8 Mayıs 1938 CUMHURIYET BERLİN MEKTUBLARI: Almanyada yeni bir seyyar sergi Soysuzlaşmış san'at «Tedavisi gayrikabil bir zırdeli bir kedi başı modeli yapmak isteseydi ortaya ancak böyle bir eser koyabilirdi» iktısadî hareketler Küçük sanayiin vaziyeti Teşviki sanayi kanunile muamele vergisi kanununun küçük sanayi zümresine ithal imkânını verdiği sanayi erbabı arasında son günlerde bir kaynaşma görülüyor. Kendileri için hayatî bir mevzuun üzerinde meşgul oluyorlar, Ankaraya heyetler göndermeğe karar veriyorlar. Bu hayatî mevzu, muamele vergisidir; muamele vergisi kanunu üzerinde tadilât yapılmasma karar verilmiş olması onları böyle harekete geçirmiştir. Başta Marangozlar cemiyetinin seçtiği heyet olmak üzere bazı heyet ve mümessiller Ankaraya gidecektir. PENCERESİNDEN j PAZABDAN PAZABA Düşünceler ve rüyalar Gene sulh ve bahar Nakliyat şirketi Çıldıran mandalar Zavallı kadın Düşünceler ve rüyalar İzzet Melihin fransızca düşünüp türkçe yazdığına dair Paris gazetelerinde çıkan dedikoduyu kendisi tekzib etti. Bu haber doğru ve yahud yanlış, o ayn mesele. Bir muharrir fransızca düşünebilir, ingilizce duyabilir, almanca irade edebilir ilâh... O da avrı mesele. Fakat bu fransızca düşünmek meselesinde rökor kıran bir muharririmiz daha var. î?mini söylemeyim. Tercüme ve telif yazılarile tanmmıştır. Geçen gün kendisine rastgeldik. Hemen bu bahsi açtı: İzzet Melih fransızca düşünüyormuş, dedi, bunda saşılacak ne var? Hemen kaleme sarılmıssmız. Ben birşey demedım. Kendisi de tekzib etmiş. Neden tekzib etmiş? Fransızca düşünmek ayıb mı? Ben her vakit daha ileriye giderim. Anlamıyarak yüzüne baktım. Gözle rimde parlıyan suale şu cevabı verdi: Rüyalarımı bile fransızca görürüm! dedi. Üstad biraz arabca da bilirdi. «Arabca mı sayıklarsmız?» diye soracaktım, türkçe düsündüm ve sustum. Gene sulh ve bahcnr Baharın ilk ay ları soğuklarla, yağmurlarla, fırtınalarla, zelzelelerle, fe yezanlarla geçti. Yeni ameliyat ol / muş ve hastaneden ' yeni çıkmış bir hasta gibi, ilkbaharın benzi hâlâ soluk; şakaklarında hâlâ soğuk ter damlaları var. Onu İstanbul sokaklarında görürseniz tanımazsınz. Mecmua kapaklanndaki renkli resimlerine hiç benzemez. Fazla rötüs görmüs geçkin bir kadm fotoğrafile aslı arasındaki farkı andıran büyük bir mesafe, onu resimlerdeki, şiirlerdeki ve takvimlerdeki bütün tasvirlerinden ayırıyor. Birkaç gün var ki tam nekahet devresine girdi, betine benzine biraz kan geldi, fakat gene yatağa düşecek diye içimizde bir korku var. Bahan ve suihu güzel bir kıza benzetmek âdettir. Yıllar var ki ikisinin arasında en kuvvetli benzeyiş münasebeti değişti. Şimdi ikisi de hastadır. Biri kıştan, öteki harbden bir türlü kurtulamıyor. Şurada hava açsa, ötede bir zelzele; şurada bir dostluk ittifakı olsa, ötede bir harb veya bir ihtilâl. Yeni nesillere tam bir bahar ve tam bir sulh örneği gösteremedik. Parmaklarımız kitab ve mecmua resimlerine uzanıp kaldı. Bir de nakliyat şirketi açalım. Sorduk: Niçin? Tercüme