6 Temmuz 1938 KUçük hikâye Alçaklık Şerif Hulusi Milyonerlikten hiçe inkılâb edenler Amerikalı milyoner, Frenç şimdi bir amele gibi kazma sallıyor Holivudda çahşmakta olan birçok İngiliz Amerikada, hiçten milyoner olanlar sayılamıyacak kadar çoktur. Fakat artistleri faaliyetlerinin mühim bir kısmmı Londra milyonerlikten hıçe inkılâb edenlere nisstüdyolarına hasretmeği kararlaştırdılar beten az tesadüf olunur. Bilhassa, Fransi RADVO ingiliz lilimciliğinde inkişaf \JBu akşamki program J İSTANBUL: 12,30 plâkJa Tüık musikisi 12,50 havadis 13,05 plâkla Türk musikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı . 14 son 18,30 plâkla dans masikisi 18,50 Kadıkoy Halkevl namma konierans: İffet Halim (Kadın ve çocuk) 19,20 Nezihe ve arka daşları: Kurdül hicazkâr, nehavend ve uş§ak 19,55 hava raporları 20 Grinviç rasadhanesinden naklen saat ayan, Şehir bandosu, Bay Cemil Dölener idaresinde 20,45 hava raporu 20,48 Omer Rı za Doğrul tarafından arabca söylev 21 orkestra 21,30 Tahsin ve ar kadaşlari: Uşsak faslı 22,10 Tepebaşı Belediye bahçesinden nakil: Müzik ve varyete 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23 son. Ali kükremiş bir aslan heybetile konuşuyordu: Yavrum Ayşe, beni bırakıp gitmc gencliğime kıyarsın. Beni dinle! Ayşe, gözleri uzaklara dalmış, elinde bir bugday sapı: Olamaz, Ali! diyordu. Anam ba bam ne der? Onlar sevda filân tanırlar mı? Kerimlerin Hasan paralıdır, çifti çu buğu vardır diye tutturdular. Senin neyi ni... Cümlesini bitiremedi. Ali büyük bir teessürle kendi kendine mmldanır fribi: Öyledir, benim gibi iki dönüm tarlası olmıyan adama kız verirler mi? di yordu. Sonra, kızm kollanm tuttu, gözlerinin ta içinc baktı. Yaşmağını başından çckti, bütün kuvvetile kızı sarsb: Demek bana, param, çiftim çubuSum olmadığı için varmıyorsun? Anana babana, Aliye sevdalı olduğunu söyle mek yüzünü kızartıyor, demek? Ayşe, durdu, bir, delikanlının gözlerine, bir de üstünde sararmış ekin tarlalarınm yükseldiği tepe arkasında batan şehvetten yüzü kızarmış güneşe baktı: O yaşı geçmişler sevdadan anlamıyorlar, yavrum Ali. Beni ona vermegi akıllanna koymuşlar. Söz kesilmiş bilc. Nerede ise.. Ali kin ve sevda kanşık bir hisle başını salladı, dudaklan titriyordu: Alnjtmn kara yazısı imiş! $imdi, bana, başınu taştan taşa vurmak düs.er. Kadın sevdalısına bakamıyordu: Bir iştir oldu. Anamın babamın habrını kıraraadım. Fakat, ikisi de gizli gizli aglıyorlardı. Onların bu halini uzaktan güveyinin anası gördü. Akşam olanı biteni oğluna, bir üsrüne bin katarak anlattı. III Kerimlerin Hasan bir akşam çınarlı kahvede, köyün en yaşh ihtiyarile bugday piyasasını konuşan Alinin yanına geldi ve kulağma: Sana söyliyecek bir çift sözüm var! dedi. Biri kambur ve mel'un, öteki yakışıklı ve temiz yürekli iki delikanlı küçük tepelerin üstünden, gökte parhyan aya doğru uzanan yolda yürümeğe başladılar. Hasan: Ali! dedi, sen merd delikanlısındır. Dogru söyle, geçen gün çeşme ba şında benim Ayşe ile ne konuştun? Delikanlı bir Hasana, bir de gökte parhyan aya baktı. Birden gözleri doldu: Hiç, ne konuşacagız! Hatannı sordum, o kadarcık.. Günah mı