27 Mart 1938 CUMHURlYET Çin ihtilâl tarihinden bir yaprak Sun Yat Sen idamdan nasıl kurtulmuştu? Fransız konsolosluğu memurlarından Moran yüzbin İngiliz lirası mükâfatı hiçe sayarak onu salıvermişti Tarihî, büyük hâdiselerin içinde öyleleri vardır ki, haddi zatında son derece ehemmiyetsiz görünen sebeblere istinad ederler. Çin Imparatorluğunu deviren, Çin cumhuriyetini kuran, ismi her Çinlinin kalbinde yaşıyan SunYatSen, Çin tarihinde döniim noktası teşkil eden muvaffakiyetini, bir Fransız memuruna söylediği iki kelimeye medyundur. Sanghay'm Amenkanlaşmağa henüz başladığı günlerdeydi. §anghay'daki Fransız konsoloshanesi memurlanndan M. Moran, bir sabah konsoloshaneye giderken, yolda bir kalabalık görmüş, ne olduğunu merak ederek yaklasmış, bakmışh. Kalabalık, duvara asılı çince, ingilizce ve fransızca yazılı bir beyannameyi okumak icin toplanmıstı. Beyannamede, SunYatSen adında, tehlikeli bir fesadcımn tahrikât teşebbüslerinde bulunduğu için gıyaben idama mahkum edildiği haber veriliyor ve bulunduğu yeri haber verenlere yüz bin İngiliz lirası mükâfat vadediliyordu. Konsoloshane kâtibi, bu muazzam meblâğı, gayriihtiyarî zihninde hesab etti, Fransız françına tahvil etti. îki buçuk milyon frank ediyordu. Halbuki, keftdisi, konsoloshanedeki vazifesine ilâveten muhtelit mahkemede de çalıştığı halde, senede ancak altı bin frank kazanıyordu. Maamafih, M. Moran, bu mülâhaza üzerinde fazla durmamış, ilânı okuyup gecmışti. Şımdı, onun zihnini asıl işgal eden şey, beyanname muhteviyatının uyandırdığı fikirlerdi. Beyanname, Çinin, içinde çırpındığı en facialı ve esrarlı vaziyetlerden birinin ifadesini teşkil ediyordu. Imparatorluk hanedanı, Bokserler harbinden sonra müşkül vaziyete düşmüş, sarsılmağa başlamıştı. Devrilmesi bir ay, belki de gün meselesiydi. Onun yerini kitn tutacak, dünyanın bu en büyük ve en eski memleketine biraz nizam vermeğe kim muvaffak olacaktı? Gumhuriyet mevzuu bahsolamazdı. îsin içyüzüne vâkıf kimseler bu ihtimali ak'.llarına bile getirmiyorlardı. Fakat, M. Moran, KuoMınPao faaliyetine biraz karıştığı içın, bu adamların nekadar cesur, nekadar yılmaz olduklarını biliyor, Çin cutnhuriyeti fikrini o kadar gülünç bulmuyordu. Çin hükumetinin, SunYatSen'i veya diğer ismile SangÇong'u idama mahkum etmesindeki sebebi pekâlâ anlıyordu. SunYatSen, Çin ihtilâlcilerinin en azimlisi, en tehlikelisi ve ayni zamanda en zekisiydi. M. Moran, Fransaya gitmek istiyen Çinlilerin pasaportlarını muayene ve vize etmekten ibaret vazifesine başlamak üzere konsoloshaneye doğru yoluna de vam etti. Orada, kendisinden evvel gelmiş, onu bekliven bir iş sahibi vardı. Genc, zayıf bir Çinli olan bu adam, 1903 senesine tesadüf eden bu hâdisenin cereyan ettiği tarihte henüz pek nadir görülen, Avrupalı kılığmda idi. Arkasındaki siyah redingotu, gözündeki altm gözlüğile, bir îngiliz papazmı andırıyordu. Çinli şivesile, fakat anlaşılabilir bir fransızca ile ona hitab ederek, Hanoi'ye gitmek üzere vize is tedi. Seyahatinin hedefi, Hindiçini umumî Valisi M. Dumer'in açüğı sergiyi gezmekti. Japonyadan, bir Fransız vapurile geldi^ini, fakat seyahatine devam edebilmesi icin yeni bir vizeye ihtiyacı olduğuKU söylüvordu. Genc Çinli, cebinden bir sürü hüviyet evrakı