7 Birincikânun 1937 CUMHURIYET Musahabe Lugat» ler arasında Yazan: M. TURHAN TAN Lugat, malum oldugu üzere, birkaç manada kullanılır. Arabca aslı Lugve iken luge ve lugat haline konulmuş, dilimize de lugat olarak geçmiştir. Esas itibarıle bır mılletin konuştuğu dil demek" tir. Fakat bir lisanı terkib eden kelimelerin her bırine de lugat denilir. Bir dilin kelimelerindeki manaları ve o kelimelerin asıllarile iştikaklarını öğreten ilme dahi lugat denilmektedir. Fransızlar bu mevkide Lexicologie kelimesini kullanıyorlar ve bizim «lugat âlimi» dediklerimize onlar Lexicologue diyorlar. Biz «lâgatler arasmda» demekle «bir dılin kelimelerini hususî bir tertible ihtiva ve o kelimelerin manalarını ifade eden kitabları kasdediyoruz. Lugatin bu haysiyetle aldığı manayı Fransızlar Dictionnaire kelimesile tesbit ettikleri gibi biz de dil inkılâbındanberi sözlük, söz kılavuzu, söz dergisi gibi yeni tabirler kullanarak ayni manayı tebarüz ettirmekte bulunuyoruz. Yüz yıl evveline gelinciye kadar lugat denildi mi hatıra «Firuz Abadi» nin Kamusu gelirdi. Okur yazarlığm birinci şartı arabca, ikinci şartı da acemce bilmek olduğu için bütün eski kâtibler, şairler ve âlımler mutlaka bir kamus tedarik etmeğe, ondan sonra da Tebrizli Hüseynin «Bürhanı Katı» ını veya «Suurî» nin Ferhengini tedarik eylemeğe mecburiyet duyarlardı. Hemen hemen tek bir adamın Kâşgarlı Mahmuddan yadigâr kalan «Divanı Lugatüttürk» ü, yahud (Ali Şiri Nevaî» nin Türk diline has olan lnce likleri ve genişliği tebellür ettirmek için yazdığı «MuhakemetüTlugateyn» i ele aldığı yoktu. Garibi şu ki türkçeyi kâtibane (1) ve edıbane (!) yazabilmek kaygusile arabca, acemce lugatlerin kucağına idraklerini atan gafillerden çoğu o kitablardan lâyıkı veçhile istifade edemezlerdi. Bundan dolayıdır ki Vanlı Mehmed Efendi Sıhahı Cevherî'yi tercüme etmeğe liizum görmüş ve daha sonra Ahterî lugati ortaya çıkarak Kamustan müstefid olamıyanların yüzü biraz gülmüştiir. yak, Harley ve de Sancy bu mekteble çok uğraşmışlar, «Fransaya sadık» tercüman yetiştirmek için hayli fedakârlığa katlanmışlardı. İngiliz elçilerinden Sir Hanri Sillee ile Thomas Glover'in de Dil oğlanları mektebine ilgi gösterdikleri, Venedıklilerin ise türkçe öğrenmekte bütün yabancı milletleri geçtikleri anlajılmaktadır. Frenklerin türkçeye Osmanlı kâtiblerinden, şairlerinden ve ediblerinden daha evvel kıymet vermeleri yüzünden bir takım gramerler ve lugatler vücude gelmiştir ki bunlann en eskisi Hicronimo Megiseronun (1612) yılında basılan întitutionum lingue turcicoe adlı grameridir. Daha sonra A. de Rier ve G. Seaman taraflarından 1630 ve 1670 yıllarında Budimenta Gramatices lingua turcicoe ve Gramaticalingauoe turcicoe isimli kitablar neşrolundu. Fakat lugat olarak ilk basılan eser Meninsky'nin (1630) da tertib ettiğı ve The aurus linguarum orientalum Turcicoe, Arabicoe, Persicoe adını verdiği büyük kitabdır. Bu lugatte türkçe, arabca, farsça kelimelerin lehçe, lâtince, italyanca, fransızca, almanca karşılıkları yazılıdır. Bu eserlerden sonra türkçeden başka dillere veya başka dillerden türkçeye olarak daha bir çok lugatler yazılmıştır. Lâkin bizim diyarımızda bilhassa fransızcanın öğrenilmesini kolaylaştıracak lu" gatlerin yazılmasına ancak" Tanzimattan sonra başlandı. Sayısı gitgide on, on iki düzineyı bulan ve bir çoğu ortadan kaybolan bu diksiyonerlerin en meşhurları Bianchi'nin, Wiesenthal'ın, A. Tingir'in, Diran Kilikyan'm, Şerefeddin Mağmuminin, Hasan Bedrettininkiler ise de en çok kıymet ve rağbet bulanı Şemseddin Sami merhumun büyük ve küçük «Kamusu Fransavi» leridir. İktısadî hareketler Doğuda iktısadî kalkınma Büyük önderin, doğn ve cenub vilâ yetlerindeki