyin olsa gerektir!.. Ben bu münakaşayı sessiz sessiz dinliyordum ve (Deli) adile yıllarca evvel tefrika suretile neşrettiğim bir romanımın dahi bir gün bu gazel gibi baş^ kalarının malı zannedıleceğini düşüne rek üzülüyordum. Çünkü ortada benim yaratmadığım bir «Deli» daha var!.. ADLtYEDE Karîıîna «Ögmüş, «aymi|1 Yedikulede bahçivan Toma, 22 senedlr evlldlr. Fakat karısı Angaliki İle geçinemtyor ve 5 çocuklu karı, koca, son zamanlarda ayrı yaşıyorlar. Kadın, çocuklarile birlikte anneslnln evinde oturuyor. Bahçivan Toma, evvelkl gece kafayı tütaülemls, kaynanasının evlne gltmlş. O, kapıya dayanınca, evdekller pollse haber yollamışlar. Polls gelmiş, Tomayı Kazlıçeşme karakoluna götürmüf. Toma, orada da kansına sBvüp saymış. Meşhud suç nöbetçlsl Sultanahmed uçüncü sulh ceza mahkemeslnde, dün mühakeme edllen Toma, kabahatl karı sında bularak. şöyle demlştlr: Senelerdenberi geçinemlyoruz. Dün akşam bana haber yolladılar da gittim; yoksa eve taarruz etmek aklımdan geçmedi. Belki biraz sarhoştum amma işte o kadra! Kansı Angaliki, bütün kabahatin biIâkis kocasmda olduğunu söyliyerek onu eve davet etmediklerini ilâve etmiştir. Hâkim Kâmiî, Tomamn sarhoşlukla sSvmekten üç gün hapsine, üç llra da para cezası Ödemesine karar vermîştir. Ceza tecil olunmuştur. Bu da hakaretten mahkum oldu Kocamustafapaşada Şükrünün kahvesine evvelki akşam gelen hamal İsmaü, kahveciye, dışarıya getirmek üzere dört kahve ısmarlamış. O, «ocağı söndür düm> deyinee, sarhoş olan îsmail, ba ğırıp çağırmıştır. Müdahale eden müşterilere de çıkışan hamal, kahveciye adamakılh sövmüştür. Dün mühakeme edilen îsmail, sar hoşlukla ne yaptığını bilmediğini söy ledl. Hâkim Kâmil, suçlunun sarhoşlukla sövmekten 5 gün hapsine, 1 lırt para cezasile tecziyesine karar verdi. Ayrıca şunları söyledi: « Sabıkan var. Şimdi de cezalandırıldın. Eğer bir daha gelirsen, 572 nci maddeye göre yiyeceğin ceza 90 günden aşağı olmaz. Dikkat et, uslu otur.» Küçükpazarda Salâhaddin isminde biri sarhoş olarak sokakta yalpa vururken, bekçiye raslamiş. Bekçi, kendlslnl eve götürmek isteyince, kızmış, «ben kendim giderim, çekJ, sen karışma!> başlangıcile ileri, geri bazı sozler savurmuş.. Dün, mühakeme edilen Salâhaddin, 25 gün hapis, 25 lira da para cezasma mahkum oldu. Dili durmıyan sarhoş Tarif edemiyeceğim bir kibarlıkla kâ gıdı elimden aldı ve kaleminin kırmızı ve Fakat, tehlike henüz geçmij değildi. mavi taraflarım kullanarak bizim hatları Kanlı siper harbleri bütün jiddetile de • ve düşman hatlarım birer çizgı halinde vam ediyordu. ljte, bugünlerin birinde gösterdikten sonra altına şu imzayı attı: Âyan ve Meb'usan azasından mürekkeb «Anafartalar Grupu Kumandanı M. bir heyet refekatinde Çanakkale harb Kemal». cepheuni ziyarete gitmiştim. Bu kıymetli imzayı taşıyan rıaritacıgı, Âyandan Tajlıcalı Süleyman Paja, hâlâ bir hatıra olarak saklarım. Hamidülzehravî Efendi, meb'uslardan O günkü Anafartalar Grupu