1 Ağustos 1938 CUMHURtYET BURSADA BiR KAÇ GüN Müzeler Umum Müdürü Fevkalâde mümessilimizin söyledikleri Usbecihafriyatı gözden Yeşil Bursa, Biiyük Şefin işareti veçhile, medeniyet leritı reisi kayboldu Arablar rey vermiyorgeeirîvor mertebesine erişiyor tstanbulu kıskandıracak îzmit (Hususî) Müzeler Umum lar Yıldız gazetesinin güzel bir cevabı bir töroen: Bayrak merasimi... müdürü Aziz Ogan şehrimlzde bulun 3 Yepyeni bir şehîr [*] Izmitte yapılan tarihî tetkikat Hatayın tesçil işleri ikmal edilmek üzeredir Balkan Antantı ve Bulgaristan İBaştarafı 1 inci aahifede} mesi dolayısile halkın tebriklerini ifade ederek, bütün milletin millî hükumete o lan derin baalılığını Bajfeakana bildirmişlerdir. Bu heyecanlı tezahürler saat 15,30 a kadar devam etmiş ve o sırada Bulgaristan Basbakan ve Hariciye Nazırı M. Köse tvanof refakatinde Bulgaristamn Atina elcisi M. Şismanof ve Yunanistanın Sofya elçisi M. Diamandopulos'la Bulgar devlet adamını karsılamak üzere hudu'da gitmi? olan Makedonya umumî valisi M. Kirinin ve M. Metaksas'ın hususî kalem müdürü M. Andrulis de bu lunduğu halde Selâniğe gelmişrir. Bas. * bakan M. Metaksas'la müttefik Balkan devletleri elçileri M. Köse îvanof'u çehrin methalinde karsılamak üzere Vardar kapısina gitmişlerdir. İki Basbakan halkın alkıslan arasında beraberce sehre girmisler ve saat 18 den biraz önce Balkan Antantile Bulgaristan arasındaki anlaşma vilâyet konağında bir taraftan Balkan Antantı daimî konseyinin halen reisi olmak sıfatile bütün An tant azaları namına Basbakan M. Me « taksas ve diğer taraftan da Bulgvistan Basbakan ve Hariciye Nazırı M. Köse Ivanof tarafından imzalanmıştır. Selânik şehri beş Balkan devletinia bayraklarile donatılmış ve çok parlak bir şekilde tenvir edılmiştir. Halk, şevk ve heyecanını, hararetli tezahürlerle izhar etmektedir. Selânik 31 Balkan Antantile Bulgaristan arasında akdedılmiş olan itilâf* namedir: Bulgaristamn Balkanlarda sulhun takviyesi siyasetine merbut olduğunu, Balkan devletlerile iyi komşuluk ve itimad esasına müstenid teşriki mesai münasebetleri idame ettirmek arzusunu beslemekte bulunduğunu ve Balkan Antantı devletlerinin Buîı garistana karşı ayni muslihane zİhniyete sahib ve ayni teşriki mesai arzusunda ol « duklannı nazarı itibara alan, zirde vaziülimza, bir taraftan Balkan Antantı daimî konseyinin halen reisi sıfatile Balkan Antantmın bütün azası namına hareket eden Yunanistan Başvekili ve Hariciye Nazın Ekselâns M. Metaksas, diğer taraftan Bulgaristan Başvekili ve Hariciye Nazın Ekselâns M. Doktor Jorj Köseivanof,. temsil etmekte oldukları devletler namına bu devletlerin müstakbel münasebetlerin « de ademi tecavüz meselesinde bu devletlerin herbirinin akdetmiş olduklan itttaflar mucibince her ne suretle olursa olsun kuvvete müracaatten istinkâf etmeği ta ahhüd ettiklerini ve kendilerine müteallilc hususatta Nöyyi muahedenamesinin dordüncü kısmında münderic ahkâmı (askerî, bahrî ve havaî maddeler) ve keza 24 temmuz 1923 te Lozan'da imza edilmiş olan Trakya hududuna dair mukavelenamede münderic ahkâmı tatbik etmekten vaz geçmeği takarrür ettirmiş olduklarını beyan ederler. Selânik'te 31 temmuz tarihinde ikî