seyahatlerinin iktısadî mühim neticelerini görmek üzere bulunuyoruz. Bu seyahatleri esnasında doğu illerinin iktısadî mühim neticelerini görmek üzere bulunuyoruz. Bu seyahatleri esnasında doğu illerinin iktısadî kalkınması icin Ulu Şeften direktif alan Muammer Eriş, bu büyük mevzu üzerinde tetkikler yapmakla meşgul bulunmaktadır. Yakında, bu vadide yapılan tetkiklerin müsbet neticelerile karşjlaşarak sevineceğiz. Doğu illerimiz, bilhassa iktısadî bakımdan hemen tamamen bakir bir mevzu halinde bulunmaktadır. Geçen devrede yurdun her köşesi, tam bir ihmale uğramış bilhassa doğu ve cenub vılâyetlerimiz adeta gidilmez ve ulaşılmaz bir yer olarak telâkki olunmuştu. Cumhuriyet Türkiyesi, bütün yurdun iman işini omuzlarına al:rken doğu vilâ yetlerini de ön plânda göıönünde bulun durmuş ve oraya umranı sokacak olan şimendiferi ilk is olarak doğuya götürmüştür. Şimdi artık doğunun iktısadî ve ziraî kalkınmasının tam manasile ele alınması imkânı hasıl olmuş bulunmaktadır. Esasen bu vadide şimdiye kadar boş da durulmuş dv*ğildi. Mümkün olan hrrşey yapılmış, hatta imkân hududunun da fevkine çı k'lmıştır. Cenubda ve doğuda toprak altı servetlerinin meydana çıkanlması işi üzerinde ehemmiyetle durulmuş, bunlardan Ergani ve Kuvartshan bakır madenle ri işletilmeğe başlanmış, petrol sondajlan yapılmış, yeni bulunan Demirdağ üze rınde harekete geçilmiştır. Topraküstü servetlerir.den istifade için de boş durulmamıştır. Bir yandan doğunun tabiî servetlerinden olan hayvan ihrncatı işinin tanzimi için şirket kurulmuş, diğer taraftan Trabzondan et ihracı için tedbirler alınmış, doğunun iktısadî bünyesinde mühim bir rol oynıyan KaraköseTrabzon transit yolu yeniden yapılmıştır. Cenub meyvacılığının, Anteb fıstığının ıslahı içm kurulan ista<;yonlar, köylerde yeni kurulan mektebler doğudaki kalkınrranın mahiyetini anlatacak eserlerdir. Artık doğunun ileri inkışafını emniyetle bekliyebiliriz. Istanbul sokaklarında PENCERESiNDEN Kleopatra Marie Hahne bayram intıbaları Istanbullular gözlerini Hataya çevirmiş, asıl bayramı yapmak için oradan gelecek müjdeyi bekliyor Yazan: KANDEMİR leopatradan bahseden tarihltrda şu satırlar okunur: «Sık sık îzis mabedine giJer, merasime riyaset ederdi. Omuzlaruda ekseriya büyük bır manto bulunuriu. Göğsünü, kollarını, ayaklarını çıplak tutardı. Fakat tepeden tırnağa kadar elnasa bürünürdü. Başında daima mücevler bir su zambağı taşırdı. Bu zambağın <rtasmda gene elmas bir yılan başınm uzaadığı görünürdü. «Kleopatra ayinler bittikten sonra g& kamaştırıcı bir zarafetle yürür, İzis pıtunun önünd» kollarını kavuşturup secdî vaziyetini alırdı. O esnada papazlar rae lodiler söyliyerek onun üstüne güzel kcr kular serperlerdi, halk da vecd içind^ stiğrak içinde yerlere kapanırdı. Bu k» panış, bu yerlerde sürünüş îzis için midn, Kleopatra için midir anlaşılmazdı!.. «Kleopatra birbiri ardınca kendine nikâhlanan on üçer, on dörder yaşındak kardeşlerinden nefret ederdi. Onlan koca değil, erkek yerine bile komazdı. Nitekim ikisinin de başın: kendi ikbali uğ* runda feda etmişti. Fakat bu güzeller gü* zeli kadın, Nilin bu fettan ve haris perisi Romalı Pompee'nin oğlu genc Cenius'le, el'i iki yaşındaki Cesar'la, resmî surette kocalığa kabul edip de ocağma incir diktiği Marc Antoine'la çılgın aşk günlerj ır'en dahi tek erkeğe bağlı kalmayı havsalasına sığdıramazdı. Onun için he* men her gece yolunu bulurdu, yerli v«i yabancı erkeklerden gözüne kestirdiğinl sarayına getirterek delice eğlenirdi ve so» nunda cennete girdiğini, bir ilâhe ile te* masa geçtiğini zannedecek kadar sersem* eşen adı sanı meçhul âşığına bir bardali zehir sunarak yalvarırdı: îç bunu ve öl!.. «Hiçbir âsığın