işledim? Hasan, dudaklannda mel'un bir gü lüşle: Saklama Ali! dedi. Benim karıya hâlâ mı sevdalısın? Amma, ustalığnn; gördün ya, onu hemen elinden alıverdim. Ali birsey söylemedi. Fakat, içinde derin bir yaranın sızladığını duydu. Birden bu kamburu ortadan kaldırmak istedi. Lâkin, o zaman, Ayşesiz zindanlarda çürüyecekti. Halbuki, şimdi onun güzel gözlerine, arasıra, çeşme başında olsun, birkaç dakikacık bakabiliyordu. Bu adamı, bu paçavra herifi Ayşenin hatın için öldüremezdi. Ormand Frenç isimli milyonerin sergüzeşti bu bakımdan çok şayam dikkattir. Mensub olduğu içtimaî smıfı ve kendisine intisabı bulunan birçok zengin ve yüksek aileleri, müteaddid defalar, garib hareketlerile müşkül mevkilerde bırakan Frenç son zamanlarda kendisinden bir kere daha bahsettirmege başlamışbr. 1921 senesinde Harvard üniversitesinden çıktıktan sonra bir ticarethane açan Frenç iflâs etmiş, şoförlük yaparak yaşamak mecburiyetinde kalmıştı. Bu sefer servetini bir kere daha kediye yüklettiği için, Nevvport civarında, son derece kibar bir plâida yol ameleliği yapmak üzere nafıa hizmetine girmiştir. Hadisenin asıl garib tarafı, milyarder Con Aster'le ev'i bulunan kızının bu plâjda, kendi mah olan mükellef bir köşkte muhteşem bir hayat sürmekte olmasıdır. Frenç, ilk iflâs tarihindenberi ailesile alâkasını kesmiş, taallukatınm her türlü yardımlannı reddetmişti. Esasen, Newport'un yüksek aileleri hakkında tezvirlerIe dolu yazılar yazmış ve bunları bazı mecmualarda neşretmiş olması da, ailesi efradile onun arasını açmış bulunuyordu. Frenç, bir aralık ortadan kaybolmuş, âkin, kızının milyarder Astor ile evleneceği zaman tekrar meydana çıkarak, nikâh günü, pejmürde bir kıhkla, kızına kıliseye refakat etmişti. Son zamanlarda, bir sigorta kumpanyası tesis eden Frenç'in tashihi ahlâk ettigi ümid olunuyordu. Lâkin, kumpanyanm iflâsı üzerine, sabık milyonerin ayda otuz dolar ücretle yol ameleliğine girmesi, bu adamm serseriliğe meftun olduğunu bir kere daha isbat etmiştir. Con Astor ve kansı, yaz mevsiminde, bütün kibar ailelerin gözü önünde, bajalannın kazma salladığını göreceklerini düşünerek bu rezalete nasıl mâni olacaklannı düsünüyorlarmış. kandı. Talihsiz sevdalısını pencereden gören Ayşe arkasına feracesini giydi, Aliyi teselli ederek ta köy başındaki ybîa kadar götürdü. Gizlice ağlaştılar, gizlice sarmastılar. Aliye karşı sevgisini o güne kadar büyük bir günah gibi içinde saklıyan Ayşe, delikanlıyı bu halde görünce ne olduğunu bilememişti. Kendine hâkim olamadı. İçinde mütemadiyen coşan kuvvetli ar zulara karşı koyamadı. Sevdalısınm namuslu bir oğlan olduğurıu biliyordu. Şimdi içinde kocasma karşı cehennemî bir kin duymağa başlamıştı. Yapılan bu oyunun delikanlıyı köyden uzaklaştırmak için bir dolab olduğunu hemen anladı. Bugünden sonra, çeşme başlarında olsun buluştuğu Aliyi göremeden nasıl yaşıyacak, koca sının her akşam yatağında vücudünü bir yılan gibi saran kollan arasmda gecele rini nasıl geçirecekti? Hyısan, alçak bir koca, sevdalıları birbirinden ayıran ce hennem zebanisi.. Hem bunları düşünüyor, hem de köye dönüyordu. Tam dört yol ağzında kocasma rasladı. Adam