22 Haziran 1938 CUMHURİYET İÇTİMAÎ BİR DAVA îktısadî hareketlcr Ucuzluk ve hallerin rolü îstanbul Belediyesinin elinde, ucuzluk hareketinde çok mühim rolü olabilecek kuvvetli bir vasıta vardır. Bu da Hallerdir. Acaba Belediye bu vasıtadan şimdiye kadar istifade etmiş, pahalılığa karşı müessir olabilecek bu kuvvetli silâhı kullanmış mıdır? İtiraf etmek lâzımdır ki, hayır! Fakat muhakkak ki hükumetin ucuzluk prensiplermın tahakkukunda mü him bir yeri olabilecek bu vasıtadan istifade zamanı artık gelmiş ve hatta geç miştir. Eğer yamlmıyorsak geçen sene, kat'î bir ucuzluğa doğru gidilmesi yolunda kararlar verildiği sırada, Hallerin vaziyeti de gözden uzak tutulmıyarak bir komisyon toplanmıştı. Belediye İktısad müdürü Asım Süreyyanın risliği altında bulunan bir komisyonun Dahiliye Vekâletine mesaisi neticesini bir raporla bildirmiş olduğu da muhakkaktır. Fakat bundan sonra, bu vadide bir ses çıktığı işitilmedi. Hallerin pahalıhkla alâkasını iki nok tdan mütalea etmek lâzımdır; Belediye nin ald / resim ve şehirlinin istihlâk ettiği meyva ve sebzelerin buradan santralize edilmesı bakımlanndan... Ötedenberi İs tanbul Belediyesinin Hallerden aldığı resimlerin yüksek olduğu söylenir. Bu doğru mudur? Herhalde esaslı bir tetkike müstenid olmadan bu hususta karar vermek pek doğru olmaz. Bu resim ve Halde muhtelif şekill ve namlar altında alı nan paralar filhakika yüksek ise bunu ındirmek lâzım ve kolaydır. Yok, değüse, o zaman da daha bir miktar indirmek imkânlannı araştırmak yanlış bir hareket olmaz. İşin ikinci cephesini de Halden geçen meyva ve sebzelerin fiat kontrolunu burada yapmak teşkil eder. Bu şık ele alınınca ilk olarak kabzımalların aldığı komisyon ve ücretlerle karşılaşıhr. Bunlar üzerin de durulmağa değer. Bunlara verilecek bir şekil yalnız müstehlik değil, onun kadar ve hatta daha fazla müstahsilin de lehine olacaktır. Bundan sonra Hallerde fiat kontrolunun yapılması ve herhangi bir maddenin normalin üstünde bir fiata yükselmemesi gelir ki işin bu tarafı ehemmiyeti kadar müşküldür de... Hulâsa olarak, eğer esaslı bir şekilde hareket edilırse, Haller vasıtasıle hayatın ucuzlatılması için faydalı olabilecek bir çok iyi neticeler alınabilir. çalışmalı mıdırlar? Yazan: Mme. ELEANOR ROOSEVELT 1 Evlilik hayaünda §u uç ihtimal göze çarpar: 1 Kadm kendi yuvasındadır. Çocukları vardır. Analık ve bütün ev işi kendi üzerindedir. 2 Kadın evlıdir. Dışarıda iş sahibidir. Çocukları yoktur. Yahud kendi yanında değildır. Yarım analık yapıyor. 3 Kadın evlidir. Dışarıda işi vardır. Ve bu iş olmasaydı evlenemiyecekti. Amerika Reisicumhurunun refikası mızm icabatı, bir kadm için, bundan iki nesil evvel pek tabiî ve pek normal sayı lan bir tarzda yaşamağı hergün daha zi yade güçleştirmiştir. O vakitler, evlenmiyen bir kadın bile bir kimsenin evinde hem kendisine uygun, hem onlara faydalı bir iş bulur, orada bir boşluk doldururdu. Kız kalmış bir hala, bir teyze bile bir dadmm, bir müıebbiyenin, hatta