18 Temmuz 1938 CUMHURtYET Ömrümün kitabından: Elli sene evvel Galatasaray Yazan: SEL1M SIRR1 TARCAN Edirne asfalt yolunun faydaları Mürefteliler, İstanbulla irtibatlarını bu yolla temin ediyorlar ZONGULDAKTA Havzada 2 buçuk milyar PENCERESiNDEN Sehli mümteni tonluk bir define var Istihsalâtımızı her yıl 300,000 ton artırarak on sene sonra 5 milyon tona çıkaracağız TETKİKLER: 2 KÖŞg Geceyatısı mektebi önceleri bana biraz güç geldi. İzin günlerini iple çekiyordum. Bütün Türk yatı mektebleri o devirde perşembeleri öğleden sonra tatıl edıldıği halde Galatasaray kuruldu ğundanberi cumartesi ve pazar tatil olunurdu. Çok geçmeden mektebe ısındım. Arkadaşlarla bağdaştım. Sınıfın en kü çüğü ve en yaramazı bendim. Mektebe yazıldığımın üçüncü yılnıda otuz kişilik sınıfımızdan on arkadaş fransızca ho camız ve mubassırımızla bir fotoğraf çıkarmağa karar verdik. Çok yaramaz olduğum için mi, yoksa küçücük boyumla arkadaşlann hoşuna gittiğim için mi beni grupun ortasına oturtmağa karar verdiler. Yalnız iskemleye oturunca ayaklanm havada kaldı, sonra küçük bir tabure buldular, böylece ben iki mürebbinin ortasına sıkış tım. Şimdi, ağaran başımla şu yanm asır evvel çıkardığımız resme bakmak bana elem veriyor. Bana yeniden çocuk ol nruşum gibi geliyor, arkadaşlarla başbasa konuşuyor gibi oluyorum. Sağ başta dört parmağı göğsünde ayakta duran İbrahim Paşa Zade Faid ne haluk, ne terbiyeli, ne nazik bir çocuk... Beni kaç kere Emirgândaki yalısına götürmüştü. Zavallı, Londra sefaretinde Baskâtib iken vefat etti. Onun yanında iskemlede oturmuş ellerini göğsüne kavuşturmuş. sevimli yüzlü, zekı bakışlı çocuğun adı Hakkıdır. Çok çenebaz olduğu icin Horoz Hakkı! derdik. Refik Halidin ağabeyisi. Bir zamanlar Darbhanei Amire müdürü idi. O da geçenlerde bir daha konuşmamak üzere dudaklarını kapadı ve dünyaya gözlerini yumdu. Onun yanmda Kadri Paşa Zade Sevket! O da haluk, müstesna bir çocuk! Bir aralık Beşiktaş Belediye reisi idi. O da Allahın rahmetine kavuştu. Onun yanmda mubassır efendi. nekadar çok kulaklarımı çekmişti. Adamcağız beni severdi amma ne yapsm, o kadar çok kızdırıyordum ki, ihtiyari elinden gidiyor. kulaklarıma yapışıyordu. Sonra ağladığımı görünce yumusuyor ve gönlümü alıyordu. Benim sağımda oturan fransızca hocası çok ters bir adamdı, hiç yüzü gülmezdi. Her ikisi de çoktan gidip gelmiyen lere karıştılar! Onun yanmda sınıfın sevimli, temiz yürekli çocuğu Fuad! Bir elini öbürünün üstüne koymuş düşünüyor. Onunla çok sevişivorduk. Ne bü yük projelerimiz vardı. İkimiz de Askerî Tıbbiyeye gidecek. kadife kollu kır mızı şeridli elbiseler givecek, belimize kılıcı takıp şakırdata şakırdata Galatasaraya gelip Rum ve Ermeni mubas sırlara caka satacaktık. Tesadüf bizi birbirimizden ayırdı. O Tıbbiyeye, ben Mühendishaneye girdim. O. kıymetli bir tabib oldu. Fransada tahsilini bitirdi, bahriyeye geçti. Bu namus ve fazilet timsali doktor tedricen ilerliyerek paşalığa kadar yükseldi. Bundan epeyce zaman evvel tekaüd oldu, nihayet o da geçenlerde ebediyet volculuğuna çıktı. Öteki arkadaşlar