sordu: Nereden geliyorsun, Ayşe? Kadın cevab verdi: Aliyi köy başmdaki yola kadar geçirdim. O namussuzu, o hırsızı, şu eski köpek sevdalını.. Kadını kollarından yakaladı, yüzüne bir şamar attı. Kadın htçkınyor, çırpınıyor, haykırıyordu. Adam kadını sürüyerek köye kadar götürdü. Kahvelerin ö nüne geldıği zaman; saçı başı darmadağın dilber Ayşeyi köylülere göstererek bağırıyordu: Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Operalar 21,30 , Büyük konserler 21,05 Monte Ceneri: Sihirli flüt (Mo zart'ın) gramofonla. 22,05 Prag I: Libussa (Smetana'nın) gramofonla. Oda musikileri 19,05 Hamburg: Götz ve Çaykovski'nin. eserleri. 21,05 Viyana: Resnicek, Liszt, Phem, R. Strauss'un eserleri. 21,35 Nis: Haydn'in eserleri. 21,35 Strassburg: R. Strauss'un eserleri. 22,05 Londra: Handel ve Bach'ın eser. leri. 22,15 Polonya istasyonları: Şopenin polonezleri. 22,50 Budapeşte: Çaykovski, Debussy, Bartok ve R. Strauss'un eserleri. II Ali düğün gününden iki gün evvel, yakın kasabaya gitti. Ne at yarışlarını, ne pehlivan güreşlerini, ne de mahalle arkadaşlarının davulun gürül gürül öten sesinde oynadıkları oyunu seyretti. Günlerce kasabanm ıssız sokaklarında tek başına dolaştı, gurbetler mekânı han köşelerinde yattı. îçinde, her adım attıkça, boğazını daha başka bir acı ile sıkan bir yas vardı. Bütün gencliğini arkasından salıp koyuverdiği yavuklusunu, dere kenannda, kuzu otlatırken, bir defacık o*şamadan, saçlannı bir güncük nasırh ellerile öremeden elinden ahvermişlerdi. Ayşe yaman kızdı. Kırmızı dudaklan, insanı canevinden yarahyan, »ararnr.ş başak renginde gözleri vardı. Ayşesiz yaşamak zordu; hele şimdi, o gittikten sonra köyde hiç yaşıyamazdı. Bir erkek sevdalısı kadını alamasın! Delikanhlar, akranları ona ne diyeceklerdi. Daha düğün eğlenceleri bitmeden Ali koye döndü. Bu toprağın acayib bir çekiciliği vardı. Günlerce dolaştığı kasabada, köy yollarında hiçbir tad, derdleşecek cana yakm bir ahbab olsun bulamamıştı. Eşeğini köyün kahvesi önündeki çmar agacma ba&ladı. Bir yorgunluk kahvesi istedi. Köyün ihtiyan ona ilk acı müjdeyi verdi: Nerelerdeydin, a Ali! Dilber Ayşeyi Kerimlerin Hasana verdiler. Kan kızan hep dügün eğlencesinde.. Bir haftadır ne oyunlar oldu, ne güreşler seyrettik? Ali hiç başını kaldırmadan: Biliyorum! dedi. Ayşemin başkasile evleneceğini kendi ağzından duydum. Yazık sana Ali! Böyle yakışıklı bir delikanlı ol da, şu dilber Ayşeyi elinden kaçır, şu mel'un kamburla evlenmesine razı ol... Ali kendini, başkaları söylemeden çok evvel, ayıblamıştı. Yavuklusunu elinden kaçırmak, içinde »önmiyen bir ateş, ö lünciye kadar unutmıyacağı büyük bir matemdi. Babası ölse, kız kardeşini dağa kaçırsalar, yüreği bu kadar sızlamazdı. Geceleri mütemadiyen rüyasmda Ayşeyi görüyor, hiç tanımadığı bir ses ona: «Ali, yavuklunu başkasmın eline bırakıvermek merdliğe yakışır mı? Ayşene, dilber Ayşene nasıl kıydın?» diyordu. Utancından akranlarınm yüzüne ba kamıyor, hiç kimse ile konuşamıyordu. Çünkü, hemen onu ayıbhyacaklar, he men erkekliğinden şüpheye düşüvereceklermiş gibi geliyordu: «Ali, dilber Ayşeni, nasıl ettin de başkalanna