19 Ekim 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

19 Ekim 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Birincitesrin 1938 CüMHURÎYET MUSAHABE: Bir ırk nasıl ihya edilir? Yazan; SELîM SIRRI TARCAN Bir millet fikren ve bedenen kuvvetli' insanlar yetiştirmeği kendisine gaye edindiği zamandır ki siyaset ve ekonomi bakımından kuvvetli olabilir. Bu ise ancak beden terbiyesine lâyık olduğu ehemmiyeti vermekle mümkündür. Bizde de artık medenî dünyanın her tarafında olduğu gibi fikir terbiyesine verilen ehemmiyeti beden terbiyesinden esirgememek ve ta ilkmekteblerden üniversitelerimize kadar ona da öz evlâd muamelesi göstermek zamanı gelmiştir. Filhakika artık bir moda olduğu için her yerde beden terbiyesinden daha doğrusu spordan herkes bahsediyor. Fakat esefle itiraf etmeliyiz ki halkımızın büyük bir ekseriyeti spor müsabakalannı veya futbol maçlannı seyre gitmeleri beden kültüriinden anladıklarından ziyad.e heyecanlarını tatmın ed:n bir savaşı görmeğe gidiyorlar. Stadyomlan dolduran halk kütleleri bir beden mabedinde işlejc, canh, biçimli vücudleri değil, açık hava tiyatrosunda canlı, heyecanlı bır dram veya bir ko medi görmeğe gidiyorlar. Bir maçı müteakıb gazeteler oyunun ve oyuncuların ne güzellik, ne hıfzı sıhhat, ne de biyoloji bakımından bir kritiğini yapmazlar, bütiin düşünceler zaferin ne suretle kazanıldığı etrafında dö ner. Tıpkı kumarda olduğu gibi halkı hangi tarafın kazandığı alâkadar eder. Seyircilerin büyük bir kısmı da taraftar olduklan takımlann gayretini gütmek için tribünlere dolarlar. Bilfiil spor yapanlar ise ne yazık ki küçük bir zümreye inhisar eder. Onların da ekserisi şan, şeref veya menfaatin zebunudurlar. Sporu yalnız iki taraftan birinin yenildiğini görmek, galibleri alkışlamak, mağlublarla istihfaf etmek için oyun sahalaruıın tribünlerini dolduranlar bilmelidirler ki herhangi bir sporda müstesna bir kudret gösterenler millete şeref kazandırsa da sıhhat kazandırmaz. Bir memleketin hayat ve istikbaji halkının bedenî, fikrî ve ahlâkî kudretine bağlıdır. Mücadele sporlarında bir varlık göstermek her yiğitin kârı değildir. İstidad, kabiliyejt, yaş, teşekkül, tevarüs ve ıstıfanm büyük dahli vardır. Vücyıdüne bakmak, onun hareket gıdasını muntazaman vermek, kafası gibi bedenini terbiye etmek her yaşta kadın, erkek herkesin yapmağa mecbur olduğu bir vazifedir. Nasıl hergün yemek ye meden edemiyorsak, nasıl vücudümüz yemek gıdasına muhtacsa onun ayni surette yediğini lâyıkile öğütmek için harekete de muhtac olduğunu düşünmeliyiz. Halkı irşad etmek, efkârı umumiyede beden terbiyesi lehine bir cereyan uyandırmak ve bu terbiyeden bütün milletin istifade edebilmesi için onun mahiyetini, gayesİni, faydalı ve zararh şekillerini kendilerine anlatmak lâzımdır. Bunu bir misalle izah edelim: Sekiz yüz mevcudlu bir mektebde talebenin yedi yüz ellisi tembel, uyuşuk olsa ve yalnız ellisi kitabdan başmı kaldırmasa ve sıhhatini bozacak kadar bir fikrî menfaatte bulunsa o mekteb ergeç if lâsa mahkumdur. Çünkü o irfan yurdundan beklenen sekiz yüz gencin tahsili idi. Binaenaleyh heyeti umumiyesi oldukça iyi yetişir ve onlarm içinde ellisi fazla bir kudret, fazla bir kabiliyet gösterirse o mekteb vazifesini hakkile görmüş addedilebilir. mütenasib