da birer birer son sükuta daldılar. Resimde benim arkamda ellerini göğsüne kavuşturmuş bir genc var. İşte sınıfın en güzeli! Kası, gözü, ağzı, burnu. biçimli vücudile cidden yakışıklı bir gencdi! Benden altı yedi yaş büvüktü. Ağabevlerimizden biri idi. Güldüğü zaman bir sıra inci gibi dişleri parıldardı. Zeki ve çalışkandı. Sınıfımızdan bir o. hayattadır. Allah kendisini daha çok ömürlü etsin; bu güzel. bu sevimli, bu şık, bu zarif. bu kocamaz delikanlı es bak Sehremini muavini Bay Tevfik Âmirdir! Bu resme baktıkca, bütün çocukluk hayatım, yaramazlıklarım gözümün 6nüne gelir. Şair n do&ru sövlemistir: «Geçmiş zaman OIUT ki hayali cihan değer* Elli yıl evvel Galatasarav' İste mü dür İsmail Bev' Seyrek sakallı, hafif çiçek bozuğu, Eabıâli terbivesi almış, nazik, Çelebi Evliva gibi bir zat. İşte ders nazırı Mösvö «Dolis»! Mektebin zemin katında büvük odasmda vüksek püpitrisinin bas.mda ayakta çalışıyor. Süt gibi beyaz sakalı. uzun boyu. geniş omuzlarile bir atlet gibi dipdiri, ne de vakarlı duruşu var! Altın kenarlı gözlüğünün incecik kordonu kulağından aşmış sallanıyor. Natuk, kâmil, bir Fransız! İşte çinçon sakallı sermubassır «Musabin>! Kıpkırmızı yüzü, kanlı gözleri, daima dargm bakışlarıle, korkudan karşısında bizi maymun gibi titretirdi. İşte kütübhane memuru, hem hesab hocası «Lobo*! Ah bu görülecek bir tipti! Bir bacağı tahta idi. Ucu topuz gibi yuvarlak olan bu takma bacakla mektebin o devirde ahşab koridorlarında dolaşırken tok! tok! diye bir ses çıkarırdı.. Biz de müzakerelerde hep bir ağızdan tok! tok! diye tempo tutarak alay ederdik. Ah bir de Peronen adh hendese hocamız vardı; yaşı elliyi açmış, vaktinden evvel bunamış, şişman Karamanlı bakkallara benzerdi. Gözleri görmez, çifte gözlük takardı. Bu üstüste taktığı gözlük lerle gene görmez. Talebeyi ne şahsan tanır. ne adını bilirdi. Meselâ esami defterini burnuna kadar yaklaştırır, bin zorlukla «412 Selim! gel tahtava!» der, benim yerime Abdullah giderdi. Türkçe hocalarımız içinde hat mu allimi İzzet Efendi de şahsı nev'ine münhasır bir mubarek tipti. Biçareye yapmadığımız kalmazdı. İzzet Efendi zamanının büyük bir san'atkârıydı. O devirde onurî ayarınSa hattat yoktu. Sınıfın boydan boya du varını kaplıyan kara tahtaya, merdivene çıkarak harikulâde güzel yazılar yazardı. Bir gün beni ayağa kaldırdı; niyeti bir satır sülüs yazdırıp tashih temekti. Ben tebeşiri sakladım ve tebeşir yok efendim! dedim. Hiddetlendi, nasıl yok? Ben şimdi oraya bir kutu tebeşir koy dum! dedi. PeTci öyle ise havada yaz! Ben doğru yazıp yazmadığmı analnm, dedi ve yaz bakalım: <Cenabı rabbi mennan» Ben tabiî başka münasebetsiz bir şey yazdım. Hoca yerinden fırladı: Sil çapkın! Sil! Silecek bir şey yoktu, yazmadım ki neyi sileyim? diyecek oldum. Tekrar haykırdı: Sil! diyorum sana, şimdi ayağımın altına alırım da görürsün! diye rek üzerime yürüdü. Tabiî ben de ya lancıktan havada yazılanmı sildim. Tekrar başka bir şey söyledi. Bu sefer gene münasebetsiz bir şey yazdım. Kızdı: kan tepesine çıktı: Ne haltediyorsun, dedi