babadan kalma bir beflemenin yerini tuta bilirdi. Bunlara, oturdukîarı evlerde şefkatle, hatta saygı ile muamele edilirdi. Onlar da mukabilinde oralarda kendi yuBir kadın için hem evli, hem dışarıda vaları gibi çalışırlar ve ailenin çocuklarımeslek sahibi olmak mümkün müdür? na kendi çocukları ürm gibi sadakatle Bana bu suali o kadar çok sordular ki bakarlardı. nihayet oturdum ve çoktaüberi bu mesele Kadınlar bugün bu vaziyeti sessizce için düşündüklerimi yazmağa başladım: kabul etmek istemezler ve kendi kendileYaşıyabilmek için şunu söyliyeyim ki rini rahatça geçindirebilir ve geçindirmekmeselenin bu şekilde ortaya ahlması biraz te olmaları onlarm iktısadî vaziyetlerini hafifçedir. Çiinkü, meslek sahibi olarak değiştirdiği gibi insanlarla ve evlilik haçalışan kadınlar pek azdır ve bunlar ayrı yatile olan münasebetlerini de değiştirmütalea edilmek ister. Fakat, denilecek miştir. olursa ki: Birçok kadınlar hem evleniyorBugünkü iktısadî vaziyet o haldedir lar, hem çalışıyorlar ve gördükleri iş bir ki, büyük baba ve analarımn vaktile evmeslek işi değildir; buna ne dersiniz? Mesele bu şekilde de irad edilince bundan lendikleri yaşta evlenebi'en gencler pek guya evlilik haddi zatmda bir meslek de nadirleşmiştir. Birçok gencler, ya evlenğilmiş gibi anlaşılır. Buna inananlar, ev megi gayrimuayyen bir zamana talik edililiğin hakikî manas:nı anlamamışlardır. yorlar, yahud karı ve kocadan ikisinin de çalışmakta devam etmeleri mümkün olunNe şekilde ortaya konursa konsun, bu ca evleniyorlar. Çocuk meselesi bu pazarsuale karşı herkese verilcbilecek umumî lığın dışında kalıyor. O zamana kadar bir cevab yoktur. Buna verilecek cevab, ki, karı ve koca ya kâfi miktar para artıdaha ziyade şahsan alâkadar olan kadın rıp bir tarafa koyacaklar, yahud koca erkek ferdlere aid olabilir. Bir tetkik nın ücreti artacak da bütün ailenin masmevzuu yapılabilmek için hakikatte bu rafım yüklenebilecek. suali bambaşka şekilde ortaya koytnalı Evlenmek, yahud bir meslek sahibi oldır. Hakkı olan vakti doldurmak şartile mak şıklarından birini tercih edecek va ayni zamanda iki işi birden görebilir miziyet bu değildir. Bu, evlenmek ve berasiniz? demelidir. Bir günde, hem içeride ber çalışmaktır. Yahud, evlenmeyip tek hem dışarıda çalı;abilecek kadar fizik başma çalışmak ve *ek başına yaşamaktır. kuvvete ve sağlam kafaya malik misi Demek ki, ikisinde de çalışmak var. Kaniz? Hususile, genc, yeni evlenmiş ve dmların birçoğu için bir yuva kurmakta kendinizi henüz yabancı bir adamın şaho kadar kuvvetli bir cazibe var ki, çok siyetine uydurmağa çalışıyorsanız. Belki kere bunu kendi başlarına yapıyorlar. de, fizik tâkatinizi eksiltecek olan analıAnlaşılan, bir yuva içinde hergünkü ha ğa da namzed bulunuyonanız. yatın küçük işlerini yapmak pek kökleş Bana diyeceksiniz ki: Ne için henüz miş derin bir ihtiyacı tatmin ediyor. Biryabancı bir adamm şahsiyetine uymaktan çok gencler var ki bu yuva hayatına ka