bir faaliyette bulunmayı kendisine iş edinmelidir. Işlemek için yaratılmış olan vücud makınesıni atalette bırakmak yalnız günah değil, bir kabahattir. Medenî hayatın zaruretleri bizi bedenen faaliyetten ziyade atalete sevkediyor. Muhakkak ki hepimiz dolaşmakta,n çok oturuyoruz ve oturduğumuz yerde iş görüyoruz. Her meslekten, her san'attan yaşları otuzla elli arasında kadın ve erkek onar şehirli alınız ve onları çıplak olarak bir plâjda görünüz. îddiamın nekadar haklı olduğunu derhal teslim edeceksiniz. Halbuki bu insanlar daha mekteb sıralannda iken hergün çok değil muntazaman yarım saat jimnastik yapsalardı, vücudlerini muntazam bir şekilde isletmeyi itiyad haline getirselerdi elbette ki vücudlerinin biçimi böyle bozulmaz karmlan, kalçalan böyle yağlanmazdı. Avrupada olduğu gibi bizde de vücud terbiyesi lehine bir cereyan uyandırmak lâzımdır. Halka kelimelerin ifade ettiği manayı anlatmak oyun, jimnastik ve sporun birbirile münasebetleri olmakla beraber ayrı ayrı ve başka başka şeyler olduğunu iyice öğretmek lâzımdır. Herkes spor yapamaz, herkes pehli van olamaz! Fakat herkes jimnastik yapar. Herkes bu muntazam hareketlerle hergün vücudünü işleterek terbiye ede r bilir. Bu sayede biçimli, mütenasib ve sağlam olabilir. Kollannı, bacaklarını, gövdesini muntazam bir şekilde işletmek zor bir iş değildir. Vakıâ cazibeli de değildir amma bir ibadet gibi her yaşta yapılması lâ zımdır. Çünkü faydalı bir gıdadır. Yıkanmak da öyle. O da tıpkı vücud ekzersisleri gibi hergün yapılması lâzımdır. Hergün ckış yapmak, hatta en iptidaî vasıtalarla su dökünmek bir itiyad halini almalıdır. Koşmak, yanşmak, birinci gelmek, yenmek, geçmek, mağlub etmek, maç kazanmak, şan ve şöhrer almak, tanınmak bunlar çok arzu edilen şeylerdir. Zaferden kim zevk almaz? Fakat bilmek lâ zımdır ki her muvaffakiyet devamlı bir sâye, ve ma'kul bir cehde bağlıdır. Her ne pahasına olursa olsun birinci gelmek, rakibini yenmek yetişmez. Yorulmamak, yani takatten düşmemek, yıpranmamak, uzviyetin salâbebni daima muhafaza etmek, daima genc ve dinc kalmak da lâzımdır. Bu ancak vücud makinesine itinalı bakmak, onun muhtac olduğu gıdaları ona vaktinde v« lüzumu kadar vermekle mümkündür. Tıb Kurultaymm ikinci günü hararetli geçti IBastaraft 1 tnct sahitede'i nî hastalıklarda kısırlaştırma müsaadesinin kabulü şimdiki vazıyet için kâfi görülüyor, çocuk düşürme de kanunen memnu olduğu ve mutabıbbıbler elınde kaldığı için bunlarıa h^stanede yapılmasmın daha faydalı olacağına temas ediliyordu. Raporların okunması on buçuğa kadar devam etti ve münakaşalara geçildi. îlk sözü, profesör Abdülkadir Lutfi aldı. Mütaleaları sırasında akrabalar arasındaki izdivaclann zararh neticelerinden bahsetti, bazı ailelerin yabancılara kız vermemek itiyadınm tevlid ettiği mah zurları söyledi, mütaleaları sırasında Selânikli ailelerin evlâdlarını misal olarak zikretti ve çok zeki olan bu vatandaşlar.