23 Eylul 1938 CUMHURİYET Almanyaya iltica eden Südetler O, ölümünden sonra hatırlanmanın ebedî zevkine de erdi! Ahmed Rasim, külfeti çok, şerefi az mesleğe inad denilebilecek bir bağlılıkla sarılmıştı; gözlerini kapadığı gün kalemini, Ölüsünün yanında buldular RASiMiN MEZAR1NDA PENCERESİNDEN Kaza ve gaflet H ranlı bir şair kazayı şöyle tarif ediil yor: «O, beş parmaklı insafsız ve müstehzi bir heyulâdır. Seçtiği kurbanmı, kendince gerekli görünen felâket uçurumuna gene kendmce muayyen derecelerde sürüklemek istediği zaman sinsi sinsi gelir, o kurbanın yanına sokulur, iki parmağile zavallmın gözlerini kapar, ikisile de kulaklarını hkar, ve birini ağzına koyup: «Sus!» der. Felâkete mahkum kurban, bu durumda göremez, işitemez, ağzını kıpırdatamaz, kazanın iradesine ram olup tertib ve takdir olunan felâkete doğru uçar, gider!» Hergün bir çeşjdi duyulan kazalarm çoğunda kazazedelerin bu tarife tamamile uygun olarak yaralandıkları, sakatlandıkları veya öldükleri muhakkaktır. Lâ kin bir de gaflet vardır ki bunun kaza ile münesebeti yoktur ve bizim memlekette vukua gelip de kaza adı verilen acıklı hâdiselerin hemen yarısı bu cümledendir. Meselâ iki gün önce Edirne yolunda devrilen otobüsü ele alalım: Yol asfalttır, bir dönemeçte karşıdan gelen başka bir araba ile çarpışılmamıştır, otobüste kazayı icab ettirecek bir arıza yoktur, şoför sarhoş değildir. Öyleyken araba devrilmiş, birkaç kişi ölmüş ve yirmiden fazla insan yaralanmıştır. Niçin?.. Çünkii arabayı idare eden bedbaht gafildir, kendi gibi gaflet sahibi başka bir şoförle yol üzerinde karşılaşmıştır, onunla yarışa çıkmıştır. Böyle bir vaziyette «kaza» deni len heyulâmn beş parmağmı yormasına, o gafillerin gözlerini, kulaklarını tıkamasına hacet mi var? Zaten gaflet, onların şuurunu perdelemiştir ve felâket muhakkaktır!.. §u halde hükumete bir vazife terettüb ediyor: Arabalannı yarış yüzünden deviren şoförleri eğer ölümden kurtulmuşlarsa tasmim ve tasavvurla adam öldüren caniler gibi cezalandırmak!.. Böyle sert davranılmaz ve gafil şoförler serbest bırakılırsa kaza adı verilen facialar çoğalacak ve hemen hergün birkaç yurddaşın ocağı sönmüş olacaktır!.. *** Arablar da kazanın def'i mümkün olmıyan bir beliyye olduğunu kabul ederer ve «kaza gelince göz, kör olur» derler. Bu söz, Türk hazır cevablık tarihinde güzel bir fıkraya zemin hazırlamıştır: Önüne gelene «teres, teres» demeği iti yad edinmiş, gülünc işlerile «Vezirlerin Nasreddin Hocası» diye tanınmış olan meşhur Hacı İzzet Pş. bir gün, kalabalık ir mecliste kazadan bahsederken Arabın • vecizesini dile almak ister ve «kaza geldiği vakit» manasını müfid olarak arabca: «iza cael'kaza» der. Lâkin vecizenin :<gözler, kör olur» şeklindeki son parçaiinı söylemek üzereyken yanıbaşında ouran hatırlı zatın tek gözlü olduğunu görür ve bir nebze durduktan sonra «feza darahr» mealinde gene arabca bir söz uydurarak işin içinden çıkar. Halkın hayatını arabalarında taşıyan yurddaşlar da gafletin körlük olduğunu unutmasalar ve iş başmda gözlerini dört açsalar, ev söndürmek gibi bir cürmün azabından vicdanlannı korumuş olurlar. H: Cerrahpaşada Yakubhan sokağmda 30 numarada Resad Çamlıkele: Turkler yazılı tarihten once de Trakya e Makedonyada dola^mıslar, yerleşmislerdir Osmanlılar devrinde ise Anadoludan oralara binlerce ve binlerce Turk geçmistir. Hatta Yıldırım ve Patih devirlerinde devlet tarafından birçok Turk evlerı Anadoludan göçettlrilerek bütün Rumeline yerlestirilmişti. Bu hakikatin tafsıli her tarih kitabında