CUMHURİYET 22 Haziran 1938 KUçük hikâye = Bir yaz gecesi = = = = Peride Celâl ve yanından garib mırıltılarla konuşarak onun hiç farkında olmadan geçip gittiler. Ahmed Vahidin dudaklarındaki tebes süm manalandı ve başını hoş gören bir tavırla sallıyarak yoluna devam etti. Bir müddet sonra yıkık bir duvarın kenarmda boylu boyunca yere uzanmış yatan kum ral sakallı, baygın elâ gözlü bir adamla karşılaştı. Bu manzara onu daha ziyade güldürdü. Adam sarhoştu. Üzerine doğru iğilip de orada öyle neden yattığmı sorduğu zaman tatlı tatlı gülerek yıldız ları saydığını söyledi. Ve semaya ağ atarak ayı bir kelebek gibi avlayıp yere indirmeyi tasarladığını uzun bir konferans şeklinde ona anlatmağa kalktı. Ahmed Vahid sarhoşu kendi haline bırakarak oradan kahkahalarla uzaklaştı. Biraz sonra geniş bir meydana geldi. Meydanm etrafmda oraya buraya serpilmiş evler vardı. Tam ortasında bir elektrik feneri yanıyordu. Meydanı nadide bir seccade gibi ışığile dokuyup işlemiş olan mehtab fenerin ışığını ölgünleştirmişti. Ahmed Vahid biraz daha yürüyünce meydanın ortasındaki elektrik direğine bir kadının yaslanmış, birini bekler gibi hareketsiz durduğunu gördü. Arkası kendisine dönüktü. Koyu renk, kısa dik yakalı bir manto giymişti, belki de saçlarının kıvırcık olmasından başı biraz fazla büyük görünüyordu. Ahmed Vahid derhal merakla o tarafa doğru adımlarını sıklaştırdı. Kadm onun ayak seslerini duyar duymaz başını çevirmişti. Yüzünü görür görmez Ahmed Vahidin sırtmdan dejjru garib bir ürperti geçti. İçinde derin bir istikrah duydu. Kadının yanaklan kıpkızıl boyanmıştı. Kaşları alnının üzerine siyah iki kalem izi halinde dümdüz çizilmişti. îçeri kaçmış bol sürmeli gözleri, patlak büyük dudaklan vardı. Ahmed Vahid onun ne cins zavallılardan olduğunu derhal anladı. Kimbilir ne zamandanberi burada bekli yordu. Belki de daha çok bekliyecekti. Kendisini görür görmez kadının gözlerinde bir pırıltının yanıp söndüğünü farket tiği için hemen kaşlarını çattı, yüzüne abus bir mana vermeğe çalışarak, acele işi olan bir insanın telâşile süratle yürüye rek önünden geçti. Bir müddet arkasından biri kovalıyormuş gibi gözlerinde hep kadının korkunc yüzü canlanarak hızlı hızlı yürüdü, nihayet bir köşe başında biraz nefes almak için durdu. Bulunduğu so kak karanlıkça idi. Yolun iki tarafında seyrek ağaclar uzanıyordu. Evler bahçelerin arasına sıkışmışlardı. Bahçelerın parmaklıklarından bir çok dallar, karan lıkta büyük beyaz lekeler halinde görü nen çiçekler sarkıyordu. Ahmed Vahid «Acaba nerede bulunuyorum» diye, kendi kendine sordu. Evinin bulunduğu semtten çok uzaklarda olduğu muhakkaktı. Saatini çıkardı, gözlerine yaklaştırarak baktı. Biri çeyrek geçiyordu. «O, epey olmuş, artık dönsem» diye düşündü. Acaba evini kolaylıkla bulabilecek miydi? Bu, onu adeta hafif bir endişeye düşürdü. Yürümeğe başladı. Kenardan gidiyordu. Birdenbire bir hışırtı oldu. Küt diye önüne birşey düştü. Ah med Vahid geriye doğru sıçradı, kendini tutamıyarak hafif bir sesle bağırdı ve kendi sesine ince bir kadın sesinin gülerek cevab verdiğini duydu. Şaşırdı. Önüne düşen şeye baktı. Simsiyah bir kedi yavrusu idi. Karanlıkta gözleri birer ateş parçası gibi parlıyor, orada yolun üzerinde hareketsiz duruyordu. Ahmed Vahid başını bu