17 tkincikânun 1938 CUMHURÎYET Tedrisat müfettişlerinin vazifeleri ne olmalıdır? Yazan: TURGUD B1LSEL Son senelerde Kültür Bakanlığı llk Tedrisat müfettişlerinin iyi bir surette hazırlanmalan için birçok tedbirler almıştır. Bu arada müfettişliğin bir meslek halini alması için de icab eden ça relere başvurulmuş ve önümüzdeki sene çıkacağmı ümid ettiğimiz bir kanunla müfe*tişlere lâyık oldukları ilerileme imkânlan verilmistir. İlk Tedrisat Müfettişliği nedir. bu nun vazifeleri nelerden ibarettir? Memleketimizde mekteb terbiyesinde muayyen hedeflere ulaşmaklığımız lâzımdır. Kısaca, içtimaî varlığımızın yeni ımsurları olan çocuklarımızın cum huriyetle idare edilen bir sosyete arzu edilir, favdalı ve mes'ud vatandaşlar olarak vetiştirilmesini istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, maarifteki siyasetini kurarken yeni neslin terbiye sinde muavven gaveler çizmiş ve onları her vesile ile tahakkuk sahasına kovmıya çalışmıştır. Cocuklarımızın, daha doğrusu yeni neslin amelî hayatta muvaffak olan, sıhhatli, elbirliği ile çalışmasmı bilen, cumhuriyetci, halkcı, milliyetçi, hükumetci, inkılâbcı ve lâik olarak hazırlanmalan Kemalist Türki yenin ehemmiyetle üzerinde durduğu bir meseledir. Bu hedeflere en kısa voldan ulaşmak ve yeni nesli o suretle hazırlamak, mekteblerimize ve onların liderlerine düşen bir vatan borcudur. tste îlk Tedrisat Müfettişlerinin bu büyük davada üzerlerine düsen vazife ve mes'uliyet çok ağır ve ehemmiyetlidir. Müfettiş lerin vazifelerinde azamî randıman vermeleri için durup dinlenmeden çalış malan, mesleklerinin icab ettirdiği bütün zorlukları yenmeleri lâzımdır. îtiraf edelim ki llk Tedrisat Müfettiş. lerini sahalarmda hazırlıyacak ve onları daimî bir tekâmül içinde bulunduracak muhit ve vasıtalardan oldukça mahrumuz. Bu sebebden birçok müfettişler, vazifelerini bugünkü terbiye ve tedri sin taleb ettiği bir yönden yapmakta güclük çekiyorlar. Bunlardan bir kısım, sağlam felsefeye dayanmıyan görgü lere nazaran teftiş yapıyorlar. Diğer bîr kısım ise, seneler gectiği halde eski bilgilerine yeni şeyler ilâve edemiyorlar. Halbuki bugünkü kültür hayatımız yeni bir tip müfettiş isrtiyor. Bu yeni tip, öyle bir şahsiyettir ki, o teftişi rasgele telâkki ve usullere göre değil, ruhiyat ve terbiye prensiplerine ve avni zamanda memleketimizdeki terbiye gayelerini nazan itibara alarak yapar. O yalmz yapılanı görüp tenkid etmekle iktifa etmez. Muallim ve talebelere aldıklan işlerde yol gösterir, onlarla elbirliği yapar. Şimdi birkaç kelime ile llk Tedrisat müfettişliğinin vazifelerini gözden ge çirelim. Umumiyetle bir müfettişin mekteb dahilinde iki vazifesi göze çarpar: 1 öğretme ve öğrenme faaliyetlerinde, 2 îdarî faaliyetlerde. Ikinci maddede yazılı olan ve mii fettişin idarî teftişi namı altında top lanan kısım, ikinci maddedeki öğretme ve öğrenmeyi teftiş yamnda ikinci derecede bir yer işgal eder. Burada bilhassa mektebin kayıd işleri, verilen paraların ne suretle sarfedildiği ilâh.. gibi hususlar tetkik edilir. öğrenme ve öğretme faaliyetlerinin teftişi ve müfettişin bu hususta alacağı rol. bir mekteb için havatî bir ehemnryeti haizdir. Bu