9 Şubat 1938 CUMHURİYET Mekteblerde disinlin meselesi M. Kemiyet ve keyfiyet Bugünkü dolu sınıfları muhtelif şubelere bölmek ve talebe ile hocanın birbirîni daha iyi anlamasını temin etmek lâzımdır Cumhuriyetin değerli Başmuharriri Bay Yunus Nadinin derin bir hassasiyetle ele alıp üzerine dikkati çektiği bazı okul vak'aları için gazefelerde son günlerde açılmış olan münakasa hâlâ kapanBiış değildir. Sütunlarda fikir serdeden ler ekseriyetle meseleye bir «dayak, disıplin» gözlüğünden ve kuşbakışı baktılar. Hatta fikirleri bu sahada önde gelen bazı kıymetler, üstadlar bile yazılarmda, beyanatlannda bu gibi hâdiselerin mahiyet ve sebebini ve önlenmesini derpiş etmediler. Ihtısaslarına, vukuflanna hür met ettiğimiz ve fikirlerinde samimî ol duklarına şüphemiz bulunmıyan bazı muharrirler ise «terbiyede, irticaa inkılâbın tahammiilü yoktur» d&yip çıktılar. Disiplinle dayak arasmda1 e?kı falaka mektebile bugünkü yeni «ekteb kadar fark olduğu bedıhi iken bu şekil asrî pedagokluk gayretkesliklerine insanın şaş maması kabil değildir. Ve sonra müna kaşa esasında, mevzuubahis hâdiselerin niçin ve ne sebeblerle çıkmakta olduğu üzerinde fikir yürütmeği ve son safhada ancak bir disiplin müeyyidesile talimat name üzerinde konuşmağı emrediyordu. Halbuki bir iki gün içinde mevzuun son kısmı baştarafa, baştarafı da sona geç mek suretile adeta yer değiştirdiler. Herşeyden önce şurasını kaydebnek lâzımdır ki bu gibi münakaşalarda pedagojinin mücerred ve felsefeleşmiş fikir ve nazariyelerinden ziyade, onun tatbikat taki mevki ve randımanına terbiye , okul denilen ve sosyetenin üzerine titrediği müesseselerde, insan yetiştirme laboratuarlarındaki hakikî meselelerin izahı bakımından pratikliğine bakmahdır. Mev zuubahis hâdiselerin mahiyeti sadece bir hoca talebe anlaşamamazlığı değildir. Eğer böyle olsaydı mevziî bir vakıanın yaptığı tesirden daha ileri geçemezdi. Bilâkis bunların asıl manası inkılâb neslinin, hür neslin yetişmesi işinde daha bazı tedbirlerin gerekliğidir. İnan, »evgi, saygı, çalışmak ve vazife aşkı gibi temel taşları bulunan bir terbiye, bugünün olduğu kadar yarınm da emniyetidir. Mekteblerimizde orta bu gibi hâdiselerin bugün münhasıran not denilen bir kaydın talebe hakkında talimatname hükümlerinin tatbikını icab ettirmesinden doğduğu görülüyor. Evlâdı babasma karşı cebren not ihkakı için yürüten kin ve isyan, işte çıban başı! Bu not, bugün bilgiden daha önemli bir gaye olarak yaşadıkça, mektebciliğimizin istikbalini, bugünün ve yarmm kültürünü tehdid eden bir gulyabaniden farksızdır. Fakat kıymetler ve değerler istiyen bu yurdda boş bir kafaya not ihda etmeğe hiçbir hakikî muallimin vicdanı mezun değildir velevki kanı pahasına bile olsa! Ne oluyor? Talebe hakkını, hoca istediğini mi bulamıyor? Bunun cevabını verebilmek için gene mektebe bakmak gerektir. Bugün büyük ve âcil bir ihtiyacm karşılığı olarak süratle çoğalmakta olan orta tahsil müesseselerimiz haddinden fazla doludur. Ekseriyetle aralannda büyük bir yaş ve seviye farkı bulunan yetmiş seksen, hatta yüz gencin dolduğu sınıflarda müfredatın yüklerini taşıyan bir muallim, nekadar enerjik, nekadar san atkâr olursa olsun bu durumdan doğan birçok zorluklar, endişeler, hatta muvaffakiyetsizliklerin ezgileri altındadır. O, sınıfta daha ziyade bir konferansçıya benzer ve cehdini