çıkarmış, konsoloshane kâtibine göstermişti. Fakat bu evrak çok fazla miktardaydı. O kadar fazla idi ki, M. Moran'ın nazarı dikkatini celbetti ve dikkatle muayeneden geçirince, bunlarmm hepsinin sahte olduğunu anladı. O zaman, kâtib, karşısındaki adama daha dikkatle baktı; beyannamede okuduğu, SunYatSen'in eşkâline aid tari fatı hatırladı; fakat, daha bir kelime söylemeğe vakit bulmadan, genc Çinli, sanki gayet tabiî bir şey haber verir gibi ona şoyle demişti: Evet; hakkmız var, Sun benim... Sopra bir lâhza susmuş, ilâve etmi=ti: Bana aid olan beyannameden haberim var. Fakat, Fransız şerefinin ne olduğunu ve Fransız misafırperverlığini bilirım. Konsoloshnne kâtibi cevab vermege haZ'rlanırken, Gin valisînin, derFnl kendiMri jj&rmek istediğini haber verdiler. M. Majan, İmparatorun mukarriblerinden olan bir. Gin mandarenini bekletemiyece Ji r'n, S'jn'a biraz intizar etm°sini söyli>rerek derhal valiyi karşılamağa gitti. Bibliyoğrafya La societe anonyme Devant la crise economique Cumhuriyet matbaası PAZAQDAN PAZADA PENCERESİNDEN Yaz geliyor Define arıyanlar İngiliz Başvekilinin nutku Bir «nüans» daha... Yaz geliyor! «Yaz geliyor!» sozünün müjdele dıği zevkler şunlardır: Hayatımıza yeni bir renk ve tad verecek yemişlerin çiçeklerin, rüzgârların mevsimi ge liyor; parlak ve şeffaf bulutlann sayısız kıvılcımlar gibi karanlık boşluklara saçılmış yıldızların, derin ormanlan kaplıyan fısılhlann, uyanık anlarda bile ruhu kaplıyan sıcak ve güzel rüyalann mevsimi geliyor. Fakat, zavallı arkadaşımız Tahirin felâketile biten korkunç otomobil kazası üzerine «Kendi kendimizi tenkid» muharririmizin yazdığı gibi, bizde yazın gel diğine işaret bu gibi facialardır. Maslakta, Zincirlikuyuda otomobil kazalarma kurban gidenler, Yürükali, Moda plâjlannın önünde boğulanlar, sari hastalık larda ölenler ilâh... bize yazın geldiğini bütün mevsim alâmetlerinden daha evvel haber veriyorlar. Artık «yaz geliyor!» demek, bizim için «kaza geliyor, belâ geliyor, sinek geliyor, tifo geliyor!» demekle bir oldu. Anlaşılıyor ki her sene yaz geliyor, fakat aklımızın başımıza gelmesi için bu kadar felâket, gene az geliyor! KÛŞE Keyfinden mi, kederinden mi? Çin hükumetinin Banisi Sun Yat Sen Çin valisi, asabî ve endişeli görünüyordu. Konsoloshane kâtibine şu sözleri söyledi: « Son derece emin membalardan haber aldım ki, haydud SunYatSen halihazırda Şanghay'dadır. Casusları mız, onun, nerede ise size müracaat ederek bir vize istiyeceğini bildirdiler. M. Moran, bu haberi gayet ehemmi yetli karsılamış ve bütün arkadaşlarını ikaz etmek üzere validen bir lâhza mü saade istemisti. Odadan çıktı; biraz sonra davet etti ve uzun uzadıya görüştüler. Konsoloshane kâtibi, vali ile görüştüğü sırada, SunYatSen hakkındaki kararın doğruluğunu sena etmekte ihmal göster medi. Valiyi selâmetleyip odasma avdet et tiği zaman, Çinli Sun artık orada yoktu. Zira, M. Moran, valinin yanından bir dakika ayrılıp odasına geldiği zaman onun pasaportunu alelâcele imzalamış ve kendisini, arka kapıdan salıvermişti. Sun, salimen Hanoi'yi tutmuş, Çin hükumetinin vadettiği yüz bin İngiliz lirası mükâfatı almak da hiç kimseye kısmet olmamıstı. Kesif sis, dün akşam limanı altüst etti IBastarafı 1 ind Denizde saat 16 dan itibaren seferle