vazifesinde, müfettiş, yalnız bir müsahid değil, talebeler ve öğretmenle elbirliği yanan bir şahıstır. O, terbiye gayelerini gözönünde tuta rak öğretme ve öğrenme faaliyetlerinin daha iyi şartlar içinde cereyanma yardım eder. Bu suretle hareket eden bir müfettiş, talebeler ve öğretmen tarafından yeni fikirler ve, tedbirler getiren bir mesih gibi karşılanır. Bugün basit bir anketle pek güzel Mersin İlk Tedrisat Müfettişi anlaşılabileceği üzere öğretmen ve talebelerin müfettişler hakkındaki telâkkileri esefe değer bir mahiyet arzeder. Başta öğretmen ve onu takiben talebe leri, müfettişi arzu edilmiyen bir şahıs olarak aralarmda görmektedirler. Bu nun neticesi, gerek öğretmen ve gerekse talebeler müşküllerini ortaya döke rek istisareden ziyade onları gizlemek endişesile çırpınıyorlar. Müfettişin girdiği bir sınıfta öğretmen ve talebeler yersiz bir asabiyet ve heyecan içinde dirler. Sun'î bir hava, sınıfın âsabını bozmustur. Bu gibi teftişlerde mufettişlerin bir kısmı yalnız muallimin nasıl ders ver diğini nazara alarak raporlarını yazar. Dığer bir kısım da daha pratik hareket ettiğine kani olarak yalnız talebelerin muayyen derslerdeki ezberleme kabiliyetlerini yoklıyarak sınıftan çıkar. Hiç şüphe yoktur ki, böyle bir teftiş tarzı bir cihetle noksandır. Teftişin ilmî ve müsbet bir şekilde yapılması için öğ retme ve öğrenme faaliyetlerine giren bütün elemanların tetkiki ve alınacak tedbirlerin ona göre uydurulması icab eder. Şimdi öğretme ve öğrenme faaliyeti gözönünde tutulacak unsurlara bir göz atalım. Bir müfettiş her hangi bir teftiş işinde aşağıdaki üç unsuru tetkik edecektir: 1 Talebe, 2 öğretmen, 3 Öğretme ve öğrenme. Her şeyden önce bir müfettiş, için de bulunduğu sınıfm talebelerini tet kik edecektir. Biliyoruz ki. her hangi bir sınıfta toplanan talebelerin birçok cihetlerden benzemeviş noktaları vardır. Her nekadar onlar avni bir sınıfın tavanı altında toplanmışlarsa da fizikî ve ruhî hususiyetler itibarile birbirle rinden ayrılırlar. Mensub oldukları aileler. vaşadıklan içtimaî ve tabiî muhit, sıhhî vaziyetleri ve ilâh... baska başka manzaralar gösterir. Işte, müfettiş bütün bu ayrılıkları mümkün olan yol larla öğrenmiye çalısacaktır. İkinci safhada müfettiş, öğretmen üzerine nazarmı tevcih edecektir. O, öğretmenin yalnız manevî hazırlığı ve öğretme tarzile alâkadar olmıyacak, ayni zamanda onun diğer hayat cephelerini görmiye çalısacaktır. Bu arada öğretmenin sıhht, malî, aîleVî ilâh.. vaziyetleri tetkik edilecek, öğretme işinde âmil olacak uygunsuz hallerin tashihi için tavsiyeler yapılacaktır. Meselâ ailevî bir endişesi olan bir öğretmenin isindeki muvaffakivet derecesi yarıya düşeceği gibi sıhhî vaziveti normal olmıyan bir öğretmen de istenilen randımanı veremez. Nihayet, müfettiş, öğretme ve öğrenme faaliyetlerini tetkik ederek bunu evvelce bahsi geren iki kısımla birlestirerek alacağı tedbirleri düşünecektir. öerenme ve öğretme isinde görülecek noktalann en ehemmtyetlileri, dersin idaresi, derste talebenin istirak dere cesi. gayeve ulaşmak icin kullanılan vasıtalar, ö&retmemn rehberlik işi, ders plânı ve ilâh.. gibi sevlerdir. Bu üç safhada tetkikatını bitiren