ancak tedrise harcıyabilir. Seyri zuhurata tâbi olan bir dersin tedris bakımından bile ne dereceye kadar muvaffak sa^yılabileceği cayi sualdir ve bu düşünce bugünkü imtihanlar so nundaki randıman aşağıhğı karşısmda yeniden doğar. Halbuki tedris yani o kutmak ameliyesi, terbiye, yani vetiçtirmek ameliyesi demek değildir. Terbiye asıldır, gayedir, tedris bu gaye yolunda bir vasıtadır. Veya tedris terbiyenin şümulü içindedir. Yalnız kuru manasile tedrisle iktifa etmek gayede ancak birinci basamağa varabilmek demektir. Şu halde sınıfta tedrisin normal üstü bir muvaffakiyeti bile bizi gayeye ulaşrıramı yor. Granitten ahlâkın, demirden disiplinin içinden doğacağı hakikî terbiveyi, hakikî yetiştirmeyi nasıl yapacağız? Bizce: 1 Sınıflarda kemiyetten ziyade keyfiyete önem vermekle. 2 Mekteb vazifesinin sınıfta başlayıp koridor ve bahçesine, sokağa ve nihayet eve kadar büyüdüğünü gözönünde tutmakla. Bugün orta tahsil sıralarında oturan ve miktarı 100 bini geçen ve birkaç yıl sonra da belki iki misline çıkacak olan halk çocuklan demokrasinin bahşettiği bjitün tahsil imkânlarına malik bahtiyar bir nesildir ye bizde orta tahsilin tnecburiliği artık bir gün meselesi olmuştur. İş bu kerteye gelince ruhî ve dimağî vaziyeti orta tahsili bitirme belgesi almağa müsaid olmıyan yurd çocuklannın, dikkatli ve derin bir terbiyevî ve ruhî muayeneden sonra beyhude yere zaman israf edilmemek ve bir takım tedris ve terbiye zor Iuklarına mâni olmak için orta tahsil sıralanna değil hayata sevkedilmeleri lü zumunu müdafaaya lüzum kalmaz ( 1 ) . Çünkü mecburî tahsil her seviyedeki yurd çocuklarını bir çatıda topluyor. O halde ne yapmak gerektir? Yapılacak şey bugünkü bir dolu sınıfı üç kemiyete böl mekten ibarettir. Bunun dile kolay, fakat gerçekte çok büyük ve zor bir iş, mühim bir para, eleman meselesi olduğunu söyliyenlere ise şu cevabı vermek lâzımdır. Ne yapalım ki randıman daha ziyade keyfiyet bakımından tetkik edilir, bunun böyle olmasında da birçok zaruretler vardır. Mevcudü en çok otuzu aşmıyan bir sınıfta hıfzıssıhha bakımından kazancları bir tarafa bırakalım daha öyle kazanclar olacaktır ki düşünülmesi insana kıvanc veriyor. Burada: a Hoca lalebeyi, hatta talebe hocayı anlar ve takdir eder. Bu, ne demek tir? Bu karşılıkh anlayış ve takdirin ruh, kalb ve dimağlardaki ulvî tesirini tedris ve terbiyedeki hayırh rolünü ancak mürebbi bilir. Psikoloji ve pedagoji ancak yavrulan tanıdığımız veya tanımağa cehdetriğimiz anlardadır ki bizim için birer nazariyat olmaktan çıkarlar. Çocuklan mektebe ayni kabiliyetlerle gelmiş farzederek hepsini ayni şeylerle ve ayni derecede ambale etmeğe savasan tedris maalesef eski mektebin tedrisi, hepsinden ayni derecede müktesebat aramak esasını takib eden bir imtihan da eski mektebin imtihanıdır. Bugün tahminle ve müphem olarak tanmabilen çocuktaki hakikî cevheri bulabilmek için mektebcilikte bir asalet vesîkası hükmünde olan ve her çocuk hakkında uzun ve mürebbice bir tetkikle ayrı ayrı yapılan kabiliyet, enerji ve ruhî melekât etüdlerine şiddetle ihtiyac vardır. Ve ailenin, hocanın ve neticede memleketin bundan göreceği en büyük fayda; imtihan, randıman, not derdine kat'î bir cevab verebileceğidir ve çünkü iyi yetişen çocuk daima iyi görülmeğe ve hakkını almağa kadirdir ve çünkü böyle bir sınıfta not takdirinde