bahsediyorsunuz? Bunun cevabı gayet vuşmak için çabucak evleniyorlar ve kebasittir: Çünkü, iki şahıstan hiçbiri evle seleri genişlemezden çok zaman evvel bu nip aradan bir müddet geçmedikçe arka maksad uğrunda kendi başlarına bir yudaşını iyi anlıyamaz. Aile hayatının en va kurmağa kalkıycrlar. hakikî gayelerinden biri de aileyi teşkil Kazanclan arttığı zaman çocuk sahibi eden muhtelif şahsiyetlerı birbirile telif olmağı istiyenler onu öyle yapıyorlar. Faetmektir. Anne kendisini yalnız kocasile kat, ondan evvel kendi başlarına bir yudeğil, çocuklarınm ve kendi yakm akra va sahibi olmak hususundaki dayanılmaz basının her birile ve ayni zamanda onla arzu bir kadm için olgunluğun ilk hare nn hepsini birbirile telif etmeğe, anlaştır keti yerine geçiyor. Bununla beraber, bir mağa çalışır. Bu da her vakit kolaylıkla takım kadınlar da, bir başkası için olmamuvaffak olunur bir iş değildir. dıkça, yalnız kendileri için müstakil bir Zamanımızdaki ev idaresi, ailedeki genclerden ziyade gittikçe evin kadınına düşen bir vazife olmuştur. Bunun manası şudur ki: Eğer temiz bir aile ocağı kurulmak isteniyorsa, kadm, dışan hayatta para kazanmak için çaltştığı bir yazıhanede ve yahud herhangi bir işte kendinden beklenen vazifeyi yerine getirmek için sarfettiği emek ve vaktin bir okadannı da ev idaresine sarfetmeğe mecburdur. Ev idaresi denilen iş ise, yazıhanedeki iş kadar ilim ve fenne dayanan ve insanı onun kadar uğraştıran bir vazifedir. Oyle yapılamıyorsa ev idaresi yüzüstü kalmıştır, ve orada yaşamak gelişigüzel bir perişanlık içinde kalmaktır. Evlenen kadının vereceği ilk karar işte bu mühim noktaya aiddir. Ev idaresini kendisine bir meslek olarak kabul ediyor mu, etmiyor mu? Mesele yalnız ev idaresinden de ibaret değildir. Bu mesleğin çok mühim bir tarafı daha vardır. Bunda muvaffak olmağı göze alan kadın, kocasım tetkik de etmelidir. Onun istidadlarını, menfaatlerini, hatta hususiyetlerini öğrenmehdir. Kocasının meşgul olduğu iş hakkında malu mat sahibi olmalı, onun 7evklerini bilmelidir. Kocasınm işinde muvaffak olmasında kadın büyük bir âmil olabilir. Fakat, bunu yapmak için biı nasihatçi tavrı takmarak ortaya atılmakla değil, kocasımn karakterini gavet iyi öğrenerek ve onda keşfettiği noksanları tamamlamağa, iyi taraflarını inkişaf ettirmeğe ve onun menfaatlerine kendisininkini de ilâve ederek, çoğaltmağa çalışarak. Ancak bu suretledir ki kocasınm mesleğine kendinden ilâve ettiği fazilet nısbetinde onunkine muadil bir meslek sahibi olabilir. Bunu yapan kadm, belki dünyanm en rruss'ud ve en muvaffakijetli kadını olur. Fakat, bunu vapabilmesine ve iyi yapmasına müsaid bir mlzacda olması, ve değilse bile, evlilik hayatında çocukları da olabileceği için, onu mümkün kılmağa çalısması lâzımdır. Şurasını dikkate almalıyız ki zamanı yuva sahibi olmağı tamamile tatmin edici bir ihtiyac telâkki etmiyorlar. Çünkü tabiat kadını bir insana ana olmak arzusuna doğru koştunıyor. Bir çift genc tanıyorum