ve yüzüme bir tokat attı. Ben, tokatm acısından ziyade, şirretliğimden bir yaygara kopardım. Ava zım çıktığı kadar bağırmağa başladım. Bu sefer zavallı adam mekteb idare since duyulur da belki mes'ul olurum, korkusile yumuşadı. Sus. ağlama! Hocanın vurduğu yerde gül biter anladın mı? dedi. Ben hem ağlıyordum. hem de: Size de hocanız vaktile vurmuş da şakağınızda güel bitmiş! diye mırıldanıyordum. (İzzet Efendinin şakağmda kıpkırmızı küçük bir domates kadar et beni vardı.) Bak şeytana, hâlâ maskaralık ediyor, ulan o kudretten dedi. Tabiî bütün sınıf kahkahadan bayıldı. Evet. aradan elli sene geçti. Ne fransızca. ne türkçeden kendilerinden ders okuduğum hocalardan hiçbiri hayatta kalmadı. Bugün o irfan mabedinde ders verenlerin hepsi de bana yabancı. Yalnız koşup oynadığım bahçeler, içinde hayatımm çocukluk devrini yaşadığım taş bina, gönül bağladığım jimnastik salonu, yerliyerinde duruyor. Ve Galatasaravın her önünden geçtikçe İsmail Safanm şu mısraı dilimin ucuna gelir: Ben sayeî sakhndn veti^tim bu bivnnın! Mürefte (Hususî) Trakyanın kal kınma hareketinde mühim rol oynıya cak olan 250 kilometrelik İstanbul E dirne asfalt yolunun işlemeğe açılan kısımlarmda yeni bir hayat yaratmakta olduğu görülmektedir. Trakyayı, can landıracak bir kan damarmm yalnız geçtiği yeriere değil, bütün Trakyayı müstefid etmesi bilhassa memnuniyeti mucibdir. Bu yol. Mürefteye havli uzak olma sına rağmen vapurla 16 18 saatlik İstanbul yolculueunu 6 6.5 saat gibi kısa bir zamana indirmistir. Bu suretle Mürefteliler 53 kurusla 3 saatte vapurla Tekirdağına, 100 kurus da otobüse vererek Tekirdaçından 3 3.5 saatte İs tanbula gidiyor ve Mürefteden ikide hareket eden bir yolcu 8 10 da İstanbulun gece hayatına karışıyor. Halkm bugün bu yolu tercih etme sindeki sebeblerden birincisi. asfalt yolun ucuz ve rahat olmakla beraber zaman kazsndırması, ikincîsi Denizvollan vapur navlunlannin vükseklieidir. İstanbula 88 mil mesafede olan Mürefte mez olduğumuz çil lira, liiks ziynet eşyası den vapura binen bir yolcu geceyi va ve nihayet dişlerimiz için kuron... purda geçireceğine göre. kamara bileti Kömürden ne yapılır? almak mecburivetindedir. Denizyolla İnsandan başka herşey. Almanyarının hattımıza tahsis ettiği Tayyar ve dan İstanbula getirilen ve bir türlü derdivahut Sevvar vapurlannın birinci mevni anlatamadığı için gümrükten çıkarılakii 560. ikinci mevkii 460 kuruş oldu?una göre, ve birinci mevkile sevahat ede mıyan c^ı adam bile onun eseridir. Filva... kömürden binden fazla madde cek bir yolcunun aksam vemeği ve sair as^afları da he^aba dahil edildigi za ıktığını, Münihteki Doyçe Müzeom deman Mürefte İstanbul volculuğu, 150 nilen ilim, fen, san'at, teknik ve tarih sakurusluk otobüs volculuğuna nazaran raymı gezerken gözlerimle görmüştüm. 