isabetsizlik hatıra gelemez. Burada hoca taJebesini, imtihanın dehşetini sezdirmeden, bir sürü üzücü kırtasiye işlerine lüzum kalmadan daima imtihan edebilmek iktidarmdadır. Bu takdirde de görülebümesi melhuz bazı cüz'î muvaffakiyetsizlikler sebeblerinin uzvî veya ruhî olmasına göre incelendikten sonra ve yeni tedbirlerle kolaylıkla tashih edilebilir. b Sınıfta çocukların iyî işlenmesî neticesinde konuşma mehareti ve edebleri, okumak ve araştırmak zevki, vazife şuuru, özde sözde doğruluk ve fikirlerde samkniyet ve ciddiyet kazandırıhr. c Sevmek ve saymak esasına dayanan asil ve ulvî bir korku teessüs eder ki aradığımız hür, ve demirden disiplinin bir temeli buraya kurulur. Daha birçok maddeler yazılabilir ki bunlar makalenin çerçevesi içine sığmaz ve heyeti mecmuası terbiyenin kend'sini teşkfl eder. Okurlar bugün mektebleri mizdeki bazı azlık smıfların yetişme ve öğrenme müktesebatı, randıman bakı mmdan iddiamızı ispat edebileceğini ufak bir tetkikle görebileceklerdir. Bu yazıya şunlan da katmalıdır ki bizde evin henüz mektebe yardımcı olamadığı bir hakikattir. Bu hal, mekteLin çocuğu her yönden kucaklamasını, işgal edebilmesini icab ettipmektedir. Halbuki bugünkü imkânlar bu işi ancak ders sa atlerme inhisar ettirmekte ve derslerde yukarıda dediğimiz gibi ancak bir tedris faaliyeti olabilmektedir. Bugün talebe ile daima temas halinde bulunmak vaziye tinde bulunan mekteb idaresinin mahdud miktardaki unsurlan birçok idarî vazifelerle uğraşmağa mecburdur, bunların da talebe ile hakikî temaslan için ders saatlerinden baska bir zaman yoktur. Bu nun haricinde talebeye yapılan tebhğler hep idare ile talebe arasındaki mesele lere dairdir. Ve zaten bu gibi konusmalar ahlâkî bile olsa tesirinden sarfınazar gaye karşısmda bir hiçtir. Buhran yas^arının içinde geçtiği veya başladığı ruh, fizyoloji bakımından birçok ihtimamlara muhtac genclerin çatısı altında bulunduğu, çoğu muhtelıt olan orta okullarımızda gencleri bütün hareket ve faaliyetlerile, bir an gözönünden ayırmadan adua adım tetkike ve takibe mecburuz. Ancak bu takdirdedir ki bir taraftan terbiyenin imkânları ve diğer taraftan da ondan beklediklerimiz hasıl olacaktır. Bu not isi münasebetile doğrudan doğruya bir miîlî meseleye temas etmek istedik, çünkü bu Iktısadî harekctler Adlî musahabe KÖŞg PENCERESiNDEN Kalenderlikler ^ inhisar maddelerimiz dış piyasalarda înhisarlar Umum Müdürü Mithat Yenel mühim bir işin halli için muhtelif Avrupa merkezlerini dolaşmağa başla dı. Bu seyahat hakkında henüz etraflı malumat alınmamış olmakla beraber, Inhi^arlar Umum Müdürünün seyahatınin, inhisar mamulâtınm Avrupa memleket lerinde esash ve devamlı bir şekilde sat'lmasını temin işile alâkadar olduğu söyleniyor ve biliniyor. Şu hale göre çok geç kaldığımızda şüphe bulunmıyan bu işin nihayet ciddî bir şekilde ele almdığı anlaşılıyor. Memleket dahilinde rakibsiz bir va ziyette çalışan înhisarlar İdaresinin îşındc ne derece muvaffak olduğu belki bir tetkik mevzuu olabilir. Fakat böyle bir tetkikten ziyade înhisarlar îdaresinin memleket hududlan dışında, serbest pi yasalarda ve bütün bir rekabet dünyası karşısmda «Türk» ismini taşıyan mamulâtınm satışında ne dereceye kadar mu vaffak olduğunu araştırmak daha fay dalı olur. Hemen söylemek lâzımdır ki, bu cihet înhisarlar İdaresinin pek de lehine