CUMHURÎYET Türkiye güreş şampiyonası 4 ve 5 haziranda Ankarada yapılacak Ankara 4 (Telefonla) Güreş Feclerasyonu, Türkiyede yapılacak güreş şampiyonluk müsabakaları hakkında mıntaka başkanlıklarına şu tamimi gönderdi: «Serbest ve GrekoRomen Türkiye güreş şampiyonluğu müsabakaian 4 ve 5 haziran 1938 de Ankarada yapılacaktır. Büyük Şef Atatürkün öz malımız ve millî sporumuz olan güreşe verdikleri ehemmiyet millî bünyemizin bu ata sporuna olan ünsiyet ve muhabbeti ile mütenasibdir. Yurdun her bölgesinde alaturka güreşi ve karakucak güreşi namı altında bu güzel spor yapılmakta ve Türk bileğinin ve ahlâkının sembolü gibi alâka ile sevilmektedir. Şimdiye kadar usul ve kaidelere tâbi olmadan yapılan bu gibi güreşler 1938 den itibaren bütün mmtakalann iştirakile an'anevî kıymet ve ehemmiyeti tebarüz ettirilerek yurdun her yerinde yapılacak, bölge, grup ve Türkiye şampiyonluğu unvanım ihraz eden her sikletteki spor culara madalyalar verilecektir.» Galatasaray Güneş kulübleri arasında Güneş kulübü, Galatasarayla birleşmek istemiyor Galatasarayla Güneşin birleşmesi ikidebirde mevzuu bahsolur; sonra bir neti" ce çıkmaz. Son günlerde, gene böyle şayialar çıkmıştı. Güneş kulübü gönderdiği aşağıdaki tebliğ ile Galatasarayla birleşmek fikrinde olmadığını resmen bıldir" diği için böyle bir mesele mevcud değil demektir. Güneş Kulübü Baskanlığmdan: Son günlerde gazete ve spor mectnualarında Güneş ve Galatasaray kulüblerinin birleşmek üzere oldukları hakkında bazı neşriyata tesadüf edilmektedir. Bu neşriyatın gerek umumî efkârda, gerek spor mehafilinde yersiz bir takım dedikodulara sebebiyet verdiğini vc vereceğini nazarı dikkate alan idare heyetimiz vazi" yeti berveçhiâti sarahatle tavzihe lüzum görmüştür. Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Bir rekor daha Dünyada kırıla cak rekor mu bulunmaz! Elverir ki, insan, rekor kır mağı bir kere ak lına koymasm. Geçen hafta, 22 yaşında bir İngiliz gencile 20 yaşında bir İngiliz kızı, çabuk evlenme rekoru kırmışlar. Birbirlerini gördükleri an dan nikâh memurunun huzuruna çıkacakları dakikaya kadar iki, evet ancak iki saatcik zaman geçmiş! Tanışmışlar; dans etmişler; konuş muşlar; sevişmişler; delikanlı, evlene lim demiş; genc kız kabul etmiş; ni kâhlanmışlar; balayı seyahatine çık mışlar. Bu kadar patırtı, topu topu iki saat içinde olup bitmiş. Elhak rekor kırmışlar. Lâkin, ben bu rekorun tesis edilmesini hayli tehlikeli buluyorum. Rekor adile ortaya atılan her mevzu mutlaka kırılmağa mahkum ve etrafma pervane toplıyan bir ışık gibi cazib olduğuna göre, çabuk evlenme rekorunu kırmağa kalkışanların çok çok olmasından korkuluyor. lyi ya işte! Bekâr erkek azalır, kız lar evde kalmaz; aile yuvası çoğalır; nüfus artar filân, filân diyeceksiniz. Bunlar doğru. Fakat, yabancı bir genc kızla tanışıp sözleşip iki saat içinde evleniveren delikanhyı mat etmeğe kal kanlar, bir adım fazla atıverdiler miydi, rekorun şu hale gelmesi işten bile değildir: Filânca kimsenin tesis ettiği rekoru, falanca kimse, yarım saat gibi mühim bir farkla kırmış, hiç tammadığı bir genc kızla görüşüp dans etmiş, konuş muş, sevişmiş, evlenmeğe karar ver miş, nikâhlanmış, balayı seyahatine çıkmış ve... zevcesi aleyhinde talâk davası açmıştır.