nüsha olarak tanzim edilmiştir. İmza: Metaksas Köseivanof Selânik 31 Anlaşmanın imzasmdan so..ra, aşağıdaki tebliğ neşredilmiştir: Bulgaristan Başvekili ve Hariciye Nazırı Ekielâns M. Doktor Jorj Köseivanof ve Balkan Antantı konseyinin halen reisi sıfatile hareket eden Yunanistan, Başvekili ve Hariciye Nazırı Ekselâns M. Jan Metaksas, bu gün Selânik'te buluşmuşlar ve Balkan Antantile Bulgaristan arasındaki anlaşmayı imzalamışlar dır. Müsavat dairesinde akdedılmiş olaa mezkur anlaşma, samimiyet ve anlaşma havası içinde serbest surette başlanan müzakerelerin mes'ud neticesidir. Bu anlaşma, beş devletin münasebetlerinde tarihî bir merhale teşkil etmekte ve bu vesikanm çok yakın bir istikbalde iyilik verir inkişaflara mazhar olabiîeceği hakkmda haklı ümidler vermektedir. Ayni idealden ilham alan ve Balkanlarda sulhun takviyesi politikasına bağlı bulunanBulgaristan,, Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan, bu devletlerin herbirinin ademi müdahale bahsinde akdetmiş oldukları anlasmalara tevfikan, karsılıklı münase « betlerinde her ne suretle olursa olsun kuvvete müracaatten istinkâf etmeği taah * hüd ederler ve kendilerine müteallik hususlarda, Nöyyi muahedenamesinin dördüncü kısmında münderic ahkâmı «askerî, bahrî ve havaî maddeler» ve keza 24 temmuz 1923 tarihinde Lozanda imza lanmıs. Trakya hududuna dair mukave lenamede münderic ahkâmı tatbik etmekten vazgeçmeği takarrür ettirirler. Her sahada anlasma, sıkı ve müsmir ijbir liği arzusile mütehalli bulunan ve bu derece felâket görmüş miüetlerinin refahını temine titiz surette çalışan Bulgaristan ve Balkan Antantı devletleri, sulhperver gayretlerind* devama azmetmiştirler ve bugün imzalanan anlaşmanın yarımadada bir emniyet ve muhadenet devresini aç tığından ve ayni zamanda umumî sulh eserine kıymetli bir yardımda bulundu • ğundan şüphe eylememektedirler. «Bursa, ziraat, san'at, ticaret ve şifa memleketidir. Bursa, mahk olduğu tabiî güzellik ve bedayi ile fcrah memleketidir. Nilüfer çayı ve onunla birleşen birçok derelerle sulanan. ovasile, 2500 metre boylu dağının buzlu ve kaphcalarının kaynar sularile, Mudanya gibi iskelesile, dağlannda, ovalarındaki teshir edici manzaralarıle her türlii terakkiye namzed olan bu lâtif ve feyizli, münbit memleket, behemehal lâyık olduğu medeniyet mertebesine çıkarılmalıdır.» Herşeyi, herkesten daha ihatah ve daha güzel anlatan, Büyük Şef Atatürk, Bursada söyledikleri ilk nutukta, etnsalsiz su îehrimiz için böyle buyurmuşlardı. Kaldınmlarına ayak bastığım dakıka, Bursanın bu en canlı tarifi derhal kafamın içinde canlandı: Atatürk, bu sahada da verdiği sözü yerine getirmişti: «Her türlii terakkiye namzed olan bu lâtif, feyizli, münbit memleket, lâyık olduğu medeniyet mertebesine» şkndiden çıkanlmıj sayılabilirdi. Altı sene evvel bıraktığım Bursa ile, şimdi bana Bursa diye gösterilen ?ehİr arasında pitoresk bakımdan belki bUyük bir değişiklik yoktu. Fakat Ulucami önünden, ana caddeye ve jehre girince, eski Bursanın yerinde yepyeni bir Bursanin fışkırmakta olduğunu, farketmemek de mümkün değildı. Denizin esrarlı kımıldanışile çknen ve çiçeğin bin bir rengini, hüviyetinden bir şey