bir müfettiş. hic şüühesiz o sınıf ve mual lim hakkmda mümkün olan iptidaî bilgilere malik olmustur. Bundan sonra sıra, bunları birlestirilmesile netice^e rin çıkarılması ve bu neticelere göre alınacak tedbirlerin dü^ünülmesi gelir. Bu mevanda müfettiş, alınacak tedbir ler hakkmda öğretmenle bir mülâkat yapacaktır. Bu mülâkat sıkı bir mah remiyet ve muayyen bir plân dahilinde cereyan edecektir. Mülâkatta, müfettiş, demokratik bir kafa ile hareket ederek hiçbir zaman emir mahiyetinde tavsi yeler yapmıyacak, bilâkis öğretmenin fikirlerine de azamî hürmet ederek onun itimad ve muhabbetini kazanarak tavsiyelerini kabul ettirecektir. Bütün bu işlerde müfettiş, daima müsbet ve İktısadî hareketler Ihracatın bir elden idaresi Müteaddid defalar, alâkadar makanr ların ihracat tacirlerine toplu hareket tav sıyesinde bulunduklarını işittik. Gazeteleı, bu fikir etraf:nda yazılar yazdılar. Piyasada da birleşmeğe mütemayil cereyanlar görmedik değil; bazı ihracat tacirleri buna önayak olmak istediler. Fakat netice, hep boş çıktı ve bu vadide hiç bırşey yapılamadı. Şimdi, bazı ihrac maddelerimizin bir elden idaresi, daha doğru bir tabırle, müşterek ve tek fiatlı ihracat şeklinin tatbikı imkânları iktısad Vekâleti tarafm dan etüd ediliyor. Bizzit iktısad Vekili Şakır Kesebir bu haberi teyid ederek mevzu üzerinde çalışmakta olduğunu söyledi. Birkaç kere, bu sütunda dünya haricî ticaretinin müşterek hareket esasına da yanmakta olduğunu yazdık ve aksi hareketin daimî bir muvaffakiyetsizlik olabileceğini tebarüz ettirdik. En yakın bir misal olarak büyük müşterimiz Alman yanın, memleketimize karşı gerek ıthalât, gerekse ihracat hususunda takib ettiği yolu gözönüne koyduğumuzu hatırlıyo ruz. O zamandanberi karşımızda bulu nanlar bu yollarında devam ettiler, bizse bir adım daha ileri geçemedık. Piyasada şu vaziyetin doğurduğu neticeler daimî şikâyet mevzuu oluyor. iktısad Vekâletinin, yaptığı tetkikler sonunda nasıl bir formül ortaya koyacağını tahmin biraz güçtür. Çünkü, ihracatın bir elden yapılmasının muhtelif şekillerde olması mümkündür. İhrac olunacak metaın herhangi bir şekilde fiatını tut mak bir tedbir olabileceği gibi, bundan evvel üzüm kurumu misalinde gördüğü müz veçhile, devletin bir teşekkülle nâzım rolünü oynaması veya büsbütün başka bir yol takib edilerek ihracalçılaruı grup grup birlikler teşkil etmesi şekline gidilmesi de variddir. Gayenin husul bulması bu işte göze tilecek yegâne noktadır. Yoksa şeklin şu veya bu oluşu bir mana ifade etmez. Bunun için neticeye intizar etmek en doğru hareket olacaktır. Yalnız piyasanın da bu vaziyete şimdiden hazırlanması zaruridir. Yüksek Iktısat ve Ticaret PENCERESİNDEN mektebinin Yıldönümü Özrü kabahatinden elki yalan, belki doğru. Fakat yıllardanberi dillerde dolaşan fıkralardandır: încili Çavuşa devrin hükümdan bir gün şöyle bir teklifte bulunur: Bir suç işle ki cezası büyük olsun. Sonra bir özür bul ki o suçu gölgede bıraksın. încili bu irade üzerine kendini hazırlar ve galiba bir gidiş sırasında yolunu bulup hükümdarın gözdelerinden birine kıyasıya bir çimdik atar. Bugün aşağı yukarı sarkıntılıktan ibaret sayılan böyle bir el şakası o