20 Birlndkânnn 1937 CUMHURfTET İSTANBUL San'atkâr Şadiye göre Hele orta halli sınıf eğlenti bakımmdan hiç de tatmin edilemiyor Anketi yâpan: SALÂHADDÎN GÜNGÖR Merhum Vedad Uşaklıgil dün gömüldü {Baştarafl ı tnci sahlfede) Bakırköyü camisine getirilen na'şm etrafında toplanan büyük kalabalık bu pek tabiî hali çok canlı surette tebarüz ettiriyordu. Sahne acıklı idi. tsrmlerini edebiyat ve san'at tarihine kabul ettirmiş dizi dizi seçkin insanlann felâketzede aziz üstadm önünde eğilmeleri, onun gözlerinden dökülen matem yaşlarından birkaç katresini kendi yüreklerine geçirip bir köşeye çekilmeleri eşine nadir tesadüf olunur bir samimî teessür manzarası teşkil ediyor du. Üstad ağlıyordu, cenazede bulunanlar da ağlıyordu. Fakat şurası da muhakkaktır ki bu ağlayışa halikını matemde gören «Aşkı Memnu» lar, «Mai ve Siyah» lar, «Kınk Hayatlar» ve bütün bir edebiyat devri de iştirak ediyordu, *** Cenaze merasimine tam saat birde başIandı. Edebiyat ve san'at âleminde te meyyüz eden, Halid Ziyanın Türk irfaruna yaptığı büyük hizmetleri takdir ey liyen yüzlerce insan Bakırköy camisinde toplanmıştı. Muayyen olan vakit gelince tezkiye yapıldı, önde çelenkler olmak ü zere tabut omuzlar üzerinde hareket ettirildi ve hazin dualar terennüm oluna oluna mezarlığa varıldı. Matemli baba oğlunu ahiretin eşiğine kadar teşyi etmekte ısrar ettiğinden bit kin halile tabutun ardında ve ağlıya ağlıya yürüyordu. Bu teşyi çok hazindi. Lâkin ebedî yatağına bırakılarak üstü toprak yorganla örtülen genc ölüden aynlmak daha hazin oldu ve bu felâketi yetmij yaşındayken <r muzlanna alan baba ile beraber bütün ceroaat bir daha ağladı. Söylenecek söz yok. En sevmediğin maraz cihanda En sevdlğinı alvr bir anda Diyen jairin hakkı var. Tann büyük üstada tahammül versin, Vedada Allah rahmet etsin. Merhum Vedadın kabri Arnavudluk vis konsülü, Yunus Nadi ailesi, Parti Bakırköy idare heyeti, Parti Yeşilköy idare heyeti, Hilmi Gülgân, Salâhaddin Refik, Diyakon ailesi, Antalya Nakliyat Şirketi, Majik sinema şirketi, Tramvay, Tünel, Elektrik, Satiye, Havagazi ve Teşebbüsatı Sınaiye Şirketleri namına gönderilen çelenklerle bezenmişti. Bu sefalet çarşısı mı Mimar Sinan caddesidir? Yapılacak iki iş var: Ya o Jevhayı o pis yoldan kaldırmalı, yahud orasını da Sinanın adına yaraşır bir «cadde» yapmalı Ajlıyalım ım, kızalım mı? PENCERESiNDEN Gencler arasında 3 Uzaktan uzağa alkış sesleri duyuluyordu. Kapının arahğmdan çekingen bir baş uzandı: Artık bilet kesmiyoruz! Bütün localar doldu. Balkonda da yer yok!.. Tiyatro müdürü masasınm başında hafifçe doğruldu: Oturacak yer olmayınca tabiî bilet de kesilmez. Kapıları kapatın! Sonra bana dönerek: Halk, dedi, kendisine güzel vakit geçirtenlerin alın terini ödemek hususunda çok cömerddir. Sahnesinde hareket yaratmağa muvaffak olanlar; neticeyi emniyetle bekliyebilirler! Ferah tiyatrosunun müdiriyet odasında yüksek san'atkâr Şadi ile karşı kaışıya yız. Ben, sözü, kendi mevzuuma göre açıyorum: Istanbullulann ihtiyaclan derece sinde eğlenebildikleri kanaatinde misiniz? San'atkâr