kaybetmiyerek sihirbaz bir ressam kudretile dekoru içinde toplıyan emsalsiz Bursa ovasını şehir içinde, oturduğum yerden, kolayca seyredebilmek için Sedbaşına doğru yürüdüm. Buradaki sıra kahvelerin birinde, Gökderenin mırıl mırıl akışmı dinliyerek, bilmiyorum, ne kadar zaman kalmışım. Iskemlemin arkasmdan bir el omuzuma dokundu. Başımı çevirdim: Bizim Derviş Edesen... Ne de olsa gurbet sayılan bir şehırde, tanıdık bir sima ile karşılaşmak, hoşuma gitti. Meğer, sabahtanberi, beni arar dururmuş: Tuhaf ?ey, dedim, Bursaya geleceğimi kimseye haber vermemiştim. Sen, nereden duydun?.. Güldü: Kulağı delik eski bir gazeteci olduğumu unuttun galiba... Biz, Uludağda, sınek uçsa, kanadımn vızıltısını, buradan duyanz!.. Derviş Edesenle dereden tepeden konuşuyorduk. Gazete müvezzileri, kahveden içeri daldılar: Bursa havadisi yazıyor... Bugünkiı Bursa!.. İki kuruş uzaüp bir gazete aldım. Minimini sütunları arasında okunacak mahallî bir haber ararken, kendi adımı görünce şaşaladım; resmî Bursa gazetesi, karilerine dumanı üstünde bir havadıs veriyordu: «Akşam gazetesi tahrir müdür muavini Bay Hilâli ile gene akşam gazetesi muharrirlerinden Bay Salâhaddin Güngör şehrimize gelmişlerdir!» Derviş Edescnin yüzüne baktrm; o, bu bakışımdan: Bizim Bursaya gelişimiz, gazeteye yazılmağa değer mi? manasını çıkarmak[•] İlk yazılar 26 ve 28 tarihll nüshalarımızda çıkmıştır. ta gecikmemişti: Bursa gazeteciîeri, duyduklarını yazarlar! dedi. îyi amma, ben Akşam gazetesinde değil, Cumhuriyet gazetesinde çalışıyorum! Aceleye gelmij... Bu kadannı da hoş gör! Ertesi günü, gene Bursada çıkan «Açık Ses» gazetesi, bu pek mühim (!) yanlışlığı tashih ederek, Bursaya geldi ğimizi tekrarlamak zahmetinde bulunmasın mı?.. Doğrusu ya, bizim Bursalı meslek daşlar arasında yaman gazetecıler var: «Cumhuriyet» in meşhur ve sporcu muhabiri Musa Ataş!.. Açık Ses gazetesini çıkaran İsmail Hakkı Soykan! Derviş Edesene gelince: Şimdiki halde, gazeteciliği bırakmış gibi görünüyorsa da buna aldanmamalı! Sedbaşındaki kahvede, benden, «Açık Ses» için, bir yazı koparmadıkça yakamı bırakmadı. Bursaya bajını dinlendirmeğe gelen bir gazeteci için, yazı yazmak çekilir §ey değildi amma, bizim arkadaşa, meratn anlatmak bir türlii kabil olmadı! Sedbaşındaki kahveden çıkarken, ortaltk kararmak üzere idi. Derviş Edesen: Biraz acele edersek yetişiriz! diye söylendi. Sordum: Nereye yetişeceğiz?.. Bayrak merasimine!.. îki dakika sonra, Atatürk heykelinin önünde idik. Geniş bir halk kütlesi, heykeli çepçevre sarmıştı. Ortalıkta çıt yoktu. Manzaranın heybetinı bozacak hiçbir lâüballik yoktu. Bu sırada, bir takım jandarma, süngülü tüfekleri omuzlarmda olduğu halde gelip hükumet konağının direğinde dalgalanan bayrağa karşı «hazırol!» vaziyeti aldılar. Bayrak ağır ağır inerken, şehir bandosu da, verilen işaret üzerine, îstiklâl marşını çalmağa başladı. ' r > u v Yürüyenler, olduklan yerde durdular. Oturanlar, derhal ayağa kalktılar ve başlar açık, yüzler bayrağa dönük, derin saygılarile marşı sonuna kadar dinledi ler. Arkadaşım izahat veriyordu: Her sabah güneş doğarken ve her akşam güneş batarken, bu tören tekrar edilir. Halkın millî duygularını, ilk