sefer sesin geldiği tarafa çevirdi. Birdenbire dudaklarında hayran bir tebes süm belirdi. Bahçenin yan tarafına düşen alçak tek katlı bir evin balkonunda be yazlı bir kadın duruyordu. Parmaklıklara dayanmıştı. Dümdüz siyah saçlan, ay ışığımn altında pırıl pırıl parlamaktaydı. İri siyah gözlerinde şuh bir tebessümle kendisine bakıyordu. Ahmed Vahid hayran ve mephut bir an öyle kaldı. Kadm da gözlerinde hep öyle müstehzi, şuh kıvılcımlar tutuşarak hareketsiz duruyordu. Ahmed Vahid nihayet biraz kendini toplıyabildi. Kalbi heyecanla çarpıyordu. Başını çevirdi. Biraz evvel yere düşen kediyi gözlerile aradı. Hayretle onun ayni noktada öyle bir biblo, sevimli küçük bir oyuncak gibi hareketsiz durduğunu gördü. îğildi, onu yerden aldı. Hayvan hiç de vahşilik göstermemişti. Uslu uslu du ruyordu. Ahmed Vahid balkondaki kadınla konuşmağa yol açılacağından emin ve memnun «Sizin kediniz değıl mi efendim?» diye, hayvanı balkona uzatmağa hazırlanarak döndü ve hayretler içinde «Allah, Allah!» diye mırıldandı. Gene kadm artık orada değildi. Balkon kapısı ise sıkı sıkı kapanmıştı. Perdelerin arkasından en küçük bir ışık parçası sızmıyordu. KÎTABLAR ARASINDA: Hava çok sıcaktı. Ahmed Vahid yatağına girip de oradan oraya dönerek uyumağa bir türlü muvaffak olamayınca nihayet kalkmış; biraz hava almak için penceresine koşmuştu. İşte, ne zamandanberi dişarısını seyrediyordu. Sema yıldızlarla dolu idi. Ay kocaman yüzile gülüyordu. Etrafta evler, ağaclar, herşey sanki kalm lâciverd bir örtünün altına gömülmüşlerdi. Bazan karşı bahçedeki köpeklerden biri ince bir sesle inli yor, bir taşın düşmesini, bir dalm kınlışım andıran bir gürültü ve uzaklardan geçen bir otomobilin korna sesi gecenin sükunusu bulandırıyor, sonra herşey gene derin sükutuna dalıyordu. Ahmed Vahid sabah çok erken işine gitmeğe mecburdu. Erken yatması lâzımdı. Fakat işte bu gece bir türlü uyku denen şey gelmiyordu. Eğer sabah erken kalkması lâzım geldiğini düşünmese bundan pek de şikâyet etmiyecekti, kendisinde garib bir heyecan hissediyordu. Parlıyan yıldızlara, muhteşem beyaz bir gül gibi oraya yükseklere, semanın lâciverdine çapkınca takılmış olan aya, çukurlarında gümüşi ışık parçaları oynaşan dar, çarpık sokaklara bakarken gözleri buğu lanıyor, kalbi şiddetle atıyor ve kendisıni derin bir huzur, nereden geldiğini bilmediği bir saadetle muhat buluyordu. Bir aralık pencereden çekildi, derin soluklar alarak odasında bir aşağı bir yukarı gezindi, sonra tekrar penceresine döndü. Hayır, ne olursa olsun bu gece uyumasına imkân yoktu. Hep drçansını seyretmek, toprak ve ot kokan havayı teneffüs etmek istiyordu. Kendi kendine: «Böyle bir gecede yatıp uyumak bir sersemliktir» diye düşündü. Başını çevirdi. Gece dolabınm üzerindeki saate baktı. On ikiye beş vardı. Nereye gitmeli, nereye gitmeli? diye, söylendi. Kalabalık yerler bu güzel gecenin sihrini bozacaktı. Sahile inmek, yahud bir otomobile atlayıp Boğaza geçmek.. Bunlan da gönlü pek istemiyordu. O dakika arzu ettiği bir tek şey vardı. Dışarıya fırlamak ve meçhul bir semte doğru yıldızların altında yürümek.. Birdenbire «Ne duruyorum, dıye mırıldandı. Beni tutan kim? Çıkarım, gonlümün istediği kadar, yoruluncıya kadar dolaşırım.» Derhal acele işi olan bir adam telâşile pen