bırakıverdin? Sınna saçlarını başkasmm örmesine gönlün nasıl razı oldu?» Delikanlının uykusuzluktan yüzü sa rardı, günden güne soldu, gözleri kançanağına döndü. Kahveye çıkamaz oldu. Her akşam bakkaldan yirmi dokuzluk rakısını alır, dere boyuna gider, tek başına domates salatasile içerdi. îçtiği rakı, yaşadığı ıstırab, pözlerinden akan da sevda yaşlarıydı. Günlerce gecelerce ağla di. Sonunda dayanamadı. Bir gün, sabah berkes tarlasma gittiği zaman çeşme başında bekledi. Ayşe uzaktan, bir elinde sırlı testi, öteki elinde bir kova su dol Jurmağa geliyordu. Aliyi görünce şaşırJı, balrenkli gözleri buğulandı. Fakat, Jelikanhya bakamadı, utancından yüzü cızarmışb. Ali, yüzü dalga dalga kırmızılıklarla )ir kat daha güzelleşen Ayşeye yaklaştı re: Neden bu iş böyle oldu? Bana a:ımadm mı, dilber Ayşe? tngiliz artistlerinden Leslie Hovard ve 3lerle Oberon İngiliz stüdyolarında çevrilmiş «Kırmızı Çiçek» filminde Ingiltere, sinemamn ilk icadı günün den itibaren filim imalâtı noktasından bu işle uğraşmış bir memleket değilse de filimlerin temsili noktasından bu hususta önayak olmuş bir memlekettir. 1894 12 Edison'un icadı olan Kinetoscope aleti bu mütekâmil AngloSakson diyarına ithal edilmiş, çok kısa ve ıptidaî filimîer bir müddet tiyatrolarda oynatılmış, 1896 da ise 400 ve 500 kişiyi istiab edecek hususî sinema salonları vücude getirilmiştir. O sıralarda Ingilterede filim de yapıl mağa baslanmışsa da bunlar ehemmiyet siz, uzunlukları pek fazla olmıyan ve ancak sekiz on kopya olarak basılan kordelâlardı. AngloSakson diyarında imal edilen ilk büyük ve mühim filimîer Yirminci asrın başlangıcında piyasaya çıkarılmıştır. Bunlar «Boer'lerle muharebe», «Güneş tutulması» ve «Kraliçe Victoria'nm ce naze merasimi» gibi documentaire eser lerdi. Bir hikâyeyi, bir macerayı tasvir eden ilk İngiliz filmi ise «Alice harikalar memleketinde» kordelâsıdır. 1907 de sinema Ingilterede belli başîı bir san'at ve endüstri haline gelmek istidadmı göstermiş, Unity Moore, Alma Taylor gibi yıldızlar bile meydana çıkmıştır. 1907 ile 1014 arasında îngilterede yapılan bilhassa üç mühim filim nazarı dikkate çarpar. Bunlar da «VIII inci Henri», Kraliçe Victoria'nın saltanatı zamanını tasvir eden «Bir kaliçenin altmış senesi» ve «Jeane Shere» dir. «Jeane Shere» Büyük Harbin ilânmdan dört gün evvel bitmiştir. Mütehassısların söylediklerine naza ran bu kordelâ İngilterede şimdiye kadar yapılmıs filimlerin en büyüğüdür. Bazı sahneleri için tam 25 bin figüran tutul muş ve bu eserin meydana çıkışı askerî manevralar kadar bir heyecan uyandır mıstır. 1914 ten itibaren İngiliz filim amilleri hep AngloSakson halkının manevî kuvvetini artıracak filimîer yapmakla mesgui olmuşlar, 1916 da Amerika ağır basmağa başlamış, Fransada olduğu gibi Ingilterede de sinemacılık âleminde müthiş bir panik husule gelmiştir. Sesli filim çıkıncıya kadar İngiliz fi limcileri büyük faaliyet gösterememekle beraber arasıra enteresan kordelâlar vücude getirmişler, şöhretleri bütün dünyayı tutan yıldızlar yetiştirmekten de hâli kalmamışlardır: Betty Blithe, Betty Baîfour ve saire hâlâ tatlı hatıralannı andı ğımız