Şadi, ümidsizlikle başını salIıyor: Şimdiki halde, böyle bir kanaat beslemek, hayale kapılmak olur. Istan bulda eğlenceler, çok mahduddur. Hele ortahalli sınıf, eğlenti bakımmdan hiç de tatmin edilemiyor. Geceleri, sinemalar dan başka populer eğlence yeri kalmamış gibidir. Halk, nereye gitsin ve nerede eğlen sin?.. Beyoğlundaki tiyatroyu bazan zevkine ve mizacına uygun bulmıyarak, çok defa da, tramvay, otomobil masraflannı düşünerek programmdan hazfehneğe mecbur kalanlara «bar» lann yolunu göstermek, fakir aile bütçelerine karşı saygıBizlık olmaz mı? Esasen, (bar) a oyun seyretmek için değil, sefahet yapmak için gidilir. Düşünün bir kere: Koca îstanbulda tek bir eğlence merkezimiz var: Şehzadebaşı! Orada da, varyete ve oyun seyret meğe miisaid yalnız iki tiyatro binası görürsünüz. Acaba bu kadan yeter mi? lYetmediği şununla da sabit ki, halkın çoğu, vaktini, kahve köşelerinde tavla ile, iskambille öldürüyor. Sigarasını yaktı, bir sigara da bana tızatarak söziine devam etti: Bizde, eğlence yerlerinin tenevvü edememesinin en kuvvetli sebebi, bu işin hükumetçe henüz bir mevzu halinde ele nlınmamış olmasıdır. Kırk yılhk lubiyat nizamnamesi hâlâ bıeriyet mevkiindedir. Yeni ihtiyaclar ve yeni vaziyetler gözönünde tutularak, oyun ve eğlence yerleri için bütün esaslan içine alan geni« bir nizamname hazırla mak zanıreti vardır bence... Istanbuldaki eğlence müesseselerînin tığradıklan idarî müskülâtı size saymakla bitiremem. Hasılatrmızın yüzde on beşi hükumetin, yüzde yirmi biri de belediyenindir. Böylece kasalanmıza giren paranm yüzde otuz altısı, elimizden gider. Fakat biz, bundan şikâyetçi değiliz. Şi" kâyetimiz, tâbi olduğumuz vergi ve re simlerin tahsil ve cibayet larzradan dolayıdır. San'atkâr, sözünün burasmda, ayağa kalktı ve elinde kırmızı bir koçanla dönerek: Size bir bilet göstereceğim, dedi, şu anda, hiçbir kıymeti olmıyan bir bilet. Bunu seyircilere, kendi duhuliye bileti mizle birlikte verebilmek için, kıymetlendirmek lâzım gelir. Bakmız nasıl: Evvelâ bir istida yazacağız, ve bu matbu biletleri istidaya raptederek Darbhanede Damga müdürlüğüne göndereceğiz! Sonra Damga müdür lüğü, bunlan damgalatacak ve damga parasını aldıktan sonra, biletleri bize iade edecek! Eskiden iş daha kanşıktı: Parayı ayn yere yatırmağa, bileti ayn yere damgalatmağa mecburduk. Hele neyse, o külfet kalktı. Fakat dahası var: Belediye ve Dariilâceze resmi... Müesseseniz, şehrin hangi semtinde bulunursa bulunsun, bu iki resmi, mutlaka Beyoğlu damga idaresine götürüp muamelesini yaptıracaksmız. Oyun ve eğlence yerlerinin tâbi olduklan vergi ve resimler, neticede, halkm cebinden çıkacaktır. Fakat, müessese sahibleri, bu parayı, halktan tahsil etmeden evvel, damga idaresine ve Belediyeye tediye etmek mecburiyetindedirler. Eğlence müesseselerini idare edenlerin, halkm manevî ihtiyaclanndan birini karşılıyan kimseler olduğu kabul edilmedikçe, fonnalite müskülâtı devam edip gidecektir. Bunu söylerken, eğlence yerleri başı boş bırakılsın, demek istemiyorum. Bilâkis, daha