3 Evlul 1938 CTJMHURÎYET Çin Japon harbinin üçiincü safhası baş lar ken Çin orduları, harbi uzatmağa ve Japonları yolsuz dağlık mıntakalara çekmeğe çalışıyorlar Yazan: Sarı nehrin civarındaki ovaları bırakıp, cenubda ve garbda daha kuvvetli mevziler işgal eden Çin kıt'alarının büyük ricat hareketinin ikinci kısmı, artık bir emrivakidir. Su Çeu'nun, Japonlara Lunghai demiryolunu serbest bırakan sukutundan sonra, Çin kumandanhğı nazık bir vaziyet karşısmda kalmıştı. Ya ovalarda bekleyip, kuvvetli surette makineleşmiş Japon kollarına mukavemet etmek, ya hud, müdafaaya daha elverişli, gerill tabiyesi tatbikı suretile sayı üstünlüğünden azamî derecede istifadeyi mümkün kılmağa müsaid dağlık bir mıntakaya çekilmek şıklarından birinin intihabı iktıza ediyordu. Başkumandan, cepheye gittikten bir kaç gün sonra ikinci şık hakkında kara^ rını verdi ve Çinliler bu karar üzcrine cenubda kâin hatlara çekildiler. Ricat, maddî zayiat olmadan yapıldı. Fakat bu Hankeu yolunun düşmana serbest kaldığı manasmı tazammun etmez. Ben, bu ricatte hazır bulundum ve or duya 100 kilometre imtidadınca refaka ettim. Kai Feng'den hareketle Lan Feng'e varmak istedim, fakat, berhava edilen demiryollan ve köprüler beni dur durdu. Bunun üzerine fırka umumî karargâhile temas teminine çahştım, lâkin karargâh Lan Feng'de sadece bir arkacı bırakıp garba doğru çekilmişti. Bu arkacı kuvvet de, şimdi, ricat eden ordunun geri kısmmı muhafaza için bu şehirden ayrılmış bulunuyor. General Sun Lien Şung, Lan Feng'den, ayrılmadan evvel, vaziyeti düzeltmek için parlak bir mukabil taarruz hareketi yapmış ve hafif bir garnizonu bulunan Kai Feng'in tahiiyesi hareketini himaye etmişti. Kai Feng'in çok yakınında bulunan Japonlar durdular, bu sayede Çinliler, ricat plânlarını harfiyyen icra ettiler. Lunghai ile Ping han arasındaki demiryolu güzergâhında kâin şehirler, bombardımanla tamamen tahrib edilmiştir, Çinliler intizam dahi linde çekilmişlerdir. Ordunun maneviyatı her tarafta mükemmeldir. Halk, yuva larını terketmek mecburiyetinde bulun duğundan, maneviyat bakımmdan orduya nazaran daha zayıftır. * * * Bu satırlar intisar ettiği zaman, Ma reşal Çang Kai Şek orduları, yeni müdafaa hatlarına çekilmiş bulunacaklar, yeni devrin ikinci Çin Japon harbi de, üçüncü ve belki de nihaî safhasma girmiş olacaktır. İlk safha Çinlilerin Şanghaydaki mukavemetile başlayıp Nankin'deki hezimetle bitmiştir. İkinci safha, bundan az bir zaman sonra, Japonlann kendüerine lüzumundan fazla itimad gösterip şimal ve şark ovalarmda ufak birlikler halinde ilerliyerek birdenbire muhtelif nok:alarda bulunmalarile baslamıştır. Bun'ardan, Lunghai ve ÇinPu şimendifer latlarının iltisak noktasında, Japonlar, o cadar kuvvetli ve taarruza o kadar is ekli, mütekâsif Çin kuvvetlerile karşı aşmışlardır ki «Çinin işgalini» tahakkuk :ttirmekle meşgul yirmi sekiz Japon fırcası, ya toplu hareket etmek, yahud Fayerşvvang hezimeti nev'inden, arka ar:aya mağlubiyetlere uğramak şıklarm lan birini tercih zarureti karşısmda kai nışlardır. Bu suretle birinci şık dairesinde ıareket eden Japonlar, SuÇeu'yu zapta, .