yazılıdır. ; M. T. T. I KÖŞE Yedi çocuklu bir aileye Alman topraklannda gıda veriliyor Merhum Ahmed Rasimin kabri başında.... «Ahmed Rasim» in hatırasını ziyaret etmekten geliyorum. Iki saat evvel, kar şımızda ta§ kesilmiş, bir hüviyet vardı: «48 sene kalemile Türk diline hizmet eden Ahmed Rasim!» Ve başı ucunda gülümsiyen bir fotoğraf... Üstadm cn son resmi!... Susuyor duk. Fakat hiçbir fani hıçkırık, bu uhrevî sükut kadar beliğ olamazdı! Büyük kardeşlerinin manevî huzurunda el bağlıyan Darüşşafakalılara bakar ken, Ahmed Rasimin kendi dilile anlat tığı çocukluk hatıraları, kafamın içinde canlanır gibi oldu: Onu da bir zamanlar, anasınm kucağından ayırıp bu şefkat yuvasının içine atmışlardı. îsmail Safalar, Salih Zekiler, Meh med Izzetler gibi, Ahmed Rasim de bu binanın «sayei sakf» ında yetişti. Şimdi, hiç yaşamamışa dönen «Sarı güzel» li çocuğun, Heybeliada tepesinde bedlere sürecek uykuya varıncıya ka dar, çektiği ıstırab ve gördüğü cefalar, bir değil, belki birkaç hayatı eskitmeğe eterdi. Onun devrinde gazeteci, «uşaklann eski elbisesile geçinen; çeşme yalaklarında yaşamağa lâyık» bir mahluktu. Ahmed Rasim, bu külfeti çok, şerefi az, tehlikesi sayısız mesleğe, inad denilecek bir bağlılıkla sımsıkı sarılmıştı. Gözlerini kapadığı gün, kalemini ölüsünün yanında buldular. Ahmed Rasim, Darüşşafakanın çocuğu olarak atıldığı hayatı, belki de, yan aç, yan tok yaşıyan emektar bir gazeteci olarak bitirecekti. «Ömrüm» müellifi, bu mukadder akıbete kendisini çoktan hazıramıştı. Fakat, istibdadın yarım asır süren lâkaydhğını, Cumhuriyet idaresi, bir anda tamir etti: Ahmed Rasimi, bir muharririn erişebileceği en yüksek mevkie etirerek, ömrünün son günlerini, sefalet çinde geçirmekten onu kurtardı. Eski idareler devam etseydi, Ahmed Rasim de bir gün «Baki» gibi, kadrinin (senki musallâ) da bilinmesinden şikâyet tmek hakkını kazanacaktı. Huzur içinde yaşıyamıyanjar için reahı katre katre tadarak ölmek de bir teelli değil midir?.. Şairin dediği gibi: Verir bir câmı memlu, bin tehi peymaneden sonra, Felek, ehlt dili dllşad eder amma, neden sonra.. Üstadın mezarı başmda şimdi Sadri Ertem konuşuyor: Ahmed Rasim, diyor, bende eserleri kadar mütenevvi hatıraları canlandı•ır. Rasim, muharrirlik hayatmın en verimli çağını, istibdadın ve sansürün kahnna terketmişti. Üstadın en büyük ıstırabı, mesleğin :eşkilâttan mahrum oluşu idi. Rasim, istibdadın ve sansürün kahrolduğunu gördü. Fakat mesleğin kurtulduğunu görmeğe muvaffak olamadı. O yaşamalıydı ve bugün meslektaşlannın, kendilerini korumak için izhar ettikleri heyecan karşısında, hükumetin gös terdiği şefkatli alâkaya şahid olmalıydı. Rasimi, bundan sonra ziyarete gelecek jazeteciler, mesleklerinin itibarlı ve şe refli hüviyetile onun son uykusunu uyu duğu köşeyi hâlelendireceklerdir.» Sadri Ertemin bu güzel ve yerinde sözlerini, Darüşşafakanın kıymetli müdürü Ali Kâmi Akyüzün canlı hitabesi takib :tti: Sekiz yaşında bir çocuktum, Ağabeyim îsmail Safa bana bir gün sanşın, [özlüklü bir delikanlıyı göstererek: İşte, Ahmed Rasim... demişti. îşte Ahmed Rasim... Bu sözde, istik balin ihmal edılemiyecek bir şöhreti gizli idi..» Söylenecek sözler artık söylenmişti. Ahmed Rasimi, büvük uzleti irinde terketmeğe hazırlanıyoruz. Arabada giderken; onun sofra menkıbeleri hâlâ kulağımızda çınlıyor. Ahmed Rasim, herkes bilir ki, içerdi. Içki, onun en büyük zâfı, yahud en büyük kuvveti idi. Sofra başında, neşelenmesini ve neşelendirmesini bi lirdi. Bir tarihte ölümünden sanırsam üç dört yıl evveldi