kuvvetli, ancak zamanın ihtiyadanna uygun nizamlar konulmasının taraftarıyun. Halkın eğlence temayüllerini nasıl bulursunuz? Şehirde gece hayatını u yandırmak için ne yapmalı?.. San'atkâr Şadi: Halkı eğlendirebflmek Içîn, herşeyden evvel, eğlence çeşidlerinin çoğal tılması lâzundır. Bununla beraber, halkımız, bugünkü noksan vasıtalarla da kendini eğlendirmekte güçlük çekmiyor. Şehirde gece hayatı da uyanmıştır. Bütün bir yıl, evinin dört duvan içinde mahpus hayatı yaşayıp da, ramazan gelince kendini dışan atan, somurtkan ve bedbin insanlara artık raslamıyoruz. Neşelenmek, derin ve köklü bir ihtiyac halini aldı. Bu ihtiyacı hakkile kar$ılamak için, eğlence yerlerini, sınıflara ayırmak ve her tabakadan halkın kendi kesesine, seviyesine ve murihine göre eğlenmesi imkânlannı düşünmek zaruretin deyiz. Bizde, bilhassa ortahalli aileler için, eğlence vasıtası yoktur. Zengin, bara, çalgıh kazinoya gider, fakir de, eline geçen beş on kuruşu sinemada eritir! Bu iki çeşid eğlencenin tam ortasmı bulduğumuz gün «eğlenemiyen îstanbul» diye bir mesele kalmıyacaktır!. encliği bahara benzetmek ve bu hayat baharının ardından hazanlar, kışlar sıralıyarak ömrii dört mevsimli kısa bir yıla teşbih etmek adettir. Halbuki genclik bahardan çok daha fazla rengin bir şeydir. Ona kahkaha şafağı üzerinde yükselen âlem denilebilir ve bahar, gencliğin ancak bir tebessümüdür. Geçen gün, nazik müdürünün lutüfkâr davetinden istifade ederek, Yüce Ülkii Lisesinde bulundum ve bu tebessümün şiirini doya doya okumak zevkine erdim. O gün, tasarruf haftasınm sonu idi. Lise talebesi bu münasebetle bir müsamere tertib etmişti. Kız ve erkek beş altı genc, müsamereye mevzu teşkil eden tasarruf vecibesi hakkında söz söylediler. Gözümü kapadım, ve kahkaha şafağı üzerinde yükselen genclik adlı âlemin bizde nasıl şuurlu bir tekâmül müjdelediğini dinliyerek sürur içinde, gurur içinde kaldım. Sarsılmaz bir kanaatle söylüyorum ki genclik akhn yaşta değil, başta olduğu duygusundaki incelikle, görüşündeki isa* betle, bilgisindeki kuvvetle riyazî bir mütearife haline koymuştur. Bu gencler arasında benîm de b!r ya« zifem vardı, tasarruf hakkında birkaç söz söyliyecektim. Fakat tasarrufun ilmî ve asrî manasını aralarında bulunduğum genclerin benden çok iyi kavradıklannı, hatta bu kavrayışm şuur üstünde kalmı* yarak kâmil bir iman halinde ruha indiğini görünce tasarladığım cümleleri zih* nimden attım, o mevzua başka bir cepheden temas etmeği kendi hesabıma ma* kul gördüm. Çok iyi anlaşılmış bir mevzu üzerinde «malumu ilâm» etmek gafletine düşmeden durabilmek için bulduğum çare, eski israflardan örnekler gösterip tasarrufun kıymetini tebarüz ettirmekti. îşte bu esasa dayanarak genc muhatablarıma şu misalleri verdim: Uşaklıgil ailesinîn teşekkürü SALÂHADDÎN Türlü aran emekler neticesile şahsmda memlekete birçok hizmetler ifa edebilecek kabiliyetler vücude getirilmiş olan sevgili oğlumuz Sefaret Başkâtiblerinden Halil Vedad kara bir talih darbesinin kurbanı olarak vefat etmiştir. Matemimize iştirak eden birçok iyi kalbli