ın çocuklannın kısmen aptal olduklarını ilâve eyledi. Profesör Abdülkadir ilmî mütaleaları arasında halkın bu vadide daimî surette irşad edilmesi lüzumuna temasla bilhassa yakın akrabalar arasındaki evlenmelerin zararlannı anlatacak bir irşad bürosunun kurulması çok muvafık olacağı fikrinde idi. Bundan sonra profesör Tevfik Sağlam söz aldı. Evvelâ öjenik tabirinin ırk hıfzıssıhhası şeklinde tercümesine ilişe rek, ırk tabirinin şimdi ilimden ziyade politikaya esas ittihaz edilmiş olduğunu öne sürdü ve tabirin millet hıfzıssıhhası şeklinde alınmasını daha münasib gördü. Tevfik Sağlam ırk nazariyeleri hakkm daki mütalealannı da söyledi ve raporlan okunan raportörlerin çalışmalarından sitayişle bahsettikten sonra, bunlardan bir netice çıkarmayı faydalı buldu, Tıb Fakültesinde bir veraset biyoloji ve patolojisi kürsüsünün kurulmasma ve bil hassa halka nasihat edecek vaziyette olan hükumet ve belediye tabibleri için mecburî kurslar açılmasını, bundan bajşka bu mevzuda çalışacak bir enstirünün de kurulmasım temenni etti. Müteakıben profesör Mazhar Osman söz alarak, mevzu üzerindeki mütalealannı izah etti. Profesör umumiyet itibarile kısırlaştırmanın aleyhinde bulunarak, muhtelif memleketlerde tatbik edilen usullerin iyi netice vermediğini söylrdi. Profesör Server Kâmil, kongrede konuşulan hususların bir teklif halinde toplanarak hükumete verilmesini temenni etti. Şükrü Hâzım öjenik tabirinin beynelmilel olduğu cihetle, doğrudan doğruya kuUanılması daha muvafık olacağını söyiedi. Mevzu üzerindeki münakaşalar bittikten sonra, serbest tebliğlere geçildi. Profesör Abdülkadir Noyan genclerde esas iperta.nsiyon ve irsiyetle alâkası hakkında tebliğde bulundu. Diğer dok torlaT da ayni mevzular üzerinde tebliğlerini yaptılar. Kurultay öğleden sonra 14 te tekrar bir cel^e aidederek 17 ye kadar ruznamesjndeki mevzular üzerinde görüştü. Yarın saat dokuzda tekrar toplanıiacaktır. KAHtRE MEKTUBLARl: Mısırda siyasî mevsim nasıl küşad edildi Arablık âleminin gösterdiği tesanüd şimdiye kadar tahmin edilemiyen bir dereceyi bulrnuştur Kahire, 12 ilktefrin nı. PENCERESiNDEN Bir cevab ı m 5 Derhal siyasî bir umumî af ilâ6 Yukarıda zikredilen hükümlerin ifası, Arab devletlerile İngiltere arasında hüküm sürecek bir dostluğun ilk şartıdır. Kongrenin Arablık natnına derrr.pyan ettiği bu metalibin ifa edilmemesi İngiltere ile Arab memleketleri arasında bir düşmanlık devrmın açıldığı manasmı ifade edecektir. 7 Kongrenin bu kararlarında bütün Arab liderleri müttefiktirler. Bu kararlar ayni zamanda hem İngiltereye, hem de Milletler Cemiyetine tebliğ edilecektir. 8 Bu kongrenin mesaısıni devam ettirmek ve yukandaki meta'ibin tahakkukunu temin eylemek üzere Irak, Suriye ve Lübnan parlamentoları murahhaslanndan mürekkeb daimî bir komite teşkil edilmiştir. Kongre müzakereleri çok hararetli oldu ve Mısır, bu müzakereleri büjjük bir alâka ile takib etti. İttihaz edilen kararların ehemmiyetini izah etmek fazla olmakla beraber kısaca anlatayım: Bu ehemmiyet bir kere kararların mahiyetinden ve bir kere de bunlan ittihaz edenlerin sıfat ve salâhiyetlerinden ileri gelir. Kararlara göre Arablık âlemi, Filistinin taksimine ve orada bir Yahudi vatanı vücude getirilmesine tamamen muarızdır. Bu hususta ittihaz ettiği kararlar tatbik edilmediği ve Arabhğın metalibi is'af olunmadığı takdirde, kongre, İngiltere ile Arablık âlemi arasında hir düşmanlık devri açılmış olacağını ilân etmiştir. Bu, Arablık âlemi tarafıadan İngiltereye bir nevi ültimatom verilmiş oltnası demektir. Kongrenin teşekkül tarzına göre haiz olduğu salâhiyeti de ihmal