devirde en büyük bir suç olarak telâkki olunurdu. Çimdiği yiyen kadm da yaygarayı kopardığı için încili Çavuş yakayı ele vermiş, Hünkârın huzuruna kadar sürüklenmişti. Vakıanın ehemmiyetine saray halkınm gürültüsü de katıldığmdan Hünkâr son derece heyecan duyuyordu, ateş püskürüyordu. Üç j beş gün önce înciliye verdiği emri hatırYüksek tktısad ve Ticaret mektebinin diinkü danslı çayından bir görünüş lıyacak vaziyette değildi. Belki o emirle [Baştarafı 1 inci sahifede] re edecek genc neslin çok mükemmel bu hâdise arasında münasebet de görDavetliler arasında Istanbul Merkez bir surette hazırlanmakta olduğuna müyordu. Ondan ötürü kan çanağına Kumandanı, Üniversite Rektörü, de şüphe bırakmamaktadır. dönen gözlerini aça aça ve yumruklannı kanlar, profesörler de bulunuyordu. Bilhassa zamanımızda dünya politi sıka sıka, sordu: Merasime Şehir bandosunun çaldığı kası ve her memleketin siyaseti üzerinİstiklâl marşile başlandı. Bunu müte de en kuvvetli âmil, iktısadî vaziyetler Bre mel'un bu ne îş> akib Ticaret mektebi müdür vekili Şük dir. Încili küçük bir telâs. göstermeden cerü kısa bir nutukla mektebin 55 inci yılDünyanın geçirmekte olduğu büyük vab verdi: dönümü merasimini açtı. siyasî buhran ve gerginliğin en müessir Af buyurun Padişahım. Haseklyî Şükrü, İktısad ve Ticaret mektebinin hal çaresi, cihan iktısadî vaziyetinin dübugün 55 inci yıldönflmünün kutlulan zelmesi olacağmda herkes müttefik bu kızmız sandım da bu haltı işledim! dığını, bu sevincli günde bulunmak lut lunmaktadır. Hünkânn aklı başmdan bitevi uçup funu esirgemiyen misafirlere hoş gelgitmiş gibiydi, iki elini kemend yapıp InDünyanın iktısadî vaziyetinin düzeldiniz demek saadetinin kendisine düşmesi, bütün beşeriyetin huzur ve refa ciliyi boğmak istiyordu. Zeki maskara tüğünden çok müftehir olduğunu söy hı için nekadar lâzımsa, her memleke bu durumda şöyle bir izah yaph: ledikten sonra muhtelif hava ve ceretin kendi iktısadî vaziyetinin sağlam olÖzrü kabahatinden büyük olacak yanlar içinde bu müessesenin 55 inci ması da o memleketin refah ve saade bir suç işle, dememişmiydiniz. Ben de senesinin idrak olunabilmesinin, muayti ve hatta müdafaası için elzemdir. fermanınızı yerine getirdim Padişahım! yen ihtiyaclara tekabül ettiğinin en açık Yüksek İktısad ve Ticaret mektebi *** ve kat'î bir delili olduğunu tebarüz etgenc talebesinin dün söylediği sözler, tirdi ve müessesenin son zamanlardaki Gönül verdiği kadını yaraladığmdan bu hakikatin tamamile kavranmış oldufaaliyetini mevzuu bahsederek yaptığı ğunu ispat etmiştir. Türkiyenin iktı dolayı mahkeme huzuruna çıkarılan eli mukayesede, İktısad Ticaret mektebi sadî varlığınm muhafaza ve terakkisi, bıçaklı bir âşıkın kendini müdafaa edernin 1910 senesinde 10, 1917 senesinde 1, yarım asırdan fazla bir zamandanberi ken «aşk neler yaptırmaz» mukaddeme1920 senesinde 9 mezun verdiğini, fakat devam eden bu vüksek ilim müessese 1924 senesinden sonra mezun adedimn sinin yetiştirmekte olduğu sağlam se sile kralların sevgilileri uğrunda tahtlagittikçe çoğalarak 27, 36, 50, 69 ve 70 ciyeli gencliğin omuzlarma yüklenmiş rından vazgeçtiklerini, Baltacı Mehmed gibi eskisine nazaran