ülliyetli miktarda demiryolu vesaiti iğinamına, Lunghai demiryolu boyunca, ;arba, Çeng Çeu'ya kadar ilerlemeğe nuvaffak olmuşlardır. Ayni zamanda, ııraz daha cenubda, Yang Çe nehri üzeinde kâin bir şehir olan Anking istika netinde harekâta geçmişlerdir. İlk safhanın devamı müddetince, Çin ıtaatı, elleri altında bulunan silâhlarla lukavemet etmisler ve düşmanın tahribâr ateşine, imkân nisbetinde uzun za lan karsı koymuşlardır. îkinci safhada, Çin kıtaatmın, daima lodern harb telâkkisine bağlı kaldıklaını görüyoruz. Ayni zamanda, muhtelif oktalarda da, gerillâ hareketleri tatbik tmislerdir. Fakat bu tabiye kâfi gelmeıiştir. Japonlar, nisbeten raahdud bir iıntakaya müteaddid fırkalar toplar topamaz Lunghai demiryolu boyunca, garb 'tikametinde cok süratle ilerlemişler ve ilâh bakımmdan pek cılız, yalnız adedce aik Çin kuvvetlerini süpürmüslerdir. Kai Feng civarında ve diğer yerlerde >in müskülâtla vücude getirilen müstah .em mevkiler, ancak müdafilerce malum ebeblerden dolavı, müdafaa edilmeden erkolunmuştur. Çin komutanları, kıtaaın, daha iyi talimli ve daha kuvvetle mü ASKERJ BAHİSLER Iktısadî hareketler Italya ile yapılacak yeni anlaşma İtalya ile aramızda yeni bir ticaret anlaşması akdi için hazırhklar yapıh yor. Yakında İtalyadan gelmesi beklenen heyetle Ankarada yeni anlaşma nm müzakerelerine başlanacak. Hâlen mer'iyet mevkiinde bulunan Türk İtalyan ticaret anlaşmasmm 937 senesinin ilk gününde tatbikına başlanmıştı. Bir buçuk senelik olan bu anlaşma iki taraftan birinin itirazı olma dıkca bir sene daha uzayacağı için bu senenin temmuzu başından itibaren gene mer'iyet mevkiinde kalmıştır. Fa kat bu arada iki taraf da yeni bir an laşma akdi için arzu göstermiş bulun maktadırlar. İşte şimdi yapılmakta olan müzakerat hazırlıkları bu karşılıklı arzunun bir neticesidir. İtalya, haricî Mcaretimizde dördüncülüğü alan bir memlekettir. Evvelce birinci müsterimiz vaziyetinde olan bu memleketle vaki ticaretimizde bir gerilemeden sonra geçen sene tekrar bir inkisaf görülmeğe baslamıştır. Filhakika 931 senesinde îtalyaya ihracatımız 4.342.667 ve ithalâtımız da 2 026,269 liralık iken, geçen seneki ihracatım'ız, 7,266,492, ithalâtımız da 6,084,945 liralığa cıkmıştır. Şişmi İtalya bankasında 3,463 000 liralık bir blokajımız vardır. Yeni anlasmanın şu vaziveti izale et mesi ve Türk îtalyan kleringini daha iyi isler bir hale koyması beklenebilir. KÖŞE PENCERESİNDEN Bizi nasıl üzerler? uharrirliğin zevki, şüphe yok ki, külfetinden büyüktür. Maddî bakımdan nimeti pek kıt ve pek çürük olan yazıcıhğa ömürlerini vakfedenlerin, edebilenlerin kapıldıklan yegâne cazibe de o doyulmasma imkân olmıyan zevktir. Bir muharrir, ele aldığı mevzuu işlerken enikonu istiğrak âleminde yaşar. Çünkü o dakikada herşey maddî ve manevî herşey gözünün önünden silinir, dimağında ve hatta kanında yalnız alâkalanmış olduğu mevzu kalır. Hiçbir anne, meslekine candan bağlı bir muharririn yazısma gösterdiği itinayı buna şefkat de diyebilirsiniz evlâdma gösteremez. Çünkü annelerin yavrulanna karşı taşıdıkları sevgi, daha ziyade, kalbidir. Halbuki muharririn herhangi bir mevzuuna gösterdiği ilgide dimağınm, ruhunun, vicdanımn