> Nevyork Borsasında muazzam rezalet Muallim Nihad davası Bundan dört beş gün evvel 1 nisan 1938 cuma tarihli nüshamızda «Mezarlıkta yatan muallimin bir feryadı» baş lığı altında muallim Nihad Umanın bir açık mektubunu neşrettiğimiz ka nlerimızin hatırındadır. Tarıhten üç ay kadar evvel bir sabah gazetesinin ((İstanbul Universitesi Edebiyat ve Felsefe fakültesinden doktora yapıp çıkan, kitabcılarda üç tetif eseri sahlan, otuz sen« muallimlik ve mekteb müdürlüğü eden, 6000 den fazla talebe yetiştiren, Arab ve Acem felsefe ve e d e b i y a t ı n a vâkıf olan» diye yağlandıra ballandıra günlerce ilândan sonra hayatını tefrika ettiği muallim Nihad bize gönderdiği yukanda mevzuubahs mektubunda o gazetedeki çalışma lanna mukabil ancak «değerli bir uşak ayhğı bile tutmıyacak» kadar az bir pala aldığmdan ve sonra da sokakta bırakıldığından şikâyet ediyordu. Her rr.üessesenin memurlarına ve işçilerine çok veya az para vermesi, iyi veya fena muamele etmesi nihayet çalışanlarla o müessese idaresi arasında hallolunacak bir davadır. Ancak bizim muallim Nihad Umanın mektubunu neşretmemizde bir başka hakikati meydana çıkarmak gayesi vardı. Şöyle ki mezkur sabah gazetesi «Mezarlıkta yatan muallim» ismini ver dıği malum tefrikaya başlamadan evvel reklâmlarında ve başladîktan sonra ayrı ayn müteaddid makalelerinde «bu zatı mezarlıklara kadar düşürenin Türk ce miyeti» olduğunu iddia etmişti. Biz daha o zaman da bundan cemiyetin mes'ul tutulamıyacağına muhtelif sütunlarımızda işaret etmekten geri kalmamıştık. Ferdlerin felâketlerinden cemiyeti mes'ul tut mak burada teşrihine girişmek istemedi ğimiz bir başka maksadın propagandası dır. Biz işte bu gayeye hizmet eden bütün propagandalar gibi muallim Nihad Uman meselesinin de aslı esası bulunmadığmı, yani Tütk cemiyetinin mazisinde türlü türlü hizmetleri bulunan bir ferdini günün birinde kolundan tutup mezarhğa atacak kadar iddia olunduğu gibi nankör olamıyacağını isbata çalıştık. Bakalım muvaffak olabildik mi? «Mezarlıkta yatan muallim» tefrika sma başlıyacağı sırada bu gazete Nihad Umanm sukutundan alkolizmin de £hl, Türk cemiyetinin mes'ul olduğunu iddiada ısrar ediyordu. Bütün kabahati ve mes'uliyeti herhangi bir Türk düşmanınm inadı ve asabıyetile Türk cemiyetine yüklemek istiyen o gazetenin 6 ikincikânun 1938 tarihli, 966 numaralı sayısında, beşinci sahifede çıkan yazıdan şu satırlan kelimesi kelimesine, harfi harfine alıyoruz: «Muallim Nihad içkiye düşkünmüş. Felâket sebeblerinden biri de bu... Sefaletin insanı içkiye sevkettiğini söyliyenler de doğru söylüyor, içki yüzünden dejenere olan ferdin sefalete diiştüğünü söyliyenler d e doğru söylüyorlar. Fakat, bütün dünya cemiyetlerinde öğleden gece yarısına kadar viski içenlerin, Amerikan barlarında sarhoş olanların hepsinin dejenere olduğunu kabul etsek bile hepsinin sefalete düştüğünü iddia edemeyiz.» Bu satırların iddiasına göre muallim Nihadı sefalete düşüren içki değil, içkiye düşüren sefalettir. Sefalete düşüren kimdir? Bunu da o gazetenin 4 ikincikânun 1938 tarihli, 964 numarah sayısının beşınci sahıfesindeki yazıda okuyalım. Şu satırları da gene kelimesi kelimesine ve döndüm, ceketinin yakasına yapıştım ve ağlamağa başladım. Gitmeyin, Yusuf Bey, diye yalvarıyordum. O adamla görüşmeyin. Yemin ederim ki onunla aramda hiçbir münasebet yok. Size söz veriyorum, bir daha onun yüzünü kat'iyyen görmiyeceğim! Yusuf Haddadın elleri, narin bileklerimi sıkı sıkı kavradı; yüzü bana doğru iğildi; gözleri, yaşlı gözlerimin ta içine dikildi. Kocamın: Kat'iyyen görmiyeceksin değil mi? Diyen sesini işittim ve tekrar ettim: Kat'iyyen! Yusuf Haddad, beni kendine doğru çekti, göğsüne bastırdı ve, alnıma, hafif ve süratli bir buse kondurduktan sonra hızla dışan itip odasına girdi. Merdivenleri dörder dörder çıkarak odama koştum, hıçkırıklar içinde kanapeye kapan dım. O gün niçin bu kadar çok göz yaşı döktüğümü hâlâ bilmiyorum. harfi harfine oradan alıyoruz: «Muaillm Nihad Türk cemıyetırân senelerce kafasmdan islijade ettikten sonra, sıkılmış bir iimon gibi suyu kalmaytn~ ca bir posa gıbı kenara athğı bir adam* dır. htatıbul Darülfünunundan mezundur, edebiyat ve felsefeye vâkıfhr, bir kaç kitabı vardır, muhtelif mekteb müdürlüklerinde bıılunmuşlur, muallimîikte otuz seneye yakm hizmeti vardtr, mem/ekctin her tarafına dağumş dört beş bin talebesi vardır. Fakat bu eski m&allim, düşe düşe mezarhğa diişmüş, cemiyet ona bir yatacak yeri, bir »ıcak odayı, bir lokma ekmeği bile esirgemiştir.» Tek virgülünü bile degiştirmediğimizi muarızlanmızm dahi kabule mecbur bulundukları bu satırlardan çıkan mana nedir? Türk cemiyeti bir muallimi 30 sene kullandıktan, kafasından istifade ettikten sonra onu tutmuş bir mezarlık köşesine kadar fırlatıp atmıstır. Muallim Nihad Umanın neşrettiğimiz mektubuna yaptıâımız mukaddemede de biz bu iddi" aya, bu iddıanın doğru olmadığına işaret etmıştik. Şu sebeble ki bizzat muallim Nıhadın bugün cemiyetten bir şikâyeü yoktur. Buna cevab olarak gene ayni gazetenin, yukanda yazılarından nümune olarak bazı satırlarını gördüğünüz muharrirleri cidden şayanı hayret bir soğukkanlılıkla iki gündür bakm neler yazıyorlar. Aşağıki satırları o gazetenin 2 nisan 1938 tarihli nüshasından gene aynen a l r yoruz: 5 Nisan 1938 Meşhur maliyeci Rişar «Cumhuriyet» bu mevzuda, sadece, cemiyetin Vitney borsadan tard hiç bir vatandaşı şefkatinden uzaklaştırmağa çalışmadığını iddia ve tesbit etmiştir edildi, tevkif olundu Bursa bisiklet birinciliği Bursa 4 (Telefonla) Federasyon tarafından Gemlik yolunda 40 kilomet relik bir bisiklet müsabakası tertib edildi. Birinciliği Acar İdmanyurdundan Ke mal, ikinciliği Hüsameddin, üçüncülüğü Faruk kazandılar. Millî takımdan Bekirin lâstiği patladığmdan yolda kaldı. Beşiktaş Halkevinin tertib ettigi güreşler Beşiktaş Halkevinden: 1 Beşiktaş Halkevl spor komitesi tarafından geçen sene yapıldığı gibi bu sene de aerbest ve grekorumen güreş müsabakaian tertib edilmiştir. 2 Müsabakalara Beşiktaş spor kulübü lokalinde 11 nisan 1938 pazartesi günü akşammdan itibaren başlanacaktır. 3 Müsabakalara 56, 61, 66, 72, 79, 87 ve ağır sıklet üzerinde icra edilecektir. 4 Müsabakalara Beşiktaş ilçesi dahllinde oturan spor kulüblerine mensub olsun olmasm bütün vatandaşlar iştirak edebüecektir. 5 Müsabıklara birincl, ikincl ve üçüncü derece alanlara Halkevimiz tarafından merasimle madalya verilecektir. 6 Tartı gün ve saatleri ayrıca tesblt edilecektir. 7 Müsabakalara iştirak edeceklerin 9 nisan 1938 cumartesi günü akşamma ka dar hergün öğleden sonra Beşiktaş Hal kevine gelerek idare memurluguna adlarını ve adreslerini yazdırmalan lâzımdır. T. 8. K. İstanbul Bölgesi Atletizm AJanlığından: 10 nisan pazar günü Kadıköy stadında yapılacak ilkbahar atletizm müsabakala rının kayidl 7 nisan perşembe akşamı kapanır. Birinci ve ikinci sınıflarm seçme leri, üçüncü ve dördüncü sınıf müsabakalarile sabah yapılacaktır. Bu seçmeler ancak 100, 200 ve 400 de yapılacaktır. yapılacak müsabakalar şunlardır: Birinci ve İkinci sınıflar: 100 m., 200 m., 400 m., 800 m., 1500 m., 10,000 m., gülle, disk, cirid, çekiç, sınkla atlama, uzun atlama, üç adım atlama, yüksek atlama. 4 kere 100 bayrak. Üçüncü sınıf: 100 m., 200 m., 400 m.. 800 m. gülle, disk, eirid, sırıkla atlama, uzun atlama, yüksek atlama. Dördüncü sınıf: 50 m., 100 m., gülle, dLsk, uzun atlama, yüksek atlama, 4 kere 50 bayrak. Hakemliğe davet edilen arkadaslar şunlardır : Dr. Nurt, Hilml, Adnan, All Rıza, Luder, Bakır, Ahmed, David, Suad, Nihad, Ali Besim, Başaran, Haluk, Hagopyan. Çocuk insanlarm çiçeğidir. Bu çiçeği sevmek ve koklamak için Ç. E. kurumuna daima yardım ediniz. Atletizm müsabakaları 1 Galatasarav kulübile iki, îki buçuk sene kadar evvel cereyan eden ve neticesiz kalan temas ve rhüzakereler müstesna olmak üzere birleşme mevzuu üze" rinde herhangi bir yeni temas vuku bulmuş değildir. 2 Güneş kulübü idaresile Galatasaray kulübü idaresi arasında mevcud prensip ve zihniyet farkı böyle bir bireşmeye mânidir. 3 Kaldı ki idare heyetimiz iki ku lübün ayrı ayrı çalışmasmın ve meşru re" kabetin memlekette sporun inki$afına yardım edeceğı kanaatındedir. 4 Galatasaray kulübile, Fenerbah" çe ve Beşiktaş kulübleri ve diğer kulüb" lerle olduğu gibi dost ve kardeş olarak geProva direğine çekilen kaçak çinmek karanndayız. eşya paketi Keyfiyetin muhterem gazetenizde derMarsilyadan gelen Bürhaniye vapu cini saygılarımızla rica ederiz. runda yapılan bir araştırmada prova Genel Sekreterlik direğindeki fener dibinde bir cisim göYugoslavya, Polonyayı yendi rülmüş, bunun içinde külliyetli ipekli Belgrad 4 Polonya millî takımile kadın çamaşırları. çorabları ve lüks turevanş mahiyetinde olarak dün oynanan valet levazımı bulunmuştur. Bu kaçakoyun pek büyük bir alâka uyandırmış ol çılığı yaptıkları anlaşılan lostramo Kâ duğu için saha kalabalık bir seyirci kütle sifle serdümen Hüseyin yakalanmışlardır. sile doluydu. Birinci devre 0 0 beraberlikle geç Eminönü Halkevindeki tikten sonra Yugoslav takımı vaziyete konser hâkim olmuş ve attığı tek golle maçı 10 Dün gece Eminönü Halkevl salonun kendi lehine bitirmiştir. . ... . . da İstiklâl lisesi korosunun iştirakile tsviçre: 4 Çekoslovakya: 0 Halkevi orkestrası tarafından çok muvaffakiyetli bir konser verilmiştir. Bal 4 Çekoslovakya ve îsviçre Konsere saat yirmi buçukta Agâh Sırrı millî takımları arasındaki karşılaşmayı, Levendin kısa bir söylevile başlanmışbütün tahminleri altüst eden îsviçre ta " tır. Konserde İstanbul Valisi ve Bele kımı 4 0 gibi kahir bir farkla kazan diye Reisi Muhiddin Üstündağla Belemıştır. Ilk devre neticesi 3 0 idi. diye ve Vilâyet erkânmdan ve Şehir Holanda Belçika berabere meclisi azasından bazıları ve birçok davetliler hazır bulunmuştur. kaldılar Konserde koro ve korislerin İştirak Anvers 4 Dün, büyük bir kalaba" ettiği millî parçalar dinleyiciler tara lık huzurunda yapılan Holanda Bel fından sürekli alkışlarla takdir edil çika millî futbol temasını, müsavi bir o miştir. yundan sonra her iki takım 1 ~ 1 bera 70 inci dakikada Sesta ikinci golü yap berlikle bitirmiştir. Birinci devrede Homıştır. landalılar 1 0 galib vaziyette idiler. Avusturya millî takımı, yıllardanberi Almanya Avusturya maçı gösteremediği mükemmel oyunlarından Viyana 4 Büyük bir alâka ile bek birini oynamıştır. Ienen Alman Avusturya millî futbol Balkanlılar arasında bastakımile Almanya millî takımı arasmdaki ketbol şampiyonası maç 60,000 seyirci önünde yapılmıştır. T. S. K. Lstanbul Bölgesi Basketbol ATeknik bakımdan büyük bir üstünlük janlığından: Önümüzdeki ağustos ayı içinde Balkan gösteren Avusturyalılar 20 galib gelmişmilletleri arasında bir basketbol turnuvası lerdir. yapılacaktır. Alman millî takımında Sepan, Urban Bu müsabakalara Türk basketbol takımı ve Sifling gibi oyuncularm bulunmaması da davet edilmiştir. Hazırlık programı hakkında görüşülmek bu netice üzerinde çok müessir olmuştur. üzere şimdiye kadar millî takıma girmiş, Alman hücum hattı anlaşamamıştır. A girmemiş teşkilâtımıza mensub basketbolvusturyalılar ilk gollerini 62 nci dakika cuların 7/4/1938 perşembe günü akşamı sada Sindelar'ın ayağiyle yapmışlardır. at 18 de C. H. Partisi Cağaloğlundaki bölge merkezine teşrifleri rica olunur. bekiye bahçesine bir daha uğramamak da suçu yüklenmek olur. Demek, yarın oraya gene gideceksiniz! Gideceğim. Gitmemenizi rica edersem) Beni oraya gitmekten menedemezsiniz. Bu hakkı size vermiyorum. Yusuf Haddadın gözlerinde anî bir kıvılcım çaktığını gördüm: Pekâlâ, dedi. Ben yapacağımı bilirim. Birdenbire, içime bir korku düştü. Tehdid pek manidardı. Yusuf Haddad, manasız bir gurur ve kıskanclık yüzün den, bir hâdise çıkarabilirdi. Bir ürperti geçirerek sordum: Ne yapacaksınız? Artık, orası benim bileceğim iş. Şüphelerinizde haksızsınız. Şu dakikaya kadar haksız olduğumu biliyorum. O halde? O şüphelerin hakikat olmasına meydan vermek istemiyorum. Karşımda sizden başka bir kadın bulunsaydı, mesele değişirdi. Fakat siz, benimle aranızda en ufak bir rabıta bulunduğunu bile kabul etmiyorsunuz; binaenaleyh, başka tedbirler almağa mcburum. Eski Nevyork Borsası reisi Rişar Vitney Nevyorktan verilen bir habere göre, Nevyork borsası muazzam bir rezalete sahne olmuş, muhtelif zamanlarda, beş defa borsa reisliğini işgal eden Rişar Vitney ismindeki meşhur Amerikalı maliyecinin geniş mıkyasta dolandırıcılıkları meydana çıkanlarak kendisi tevkif edil miştir. Rişar Vitney, geçen martın 18 inci gününe kadar, bütün Nevyork mehafilinin hürmetini kazanmış, meşhur, zengin, asil ve büyük bir adamdı. Bilhassa, hü kumetin, spekülâsyon muamelâtını kon trol altına almasına muhalefet edenler, onun etrafma toplanmış, «New Deal» denilen kanuna karşı isyan bayrağı aç mış bir kahraman telâkki ettikleri bu borsa reisine, adeta taparcasına bağlan mışlardı. Borsa reisliğinde onu isrihlâf eden Şarl Gay, 18 martta, Nevyork borsasını açmak üzere mutad mevkiine çıktığı za man, hazıruna hitaben bir iki söz söyle miş ve Vitney'in, borsadan tardedildiğini haber vermiştir. Nadiren verilen bu müthiş cezaya herkes hayrette kalmış, Vitney'i tanıyanlar bu habere inanamamıştır. Fakat, bu hâdiseden iki gün sonra Vitney hakkında başhyan tahkikat müspet Hetice verince, şüpheye mahal kalmamıştır. Sabık borsa reisi, hakkındaki ithamlan reddetmemiş, bilâkis bütün kabahati yüklenmiş ve mahkemedeki ifadesinde, cürümden yalnız kendisinin mes'ul olduğunu, ortaklarının, bu işte hiçbir alâkası bulunmactıgını'Itiraf etmiştir. Vitney'in suçu müteaddiddir ve hepsi de adi dolandıncılık mahiyetinde olup, veznedarı bulunduğu bir kulübün 109,000 dolarlık eshammı hususî istik razlarına karşılık göstermek, kendi ailesi efradına ve bu meyanda karısına aid yüz binlerce dolan kendine maletmek gibi şeylerdir. Bu vukuatın, 1932 senesinde, yani Vitney'in borsa reisi bulunduğu tarihte başladığı anlaşılmıştır. Vitney, mütead did defalar, büyük istikrazlar yaparak bu hesabı kapatmağa çahşmışsa da mu vaffak olamamıştır. Vitney'in, çok yüksek bir mevki sahibi olmasına rağmen bu derece sukut edişi, neticesini hesablamadığı spekülâsyonla ra, aklının ermediği ticaret işlerine gir mesidir. Bu yanlış işleri meyanmda, bir nevi içki ticareti ve Florida'da arazi alım satımı da vardır. Vitneyi'n cezası beş ilâ on sene hapistir. Fakat, bu adam, Nevyork ticaret ve maliye âlemini, Ruzvelt'e karşı şiddetle müdafaa etmiş olan bir şahsiyet olmak itibarile, hâdisenin bir de siyasî cephesi vardır. Vitney meselesi, Vaşingtonun borsa üzerinde zalimane tazyikler yaptı ğından bahsile sızıltı çıkaranlan şimdilik sükuta mecbur etmiştir. Tedbirleriniz serbestimi bana feda ettirecek kanaalinde misiniz? Maalesef hayır. Sizı herhangi bir tazyik altma alabileceğimi ümid etmiyo rum. Maksadım, sadece, o yabancı adamı yolumdan uzaklaştırmaktır. Oldürerek mi? Kocam, önce hayretle yüzüme baktı. Sonra gülmeğe başladı: Hayır, Mukbile Hanım, dedi. Bir kadına, iki kelime söz söyledi diye bir erkek öldürülmez. Hele o kadın sevilmiyen, ve sizin yaptığınız gibi, beni hakir gören bir kadın olursa! Yusuf Haddad, bu «sevilmiyen» kelimesini bana bilhassa işittirmek istercesine kuvvetle telâffuz etmişti. Fakat ben işitmemezliğe geldim. Lâkin, maksadınm, ismini ve adresini herhalde öğrendiği o yabancı adamı gidip bulmak, onu kimbilir ne şekilde, tehdid etmek olduğunu anlıyordum. Kocam, o son sözü söyledikten sonra, beni kolumdan tutmuş, kapıya doğru götürmüş ve kapıyı açarak: Haydi, demiştî, şimdi odanıza çıkm. Ben de işime gideceğim. O anda, içimde birşey kopar gibi oldu. Sanki, göğsümde, bir yay birdenbire harekete gelmiş, gevşemişti. Hızla kocama «.Bir cemiyet içinde içki içenler varsa bunun mes'uliyeti cemiyete aid değildir. Cemiyet defalarla muallim Nihada Bakırköy haata • nelerinin kapılarını açarak tedavi imkânlarım da vermiş, fakat mu • allim Nihad bunlardan istifade eU memehte ısrar etmiştir!» Hah.. Şöyle. Demek cemiyetin mes'uliyeti yokmuş! Demek muallim Nihad «cemiyetin »ı» kılmış bir İimon gibi suyu kalmayınca bir posa gibi k e n a r a attığı a d a m » değilmiş! Demek cemiyet mu « allim Nihadla meşgul olmuş, ona yiye* cek vermiş, yatacak yer göstermiş! Bir de o gazetenin dünkü sayısında şu sahrlara göz gezdirelim: «Son hâmilerinin iddia ettikleri gibi muallim N i h a d ı n h a y a t ı T a n s ü t u n l a r ı n d a bir cemiyet k u r b a n ı olarak teşhir edilmemiştir.» E\rvelki yazıları da gördükten sonra bizi müfteri mevkiine düşürmek istiyen bu satırların manasız, istinadsız ve zavallı çıplaklığına ancak gülünür. Fakat biz burada onların anladıgı manada münakaşaya girişecek değiliz. Ortada bariz bir hakikat var: Son yazılarından bu gazetenin de hakikati kavradığma hükmedebiliriz. Muallim Nihadi cemiyet mezarhğa attı demişlerdi. Cemi" yetin mes'ul olmadığını söylemiştik. Bugün kendüeri de bizim iddiamızı tasdik' ve ilân ediyorlar. Uç aylık bir zaman bazı kafalann yanlış görüşlerini bir mesele üzerinde olsun düzeltmeğe kâfi geldi. «Çok se* nelere...» diyelim de ileride bütün meselelerin hakikatini görsünler, ve bilhassa gördükleri gibi yazmağa alışsınlar.. Çocuk haftası vor. 23 nisanda başh I Aşk ve macera romam : 3 6 Nakleden: Hamdi Varoğla Fakat, odanıza gitmek üzere bu radan ayrılmadan ev^'el, bu münakaşaya başlamamıza sebeb olan meseleyi kökünden halletmek istiycrum. Kocamm, Özbekiye bahçesindeki ya bancı adamdan dolayı benim hakkımda çirkin şüphelere düşmüş olduğunu, bir saattenberi tamamile unutmuş, kendimi, dallanıp budaklanan münakaşaya kapıp koyuvermiştim. Onun bu son cümlesi üzerine hâdiseyi hatırladım; yüzüm asabî bir takallusla çizgilendi. Emirlerinizi bekliyorum! dedim. Münakaşaya sebeb olan bu maceranın tekerrür etmiyeceğine söz verin. O yabancı adamı bir daha görmiyeceksip.ız değil mi? Yusuf Haddad, bu sözü yalvarırcasına söylemişti. Fakat ben kulak asmadım, soğuk ve haşin tavrımı bozmadan cevab verdim: Bu meselede, en ufak bir hafiflik göstermiş olmağı kabul etmiyorum, biliyorsunuz. Evet amma, biraz evevl, kendi noks^nlarınızı itiraf etmiş, mazeret olarak da benim kabahatlerimi başıma kakmıştınız. Bu sözünüzü reddederim! Size karşı kusur işlediğimi kat'iyyen itiraf etmiş değilım! Yusuf Hadddd, usanc getirdiğini gösteren bir tavırla: Çok rica ederim, dedi, hata, sevab aramağı bir tarafa bırakalım olmaz mı? Mademki, görüşlerimiz başka başkadır, geçmiş şeyleri tazelemiyelim. O adamla bir dahr görüşmemenizi rica ediyorum. O adamın peşinde koşmuyorum; ondan kaçmağa da sebeb görmüyorum. Haftalardanberi her sabah gittiğim Öz XVIII Hıçkırıklarımı boğmak için yastıklan ısırarak, uzun uzun ağladım. Bu kadar fazla ağlamamın sebebi, belki de, Yusuf Haddadın karşısında zâf göstermiş olduğumdandı. Kocam, bütün mukavemetimi kırmış, nihayet beni maslub etmişti. O nun, kazandığı galebeyi düşünerek gurur duyduğunu aklıma getirdikçe öfkemden çıldıracak hale geliyordum. Bu öfke, ihtiyar Abdunun başma paN ladı. Saat on bire doğru, odamdan ses gelmediğini görünce, benim içeride bulun* madığımı zannederek, hergünkü gibi, ortalığm iyi toplanıp toplanmadığını gör. mek için odaya girmişti. Beni, aglar bir halde bulunca, birden şaşaladı; koştu, yanıma geldi. Sittî, ağlıyor musunuz? diye sor* du. Birsey mi var? Yerimde doğruldum ve öfkeyle haykırdım: Senin yüzünden ağhyorum! İmkânı yok Sittî! Benim yüzümden ağlamanız kabil değil! Emredin canımı vereyim. Abdunun sözünü, şiddetli bir muka" bele ile yarıda kestim. Lüzumu yok! Onu, emirlerini yerine getirdiğin efendine söyle! Seni peşimde dolaştıran, getirdiğin yalan yanlış haberleri kabahat diye sırtıma yüklemeğe çalısan efendine! Abdu, başını iğdi; âciz ve mahçub' cebab verdi: (Arkasi var)