defa olarak disiplin altına almağı düşünen vaLmiz Şefik Soyer, bu güzel buluşile bütün Busalıların kalbini fethetmiştir!.. Ağır ağır Sedbaşına dönerken, Taksim meydanı gözümün önüne geldi. Ve kendi kendime: Bu kalabalık alanda, şanlı bayrağımızı , direğe her çekilişinde ve direkten her indirilişinde, İstanbul halkına selâmlatmak fırsatım niçin vermiyoruz? diye düşündüm. makta ve bir müddettenberi devam etmekte olan hafriyatı gözden geçirmektedir. Çok eski ve mütenevvi medeniyetlere sahne olan İzmitte, şimdiye kadar esaslı bir tetkik veya arkeolojik araştırmalar japılmış değıldir. Gerçi şehir ve kasa baların üzerine teessüs eden her hangi bir yerde arkeolojik araştırma ve sondajlar yapılması çok güçtür. Cumhuriyetin verimli ve feyizli idaresindTi hissesini almakta olan tzmit de, niuayet imar plânının tatbikına geçileceği ya kin bir atide, geniş mikyasta asarı atika, hafriyatına müsaid sahalar vücude geleceğine hiç şüphe yoktur. Müzeler umum müdürlüğünün yapmakta oldu ğu araştırmalar, müstakbel hafriyat için ihzarî mahiyette sondajlardan ibarettir. Bu araştırmalar bu sene kısa bir zaman devam edecek ve başlıca iki mevkie münhasır kalacaktır. Bunlar dan biri. tzmitin en yüksek mevkile rinden olan Orhan semtidir. Burası Bitinalılar tarafından kurulan şehrin akropolu olarak kabul olunabilir. Elyevm Kral Nikomed II ye aidiyeti tahmin olunan kesme ve yontma taştan duvar enkazı meşhud olmaktadır. Maahaza buradaki ameliyat müsbet veya menfi bir fikir dermeyan edecek kadar ilerilemiş değildir. îkinci çalışma yeri de Kâğıd fabrikasınm memurin ikametgâhlarımn bu lunduğu mevkiin arkasına tesadüf et mektedir. Şehrin Bizans zamanındaki surun nihayet bularak yukarıya doğru dÖnüm noktasıru teşkil eden bir yerinde murabbaî bir bina enkazına raslanmıştı. Şimdiki halde ameliyat henüz inkişaf etmemiş olmakla beraber şayani memnuniyet neticelere vanlacağı tahmin olunabilir. tBaştarafı 1 inct sahttedei yetinin henüz arkası alınmamıştır. Her kes, listelere kaydolunduktan ve kayıd muamelesi bittikten sonra intihaba geçi lecektir. Bu tesçil mmtakalarında faaii yet, sükun ve intizam içinde devam et mektedir.» Zeki Arsuzi gaib Beyrut 31 (Hususî) Sancakta yeni rejimin teessüsü üzerine tutunamıyarak Şama kaçan Usbeciler reisi Zeki Arsuzinin tekrar gizli entrikalara başlamak üzere bulunduğu bildiriliyor. Şamda bazı siyasî teşekküllerle temaslar yapan Zeki Arsuzi, başında bulunduğu cemiyetten bin lira alarak savuşmus., ortadan kaybolmuştur. Bu serserinin Hatay hududlarında yeniden silâhlı teşekküller vücude getirerek Sancakta bir emniyetsizlik havası Iskenderun sancağı, Akdenizde mühim yaratmağa çalışacağı, bu suretîe Hatay bir üstür. Türkiye, dünya siyasetınin Akdaki yeni idare şeklınin fena bir ıdare tarzı olduğu zehabını aşılamağa gayret denizde çarpıştığı sıralarda bu Sancağı, herhangi bir emperyalist devletin işgali edeceği haber verilmektedir. ihtimalinden uzaklajtırmak için bugünkü Arablartn reyi meselesl Reyhaniye 28 (Hususî muhabirimiz vaziyete getirmiştir. Birçok genclenmizln den) Tesçil muamelesine başlanah bilhassa Suriye matbuatında, Suriyeye bugün altı gün olmuştur. Bu müddet karşı haris