mukayese kabul tir. Dünkü vazifesini muvaffakiyetle ifa Paşanın da Katerin'e tutkunluğu yüzünetmiyecek kadar yüksek rakamlara çık eden genclik, yarmki vazifesini de büden «koca Rusya topraklarını!!» Deli tığını ilâve etti. yük bir gayretle ifa edeceğine dünkü Petro'ya bağışladığmı dile alarak suçuŞükrü, bunu müteakib, smıflara göre kuruluş bayramında söz vermiştir. nu mazur göstermeğe yeltendiğini Burbugünkü vazivetten bahsederek sözleriMektebin gösterdiği terakkide yorul sa muhabirimiz yazdı. ni şöyle bitirdi: « Bu mektebin sevgisi, mezunları mak bilmez dikkat ve himmet gösteren Mahkemenin bu garib müdafaayı nanın ve maşuklarının kalbinde yaşadıkça mekteb müdürile talim heyetinin teb sıl telâkki edeceği bilinmezse de kadın rike şayan olduklarım dünkü merasi bu "möess'eseyi devam ettirecek Ve ta yüreğine bıçakla girmek ve o yürekte bımin tezahüratı ispat etmiştir. ebediyete kadar götürecektir. Eminim Nutukları müteakib verilen bir çayla çak sallaya sallaya oturmak istiyen suçki atisi, mazisinden ve hatta halinden mektebdeki merasim nihayet bulmuş lunun «kabahatten büyük özür» mevzudaha parlak olacaktır.» una yeni bir örnek verdiğine şüphe yokŞükrüden sonra profesör Mekki Hik tur. Istanbul îktısad ve Ticaret mektebi tur. Onun uzak ve yakın tarihlerden met ve mezunlardan Osman Nuri birer nin 55 inci yıldönümü münasebetile seçip kendi düşüncesine göre tefsir edenutuk söylediler. Mektebin müdür muavlni ve diğer ze dün öğleden sonra saat 15,30 da Pera rek mahkeme huzuruna getirdiği vakıvat tarafından ve talebe namma sövle palasta danslı bir çay verilmiş ve tam aların (sevgili yaralamak) suçu ile münen sözler, memleketimizin en mühim bir samimiyet içinde saat 21 e kadar denasebeti ne?.. Krallar aşk uğrunda tahtbir hayat şubesi olan iktısadiyatını ida vam etmiştir. Iarını feda etmişlerse, Baltacı da koca bir zaferi bir aşk gecesinin zevki için heder eylemişse aşkı herşeyden üstün görmüşler demektir. Çünkü aşkın bir tarifi de «şahsî saadet kaygulanndan ve şahsî menfaat düşüncelerinden uzak kalmak» tır. Bu, tarifin tefsirinde psikologlar ve meselâ Rauh şöyle diyor: Insan bir şeyi severken kendi. nefsini unutamıyorsa o sev^iye ancak arzu denilebilir. Yok, kendini unutup da bütün düşüncelerini «sevgili» ye tahsis ediyorsa taşıdığı sevgi (ask) tır!... Demek ki aşkta feragat ve fedakârlık şarttır. Hakikî âşık, sevgilisini öldürmez, sevgilisi için ölmeği cana minnet bilir. 5u hale göre mahkemeye tarihten şahidler getiren suçlunun da özrü kabahatinden büyüktür. Memleketimize yüzlerce ilim adamı yetiştirmiş olan bu müessesenin 55 inci yıldönümü tezahüratla kutlulandı büyük F. G. Oğlunu dilenciliğe sevkeden baba! „r,\ , Sultanahmed avlusunda, on beş ya şında ilkmekteb talebesinden oğlu Mustafayı dilenciliğe sevkederken yaka lanan Süleyman oğlu Mehmed Adliyeye verilmiştir. Bir yankesicilik Hasköyde Avram kızı Sarina, Ali kızı Emine ile arkadaşı Mehmed Alinin yankesicilik suretile 125 kuruşunu çaldıklarını iddia etmiştir. Zabıtaca tahkikat yapılmaktadır. afakî bir zihniyetle yolunda devam edecek, yazacağı raporlarda enfüsî hü kümlerde bulunmaktan kat'iyyen ihtiraz edecektir. Görülen