ki delikanlı haftada yirmi beş dolar ve eşi olan kız da stenoğraf olarak haftada bir o kadar, yani ikisi ayda iki yüz dolar kazanmakta olduklan zaman evlendiler ve ikisi de çalışmakta devam ettiler. Herşey yolunda gitti. Kızcağız, hem içeri, hem dışan işini azçok muvaffakiyetle başardı. Onun en büyük muvaffakiyeM şu oldu ki, ev işle rinde kocasınm da kendisi kadar tnes'uliyet hissesi bulunduğuna onu ikna etti. Bu çiftle yemek yediğim gün hatırlarım ki, koca, sofradan sonra kalktı, beline bir önlük sardı ve bir erkek için pek tabiî bir işmiş gibi bulaşığı yıkamağa yardım etti. Bu tarza dökülebilen bir evlilik hayatı, bilhassa kocanın eli ev işlerine yatkın olursa, pek muvaffakiyetli birşey olaca ğını anlarım. Karısı işte iken kocası da boş zamanmı ev işîerine harcamış olur. İki genc eşin bir yuvalan, bir de yar dımcıları varsa daha sonra çocukları da olabilir. Eğer kadın bir yuvaya ve onun içinde bir de kocaya malik olmak için çalışmak zaruretinde ise haydi bunu mes'ud bir surette yapabilsin. Fakat bundan, onun daima böyle çalışmak arzu edeceği manasının çıkacağın; pek zannetmem. Çünkü maalesef kadın çok kere kendine maddî emniyet teminine mecburdur. Fakirlik mevzuu bahsoîduğu zaman evlilik her vakitkinden z'.yade bir meslek halini almış demekfir, Çünkü o zaman evin idaresi bütün bütün kadınm meharetine bağlı kalır. Eğpr buna benzer bir ev idareciliği mesleği fabrik?larda, imalât hanelerde ve mağazalarda çalışan aile kadınlanna teklif edilecek olursa tereddüd etmeden kabul edeceklerine şüphe yoktur. Çünkü onlar, çalışıycrlarsa mecbur ol dukları için çalışıyorlar. Evinde oturup çocuklarına bakmağı tercih etmiyecek fakir işçi kadın pek enderdir. Evli kadınlar BEYNELMİLEL PORTRELER Romanya Hükümdarı Romanyanın, uzun zamandanberi beklediği Veliahd, 3 teşrinievvel 1893 tarihinde doğduğu zaman, bu büyük müj deyi bütün memlekete haber veren top sesleri, yalnız, harbden önceki Roman yanın dar hududlan içinde çınlamakla kalmamış, Karpatlardan aşarak, Prut'ten geçerek, Bukovinya'da, Makedonya'da da sevincli akisler uyandırmıştı. Bu Veliahd, bugünkü Kral İkinci Karol'du. İkinci Karol'un çocukluğu, hükümdar hanedanma mensub pek az prense göste' rilen bir ihtimam içinde geçmiştir. An cak, bu ihtimamın, nazü naim içinde bü yütülmek şeklinde telâkki edilmemesi lâ zımdır. Prens Karol, sağlam bir dinî ve millî terbiye almış, sıkı bir disiplin için de büyümüş, memleket ve millet sevgisi en küçük yaşından itibaren ona metodlu biı şekilde telkin edilmiştır. Büyükleri, kücük prensin istikbalde takib edeceği hayat yolunu, ona misallerle, ufak nümunelerle çizmek hususunda Majeste Karol, Rumen Mareşalı hıçbir fırsatı ihmal etmemışlerdır. Kra üniformasile Birinci Karol'un ve Kral Ferdinand'ın her günkü meşgaleleri arasında, Veliahdı, başka, hâlâ yakasm bırakmak istemiyen kelimenin bütün manasile kâmil bir insan iftiraların ve tezvirlerin mütemadi savleolarak yetiştirmek endişesi, daima birinc: tine, gizli memurlann, hafiyelerin takibine hedef olarak hüsran ve elem dolu günplânı işgal etmiştir. lerden mürekkeb dört yıl yaşadı. Babası Ve Karol, gerek Prens olarak, gerek Kral Ferdinand'ın vefatında, cenaze meKral olarak bu emeli tamamen tahakkuk rasimine iştirak hakkı bile kendisinden eettirmiş bulunuyor. sirgenmişti. Fakat, maddî ve manevî hiçPrens Karol'un, bütün bir memleket bir acı onun metin seciye=ini sarsamadı. kaygusile uğraşmağa henüz başlamadığı Ona menfa hayatının acısmı unuttu genclik çağında, esası gene memleket işi ran şey, hatasını nihayet anlıyan memle olan ilk içtimaî faaliyetini, Keşşaflık sahasma verdığini görüyoruz. General Baden kete, bütün milletin candan gelen coşkun Povel'in uyandırdığı bu genclik hareketi tezahürleri içinde avdeti olmuştur. 6 haziran 1930 akşamı menfadan RoAvrupada kendini gösterir göstermez, manyaya dönen Prens Karol, menfaya Prens Karol bu hareketin ilk muakkibi olmak şerefini almış, 1915 te de, Rumen gıderken onun bu hü?ranına lâkayd kalan Kesşafları cemiyetini resmen tesis etmiştir. memleketin heyecanlı alkışlan arasında, 1916 da, Bükreş'ın Alman tayyareleri iki gün sonra Romanya Kralı ilân edildi. Kral İkinci Karol'un saltanat devresi, tarafından bombardıman edildiği zaman, 8 haziran 1930 da böyle başladı: Kral yaralıların imdadma ilk koşanlar ve en fedakârane çalışanlar, Keşşaflar oldu. Bir Karol, her şeyi yüzüstü bırakıp menfa müddet sonra, ayni Keşşaflar, düsmanı yolunu tuttuğu gün memleketi iktısadî üskürtmek hususunda orduya çok değer buhran içinde terketmişti. Avdetinde ayni vaziyette buldu ve araya hiçbir fasıla girlı yardımlarda bulundular. memiş gibi, yurd işine, bıraktığı noktadan, Teşkilâtçıhktaki kudretini bu ilk teşebe?ki azmi ve eski faaliyetile tekrar koyulbüsünde hakkile gösteren Prens Karol, du. Romanyada mevcud spor cemiyetlerini Kral Karol'a verilecek vasıflann içinfed«rasyon halmde bir araya toplamak de en kuvvetlısi, onu en :yi tarif edecek uretile, o sahadaki kabiliyetini bir kere daha isbat ettiği gibi, memleket sporuna olanı «çalışkanhk» tır. Kral Karol yorul/erdiği ehemmiyeti ilk defa olarak gös manın ne demek olduğunu bilmez. Bir ermiştir. Romanyaya, bugünün ve yarı günlük faaliyet programını buna beliğ bir nın askerî spor ve beden terbiyesi mual şahid olarak zikredebiliriz. Sabahın sekizinde onu mutlaka masaimlerini yetiştıren, Millî Beden Terbiyesi sının başında bulursunuz. O gün zarfında enstitüsü de onun eseridir. Nazırlarla görüşüp halledeceği işlerle Prens Karol'un te^kilâtçılık kabiliyetimeşgul olmağa başlamıştır ve saat 11 de, ni artırmak hususunda, 1909 senesinde iKabine azası Kralm huzuruna girdikleri kinci mülâzim olarak ve büyük bir ciddizaman, Majesteyi, bütün bu işlerin teferyetle yaptığı askerlik hizmeti ehemmiyetli ruatına, onları hazırlıyanlar kadar nüfuz surette âmil olmuştur. O tarihte, Prens, etmiş bulurlar. Oğle yemeğini saat ikiye henüz on altı yaşında bulunuyordu ve