CUMHURfYET 14 Xisan 1938 Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Kulüblerimizin çalışma tarzı Yazan: NÜZHET ABBAS Bu seneki miHî küme haricindeki futbol maçlannı seyreclip de futbolumuzun atisi bakımından endişe etmiyenleri doğrusu bîraz farla tasasız buluyorum. Eldeki birinci smıf oyuncuların seneden seneye formlarından tabiî olarak düşmelerine mukabil yerlerine yenilerinm yetiş mediğini görmek için ne fazla bir keskin goze, ne de futbol allâmesi olmağa ihtiyac yoktur. Fakat acaba vaziyette normalin fev kinde endişeye mahal yok ve bu bizde hcr zaman böyle gider, bir zaman sonra gene kendiliğinden diizelir bir iş midir dc; biz fazla izam ediyoruz? Ben bu suale müspet cevab verecek kadar herşeyi yolunda gider görmüyorum. Futbolun başka sporlardan ayn bir vash, kalkınma ve yaşamasınm herşey d«n evvel mümkiin olduğu kadar fazla müsabakaya ihtiyac göstermesindedir. Maç adedi arttıkça futbolun istikbali de o derece müenımen demektir. Ancak maç adedinin de gelişigüzel artması gayeyi temine kifayet etmez. Alâkalı, munta zam ve kendi sınıfı dahilinde tertib edi lecek sıralı müsabakalardır ki takım ve futbolcu yetişmesinde en büyük amildir. Millî küme haricindeki müsabakalann hele küçüklerin çarpışmalarının üç beş senedenberi ihmal edilmekte olduğuna hiç şüphe yoktur. Bu meyanda geçenki yazılanmızda temas etmiş olduğumuz gibi mekteblerimizde sporun terbiyei bedeniye lehine ihmal edilmekte olduğuna da tekrar işaret edebiliriz. Kulüblerimiz hemedense son zamanlarda küçükleri, bizi futbolun atisinden endişe ettirecek kadar ihmal etmektedirler. Bunda saha azlığının da rolü yok değildir. Yalnız şurasını kat'î olarak söylemek isteriz ki en büyük kusur maçları organize şeklimizdedir. Genc elemanlan teşvik için onlara büyük seyirci kütleleri önünde yarımşar saatlik müsabakalar yaptırmak kadar feyizli neticeler verecek hiçbir tedbir yoktur. Halbuki biz bu işi son senelerde külliyen ihmal ediyoruz. Vaktile Fenerin, Galatasarayın ve daha baska takımların kücük takımları vardı ki bunlar arasmdan Zekiler, Nihad lar, Alâeddinler, Bekirler, Leblebi Mehmedler ilâh. gibi futbol sahasında Türkün yüzünü Avrupada ağartan oyuncular yetişmişti. Bu küçükler üzerinde kendi öz oğulları gibi uğraşan kulübcüleri miz de eksik değildi. Ve o günkü kü çükler takımları ve kulüblerile çok yakından uğraşan idarecileri sayesinde idi ki bir vakitler f utbolumuz Avrupa ile boy ölçüşecek seviyeye gelmiş bulunuyordu. Bugün halimiz tıpkı son sennayesini riske eden bir tacire benziyor. Bütün gayret bir kolpo vurarak mıllî küme birinciliğini elde etmek ve ondan sonrası Allah kerimdir demek ister gibi bir hal. Halbuki bugün birinci olsak da yarın ayni vaziyeti muhafaza etmek için daha birçok tedbirlere müracaat lâzım. Fikrimizi biraz daha etraflı anlata Iım: Son senelerde başa güreşen Fenerbahçe ile Güneş kulublerini ele alalım: Bu iki kulübümüzün birbirinden ayırd