7 7.5 lira gibi mühim bir yekun tut O zaman, Cumhuriyet'e yazdığım bir yamaktadır. Bu ve buna benzer sebebler, zıda, kömürden nihayet insan da yaparhalkımızı vapurla seyahat etmekten u larsa şaşmamalı, demiştim. Kömürden, zaklaştırmaktadır. hergün yeni birşey daha çıkarılıyor. Fa Mürefte Malkara, yahut Tekirdağ kat bunlann başında, muhakkak ki buhar Mürefte yolunun yapıldığı gün, Mü kudreti ve elektrik takati gelir. Bu iki refteye yeni bir havat girecektir. Mürefte, birçok şeylerdeki mahrumiyetini nerjinin kaynağı olduğu için, babası insan zekâsı olan medeniyetın, anası da bu yolla izale edecektir. Bugün yüksek bir hayatı ticariyeye kömürdür. Pariste bir resim müzesinde gördüğüm sahib bu mıntakanın amudu fıkarisini eşkil edecek olan bu yolun Cumhuriyet nr tablo vardır ki onu hiç unutamam. hükumetimizin nlânlı ve programlı ça arışm ve pembe bir kadın çırçıplak uzanışmaları, vapıcı ve yaratıcı kudreti sa mış, üstüne yağan altın yağmurunun altınesinde Tekirdağ Isıklar volunun Mü a sarhoş, baygın ve mes'ud bütün ka refteve kadar imtidad ettirilerek Sar ınlığını, bütün varlığını altına veriyor. :öy tarikile Gelibolu yoluna bağlan Tablonun bir köşesinde «Altın, sen, daması. hem kasabalarımız arasındaki rabıtayı temin edecek, hem de bu yerleri la Danae'nin zamanmda bile tanrı idin!» deniz dalgalarının keyfine tâbi olmak iiye başlıyan bir kıt'a vardı. Düşünüyorum da, eğer, insanhk, Jüpian kurtaracaktır. er'in karısı olan Danae'nin zamanında, ömürü keşfetmiş olsaydı, o zaman ilâhık şerefini altına değil, mutlaka kömüre erirdi. **• ektebli bir okuyucu sehli mümteniin ne demek olduğunu iğrenmek istiyor ve birkaç da örnek verilmesıni diliyor. Henüz edebiyat dersı almağa başlamadığı şu sualınden anlaşılan okuyucuma verilecek cevabi Muallım Naciye bıraktım. O, sehli mümtenii şöyle tarif ediyor: «Söylenilmesi kolay göründüğü halde pek güc olan sözdür. Sehli mümteniin en büyük sıisü külfetsizhktir. Gayet tabiî ve revan olduğundan onu işiten: «Ben de böyle söz söyliyebilirim» der. İşte o ı&' man ona, gene sehli mümteni kabilinden olan: «Zannetme kı şöyle, böyle bir sözGel, sen dahi söyle böyle bir söz» hitabi varid olur. Çalışır, çalışır, külfetli bir söz söyler. Bu suretle sehli mümteniin zıddını meydana getirmiş olur. «Sehli mümtenie kapılmıyacak tabia! yoktur. Fakat onu vücude getirecek taDİat az bulunur. Eski şairler içinde sehli mümteni söyliyebilecek kabiliyette bulu< İktısad Vekili ince kömür tozu ile katrandan yapılan ve lokomotiflerde nanlardan biri meşhur Nabidir ve şu be* kullanılan kömür tokaçlarını seyrediyor yitleri o söylemiştir: ' Sohreti mal iledir ma'bedi islâmın da / Altmdan ne apılır? mıyan bir tek şirketle 40 kadar mütehas Camıi kohneı bıvakfa cemaat gelmez Büyük Harbdenberi yüzünü göre sıs teknisyen kalmıştır, o kadar. Havza müdür ve başmühendisi Cemal Zühtü Aysan, matbuat mümessillerine vennek lutfunda bulunduğu konferansta söyediği gibi, millî hükumetin teessüsü sırasında, Zonguldak, Kozlu, Kilimli, Ereğli ve Amasra mıntakalarında Rum, Ermeni, Fransız ve İtalyan sermayesıle işliyen 89 ocağa mukabil, Türk sermayeli 45 ocak vardı. Cumhuriyet devrinin 15 yılı içinde havza ocakları da, bütün memleket gibi, Türkleşmiştir. Etibank Ereğli kömürleri işletmesi, Maadin kömürleri, Kilimli kömür madenleri, Kireçlik