artistlerdendir. «Taassub» kordelâsı ise hâlâ bir misli vücude getirilmemiş şaheserlerdendir. Sesli filmin icadı İngilteredeki sinema işlerine mühim bir hareket ve faaliyet getirmiş, bütün stüdyolarda ıslahat ve tadilât yapılmıs, ortaya Aleksandr Korda ve saire gibi mühim filim amilleri çıkmıştır. Şimdiye kadar İngiltere ile bizim filimcilik noktasından fazla sıkı bir münasebetimiz yoktu. Çünkü yapılan kordelâların ekserisi mahallî zevki okşıyacak tarzda vücude getiriliyordu. Bilhassa ingilizcenin memleketımizde pek taammüm. etmemiş olması ve bu eserlerih fransızca veya türkçe duble edilmelerine teşebbüs olunma ması dolayısile filim tacirlerimiz Loudra imalâtına pek az ehemmiyet veriyorlardı. Fakat son zamanda İngiltere ile siyasî dostluğumuz arttığı gibi ticarî ve malî münasebetimiz de inkişaf etmiş olduğun dan filımcılık sahasmda da alışverişı ilerletmemiz şayanı temennidir. Doyçlandzender: Brahms'ın eser» leri. 22,05 Kolonya: İtalyan oda musikisi. 22,20 Frankfurt: Schubert, Brahms, Schumann'ın eserleri. Askerî bandolar 19,05 21,05 20,15 Münih: Nefesli sazlar orkestrası. Frankfurt: Askerî havalar. IV Alinin o sene ortak ruttuğu tarla, Kerimlerin Hasanın büyük tarlasile sınırdı. Hasad zamanı, kambur, bir gün Aliye: Senin ortak, bizim tarladan bir evlek kadar içeri girmiş! dedi. Aklında olsun, bu bir evleklik tarlanın buğdayını isterim. Delikanlı bu işi tarlanın sahibi Burunsuzların Memişe anlattı. lhtiyar adam: Haltetmiş! dedi. Otekinin berikinin tarlalarından hendekti, harman yeriydi, diye çaldığı yerleri yetmedi de, sıra bizc iftira atmağa mı geldi? Dur bakalım, bu işin içinde bir iş var. Harmanlar döğülüp bugdaylar sav rulduktan sonra, herkes mahsulünü evine taşıyordu. Ali de buğdaylarını çuvallara doldurmus, arabasma yüklemiş, köye doğru gidiyordu. Her zaman geçtiği çeşmenin başına gelince, Ayşenin su doldurdugunu gördü. Hemen arabasmdan at ladı. Kadınm yanına koştu ve: Merhaba, Ayşe. Nasılsm? dedi. Fakat, genc kadın hiç cevab vermedi. Delikanlı eğildi, yavuklusunun yüzüne baktı. Gözlerinin altı mosmurdu, yüzünde güzelliğini kemiren acı bir manzara vardı. Balrenkli gözleri çok ıslaktı. Kuşağmm arasmdan çevresini çıkardı: Ayşem, sana ne olmuş, bir derdin mi var? Şununla sil bakalım gözlerini... Kadın sesine karşısındakini yaralamamak için bütün sevgisini katarak sordu: Bizimkinin tarlasmdan yer çaldı ğm doğru mu, Ali? Delikanlının kan beynine sıçramışh: Bunu kocan mı söyledi? Ali fazla birşey söylemedi. Hemen arabasına atladı. Ve atı koştura koştura evine geldi, buğdayları indirdi, ambara taşıdı. Arabayı koyuverdi, atını dama soktu. Sonra, koşa koşa kahveye gitti. Hasanı akranlarile dama oynar buldu. Yanına yaklaştı: Sana bugün de benim söylenecek bir çift sözüm var! dedi. Kahveden dışarı çıktılar. Ali vahşi bir tavırla: Hasan, bu tarla çalmak lâfmın karı agzmda ne işi var? diye sordu. Yalan mı, çalmadın mı? Bunu zaten bütün köy biliyor. Hem sonra, sen bunu bizim Ayşeden mi duydun? Şu eski yavuklundan... Hasan.. Bu maskaralık yeter. Başımı belâya sokacaksın. Namusunla otur. Ertesi gün bütün köylünün ağzında bu hırsızlık lâfı dolaşıyordu. Hatta, Hasa nm bir evleklik buğdayını Aliden jan darma zorile alacağmı da söylüyorlardı. Aliden yana olanlar da: Canım, para babası Hasanın, diyorlardı, bir evleklik buğdayda gözü mü olur? Elbet, ash var ki söylüyor.. Şarkı konserleri Kolonya: M. Teschemacher (Sop. rano), V. Vittrisch (tenor) gra « mofonla. 