değildir. Bu, neden böyledir? Niçin bütün dünyada müşteri bulan, rağbet kazanan rakib memleketlerin sigaraları ve içkileri yanında Türk inhisar mamulâtı alması lâzımgelen mevkii ihraz edememiştir? Bunların cevablan çok uzundur. Şüphe etmek istemiyoruz ki, înhisarlar Umum Müdürü, bu defa seyahate çıkarken bütün bu muvaffakiyetsizliğin sebeblerini izale edecek tedbirleri de gözönünde bulundurmuştur. Dünyada büyük bir şöhreti olan ve rağbet kazanan Türk tütünlerinden ya pılmış Türk sigaralarının, birçok yerler de ismini ve şöhretini Türkten ve türkçeden alan üzümlerimizden itina ile yapı lacak şarabların haricde icab ettığı ka dar satılamaması bilmeylz lehimize kaydedilebilir mi? Yoksa iyi bir fiat tutulur, mamulâta itina gösterilir, rekabet cere yanları gözönünde bulundurulursa şim &i senede elli bin liralığı bile bulmıyan sigara ihracatımız şu cılız rakamın hiç değilse birkaç misli daha artacaktır. Avukatlık kanunu lâyihası münasebetile 2 [•] Yazan: A. HAYDAR ÖZKENT Lâyihanm birinci hususiyeti, Cumhuriyet adliyesinin, eski tanhimizde hiç görülmiyen ve yakın tarihımizde misline az tesadüf edilen tam bir demokrat zihniyetile hareket ederek bunu bir kere de asıl sahiblerine tetkik ettirmiş olma sındadır. Vekâlet, geçen senenin bu günlerinde, 23 Türk baıosunun mümessillerini davet ederek geceli gündüzlü on günlük bir çalışma ile lâyihayı hayat ve tatbikattan alınan tecrübelerle aşılamayı düşünmüş, bunda da pek isabet etmiştir. Eskiden yalnız mahkemeler ve devlet şurası huzurunda bir hakkı müdafaa imtiyazı avukatlara verilmişken yeni lâyiha mucibince yazılı ve sözlü fikir ve nasihat vermek, mahkemelerden başka kaza salâhiyetini haiz bütün mercilerde müdafaa ve resmî dairelerde münazaalı işleri takib etmek hakkı, baro levhasında kayıdlı müdafılere hasr ve tahsis edilmiştir. Bu yeni hak ve imtiyazlar sayesindedir ki ne oldukları, müşterilerile nasıl konuştuklan, işleri ne şartla aldıklan belirsiz, tahsilden ve disiplinden mahrum kimselerin yerini teşkilât landırılmış meslek adamlan alacaktır. Yeni kanunun, avukatlarm kazanc membalarını artıracağına hiç şüphe yoktur. Cumhuriyet adliyesinin mümessili bunu bir sevinc ve gurur duyarak ifade eylemiştir. F. G. Ferdi von Statzer'in piyano konseri Ferdi von Statzer Konservatuarm kıymetli piyano profesörü Ferdi von Statzer, 11 şubat 938 cuma günü saat 17,30 da Fransız Tiyat rosunda bir resital verecektir. Programda: Bach, Mozart, Schubert. Beethoven, Chopin, Liszt ve Dohanyi nin en müntahab eserleri vardır. San atkâr Ferdi von Statzere muvaffakiyetler dileriz. J ^ J ^^ Galatasaraylıların aile yemeği Galatasaray spor kulübü senelik aile yemeğini, bu yıl, Kurban Bayramının birinci cuma gecesi verecektir. Mevsimin en eğlenceli ve en güzel toplantısını tertib etmekle meşhur olan Galatasaravlılar. aile ziyafetleri için bu sene de gene Tokatlıyan salonlarını muvafık görmüslerdir. İstanbulun en şık tuvaletlerini bir arava topbyan bu ziyafet münasebetile tabsilini kısmen Galatasarav lisesinde vapmış olan şeh rimizin yeşâne caz orkestrası şefi Gregor hususî bir repertuar hazırlamıştır. Bundan baska kulüb idare heyeti de ziyafetin azamî muvaffakiyetli ve bilhassa eğlenceli bir şekilde gecmesini temin için icab eden tedbirleri almıştır. Davetnamelerini almamış olan Galatasaravlıîar, kulüb merkezine müracaat