cereden ayrüdı. Giyinmeğe başladı. "Solcağa çıkınca geniş nefesler alarak şöyle bir etrafına bakındı. Şurada buradiyanan tek tük ışıklardan başka bütün evlerin pencereleri karanlıktı. «Ah budalalar uyuyorlar» diye, esefle başını salladı ve yürümeğe başladı. Bazan ayın serpriği ışıklara basmaktan çocukça bir se vinc ve gurur duyarak yolun ortasında gidiyor, bazan da kenardan yürüyerek bahçelerden gelen keskin çiçek kokularını içine çekiyor, ağacların hışırtılarını tath bir musiki parçası gibi dinliyor ve yap rakların arasında gizlendıklerini tahmin ettiği kuşların seslerini büyük bir dikkatle etrafta araştırıyordu. Köy mahallesinden çoktan çıkmış, hiç bilmediği sokaklara gırmişti. Bu sokaklardan bazılan pek dar ve bozuktular. Ayağma sık sık taşlar vuruyor, caaı yandıkça «of» diye, mırıldanıyor, fakat gene de halinden memnun bir halde yoluna devam ediyordu. Bir aralık tek katlı beyaz badanalı bir evin önünde, geniş bir çınar ağacmın altında oturmuş, üç kişiye tesdüf etti. Onları, iyice yaklaştıktan scnra ancak farkedebilmişti. Ay ışığımn oraya nüfuzuna ağacın sık dalları mâni olduğundan yüzlerini pek farkedemedi. Yalnız pırıltılı gözler ve mütebes sim dudaklar gördü. Hiç konuşmuyor, kımıldamıyorlardı. Herhalde bu güzel yaz gecesini seyretmek için kapılarının bnüne çıkmış olacaklardı. Mevcudiyetile huzurlarını bozmaktan korkarak oradan acele uzaklaştı, başka bir sokağa saptı. Orada iki katlı geniş pencereli bir ev dikkatini çekti. Önünde durdu. Evin alt kat pencerelerinde perdelerin arasından ölgün bir ışık süzülüyordu. Perdelere iki gölge aksetmişti. Heyecanlanarak seyretmeğe başladı, Gölgelerin elleri kolları oynuyor, birbirlerine karşı tehdidamiz daireler çizerek garib hareketlerde bulunu yorlardı. Belki de kavga ediyorlardı. Ayak sesleri işitti. Pencerelerin önünden mühim bir suç işlemiş bir mücrim gibi telâşla uzaklaştı. Gelen bekçi idi. Yaklaşınca dikkatle, şüpheli bakışlarla onu süzdü. Ahmed Vahid adamın düşüncesini derhal sezerek, beni belki de bir serseri, bir hırsız zannediyor, diye, gülümsedi. Cebin den bir sigara çıkarıp dudaklarına iliştirdi. «Ateşin var mı hemşeri» diye, tatlı, yumuşak bir sesle sordu. Bekçi tetkikinden memnun çıkmışa benziyordu. Kibriti uzatırken gülümsedi. Ahmed Vahid ondan ayrıîdıktan sonra bir zaman kendini takib ettiğini sanarak rahatı kaçmış bir halde yürüdü. Hatta bir aralık arkasında ayak sesleri duydu.Telâşla döndü ve beyhude endışeye düştüğünü anlıyarak gül dü. Sokağın başmdan doğru birbirine sokulmuş tek bir vücud halinde yürüyen bir çift geliyordu. Yaklaştılar, yaklaştılar Sümer Bank ve Cumhuriyet devrinde Türkiyenin endüstrileşmesi Ankara Ticaret lisesi öğretmenlerin den Dr. Said Emin Özbek, geçen yıl Tasarruf adlı bir eser neşretmişti. Bu sene de, bize «Sümer Bank ve Cumhuriyet devrinde Türkiyenin endüstrileşmesi > adlı bir fransızca eser hediye etmiştir. Dr. Said Emin Özbek içtimaî ve siyasî ilimler lisansiyesi, ticaret ve iktısadî bilgiler doktorudur. Muharrir, Atatürkle Celâl Bayara hürmetle ithaf ettiği bu fransızca eseri. doktora tezi olarak yazmış ve Lozan Ünivesitesi iktısad şubesine kabul et tirmiştir. Gene doktor, tezine, Türkiye bankacılığmdan ve bankacılık hakkındaki kanunlanmızdan bâhis bir mukaddeme ile