emeller besliyen ecnebi devarfında yedi tesçil bürosunda 10420 letlerin menfaatlerine hizmet etmek suretiTürk kaydedilmiştir. Türk listesinden le Türkiye aleyhinde ölcüsüz neşriyata başka listeye kaydedilen tek ferd yoktur. girişmeleri, Suriyeyi harab olmaya kadar Reyhaniye bürosu bugüne kadar 1630 götürecek büyük bir hatadır. Türk kartını tetkik etmiş ve yeni kartlar vermiştir. Bu büroya da kaydedilen hiç bir Arab yoktur. Delege Kole, buraya gelerek Arab rüesasile temaslarda bulunmuş ve kayid muamelesine niçin iştirak etmediklerini sormustur. Arab rüesası, ellerinde bulu nan Arab kartlarının evvelce kendilerine zorla verildiğini ve şimdi Türk kartı al mak istedikleini söylemişlerdir. Dığer taraftan Reyhaniye nahiye müdürü dün Tizin kb'yüne gitmiş ve kayıd müddetinin bitmesi için ancak bir gün kaldığını ve herhalde birkaç. yüz kiçinin kaydolmasını tavsiye «tmiştir. Fakat bu tavsiyelere rasrmen Tizin köylüleri kaydolunmak üzere gelmemislerdir. Nasırüddin ve arkadaşları, bir taraftan vatan davası güderken guya müslüman ların mukaddesatını muhafaza için ikide birde din meselesini de mevzuu bahsediyorlar. Bu adamlar, Türkiyede bir din meseleM olmadığını düsünmiyerek demagoji yolile Mısır, Irak, Efgan ve îran gibi müslüman devletlerin siyasetlerini Türkiye aleyhine çevirmek yolunda çocukça oyunlara da tevessül etmişlerdir. Biz, bu oyunların gizli parmaklar tarafından nasıl tertib edildigini de biliyo ruz. Din işini ileri sürerek Türkiye aleyhinde bulunanlar bilmeli ve emin olmalı dırlar ki, hitab ettikleri Mısır, Irak, îran ve Efgan devletleri, Türkiyenin izini büyük tehalükle ve millî bir gaye gibi takib etmektedirler. Bize ve memleketini seven bütün Suriyeli, ve müslüman şarklılara düşcn tek vazife, Türkiyeye sarılmak, onun izin den yürümek ve yalnız ondan yardım beklemektir.» decek, hayat hakkı bağışlıyacak devlet, kuvvetli olmakla beraber emperyalist olmamalıdir ve Suriyede müstakil bir devletin teessüsünü kendi cer.ub hududunun emniyeti olarak kabul etmelidir. Bu devlet, yalnız Türkiye olabilir. Bütün Suriyelilerin görmeleri lâzımdır ki, bugün kü Türkiyenin başında büyük müessis ve halaskâr Atatürk vardır. O, yalnız Türk:ycnin değil, bütün şarkm babasıdır. Suriyeliler! Mısır, Irak ve dığer islâm devletlerinin basir^tli ricali gibi, biz de Türkiyenin teveccühünü ve muhabbeHni kazanmaya çalışmahyız. Türkiyeye kar şı hain ve sinsi bir görüşje dil uzatarak tecavüzde bulunanlar, Türkiyenin Suriyeye karşı olan alâkasmı kırmak ve bu vesile ile menfaat temin etmek istiyen lerdir. I Kadın ve moda Yıldız gazetesinin bir makalesi Antakya 31 (Hususî muhabirimiz den) Usbetülamelülkavmi (Usbe ciler) cemiyeti umumî kâtibi Ali Nası rüddin, geçen hafta bir Beyrut gazetesinde Hataydaki yeni rejimle Sancağın son vaziyeti hakkmda Türkiyeye hücum eden bir beyanname neşretmi}ti. Ötedenberi Türk düşmanı olarak tanman Ali Nasırüddinin baştanbaşa hezeyanla dolu clan beyannamesi, yalnız Beyrut Türklerı arasında değil, Arab mahfillerinde bile istihfafla karşılanmtş bu küstahlık cevabsız bırakılmamıştır. Bilhassa bir Surlyelinin en doğru bir görüsje Ali Nasırüddine Yıldız gazetesinin birinci sayısmda