kadar nakil bolluğu da var. Bu kadar «nakleden» dururken bir de nakliyat şirketi açmak doğru olmaz mı? dedi. Delilik de bir fendir!.. ; Çıldıran Geçenlerde gazeteler Mezbahada { /$T\ f iki mandanın çıldırdığını haber verdı ler. Sonra ne olmuş yazmadılar. Fakat .. ,, . ben şöyle tabmin e ' ~^Ü ' cîivorum: Mezbaha Müdürü, Mazhar Osmanı çağırtnvştır. Ustad da mandaları muayene ettıkten sonra şu tavsiyelerde buüunmuştur: Yeni bir rejim şartlır Alkol kat'iyyen yasak. Zihinleri de fazla yorulmasın. Kendilerine tees«ür ve heyecan veren şeyler de memnudur. Hafif müsekkin ve neş'elı musıki dınlesinler, bahçede gez sinler ve bahan seyretsinler. Ben gene gelir, bakarım. Fakat, sakın, Mazhar Osman olduğumu haber almasınlar. Küçük sanayi erbabınm, halen muamele vergisi vermediklerine göre neden şi kâyet ettikleri cidden merak edilecek bir noktadır. Hakikat şudur ki, küçük sanayi erbabı diye tarif edilen beş beygirden aşağı kuvvei muharrike ve on ameleden az ınsan kuvvetıle çalışan müesseseler vergiyi vermemek için değil, bilâkis vermek için teşebbüsler yapmaktadırlar. Bunun sebebi, bugünkü himayeyi sanayiin Sergiden iiç eser. Ortadaki bir kedi başıdır menfaatlerine uygun görmemeleri ve inBerlin Nasyonal sosyalist rejim bir sürü plâstik eser teşhir edilmiştir. Bun kişafına engel telâkki etmeleridir. Küçük sanayi erbabının bu husustaki Almanyanm büyük şehirlerinde yeni bir ların ekserisi buhran senelerinde Alman dileklerini şöyle hulâsa etmek kabildir: seyyar sergi dolaştırıyor. Adı Entartete müzeleri tarafından binlerce marka satm 1 Kanunun beş beygir haddini yirKunst. Bunu mütereddi, daha doğrusu alınmış ve o zamanki münakkidler tarasoysuzlaşmış san'at diye türkçeye tercü fından zamanın hakikî birer şaheseri ola mi beş beygire çıkarmak yani yirmi beş me edebiliriz. Sergide Kübism, Fiitü rak kabul edılmislerdi. Bugün bu tablola beygirden yukarı bir kuvvetle çalışan mürism, Dadaism adı verilen san'at maska nn karşısmda yalnız hayret hissi duyulu esseseleri bugünkü vergi şeklile teklif etralıklarına aid eserler teşhir ediliyor. Taf yor ve herkes birbirine soruyor: Bu tab mek. silâta geçmeden evvel ahlâk buhranı, loya mı 2500 mark verilmiş? Bunları ya2 Bundan aşağı kudret ve amele iktısadî buhran, siyasî buhran adlarile panlarm deli oldukları muhakkak. Fa ile çalışan iş yerlerini de vergiye tâbi tutortaya çıkan buhranlar serisinde san'at kat satın alanlar, bunlara avuç dolusu al mak, bunun için de: buhranının da bir ibretli safha olduğunu tın mark veren bu müze idarecileri de mi A Bu müesseselerin başarmalarına hatırlatmak lâzım. çıldırmışlardı? imkân olmıyan defter tutmak, beyanna$urada bir tablo: Kahverengi bir ze me tanzimi gibi işlerden vareste tutulmaAlmanyada bilhassa Umumî Harbi takib eden sefalet ve ıstırab senelerinde minin ortasına bir gazetenin aşağı köşe lan. anarşi ve muvazenesizlik her şeyde ol sinden bir müselles, müsellesin üst taraB Verecekleri vergi miktarınm her duğu gibi san'atta da