başladıktan sonra, birinci kısımda Sümer Bankm ilk sekli olan Türkive Sanayi ve Maadin Bankasmdan ve bu : bankanın Türkiven n endüstri hayatmdaki faalivetinden, işlettiği fabrikalar dan bahsetmektedir. Muharrir. eserin ikinci kısmmda devlet Sanavi Ofi^inden ve ömrü pek kısa olan Türkiye Sanayi Kredi Bankasm dan kısaca bahsettikten sonra, üçüncü kısımda asıl rnevzua. Sümer Banka geçmektedir. Bu kısımda. Sümer Bankın faaliyeti ve tatbikı, Sümer Banka tevdi edilen birinci beş senelik plânın bütün teseb büsleri birer birer izah ve tetkik olun maktadır. Kitabm dördüncü kısmı, 19 uncu asırdaki Osmanh sanayiine kısaca bir göz attıktan sonra, Türkiye Cumhuri yetinin endüstri politikasmı hulâsa etmekte ve birinci beş senelik endüstri plâmnm mensucat sanavii. demir ve çelik sanayii, sellüloz ve kâğıd sanayiini, seramik yani cam ve şişe, porselen sa navii ve kimva sanayii kısımlarmdan bahsetmektedir. Doktor Said Emin Özbek, tezini, ikinci endüstri plânı ve üç senelik maden programımızın tetkikile bitirmiştir. Türkivenin endüstri hayatmı vazih ve canh bir surette hulâsa eden bu fransızca tezi yazmağa muvaffak olduğundan dolayı gene ticaret ve iktısad doktorumuzu tebrik ederiz. RADYO Kay Francis beşinci defa evleniyor Artistin müstakbel zevci Baron Raven Eric Barnekov isminde bir tayyare fabrikatorudur Holivud'dan yazılıyor: Şu sırada buraJaki en mühim dedikodu mevzuu estner şnizeli Kay Francis'nin beşinci defa evlenmesine aiddir. Kırk yaşlarında kadar aslen Alman olduğu halde uzun müddettenberi Amerikada yerleş mış bulunan geniş omuzlu, iriyarı vücudlü Baron Ravven Eric Barnekov, beyaz perdenin bu cazib ve füsunkâr kadınına âşık olmuş, Kay Francis de izdivac teklifini reddetmemiş... Yakırda nikâhları olacak!.. Evlenme denilen içtimaî mecburiyet ten dört defa ağzı yanmış olan Kay acaba bu sefer tahayyül ettiği saadete erişecek mi, dersiniz!.. Dört defa ayrıhp bosandığına göre esmer güzeü artisti hoppa, hırçın bir kadm zannetmeyiniz. O, bilâkis, kendi halinde, hayatın acı, tatlı safhalarından ibret alarak yaşayış tarzını ona göre tanzım etmiş akıliı ve tedbirli bir şahsiyettir. Bugün, eğer sinema artisti olmaasydı, her hangi bir müessesenin, ticarethanenin başına geçerek gene hayatmı kazanabilırdi. Kay, Amerikanın kibar ailelerinden birine mensubdur. Tahsilini büyük kollejlerden birinde yapmıştır. Fakat babasının talihsizlik yüzünden bir anda servetini kaybetmesi onu gene yaşında mücadeleye atılmak mecburiyetinde bırakmıştır. Binaenaleyh, zengin bir kadının kâ tibliğini yapmakla ise başlamış, o sırada milyoner Allan R. Ryan'ın oğluna tesadüf etmiş ve onunla evlenmiştir. Bir müddet sonra geçinemiyeceklerıni anlamış lar, iki tarafın muvafakatile nikâhları feshedilmiştir. İkinci kocası Villiam Gaston isminde biridir. Maatteessüf bu izdivacda da mes'ud olamıyan artist tekrar ayrılmağa mecbur kalmıştT. Kay üçüncü defa artist Kenneth Mac Kenna ile ev lenmiştir. Kenneth bir meslektaş olmasına rağmen esmer güzelinin ruhunu anlıyamamış, bir müddet sonra gene aynlık bas göstermiştir. Kay Francis'nin dördüncü kocasının ismini Holivud'da pek bilen yok... Maamafih ayrıldığmdan herkes haberdar... akşamki program J ANKARA: 12,30 karışık plâk neşriyatı 12,50 plâk.: Turk musikısı ve halk şarkilan 