ve bütün benlığinin izi vardır. Muharrir şuurile, hissile ve bütün melekelerile kendini mevzularına verir ve kullandığı her kelimeyi varlığından bir miktarını kurban eder. Bir kısım okuyucular, bu derin bağlılîğın ne yaman fedakârlıklar icab ettirdiğini ve her yazının muharririne ne gibi yorgunluklara mal olduğunu düşünmeğe lüzum görmediklerinden onlan sık sık üzmekten zevk alıyorlar. Ben biraz da iftiharla söyliyeyim okuyucuların en imtihana çektikleri yazıcılardan biriyim. En basit görünen eserim için pek ağır suallerle karşılaşmaktayım. Yıllardanberi devam eden ve Cumhuriyet gazetesine intisab ettiğitn günden sonra yüzde iki yüz nisbetinde çoğalan bu sualler içinde «üzmek» kasdile yapılanlar var ki beni tatlî bir rahatsızlığa düşürenler de bilhassa bunlardır. Tatlı rahatsızlık diyorum. Çünkü okuyuculann alâkası yazıcılar için en bıiyük şevk vesilesidir. Bu vesilelerle karşılaşmak tatlıdır. Lâkin üzmek kasdile yapılan sualler insanı rahatsız etmekten de geri kalmıyor. Bunu bir misalle izah edeyim: Dün bir mektub aldım. (Krallar avlıyan Türk) tefrikasında münasebet düşürülerek ismi kaydolunan «Hacı îlbeyi» hakkında o mektubda şöyle deniliyor; bu isim bir şahsa mı, yoksa mıntakaya mı aiddir?... Bir şahıs ismi ise hangi mıntakanın beyi olduğu pek de meraka değmez. Fakat mmtaka ismi ise o mıntaka beyinin adını öğrenmek meraka değer!» Yalnız okur yazar değil, tam manasile münevver bir yurddaş olduğu üslubunda apaçık görünen mektub sahibinin «Hacı Ilbeyi» ni bilmemesine, tanımamasına imkân yoktur. Öyle iken îlbeyi kelimesinin lugat bakımmdan taşıdığı müsaadeden istifade ederek beni üzmek istiyor, ^ bu suali yolluyor. M EDGAR ANSEL MOVRER Amerlkan gazetecilerinden sellâh Japon efradma sahra muharebesinde mukavemet edemiyeceklerine ka naat getirmiş, yahud, düşmanı, memleketin arızah mıntakalanna kadar çekme den evvel bu suretle hareket etmenin manasızlığını düşünmüş olsalar gerektir. Bu ikinci safha, Japon noktai nazarına göre, Çin demiryollarının isgali şeklinde izah edilebilir. Bu itibarla, ikinci Çin büyük ricati, sathî görüşlü insanlara, Japon zaferinin bir alâmeti gibi görünebilir. Fakat, mevcud ihtimalâta göre vaziyet böyle değildir. Gerçi, Çin kıtaatından bazılarınm, Lunghai demiryolu muharebelerinde, münakaşa kabul etmiyecek kadar zayıf kaldıkları muhakkaktır. Mesela Loyang istasyonunda, Çin efradını Ja pon kıtaatına hücuma teşvik edebilmek büyük tazyikler sayesinde mümkün ola bilmiştir. Müdafilerin yarısı kaçıp da Sa rı nehir üzrindeki bir köprünün başın; tuttukları zaman, Çinliler, vahşi bir hay van karşısında kalmış av köpekleri kadar aciz gösterdiler. Lâkin, Lunghai muha rebesi, ancak Hankeu'nun işgalini temin eder ve harbin çabuk bitmesinde amil O' lursa, o zaman bir Japon zaferi telâkk edilebilir. Japon erkânıharbiyesinin aradığı hedef hiç şüphesiz budur. Çinlilerin maksadı da, işi uzatmak olduğu aşikârdır. Şu halde, harbin üçüncü safhası, Ja ponlarm, Çinlilere en kısa bir zaman zarfında öldürücü bir darbe vurmağa te şebbüs etmelerile baslıyacaktır. Çinliler ise, buna mukabil, düşmanı kabil olduğu kadar uzağa götürmeğe, Japon