20,35 Monte Ceneri: Büyük şarkıcüariA şarkıları (gramofonla). 22,35 Stuttgart: Güzel sesli şarkıcılarm şarkılan (gramofonla). NOBETÇİ ECZANELER Doğum Bu gece şehrimizin muhtelif semtlerin rf deki nöbetçi eczaneler şunlardır: İstanbul ciheti: Eminönünde (Mehmed Kâzım), Alem ^ darda (Arlf Neşet), Küçükpazarda (Hik met Cemil), Kumkapıda (Asador), Şehzadebaşında (Üniversite), Karagümrükta (Kemal), Aksarayda (Şeref), Fenerde (Hüsameddln), Samatyada (Erofilos), Bakır« köyde (Hilâl), Şehremininde (Hamdi), Eyübde (Hikmet Atlamaz) eczanelarl Beyoğlu ciheti: İstiklâl caddesinde (A. Cevad), Posta so^ kakta (Garih), Maçkada (Feyzi), Parmak< kapıda (Kemal Rebül), Galata Topçular caddesinde (Hidayet), Kasunpaşada (Va., sıf), Halıcıoğlunda (Barbud), Ortaköy, Axnavudköy, Bebek eczaneleri. Kadıkbyde Söğüdlüçeşmede (Osman Huusi), Büyükadada (Halk), Heybelide (TaÇünkü uzun zamandanberi hep Holi laş), Üsküdarda (Ahmediye), Beşiktaşta vud'da çalışmayı itiyad edinmiş olan (Nail Halid) eczaneleri. Leslie Hovard, Ronald Colman, Boris Açık teşekkür Karloff, Merle Oberon, Mauren O Grip neticesi tutulduğum (kula'k) ihSullivan, Erol Flynn gibi artistler bundan tilâtından dolayı durbinane görüşlerile böyle faaliyetlerinin mühim bir kısmmı vakit ve zamanile yaptığı hazık tedavi Londra stüdyolanna hasretmeğe karar ve ameliyat sayesinde hayatımı kurtavermişlerdir. ran Haseki hastanesi kulak, boğaz ve burun mütehassısı Bay Naci Doğancıya; Ötedenberi kendisine medyun oldu ğum hayatımla candan alâkadar ve te•Jt Amerikalıların son neşretmiş oldukdavim için geceli gündüzlü koşan ve ları bir istatistiğe göre her Amerikalı haf ameliyatım esnasmda beni bir dakika tada bir kere sinemaya gitmektedir. İn bırakmayıp fedakârlıktan çekinmiyen s;ilizler ise üç haftada bir, Japonlarla çok kıymetli doktorlarımızdan Haseki Fransızlar ayda bir, Almanlar da iki hastanesi sabık dahiliye mütehassısı ayda bir bu eğlenceye rağbet göstermek Bay Hüseyin Usmana. tedirler. Acaba bizde nüfus başma sineMüessesesinde ameliyat ve tedavi maya gitmek müddeti nekadar isabet edi gördüğüm Cağaloğlu Sıhhat Yurdu sa hibi İrfan Ünalanla müdür ve opera * yor? tör Orhan Ünalana gösterdikleri fev İt Pariste Pierre Volf'un «Nehir» lskalâde nezaket, alâka ve şefkatinden mindeki eserinden iktibas edilerek bir fidolayı kendilerine alenen teşekkürlerilim vücude getirilecektir. Bu kordelâda mi bildiririm. başrolleri Francoise Rosay, Michel SiLâlelide Hâkim Rıza apartımanımn mon oynıyacaklardır. (1) numaralı dairesinde emekli zabit Halid Barbaros Ç Bir iki satırla V Bir gün, sabahleyin erkenden, kapı çalındı. Ali açınca, karşısında sırıtan Haanîa iki jandarma görünce donakaldı. Cambur adam: Haydi bakalım! dedi, hem biziro şu bir evleklik buğdayı ver, hem de bu hırsızlıgmı kasabada mahkemeye anlatırın. Aman