13,15 dahilî ve harıci haberler 18,30 karışık plâk neşriyatı 19,15 Turk musikisi ve halk şarkıları (Mukadder ve arkadaşları) 20 saat ayarı ve arabca neşriyat 20,15 Turk. masıkisı ve halk şarkıları (Semahat ve arkadaşları) 21 konuşma: Bayan Esmanm basma gelenler (Şakır Karaçay) 21,15 Studyo salon orkestrası 22 ajans haberleri 22,15 yarınki program ve İ3tiklâl marşı. ISTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisl 12,50 havadis 13,05 plâkla Turk musikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14 son 18,30 plâJüa dans musikisi 19,15 konferans: Fatih Halkevi namma: Dr. Fahreddın Kerim (Yaz ve Smir) 19,55 borsa haberlerı 20 saat ayarı: Grinviç rasadhanesmden naklen 20,2 Nezıhe Uyar ve arkadaşları tarafından Turk musikisi ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Omer Rıza Doğrul tarafından arabca soylev 21 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkılan 21,45 orkestra22,15 ajans haberleri 22.30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23 son. Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Operalar British Neyşinal: Don GiovannJ (Mozart'm) birinci perdesi. 21,50 Monte Ceneri: La boheme (Puccini'nin). 22,05 Milâno: Tristan ve İzolt'tan sahneler (Vagner'in). 22,35 Stnusburg: Rose ve Colas (Mon< signy'nin). 23 Kopenhag: Don Giovannl (Mo zart'm). 20,15 19,50 Büyük konserler Fay Francis Mevlid (Metanet) hurufat dökümhanesi sahibi Bay Mehmed Alinin ölümünün kırkmcı gününe tesadüf eden 23/6/938 parşembe günü öğle namazını mütea kıb Anadoluhisarı îskele camiinde Mevlid okutturulacağmdan arkadaşlarının teşriflerini rica ederiz. Merhumun ailesi ğacların yaprakları titreşiyor, karşı sıra daki evlerden birinin penceresİDe asılı olan küçük bez parçaları sallanıyordu. Gökte yıldızlar şimdi daha iri ve parlak görü nüyorlardı. Ay iki ince bulut parçasını yüzüne muhteşem bir dantel gibi örterek gizlenmişti. Ahmed Vahid bir müddet daha orada durdu, bekledi. Hayret içinde «fakal bu kadın neden böyle bir an görünüp kayboldu?» diye, kendi kendine söyleniyordu. Onun artık çıkmıyacağma kanaat getirince dönmeğe karar verdi. Hem artık gezmek için eski hevesi kal mamıştı. Hep o iri siyah gözleri düşünü yordu, kedi onun muydu? Fakat hayvancık neden böyle kendisine sokulmuştu. Hem onun olsa kedisini bırakıp içeri kaçar mıydı?.. Omuzlarını silkti. Balkona bir daha baktı ve kollarında kedi olduğu halde yürümeğe başladı. İçinden bir takım kararlar veriyor, hulyalar kuruyor du. Ertesi gün, kendinin kendisinin olup olmadığmı sormak bahanesile muhakkak gelip beyazlı kadını bulacaktı. Ondan sonrası kolaydı.. Maurice Chevalier Amerikada iken Kay ile Fransız komiği arasında bir aşk macerası cereyan etmekte olduğu hakkında bir rivayet çıkmıştı. Son izdivac hâdisesi bu dedikodularm asıl ve esası olmadığını bize pekâlâ isbat etti. O halde bize, Kay Fran Oda musikileri cis'ye yeni zevci Baron Barnekov ile 23,35 Doyçlandzender: Scriabine, Bort* mes'ud olmasını temenni etmekten başka kievicz. birşey düşmüyor... Lâkin güzel yıldız bu Operetler sefer de ayrılmağa kalkarsa pek ayıb o21,05 Prag: Serafin'in incileri (PLska * cek'in). lur ve geçimsizlik kabahati tamamile ona Askerî bandolar yüklenir. Çünkü «o iyi de, beş erkeğin beşi de mi fena!» suali bütün dünya se20,15 Doyçlandzender: Nefesli sazlar hor» kestrası. "r ' t • yircilerinin dudaklarında belirir!.. Berlin: Fransız bestekârlarının eserleri. 