büyük bir rol oy fına da gene ayni gazetenin ilân sahıfe sene için, yaptıkları iş hacmine göre, içinnamıştı. «Bizzat san'atkâr anarşist olmak sinden kesilmiş bir daire yapıştırılmış. de kendi mümessillerinin de bulunacak mecburiyetindedir» kaidesile vuzuha, nis Tablonun iki iç köşesini kalın bir sicim ları bir heyet tarafından verecekleri verbete, manaya.. Hulâsa san'atı san'at ya parcası birbirine bağlıyor. Bu bir «haltı gi miktarınm tayini. pan her şeye tekme vuruldu. Bu devrin fâsıl» dır. Bunun bir tarafına kocaman, Bize öyle geliyor ki, şu tekliflerde Hasan'atını anlaşılmaz bir muamma, yahud kara bir 8 rakamı yazılmış. Diğer tarafa zinenin menfaatlerine aykırı bir cihet yokgülünç bir bilmece halinde temsil eden bir tahta halka ve bir kibrit kutusu yapıştur. Bilâkis şimdiye kadar vergi alınmışaheserler (?) şimdi Berlinde, Propa tırılmış. Kibrit kutusunun alt tarafına bir yan zümre dahi kendilerinden vergi alınganda Nezaretinin açtığı sergide ve re pembe, bir filizi yeşil ve bir mor müselles masını istemektedir. jimin ülkülerine uygun bir dekor içinde çizilmiş. Ust tarafa da bir delik açılmış. F. G. Tablo tamamdır. Bir de isim yaratmak lâhalka gösteriliyor. Bu sergi, büyük Alman şehirlerinin zım. O da san'atkârın karihasından doğuveriyor: Sahilde rüya!. hepsini dolaşacak. Delide alâmeti farika aranmaz ya!. Nasyonal sosyalizm, san'atı bir deli îşte şurada bir kedi başı modeli. Anlatsaçması haline getiren bu cereyanlara Bükreş 7 (Husu r tıgım tablo sahilde rüya idi. Kedi başı «Yahudi» damgasını vuruyor. sî) Eski Başve Hitler de bizzat bir san'atkârdır. ayni tip san'atkârın elinde ne hale gelir, kil M. Oktavian San'at muhitinden yetişmiştir ve cemiyet tasavvuru mümkün. Bugünün manaya, Goga bugün saat hayatında olduğu gibi san'atta da disip vuzuha, nisbete ehemmiyet veren san'at 14 te ölmüştür. Ulinin mutlak bir şart olduğuna kanidir. telâkkisi bu kedi başı hakkındaki hükmü mumî Harbden evSan'at maskarahkları karşısmda nefretini nü bir ufak levha ile tesbit etmiş: «Teda vel facia piyesleri visi gayrikabil bir zır deli akıl hastane yazmakla büyük şöyle anlatıyor: sinde bir kedi başı modeli yapmak iste bir şöhret kazanan « Bunlar ortaya ne koydular? Sakat, seydi ortaya ancak böyle bir eser koya M. Goça, Roman dejenere, çirkin insan vücudleri; yalnız yanın İtilâf dev bilirdi.» nefret hissi veren kadmlar, insandan ziletlerile beraber Sergi binasının üç katı da beşer zekâyade hayvana yakın erkekler ve nihayet harbe girmesini te Müteveffa M. Goga Allahın lâneti sayılabilecek iğrenç ço sının bu çılgınlık devresine aid yığın yı mine çalışmış. 1931 de millî çiftçi fır cuk tipleri ve bir sürü gülünç muamma. ğın vesika ile dolu. Ziyaretçiler tablolar kasını kurmuştu. 