kuvvetlerini, büyük saha dahilinde dağıtmak suretile istilâyı zâfa uğratmağa, bütün mıntakalarda gerillâ muharebelerini ar tırmağa çalışacaklardır. Çin muazzam bir memlekettir. Simdiye kadar askerî harekât, memleketin ancak altıda birinde cereyan etmiştir ve bu kısım da, memleketin en arızasız ve demiryolu şebekesi en fazla kısmıdır. Çinin şimalinden cenubuna doğru üç demiryolu mevcuddur. Fakat Yang Çe'nin cenu bunda, yani Çinin en arızalı kısmında, Hankeu'dan Kanton'a ve Hongkong'a giden bir tek hat vardır. Diğer bir tabirle, Japonlar, Çinin bellibaşlı münakale atlarmdan, bekledikleri bütün vardımı görmüşlerdir. Merkezî Çinin yollarında hemen hemen hiç taş döşenmiş değildir ve bunlardan bazıları oldukça iyi ise de, temellerini teşkil eden çamur, yağmur mevsiminde, bu yolları seller tarafından ürüklenip götürülmek tehlikesine maruz bırakmaktadır. Sıcak ve soğuktan şikâyet eden şu insanların baharlara bir diyeceği kalmıyacak amma tabiat bildiğinden şaşmıyor ki... rinde tahallül ederek ruzlu su halinde vücudlerden boşanıyordu! Bu sıcağa kar dayandırabilmek ger çekten kolay iş değildi. Her zaman ahşveriş ettiğim sucuya, bu sabah geçerken sordum: Dün, kaç bardak su sattın?.. Güldü: Kaç bardak deme... Kaç damacana de! Bardağm adı mı olur ki... Bir şerbetçi de şöyle dedi: On beş senedir îstanbuldayım. Dünkü kadar şerbet sattığım günü hatırlamıyorum. Daha ikindi gelmeden 3000 bardağı geçti! Hafızaları sağlam yaşhlar, bu sene ağustos sonlarının yaptığı sıcağa, elli senedenberi rastlamadıklarını söylüyorlar. Bu sıcağa bakarak, kış hakkında, şjmdiden kanaatlerini izhar edenler de eksik değil: Kış, zorlu olacak! diyorlar. Bereket ki, istinad ettikleri sebebler, kuvvetli değil: 1. Kızılcık vaktinden evvel çıkmış... 2. Kavun karpuz pek bolmuş. Ve daha buna benzer şeyler... Kış için yapılan istihracları ben, keçi kuyruğuna bakarak havamn nasıl olacağını keşfeden çobanın kehanetine benzetirim. Bununla beraber, içimizde, gene gizli bir endişe var: Eğer, kış zorlu olacaksa, sıcaklardan şikâyet ettiğimiz için, mübarek mevsimin mânevî şahsiyetinden derhal af taleb etmeliyiz! «Dün, senenin en sıcak günü idi!..» Bu kehanet eğer, «Joğru olsaydı, mevsimin birçok günlerini, senenin en sıcak günü diye kabul etmek lâzım gelecekti. Dün, senenin en sıcak günü idi... Bu gün, senenin en sıcak günüdür... Fakat, ne malum böyle olduğu? Daha doğrusu, kim keşfedebilir böyle olacağını?... «En sıcak gün», bütün sıcak günleri gölgede bırakan gün demek olduğuna göre, bu günkü sıcağı .yarın daha çetin sıcaklar takib etmiyeceğine nasıl hükmedebiliyoAkdenizde büvük müsterimiz İtalya ruz da, her sıcak dalgasına tutuluşta, heya her sev satabiliriz. Arüa, zeytinvağı, men kestirip atıyoruz: maden kömürü, fındık, kuru sebzeler, «Dün, senenin en sıcak günü idi!» kereste, tütün, kuşvemi, tiftik, yapaŞı Haziran ortalarındanberi, gazete sütunve madenler bu sattıklarımızın başmda gelir. İtalyadan aldıklarımız da sattık larının klişe satırlan arasında sık sık gölarrmız kadar çesidlidir. Pamuk men zümüze ilişen bu haberin galiba en doğsucat, pamuk ipliği, kimyevî cisimler, rusu, eylulün