21,05 Frankrurt: Fransız BelçLka konseri. 21,35 Berlin: Graener, Schaeuble, Strauss'un eserleri. 21,35 Strassburg: Massenet*nin eserleri 21,35 Kolonya: Açık hava konseri. 21,50 Beromünster: Orkestra konseri. 22,05 Stuttgart: Ludvig Siede (riyaset ettiği orkestra ile kendi eserlerinı çaldıracaktır). 22,15 Varşova: Şopen'in eserleri. 23,10 Varşova: Senfonik konser. Bir iki satırla •İt Fransız artisti Albert Prejan yakında simdiye kadar hiç ismini duymadığımız îngiliz artisti Hildegarde ile bir likte «Concorde meydanı» isminde bir filim çevirecektir. Rejiyi Karl Lamac idare edecek ve Albert'in diğer partönerleri arasında bulunan Armand Bernad mühim bir rol deruhde eyliyecektir. İn giliz artisti Hildegarde güzel sesile en iyi şarkı söyliyen san'atkârlardan biridir. ^ Birkaç sene evvel en güzel macera romanlan mükâfatını kazanmış olan «Altı Ölü..» ismindeki roman filme çekilmek üzeredir. Bu kordelâyı yapmayı Fransız fiîim amillerinden Reni Grazy deruhde etmistir. + Holivud'daki sinema kumpanya larından biri Almanya tarafından Avusturyanın ilhakı mevzuu etrafında bir fi lim vücude getirmek fikrindedir. Bu kordelâda bilhassa Yahudilerin mevzuu bahsolacağı tahmin olunabilir. Çünkü filmin adı «Sürgünler» dir. Başrolü, ilhak esnasında Viyanada bulunmuş olan bütün dünyaca meşhur Yahudi kemancı Jasha Heifetz oynıyacakhr. Jt Fransızların yapacaklarını evvelce haber verdiğimiz «Bay meb'us!» ismindeki filmin çekilmesine başlanmıştır. Mühim rolleri Elvire Popesco, Michele Simon, Marguerite Moreno, Jules Berry oynamaktadırlar. Şarkı konserleri 20,15 *" Beromünster: (gramofonla). Heinr. Schlunus NÖBETÇİ ECZANELER ı Çanakkaledeki göçmenlerin iskân işleri J Bu gece sehrimizin muhtelif semtlerindeki nöbetçi eczaneler şunlardır: Istanbul ciheti: Eminönünde (Minasyan), Alemdarda (Ali Rıza), Kumkapıda vBellu»), Küçukpa > zarda (Necati), Şehzadebaşuıda (I. Hakkı), Fenerde (Vıtali), Karagumrükte (Suad), Şehremıninde (HAmdi), Aksarayda (E. Pertev), Samatyadi. (Teofilos), Bakırkoyde (Merkez), Eyubd» (Hıkmet Atla maz) eczaneleri. Beyoğlu ciheti: Maçkada (Feyzi), Tsrtısbnde (Kemal Rebül), Galatasaray Istıklâl caddesinde (A. Cevad), Posta sokağında (Garih), Topçular caddesinde (Hidayet), Kasımpaşada (Vasıf), Halıcıoğlunda (Barbud), Beşiktaşta (Vidin), Ortakoy, Arnavudkoy, Bebek eczaneleri. Kadıköy Mods» caddesinde (Bahaeddin), Pazaryolunda (Rifat), Üsküdarda (Omer Kenan), Bujrükadada (Şinasi Rıza), Heybelide (Halk), Beykoz, Paşabahçe, A. Hisar eczaneleri. Bahçe Mimarı Mevlud Baysal Dörduncu Vakıf Han dörduncu kat, 18 numara. Telefon: 23426 Telgral adresi: Mim Baysal îstanbul Büyük şehit ve kasaba parklan; Anıt, meydan, çocuk parklan ve villâ bahçeleri için tnodern proje ve plânlar hazırlar; keşifnamelet tanzim eder. Projelerin arazide tatbikatını deruhde ve taahhüd eder. Büket, nişan sepeti ve çelenkleı için vapılan siparişler sür'atle hazulanır. Çiçek, sebze tohumlan; fide ve fidanlar; süs, meyva ağaç ve ağacçıklan; bahçe alât ve edevab ve ehlîyetli Bahcivanlar çönderir. Kedi kucağında bir çok sokaklara girip çıktı ve nihayet gene bir bekçinin