ptmelidirler. gün mekteblerimizin bahçesinde kum gibi kavnadıklarını, kus gibi cıvıldadıkların1. görerek göğsümüz kabaran bu çocuklar herbirisile ayrı ayrı uğraşılacak kadar kıymetlidirler. Bu bir kere adalet ve hakkaniyet icabıdır. Memleketin en yüksek tahsil derecesi ni katetmiş, senelerce staj yapmış, fazilet ve ahlâk belgesini almış bunca adamîar dururken derme çatma bir tahsil ve yarım yamalak bir tecrübe ile ortaya atılmış olanlara böyle yüksek bir vazifeyi ve onun kazancını bırakmak doğru olamazd;. Bu, mesleğın zaten kendisinde vardır. Refaha kavuşmak, irfan ve faziletin Istırab çekenlerın, haksızlığa uğnyanlahakkıdır. Bu imkânı genişleten bir kanun, nn ümidini, mahvedilmek istenenlerin en iyi ve en âdil bir kanundur. hayatını, yıkılmak istenen yuvalardaki Sonra, avukatlık mesleği, zenginlik ve refah istiyen bir meslektir. Bu meslek kimsesiz kadın ve çocuklan müdafaa etryh asaleti istediği kadar menfaati ayak mek «ve kınlmaz cesaretlerinin kudreline altınaa almak, ücreti, nekadar çok olursa inanmak», kürsü üstadlarına hâs gibi bir olsun haksız ve buianık işleri tepmek ister. şeydir. Bu meslek, zayıfları ve gadre uğFakat aç kursak bunu yapabilir mi? İhti rıyanlan himaye için icab eden şuurlu yac içinde bulunan avultat müstakil de bir gayretin ifadesidir. Bu ifadenin canlı ğildir, işleri seçmek hürriyetini kaybet örneğini barolar, hiçbir menfaat beklememiştir. îstiklâlin, hakikat aşkının birüıci den vazife aşkile ve kimsesizleri kurtarşartı refahtır. Lâyiha, iyi dağıtılmasına mak kaygusile seve seve yapacaklan adlî ortak ettiği adaletin hâdimlerine vadetti yardımla gösterecekler ve bu imtihanda ği bu refahla gene âmme menfaatini te da muvaffak olacaklardır. min etmek yolunu tutmuştur. Yeni lâyiha Türk avukatmı; hukukî Buna mukabil avukatian sıkı bir di bilgisini adalet gayesine hasreden doğru, sipline tâbi kılmıştır. Inzıbat meclisleri ve namuskâr, feragat sahibi, malumatlı, netemyiz mahkemesi birinci reisinin başkan zih, adaleti dağıtma işinde Türk hâkimlık ettiği ve başmüddeiumuminin müddei lerile elele yürüyen, âmme hizmetkân, umumilik edeceği haysiyet divanı, doğru bir adalet amelesı haline yükseltiyor. Bu luk, namuskârık, feragat, menfaati istih dereceye yükselttiği adama, medenî dünkar gibi meslek icablarından ayrılan, şe yanın kabul ettiği hakları ve imtiyazîan ref ve haysiyete mugayir hareketlerde veriyor, şerefli insanların ön safına geçıbulunan avukatian beş yüz liraya kadar riyor. Bu manevî ve maddî kazancı tepara cezasından tutunuz da muvakkat mınle beraber fazilet yolundan ayrıldığı ölüm (işten el çektirme) ve ebedî ölüm takdirde kellesini uçuracak bir Demokles (tard) cezasına kadar disiplin cezasına kılıcı tepesine asıyor. Yüksek işi bilgi ve çarptıracaktır. Adliye sarayının koridor doğrulukla yapanlar bu diyarda kala lannda, mahkemelerde, mercilerde, ken caklar, hasis emeller arkasında koşankr, dinin veya arkadaşlarının yazıhanelerin mesleği tezgâhtarlığa, bazirgânlığa çe de, adlî bir iş dolayısile herhangi bir ma virenler çöplüğe atılacaklardır. halde yapılsın, küçük veya büyük olsun, Avukatlık mesleğinde inkılâb ruhuna her iş ve her kımıldayışta murakabe pen uygun yeni bir zihniyetin vücud bulmasıçesi avukatın yakasındad:r. Gönlümüz na çalışan lâyihanm biran evvel Büyük çok ister ki Türk avukatian içinde