insanlardan nevi nevi muhabbet ve merhamet nişaneleri aldık. MektubIar ve telgraflarla taziyetimize şitab edenlerden başka birçok dostlanmız şahsan evimize kadar geldiler ve birçoklan da zavallı yavrumuzun ebediyete teşyii rasimesine iştirak etmek zahmetini ihtiyar ettiler. Bu teselli kaynağı çok samimî alâkalara mecruh yüreklerimizin teşekkürlerini takdim ederken kimseye böyle acı göstermemesi için Allaha dualar ediyonız. Kardeşleri ve bütün aile narruna Anası Babası Fatma Memnune Halid Ziya GÜNGÖR Uşaklıgil lir. IBaşmakaleden devam] kalblerimizîn köşesinde en kuvvetli muhabbet kaynaklar yaşattık. Ve nihayet Lozan muahedesile vaziyetler kat'iyyen tesbit olunurken bizden aynlan kütleler için kendi mukadderatlanna kendilerinin hâkim olacağı düsturunu koyduk. Bu düstur, bizden aynlan memleketler için bizim şartımızdı ve bizhn şartımızdır. Irakın istiklâline kavuşmasından nekadar memnun olduğumuzu ve bu komşu karde^ memleketlc ne pürüzsüz surette «amimî dostlul' münasebetleri kurup yürüttüğümüzr bütün dünya görüyor. Irak Mi''etler Cemiyetine dahil olurken Türkiye murahhası ayni mazhariyeti pek yakı bir atide Suriye için alenen temenni ettiği zaman Cumhuriyet hükumeti ve Türk milleti ancak kendi noktai nazannda sebat ve ısrannın mutantan bir delilini veriyordu. Buna şüphe yoktur ki geçici bazı dedikodulann manasız gürültülerine rağmen Suriye Türkiyede kendi istiklâl ve tamamiyetinin ancak ve yalnız samimî bir müdafaacısmı ve yardımcısını bulabi ve araba müsaadesi Suriye Başvekili Cemil Mürdüm memleketimizde Kamyonverilmiyecek mmı selâmlamakla ancak zevk ve iftihar duyarlar. Cemil Mürdümün bu hakikati kendi gözlerile müşahede ve takdire fırsat bulacağını ve bundan iki memleket münasebetlerinin çok kazanacağını şüphesiz addederiz. Suriyenin istiklâl ve tamamiyeti Türklerce bu kadar matlub ve mültezem olunca bunun tam ve kâmil bir tahakkukunun Türk ve Arab milletleri arasındaki muhabberi alabildiğine artıracak bir amil vazifesini göreceği muhakkak sayılmalıdır. İşte Türkiye ile Suriye arasındaki hakikî vaziyet budur. Bu vaziyetin tabiî inkişaflannda Fransanm da dostluk kazanclarile temayüz etmesi en samimî temennilerimize dahildir. Fransa bu havalide kendi millî an'anesine de mu\afık olarak hürriyet ve istiklâlin tahakkukuna jardım etmekle manen ve maddeten çok kazanmış olur. tskele ve rıhtımlardaki kamyon ve araba kadrosu dolmuş olduğundan badema f hiçbir kimseye kamyon ve araba müsaadesi verilmemesi alâkadarlara tebliğ edilmiştir. Yalnız hususî mües seselere kullanacaklan araba ve kam yonlar için izin verilebilecektir. Ayasağa köyünün yolu Ayasağa kasri Süvari Binicilik mek tebine verildikten sonra bu kasrin etrafındaki arazi tel örgü ile cevrilmiş, binaenaleyh Ayasağa kövü ile Şişliye giden vol kapalı kalmıştır. Köv kanunu mucibince Ayasağa köylülerinin kendilerine mahsus bir yol yaptırmaları icab ediyorsa da bu işi başaracak malî takati bulunmadığı anlaşılmış, köylülerin eski voldan istifade tmeleri, olmadığı takdirde Vilâyet tahsisatile yol vapılması icab