edılemez. Mısır, Irak, Suriye ve Lübnan parlamentolarının en nüfuzlu şahsiyetleri kongrede o parlamentoları temsil ediyorlar. Hicazın, Yemenin ve Filistinin de çok salâhiyetli nüfuzlu simalan kongrede dahildirler. Arayerde eksik olan Maverayüşşeria mümessilleridir. Fazla olarak da müslüman âlemini temsil etmek üzere Yugoslavyalı müslümanlardan mürekkeb bir heyet vardır. Hindistan müslümanları da kendilerini mühim bir heyetle kongrede temsil ettirmişlerdir. Bu ahvale göre, İngiltere, kongrenin ittihaz ettiği kararlara lâkayd kalamıyacaktır. Filistin etrafında Arab matbuatı neşriyatı o derecede kesafet ve hararet kesbetmiş ve Arablık tesanüdü kendisini o kadar bariz bir surette göstermiştir ki kongrenin taleblerine karşı îngilterenin lâkayd kalması ve Filistine yeniden asker gönderip davayı askerle ve tedible halle devam etmesi imkânsızdır. Bundan dolayı bugünlerde Londrada ehemmiyetli müzakereler cereyan ettiğine ve bu müzakerelerden sonra hiç olmazsa îngiltere ile Arablık âlemi arasında makul bir hal şekli için ciddî bir temas imkânı husule geleceğine bura muhiti tamamen kanidir. Kuvvetle hâkim olan bu kanaate göre îngilterenin Filistini taksim siyaseti hükümden düşmüştür. Arablık âlemile arasının kat'î surette açılması tehlikesini göze almadıkça İngiltere bu siyasette devam edemez. Bütün bu sebeblerin ve bu kanaatin esaslı olduğunu kabul etmek zaruridir. Filistin meselesinin, bu kongreden sonra, yeni ve mühim bir safhaya girmiş olduğu muhakkaktır. Avrupada harb tehlikesi başgösterdiği günlerde haylı endışelı dakıkalar geçıren, baştanbaşa, kendı müdafaasını düşünen ve bu müdafaayı da İngiltereden beklıyen Mısır, şimdi geniş nefes alıyor. Geçen ayın son günlerınde Mısırın başlıca ışı gaz maskeleri tedarik etmek ve bunların kullanılmasını öğrenmekti. Bir harb zuhur ettiği takdirde İtalyadan bir hava taamızile birlikte Mısınn garb hududlarına karşı askerî bir hücum geleceğine zahib olan memleket, bir iki gün, yalnız bu endişe içinde idi. Şimdi bu dalga geçti ve memlekette siyasî hayat tekrar uyandı. Yeni siyaset rnevsimmi, Nahas Paşa, büyük bir nutukla İskenderiyede açtı. Evvelce size bildirmiş olduğum veçhıle, Vefd reisi, tedavi ve istirahat kasdile Avrupaya gitmişti. Avdeti münasebetile Vefdciler, büyük bir nümayiş tertib ettiler. Miktarı elli bin kadar tahmin edilen bir halk kütlesi, îskenderiyeye çıkarken Nahas Paşaya emsalsiz bir karşılama nümayişi yaptı. Paşa da bu vesile ile büyük bir siyasî nutuk irad etti. Nahas Paşa bu nutkile Mısırda dahilî mücadele devrini açmış oluyor. Zaten nutkun hulâsası da bundan ibarettir: «Haricî harb tehlikesi zail oldu; şimdi nöbet dahilî cidale geldi!» diyen Nahas Paşa, arkasında kendisini takib eden kütleye istinaden, bütün bugünkü rejime yeniden harb ilân etmiş oluyor. Bu münasebetle yapılan tezahürlere, halk kütlelerinin Nahas Paşanın etra fında gösterdikleri toplu ve sıcak heyecana bakanlar, Mısırın siyaset bakımından henüz istikrar sahibi olmaktan uzak bulunduğuna hükmetmekte tereddüd göstermezler. Son intıhabatta kâmılen ezilmiş görünen bir fırkanın, yani Vefdin, hayatta, sojkakta, siyaset meydanında bu kadar kuvvetli tezahürler yapması, bu memlekette devlet siyasetile kütle temayülleri arasında büyük bir fark ve