edku vasfı bence şudur: Fenerbahçe bi rinci talumda boşalan ve boşalacak yerleri doldurmak için gayretsiz bir halde, elindeki vâsi vesaitten ve genc elemanlaıdan istifade hususunda atalet göstermekte; Güneş ise buna mukabil yarını görerek bir taraftan istikbal için ümid veren elemanlarla futbolcu kadrosunu doldurmakta. Kendi kulübümün ihmalini ne kadar hoş görmüyorsam, Güneşin tedbirini de pek o kadar şafi addeimiyorum. Çünkü Güneşinki de esash değildir. Doldurma su ile değirmen döndürmeğe benzer. Bu sene, geleoek sene belki üç beş sene sürer; fakat herhalde bir gün gelir dama der bir usuldür. Futbolda bilhassa varlıklı kulübleri miz genc eleman yetiştirmek meselesinde çok hassas davranmak mecburiyetinde dirler. Bir kulübün bizdeki şekle göre birinci takımından haric üç beş, hatta sekiz on ikinci, üçüncü derecede takım futbolcu kadrosu olmak lâzımdır. Gerisi boş bir birinci takım üç beş sene parlayıp bilâhare sönmeğe mahkumdur. Bu mütalealarla şu hakikat meydana çıkmış oluyor ki futbolda ilerlemek için kulüblerimizin çalışma tarzlannda esash değişiklikler vücude getirmek lâzımdır: Bunlan da şöyle hulâsa edebiliriz: 1 Kulüblerimizin futbolcu kadro lannı tevsi etmek. 2 Birinci takımlardan tnaada B takımları işine çok fazla ehemmiyet vermek. 3 ikinci, üçüncü takımlar vücude getirmek. 4 Küçükler takımlan teşkil ede rek bunlar üzerinde en ince teferruata kadar nakış işler gibi işlemek. 5 Mümkün olduğu kadar alâkalı maçlar tertib etmek. 6 Bu maçların birinci ve ikincileri için behemehal mükâfatlar koymak. 7 Bu mükâfatları senede bir gün büyük törenle dağıtmak. İşte bugünlük akhmıza gelen futbolcu yetiştirmek tedbirleri bunlardır. Hiç şüphe etmiyoruz ki futbolu teşvik edici tedbirler arasında kulüblerle teşkilât baş başa vererek daha birçok verimli plânlar vücude getirebilirler. Bugünkü vaziyetimiz bir kısırlığa doğru gidiyor. Kulüb kadrolarındaki boş luklar, temsilî ve millî takımlara kadar sirayet ediyor. Kulüblerimiz, içinde kayboldukları birincilik hırsından biraz sıyrılarak istikbal için bir faaliyet programı çizmek üzere kısa bir mütareke akid ve elele vererek çalışsalar çok faydalı işler başarırlar sanıyoruz. Först Viyana maçı Beşiktaşlı Hakkı ile Eşref gene oynatılmıyacak mı? Först Viyana ile cumartesi günü Taksim stadyomunda karşılaşacak olan İstanbul muhtelitinin. Beşiktaş kulübünden oyuncu almamak suretile Cfhad Faruk, Reşad Mehmed Reşad, Salim, Esad Necdet, Naci. Melih. Haşim ve Fikretten mürekkeb olarak tesbit edildiği hakkmda ortada kuvvetli bir şayia dolaşmaktadır. Vaktile, Bükreş muhtelitme karşı çıkarılacak îstanbul muhteliti için çağı nlan Beşiktaşlı Hakkı ile Şeref hak kında. bu davete mazeretsiz olarak gelmemeleri üzerine futbol ajanlığınm disiplin ve otorite mülâhazalarma istinaden yaptığı hareketi doğru bulmakla beraber bu cezanm fazlaca uzatıldığı kanaatindeyiz. Burada. spor bakımm dan çok ağır bir takım suçlara