edeceği alâ kadarlara bildirilmiştir. Fransadan avdet ederken memleketimize uğrıyan ve burada birkaç gün kalacagı anlaşılan Suriye Başvekili Cemil Mürdüm, kendi memleket ve milletinin istiklâli uğrunda çok çalışmış vatansever d'vlet adamlanndandır. Vatanseverliğin işıkı olan Türkler komşu ve kardeş Suriyeye karsı muhabbetlerinin de inzımamile Cemil Mürdümün şahsmda Suriyenin »e;kin ve büyük himmetli bir devlet ada Prensip itibarile hallolunmuş olan millî Hatay davası Suriye ile Türkiyenin etmekle iki komşu memleketin yukarıda arasını açacak bir mesele değildir. Biz söyledığimiz münasebetlerini ve binnetice Hatayı Türkiyeye ilhak etmek istemedık Suriyenin menfaatlerini takviye etmiş " • istemiyoruz. Suriye ile devlet alâkası olur. nı muhafaza eden bu kıt'anın Türk çokHerhalch biz gecici hâdiselerin şekilluğu esasında müstakil bir idareye maz leri üzerinde fazla durmağa asla lüzum hariyeti me*zuubahistir. Bu halile Hatay görmeksizin her ne olursa olsun Suriyenin bilâkis Türkiye ile Suriyeyi yekdiğerine istiklâl ve tamamiyetini istihdaf eden daha ziyade yaklaştıran bir köprii vazife samimî siyasetimizle komsu memleketin sini görecektir. Ve nihayet orada dünya her zaman dostu ve kardeşi safında göya küçücük bir kıt'anın kendi kendini ida rüleceğimizi memleketimizi ziyaretle bizi resinden nasıl bir cennet hayatı çıkabile memnun eden Suriye Başvekiline ve onun ceğinin bir nümunesî gösterilmiş olacak muhterem şahsmda bütün Suriyelilere tetır. Suriye zaten kabul ettiği bu prensipin min ederiz. kolay. tam ve kâmil tahakkukuna yardım. YUNUS NADt Mimar Sinan caddesi.. işte budur! Köşebaşında, oymalı, işlemeli beyaz taş duvarların üstünde bembeyaz bir kubbe, ve altındaki aydınlıkta heybetli sanğile dimdik duran taşın dibinde, birer solgun beniz gibi sararmış, minimini ve kapkara fitilleri birer istifham işare ti gibi kıvrılmış, çoktan sönmüş iki boynu bükük mum vardı. Erimiş mum artıklannm etrafında gazoz tapalan, boş kibrit kutulan, kestane ve portakal kabuklan, kâğıd parçalan vardı. Kimsesiz, bakımsız, metruk bîr mezar.. Bu, Koca Sinanın mezan idi. Süleymaniyeyi hayran hayran tavaf eden yabancılar, onu yapanı aradıklan zaman bu mezarın başma gelirler, ve burada, herşeyden evvel, en velud bir kudretle bunca şaheser yaratmış bir dehanın, milleti tarafından nasıl sayddığını, nasıl sevildiğini gözlerile görmek isterlermiş... Hayır, hi kimse Koca Sinanı sevmediğimizi iddia edemez. Benim de böyle Mimar Sinan caddesinin sakinlerinden bir iddiam yoktur. biri he,rgünkü işinde... Fakat gizlenerrriyecek bir hakikat vardır ki; o da, bilmem neden, bilmem niçin, bu akşam yiyeceğiz de.. seiaraeeini • bilmeyişimiz, daha doğrusu Bu kadar ekmeği neden parça parsevgimizi izhar etmesini bir türlü becere ça ettin de, böyle, yere attın? meyişimizdir. Parçalıyan ben değilim ki.. Ka İşte bunu pervasız ve tereddüdsüz ba pılardan öyle veriyorlar. Kim çıkar da ğırabiliriz. dilenciye bütün ekmek verir.. Sinanın mezannı kirleten çöplerf; o cîÖteki kapının önünde başı Srtülü ihtivardaki