rİT intizamı bozulmuştur. Sis en ziyade Marmara tarafında olduğu için Akay vapurları bulundukları iskelelerde kalmış lardır. Şirketihayriye vapurlan ise evvelâ seferlere devam edebilmişlerdir. Boğaz can gelen 69 numara Beşiktaşta, Köprüden kalkan 16,35 postası da Kabataşta kalmıştır. Ara postası, deniz üzerind,e kalmış, mütemadıyen düdükle istimdadda bulunmuştur. Heybeli vapuru büyük bir tehlike atlattı Aksam saat 16,30 da Köprüden hareN. ket eden Heybeli vapuru, Haydarpaşa açıklarında kesif sis yüzünden demirlemek istemiş, atılan demir, bu sırada bir Gülhane tıbbî müsameresi Alman şilepinin zincirine takılmıştır. VaGülhane Ttb. Mp. ve Kıl. de senenin purun kurtanlması için hayli çalışılmışsa altıncı tıbbî müsameresi röntgen profeda sarfedilen gayret netice vermemiştir. sörü Şükrü Cangören reisliğinde top Gece, bir aralık sisin hafiflemesi üze lanmıştır. Bu müsamerede prof. Niyazi Gözcü rine «Heybeli» nin zinciri kesilmiş ve tarafından Çanakkale muharebesinde vapur yolcularını ancak 23,30 da Hay Türk ordusunda sıhhî hizmetler mev darpasaya çıkarabilmiştir. zulu bir konferans verilmiştir. İki motör karaya oturdu Bu konferansa bizzat bu harbe işti rak eden prof. Abdülkadir, Dr. Mustafa Gece, limanda sis kesafeti saat yirmi ikiden sonra nisbeten hafiflemiş, bu ara Talât, operatör Ömer Vasfi, Dr. Ömer da Köprü, Haydarpaşa ve Adalardan Lutfi, prof. Behcet Sabit, prof. Tevfik hareket eden vapurlar yolcuları yerleri SaçrUm, prof. Sükrü Can^ör, prof. Murad Cankat. söz alarak Çanakkale gibi ne nakledebilmislerdir. dar ve kesif bir cephede dokuz av gibi Gece gec vakit öğrendiğimize göre, bi kısa bir zamanda 120 bin yaralı ve 70 ri Salacak önlerinde, diğeri de Ahırkapı bini mütecaviz hasta veren ve hiçbir civarında olmak üzere isimleri henüz tes ehemmivetli sari hastalık çıkmasına bit edilemiyen iki motör karaya oturmuş mevdan vermeden varalı ve hastalarm tur. Saat 23 e doğru vaziyetten haberdar bakımmda en ileride siperler içerisinde olan Liman îdaresi, motörlerin imdadı vazife gören doktorlarm muharib sınıf na koşmuştur. Her ikisinde de yolcu var olarak kabulüne sebeb olan bu muha rebede Türk hekimli?inin göstermiş oldır. du&u fedakârlık ve hizmetler tebarüz Demiryollarında ettirilmis ve Bü^ük Önderimiz AtatürSisin gece dahi devam etmesi ihtima kün bu savastaki kurtancı ve dahiva line karşı dün akşam hareketi icab eden ne sevk ve idareieri vâd ve te^kâr edileAn^ara ekspresi, hareketini tehir etmis rek bu u^urda can veren seMdlerin ruhtir. Ekspres, ancak yolcularını saat 23 te Hrı takdis edilerek müsamereye niha yet verilmiştir. almış ve Havdarpaşadan ayrılmıştır. Harb biteli on dokuz seneyi geçti. O zamandanberi cemiyetler arasında sü kun ve ahengi tekrar yaratmak maksa dile bir sürü muahedeler imzalandı. Fakat herşeve rağmen hâîâ insanlık ıstırabdan kurtulmu değildir. Acaba neden? Şimdiye kadar bu hususta ileri sürülen fikirler toplansa herhalde büyük bir kü tübhane dolar ve taşardı. Istırablarımızın şüphesiz derin ve çok muhtelif sebebleri var. Bunlan toplu o larak mütaleaya kalkmak hemen imkânsızdır; basite irca etmek ise hatalı olur. Sevgili hocamız Raşid Erer «La Societe anonyme devant la crise econo mique» isimli eserinde bu iki noktayı da gözönünden ayırmamak suretile yeni dünyanın içinde çırpındığı fırtınalann mahiyetine dair en kuvvetli teşhis koyan müellifler arasına girmiş bulunuyor. 