hatta ihtilâf mevcud olduğunu gösterir. Bunun için önümüzdeki siyaset mevsiminde Mısırın çok sıcak günler geçireceğini ve bir takım siyasî hâdiselerin vukua geleceğini tahmin edenler burada ekseriyet teşkil ediyorlar. Sarayla Vefd arasında mevcud olan ihtilâf, önümüzdeki mevsimde daha bariz şekiller alacak ve Mısır aristokrasisi ile halk kütleleri arasında mevcud olan ve henüz her iki taraftan da açık surette itiraf edilmiyen ihtilâflann kuvvetli tezahürleri görülecektir. *** Mısırda bugünlerde Filistin meselesini tetkik için toplanmış olan kongre, Arablık âlemi bakımından, günün en mühim hâdisesidir. İttihaz ettiği kararlar şunlardır: 1 Filistinde Yahudilere karşı yapılan vaidleri ihtiva eden meşhur Balfour (Balfur) beyannamesinin derhal iptali. 2 Yahudilerin Filistine muhaceretlerinin derhal durdurulması. 3 Filistinin herhangi bir şekilde taksimi Arablık âlemi tarafından hiç bir suretle kabul *dılemez. Filistin, taksim edilmemiş bir Arab memleketi olarak kalacaktır. 4 FCudüste bütün Filistin için, der hal bir Arab devleti kurulması ve bir parlamento ihdasile derhal intihabata başlamlması ve bunu müteakıb Filistin devletile îngiltere arasında, Irakta olduğu gibi ve ayni şartlarla bir ittifak akdi. ir okuyucu bana Osmanlı tarihinde kocası tarafından boşanmış sultan var mıdır, diye soruyor. Ben bu sualde, damadlık adile boyunlanna kölelik zinciri takılan o sürü sürü bedbahtlar içinde zincirini kıran bir babayiğit çıkıp çıkmadığını öğrenmek istiyen bir merak sezdim ve ondan dolayı şu cevabı çiziktirdim: Sultan denilen hünkâr kızlarının hayatı henüz karanlıktır, vesikalar bulunarak tahlıl olunamamıştır, yalnız bunlardan bir çoğunun ask macerası yaşadığı, bir kısmının kocadan müstağni görünecek kadar esrarlı bir hayat geçirdiği muhakkaktır. Hele Tanzimattan sonra ve Abdülmecid zamanında sultanların çoğu asiftehğe başlamış, içlerinden gecelerini dışarıda geçirenler görülmüş, hatta bu gibilerin arabaları mühürlettirildiği halde gene yol bulup saraylanndan kaçmiş olduklan da malumdur. Meşrutiyetten sonra bu sultanIardan bir Lsmı, yıllarca dillerde gezen aşk oyunlarma girişmiş ve bir iki tanesi de randevu evlerinde basılarak kepaze edilmişti. Fakat kocasınm arzusile, dileğile ve iradesile boşanmış sultan tanımıyorum, varsa bile bilmiyorum. Zaten sultanların millet hazinesine yapışmış birer sülük halinde vur patlasın, çal oynasın meselini hatırlatacak şekilde ömür sürdükleri altı uzun asır içinde «boşanma» suretile kocasından ayrılan bır sultan tanıyorum. O, Kanunî Sultan Süleymanm hemşiresi ve Sadrıazam Lutfi Paşanın eşi idi, kubbe altında bir suçlu delikanlıyı hadım ettiren kocasmı vahşetle itham ettiği ve yüzüne tükürdüğü için ağır suretle hakarete uğramış ve mücadele sırasında Lutfi Paşa tarafından hançerle öldürülmek tehlikesine hedef olmuştu. Kanunî Sultan Süleymajı vakıayı haber alınca sadrıazamı hemen azletti, Dimetokaya sürdü, hemşiresini de boşattı. Abdülhamid devrine kadar bu örneğin ikileştiği, yani bir sultanın kocasından herhangi bir sebeble ayrıldığı veya ayırttınldığı vaki değildir. Fakat Abdülhamid, kızlanndan birini Meşihatin fetvasıle, mahkemenın de ılâmile tatlik ettirmışti. Guya bu sultanın kocası başka bir sultanla sevişiyor, mektublaşıyormuş. Abdülhamid, keyfiyeti