yalınayak başıkabak çocuklann yar bir kadın sigarasını tüttürerek, çömelyaramazlığma verip susamayız. Süleyma miş, mangalın üzerindeki kararmış gaz niye camiini temizliyenler, hatta o soka tenekesile çamaşır suyu hazırlıyor.. ğın temizliğile meşgul olanlar arasıra bu Karşıdaki duvara boydanboya çamamezara da bir göz gezdirseler, onlara şır asılmış.. böyle bir vazife tahmil edilse günaha mı Kir içinde çocuklar, küfürler savura girilir? rak birbirlerini kovalıyorlar. Karanlık bir delikten boyalı yüzünü Ancak, bunu yapmakla da, yazık ki, bugün Sinana karşı saygı borcumuzu ö uzatmış bir kadın, avazı çıktığı kadar görünmiyen birine bağınyor. Mimarsideyebilecek vaziyette değiliz. Çünkü koca üstadın adına karşı işlen nan caddesine yayılan bu tüyler ürperten miş bir hata vardr ki, herşeyden evvel o sesi bu sütunlara aksettiremem. Dükkânından fırlıyan biri, on adım 5nu ortadan kaldırmak mecburiyetinde tede, etrafına bakma bakına, keyifli keyiz. Mezan solda bırakarak, sekiz on adım yifli duvan kirletiyor. Demirci dükkânlanndan bitmez tüatın, orada, kırmızı üzerine beyaz harfkenmez gürültülere kanşarak kara bulutlerle yazılmış, Belediyenin malum emaye levhalanndan birini görürsünüz: »Mi lar fışkınyor. Bu dükkânlar kimindir? marsinan caddesi». • Evkafındı, satmi}.. Şimdi her biriIstanbuld^ bu kadar pis, bu kadar ignin ayn sahibi var. renc ve perişan bi geçidin mevcut oluşu Ne kira verirsiniz? na şaşabilirsiniz, bu sefalet çarşısına Ayda iki lira. (cadde) adını verenlerin gafletine acıyaîstanbulun hangi (cadde) sinde aylığı bilirsiniz. Fakat ömrü sade güzellık ve iki liraya dükkân tutabilirsiniz> san'at aşkile geçmiş bir büyük Türkün îstanbulun neresinde aylığı, iki liradan admın buraya yapıştırılmasına isyan et fazla etmiyen dükkânlann sıralandığı gemek lâzımdır. çide cadde adı verilmiştir? Kaskatı taşı usta ellerinde şiire bürü Kasdimiz Mimar Sinana mıdır? müş ve birbirinden nefis eserlerini yurdun Ya şu eski medrese... Gene Koca Siher yanına bol bol serpmiş olan büyük nanın elinden çıkmış şu Sanî medresesi. san'atkâr, bir gün adınm bu hakarete uğKurşunlan sökülmüş, sıvalan dökül nyacağını bilseydi, böyle birşeyi aklına müş kubbelerile, camları kmlmış penceregetirseydi, kimbilir belki bu toprakta taş lerile, her yanı perişan ve harab halile taş üstüne koymaktan bile ürker ve ismini güvercinlere mesken olan bu medresenin duyurmakta^ çekinirdi. sahibi kimdir? Mimar Sinan adını şehrin en güzel, en Yok mudur? temiz, en işlek caddelerinden birine takVarsa, nerededir? Bulsak da ona sormalıyız. sak; Sinanın bu eserini, yavaş yavaş, Yok, eğer, en büyük eseri (Süleyma kendi kedine yıkılsın, çöksün diye mi bu niye"* nin yanındad'r ve kabri başındadır, halde bırakmıştır? diye bu sokağı (Mimarsinan caddesi) Lâfı nekadar uzatsam nafile... yapmak istiyorsak, o zaman, burasını Sinana borcumuz var. Ve borcluların bu ada lâyık şekilde, hiç olmazsa temizbaşında, en başında, üstadm bunca san'at lemek ve tam manasıle bir (Mimarsinan eserile övünen bu şehir halkını temsil eden caddesi) yapmak