hatalar elle tu tulabilecek bir tarzda tebarüz ettirilerek iyi noktalarda öğretmene lâyık oldueu takdir cümleleri sarfedilecektir. Böyle bir prensiple hareket eden bir müfettiş, emin olabiliriz ki, vazifesin de her halde muvaffak olacak ve Cumhurivet mekteblerinin kendisinden bekdi&i hizmeti ifada güclük cekmivecektir. Bir müfettiş, beraher çalıstığı öğ retmenlere yeni ve ink'caf ettirici fikir ve pratikler verd'Şi nisbette vazifesinın eri olur. O. baska baska kudret ve kab;Taksmiden Harbiveye kadar olan tramvay yolunun ortasına Belediye livetteki öğretmenler arasında fikir ve tarafından kısa ağaclar dikümeğe başlanmıştır. Resmimiz yeni dikilen ağacteknik taşıyan bir şahsiyet. bir yol göslardan sonra caddenin aldığı şekli göstermektedir. tericidir. haykrıyordu. Trıbünlerden, parmaklık lardan, yolda duran arabalardan, her ağaca takılı insan salkımlarından, her damda biriken siyah kütlelerden, alnmı mukaddes yollara kaldırmış nihayetsiz kalabalıktan zaman zaman dalga ve şımşek gibi bir uğultu yükseliyordu. Ardee! Paolo Tarsis arkadaşma yaklaşıyor, bir doğan gibi saniyede dalıyor ve bir vahşi ördek gibi hemen hemen şakulî yükseliyordu. Arkadaşma ahşmış oldukları tanıma ve tehlike çığlığını fırlatmıştı. Acaba bu ona varmış mıydı? Ce\abı gürültünün içinde gaib mi olmuştu? Ardee! Bu güzel ve korkunc oyundan, bu aynı cinsten iki uçucunun birbirine meydan okuyuşundan sarhoş olan halk velveleyi tekrar ediyordu. İkisi de bulut kümeleri arasında hilil şeklinde kesilmiş bir mavi körfezde göründüler, leylekler gibi bir birlerini takib ettiler; sonra geniş beyazlığın içinde iki beyaz leke gibi kayboldular. Ve bu misalden gayrctt gelerek diğerleri de yükseldiler ve birbirlerini takib ettiler. Gök de, mucizeden ve sevincden, gururdan ve dehşetten, şiddetten ve sonsuzluktan halk eibi sarhoştu, halk gibi canlıydı. O zaman büyük kuşlardan birinin yere doğru eğildiği, doğrulduğu, sallandıgı, alçak bir virajda toprağa çarptığı ve kınk kanad'nın üzerinde hareketsiz durduğu görüldü. Enkazın ıçinden bir adam cıktı. Cstünü basını silkeledi, kanıyan eline baktı ve güldü. Bir ba?ka tayyarenin, güneşten gözleri kamaşıp manialara çarparak ölen yırtıcı gece k'isları gibi tribünlere karşı kostuğu ve kecl'in çıSlıklann ortasına düştüğü görüldü. İki asker, yaralıyı, bir tahta üzerine sırtüstü yatırdılar ve götürdüler. O zaman ansızm baska kanadların renksiz bir ateşle tutuştuğu görüldü. Günün ışığında ancak bezlerin siyahlaşmasile farkediliyordu. Yarı açılmış supaplardan alevler cıkıyordu. Halk, ölecek olana merhametinden değil, fakat bu kanlı oyunun cılgınlığına kapıldığmdan, haykınyordu. Bulutların arasında dolasan bir adam, avmın üstüne saldıran bir kartal gibi, dikine indi. Birkaç kulac, kendi kendine dönen ve mağlub olmıyan, tutuşmuş tayyareyi takib etti. Onu tanımak için iğildi; söndüğünü, durduğunu gördü. Ve sonra hızla döndü, yükseldi. Gölgede mavileşti, gü M. TURHAN TAN yıldızından baska hiçbir şey görmüyor ve motörün muntazam vuruşlarından başka hiçbir şey işitmiyordu. Arkadaşı ne redeydi? Ona ne olmuştu? Neden in meğe mecbur kalmıştı? Silindirlerden bir tanesinin, sonra bir başkasının, sonra