kömür madenleri, Kozlu kömür işleri, Hep Türk sermayesile işliyen anonim şirketlerdir. Yalnız Türk kömür madenleri anonim şirketinin sermayesi İtalyandır. Kandılli ve Kozluda bazı ocakları işletmekte olan bu şirket de Etibankın kiracısı vaziyetindedır. Yukarıda ismi geçen şirketler haricinde, elyevm faaliyette bulunan 16 müteferrik ocak vardır ki biri müstesna, diğerleri kâmilen Türklerin elindedir. Bunlardan başka Amasra, Alacaağzı şirketlerile Çavuşağzı, Köseağzı istismar mmtakaları gibi teşekküller de meydana gelmişse de esaslı bir faaliyet gösterememişlerdir. Evliyayı niamın âdeti dirinesidir Kendı evzaını etbaına isnad etmek! Yok bigarazrn.uam.eleehli zemanede Kımse ıbadet etmez idi cennet olmasa! 1 Naci merhum, sehli mümtenii işte btl biçımde tarif ediyor. Ve Nabiden de bil kaç örnek veriyor. Eğer o zamanımız* da yaşamış ve sehli mümtenii gene ta* rıf etmek zorunda kalmış olsaydı sözü hi$ şüphe yok ki bu kadar uzatmazdı, «An« laşılabilen türkçe» derdi. Fakat öraeü vermeğe gelince gene şüphe yok ki yutü kunurdu!.. ( M. TURHAN TAN Karısını yaraladı İzmir (Hususî) Arabacı Salih na • mında biri, Basmahane istasyonunda kompartimanlar içinde, karısı yirmi beş yaşında Fatmayı ağır surette yarala * mıştır. Tahkikat, hâdiseyi şu şekilde aydın * latmaktadır: ' Karı koca geçinmemektedirler. Ayn evler tutmuşlardır ve kadın, boşanma davası açmıştır. Mahkemeden sonra annesıle beraber istasyona gelmiş ve Burnovaya gitmek üzere kompartimana binmiştir. Bu sırada Salih de gelmiş, banşmaK istermiş gibi, karısına hitab etmiştir. O da: Salih, senin kızkardeşlerin benint aleyhimde çok konuşuyorlar. Ben fena bir kadınmışım. Sen de benim yolsuz luklarıma göz yumuyormuşsun. Artık bizim beraber yaşamaklığımıza imkân kalmadı. Demiştir. Bu cevabi müteakib kısa bir sükut olmuş, ve Salih, bir aralık, Senin şu ayakkabılarmı ben almıştım, ' Deyip, Fatmaya, ayakkablannı gös > • termiştir. Kadıncağız gafletle eğilir e< ğilmez, Salih bir yıldırım gibi bıçağınt çekmiş, kadının sol böğrüne saplamışhr. Kadıncağız, feryadı basıp o tarafa doğru k;vrılınca bu defa da bıçağı sağ böğrüne! indirmiş ve elinde bıçakla, kaçmak is * temiştir. İstanyondaki iki polis, tabanj calarını çekip teslim olmasım nıtar edince, teslim olmağa mecbur olmuştur. Kadıncağız ağır yaralıdır. ' Sıcaklar devam ediyor Havalar, şehrimizde dün de çok sıcak geçmiştir. Dün, pazar olması dolayısile halk, adeta plâjlara hücum etmiş, nakil vasıtaları mütemadiyen yolcu taşımışlardır. Boğazın iki sahili dün genc, ihtiyar, kadın, erkek denize girenlerle örülmüştü. Yukarıdaki resim. Boğazda sıcaktan bunalanlarm biraz serinlemek için dün kendilerini nasıl denize attıklanm göstermektedir. Boş sandallar SELtM SIRRI TARCAN Bir aîle zehirlendi Bursa (Hususî) Gürsu nahiyesine bağlı Ahıköyü muhtarile ailesi ve ço cukları, yedikleri bir tatlı ile zehirlen mişlerdir. Zehirlenen aile efradı kâmi len hastanemize getirilmişler ve tedavi altına alınrmşlardır. Bu zehirlenme şekli etrafında tahkikat yapılmaktadır. İzmir (Hususî) Rüsumat idaresi