30 kânunuevvel 1937 de Başvekâlete Şimdi karar kendiliğinden ortaya çı dan bir mana çıkarmak için boşuboşuna gelen M Goga 16 şubat 938 tarihinde kıyor: Kübism, Pütürism, Dadaism. uğraşıyorlar ve her tetkik bir tebessümle mevkiini Patrik Miron'a terketmek Artık hiçbir zaman bizim yeni kültür yahud «hay Allah müstahakını versin!» mecburiyetinde kalmıştı. hayatımızda yer alamıyacaklardır. Bun der gibi bir baş sallamasile bitiyor. Çünlan geçmişe karışan kültür bozgunluğu kü her tablonun bir de muhteşem adı var. Sabık Ingiliz Hariciye Nazımuzun birer nişanesi olarak sayacağız.» Bütün bu eserler birkaç delinin mariferının bir nutku Zavallı kadın Amerıkada bir adam, haftada bir gün hayvanat bah çesine gider, iki saat yalnız kaplanları seyredermiş. Bu, böyle aylarca devam etmiş. Bır gün bahçenin memuru bu adama yaklaşarak: Affedersiniz, demiş, siz bir hayvanat âlımi misiniz? Hayır! Kaplan avcısı mı?'r "" Hayır! O halde?.. Ben küçük bir tüccarım. Kanmı çok döverdim. Mahkemeye müracaat etti. Hâkim de beni altı ay haftada bir kere buraya gelerek kaplanların hayatını tetkike memur etti. Sebeb? Erkek kaplanın dişi kaplana karşı benden daha nazik davrandığını öğren mem lâzım geliyormuş. Oğrendiniz mi? Evet, doğrusu birbirlerine çok hürmetleri var. Memur gülerek demiş ki: Siz bakmayın. Onlar da insanlara benzerler. Herkesin önünde birbirlerine karşı pek naziktirler, fakat, hele bir kalabalık çekilsin de görünüz! Bunu duyan adam, birdenbire, bir kelime söylemeden ayrılıp gitmiş. Dosdoğru eve gitmiş olacak. Zavallı kadın! Eski Romanya Başvekili Goga vefat etti Nakliyat şirketî Son ayların tercüme bolluğunu gören bir muharrir arkadaş, bir müter cimler cemıyeti teş kilini teklif ediyor du. Birimizden bir dedi ki: 24 yıl önce başlanıp da Büyük Harbin , patlak vermesi üzerine yarı kalan bir sat J ranç partisine şu günlerde yeni baştan ve yarım kaldığı yerden devam edilmek üzere bulunduğunu gazetemiz yazdı. Saçlan kıpkızıl veya simsiyah iken başladıkları maçı şimdi ak saçh kafalarile bitirmeğe teşebbüs eden inadcı oyunculardan « biri Alman, biri de Amcrikalıdır. | Bu haber bana birkaç satranç oyunu fıkrası hatırlattı. Gülünç olduklan için içlerinden iki tanesini yazıyorum. | 1 Hind mihracelerinden biri pek sevdiği, kendine nedim edindiği maymuna da satranç öğretmiş ve onunla hergün bir parti oyun çevirmeği adet edinmiş, maymun, yenile venile yenmeğe alışılacağını Deli Petro'dan daba önce anlıyan zekilerden olduğu için birkaç ay efendiine yenildikten sonra bir gün parlak bir mansube ile atmı sağdan, ferzini soldan yürüterek, fillerile ruhlarına da kuvvetli mevkiler tutturarak (kiş) demiş ve mihraceyi mat eylemiş. Hükümdarlık gururu yenilmeğe tahammül etmez. Hele mağrur bir hükümdarm maymuna karşı mağlub mevkide kalmasma imkân bulunmaz. Bu sebeble mihrace kızar, köpürür, yanıbaşında duran topuzu yakaladığı gibi maymunun kafasına indirir ve zavall: kelleyi ağırca yaralar. Fakat üç beş gan sonra hiddeü geçer, henüz başı sarılı bulunan maymunu tekrar oyun başına çağırır. Hayvan, yediği topuzun acısını unutmamakla beraber galib olmak zevkini feda edemez. Gene güzel bir mansube kurar, zaferi temin eder. Şu kadar ki (kiş) demeden önce etrafma göz gezdirir ve gözüne ilişen bir bakır tası tolga gibi başına geçirdikten sonra efendisinin şahına kiş der, oyunu kazanır!.. 