Kuman eski Ziraat Vekili Sabri, tlyat Sami, Sudanı, el yazısile attığı küçük bir imzamn, di, heyet arasında iîimleri aklımda kalanİnkılâbımımn iki ebedî siması AtatUrk ve tsmet tnönii bir gün gelip Türk milletinin mukaddes lardır. Milli Mücadele sıralarında Garb cephesinde eşyası arasına gireceğini bilmem tahmin Gelibolu yanmadasına yaptığımız bu edebilir miydi?.. Atatürk, canlılığın ve dinamiklibuki Atatürkün, gayet mülâyim bir tabikısa seyahat, bilhassa AbdülhamidülzehAradan seneler geçmijti. Bir akşam, ati vardı. Yalnız, Türklük hakkında sar ğin müşahhas bir ifadesi idi. Günün yirmi ravî Efendiyi fena halde ürkütmüştü. Zafedilen herhangi imalı bir söz Onu, asa dort saati adeta hareketlerine dar gelirAtatürke arzettim: vallı adam, kan ve ateş kusan, o koca biyete sevkederdi. di. Bir sene, Dolmabahçedeki sarayda, Sizin bende, gayet kıymetli bir toplann her gümbürdeyişinde, bir kere Bir akşam, ecnebi milliyetlerden birine bir yatağm esiri olarak nasıl kalabildiğicephe hatıranız var! yerinden siçrıyor: mensub olan karısını, Türk kadınile mu ne hâlâ şaşarım ve hatırladıkça, yüreği Nedir?.. • Jânım efendim.. biz muharebe yap Anafartalarda imzaladığınız küçük kayeseye kalkışan, tanınmış bir zata, pek min ezildiğini hissederim. mağa mı geldik?.. Ne işimiz vardı bu cefena hiddetlendiğini hatırlarım. Onunla son defa, Mersine giderken, harita... hennemde? diye bar bar bağmyordu. Atatürk adını, guya küçük (Ülkü) Ankara istasyonunda görüşmüştüm. Da Onu bana ver! Nihâyet Anafartalara vardık. O zanün Atta sözünden mülhem olarak ken ha o gün ciddî surette hasta idi. Mersin Yook.. dedim, müsaadenizle bunu manlar, henüz miralay rütbesinde bulu disine soy adı seçtiği hakkında, gazetele de, saatlerce süren geçid resmini ayakta nan Mustafa Kemal, Anafartalarda yapamam!.. Grup kumandanı idi. Aldığı cevab üzerine daha fazla ısrar rin birinde çocukça bir haber gözüme ili§ seyretmesi, hastalığın büsbütün artmasına ti. sebeb oldu. Mustafa Kemal, başkaları Karargâhı, şimdıki gibi gözümün ö etmedi. Bu hatayı, tashih etmek isterîm: Ata nın yatağa hasretmeğe mustar kaldığı Atatürk, hem çok mütevazı, hem de nündedir; Gayet yüksek bir sed üzerintürk adı, daha Ülkü, konuşacak bir çağ zamanları bile, o harikulâde mukaveme son derece timid (mahcub) bir adamdı. de, adeta şale gibi bir yerdi. O kadar ki, kendimizi bir an için, Is Onun hususiyetini bilmiyenler, kendisini da değilken; yani bundan beş sene evvel tile, ayakta geçirmeğe çalışmıştı! Tahamviçrede zannettik. Sonra, burada herşey vara, yoğa kızan bir adam sanırlar. Hal fırka îdare heyetinde görüşülmüş ve mülünün hududu, ölümün hemen eşiğinde Cumhuriyetin onuncu yıldönümü hediye bitti. Ve Mustafa Kemal, yatağa girdiği si olarak kendilerine arzedilmişti. gün, artık bir yarım ölü sayılabilirdi. Atatürk bu hediyeden dolayı, Parti SALÂHADDÎN GÜNGÖR namma giden heyete teşekkür ettiler ve münasib bir zamanda, bu adı, soy