delâletile evini bulabildi. Yatağına girdiği zaman saat üçtü. Bunaltıcı sıcak hafiflemişri. Havada tatlı bir serinlik vardı. Rüzgâr tül perdelerle oynuyordu. Vücudü yorgun, kafası, bu uzun gece dolaşmasının verdiği tatlı, sarhoşlatıcı dönme içinde gülümsiyerek gözlerini kapadı ve derhal uyudu. Ertesi sabah kalkmca siyah kediyi her tarafta aradı, bulamadı. Hayvan kaçmış olacaktı. Ayni günün akşam üzeri Ah med Vahid bir aralık parlak siyah gözlü beyazlı kadının bulunduğu balkonlu evi aramağı düşündü. Fakat, dairedeki bir arkadaşının gevezeliğine dalarak fikrini mevkii tatbika koyamadı. Zaten kendini yorgun, uykusuz ve neşesiz hissediyordu. Gece verdiği kararlar ise kuvvetle üflenmiş bir tuz yığını gibi kafasından uçup gitmişlerdi. Sabah gecenin sihrini boz muş, o güzel yaz gecesinin içinde yarattığı mubalâğalı heyecanı, tecessüsü, sevinci, saadeti çiy ışığile sanki soldurmuştu. GeAhmed Vahid azaba, sıkınhya benzer ceyi artık uzak, manasız bir rüya gibi hislerle bunlarak bir müddet orada dur hatırlıyordu. Şimdi tek bir arzusu vardı. Geveze ardu. Boş balkona uzun uzun baktı. Kedi hâlâ kollarının arasında idi. Hiç sesini kadaşından biran evvel kurtulup, derhal çıkarmıyordu. Belki de uyumuştu. Etraf evine gitmek, hemen yatağına girerek ta çıt bile yoktu. Yalnız hava biraz uykusuz geçirdıği saatleri telâfi etmek.. değişmiş, hafif bir rüzgâr çıkmijtı. A , Peride Celâl Yukanda: Göçmenlerin hayvanlan baytarlar tarafından muayene ediliyor, aşağıda: Kilya garnizonuna göçmenle* çıkanlıyor Çanakkale (Hususî muhabirimiz lışan memurlar tarafından süratle ta den) Romanyadan gelecek göçmen biiyet ve göçmen kâğıdları, gümrük ler için bir ay evvel bir program hazır muafiyet beyannameleri yazılarak iaşe lanmıştı. Bu program mucibince sıhhî paralan dağıtılmı§, büyük bir intizam idarî ve iaşe işlerine bakılmak üzere içinde her biri müretteb mahallerine 55 kişilik bir memur kadrosu tesbit e gönderilmişlerdir. dıldi ve Kilya koyunda da plâjda gayet Bu işlerin bu kadar çabuk, hiçbir sı muntazam bir kamp hazırlandı. zıltıvameydan vermiyecek kadar düzNazım vapurile gelen 385 hane ve gün gidişinde en büyük âmil, her şeyin 1470 kişiden mürekkeb olan Romanyalı evvelden düşünülerek büyük bir dik göçmenler, derakab kampa almdılar, katle kampta hazırlanması ve bu işleri kampta kendileri, hazırlanan kazanlar büyük bir dikkat ve lıyakatle idare eda pişirilen sıcak yemeklerle izaz edil den Maydos kaymakam vekili Rıza Ediler. Hasta olanları doktorlarımız tara libol ile elli beş memurdan mürekkeb fından, kampm muvakkat küçük has mesai arkadaşlarının himmet ve gay tanesinde tedavi altma almdılar. Bay retleridir. tarlarımız bütün hayvanlarım muayeBu göçmenlerin de gelmesile kazamıneden geçirdiler. Kamp bürosunda ça zın yüzü gülmüş ve şenlenmiştir. Göç Satılık Kârgir Ev Kızıltoprak ile Feneryolu arasında tramvay caddesi üzerinde 147 numaralı yeni kârgir ev satılıktır. 12 odası, 2 banyosu, bir buçuk dönüm bahçesi vardır. Bir katı ayrı kiraya verilebilir. Pazar ve çarşamba günleri içindekilere müracaat olunur. menler, çalışkan, dürüst tavırlı, bilhassa vaktile halli insanlardır. Beraberle rinde getirdikleri çift ve koşum hayvanlan, arabaları ve sair eşyaları mem.. lekete büyük bir servet kazandırmıştır.