haber alınca hafiyelerini, casuslarmı seferber ediyor, damadı tarafından öbür sultana yazılan mektubları yakalatıyor ve bu mektublara istinad ederek kızını tatlik ettiriyor. Rivayete göre âşık damad, gene bir hünkâr kızı olan sevgilisine gönderdiği mektublarda ona «mabudum, allahım!» gibi "kelimelerle hitab ediyor ve sık sık «Sana taparım, sana tapıyorum, sana tapacağım» diyormuş. Bu sözler küfür sayılmış ve bir kâfirin nikâhı da batıl olmak şer'î hükümler iktızasmdan bulunmuş olduğundan şeyhülislâmlıkça talâk hükmü verilmiştir. Bu maceranm garib olan tarafı şudur: Abdülhamid, bu âşık damad hakkında sıra sıra şiddetler gösterirken kmnın aşk ortağı olan yeğeni sultana da haber gönderip başka birisile sevişmekten nıçin utanmadığmı sorar, yeğen sultan da şu cevabı verir: «Kendi kızlarına yakışıklı kocalar bulan, bizi de kellere, körlere veren amcaya ancak böyle muamele yakışır!» Ne güzel tefelsüf veya teselli, değil Midesi henüz sütlü gıdaları hazmedebilen bir çocuğa sığır eti verilemez. Az miktarda da nerecek olsanız gene midesi onu öğütemez. Yapılacak şey çok basit ve çok ko Iaydır. Hepimizin elindedrr. Yalnız iki şeye ihtiyac var: Azim ve sebat! Herkes için umumî programm ana hatları şunlardır: 1 Her yaşta kadın erkek sabahları on beş dakika kollannı, bacaklarını, vücudünü muntazam bir şekilde işletmeli! 2 HeTgün su dökünmeyi itiyad haline getirmeli! 3 Muntazam saatlerde yemeli ve yediğini öğütmek için yürümeli! 4 Gencler vücudlerinin müsteid olduğu sporları devamlı yapmalı! 5 Suiistimallerden sakınmalı! 6 Fırsat buldukça açık havada Ayni düşünce bir memleket, bir ülke gezmeli! için de variddir. Bütün halk ihtiyan genci yaşlarile Seîim Sırrt TARCAN Sıhhiye Vekili geliyor Ankara 18 (Telefonla) Sıhhat ve İçtimaî Muavcnet Vekili Hulusi Aiataş bu akşamki ekspresle İstanbula hareket etti. Denizbank teşkilâtında yeni tadilât yapıldı IBaştarafı 1 tncı lahiîedel deki fabrika ve havuzlar, İstinyedekı doklar, atölyeler, Izmir ve Vandaki tersane doğrudan doğruya buraya merbuttur. mü... M. TURHAN TAN rOtomobiile şayanı hayret bir sürat rekoru kırıldı j Bulgar kabinesinde tadilât yapılacak Sofya (Hususî) Sobranyamn 23 teşrin'evvel pazar günü fevkalâde içtimaa çağınldığı bildirilmişti. Öğrenildiğine göre, Genel Kurmay başkanının ölümünden sonra yüksek makamlar işgal eden bircok kimselerin istifası icab et mektedır Bunlar, vazifelerinde tekâsül çösterd'kleri için efkârı umumivenin tenkidine maruz kalmaktadır. Siyasî mehafüde sövlendiğine göre. şimdiki Köse İvar.of kabines'nde genis m ; kyasf a tadilât vapılacaktır. Yeni kahinede Basvekâleti gene doktor Köse İvanof muhafaza e^pcek ve kabine azalan mebi( ;lar arasından sen'iecektir. Af. TEKF.R Bankacılık Bankacılık ve malî işler Umum müdür muavini Tahir Kefkepe merbuttur. Tahir Kefkep ayni zamanda Bankacılık ve Bankanın bütün teşekküllerinin para ihtiyacını gidermek vazifesile mükellef olan İstanbul şubesinin müdürüdür. Hayfetz denizde J Beynelmilel çocuk himaye bırlıgı sergısı Kadro Yeni teşkilât dolayısile açıkta kimse kalmamıştır. Denizbankın forsu Saatte 575 kilometre yapan otomobil 1903 senesinde, Nis şehrinde yapılan bir otomobil yarışında, Serpolet dünya sürat rökorunu kırdığı zaman, bütün dünyada