adı oHariciye Vekilimiz Moskolarak kabul edeceklerini vaid buyurdular. vaya mı gidecek? Atatürkün, Ismet înönüne olan güven ve sevgisinin derecesi her türlü tahminleSofya (Hususî) «Zora» gazetesınin yazdığına göre, Atatürkün cenaze me rin fevkinde idi. Ismet înönünün memleket idaresindeki rasımi münasebetile Ankaraya gelen yüksek vukuf ve tecrübesinden bize dai Sovyetler Hariciye Komiser muavmi Potemkin, Hariciye Vekilimiz Şükrü ma bahsederdi. Bir akşam, înönünün de hazır bulun Saracğlunu Moskovaya davet etmiştır. Bulgar gazetesi, bu dav'etin kabul edil duğu bir toplantıda demişti ki: diğini ve Hariciye Vekilimizin şubat a« Eğer biz, bir nebze istirahat imkâyında Moskovaya gıdeceğ'ni, bildiriyor. nını bulabiliyorsak, bu, münhasıran Ismet înönünün i§ başında bulunduğuna emin Südetler reylerini verdi olmamızdandır. Şehrimizde bulunan yüz kadar SudetBu emniyetimizı bir an için zâfa uğ li Alman, dun sabah Şirketi Hayrıyenln rasa, siz beni şimdikinden bambaşka çart bir vapuruna binerek Boğaziçi dışına lar içinde görürdünüz!» çıkmış, orada Alman bandıralı Marea Ismet İnönü, Şefinin bu iltifatma, aya vapuruna geçerek Almanyaya ilhakı Salâh Cimcozun Atatürke imzalattığı ve yazıda hikâyesini ğa kalkarak teşekkür etmişti. reye konulan Südet mıntakaları için anlattığı Anafartalaıdaki yemek listesi reylerini istımal etmişlerdir. Salâh Cimcoz, devam etti: Ufflumî Harb içinde idik. Kuvvrtli düşmanlanmız, karadan, denizden tttan bulun kapuım tehdid ediyorlardı. Mus tafa Kemal, Anafartalara baskm feklin* de yapılan o büyük taarruzu, tardedip hasım kuvvetlerini, yerlerinde tetbit et • meğe muvaffak olmu?tu. M. TURHAN TAN Bursa Adliyesinde garib bir vak'a Bursa (Hususî) Adliye dairesinde bir suçlu çok garib bir şekilde kaçmaya eşebbüs etmiş, daire kondorlarında bir kargaşalık husule getirmiştlr. Geçen sene bir şebeke halinde esrar kaçakçıhğı maddesinden mühakeme edilerek mahkum olanlardan Seç köylü îbrahim oğlu Çete Hasan namile maruf biri mahkumiyetinı ikmal ederek tahliye edilirken bu mahkumiyetile bera ber (on beş bin dokuz yüz elli beş) lira para ce^asına da mahkum edilmiş bu lunduğundan kendis.ne bu paranın tedij'esi teklif edilmiştir. Çete Hasan: Hay hay! Şimdi Öderim! demiş. Haydı! Şimdi paraları vermez?°n seni gene hapsedeceğiz! sozü üzerine Jete Hasan, Müddeiumumilik kalem odasından yaydan kurtulan bir ok hızile dlşarı fırlamış, kendisini merdivenler den süratle sokağa atmıştır. Bu vaziyet karşısında derhal iki kâtib peşıne takılarak: Tutun! Tutun! dıye bağırmıya başlamışlardır. Çete Hasan, bütün Adliye deki halkı hayrette bırakan bir ceviklikle Cumhuriyet meydanma çıkmış, yolîardan gelip geçenler de (ne oluyor?) diye merakla bu kaçıp kovalamayı seyretmişlerdir. 200 metre kadar aynldıktan sonra Cumhuriyet meydanmdaki polisin de yardımile ve yolda Önüne geçen bırinin çelmesile yere düşürülmek suretile yakalanan Çete Hasan tekrar tevkif edilmiştir.