karşı verilen pek hafif ceza misallerini sayıp dökmiyelim. Bir hukukçu olan futbol ajanı Abdullahm cezayı verir ve tatbık ederken bunun suçla adilâne ve mun sifane bir nisbeti olmasım gözünden kaçrrmamasını ve Hakkı ile Şerefe İs tanbul muhtelitinde yer vermemek cezasını artık kaldırması lâzımdır. Çünkü bu çocuklarm bu disiplinsizlikleri spor hayatlarında ilk defa vaki olmaktadır. Bundan başka boykot. bir hayli zamandanberi hükmünü sürmektedir. Geçen zaman, işlenen suçun karşılığmı fazlasile ödiyebilecek kadar uzun sürmüs tür. Hakkı ve Şereften mahrum bir İstanbul muhtelitinin hakikî kuvvetinden hayli aşağı olacağım tereddüdsüz kay dettikten sonra yapılan takımı gözden geçirelim: Cihad, Faruk ve Reşaddan mürekkeb son müdafaa müsellesi çok muvafıktır. Ayni kulübden olan bu üç oyuncunun teşkil ettiği müdafaa millî kümenin sekiz maçmda ancak 7 gol yemek suretile kuvvetini ve kıymetini bilfiil göster miştir. Muavin hattmm oyuncularını seç mekte yalnız Mehmed Reşad üzerinde isabet gösterilmiştir. Bu oyuncu her nekadar geçen mevsimlerdeki muvaffakiyetini bu sene gösterememişse de on dan daha iyisi yoktur. Diğer yan mua vinlikte ise, Musa, her hususta Esada müreccahtır. Maçın, ağlebi ihtimal çamurlu bir sahada oynanacağmı gözö nünde bulundurursak, bu iki oyuncu arasmdaki cüsse farkmm da Musa lehine büvük rol oynıyacağını bilhassa hesaba katmak lâzımdır. Merkez muavin yerine Salimin ikame edilmesi sebebini veya sebeblerini ise hayli araştırdığı miz halde bir türlü bulamadık. Fevka lâde diyebileceğimiz sürat ve enerjisile muvaffak olan Salim, bir merkez muavinde bulunması lâzım gelen vasıflann bircoğundan, bilhassa görüş ve iki ayağmı kullanarak besleyişlerden mahrumdur. Müdafilikte Faruk ve Reşadla hemayar olan bu genci merkez muavine koymaktansa oynatmamak daha doğrudur. ' Melih, yanındaki arkadaşlanmn yardımlarile muvaffak olabilen bir oyun cudur. HaTdu ile Şeref sağ ve sol içlere ikame edildikleri takdirde bu muhacim hattmdan, bilhassa Melihten fazla bir randıman beklenebilir. Bu oyuncu Naci ile Hasim arasında kalacaksa. geçen pazar günü Beşiktaşa karşı olduğu gibi. çok sönük kalması muhtemeldir. Çünkü gerek Naci ve gerekse Haşim başkala rını oynatmaktan ziyade kendileri fazla miktarda topla meşgul olan futbolculardır. Hücum hattmm üç ortasmı her biri bir âlem oyunculardan teşkil et mektense Hakkı ile Şerefi, cezalarını kâfi görerek, takıma almaktan başka care yoktur. ciddî, fakat zevkle intihab edilmiş olan döşemesini görmüştüm. Evet, Yusuf Haddadm odasında ya tıyordum. Bu hakikat bende büyük bir dehşet uyandırdı. Bu yatağa nasıl gel miştim? Kocamın yatağında ne diye yatıyordum ? Karmakarışık olan dimağımm içinde buna benzer bin türlü sual dolaştı. Duyduğum manevî ıst'rab o kadar büyükta ki, gayriihtiyarî inlemeğe başladım. Hayatımda, tamir kabul etmez bir hâdise vuku bulduğunu hissediyordum. \ u suf Haddadm tehdidleri, bir akşam