birinci günü için söyleneni her nevi demir ve çelik, makine, cam olacaktı. Fakat, siz şu aksiliğe bakın ki, gibi... dünkü gazetelerde, senenin bu en sıcak Gerek aldığımızın, gerek sattıŞımızın günü hakkında tek satırlık şikâyet çık cok çesidli oluşu iki memleket ticare madı. tinin daha zivade inkişafına çok iyi bir Vaktile, kim bjlir hangi ayaklı takvivasıta olabilir. Ankara müzakereleri nin iki memleket ticareti icin de mü min, nesillerin ağzına bir sakız gibi attığı said netice vermesi temenni olunur. köhne bir söz vardır; asırlardanberi kuvF. G. vetten düşmez: «Ağustosun yansı yaz, yarısı kıştır!» Yeniden kurulacak sınaî müesseseler İktısad Vekâleti, bazı mecburiyetler koyuyor Ankara 2 (Telefonla) 3537 sayılı kanunla teşviki sanayi muafiyet ruhsatnamesini haiz olsun, olmasın, bilu mum birinci smıf sınaî müessese evsafmı haiz veya bu evsafı iktisab edecek derecede tevsi edilecek veya yeniden kurulacak sınaî müesseselere şu mecburiyetler tahmil edilmiştir: 1 Birinci sınıf sınaî müessese ev safmı haiz müesseseleri yeniden kurmak istiyenler (birinci sınıf sınaî müessese) evsafı şudur: Hamal, bekçi, kâtib, muhasib ve müdür gibi müstahdeminden maada bilfiil istihsalâtta çalıştırılan ve çalıştırılacak işçilerin gündelik adedi senede 1500 ve daha fazla olmak ve ayni zamanda mecmuu en az 10 beygiri bulan kuvvei muharrike ile işlemek. 2 Mevcud müesseseleri birinci sınıf sınaî müessese evsafını iktisab edeoek urette tevsi etmek istiyenler. 3 Birinci sınıf sınaî müesseseleri her ne nisbette olursa olsun, tevsi etmek istiyenler. 4 Birinci sınıf sınaî müesseseleri bir şehirden diğer şehre nakletmek istiyener. Evet amma, işte eylulün ikinci günündeyiz. Güneşin kazanı ensemizde boza pişirirken, gazete kâğıdı, mendil, kitab, elimize ne geçse hemen yelpaze şeklini alırken, yanık bağrımıza deryalan soğutup boşaltacağımız gelirken, ağustosun ve soz aramızda, odunun çekisi hatta eylulün yarım kış olacağına nasıl dörl yüz elli!.. Yarın, karakış, beyaz ainanınz?.. basile, şehrin kapısı önünde şöyle bir göMeselâ, geçen perşembe günü, koca İstanbulda tek yaprak kımıldamadı. Rüz ründü rryi, bütün yazı taganni ile geçiren gârı aramak için, Boğaz dışına akın eden ağustosböcekleri gibi; şaşırıp kalacağız! Nasreddin Hocanın hesabı, sıcak ve soler bile, oradan gömlekleri sırtlarına yağuktan şikâyet eden şu insanlann ilkbapışmış olarak döndüler. harla sonbahara bir diyecekleri kalmıya Şehirde, bütün sucu dükkânlan, suyu cak amma, neylemeli ki, tabiat, bildiğinçekilmiş değirmene dönmüşlerdi: Birçokden şaşmıyor ve mevsimleri istediği kadar lannda «ilâc için», bir bardak su yoktu. uzatıp kısaltıyor. Tepemizin üstünde ve Dondurmacı dükkânlarına yapılan grup halinde ziyaretleri, bir baskm hareketine ayaklanmızın dibinde durmayıp dönen bu çarkı arzumuza göre ayarlamak elibenzetmekle hata edilmiş olmazdı. mizde bulunmadığı müddetçe, yazm buMidelere mayi olarak giren her şey, tepeden duman ve vücudden buğu halinde ram buram terleyip, kışın tir tir titriyecederhal çıkıyordu. Dün, bir aralık şekerci Haci Bekirin dükkânı önünden geçiyordum. Şöyle bir baktım: Şerbet kadehlerinin, birer