sıra ile hepsinin durduğunu duydu. Kalbi burkuldu; sanki damarları madenî borulara boşanmış gibi kalbinin kuvvetten ve hayattan mahrum kaldığmı zannetti. Talihi ansızm hainlik mi ediyordu? Bir boraya saplandı; zahmetle manevra yaptı ve toprağm ta vakmından geçti. Bütün kuvvetile yükseldi. Hislerinden çıkmış olan ruhu tekrar kalbine girdiği zaman, sakin bir kulakla, yeniden çalışmağa başlıyan silindirlerin esen gürültüsünü duyabildi. Ardee! Tarsis! Işaret ağacına çekilen ve zaferini bil" diren yuvarlağı gördü. Geniş bir denij gürültüsünün yükseldiğini duydu. Bakty yüzleri solgun, elleri havada halk kütle* sini seçti. İnmek için alçalarak uçmasma rağmen baş döndürücü bir süratle hareketsiz bir zirveyi aşmağa yükseliyormuş gibi geldi. (.Arkast var) Vazan: Cabriele d'Annunzio 12 Tercume eden: Cemil Fikret Yok canım! Bana onu bunun için vermiyor musunuz? Bunun için değil mi ki kemeriniz mavidir; en küçük daireden en büyüğüne kadar ayni renkten. Fevkalâde bir sarhoşlukla ve enerjisile melânkolisini mutedilleştiren sevimli bir gülüsle müteheyyicdi. Bu hulyası kurulan hulyali mahlukun beklenmiyen görünüşü o ıda, içinde dünyanın muhteşem, ateşli ve hür yasadığı bir zafer musikisi uyandırmış gibiydi. Arkadaşı tarafından »evilen kadının kardeşi olan bu mahluku ona hangi deha göndermişti? Ve hangi gizli ahenge uyarak? Gülü göğs;inün üst tarafına iliştirdi ve tdâmlanna emir verdi: Makineyi hazırlayın! Hangarın îçini, o sırada, bîr kasırga şiddeti harekete getiriyordu: Pervane, •ftrtık görülebilen bir tahta değil, havanm içinde havadan bir yıldız olmuştu. Sadık bir ses emre cevab verdi: Hazır. Pervane durdu; Ardee'yi Y e r e t>ağlıyan ipleri çözdüler. Kuşaklarından, kanadlarınm kemerlerinden tutarak adamlar onu uçuş yerine doğru itmeğe başladılar. Kalabalığm gürültüsü yeşil ovaya bir deniz uğultusu veriyordu. Gökte bir adam vardı. Vücudünün üst tarafı tayyarenin sırtından taşıyordu. Onu evvelâ iki parlak göz tanıdı. Paolo Tarsîs, ihtirasınm gürültüsünü, Isabella'nın tahrik edici gülüşünü, Aldonun müteheyyic ve asi bakışını, dostların manasızhğını, kendisini yoran bütün kuru kalabahğı geride bırakıyordu. Ardee! Binlerce ve binlerce ses bu güzel ismi neşte yaldızlandı ve yoluna devam etti. Kendinden geçen halkın haykırışı ona yetişiyordu: Tarsis! Tarsis! Ale\leri boğan adam saçları yanmış, elbiseleri kararmış, elleri pişmiş, feci şekilde, ayağa kalkmıştı. Kendisinden iki yüz metro uzakta harab makinesinden ftncak, bükülmüş ve koparılmış borular arasında, kırmızı motör kalmıştı. Asi ateşi boğan ellerine baktı. Gökün kubbeli sirkına doğru kalkan binlerce ve binlerce göz zalim bir humma içindeydi. Sirkin kanlı neşesi yeniden buhranh kalbleri istilâ etmişti. Korkunc bir gölge ve korkunc bir ışık genisliği zaman zaman karartıyor ve aydınlatıyordu. Tarsis! Tarsis! Ardee yoluna devam ediyor ve on beşinci devrini tamamhyordu. Paolo sabn ile uçuşa dayanıyor ve ateşi ile sürati çoğaltıyordu. Tarsis! Artık yalnızdı. Gök tekrar kimsesiz kalıyordu. Şurada burada tayyareler iniyorlar, yorgun kuşlar gibi toprağa konuyorlar, yaralı şahinler gibi düşüyorlardı. Paolo yalnızdı. Pervanesinin dönen