evvel, hakikî manasile kansı olmam için rica edişi aklıma geldi; sonra: Siz bilirsiniz, benden günah gitti! Diye haykınşı kulaklanmda çınladı. Bu tehdidin manasını anlamamıştım... Ondaki feci nvana »klandaB geçmemişci bile... Salim bir kafanın bunu düşünmesine imkân yoktu... Bilhassa, benim gibi namuslu bir kadın bunu aklmdan geçirebilir miydi> Halbukî o alçak, o ırz düşfnam Yu suf Haddad bana zorla sahib olmuştu. Bu yermiyormuş gibi, ona karşı hiçbir sey yapmağa da muktedir degildim. O nun bu alçakça hareketini tamir etmege Korkunc bir rakam Otomobil kaza ları, dünyanın lıer tarafmda gitgide artıyormuş. Bunu tabiî görmek lâzım. Teknik terakki ettik çe sürat ve konfor arüyor. Otomobil kullananlar, bu konfor içinde, o süratle kayıp gıtmenin zevkini feda edemiyorlar ve senede binlerce insan, aklmda yokken, yıldırım süratile ecdadına kavuşuyor. Ne para cezası, ne sıkı nizamlar, ne tehdidlerle bu işin önüne geçilemiyeceğini gören İngiltere şchirlerinden birinin belediyesi işi yalvarmağa dökmüş. Sokaklara şöyle bir levha astırmış: «1937 senesinde, şehrin sokaklannda, otomobil yüzünden 28 kişı ölmüştür. Lutfen otomobillerinizi dıkkatle sürmeniz rica olunur.» Amerikada, facia daha büvük. Yapılan bir istatistiğe göre, bütün Birleşik Amerikada, 1 sene içinde, fazla süratli giden otomobillerin sebebiyet verdiği cerh ve ölüm vak'alarının sayısı tam 1 milyon 317 bini bulmuş! Bu rakamı, bir başka rakamla mukayese eden bir meraklı, Napoleon harblerinin 19 sene zarfında ancak 685 bin kişinin canına kıyabildiğini hesab etmiştir. Bu korkunç mukayese karşısında, Amerikalılara, yapılacak bir iş kalıyor: Caddelere şöyle bir levha asmak: «Otomobillerinizi lutfen yürütmeyiniz!» «Neş'eyle kuvvet istiiısali» Bu teşkilât Almanyada hem iş randımanını, hem işçi refahını artırıyor Bu sayede, 1935 te 5,000 amele gayet ucuz seyahat etmiş ve patronlar bu şekilde dinlenebilen işçi veriminin arttıgını görmüşlerdir Berlin (Hususî) Nasyonal sosyalist camiasının «neş'eyle kuvvet istihsali» namı altındaki muazzam teşkilâtı 32 mmtaka, 771 daire, 15051 mevziî gruplardan müteşekkildir. Bundan fazla olarak, faaliyet merkezleri ayni müessese dahilinde bulunan müessese murahhaslarının mik tarı 56,606 dır. Teşkilâta iştirak eden 75,000 kişi içinde 2,00 i bedelli memurlardır. Diğerleri ise «boş zamanları hoşça geçirmek» teşkilâü için iş cephesi tarafından meydana getirilmiş olan bu esere fahrî olarak hizmet ederler. Bu eserin manas', içtimaî siyasetin kültürel bir âmili olmak itibarile, vatandaş larm «boş zamanlan hoşça geçirmelerini» tanzim ve tertib etmektir. Bu teşkilât bütün vaziyetleri ve meslekleri benimsiye rek münhasıran millî cemaatin refah ve saadeti ve menfaatlerile uğraşır. îktısadî siyaset tedbirlerine tevfikan içtimaî ha yatın yeni binası, kültürel noktai nazarından bu suretle vaki olmuştur. Uzun işsizlik seneleri, ıssızların, hemen de ahlâkım bozmuştu. Muazzam