2 Çöl çocuklannm deve üzerinde tahtasız ve aletsiz satranç oynadıklan rivayet olunur. O çocuklardan bir çifti kızgın çöîü deve üzerinde aşarken bu şekilde oyuna girişirler ve tamamlamadan bir vahaya ulaşarak ayrı ayn çadırlara misafir olurlar. Oyunda son taşı oynıyan yolcu uyurken rüyasında yanlış hamle yaptığmı görür ve hemen uyanarak öbürünün çadırına koşar, seslenir: Arkadaş, biraz dışarı gelir misin? Mühim birşey söyliyeceğim. Meğer beriki de rüyasmda o yanlış hamleden elde edeceği kazanca göre mansube kurmakla meşgul imiş. Arkada: şınm sesini duyunca uyanır ve yattığı yerden haykınr: Taşı geri almak istiyorsan olmaz. Çünkü aradan zaman geçti. Artık dönemezsin! Görülüyor ya. Deliliği fen sayıp da bu fennin en azından yetmiş fash bulunduğunu ve hakıkatte deliliğin kaç çeşid olduğuna ise kimsenin akıl erdiremiyeceğini söyliyen mütefekkirin hakkı var!.. M. TURHAN TAN İnhisarlar idaresi îzmir fuarında 50 bin sigara dağıtacak İzmir (Hususî) Fuar günleri yaklaşmakta ve bu sebeble hazırlıklara bir kat daha hız verilmektedir. Hükumetimiz, Nevyork beynelmilel sergisine resmen iştirak edeceği için Amerikanm da bilmukabele İzmir fuarına iştiraki umulmaktadır. Bu takdirde, fuarın beynelmilel mahiyeti daha genişlemiş olacaktır. İnhisarlar idaresi, Fuarın açılış gü nünde, yerli yabancı ziyaretçilere dağıtılmak üzere elli bin kutu sigara imaline baslamak üzeredir. Bu kutularda hem tütünümüz, hem de fuarımız reklâm edilecektir. Keza, şimdiye kadar posta müraselâtında fuar için yapılan reklâmlar, ücrete tâbidi. Komite, hükumete müracaat ederek bu reklâmların ücretten istisnasını istemiş, ayrıca İstanbul ve Ankara rad yolarında fuarımız için meccanî neşriyat yapılmasını alâkadarlardan rica etmiştir. Yugoslavyada çıkan «Enstitü Balkanik» mecmuası, komiteye müracaatle, mecmuada İzmir fuan için yer ayrıldığını ve nesredilmek üzere muntazaman yazı beklendiğini bildirmiştir. Gösterilen bu dostça hareket, şükranla karşılanmıştır. Türk Rumen Ticaret Odası fuar müddetince şehrimize müteaddid seya hatler tertibini kararlastırmış ve şimdiden muhtelif teşebbüslerde bulunmuştur. Yakın, uzak dost memleketlerden muhtelif firmalar, komite riyasetine müracaatle iştirak, gümrük sartlannı ve saireyi sormaktadır. Dün de Halebdeki büyük bir ipekli fabrikası, zengin bir kolleksiyon göndermiş, iştiraki takdirinde gümrük ve fuarda ne gibi muameleye tâbi tutulacağının bıldırilmesıni istemış tir. vamlı bir surette teessüs etmiş olacaktır. Basbakanımız Celâl Bayar Yugoslavyaya Türk milletinin selâm ve muhabbetini götürürken kendisini ayni milletin bu kanaatleri dahi tesyi ve takib etmekte olduğunu söylemekle ancak hakikati ifade SERVER BED1 Başbakanın dost Yugoslavyayı ziyareti IBaşmakaleden devamt değildir. Eser o kadar güzeldit ki onun tahakkuk ettirilmesi şerefinden her taraf belki de haksız olmıyarak