etdoğru yiyen Kral, Kabine ve ordu erkârafında cereyan eden hâdiselere karşı son nile yemek zamanı arasma bir istirahat derece hassas olmağa başhyan zekâsı ve fasılası sıkıştırmağı düşünemiyecek ka görüşü, onu, ordunun hsr itibarla kal dar boş vakitten mahrumdur. Saat üç bukmması işini muvaffakivetle başaracağı çukta, mesai yeniden başlar ve beşe kabir merhaleye doğru götürüyordu. dar çalışır, yarım saat fasıladan sonrâ Harbden sonra, Prens Karol'un teşki ekrar kapandığı mesai odasından ancak lâtçı ruhunu iyiden iyiye sezen Kral Fer yedide çıkar. dinand, onu askerî tayyare kuvvetleri kuBu hesabla, her gün muntazaman on mandanlığına, avcı taburu kumandanlığıiki saatten fazla çal:şan Kral Karol, memna, bahriye kumandanl'ğma tayin etti. lekette cereyan eden hâdıselerin bütün tePrens Karol, bu vazifelerin her üçünde ferruatını herkesten iyi bilen devlet adade, kendisinden beklenen muvaffakiyetli mı vasfını, Velıahdlığı zarnanında olduğu icraatı basarmaktan geri kalmadı. gibi, bugün de mulıafaza ediyor. Fakat, bu atesin, faal, zeki ve işgüzar Kral Karol, Romanyan n mukaddera Prensin, memleket uğrunda döktüğü aıın tını vukuflu ellerinde tutan, zeki ve kabiteri, yurdunun topraklarında feyyaz bir liyetli basile ıdare eden, çok faal, çok kültür ve medeniyet filizi yetiştirirken, o cıvanmerd, ve memlekete aşkla bağlı bir filizin yanısıra sürmeğe yeltenen ısırganhükümdardır. lara da istemiyerek hayat aşılıyordu. Şüphe yok ki, Prens Karol'un, yurdundan ilk aynlışı, cevval zekâsının, atılgan ve mü,Somada kiraz bayramı teşebbis seciyesinin, memleket işlerile e1 Soma (Hususî) Tarhalanın kendiufak teferruatına kadar sahsan alâkadar ne hâs âdetleri, oyunları, türeleri vardır. olmak hususundaki yorulmaz azminin Köyün her tarafı yeşil ağaclarla doludur. makus bir neticesidir. Onun tuttuğu bu Köyde her sene kiraz ve üzüm zamanınyol, elini uzattığı işlerdeki menfaatleri da bayram yapılır. Bu sene de kiraz bayhaleldar olanları, Prens Karol aleyhinde ramı çok güzel olmuş ve köy delikanlılan önce alttan alta, sonra daha acık tezviarafından bu köye hâs oyunlar oynanarata sevketmiş ve Prensi, memuren memrak bayrama son verilmiştir. leket haricine gönderilmeği istemek zaruBu sene kirazlarda mahsulün az olmaretinde bırakmıştı. sma rağmen köylüler bayrama gelenlere Gitti ve aleyhindeki cereyan sükunet bermutad bol kiraz ikramında bulunmuşbulmadan yurda dönmemeğe karar verardır. Bundan başka köyün enteresan diğini Londra'dan bildirdi. üre ve âdetlerini, türkülerini köyün eski Prensin, bu kararını memlekete bildiröğretmeni Avni Altmer derliyerek tetkıkdiği tarih I925 sonbahariydi. Ayni yılın erini bir senedenberi Manisa Halkevinin kânunue\Telinde, onun gıyabında bildikjedis mecmuasında neşrettirmekte olup leri gibi oynıyan düşmanlan, kendisine Halkevi bu yazıların tefrika halinde neşri bir ültimatom gönderdiler. Bu ültimato bittikten sonra Tarhala obasmı tanıyamun, Prensi, kendi memleketinde «yaşıım adile