iş programlan, işsizi yeniden tezgâh önüne koymuş ve ona, yaşamak çarelerini tekrar vermiştir. «Neş'eyle kuvvet istihsali» teşekkülü işçilere çahşma zevkini iade etmiştir. «Boş zamanları hoşça geçirmek» teşkilâtmm umum sahalannda, bu teşekkül ve onun şubeleri, hayatm güzellikle rinden istifade edecek maddî vasıtalara malik olmıyanlara, yaşamanın zahmete değer birşey olduğunu telkin etmek için onlan o güzelliklere iştirak ettirmek maksadile çalışır. tatillerinden istifade ettirmektir. iştirak edenlerin içtimaî vaziyeti, seyahate çık • » mazdan evvel doldurmak mecburiyetin de kaldıklan bir sual ve cevab varaka smdan tamamile belli oluyor. Istatistik lerden elde edilen vasatî neticeye göre, seyahat edenlerin fc 70 ini her iki cinse mensub olan ve el işile uğraşan amele teşkil ediyor Geriye kalan % 30 da müstahdemler, ikinci derecede memurlar ve mütekaidlerdir. İştirak edenlerin yüzde yirmi beşinin gelin ayda yüz marktan aşaği olanlardır. Yüzde yirmi beşin de 100 ile 150 mark arasında varidatlan vardır. % 6 sı ayda 250 mark kazananlardır. Bu tabaka, başlıca aile babalarile aile efradından müteşekkildir. «Neş'eyle km^vet istihsali» teşkilâtı bugünden itibaren üç sene zarfında 200 bin kişiyi barındırabilecek bir kaplıca istasyonu inşasmı tasarlanrstır. Teşkilât, ayni müddet zarfında iki yeni vapur inşa ettirecek ve dört tane de satm alacaktır. İlk inşa edilecek ve 1500 yolcuyu barındırabilecek vapur 20,000 tonluk bir vapur olacaktır. Yolcular, müşterek yatakhanelere balık istifi gibi dizilmiyecek, emirlerine âmade iki veya dört yataklı kabineler bulundurulacaktır. Teşkilâtm başlıca ve en büyük şube * lerinden birisi de, sıhhati umumiyenin inkişafına hizmet etmek, ve ahalinin maddî ahvalini, içtimaî seviyelerini ıslah etmek gayesile teessüs etmiştir. Maksad atletizm için kabiliyetli ve istisnaî pehlivanlar, unsurlar yetiştirmek değil, halkın, mümkün olduğu kadar çok miktarda, ihtiyarlıklarında bile sağlam ve kuvvetli bir vücud muhafaza edebilmelerine yardım etmektir, Teşkilât, bütün Almanyada 57 spoT merkezine maliktir. Azalar, 229 yerde spor derslerini takib etmek fırsatını bulurlar* Spora iştirak etmek pek ziyade kolaylaşBtıştır. Senede verilecek 30 fenik yani on beş kuruş gibi hiç mesabesinde bir para ile, bir aza gibi, spordan istifade ederler* Bazı derslere, spor pulları şeklinde hafif* munzam bir masraf hissesi verilmek suretile iştirak edilir «Neş'e ile kuvvet istihsali» teşkilâtı, ayni zamanda milletin kültürel hayatm « da da mühim bir âmildir. Kâfi vasıtalari malik olmıyanlara, tiyatroya gitmek, kon< serlerde bulunmak, müzeleri dolaşmak im1 kânlannı verir. Şimdiye kadar Almau halkının kısmı azamı, san'at tezahürle » rine iştirak edemiyorlardı. Çünkü iştirak edecek vasıtalara malik değillerdi. Halkın % 58 i ayda 150 marktan daha az bir para kazanır. Son üç sene zarfmda maaşlar artırılmamışsa, buna mukabil, nasyonal sosyalist