onunla, Papazın bağında bir mülâkat yapmıştım. Üstad.. diye sormuştum, rakı nasıl içilir? Henüz mahmurluğu zail olmıyan gözleri, kalın camlı gözlüğünün altında parlamıştı: Oğlum.. rakı kadehe konulur, fakat içilmez! Ya, ne ile içilir üstad?.. Yudumla içilir oğlum.. Ve ilâve etmişti: Ben, elli senedir rakı içerim.. Elli senedenberi de kadehle değil, yudumla içerim! Arkadaşlarmm birinden, dinlemiştim: îçkinin yasak edildiği devirde, Ahm .» Rasim, bir akşam rakı bulamamış. Bu manrumiyetin verdiği teessürle, ya nındakilere: Size birşey söyliyeyim mi? demiş, ben artık buralarda duruculardan deği lim. Yakında Mısıra gidiyorum! Mısırda ne yapacaksm? diye sormuşlar. Mısıra ne yapmağa gidilir canım.. demiş, rakı içmeğe gidiyorum! Onun içmediği zamanlar, yazı yaza madığını söylerlerdi. Fakat bana temin ettiklerine göre, yazı yazdığı zamanlar, ağzına bir katre içki koymazmış. Ahmed Rasimin mezannı ziyaretten dönerken büyük üstad Hüseyin Rahminin çok yerinde düşen acı bir esprisini hatırlamamak elimden gelmedi. Rasim gömüldüğü gün Hüseyin Rahmi, büyük bir teessür içinde idi. Mezarlığa gelenler arasmda gözüne ilişen bir meyhaneciye: Demek, siz, dedi, öldürdüklerinizi gömmeğe de gelirsiniz! Iskelede vapuru beklerken birisî sordu: Acaba Mardik gelmedi mi? Mardik de kim? Ahmed Rasimin senelerce tezgâ hında demlendiği meşhur meyhaneci.. Gelmiştir mutlaka.. dediler, her sene ölümünün yıldönümü, mezarında bir kırkdokuzluk rakı şişesi k'rar!» Kırk sekiz sene, kalemile Türk diline hizmet eden Ahmed Rasim... Ne mutlu sana ki, ahiret eşiğinde kıpını çalan ve arayıp soranlann var! Gencliğinde unutulmanm acısını; ihtiyarlığında çıkarmıştm. Simdi de ölümden sonra, haürlanmanın ebedî zevkine erivorsun. Ne mutlu sana! Yatağım sırtlamış bir Südet kadım hududa yaklaşırken Yiyana istasyonuna gelen genc Südet kadmları Almanyaya iltica eden bir büyiik anne ve torunu Saksenberg'de eşyalarile beraber bir aile hududu geçerken M. TURHAN TAN Bir Südet ailesi Alman hududunda kâğıdlannı muavene ettiriyor SALÂHADDtN GÜNGÖR Viyanada Südetlere tahsis edilen kampa iltica eden Südetlerden bir grup ( Dr. Funk'tın seyahati Maarif Vekâleti önümüzdeki ders yı ] mdan itibaren eğitmen kursu açılmı ] yan vilâyetlerde 10 kurs daha açacak| tır. Bu kurslara yenıden 500 eğıtmenj ahnacaktır. Diğer taraftan Maarif Ve| kâletınde köy eğ'.tmemle meşgul olmakj üzere bir köy umum tedrisat müdürlü] ğü ihdas edilecektir. Bu müdürlüğe şimdilik İlk Tedrisat direktörü İsmaıl Hakkmın getırılmeş mukarrerdir. Dün, öğleden evvel lise ve ortamekteb müdürlerı, Maarif müdürü Tevfik Kutun reisliği altında bir toplantı yap mışlar, önümüzdeki ders yıhndan iti baren mekteblerde tatbik olunacak mesai programı üzerinde görüşmüslerdir. Maarif Vekâleti Prevantoryom ve Sanatoryom müdürü Zekinin baska bir vazifeye ahnarak yerine dahiliye mütehassısı Yakubun tayin edilmesi kararlaştırılmıştır. KÜLTÜR tŞLERt Köy tedrisatı umum müdürlüğü Lise müdürlerinin toplantısr Yeni prevantoryom müdürü Ejr jimnastik salonuna yerleştirilen Südet mültecileri Bir Japon gazetccisi Almanyaya iltica eden Südetlerle mülâkat yapıyor Almanya Iktısad Nazın Dr. Funk'un Üsküdarda İcadıye mahallesinde MerBelgrad ve Ankarayı ziyaret etmek üze diven sokağında 19 numaralı evde oture Berlinden hareket ettiğıni ve Yugos ran Hıristo oğlu Vasıl, komşunun bahlavyaya geldiğinı yazmıştık. Resimde, çesindekı ineğın hücumuna maruz ka • trenle Berlınden aynhrken görülmek larak kaçmak ısterken duşmüş, ayağ1 tedir. k l t Ayağı kırıldı