motörlerınden biri, Çeşme civarmda Goni adasında, Yunanlı balıkçılar tarafmdan terkedilmiş dört tane sandal bulmuştur. Eski mekteb arkadaşımm verdiği iza Anlaşılan, bunlar kara sularımızda atı dinlerken kok ocaklannda san du avlanırken motörün geldiğini görmüş manlar yükseliyor, gazler kızıl alevlerle ve sandalları bırakarak diğer seri bir vasıta ile Koyun adasma, oradan da Sa anıyor, bir taraftan sulan sızarak fınnkıza geçerek yakalanmaktan kurtul ara atılan yıkanmış siyah elmas, diğer :araftan beyaz kudret (benzol) olarak muşlardır. mbiklerden akıyor. Muhtelis tahsildar beş seneye Karışımızda dünyanm en modern tesi atı, teçhizatı ve makinelerile eşsiz bir mahkum oldu Bursa (Hususî) Muhtelif tarihlerde fabrika çalışıyor: Kömür Türk kömürümakbuzlarda sahtekârlık ve tahrifat dür. Müdürleri Türk, mühendisleri Türk, yapmak suretile zimmetine para geçir kimyagerleri Türk, memurlan Türk, usmekle suçlu olarak muhakeme edilen tabaşıları Türk, işçileri Türk, amelesi Mudanya Hususî Muhasebe tahsildarı Türk, bütün varlığı, bütün ruhu Türk, Kâzım Kuşaksızın muhakemesi bitmiş ulâsa yüzde yüz bir Türk fabrikası. tir. Kâzım, beş sene on ay ağır hapse Eskiden bütün kömür havzasını sömüren mahkum edilmiş ve zimmetine geçirdi cnebilerdi. Ecnebi şirketler, 700 ecnebi ği 1759 liranın da kendisinden tahsili veya gayri Türk teknisyenle çahşırlardı. ne karar verilmiştir. îütün havzada şimdi sermayesi Türk ol Şimdi Türkiş denilen eski meşhur 63 ıumaralı ocakta, «Türk antrasiti» adını aşıyan kömürlerin yapıldığı fabrikada nz. Burada yalnız büyük bir fabrika deil; ayni zamanda büyük bir kimya lâboatuarı da var. Galatasaraydan arkadam kimyager Mithat, bana izahat veri or. Yalnız antrasit fabrikasmda bakınız ömürden neler çıkıyor: 1 Kullanılacağı yere ve işe göre, muhtelif cesamette numara numara antrat, 2 Havagazi, 3 Ham katran, 4 Benzol, 5 Fabrikada elde edilen gazleri ıkamak için yıkama yağı, 6 Kreozot, 7 Fenol, 8 ' Krezilol, 9 İnce kömür tozu ve katrandan mamul kömür tokacları. Benzolden de ayrıca üç çeşid benzol alınıyor: 1 Tayyare benzolü, 2 Hafif benzol, 3 Ağır benzol. Yukarıdaki maddelerden daha bir süü tâli maddeler istihsal edilebilir. Fakat, unlar, ayrı fabrikalar ve ayn ihtısas işilir. Halbuki antrasit fabrikası, iyi cins ok kömürü istihsal etmek için yapılmışır. Memlekette diğer fabrikalar yapılınca taş kömüründen insan zekâsınm çıkardığı binbir madde ve müştekkatın hepsi de ıkarılabilir ve çıkarılacaktır. Havza, on beş sene evvel 410,000 ton kömür çıkarırken şimdi bu miktar, gene Cemal Zühtü Aysanm ifadesine naza ran, 2 buçuk milyon tona baliğ olmuştur ki on beş senede 30 misli artmış demek tır. Saltanat devrinin 75 senelik faaliyetten sonra, varabildiği son haddi, Cumhuriyet idaresi, beşte bir kadar kısa bir zamanda, altı misli yükseltmiştir. 