bir kitab halinde de Halkevinyan ölü» şekline sokmak. yahud bütün ce neşri için hazırlanılmaktadır. haklarından feragat ettirınek gibi iki hedefi vardı. Prens Karol ikinci şıkkı tercih Kuyuya düştü, kurtarıldı etmiş, tahtından feragat etmiş, yerine oğBeşiktaşta Abbasağa, Selâmlık caddelu Prens Mihai'nin Veliahd ilân edildi sinde 28 sayılı evde oturan m,aliye meğini görmüş ve menfa hayatı yaşamağa murlarından Rasimin baldızı 22 yaşınbaslamıştı. da Ayşe, dün, evin ba.hçesindeki kuyuBu sürgün hayatında Prens Karol, ya düşmüş, yetışen İtfaiye tarafından memleketten uzak kalmanın acısından baygın bir halde kurtarılmıştır. Kral Karol PENCERESİNDEN Uçacak yazılar öz uçar, yazı kalır, derler. Bu, sel gider, kum kalır sözüne nazire olarak söylenmiş olacak amma ikisi de yanlış. Çünkü tarihte imzası kurumadan inkâr olunmuş ahidnameler ve kumlan silip süpürdüğü halde kendisi gürül gürül yaşıyan seller var. Meselâ Umumî Harb infilâk ederken üçüzlü ittif ak söze değil yazıya istinad ediyordu. Fakat alev saçağa sanp da müttefikler birbirlerini yardıma çağırmca o yazıdan birkaç satırın uçtuğu, üçüzlü ittifakın sarsılmış olduğu görüldü. Gene o harb sırasında Avusturya İmparatorluğu çakıl kadar sağlam kuma, hâdiseler de sele benziyordu. Halbuki Avusturyada bugün sel var, kum yok. Bu hakikate rağmen küremizin bir tarafmda harb için yapılmış, silâhlandınlmış, talim ve temrinle mükemmel surette hazırlandınlrruş olan uçakların harb zamanında sivil halka bomba atmamalarım temin maksadile bir toplantı yapılması ve bir muahede tanzim olunarak her devlete imza ettirilmesi düşünülüyor. Ajanslar da bu tasavvuru büyük bir müjde olarak her tarafa yayıyor. Ne yalan söyliyeyim, dudak büküp geçtim. Çünkü söz gibi yazının da uçacağı bir sürü misalle sabit olduktan sonra bu misillu ahidlerin, taahhüdlerin filî hiç bir kıymeti olamaz. Ayni zamanda mevzuun mantıkla telif edılmesi de imkânsız. Bunun aksi nasıl tasavvur olunabilir ki harb, şuurun biraz dumura uğraması ve yaşama kaygusunun iradeye tahakküm etmesi demektir. Böyle bir vaziyette muharib yalnız yuvasını düşünür, yuvasma tevcih olunan tehlıkeleri gidermeğe çalışır. O meyanda nefsini de belki ihtiyarsız kuvvetli tutmak ister. Şimdi siz böyle bir muharibi uçağa koyup uçurunuz, kulağına fısıldayımz: «Vatan tehlikededir. Sen de çoluğunla, çocuğunla tehlikedesin. Vazifen yurdunu, yuvanı korumaktır. Şu uçakla bu vazifeyi yerine getıreceksın. Fakat düşmana bomba atarken dıkkat et, sivil halka zarar gelmesin.». Muharib, disiplin namına, sormaz dıyelim. Lâkin kafasında müz'ic bir istifham kıvranmaz mı ve kendi kendine: «Düşmana mensub sivil halk?.. Yani düşmanın özünü teşkil eden, ordulannı sinesinden veren ve verecek olan halk?.. Ona, niçin zarar vermiyeyim?» demez mi?. Daha basit düşünelim: İki pehlivan göreşiyor. Onlara belden tuhna, koldan tutma diye kuvveti akamete ve meskenete düşürecek kayıdlar tahmil olunursa netice ne olur? İnsanî ve medenî düşünce