fırkası pek az bir para mukabilinde, daha zengin olanlar gibi, amelenin de san'at, kültür zevklerini duymalarma yardım etmiştir. «İş cephesi»' nin yirmi milyon azası, «Neş'e ile kuvret istihsali» cemiyeti teşkilâtı sayesinde top* lanmiştır. «İş cephesi» nin hikmeti teşekkülü içtimaî sulhu, ve yaşamak zevkhri idame etmek istemesindedir. Kulak parası Birkaç gün evvel, îngilterenin Bir mingam şehri mahkemelerinden biri, şöyle bir muamma ile karşılaşmıştır. «Beş yaşında bir kız çocuğunun kulağının yarısı kaç lira kıymetindedir?> Cumartesi günü için futbolcuları davet 1 İstanbul muhtelit futbol takımile Först Viyana takımı arasında 16/4/ 1938 cumartesi günü saat 15,30 da Taksim stadında bir müsabaka icra edile cektir. 2 Bu müsabakanın hakemi Ahmed Adem Göğdün. Yan hakemleri Adnan Akın ve Tarık Özerengindir. 3 Aşağıda isimleri yazılı futbolcuların futbol levazımlarile birlikte saat 14,30 da Güneş kulübünde hazır bu lunmalan lâzımdır. Güneşten: Cihad, Resad, Rebii, Me lih, Salâhaddin, Yusuf ve Rıza. Fenerbahçeden: Mehmed Reşad. E sad. Fikret, Naci. Galatasaravdan. Salim. Haşim, Necdet, Musa. Sacid. 4 Müsabakadan evvel saat 13,30 da Galatasaray birinci takımile îstanbulspor birinci takımı arasmda bir müsa baka icra edilecektir. Bu müsabakanın hakemi Rifkı Aksaydır. 5 Först Viyana takımı 15/4/938 cuma sabahı saat 10 da tTenle Sirkecive muvasalat edecektir. Bölşemize bağlı bütün spor kulüblerinin istikbal mera siminde hazır bulunmalan ehemmiyetle teblig ohmur. NÜZHET ABBAS Futbol ajanlığından: | Bütün de değil, yanm kulağa paha biçmek mecburiyetinde kalan hâkimleri bu çapraşık vaziyete sokan hâdise bir otomobil kazasıdır. Kaza esnasında, otoDeniz seyahatleri en zîyade arzu mobillerden birinde bulunan beş yaşmda edilen ve sevilen seyahatlerdi. Istatistik ki kız çocuğu, sağ kulağının üst kısmını lerin verdikleri malumata göre, «neş'eyle kaybetmiş. kuvvet istihsali» teşkilâtile deniz seyahati Davacı tarafın, yani çocuğun baba icra etmiş olan amelelerin adedi, alelâde sının vekili, kaza kurbanınm, ömrü olduk yolcularm adedinden bir misli fazladır. ça sakat kalacağı iddiasıle bir tazminat Denizde, yedi büyük vapurla, 133,000 amele 107 seyahate iştirak etmiştir. 1935 istemiş. Karşı taraf avukarı: senesinde 3,300 amele üç büyük vapurla Kazaya uğrıyan kısjn, sağ kulağın Lizbona, Mader ve Asor adalarına se yalnız üst kısmıdır. Binacnaleyh, saçın o yahat etmişlerdir. Seyahatler için ihdas tarafa taranması ve kulağı yan yarıya Öredilen tasarruf kartlan teşkilâtı vasıtasile, tecek şekilde bir tuvalet yapılması, yarayı en fakir bir amele bile, senede, pek az bir kapatmağa kâfi gelir, demiş. para artırarak, «neş'eyle kuvvet istihsali» Akla yakm bir çare amma, davacı ve teşkilâtmm tertib ettiği seyahatlere iştirak kili şu cevabla, onu susturmuş: etmek fırsatını elde eder. Patronlar, sene Ya saç modası, meselâ saçın sol de hiç olmazsa bir defa seyahat