kendisine büyücek bir pay ayırmaktadır. Doğrusu şudur ki eserin tahakkuku için dört Balkan devletinin genış görüş ve isabetli karar meziyetlerini göstermeleri lâzım gelmiştir. Fakat bir iki nirengi noktasını tesbit etmek kabildir: 1 : Türk Yunan dostluğunun kuruluşu, Balkan Antantının tahakkuku imkântna filî bir delil ve mukaddeme teşkil etti. 2: Büyük Kral Aleksandr'ın Romanyaya yaptığı ziyareti takiben İstanbulda Büyük Şefimize mülâki olarak her ikisi de devlet reisi iki büvük askerin bu mevzu üzerinde konuşmaları Balkan Antantının en sağlam temellerini attırmış oldu. 3: Romanyanm antantı takdir ve takviyedeki himmet ve hizmetleri unutulamaz. Bu tasnifte görülür ki Yugoslavya büyük Kralı Aleksandr'm şahsında Antantın Balkanlara teşmili işinde kuvvetli bir tredünyon vazifesi görmüştür. Atatürkün müteveffa büyük Krala karşı beslediği ve onun aziz hatırasma karşı bugün dahi ayni kuvvet ve samimiyetle muhafaza ettiği asil dostluğun hikmetı buradadır. Dost ve mü^tefik Yugoslav milletine gelince o müteveffa Kralınm bir ve yüksek görmek istediği ve Balkanlılar ailesinde hürmete lâyık bir mevki işgal etmesini gaye edindığı kahraman mıllettir ki Atatürkünden son neferine kadar bütün Türk milletinin daima candan takdir ve muhabbetlerile muhattır. Kayidsiz ve şartsız olarak özüne de, sözüne de istinad ve itimad olunabilen idealist bir cemiyet: îşte bizim nazanmızda Yugoslav milleti budur. Balkan Antantını teşkil eden milletlerin her biri büyük meziyetlere sahibdir. Yugoslavyayı güzel antantımızın belkemiği mesabesinde saymakla elbet hata etmıyoruz. Balkan Antantındaki çok kuvvetli bir esas, kendisine dıkkat olunmak liyakatini haizdir: Hükumet başındaki şahıslar değiştiği halde antant kıymetinden ve kuvvetınden hıçbır şey kaybetmiyor, belki daima daha ziyade kazanarak daima daha kuvvetli oluyor. Yunanistanda çok degisiklıkler oldu, Yugoslavyada Sto yadinoviç Y^evtiç'i istihlâf etti. Romanyada Tıtülesko'nun uzaklaştığı hükumet, müteaddid mümessiller değistirdi. An tant daima ayakta ve daima daha kuv vetlidir. Sebebi?.. Çünkü antantımız hükumet adamlannın geçici politika kom bınezonlarından ibaret bır ış degıldir, belki sağlam sulhu kendilerine ideal edinen milletlerimizin karşılıklı muhabbet ve itimadlarına dayanmaktadır. Onun için bu antantın yavaş yavas 60 milyon nü fuslu bir ittihad camiasına doğru terakki yolunda olduğunu biz kuvvetle ve samimiyetle iddia etmekteyiz. Balkan Matbuat Birliği konferansında Yuçosîavyalı meslektaşlanmızın önavaklığile Türk Hatav davamızın bütün Balkanlıları tıpkı kendi davaları imiş gibi alâkadar ettigi ve edeceği kuvvetle tebarüz ettirilmişti. Bu aziz hatıra milletlerimiz arasındaki dostluk bağmın nekadar kuvvetli olduğunu ve daha nekadar kuvvetli olabileceğini göstermeğe kâfidir. Balkanlı müttefiklerden herbirini alâkadar eden her meselenin bütün BalkanlıIan ayni kuvvetle alâkadar edeceği bir kaıde olarak teessüs ettiği gün dünya tarihine büyük neticeli yepyeni bir