1870 Fransız Alman harbinden sonra dünya buh r an geçirmemişti. 1877 Rus Türk harbinden sonra da böyle bir şey olmadı. O zamanın harbleri yalnız döğüşen milletleri alâkadar ederdi. U mumî Harb bütün dünyayı birbirine giriştirdi. Fakat yirmi senedenberi sükunet bulamıyan bu fırtına acaba yalnız har bin bir neticesi midir? Raşid Erer'e göre hayır; bugün içinde yüzdüğümüz buhran uzun senelerdenberi sinsi bir halde uyuklıyan ve harbin çıkmasile birdenbire tezahür eden iktısadî, içtimaî bir hastalıktır. Kıymetli hocamız Raşid Erer eserinde bu hastalığın en büyük amillerinden biri olarak beynelmilel haris sermayenin doğurduğu anonim şirketleri ele alıyor. Küçük sermayeyi korumak hususunda hu kukî mevzuatın zayıf noktalanndan istifade ederek para dalaveresi peşinde koşan bazı şahsiyetlerin gafil veya ahlâkı bozuk devlet adamlannı ayartarak mazlum milletlerin kanını nasıl emdiklerini kudretli bir lisanla en ince teferruatına kadar anlatıyor. Bir zamanla Maliye Nazırlığında bulunmuş olan hocamız eserinde, vaktile Türkiyede ecnebi şirketlerin çevirdikleri dolablan ve alelumum cumhuriyet devrine kadar olan eski Türkiyenin malî ha yatını tezindeki esaslara misal olarak ele almaktadır. Leroy Beaulieu'nün nazariyelerindeki çürüklüğü anlamak için 1856 Paris muahedesinin imzasmdanberi garb ser mayesinden meded uman biçare Osmanlı devletinin yabancı anonim sirketlerden çcktiklerini bir bir okumak kâfidir. Şark Demiryollan, tütün rejisi, Ereğli kömür madeni, İstanbul telefonu, Bolu ormanları, İzmir Kasaba hattı, Fenerler tdaresi, Ergani kömür madeni, gibi akla gelen veya gelmiyen bir sürü memleket is.lerini Baron Hirş'ler, Doyçe banklar, Viner Bank Ferayn'lar vasıtasile idare etmeği düşünen bir devletin nihayet adına Düyunu Umumiye denilen diğer bir devletin elinde nasıl yem olmak tehlikesi geçirdiğini okurken tüylerimizin ürperdiğini hissediyoruz. Memleketin dünkü hatalara düstüğünü görmek istemiven her Türk Raşid Erer'in kitabını mutlaka okumalıdır. tngiliz Başvekilinin nutku İngiliz Başveki linin son nutkundan meranun olmıyan millet var mıdır, bilmem: Almanlar memnun, çünkü Başvekil Çekoslovak yayı müdafaa etmiyeceğinı söylüyor; Çekoslovaklar memnun, çünkü Başve kil Almanyanın tecavüz etmemesini sart koşuyor; Fransızlar memnun, çün kü Başvekil icab ederse Fransanın imdadına yetişecegini vadediyor; Italyan lar memnun, çünkü Başvekil îtalyadan cok dostane bir lisanla bahsediyor. Başa ve birbirine muarız milletler bu kad&r memnun olurlarsa, geride kalan milletler için düğün, bayram! Diplomatlık buna derler. Fakat bu nutuktan en ziyade memnun olan bizzat îngiltere Başvekilidir. Çünkü, içeride ve dısarıda bütün itirazlan önlemiş, mevkiini kuvvetlendirmiş, İngiltereye de silâh lanmak için daha rahat bir vakit kazan dırmış oluyor. Bir şartla: Eğer bu nut kun başlangıcda herkesi memnun etmesi, hıç kimsenin memnun olmamasile neticelenmezse! Bir «nüans» daha... Geçen hafta Nurullah Atacm bozuk bir cümlesini bu süruna almıştık. Bay münakkid, beş satırlık bir şakaya yüz satırlık bir sütunla cevab vermiş. Mahud cümledeki «soruyor» fiilinin