20 sene evvel geldiğim zaman, bura da ne böyle modern fabrikalar kurmuş Türk şirketleri, ne de o zamanki kütüstür tesısatta, aç ve muhtac çalıştınlan zavallı ameleden başka Türk vardı. Varagcle denilen basit tertibatı kopye ettiğinden dolayı zamanın cahil padişahı, bilmem hangi Ruma, «Sayei sanayivayei hazreti padişahide böyle bir icadı mühimde bulunarak sanayie hizmet ettiğinden dolayı Osmanî nışanı zişanı ihsan» buyurmuştur. Bugünkü liyakatli Türk gencleri, ni şanla talh'f edilmiyorlar; fakat onlar için, çinde saklı kara elmastan daha zengin* en büyük mükâfat, Türkün endüstri sahadaha kıymetli değildir. ı sındaki kudretini göstermektir. Memleketin diğer taraflannda ke$fe < • *** dilen ve edilecek olan taşkömürleri vS Kömüre ister siyah elmas, ister kara al linyitleri hesaba katmaksızın, yalnız Zon* tın, her ne derseniz diyiniz; fakat emin guldak Ereğli havzasmm kömürlerilti olunuz ki bir milletin ve memleketin ha İtalyaya kadar bütün şarkî Akdenizitt yatında kömürün kıymeti altmdan da, kömür ticaretini ele geçirmemiz ve kö a plâtinden de, ejmastan da çok fazladır. mür piyasasına hâkim olmamız mümküın Kömür, bir hayat kaynağıdır. Elmassız, dür. altınsız, plâtinsiz yaşanabilir amma kö Celâl Bayarın İktısad Vekâletine geçmürsüz asla. Bana inanmazsanız Italya tiği gündenberi, kömür havzamızın sonsuzl ya sorunuz. O halde Zonguldak havza servetinden azamî istifade etmenin çarelesında, Karadenizin mavi suları ve beyaz ri aranıyor. Kömür istihsalâtını gittikçe köpükleri arasmda yükselen yemyeşil te artırmak için plânlı bir çalışma başlamışpelerin altında, bir define yatıyor. Alünı, tır. pırlantası, yakutu ve zümrudu ile en kuv1939 için 2,200,000 ton vetli hayalin bile tasavvur edebileceğin 1940 » 2,450,000 » den zengin bir define. Zonguldak havza1941 » 2,750,000 » sının, Türk milletinin refahı için sinesinde Ve bundan sonra, her yıl 300,000 ton sakladığı bu servetin yalnız gözle görü fazlasıie istihsali 5 milyon tona kadar çn len ve elle tutulan kısmı, 380 damarda karmağa karar verilmiştir. Bu miktara, 400 milyon tondur. Senede 5 milyon ton 1948 senesinde varılmış olacaktır. On seluk istihsal programı tahakkuk ettiği tak ne sonra, kömür havzası, bize, her yıl, en dirde, bu, bize 80 sene yetişir. Fakat ya az 25 milyon liralık kömür verecektir. On pılan bazı sondajlar, iptidaî tetkikler sene sonra. memleketin çehresi büsbütün Zonguldak havzasmın; yeşil bağrmda değişeceği için, bu 5 milyon ton kömürün bizim için sakladığı hazinenin 2 buçuk de dahilî ihtiyacımıza ve ihracatımıza milyar ton olduğunu tahmin ettirmekte yetişmiyeceğine şüphe yoktur. Cumhuridir. Yuvarlak hesabla beher tonu beş li yet Türkiyesi, imkânlarının son haddine radan hesab edelim. 400 milyon ton 2 varmış ve yerinde sayan bir memleket milyar Türk lirası eder, 2 buçuk milyar değildir. Endüstri ve madencilik sahasmton ise 12 buçuk milyar Türk lirası tutar. da, daha yeni yola çıktık. Bu sahada, taNe eski zaman zenginlerinden Karun'un biatin aksine olarak yürüdükçe yorulmalt hazinesi, ne de bir iktısadî buhranın iflâs ve kuvvetten düşmek yerine, yürüdükçe ettirebileceği Amerika milyardelerinden kuvvetlenmek ve hızlanmak mukadderRokfeller'in serveti, eteklerini Karadeniz dir. dalgalarının öptüğü bu yeşil kasaların iABIDIN DAVER.