fasıl açılmış olacaktır. Bu büyük neticelerden bir mühimi şudur: Artık dünyanın bu bölgesınde sulh, asla harbetmek mecburiyeti olmaksızm, kendiliğinden ve de $imdi artık Almanya için hakikaten bir mazi olan san'at buhranını bir tarih vesikası halinde ortaya koyuyor. Bu teşhirin arkasında nasyonal sosyalizmin bitip tükenmiyen propagandası vardır. Düsmanlarının zayıf ve gülünç taraflarını ortaya koymakla rejim muhakkak ki kendisini memlekette köklendiriyor. ti değildir. Bir devrin haleti ruhiyesini Blakoool 7 Beynelmilel rotari kugösteriyorlar ve bu itibarla manidardır Iübleri konferansı münasebetile bir nutuk lar. söyliyen sabık Hariciye Nazırı Samuel Hoare, demiştir ki: Sergide teşhir edilen tablolardan bir « İyi arkadaşlık. karakterimizin şiarıkısmı gülünç ve çirkin temsillerle dinî ve dır. Biz fena bir düşman olduk. Nefret millî an'aneleri, askerliği, ahlâk ve mukaddesatı tezyif etmeğe çalışmış muayyen etmeği bilmiyoru?. Kin bağlıyamayız. Bununla beraber çok müsamahakârlık ve maksadh san'atkârlann elinden çıkmışnikbinlik gösterdik. Bizim tekrar silâh «Soysuzlaşmış san'at» sergisi Reichs tır. Bu itibarla halkta rejimin istediği in lanmamızın daha evvel bışlaması icab etag'm yanındaki bir binanm üç katmı iş tıba daha kolayhkla uyandırılıyor. derdi. Etrafımızdaki memleketlerle iyi ADNAN CAHİD ÖTÜKEN komşuluk münasebeteri idame etmek is gal etmektedir. Sergide yüzlerce tablo ve tiyoruz. İngilterenin hakikî hancî siya seti din ve ideoloji harblerinden daima uzak kalmıştır ve parolası şudur: « Yaşamak ve diğerlerinin yaşama sma mâni olmamak.. Herkes kendi işle rile uğraşmalıdır.» îstanbul Kız Lisesinde dünkü müsamere Lord Halifaks Cenevreye gidiyor Paris 7 (Hususî) Milletler Cemi yeti konseyi toplantılarma iştirak et mek üzere Cenevreye gitmekte olan İngiltere Hariciye Nazırı Lord Halifaks bu akşam saat 9 da Parise muvasalat etmiştir. Hariciye Nazırı M. Bone, İngiliz meslektaşmı karşıhyarak, istasyonda yanm saat kadar günün meseleleri hakkmda müdavelei efkârda bulunmuştur. Lord Halifaks saat onda Cenevreye müteveccihen Paristen hareket etmiş levini müteakib mektebin en küçük ta tir. lebesi Şive bir piyano konseri vermiş, Nevin tarafmdan şan yapılmış ve talebe tarafından millî şarkılar söylenBütün doktorlann birleştikleri hamiştır. Bundan sonra türkçeye yeni kikat şudur: baştan adapte edilen (Merakî Hanım) Reçel. ve şurup en iyi sağlık ve piyesi temsil edilmiştir. Müsamereden kuvvet ilâcıdır. sonra bir çay ziyafeti verilmiştir. Resmimiz, temsil heyetini göstermek Ulusal Ekonomi ve Arttırma kurumu tedir. İstanbul kız lisesi eski ve yeni me zunlarınm tahışma çayı, dün, mektebin Cağaloğlundaki müsamere salonunda verilmiştir. Müsamereye evvelâ, İstik lâl marşile başlanmış, bundan sonra mekteb müdürü bır nutuk söyliyerek gelenlere teşekkür etmiştir. Badehu iki ses üzerinden bir koro yapılmış, millî parçalar teganni edilmiştir. Eski mezunlardan Naime Halidin söy Ev kadınları etmiş oluruz. YUNUS NADİ