faili daha evvelki cümlede aranmak şartıle üslubun ve nahvin bozuk olduğunu söylüyor. Fakat biz «soruyor» fiilinin failsiz kal masına değil, tek bir cümleyi dolduran ve «bir berber bir berbere...» sözünü andıran biçimsiz tekrarlara, karışıklığa, insicamsızlığa işaret etmiştik. Bay münak Hd cümlesinin parlaklığmda ısrar ediyor. Biz de ısrar etmek isteseydik bu ciheti yazıdan anlıyanlann hükmüne havale ederdik. Fakat bay münakkid, adeta zımnî bir itiraz gibi, kendisinin mekteblerde türkçe değil, fransızca okuttuğunu da hat.rlatmıya lüzum görüyor. Ana dilini bu kariar y»7an bir insanın vabancı bir dili nasıl okutacağına hayret uyandıran bu sözleri de geçelım. Bay münakkid bir de bizim kendisi için kullandığımız «dostumuz» teveccü hile böbürlenerek vaktile bizi dost say rrıya çalıştığını, sonradan yanılmış olduğunu anlamak vaziyetinde kaldığını söyliyor. Bir şaka sütununda «dostumuz» kelimesinin alabileceği manalardan da haberi olmıyan bu dostumuza şunu söy lemek isterim ki ben vaktile kendisini dost saymıya bile çalışmış değildım. Kullandığım «dostluğumuz» tabirinin içinde dostluktan baska herşey vardı. Fakat bu da e\velce bahsettiğimiz basit «nüans» lar dan biridir ve dostumuzun hududlan pek malum dirayetini aşar. Define arıyanlar Ne çok define arıyoruz! Gazeteler, sık sık, hayırlı bir rüya gördükten sonra define ara mak için hükumetten müsaade istiyen adamlann maceralarını haber verirler. Şimdiye kadar binlerce kazmanın uğra dıği sukutu hayal, toprağın altından ra hat ve tembel bir ömür bekliyenlerin sayıs;nı azaltmadı. Geçen gün bir adam, gördüğü rüya üzerine, define aramak için ta Arnavudluktan kalkmış, lstanbula kadar gelmis. Biz, îstanbulun bu define şöhretinden turizm propagandası için istifade edemez miyiz? Meselâ, Belediye turizm şubesi nin çıkaracağı resimli kataloğlara şöyle bir fasıl ilâve edilemez mi: «lstanbula ge Ienler, toprağın üstüne bakmasınlar: Gördükleri çamu run, pisliğin, batağ.n, molozun altınaa defineler var d'r. Eline bir kaznra alan yirmi dört saatte Karun olmazsa Roçild olur. Esasen İstanbul topraklarmın görünen pisliği ve biçimsizliği de, bütün halkm define ara mak için şehrin her tarafma kazma vur masından ileri gelmiştir. îstanbulun bü tün çukurlarından ve bataklıklarından hazineler fışkırıyor.» nadolunun hemen her şehrinde o şehrin eski çapkınlarından birine isnad olunarak söylenen bir fıkra vardır. Sıvasta da onu mahallî hovardahğm timsali olarak tanılan, yüz yıldanberi çeşid çeşid maceraları ve menkıbeleri dillerde yaşatılan İbrahim Ağa adlı birine mal ederler. Fıkra şudur: îbrahim Ağanın babası ölür, konukomşu elemlenir, eve üşüşülüp cenazeyi kaldırmak için hazırlığa girişilir. Eskiden ölülere karşı büyük bir alâka gösterilirdi ve her cenazede yüzlerce kişi bulunurdu. Hatta büyük ölüler için başka memleketlerde bile cenaze namazı kılınırdı. Şimdi bir ölüyü götürmek âdeta kulfet sayılıyor. Her ne ise, İbrahim Ağanın evi de o gün küçük bir mahşere dönmüştü. Her taraf cenazeyi teşyie gelenlerle dolmuştu. Fazla sevab kazanmak istiyenler ölünün ailesine meydan vermiyerek kefenî hazırlıyorlar, asli yaptırıyorlar, ebedıyet yolcusunu tabuta yerleştirmeği kolaylaştırmak için âdeta rekabet ediyorlardı. Nihayet her