peyale gibi elden ele dolaştığı buz dolabının karşısında, millet adetâ birbirini kırıyor! Biraz ilerledim. Sirkecide de ayni hararetli ahşveriş!.. Şerbetçiler hesabına söylüyorum pazarlıksız satış kanununun ilk tatbikatma, bu sıcak günlerde şerbetlerden başlamak gerekti. Bardağını yirmi kuruşa deseler, pazarlığa girişmek için kimde takat var! gız! 5imalî ve cenubî Çini birbirinden ayıan Yang Çe nehri üzerinde bir tek köpü yoktur ve nehrin munsabmdan yüzler:e kilometre ilerideki Hankeu'da, nehrin ;enişliği 2 kilometredir. Çinin askerî iş;al akına alınması muazzam bir iştir; bugün işgal altında bulunan kısım bile kelimenin hakikî manasile işgal edilmiş değildir. Hankeu'daki propaganda servisi ka emlerinde, üstüne mavili kırmızıh küük bayraklar iğnelenmiş bir harita vardır. Bu bayraklara bakılınca, Çin orduannın, Japonlar tarafından işgal edilen n mühim şehirlerin kapılarına varıncıya adar her tarafta mevcud bulundukları görülüyor. Çin kıtaatı, Japon garnizonlarını imha etmiyorlar, bu işe yetecek cür:tkârhkları yok. Yalnız, müstevliye eza diyorlar. Bundan az bir zaman evveline gelinciye kadar, Japonlar, birkaç büyük şi mendifer hattının çelik yollarından uzaklaşmaktan korkuyorlardı. Son zamanlarda, harekâtı tacil etmek üzere emir almış 'lacaklar ki, zırhlı kamyonlar, tanklar re külliyetli miktarda süvari kıtaatı vasıtasile, memleket dahilinde muvasala te minine baslamışlardır. Fakat, bu muvasala, her iltisak noktasında müşkülleşi or. Gerileri muhafaza için vücudü zaruI kıtaat, Japonlann her muzafferiyetinde rtıyor. Çinliler, memleketin erisilmez kısımlaında külliyetli miktarda askerî ihtiyat kuvvet bulundurmaktadırlar. Bu vaziyet, Çinlilerin cepheleri boş bırakmaktan maksadları bu ihtiyatı saklamak ve düşmana yıpratıcı bir harb hazırlamak ol luğu kanaatini uyandırıyor. Bu ihtiyat, imdiye kadar hiç talim görmemis, tü kenmez bir insan kütlesidir ve şimdye kadar, geniş Çin topraklannın ve birçok aalinin Japonlann elıne düsmüş oîmasıla rağmen, maneviyatı şayanı hayret deecede yüksektir. Başka bir meslektaş, belki mümasilj vaziyetlerde güler, aldığı mektubu büküp! bir yere atar. Hernedense ben böyle ya < pamıyorum, her mektuba er veya geçcevab vermek istiyorum, gelen kâğıdlari da tarih sırasile dosya haline koyup saklıyorum. İşte bu zâfım veya itiyadım yüzünden (Hacı İlbeyi) hakkında da birSALÂHADDİN GÜNGÖR kaç satır yazmak külfetine lüzumsuz olduğunu bile bile katlanıyorum! îl, Divanüllugatüttürke göre «sulh»' manasına gelir. Elçi de bundan dolayı sulhçu demektir. Fakat ayni kelime halk, nas, kavim, kabile, aşiret, memleket, diyar, eyalet, vilâyet, yabancı mefhumlarını da taşır. İlâlem tâbirinde «halk nas»j yeni il, eski il gibi sözlerde kabile, aşiret j Türkmenili, Acemili gibi terkiblerde memleket; Kocaeli, Rumeli tâbirlerinde vilâyet ve kıt'a manası vardır. «İle güne karşı» denilince yabancı, ağyar mefhumu anlaşıhr. Fakat Hacı îlbeyi has isimdjr. Hacılığı bir yana bırakırsak aslında «İlbeyi»' olarak mevzudur ve Osmanlılığın illc teşekkül devrinde ün almış büyük bir mücahidin adıdır. Bu isimdeki ilkin ister aşiret, ister sulh manasmı ifade