verdiği cevab çok şayani dikkattir. R. Ş. imzasmı taşıyan bu cevabı aynen bildiriyorum: « Sancak, Suriyeden ayrılmış gibi görülüyor; fakat o, şimdiye kadar Suriye idaresine girmemiştir ki, bugünkü vazi yet, onun Suriyeden ayrılmış olması manasını tazammun etsin. Sancakta münevver, kültürü çok kuvvetli bir Türk ekseriyeti mevcuddur. Bu ekseriyet, her de virde kendi'ini göstermiştir. Bütün Suriyeliler, düşünmeliyiz ki bize bugün de yarın da, hatta asırlarca sonra da hakkı hayat yoktur. Biz, hayat hakkını, ancak kuvvetli bir devletin yardımile temin edebilıriz. Bize yardım e ağzına geldiler. Haydar onu sağ taraftaki uzun tenha yola çekti. Deniz tarafında, büyük bir bahçe ortasında, bütün pencereleri karanlık, yeni yapılmış bir köşk vardı. Üstünde birkaç damla ışık görünen karanlık denizdpn soğuk bir hışırtı geliyordu. Bahçede köpekler havladı. Köşkün önünden hızla geçtiler. Önlerine çıkan ve sağa doğru kıvrılan küçük bir yokuşu indiler. Melek, Haydann tamamile karanlık ve ıssız bir yer aradığmı anhyordu. Fena bir şey yapmağa karar verdiğine şüphesi kalmamıştı. Fakat geriye dönmek istesc Haydann büsbütün kuduracağını biliyordu. Tir tir titriyerek yürümeğe devam etti. S"!a saptılar. Deniz kenarında, yüksek bir arazide idiler. Yolun sağ tarafı, dik bir uçurum halindt denize kadar iniyordu. Sol taraflarında eski ve karanhk bir köşk vardı. Onu da geçtiler ve bir viraneye geldiler. Burası o kadar karanlıktı ki birbirlerinin golgelerini bile zor görüyorlardı. Haydar Meleği tekrar omzundan tutarak durdurdu. Kadın, onun boynuna sarılmak için kollarını uzattı ve korkudan titriyerek iplik iplik çıkan ince bir sesle: Esnaf cemiyetleri hastanesi Hastane 30 ağustosta merasimle açılacak Esnaf cemiyetleri tarafından Cağaloğlunda bir bina kiralanarak burada hastane vücude getirilmişti. Tesisatı tamamlanan hastane faaliyete geçmiştir. Yalnız Almanyadan gelecek diatermi cihazile Partinın hediye etmekte olduğu ameliyat masasmın ikmali de beklenerek küşad resmi 30 ağustos bayramı günü yapılacak tır. Hastane şimdilik yirmi yataklıdır. Bina iki sene müddetle kiralanmıştır. Fakat bu binanın tamamen satın alınması mu karrerdir. O takdirde binanın çok geniş olan bahçesinde yeni paviyonlar kurulabilecek ve hastanenin yatak adedi çoğaltılabilecektir. Fakat suratının ortasma gülle gibi ağır ve sessiz bir tokat inmişti. Burnunun kemiği kırılmış ve sol gözü patlamış gibi keskin bir sancı duydu. Ellerini yüzüne doğru götürürken karnının üstüne müthış bir yumruk yedi ve yabani otlarla dikenlerin arasına yuvarlandı. Nefes alamıyordu. Ağzından, gırtlağı sıkılan bir horoz gibi çatlak, ince, boğuk sesler çıkmağa başladı. Haydar, başucuna dikilerek, bir engereğin kafasını ezer gibi onun kalçalarına tekmeyi basıyor, alçak seşle homurdanıyordu: SALÂHADDİN GONGÖR Foto Magazin'in 4 QncO sayısı çıktı. Her sayfasında bir başka gOzelllk ve oıgunluk bularak seveceğlniz Foto Magazlni bOtün bir ay ellnlzden bırakamıyacaksınız. Bugün mutlaka bir FotoMagazin alınız BUGUN Nevyorklu Mıs Rosemary sporculukta fanteziyi o derece ileri götürmüştür ki tenisi çok sevdiği için kendisine tenis kalesinin dokuması tarzmda bir elbise