is bitti, tezkiye yapıldı, tabut omuza alındı ve kalabalık sokağa döküldü. Lâkin İbrahim Ağa ortada yoktu. Komşulardan biri nasılsa bu eksiğin farkında oldu. Geri dönerek eve girdi ve matemini kimbilir hangi köşede gözyaşı dökerek avutmağa çalışan betbaht adamı aramağa koyuldu. k Ibrahim Ağa hiçbir yerde yoktu. Haremde vaveyla koparan kadınlar da onun nerede bulunduğunu bilmiyorlardı. Acaba felâkete dayanamıyarak kendini bir ağaca mı asmışh, yoksa bostan kuyusuna mı atmıştı?.. Onu arıyan komşu bu hazin ihtimali düşünerek bahçeyi dolaştı, kuyuyu yokladı, bir netice elde edemedi ve dönmeğe hazırlandı. Fakat ahır kapısınm yan aralık olduğunu görünce adamcağızın orada canma kıymış olacağmı düşünerek koştu, telâşla içeri girdi ve şaşırıp kaldı. Çünkü îbrahim Ağa bir Çingene kızile oturmuş, tatlı tath söhbet ediyordu. Komşu bu manzaraya bir türlü inanamadığı için gözlerini uğusturuyor ve sersemleşen idrakini toplamnğa çalışıyordu. İbrahim de hiç aldırış etmiyerek söhbette devam ediyordu. Komşu, neden sonra kendini tODİadı. kızpın kızcm «nrrlu' Ne bu hal İbrahim?.. Babanın cenazesi mezara götürülüyor. Sen burada Çingene kızma fal açtırıyorsun?.. Yakışır mı bu iş? İbrahim Ağa isteksiz isteksiz ayağa kalktı ve şu cevabı verdi: Keyfimden mi, kederimden mi, bir halttır ediyorum. Fakat sebebini bilmiyorum. Alman ordusu Viyanada geçid resmi yaparken son Avusturya Başvekilinin evlenmesi de aşağı yukan buna benziyor!.. M. TURHAN TAN SERVER BED1 San'atkâr Eyüb Sabri jübilesi yapılıyor 29 senedenberi ^ muhtelif sahnelerde calışan tanmmış halk san'atkârları mızdan Eyüb Sabrinin 29 uncu sanat yılı münasebe tile bir jübile ha zırlanmıştır. Mü samereye san'at kâr Naşid, Halk Opereti. Ertuğrul Sadi. bestekâr Necib Celâl, okuyucu san« atkârlar.muhtelif varyete artistleri iştirak edeceklerdir. Evüb Sabrinin ha tırlanması ve bu şekilde san'atmın kut« lulanması şayani takdirdir. Müsamerenin, bu dolgun programa göre, çok güzel olacağı şüohesizdir. Bir keman konseri Martın 28 inci pazartesi günü saat 18.30 da. Kaza Ditalva'da «Dante» cemiyetinin himayesi altında olmak üzere. şehrimiz san'at mehafilini şiddetle alâkadar edecek mahiyette bir konser verileceği haber almmıstır. Bu konser, genc İtalvan kemancıla rınm en kıvmetli şahsiyeti olduğunu, şimdiye kadar kazandığı büyük muvaffakivetlerle ispat eden Matmazel Lilia d'Albore tarafından verilecektir. Gerek îtalvada. gerek ecnebi memleketlerdeki muvaffakivetlerile. san'a tmdaki mükemmeliyeti kendisini dm levenlere daima tasd ; k ettirmis olan Matmazel d'Albore, Romada. Maestro Mişeli ve Aldo Perini'den musiki tahsil etmis, bilâhare, Almanvada Karl Fleş'in mektebinde tahsilini ikmal etmiştir. Matmazel d'Albore'nin cok uzaklar dan isitiien söhreti, önümü^deki pa zartesi ?ünü. nadiren tesadüf edilen bir san'at hâdisesine şahid olacağımızı gösteriyor. Nafıa Vekilimizin yeni beyanatı [Baştarafı 1 inct gahiieâe} Almanyaya sipariş edilmiş olan mar kizler de yakmda gelecektir. Burada ayskları hazırlanmıştır. 