etsin tarih bakımmdan kıymeti yoktur. Kıymet, ismi taşıyan yiğit Türkün şahsmdadır. Çünkü o, istilâ devrinin temelini atanlardan, Türk bayrağını Karesiden alıp Balkanlara götürenlerden biridir. Ne yazık ki Osmanlı tarihinde hasede kurban gidenlerin birincisi de o oldu, en büyük zaferlerden birini kazandıktan sonra zehirlenerek öldürüldü. Kalamış vapurunun geçirdiği kazanın tahkikatı Adliye Vekili Şükrü Saracoğha ile davetlilerı İmralı adasma göturdüğü es nada karaya oturan Kalamış vapuru nun geçirdiği kaza hakkında tahkikata başlanmıştır. Vapurun bilhassa kılavuz motörü takıb etmemesinden dolayı karaya oturduğu söylenmektedir. Bu ci hetin doğruluk derecesi araştırılmak tadır. Tehlikeli vazîyetlerde, «siçan deliği bin paraya» sözü nasıl bir kıymet ifade ederPalamuttan zehirlendiler 5 Birinci sınıf sınaî müesseselerin se 1 eylul sıcağında da bir çmar altı gölAksarayda Manastırlı Rifat soka malâtmın nev'ini değiştirmek istiyenler; gesi o kıymeti ifade ediyordu!. ğmda 22 numaralı evde oturan Rasim tesis, nakil, tadil veya tevsie başlamadan «Fuzulî» nin meşhur «su» redifli gakızı Şükriye, Aksarayda bir balıkçıdan evvel İktısad Vekâletinden müsaade iszelini tekrarlamanın zamanı idi. palamut almış, bunu yiyen çocukları ihsaline mecbur tutulmuşlardır. Fakat bu Dükkânlara, fıçılarla, damacanalarla Türkân, Faıka ve Rabiada tesemmüm a:esis ve tevsiler için de olsa, makine ithali ıçm müsaade istihsaline lüzum yoktur. su geliyor, fakat bu tonlarca tatlı su, bir lâimi görüldüğünden Haseki hastanesiMakine ithali (ithalât hakkındaki hükünr kaç dakika içinde vücud kimyahanele ne kaldırılmışlardır. !er dahilinde) serbesttir. Ancak, serbestçs ithal edilecek makinelerin yukandaki maddelerde yazılı tesis veya tevsiler için musseselere celbinden önce îkhsad Vekâletinden tesis ve tevsi için müsaade alınması mecburidir. Bu mecburiyetleri ifa etmiyenlerin gümrüklerden getirdikleri makine, lât ve tecdid parçalarının gümrük ve munzam resimleri 25 misli olarak tahsil edileektir. r Polonyada büyük bir balon yapılıyor J M. TURHAN TAN Balçık panayırı Saray (Hususî) Tra^yada meşHur lan «Saray Balçık panayın» bu sene de çok kalabalık olmuş ve havaların da müsaid olmasmdan ve çiftçinin de artık harmanları bittiğinden emtia ve bilhassa hayvan satışlan çok yapılmıştır. Herekede yapılacak üzüm bayramı Zavallı amele Kantarcılarda Kadıoğlu sokağında VTehmed Alinin 12 numaralı kereste •abrıkasında çalışan Salim, ayağmı bıçsı makinesine kaptırmış, ve ayağı bileinden kesilmiştir. Yaralı, Cerrahpaşa Varşova Lehistanda Stratosfere astanesine kaldınlmıştır. büyük bir balon inşa edilmektedir. Kocaeli Vilâyeti tarafından Herekede yarın büyük bir üzüm bayramı tertib edilmiştir. Bayramda bulunmak üzere Ankara ve İstanbuldan da birçok kimseler davet olunmuştur. İlk defa yapılacak olan üzüm bayramının eğlenceli ve ayni zamanda istıfadeli olması için bir program hazırlanmıştır. îstanbuldan ve Adapazanndan hususî trenler tahrik edilecektir. Üzüm bayramında, bağcıların yetiş tirdikleri üzümler de teşhir edilecek, çıkarak dunya rökorunu kırmak üzere derece alan köylülere ikramiyeler ve rilecektir.