eden tarafa taranmasını icab ettirir de müekki amele iş randımanının arttıgını takdir ve lem. sağ kulağının aybını örtemezse ne teslim etmişlerdir. olacak? Yedi günlük bir seyahat masrafı 35 Bu suale, akan sular durmuş. Heyeti mark yani on yedi buçuk liradır. Yalnız, hâkime, yanm saat müzakereden sonra, Berlinden Bavyeranın dağlık yerlerine kazaya sebebiyet veren tarafı 375 İngiliz kadar bir seyahat 36 marktır. Yol mas rafları, iskân, iaşe, görülecek yerlerin ziyalirası tazminata mahkum etmiş. reti ilâh, bütün bunlar, iyi tetkik edilmiş, Saçını sağ tarafa doğru taramaktan muktesidane hesablar neticesinde ucuz oibaret bir külfet için fena para değil! larak elde edilmiştir. Bu gibi seyahatle Ve bu 375 lira kulak parası, her halrin artmasmı mümkün kılmak için, turistde, kazayı yapan şoförün kulağına iyice likle alâkadar olan mahfiller ve oteller, küpe olmuştur. fiatlannı mümkün olduğu kadar tenzil etmeğe gayret etmişlerdir. Bu sene, BerYoksul anneler, kimsesiz çocuklar, linden Belçikaya kadar yedi günlük bir Çocuk Esirgeme Kurumunun kanadı seyahat icrası, 16 markla kabil olacaktır. Teşkilâtm gaye ve maksadı, cemiyet maaltmdadır. rifetile, her sene on altı milyon Almanı, kudretim yoktu. Yaptığı hareket tamh* kabul etmez birşeydi. Artık onun karisrydön! Onun mah olmuştum! Bu tamir kabtıl etmez vaziyete karşı bütün benliğim isyan ediyordu. Vücu düm hıçkırıklarla sarsıla sarsıla bu ya bartcı yatakta kıvramp duruyordum. Yusuf Haddadm, benim tahmin et uğimden büsbütün başka türîü hareket etmiş olması ihtimalini bir an bile aklıma getirmiyordum; düşündükçe, birçok noktalar, cereyan ettikleri andaki vuzura'le gözümün önüne geliyordu. Şimdi, Yusuf Haddadm, yaînız söz lerini değil, hareketleTİni de gözönüne getirebiliyordum. Kahve fincanını bana uzatırken titreyişi... HerhaJde o kahvede uyutucu bir ilac vardı ve vücudüm deki bu krnklık mutlaka o ilâcdandı. Kocam, cinayetini ika edebilmek için, kahvemiu içiae, bir katil gibi zehir akıfmıştı. Ben, kahvemi içtikten soma, onun, fincam tepsiye bıraJarkeı* geçirdiği baygm lığa benzer hal de gözümün önündeydi. Abnneta bhriken terleri mendîlile silîşini, tekrar görüyordum. O güne kadar, namuslü bir insan, kibar bir erkek zanneitiğim bu se filin hareketini tarif edecek kelime bulamıyordum. Yüreğimden coşan isyan, şimdi bir de tiksinti inzimam ediverdi. Meğer, Yusuf Haddad, nekadar bayağı, nekadar aşağılık bir mahlukmuş. Ben, onun kurbanı olan ben, kendimi ondan öyle yüksek, öyle uzak görüyordum ki, bu kanaat, şu ümidsiz vaziyetimde biîe bana adeta teselli ve şifa veriyordu. Beni artık kendi mah telâkki edebilecekti öyle mi? Ne münasebet! Yusuf Haddad seviyesine İnebılmekliğim için, yalnız onun bunu arzu etmesi kâfi gel rflezdi. Bu şerait dahilinde aktedilen rabıtanm ne kıymeti olabilirdi? Yusuf Haddad, beni müdafaasız bulrnuş bu vaziyeti suiistimal etmiş, fakat neticede kendinı lekelemiş, nazarımda