34 ay sonra ye rıne konmuş olacaktır. İstanbul elektrik şirketile başlanan müzakerelere devam ediliyor. Pazartesi güı ü de toplanılacakhr.» Diğer taraftan öğrendiğime göre, Is tanbul elektrik sirketi murahhaslarile yapılan dünkü toplantıda ıslah işlerinden hangilerinin içtimaî tesisat haricinde kalacağı mevzuu üzerinde müzakere ve münakasalar olmuştur. Mevcud tesisatın değiştirilerek yerine yeniden konulacajklar la, eskileri arasmda bir fark olursa, bu r.un masraf cihetinin hükumeti alâkadar etmiyeceği noktasında ısrarla durulmuştur. Müzakerelere pazartesi günü, arada tesbit edilmiş olan programa göre ve bu rnevzudan başlanılarak devam edılecek tir. Gene pazartesıden itibaren tâli bir komisyon da müştereken yapılacak ısla hata dair işleri teknik ve idarî bakımdan münakaşa ve tesbit edecektir. Komisyon vardığı neticeleri bir raporla yüksek konıisyona bildırecektir. Bu suretle müzakereler; şirketle Vekâlet arasında ihti lâflı olan ve üzerinde ısrarla durulmuş bulunan ıslahat işlerinden her birinin, mukavele ve şartnamelerdeki muayyen şekiller üzerinde tesbitine doğru bir istikamet almış olacaktır. Bu meyanda munzam 926 mukavelesinin kaldırılması üzerinde kat'î neticeye varılacağı da şüphesız görülüyor. Bir tramvay yoldan çıktı Dün sabah saat yedide Harbiyedeki kavisten geçmekte olan 723 numaralı vatmanm idaresindeki Harbiye Fatih tramvavı raydan çıkmıstır. Tramvay bir müdc'et sonra zerlukla rava sokulmu^tur. Kavisteki raym o gece değiştirildiği anlasılmıstır. Uzun müddettenberi muztarib bulundn s um böbrek hastali^mdan bu kere Sişli Marmara kliniğirde kıvmetli üroloğ profesörlerimizden Bay Behret Sabitin hazikane ameliyatı sayesinde kurtul dum. Kendisine alenen te=ekkür etmekle beraber Marmara kliniŞinde gördü ğüm şefkat ve a^kalarından dolavı müessese müdürü Bay Sevket ve Bavan Sadiveve de alenen te«eVkür ederim. Beyoğlu 6 nrı daire Mimoza açartımanı 5 No. lı dairesinde Yorgi Vermipo&lu Şark tütünleri hakkında müzakereler TEŞEKKÜR Hava raporu Hava, dün, yurdun Kocaeli, Karadeniz kıyılarında ve Egenın sımal kısmında crk bulutlu, d'ğer bölgelerde de az bulutlu geçmhtir. Rüzgârlar simalî kısımlarda ce.iub, diğer bölgelerde de şimal istîka metinde hafif e^mıştır. Rüzgâr simalî istikametten saniyede 12 metre hızla esmistir. Hava tazviki 762,2 m'Hrpetre, fü^ıunet. en yük<=ek 8,4, en az 5,2 santigrad olarak kaydedilmiştir. Atina 26 (Hususî) Park tütünlerinin fiatı hakkında bir U7İa<:mava vanlmak icin Yunanistan ve Bulparistan Ticaret Odalarmm mü^terek bir topl^ntı yapacakları tahmin edilmektedir. Se lânikte toplanacak olan iki tarafm TiAlman tıb cemiyetinin caret Odaları mümessilleri her iki devleti fevkalâde alâkadar eden tütün meictimaı Badnauhavm 26 İnsan vücudünün selesinin teferrüatmı uzım uzadıva mütemsil ve ademi temsil hususları hak zakereden sonra muvafık bir netice iskında ilmî tetkiklerde bulunan Alman tihsal edileceği ümid edilmektedir. tıb cemiyeti. 17 nci kongresini bugün ve Alman filim akademisi Mısırda altm bulundu varm burada akdedecektir. Cemiyet, Berlin 26 Rayhs Gezets Blat ga Kahire 26 Trablus hududu civarınbeynelmilel şöhreti haiz bir tıp merkezidir. Rirndive kadar 11 memlekete men zetesi, M. Hitlerin bir «Alman filim a da Marsamatrutta yapılan araştırma "ub 600 doktor kongereye iştirak etmiş kademici» te^kili hakkındaki emirna. larda mühim bir altm madeni bulun mesini neşretmektedir. muştur. tir. r 23 nisan Size cocuğu düsündürecek haftanm baslangıcıdır.