mecburiyetindeyiz. îstanbul Belediyesi var. Ya o, ya bu olmalıdır. Fakat, bugünKANDEMtR kü halin devamına göz yummak asla caiz olamaz! Arabanın altında Eski tahta ve paslı teneke parçalarile parçalanacaktı kaplı sözümona evlerden birinin önünde Belediye fen heyeti memurlarından durarak açık kapıdan içeriye bakıyorum: Mahir, dün Şehremininde gemi azıya Yırtık pırtık bir hasırla örtülü yerde bir alan bir yük arabasmın hayvanlan al yığın ekmek parçası var. Oracıktaki yatmda kalmış ve ağır surette yaralan malara bürünmüş, bağdaş kurmuş kadına mıştır. soruyorum: Polisler, arabayı idare eden 13 yaşla Kola>' gelsîn.. Ne yapıyorsun? rında Asaf admdaki çocuğu yakala Küflenenleri ayırıyorum., Onları mışlardır. 1 Kisralar devrinde îran şahinşahlan dörder kişilik gümüş sofralarda altın tabaklarla misafir ağırlarlardı ve ziyafet bitince o tabaklan sofralarda hizmet eden halayıklarla beraber davetlilere ihsan ederlerdi. 2 Emevilerden Hişam bin Abdülmelikin (12) bin ipek gömleği, (10) bin sırma uçkurlu çakşın vardı. Bu hükümdar bir yere giderken elbiseleri (700) deve ile taşınırdı. 3 Abbas oğullanndan Muktefinîn terekesinde (300) bin iç çamaşın, (63000) kaftan, (13000) sarık, (18000) şalçıkmıştı. 4 Gene Abbas oğullarindan Müsteinin anası (130) milyon dirhem vererek bir halı işletmişti. 5 Barmak oğullanndan Yahya yedi milyon dirheme bir sepet elmas satın almıştı ve onun efendisi Harunerreşidin karısı Ümmü Cafer ayağına kıymetli elmaslarla bezenmiş papuçlar giyerdi. 6 Fatımilerden Muizzin kızı Reşidenin bir buçuk milyon dinar (yedi yüz elli bin Ingiliz altını) kıymetinde elması vardı. 7 Endülüs vezîrlerînden Ebl Amîr oğlu Mansur, bir havuza ektirdiği nilufer çiçeklerinin ortalarma dört kantar altın, dört kantar gümüş döktürdü ve sonra bunlan bir elçinin huzurunda beş yüz altın ve beş yüz gümüş tepsrye doldurtarak aklmca nümayiş yaph. Gene bu Mansur, kraliçeye som gümüşten bir köşk hediye etti. 8 Endülüs hükümdarlanndan Mutemed, sevgili eşi Itimadm bir kaprizini tatmin için saray bahçesinde gülsuyu ile, anber ile, misk ile, kâfur ile bir çamurlu saha yaptırdı ve Itimad, bu güzel kokulu çamur içinde yalınayak dolaşarak memnun oldu! 9 Osmanlılar devrinde şaîrlerîn ağızlarma elmas dolduran, havuzlara altm döken hükümdarlar vardı. 10 Fransada Onaltmcı Luî feısa bir müddet içinde bendelerine, nedimlerine ve ailesine 650 milyon frank bahşif dağıttı. , Misallerimi bu şekilde uzatırken genc muhatablarımın gözlerinde ilmî ve asrî tasarruf için besledikleri imanın ışığını bir kere daha gördüm ve sustum. Çünkü onlar tasarrufun lüzumumı, israfm zararlannı düsünmekten ziyade bugünkü beynelmilel hayatta iktısadî rekabetlerin oynadığı muazzam rolü mülâhaza ederek şuurlarına kabul ettirmiş bulunuyorlardı. Bu, millî istikbalin nurlu bir ikbale bürünerek doğacagını müjdeliyen bir kemal eseridir. İftihar ederiz. M. TURHAN TAN Lâmba patlayınca.. Fener açıklarmda demirli duran Yelta vapurunda kazancı çırağı Hamdi, dün karpit lâmbasile çalışırken lâmba patlamış, ağır surette yaralanmıştır,