müthiş bir surette sukut etmişti. Şimdi, yatağnnda doğrulmuş, biraz evvelkine nazaran daha sakin bir kafa ile düşünüyor, bu maceranın bütün avakı bını, daha büyük bir vuzuhla görebiliyorckım. Yusuf Haddad, beni kencfısine böyle dolambaçh rabıtalarla bağlamak ve burada o sayede alıkoymak niyetinde idiyse aldanıyordu. Dün, bazı düşünceler, fazla ileri gitmekten beni ahkoyabilirdi; fakat bugün tamamen serbest bulunuyordum. O günden tezi yok, kaba hareke Z. B. tinin, hürriyetimi bağlamağa kâfi geknediğini görecekri. Düşüncelerimin tam bu noktasına geîdiğim zaman, gözüm yatağa ilişti. Kendi yastığımm yanındaki yastıkta bir baş yeri, yorganın altındaki çarşafta da, bir vücudun bıraktığı iz görülüyordu. Yusuf Haddadm, o geceyi yanımda geçirdiğine hiç şüphe bırakmıyan bu kat'î delil, vücudüme bir dehşet ürpertisi verdi. Yanıbaşımda, birdenbire, zehirli bir hayvan görmüş gibi oldum. Bir sıçrayışta bu iğrenç yataktan fır * Iadım, bir koltuğun üzeriııe serili buldu1 ğum şala büründüm; esvablarımı karmakarışık koltuğuma sikıştırdım ve yalına yak, saçlarım darmadağın koridorlardan koşarak odama kapandım. XXII O sabah, Yusuf Haddadı görebilmek için, nerede olduğunu üç defa sorup aramağa mecbur oldum. Tuvaletimi bitirir bitirmez, onunla son defa olarak konuşup he?ab sormak için, kendisine haber göndermek istedim. Hizmetkâr, daha ilk sözüme cevab olarak, onun sokağa çıktığını söyled1 ^aat on bire kadar bekledim, Yusuf i' dad görünmedi. Bu sefer: (Arkasi var) Aşk ve macera romant : Nakieden: Hamdi Varoğla Ayni dakikada, kocamı yanıbaşımda | killer alıyordu, öyle ki, evvelâ, nerede buldum. Beni kollan ara?ına almıştı. Ya bulunduğumu tayin edemedim; kendimi na düşen başrmı, omzuna yaklaştırdığını yabancı bir evde sandım. \r yanağını yanağıma değdirdiğini his Bu korku ile yerimden fırladım. Fakat settim. Ayni zamanda: kırmldar knnıldamaz, bütün vücudüm, da Korkma Mukbile, ben yanmdayım. yak ysaıiş gibi sızladı. Bu acı içinde gene Dediğini işitir gibi oldum. İçime bir etrafıma bakmdım. baygmlık çöktü; gözlerim kapandı; etraKendi odamda değilcfim. Uyku ser fımı göremedim. Ölüm kadar ağır, uçurum semliğile bana yabancı görünen bu yer kadar derin bir uykuya, yuvarlanırcası hakikaten yabana ;di. Yabana bir karyolada yatıyordura... XXI Kırmızı saten yorganlı, büyük, akaju bir Uyandığım zaman iyiden iyiye gün karyola... düz olmuştu. Her sabah, uyandığım zaman, kendimi Gözünıe ilk çarpan şey, arabesk bir ta beyaz dantellerin ortasında görmeğe alışvan ve bu tavanda oynaşan yaldızlı bir mıştım. Şimdi, karyolacîan yorgana ka güneş ışığı oldn. dar her tarafı kıpkızıl bfr odadaydım. Bu Uykunun mahmurluğunu henüz gider renk, bana hakikati anlatmağa kâfi geldi. nriyen gözlerimle, tavand?ki süslerin giBurası kocamın odası idi. rift hatlannı seçmeğe çahstım. Uyku serAJdanmış olmama mıkân yoktu. Eve, bu hatlar, karşımda garib §e velce, bu odaya bîr defa girmiş, burann