zaman dinlemediler, Alinin iki çuval buğdayını zorla aldılar, ve ellerine elepçe vurup kasabaya götürdüler. O gün köy bu hadisenin dedikodusile çal Gramofon ve plâk mağazası sahibi Bu kahbeyi görüyor musunuz, ka Nihad Işığın dün akşam bir erkek ev rım olacak kahbeyi?.. Dün akşam, Ali lâdı dünyaya gelmiştir. Yavruya uzun gidiyor, diye, onun evinde.. Bilmiyor mu ömür diler, ebevevnini tebrik ederiz. yum sanki.. Bütün köylüler, genc ihtiyar donakaiMüessif bir irtihal dılar. Trablusgarb Vali ve Komutanı ve ilk Kadın hıçkırıyordu, gözyaşlarile ısla Harbiye Nazırı Müşir merhum Receb nan dudaklarından birer inilti halinde: Paşa mahdumu süvari albayı Ekrem Yavrum Ali, güzel Ali.. Bir na Receb Batra, Kafkas hududunda süvari mussuzun kurbanı oldun.. kelimeleri dö alayı komutanı iken hastalığı yüzsünden berayi tedavi İstanbula gelmek üzere külüyordu. vapura bineceği sırada sektei kalbden Üstü başı yırtılmış, her tarafı kan için vefat etmiştir. Hazarda ve seferde badeydi. Gözü kararmış adam, kadını mü basınm oğlu olduğunu ispat eden mertemadiyen tekmeliyordu: humdan ordu daha cok ve büyük hiz Simdi de sevdalısını geçirmekten metler beklerken irtihali ailesi kadar orduyu da müteessir etmiştir. geliyormuş.. Edebsiz, kaltak.. Cenazesi bugün Tan vapurile gelerek Günler geçti. ne Ali köye döndü, ne Gülhaneye naklolunacak ve 7 temmuz de dilber Ayşeyi çeşme başında su dolsaat 11 raddelerinde Gülhaneden as dururken görenler oldu. Dilber Ayşe bükerî merasimle kaldırılarak Beyazıd catün köylünün nazannda fena bir kadın, miinde namazı kıhnacak ve EdirnekaAli toprak hırsızı, fakat alçak Hasan pıdaki Şehidliğe defnedilecektir. koylüîer arasmda ak alınla dolaşan bir Cenabı Hak refikasile kerimesine u7ebani idi. zun ömürler ve sabrı cemil ve merhuma ŞERÎF HULUSt rahmet ve gufran ihsan buyursun amin. 225 liraya 40 gün Mevlidi Nebevî İstanbul Zührevi hastalıklar müdiriyeti kâtibi iken vefat eden Said Gökselin ruhuna ithaf olunmak üzere bugünkü çarşamba günü Lâlelide Lâleli ca miinde ikindi namazını müteakib Mevlidi Nebevî okutturulacağmdan kendisini tanıyan ve sevenlerin teşrifleri rica olunur. Ailesi Avrupa seyahati Bu paraya dahil olanlar: Pasaport, vizeler, tren, vapur, biletleri, trende, vapurda yemek turist klas, şehirlerde akar sulu oteller, yemekler ve bütün şehirlerde otobarlarla etüd gezintileri, müzeler, saraylar ve galeriler duhuliyeleri, Ren vapurunda seyahat. Fransızcadan İkmale kalan talebeler derhal müracaat etsinler. Muvaffaki 15 temmuz tstanbuldan hareket, Pire, yetle hazırlarız. Lisan mütehassısı Prof. Atina, Brendizi, Napoli, Roma, FloranANJEL, Köprübaşı Eminönü han. sa, Venedik, Viyana, Münih, Nürenberg, Frankfurt, Visbaden, Kolonya, Düseldorf, Hamburg, Berlin, L'aypzig, Dresden, Prag, Budapeşte, Bükreş, Köstence'ye, 23 ağustosta İstanbul. Bilumum yeni danslar Müracaat: Perapalas karşısında (İTA) tedris ediliyor DİKKAT: Beyoğlu Karlman karşısında Nurzi1 Yalnız altı yatak kaldı. ya sokak No. 3. Müracaat saatleri, pa2 Kaydın son günleri. zardan maada hergün (1214), (1721). Gezilecek şehirler: Hususî ve münferid dans dersleri Profesör Panosyan