hayret ve heyecan uyandıran bu sürat, saatte 125 kilometreden iba retti. Bugünkü sürat rökoru 600 kilo metreye yakındır. Şimdi, Jorj Eyston ve Con Kob is minde iki İngıliz sürat şampiyonu bu rökoru devamlı surette ele geçirmek maksadile büyük bir mücadeleye girişmişler dir. Eyston, geçen ağustos ayında, saatte 556 kilometre süratle, bir evvelki rökoru kırmıs, 15 eylulde, Con Kob, bu rakamı 563 kilometreye çıkarmak suretile rekabet sahasını tekrar açmıştı. Bu, Eyston'u harekete getirmiş; bu sefer 575 kilometre ile rökoru bir kere daha ona kazandırmıştı. Bu gibi yarışlarda, h«m kızışmaya hem genişlemeye müteham mil otomobil lâstiklerine ihtiyac hasıl olduğu için, iki rakibin de lâstik stoku bitmiş olduğundan mücadeleye fasıla vermişlerdi. Fakat, yeniden lâstik tedarik ettikten sonra başjıyacakları yarışm ne ticesinde, otomobil süratinin 600, hatta 650 kilometreyi bulacağı muhakkak addediliyor. Yarışçılann ikisinin otomobili de, garib şekillerile birer deniz canavarım an Yeni fors için tetkikler yapılmaktadır. Vapur bacalarının üstleri siyah ve alt kısmı sanya boyanmaktadır. Fors hakkında memleketin yüksek ressam, san'atkârlarının fikirleri alınmıştır. İlk tecrübe Suvat vapırrunda yapılacaktır. Düşünülen fors şudur: Tarihî bir remzi işaret eden bir kadır ga ve üzerindeki yelkenlerin çizdiği ( D . B.) şekli ki Denizbankın ifadesidir. dırmaktadır. Eyston'un otomobili 2500 beygirlik motörle mücehhez ve 3 ton ağırlığında, Con Kob'un otomobili ise 4700 beygirlik motörlü, 7 ton ağırlığındadır. Bu gidişle, yerde sürünen olomobilin, havada uçan tayyareyi geçmesi ihtimali çok kuvvetlidir. Belgrad (Hususî) Beynelmilel çocukları himaye birliğinin gayret ve teşebbüsile Belgradda açılan çocukları himaye sergisi çok beğenilmektedir. Türk paviyonunda teşhir edilen rakamlara göre, çocukları himaye hususunda 1922 yılmdanberi memleketimiz çok terakki göstermiştir. Çocuk Esirgeme kurumunun 1922 senesinde on şubesi varken 1937 senesinde bu şubeler 588 e yükselmiştir. 207 poliklinikle 70 çocuk bahçesi ve 8 çocuk sinemamız vardır. Romanvada büyük askerî Balkan memlekelteri paviyonların manevralar daki rakamlardan anlaşıldığına göre. bu Bükreş (Hususî) Moldova'da bü i memleketlerde çocuk ölümü binde 17 ye vük askerî manevralara ba^îanmak üzej kadar yükseliyor. Bu aded tskandinavredir. Rumen gazetelerin'n vazdıçınaj va memleketlerinde binde beşten yu • göre. manevralar Kalas kasabasından j karı değildir. idare edilecek ve büvük mikvasta KaraJ deniz ve hava kuvvetleri iştirak ettiri Beyoğlu Halkevinde resim lecektir. sergisi Amerika Maruf keman üstadı Yaşa Hayfetz büyük bir deniz meraklı sıdır. Resmimiz, üstadı Kaliforniya sahıllerinde çocuklarile beraber kendi idare ettiği kotrasmda gösteriyor. On bir senedenberi şehrimizde bulu Lisan mütehassısı Prof Anjel nan Bulgar ressamı Sava İvanof'un Beyoğlu Halkevinde bir resim sergisi açacağmı yazmıştık. Sergi bugün saat 17 Dersanesi: Köprübaşı Eminönü Han. Müessesemiz 32 senedenberi bmlerce] de açılacaktır. eder.; Sava îvanof, 65 kadar tablo teşhir e talebeyi yetiştirmekle iftihar decektir ve sergi teşrinievvel nihayeti Dersler münferid veya müşterektir. ÜcJ retler uygundur. ne kadar devam edecektir. FRANSIZCA

Bu sayıdan diğer sayfalar: