5 Nisan 1938 CUMHURÎTET Terbiye bahisleri Iktısadî hareketler Tohum ıslahı işleri Bizi bu yazıyı yazmağa sevkeden se beb, Yeşilköy Tohum Islah ve Deneme istasyonunun faaliyetini gösteren bir kitab oldu. Ziraat Vekâleti propaganda servisi tarafmdan neşredilen bu kita bm kapağında 1927 1937 rakamları görülüyor. Cumhuriyet hükumeti bundan on yıl ewel zirâî mahsullerin tohumlarını ıslah işini ele almıştır. Tohum ıslahı gibi ince teferruatlı ve denemeye muhtac bir iste senelerin ehemmiyeti, ancak bir istihsal mevsimi oluşundan ve en mü kemmel neticeye varmak için yeni teşebbüsler yapmağa basamak teşkil edişinden fazla birşey değildir. Fakat her sahada azamî sürat prensiplerini güden Cumhuriyet reiimi tabiî hâdiselere dayanan bu işte dahi azamî randımanı almak yolunu bulmuştur. Geçen on yıl içinde cok şevler basarıldığını şimdi 5nümüzde duran şu kitabm mündericatı canlı bir şekilde ispat ediyor. Büyük Şefinden «Memleketin kudret ve refahmı artırmak. ziraatte kalkın mağa bağhdır.» direktifini alan ziraatçilerimiz bu kalkmmanm ilk kademesini tohum ıslahçılığınm teşkil edeceğini unutmıyarak bu kısma büyük bir ehemmivet vermişlerdir. Türk çiftçisi bugün tohum meselesine lâyık olduğu ehemmiyeti vermek tedir. Ektiği tohumdan mahsul bile a lamadığı, tamamile havamn ve tabia tin verimine bel bağladığı yıllarm bulunuşu onu bu sahada uyandırmıştır. Bunun yanmda müstehlik piyasalarm daima iyiyi ve yüksek kaliteyi aradığını da görmektedir. Esasen kendi menfaati bunu âmirdir. îşte tohum ıslah istasyonlan bu menfaat imkânlarını hazırlamakfadır. Bugün memleketimizin muhtelif yerlerinde bulunan se"kiz tohum ıslah istasyonile 3 4 deneç istasyonu çalışmaktadır. Ideal bir sporcu kafilesi ile yolculuk Yazan; SEL1M S1RRI TARCAN 1926 yıh mayısında bazı hususî işlerim için Atinaya gidiyordum. Mesajeri kumpanyasmm Karaköy rıhtımına yaslanmış olan Piyer Loti vapurunun güvertesinden güzel Istanbulun herbiri bir emel peşinde seyirten insanlarının hayhuy içinde kaynaşmasını dalmış seyrederken Köprü tarafmdan mavi caketli beyaz keten pantolonlu, zarif kasketli, asker gib muntazam ayak atarak vapura doğru gelen bir kafile gözümü çekti. Gümrüğe doğru ilerlediler, sonra gözden kaybol dular. On dakika geçmeden bu genclerin benim bulunduğum vapurun merdivenlerinden çıktıklarını gördüm. palamarları çözdü. İki romorkör bizi rıhtımdan ayırdı. Hiçbir ses yoktu! Yalnız mendiller sallanıyordu! Seyyah sporcular dağıldılar, ben de kamarama çekildim. Güneş gurup etmek üzere idi, Marmarada nur âleminin nasıl banyo yaptığını görmek üzere tekra güverteye çıktım. Bir de ne göreyim' Sporcu genclerden biri pijamalı bir zatla adeta ağız kavgası ediyor. Yanlarına doğru gittim. Bakınız ne garib bir hâdi se: SAN'AT ABiDELERiMiZiN HALi PENCERESiNDEN Rumeli Hisarı adeta bir mahalle olmuş! Casuslara ikram u veya bu memlekette arasıra casuslar yakalandığını ve bunlardan çoğunun idam olunduğunu gazetelerde okuyoruz. Dün de bir Osmanlı tarihinde şöyle bir fıkra okudum: «1841 deki Mahmud ve Mehmed Ali mücadelesi sırasında Osmanlı ordulan karargâhlarından birinde iki çıplak adam belirdi, bunlar Serasker Paşayı görmek istediklerini söylüyorlardı, talebleri çadırdan çadıra başvurularak alınan müsaade sonunda kabul edıldi ve herifler Seraskerin huzuruna çıktı. Paşa hazretleri, muhteşem çadırlannda bir sedire uzanmışlardı, iki çıplak misafirin altlanna birer yas* tık verdirdi ve türkçe sordu: Ne var, ne yok? Çıplaklardan biri gene türkçe cevari verdi: Efendim. Biz buraya iki saat kadar uzak olan Mezar köyündeniz. Dei ğirmene buğday götürürken Mısırlı süvai rilere rastgeldik. Bize «Osmanlı ordusu Murad suyunu geçti mi?» diye sordular* «Evet» dedik. «Kalabalık mı» dediler* «İki yüz kere bin vardır» dedik. Onun üzerine buğdaylarımızı aldılar, bizi döve döve soydular. Serasker mınldandı: \• Dünyanm en güzel müzesi olacak bu en harabidan eserı niçin bulunduğu kurtarıp imar etmemeli ? Yazan: SALÂHADD1N GÜNGÖR Suriye taraflarından gelen ve Beyrut tan vapura binen bir Arab, kamarotla kavga ediyor. Arab fransızca bilmiyor fakat türkçe biliyor, kamarot ise yalnız Büyük bir vakar, büyük bir ciddiyetle gelip güvertede iki sıra olup durdular fransızca biliyor. Kamarot şöyle diyor: Beş dakika sonra caketinin sol yaka de Size kaçtır söylüyorum, güvertede liğinde büyücek bir rozet bulunan yakışıklı bir zat geldi. Önlerinden geçti, ga pijama ile gezilmez. Bu kıyafet yatak elliba saydı. Sonra tam karşılanncla dur bisesidir, o yalnız kamarada giyilir. Sizin böyle burada dolaşmanıza kaptan mü du ve şunlan söyledi: «Yirmi dört! Tamam. Evvelâ tam saade etmiyor! vaktinde geldiğiniz için hepinize ayn ayri teşekkür ederim. Ümid ederim ki bütün seyahatimizde her işimizde bu intizama riayet ederiz. Hepiniz de muhtelif ku lüblerden seçilmiş genclersiniz, ben hangi kulübe mensub olduğunuzu düşün mem, yalnız karşımda güzide bir Türk gencliği görüyorum. Atinaya efradından bulunduğumuz Türk milletinin yüzünü ağartmak için gidiyoruz. Çok temenni ederim ki sürat yarışlarına iştirak edecek olanlar birinci gelsinler, disk ve javlo atacaklar bir rekor tesis etsinler, güreşecekler rakiblerini yensinler, futbol oynıyacaklar oyunu kazansınlar. Amma bir de bunun aksi var, olabilir ki karşımıza çıkacaklar bizden daha iyi hazırlanmışlardır. Bizi her sahada geçebilirler. Yenmek de yenilmek kadar tabiidir. Matlub olan yalnız yenmek değil, her sporda centilmence hareket etmektir. Türkün mayasındaki asalet özünü tavır ve hareketlerinizle göstermelisiniz. Bizi bilen ve bilmiyenlere Türk gencleri çok nazik, çok haluk, çok terbiyeli, çok güzide insanlar dedirtmelisiniz! Böyle bir temenniyi fazla bile buluyorum. Çünkü ekseriniz Üniversite ve yüksek mekteblerden mezunsunuz. İçinizde dört san'atkâr ve iki çiftçi var ki onların metin karakterleri mesleklerıne bağlılıklarile tebarüz etmiştir. Sizlere şef olmakla müftehirim. Bu vazifeyi fahrî bir unvan gibi telâkki ediyorum. Hiçbir işinize müdahale edecek değilim. Siz herbiriniz vazifesini idrak eden olgun kemalli genclersiniz. Kendinizin tertib ettiğiniz talimata bir kanun gibi riayet edeceğinizden eminim. Yapılması lâzım olan şeyleri yapacak, yapılmaması icab eden şeylerden içtinab edeceksiniz! Hepinize uğurlar olsun, hayırlı yolculuklar temenni ederim.» Bu ufrk diskurdan gelenlerin sporcu olduklarını, Atinaya akranlarile boy ölçüşmeğe gittiklerini anladım. Kafile kaptanı nutkunu söylerken yerli, ecnebi birçok meraklılar etrafa toplandılar. Çok geçmeden aralarmda bir fısıltı oldu: Geliyorlar! Geliyorlar! Bütün başlar nhtıma çevrildi. Evet dörderle dizilmiş, tabur halinde yüzden fazla genc sporcu vapura yaklaştılar. Caketlerinin sol ya kasmdaki iliklerine iliştirilmiş başka başka renkte kordelâlardan bunlann muhtelif kulüblere mensub olduklan belliydi. Onlar da güverteye geldiler ve seyyah kafilesinin karşısına dizildiler. Reisleri kafile başkanının elini sıktı ve arkadaşları namına şunları söyledi: Bizim sporcu genc fransızca bildiği icin müdahale etmiş ve kamarotun söylediklerini Arab yolcuya tercüme etmiş. Halbuki Arabın gözü kızmış muttasıl bağırıyor: Kıyafetimde ne var efendim? Ben hür değil miyim? Ne istersem giyerim. Bizde entari ile sokağa çıkarlar da kimse bir şey demez! Bunun ceket panta" londan ne farkı var? Rumeli Hisarının içinden üç manzara Rumelihisan, bulunduğumuz nokta dan Boğazm yeşil renkli oyalarla işlen miş vakur başında; muhteşem bir tac gib görünüyor. Avrupanm Asya ile dudak dudağa verdiği bir sahilde Türkün büyük ve ebedî varlığmı, taşlara hâkkeden« Boğazkesen» in karşısındayız. O Boğazkesen ki, tarihin çok eski de virlerindenberi malumdu. îsa doğmadan beş yüz sene evvel, Dârâ; yedi yüz bin kişilik ordusunun bir sahilden öteki sa hüe geçişini bu sırtlara yaptırdığı bir oyuktan temaşa etmişti. Vah, vah, vah! Bin müşkülâtlaHacı Baba kamarasına sokulabildi. İşte dedim medenî Türk genci. O yalnız pijama ile yatak odasından dışarı çıkılmadığını değil, garb âleBir misal ortaya konuluyor; eğer deminin usul ve âdetini en ince teferrua niliyor, tstanbul Marmara havzası ve tına kadar biliyor. Trakvada buğdav ekilen 268.000 hektara köy tohumu ekilmekle 225.000 ton Akşam yemeğinde bir kısmı ortadaki büyük masaya, bir kısmı kenarlardaki mahsul almacagına karşı, ıslah edilen tohumluklar ekilecek olursa. bu miktar masalara dağıldılar. Ben yan gözle on" 305.000 tona çıkabilir. Bu suretle artan lara bakıyordum. Su içişleri, yemek yemahsul ayni zamanda standardize edilyişleri, çatal kullanışlan gıpta olunacak miş olacak. iç ve dış pazardaki sürüm kadar güzeldi. de pek tabiî olarak inkisaf edecektir. Ben kafile başkanile kumandanm maBunu kısaca sövle hulâsa etmek kasasında oturuyordum. Başkan pürüzsüz bildir: Yüzde 35 bir artıs. Yani, yılda bir fransızca ile kumandana şu izahatı dört milyon lira fazla gelir. veriyordu: Davanm azametini göstermeğe şu misal dahi kâfidir zannederiz. «Bunlar Atatürk gencleridir. Hepsinin de bir ideali vardır: Yükselmek ve yükseltmek! Hepsi de tam manâsile amatör genclerdir. Yaptıkları spordan hiçbir maddî menfaat beklemezler. En büyük emelleri çok yaşam.ak, afiyetle yaşamak ve memlekete faydalı bir unsur olmaktır. Içlerinde ekserisi ya fransızca, ya alman" ca, ya ingilizce bilir. Çoğunun garb musikisine kulakları yatkmdır. Bununla beraber millî halk türkülerini, halk raks larını da bilirler.» Kumandan telâşla sordu: Acaba kendilerinden rica etsek yemekten sonra güvertede bize bir halk raksı oynamazlar rru? Başkan cevab verdi: Memnuniyetle! Sofradan kalkınca hep birlikte yukan çıktık. Gencler büyük bir halka oldular. Ortaya iki levend delikanlı çıktı. Mandolinle inceden inceye sanzeybeği çal dılar. Sonra hepsi birden el grparak, tempo tutarak oyun havasmı gür sesle rile söylediler. O iki genc de son derece zarif ve ahenkli bir şekilde zeybeği oynadı. Duruşlan, ayak atışlan, el şak latmaları hepsi, hepsi fevkalâde güzeldi! Kumandan dayanamadı; başkanın eIini sıktı: Ve elini cebine attı, bir avuc altın ÇK avcı ihtirasile enstantaneyi objektifinde tesbit edebilmek için; adeta nefes almak kanp çıplaklara pay etti, «Evlâdlanm, tan korkarak birkaç poz çekti. Tekrar gam yemeyin. Ben sizin zarannızı o yoU sırta doğru tırmanmağa başladık. kesenlere ödetirim. Siz hemen köyünüz# gıdın. İşinize bakın. Padişahımıza di Bir aralık ben: dua edin!» diye bir sürü de iltifat ettik Epeyce dik bir yokuş! diyecek olten sonra nöbetçi çavuşa emir verdi: dum. İ Arkadaşım: Haydi. Bu zavallılan karakoldari dışarı çıkar. Selâmetle köylerine ula§tw Şükret ki, orta çağda değiliz.. dedi, bu yokuşa, ok ve mızrak yağmuru al rılmasını da binbaşıya söyle! tında, sağa sola top gülleleri düşerken Tarihi yazan zat, bu çıplaklann Sw tıTmanmak da vardı!.. raskerle görüşmelerinde bizzat hazır buO, bunlan söylerken, benim kafam lunduğunu yazıyor ve ilâve ediyor: 1907 de, Ehlisalib ordusu da, bir a da da tarihin satırlan, birer birer canla «Aradan zaman geçti. îstanbulda buralık, Boğazın bu en dar yerinde görün nıyordu: lunuyorduk. Üsküdarda bir düğün oldu. dü. Acaba, diyordum, Dârâ, tahtını şu Ben de çağırıldım. Fakat gidemedim. Yalnız düğün sahibinin kızmı bir Mısırlı zabite verdiğini öğrendim ve bu düğünün rtesıne tesadüf eden cuma günü harna* ma gittim. Soğuklukta otururken karşımai tesadüf eden adamm endamı dikkatimî celbetti. Hafızamı sıkıştırdım ve onun iki yıl önce Serasker karargâhmda gördüüm çıplaklardan biri olduğunu tanıdım. Herif de beni tanımış olacak ki renkten renge giriyordu, peştemalına biraz daha sıkı sarınmak istiyordu. Ben, manalı bir gülüşle bu telâşın yersiz olduğunu hisset* tirdim. Herif bu gülüşüm üzerine yanıma geldi. Komşum Derviş Ağanın kızile ev^ lendiğini ve o gece zifafa girdiğini söyliyerek vaktile vukua gelen tesadüfü dile almamakhğımı rica etti, adı Hurşiddi» Mısır ordusunda kaymakam olup Mehmed Ali isyanı bastırıldıktan sonra Os* manlı ordusuna intisab etmişti. Bu vazi« yette tabiî birşey söylemek doğru değil* di. Sustum. Lâkin onun ve arkadaşının Serasker Paşayı inanılmıyacak kadar kolaylıkla kandırarak yaptıkları casuw luğu asla unutmadım!» F. G. Prof. Dr. Mazhar Hüsnü vefat etti Yüksek Ticaret se İktısad mektebi ve Yüksek Levazım okulu muallimlerinden Nevzad Mazharın ba bası ve Kolordu Kurmay başkanı kurmay albay Yümnü Üresinin kayınbabası, mülga Darülfünun müder rislerinden, Dişçi Bdktor Mazhar e Eczacı mektebi Hüsnü Dural müdürlüklerinden mütekaid profesör doktor Mazhar Hüsnü Dural dün vefat etmiştir. oyuk taşlardan hang'sinin içine yerleştir rrışti? Ve askerlerini taşıyan köprünün yıkıldığını görünce. kimbilir, ne dehşetle yerinden fırlamış, bu günahı işliyen masum denizi kamçılatmak için nası! çırpınnıış, sağa sola nasıl emirler vermişti? ,.Şarkî Romanın son împaratoru Paleoîog, Ayasofya mabedinde Mesihten Sonra hatırlıyorum ki, etrafında dolaşmeded beklerken, «atı alıp Üsküdarı a tığımız şu Hisann geniş ağızh kuyusu, şan» Türkler, «Boğazkesen» sırtlannda, hergün birkaç asi Yeniçerinin başıni yerhummalı bir faaliyet sarfediyorlardı. Şu di. Idama mahkum edilen her Yeniçerigördüğünüz hisar, o devirde, İstanbulun nin, ölümü, Hisar tepesinden ahlan bir kapısı üstüne tarafımızdan asılmış koca topla ilân edilirdi. Top atılır atılmaz böbir kiliddi. lükbaşı, mahkumun defterden adını si Türkün zağlanmış palası, bu kilidin içinde döndüğü gün mağlublar hesabına hcşey bitmişti. Türk kanını taşıyan bir adamm, Bizans kartalının tepesine, ak şahin gibi konan şu azametli hisann, etekleri dibinde göğsü gururla şişmemesine imkân var mı?. lerdi. Ölen kimseler hakkında kullandığımız «attı topu...» sözü acaba o günlerden mi kalmıştır?.. Bir aralık, arkadaşıma sordum: Rumeli Hisarı, kufî yazı ile Mehmed imzasını andırırmış... Doğru mudur, der Ve nihayet 1453 te, îstanbulun zap tına hazırlanan Türkler, Bizans hazine lerinin varisi olmak hakkını, bu tepelerin üstüne yerleştirdikleri baiyemez topları nın sesinden aldılar. «Sizi tebrik ederim. Evvelce Türk gîbi kuvvetli diyorduk, şimden sonra Türkgibi zarif, Türk gibi kibar, Türk gibi «Uğurlar olsun vatandaşlar! Yolunuz centilmen demeliyiz» dedi. açık olsun! Hepiniz için muvaffakiyetler Benim nasıl iftiharla göğsümün kabartemenni ederiz. Kudret ve kabiliyetinizin dığını bilemezsiniz. Bu genclerin bütün ulaşabildiği azamî cehdi sarfedeceğiniz seyahat müddetince Pireye kadar bir siden eminiz. Çünkü hepiniz bir sporcudan gara içtiklerini görmedim ve bundan genc beklenen bedenî ve ahlâkî evsafı haiz sporcularm her türlü suüstimallerden sakimselersiniz. Gönlümüz sizinle beraberkındıklarına hükmettim. Aradan hayli dir. Uğurlar olsun! Uğurİar olsun!» zaman geçti. O günün hayali kafamda Bu sözleri müteakıb birden soldan geri daima yaşıyor. Büyük bir tahassürle: dönüp yüzünü arkadaşlarına çevırdi: İdeal sporcular! İdeal sporcular! diyorum. Zafer marşı! dedi. İki ses üzerine oku SELtM SIRRl TARCAN dukları Zafer marşı bütün gemi halkını manyetize etmişti. Kimse kımıldamıyor, kimse nefes almıyordu. Fransız kamarotlar, tayfalar hayret içinde kalmışlardı. Parisli meşhur tenor Jorj Til, şehriBen o güne kadar Allah bilir spor ku mizde vereceği tek konseri, bugünkü lüblerimize devam eden genclerimizin salı günü akşamı saat 21 de Fransız timusikiye aşina olduklannı bilmiyordum! yatrosunda verecektir. Marş bitince kafile baskanı seslendi. Evvelce ilân edilen ikinci konseri Mandolinlerinizi çıkarınız! Altı genc va vermesine imkân bulamadığından dolalizlerine bağlı mandolinlerini çıkardılar. vı. Jorj Til. bu aksamki programını, Massenet'ten Gabriel Faure'ye, Scar Veda marşı! dedi. O hazın levhayı ömrüm oldukça unu atti'ye. Marcello'ya, Vagner'e. Pucci tamıyacağım. Yırmi dört genc iki sesle ni'ye, Leoncavallo'ya, Gounod'ya ve Ponchielli'ye kadar giden bir tenevvü mandolinlerin refakatile büyük bir me içinde tertib etmiştir. haretle Veda marsını çaldılar. Sonunda Bu akşamki konser, mevsimin san'at gencler sarmaşıp aynlırken bütün vapur hâdiseleri arasında bir tarih teşkil edeel şakırtılerından sarsılıyordu. cek ve «Dolce bel Canto» mübdiinin Geçirmek üzere gelen gencler rıhtım :akdirkârları için müstesna bir zevk oda gene dört sıra dizildiler. Vapurumuz acaktır. Jorj Til konseri Arkadaşımla, ağır ağır, yürüyerek dış sin?.. kapının önüne geldik. Yokuş yukan tır Güldü: manıyoruz. Anlamak kolay... dedi, bir gün Hisann bir bekçisi olmak lâzım gele seninle tayyareye biner, Hisar tepesi üceğini ikimiz de ayni saniyede hatırlıya zerinde dolaşırız! rak biribirimize bakıştık. Görülüyor ya. Osmanlılar dVvrînde Kulelere yoklaşhkça, bu eski abideleTam bu sırada, bir çocuk yanımıza rin harablık derecesi hakkında iyi bir fi casuslar ölüme mahkum edilmezmiş* sokuldu: kir edinmek kabil oluyordu. Hele, bu iç a\uc dolusu altınla ikram görürlermiş, Hisarı mı gezeceksiniz baylar? Cenazesi bugün Cağaloğlunda Halk içe evlerin Hisann gökünü bir (anjin) Şimdi gel de ağızdan baklayı çıkarmaU Partisi karşısmdaki Zekibey apartı Evet! dedik, şöyle bir dolaşaca gibi, tazyik ettiğine; onu nefes alamıya M. TURHAN TAN mamndan saat 11,30 da kaldınlarak na ğız.. Anahtar sizde midir? cak hale getirdiğine şüphe yoktu. mazı Bevazıd camiinde kılmdıktan son Hayır! Kulelere bakarken, işte diyorum şu Bera Şehidliğe defnedilecektir. Bursada modern bir enstitü Hisann bekçisi nerede? bek tarafındaki, Fatih vezirlerinden ZaMerhumun hal tercümesl yapılıyor • Daimî bekçisi yoktur! ğanos Mehmed Paşanın, onun karşısm Merhum Mazhar Hüsnü Dural, As Bursa (Hususî) Şehrimîzde 929 yı« Ne yalan söyliyelim, aldığımız cevab, .ki kule, sonradan boynu vurdurulan •terî Tıbbiyeden yüzbaşılıkla neşet et keyfimizi kaçırdı. Halil Paşanın, şu sahildeki kule, Saruca lında kurulmuş olan merhum Necati « miş, 313 te Yunan Harbinde bulunarak bey Kız San'at Enstitüsü için Maarif Fakat sırta doğru çıkıp da, mazgal Paşanın kuleleri! harb sonunda muallim doktor HorasanVekâleti yeniden muazzam bir bina İstanbul zaptedildikten sonra, askerî cınm muavini olmuştur. Cok gencken deliklerinin içine kadar sokulmuş, omuz yaptırmağa başlamıştır. Modern bîr kız Tıbbiye mektebinde muallim muavin omuza bir sürü ev görünce endişeye lü ehemmiyetini kaybeden Rumelihisarında ınstitüsü için ne lâzımsa hepsini cami tir aralık gümrük memurları otururlarmış. olmak ve leylî kısmını da ihtiva etmek liği yapan merhum. bu tıb müessesesin zum olmadığını anladık. de senelerce muallimlik etmiş, bir araRumelihisarının bir tek bekçisi yoktu Hisann ilk tamiri, Birinci Mahmud za üzere yapılmağa başlanan bu enstitü lık Darülfünun Fen Fakültesi müdürlü amma, yüzlerce bekçisi vardı. Hisarla manına rastlıyor. 1917 de ikinci defa o 200 bin liraya çıkacaktır. Temeli me ğünü de ifa etmiştir. Cemal tara rasimle atılan kısım 30 bin liralık bi içli dışlı olan bu mahallenin sokaklarında larak Bahriye Nazın 331 senesinde Darülfünun hastanesi, çıplak ayaklı çocuklar, başı yemenili ka fmdan esaslı bir tamir görmekle beraber, rinci paviyondur. Diğer parçalar iki se332 de de Beyoğlu Ağahamam Mecru dınlar, bizi yadırgıvan gözlerle seyredi bugün birçok noktaları, yeniden yıkılma nede bitecektir. hin hastanesi başhekimliğini vapan yorlardı. Tahta evlerin pencerelerinden ğa yüz tutmuştur. Bursa kızlarmı mükemmel ve asrm merhum, senelerce. Darülfünun Eczacı irili ufaklı başlar uzanmıştı. Burada, harabesi görülen bir cami cablarına uyeun birer ev kadını yetişve Dişçi mektebleri müdürlüklerinde Sırtın bir noktasına gelince Namık var. Hisar içindeki evlerde, vaktile düz ;irmek gavesile kurulmuş olan bu ensulunmuştur. durdu: darlar ve kale muhafızları otururlarmış. titünün ilk aoıldıgı 929 yılmdaki talebe Nezaket ve insanivetperverliğile herm^vcudu 26 iken bu sene talebe sayısı Ne var? diye sordum. Bunlar yıkıldıktan sonra, topraklan ötekesin saysjısını tonhyan Mazhar Hüsnü 77 ve cıkmıstır ki. müessesenin lüzum Ayaklarile geniş bir zaviye resmede kine berikine satılarak, yerlerinde şimdi r Duralın ölümü, tıb âlemimiz için acı e ehemmivetini tebarüz ettiren bu ra)ir kavıbdır. Kederli ailesine taziyet rek, poz almağa çalışırken cevab verdi: ki evler peyda olmuş. raTi da tahsil havatımızın Cumhurivet Vapur geçmedikçe, buradan bir erimizi bildiririz. anlatmak için Halbuki, bu koca Hisar, biraz him 'îUarındaki inkisafını adım ileri gitmem! anlı bir misaldir. nıetle, dünyanın en canlı müzelerinden Arkadaşımın hakkı vardı. Uzennde biri olabilirdi. Hâlâ da bu istidadını kayBursaya giden Alman durduğumuz tepe, gerçekten emsalsız bir betmiş değildir. Tarihî dekoru tamamlaHazin bir irtihal seyyahları manzarayı kucaklamakta idi. Benim de, dıktan sonra, onu ziyaretçilere niçin aç Sadrı esbak merhum Kâmil Paşa geBursa (Hususî) Mihvauckel is hayranlık hislerim kabarmıştı. Tertemiz n:amalı ve bir tarih ımar eden bu abideyi, ini ve mülga Tophane Divanıharbı remindeki Alman vapurile Mudanya is bir gökyüzü ile masmavi bir denizin araçıne düştüğü harabıden kurtarıp niçin si Menemencioslu Said Paşa kerimesi kelesine çkan 400 Alman seyyahı iki sina sıkışan bu silueti, her zaman ele geç,'e esbak Ziraat Bankası Umum Müdüafile halinde şehrimize gelmiş ve türmar etmemeli?... belerle tarihî ve mimarî eserleri gez miyen fırsatlar gibi kaçırmak korkusu ü Bugünkü halile Rumelihisan, bir tarih • Bay Sevket Bavurun eşi Bayan Remişlerdir. Kendilerine Bursa Turing vardı. Dakikalarca, Boğazı kuşbakışı teıa Bavur Caddebostanmdaki köşkünde yadigârı, bir kale harabesi değil, enikonu Kulüb • mümessili refakat etmiştir. maşa ettik. zun müddettenberi devam eden has Aradan böyle bilmem nekadar zaman bir mahalledir. Eski şehirler kale içinde alıktan rehayab olamıyarak irtihal etHamburg seyyahin acentasmın buraya verdiği malumata göre. 19 mayısta bir geçmişti. Anadoluhisan iskelesinden, ar oturmuş amma; bugün ta bürclerine ka nistir. apur seyyah daha gelecektir. kasında ince bir duman sütunu bırakan dar her yeri işgal edilerek mahalle yapıCenazesi bugün öğle namazı Erenköy Seyyahlar şehri gezdikten sonra Şar Şirketihayriyenin 74 numarası göründü. lan, bu kadar kıymetli bir tarihî eser gör ihnipaşa camiinde eda edildikten son[ulübde yemek yemişler ve akşam vaNamık, heyecanından adeta titriyordu. dünüz mü bilmem? a Sahrayicedidde aile kabristanına defurlarına dönmüşlerdir. Vahşi bir ceylân yakalamıs, amatör bir, olunacaktır. SALÂHADDİN GÜNGÖR