itibarile mevzuun pek necib, pek asıl olduğunu biliyoruz. Lâkin bu düşüncelerde amelî bir kıymet bulamıyoruz. Zira harb, kuvvetia feveranıdır ve şahlanan kuvvete kendin. den üstün bir kuvvetin zorile zarurî bir sükun gelinciye kadar gem vnırulamaz ve bu imkânsız maksad için kaleme alınacak yazılar da mutlaka uçar. Hüner harbi takyidde değil ilgadadır. Bunu yapamıyor muyuz, o afetin her cilİ vesine tahammül etmeliyiz. < " F. G. Amerika Reisicumhurunun en küçük oğlu da evlendi İ M. TURHAN TAN Gayrimübadiller '\ Hükumetin hazırladığı lâyihadaki hükümlerden çok memnun oldular Gayrimübadillerin vaziyetlerini dü zeltmek için Maliye Vekâletince tanzim edilerek hükumetin Büyük Millet Meclisine verdiği proje şehrimizdeki gayri mübadiller arasında büyük bir alâka ve memnuniyetle karşılanmıştır. Gayrimübadillerin ötedenberi temenn? ettıkleri şey işlerinde her ne pahasma olursa olsun sür'ati temin ve hiçbir işe yaramıyan komisyonun lâğvı idi. Esasen bunun icin cemiyet kongresinin temmuzda fevkalâde olarak toplanması için bir takrir hazırlanmaktadır. Gayrimübadillerin söylediklerine göre gayrimübadillerin Emlâk Takdiri kıymet ve satış komisyonunun masrafları senede altmış bin liradır. Hükumetin bil * hassa gayrimübadillerin vaziyetlerinin fenalığından istifade ederek bonoları ellerine geçirmiş olan sarraflara ilk tevziatta yüzde on yerine yüzde bes vermeği iltizam etmiş olması gayrimübadilleri memnun ermiştir. Bu suretle sarraflann tekrar bonoları gayrimübadillere satmağa talib olacakları muhakkak görülmektedir. Gayrimübadiller lâyihanm bir an evvel Meclisten çıkmasını beklemejctedirîer. Con Ruzvelt'le karısı Amerika Cumhurreisi Ruzvelt'in kü çük oğlu Con Ruzvelt ıle, Boston sanayi erbabmdan birinin kızı An Klark'ın evlenme merasimi, haziranın on sekizinci günü yapılmıştır. Bu izdivac, uzun bir aşk macerasının son safhasmı teşkil ediyor. Con Ruzvelt ve An Klark, ilk defa olarak, Boston'da bir suvarede tanışmış lar ve sevişmişlerdi. Delikanlı, Ruzvelt ailesinin en yaramaz ve ele avuca sığmaz çocuğu idi. Genc kız ise onun tamamen zıddı, halim selim, bir parça melânkolik, fakat Con Ruzvelt gibi spor merakhsı idi. Tesadüfün karş'.'aştırdığı ve aşkm birbirine yaklaştırdığı bu gsnclerin evlen mesine, önce itiraz eden Cumhurreisi, sonra, büyük oğlunun izdivacında olduğu gibi razı olmuş ve gencler, tanıştıktan bir ay sonra nişanlanmış'ardı. Evlenme merasimi, iki taraf akrabasının ve iki yüz elli kişinin huzurile yapılmıştır. Dinî âyini icra eden papas, M. Ruzvelt'in ve kızm babasile anasmın da nikâhını kıyan papastır. Fakat, merasimin icra edildiği Na havvt şehri halkı bu izdivacı hoşnudsuz lukla karşılamışlardır. Şehre bu münasebetle 50,000 ziyaretçi akın etmiştir. Metresini yaraladı Şişli Meşrutiyet mahallesi Sütçii sokak 19 numaralı evde oturan Mehmed Receb, metresi Fatma ile geçimsizlik yüzünden kavga ederek kadını bıçakla yüzünden ve kalçasmdan yaralamış ve suçlu bıçağile yakalanmıştır.