yaptırmış ve başına da raket biçimi bir şapka oturtmuştur. Milli roman: 3 3 Onların tenha yerlere gitmiş olmaları ihtimali daha fazla idi. Ferhad, yanındakilere, iskele tarafına doğru yürümeyi teklif etti. Mecdi itiraz etmişti. Hale Ferhadm teklifini kabul ettiğı için o tarafa doğru yürüdüler. Ferhad her adım başında etrafına bakıyor, uzaktan gelenleri tanımağa çalı ^ıyordu. Kimseye rastlamadan iskeleye geldiler. Aralarında Haydar bahsi hiç açıl mamıştı. Mecdi ablasmın ameliyatını anIattr. Biraz dolaştıktan sonra kulübe döndüler. Ferhad Melek'e Haydara tesadüf elmediklerine memnundu. Faka^ bu sevinci onlar hakkındaki endişesini azalt vırcık ve sert olduğu halde, kulaklarının ustüne binecek kadar uzadığı için dağılmış ve dimdik olmuştu. Gözleri birer baş kırmızı soğan gibi kabarık ve kızarmış görünüyordu. Pek öfkelendiği zamanlar yaptığı gibi dişlerini fazla sıktığı için avurdları şişmişti. Gömleğinin yakası çözüktü ve kıllı göğsü meydandaydı. Me leğe, bir yırtıcı hayvan gibi soluyarak, gbzlerini kırpmadan bakarken, etli ve yuYazan: SERVER BED1 varlak çenesi öne doğru çıkmıştı. mîyor, bilâkis, ortahkta görünmemeleri ona fena şüpheler veriyordu. Melek ve Haydar uzakta değildiler. Melek, kulübden çıkınca, yan sokağa doğru ürkek adımlar atmıştı. îlkönce Haydarı göremedi. Birkaç adım daha yürüdü ve kulübün arka kapısına kadar geldi. Uzakta, duvarın dibinde bir karaltı vardı. Melek, bahçede oturanlar tarafından görülmemek için karşı kaldırıma geçti ve duvar dibinden hızla yürüdü. Karaltı da uzaklaşmıştı. Bahçe parmaklığının bittiği noktanın hizasında durdu. Bir ıslık öttürdü. Melek, yüreği sökülürcesine çarparak, ona doğru koşuyordu. Haydara bir ad;m kala durdu ve baktı. Elini kalbinin üs>tüne götürdü. Haydar, bir yangının alevleri arasından yeni kurtulmuş adama benziyordu. Saçları kı Bir elini uzattı, Meleğin göğsü üstünde, emprimesinin restgele bir parçasını avuclıyarak çekti ve öteki elile de kadını Gidi şılhk... Gidi kahbe... Gidi bir omzundan tutarak sokağın dibine doğkancık... Geber... Hâlâ yaşıyor musun nı itti: ulan! Geber 1.. Yürü önümden... Yürü! dedi, Tekmeyi bastıkça, Meleğin bir cesed Daha karanlık ve tenha bir sokağa girgibi cansız ve mekanik bir hareketle saldıler. Melek büyük bir korku içinde dulanan viicudü otlar arasma biraz daha runca Haydar onun iki kürek kemiği orgcmülüyor, göğsünden «Hın...n...k» setasına kuvvetli bir yumruk indirdi. Kasine benzer bir inilti çıkıyordu. dının başı ve vücudünün üst kısmı öne Haydar durdu. Elini saçlarınm arasıdoğru sarktı. Yere kapaklanmamak için na daldırdı ve başını kaşıdı. Kulak verdi. muvazenesini zor bularak doğruldu ve Melekten hiç ses çıkmıyordu. Yere diz can acısile ağzından bir inilti çıktı. Hayçöktü ve dinledi. Gene birşey duymuyordar gene onu bir omzundan yakalamış, du. Bekledi. Yakında kıyıyı yalıyan ileri doğru itiyor, sürüyor: dalgaların hafif şrpırtısından ve uzakta Sesini çıkarayım deme, ense köküköpek seslerinden başka çıt yoktu. Bir Haydar... Haydarcığım... Dinle kibrit çaktı ve Meleğin üstüne iğildi. nc bıçağı saplarım! diyordu. ' Melek adımlarını sıklaştırdı. Dört yol beni de ondan sonra... dedi. (Arkası var)