böyle Millet Meclisince müzakere ve kabulüncezalara çarptınlacak bir tek adam çık den başka bir dileğimiz yoktur. «Bu zihmasm ve bütün meslek adamlan, yalnız niyetin doğup büyümesinde Türk avudoğruyu söyliyen, doğruyu müdafaa e katlannın çok hassas davranacaklarından den ve bunun için de her söylediği doğru ve bu uğurda hiçbir mücadeleden geri durmıyacaklanndan» Cumhuriyet adligörülen otoriteler olsunlar. yesi emin olabilir. (*) Birinci makale 7 şubat tarlhinde A. Haydar özkent çıkmıştır. Avukatlık kadar genclik, ateş, heye can, daimî bir mücadele kuvveti, fırtmalara mukavemet kabiliyeü istiyen başka bir meslek yoktur. Biraz süren bir hastalık, ihtiyarlık onu haritadan silmeğe kiıayet eder. Bugün şöhretinin tepesine çıkmış diye anılan bir avukatın, bir iki sene sonra, ortadan kaybolduğu ve kendisini kımsenın aramadığı, yaşarken öldüğü eörülürse hiç taaccüb etmemelidir. Bunım sebebi başka birşey değilse, mutlaka mahkemelerde heyecanla müdafaa için sesinin gür çıkmaması, yüksek merdivenleri tırmanırken kalbinin çarpması, ciğerlerinin delikdeşik, hasta, ihtiyar, öksürüklü olmasıdır. İş sahibi. bir cıva gibi, ondan kaçmış, yarın ayni vaziyete düşecek olan başka birisine kaymıştır. Onun Ya aklını başına devşirip vazifeni içindir ki avukatlar çabuk ihtiyarlarlar ve yap, yahud ben yuvanı yaparım, seni heçoğu, istikballerini temin elmeden, sefale men azlederim. te düşerler. Rakı dolu bir küp başmda dem tutan Bu devlet kuruldu kurulalı «bu mem kalender, kelimelerinde yaman bir felâlekette a\rukatlık denilen bir müessese ketin müjdesi gızlenen bu telgrafı okuvardır. O müessesenin adalete yardımcı duktan sonra şu cevabı yazar: «Vız gelir organı olan avukatlar da Türk vatanda bana!...» şıdır. Onlann da istikbale aid düşünceleBu da kalenderliğe özenenlerden biriri, elemleri ve ıstırabları vardır. Her te nin hikâyesi: şekkülün haldeki ve gelecrkteki endişeleBasit işlerde kullanılan bir memurla rini bir mesele olarak nasıl ele alıyor ve âmiri arasmda geçimsizlik yüzgösterir. gidermeğe çalışıyorsak avjkatlık müesse Memur, çalıştığı dairedeki kadın işçile sesinin istikbalini de bir mesele olarak âmirinin seviştiklerini, gönül ahşvenşi düşünüyor ve hal çaresini buluyoruz.» yaptıklarını ihbar eder veya ettirir. ÂmJri diyen ve bunun için kanun hazırlıyan bir de onu tembellıkle, ihmal ve teseyyüble tek idare gördük ki o da Cumhuriyet ida itham ettiğinden müfettişleı gelir, tahkiresidir. Yeni lâyihanm düşündüğü (te kat başlar. Muhbir durumunda bulunan kaüdiye sistemi) ve yahud (toplu mes'ek memur meğer kalendermeşreb imiş. Kensigortası usulü) bunun canlı bir misalidir. disine evvelce yaptığı ihbarı neyle tevsik Buna mukabil lâyiha, adına (adlî mu edeceği sorulunca güler: zaheret) denilen ve fakirleri bedava mü Sözüm, der, doğrudur. Delili de dafaa diye hulâsa olunan sistemi daha âmirimle seviştiğini haber verdiğim kadıziyade genişletmiş ve teşkilâtlandırmıştır. nm bana da yüz vermesi, benimle dahi sevismekte olmasıdır!.. Müfettişler bu garib itiraf üzerine «şecaat arzederken merdı kıptı sirkatin söyler» dememişler, kalendermeşreb memuru suçlu görüp ışten uzaklaştırmışlar!.. Zevkle, sevincle kaydetmek lâzımdır ki dilenciliğe kadar tereddı eden kalenderlik bizim diyarımızdan silinip gitmiştir. Artık hayatın bir yığın vazife ile bir yığın haktan terekküb ettiğini bilmıyen yoktur. Şayed ve şayed o yola dökülmek istiyenler çıkarsa kendilerine nasib olacak akıbet işte böyle fıkra mevzuu olmaktan ibarettir. an epicuriste, yan cynique, fakat tamamile «gayri felsefî» bir yaşayış yolu \ardı ki bizim dilimizde kalenderlik diye tarif olunur. Bu yola dökülenlerden biraz mürekkeb yalamış olanlar kendi mesleklerinin umdesi olarak: «Vârı, yoğu cihanın hep emri i'tibarî» düsturunu ıltri sürerlerdi. Bunların tuhaflıkları çoktur. Dünya ve mafihaya kıymet ver.neği rüyalara vücud vermekle bir tutan kalenderler için emel, elemin anasıdır. Bu kanaat yüzünden emel taşımazlar, hayatı kahkaha yapmak isterlerdi. Onlardan birını vaktile idare mesleğine sokarlar, kaymakam yapıp Anadoluya yollarlar. Fakat herif rakı düşkünü. Gece demez içer, gündüz demez içer ve hiçbir işe el sürmezmış. Hatta hükumet konağına adım atmazmış, onun bir belâ olarak başına geçirildiği kazanın ba^lı bulunduğu vilâyet valisi, ardı arası kesilmiyen şikâyetler üzerine Vendisini uyanıklığa zorlamak ıster. Ağır bir telgraf çekerek şöyle bir ihtarda bulunur: M. TURHAN TAN H: Muhterem üstadımız Bay Abdülfeyyaz Tevfığe: Mektubunuz beni hem müftehir, hem must«fid etti. Soasuz sukranlarımı sunarım sayın iistad. M. T. T. Matbuat balosu cumartesi akşamı veriliyor Senenin ve şehrimizin en mükemmel balosu olan Matbuat balosu bayramın ikinci gününe ve şubatm on ikisine musadif cumartesi günü akşamı Maksim salonlarında verilecektir. Bu seneki balonun mükemmeliyetiistanbul Kız Sanat mektebinin sureti mahsusada imal ettiği kotiyonlar, şehrin maruf bazı ar « tist ve gruplarınm iştiraki, mükem a mel caz ve müzik, o gece için yaptırılan dekorlar ve şık kostümler ve mütenevvi eğlencelerle temin edilecektir. Balo, matbuat müntesiblerile davetlilerine mahsustur. Türkiye Basın Birliğinin senelik balosu şubatm on ikisine ve Kurban Bayramımn ikinci gününe musadif cumartesi günü verilecektir. Kurumumuz azasmın bu baloya davetli olduğunu bil dirir ve teşriflerini rica ederiz. Gazetecilerî davet fstanbul Basın kurumundan: Basın Kurumunun teşekkürü Izmir Kızılay balosu güzel oldu Balomuzun mükemmeliyetini temin eden kotiyonlarımızı ince bir zevk ve itina ile imal eden İstanbul Cağaloğlu Kız San'at mektebi müdürü Bayan Hayriye. muavini Bavan Mücellâ ve sapka muallimi Bayan Pervine sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Kıymetli ?ab tarrıza teşekkur Cumartesi akşamı gayet kıymettar yüzüğümü kaybettiğimi bugün Beyoğlu polis komiserliğine haber verdim. Mumaileyhin alâkadar memurlarile beraber yarım saat gibi pek kısa bir za • man zarfmda vüzüğümü çalanı ve ça « lanm da sattığı kimseyi meydana çı karmak ve yüzüğü bana iade etmek suretile kıvmetli zabıta erkânımızın gösterdiği alâka ve şayani iftihar vazife • şinaslığmdan dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Beyoğlu Baker mağazaları müdürü Bornştayn İzmir (Hususî) Kızılayın yıllık balosu, Hükumet salonlarında ve her seneki parlakhk içinde verilmiştir. Balo, çok eğlenceli geçmiş ve îzmirin (1) Bu sahada daha esaslı fikir edinmek Türk, ecnebi, yüksek sosyetelerindeki aileler, tanınmış simalar hazır bulun istiyenler profesör Sadreddin Celâlin Pedagoji adlı kıymetli kitabını okumahdırlar. muşlardır. Gönderdiğim resim baloda bulunanlardan bir kısmını göstermektedir. Bir muallim