Kleopatra tarafından Itın bir çanak içindt sunulan ölümü reddetmediği rivayet olunur. Bizim büyülc şairimiz Tevfik Fikret bile bu tarih sahnesinden ilham almış ve şu beyti söylemi}* tir: Mıstrm o fehriyanna benzer ki tıynetin Oldürmedıkçe vaslmı etmezdi râyegân! *** Dün bizrn gazetede okudum. Amerikanın Ohio eyaleti kadınlanndan Anna Marie Hahne adlı biri on bir erkeği zeirliyerek öldürdüğünden dolayı idama mahkurr edilmiş!.. Amerika gazetelerinden iktıbas olunan y.zıya göre Marie Hahne servetlerine konmak maksadile bu bir düzine cinayeti ışlemiş, bir düzine erkeği ahırete yollamış. Ne yalaa söyliyeyim. Bu haber bana yanlış göründü: Ortada bir Kleopatra hikâyesi varken ve onun bir değil, elli düzine erkeği nzalarile zehirlediği rivayet olunup dururken Amerikalı kadının mal için, para için on bir erkeği ağuladığına nasıl inanabilirim? Öyle sanıyorum ki Amerikalı dilberin canîannA kıydıklan erkekleri söyletmek mümkün ols Ohio mahkemesinin hükmündeki isabetsizlik meydana çıkacalt* tir ve o adamlanr hepsi: «Biz kendimiz aşk istiğrakı içinde seve seve ağu içtik* Sevgilimize ilişmeyin» diyeceklerdir. îstisrr1 c1 recesine gelen aşk da zaten lnlbi saran ta*'ı bir zehir de&il midir? K tstanbulda çocukların bayram eğlencelerinden iki întıba Takvimin bir köşesindeki vade kana rak, bir ulaşılmaz hayale gönül vermiş şehir, tam üç gün üç gece bir serab peşinde nefes nefese, soluk soluğa koşa koşa, nihayet dün akşam bayram denen vehmin son nefesine son takatini katarak, onunla beraber (Oooh... Bittim!) diyebildi. Üç gün, ben de sokaklarda gezdim. Ne tıklım tıklım dolu otobüslerin, tramvayların, vızır vızır işliyen otomobillerin ve insan sellerinin aktığı caddelerde, ne de şeker tepsileri etrafında toplanmış dostların sohbetine sahne olan ılık salonlarda, hayır, hiçbir yerde, ne bir kahkahadrn eser, ne bir neşeden iz vardı. HânPaİHaeFenn îutır kı'tır t>arçalan dıklaır, lokumlarır ve fundanların sessiz îasiz eVidikTerT ağfzlafda, şeket denen nesnenir mev'ud tadı, nerede? Acaba Hataydaki kardeşler, bu ..n olsun bayram yapabildiler mi? Yeşil gözlerinde bir fırtınanın şimşeği çakıp sönen genc kız, elindeki likör kadehini bırakarak: Onlara, geçen sene de şeker bayramı zehir olmuştu, diye içini çekti. Babası acı acı gülümsedi: Ya biz kızım... Ya biz?.. Onlar kurtuImadıkçA, bizim ağız tadile bayram yapabilmemize imkân var mı?... îşte görmüyor musun? Kalabalık salonda sadece Hatay bah" si vardı. Bir aralık, bana döndüler, Sen ne dersin bu işe?.. Sen ki... Son seyahatimir binbir hatıra ile dolu dağarcığından, dılımın ucuna geleni anlatmağa baslamıştım: Bır Şamlı kızın alev alev bakışlarmdan okuduğum bır hikâyeyı dınliyectksiniz. Şam ak^amlarının hüznüne bürünmüş serin bi. bahcede, şarıl şarıl akan bir fıskiyenir etrafında, sessiz oturmuş, ful fidanlarından yayılan baygın ıtrı enrıiyorduk. Ağır sükunu bir parçacık olsun dağıtmak hevesüe olacak, evin genc kızı önüme bir şekerleme kutusile durdu. Bu, hiç el sürülmemiş bir kutu idi ve tırtıllı beyaz mahfazalannda çöl güneşile pişmiş kaysılar, erikler ve armudlar dallarından henüz ayrılmıslar g'bi taze görünüvorlardı. Genc kız titrek bir sesle: (Bundan yalnız siz alacaksmız, ve yalnız siz bu şekerden tadacaksınız) diyince sormuşrum: (Neden yalnız ben?) Aldığım cevab şu olmuştu: (Bu şekerleme kutusu yıllar danberi açılacağı günü bekleyip duruyor. Biz, istiklâle kavuşmadıkça buna el sürmemeğe ahdettik. Böylece bize memnu olan bu lezzet, işte bugün, sizin hakkı nızdır. Sızindir, çünkü, onu bize nasib edecek kudreti vc ümidi, sizden aldığımızı biliyoruz.. Politika gürültüleri ne olursa olsun, biz Suriyeliler, ancak Türk kardeşlerimizin işaret ettikleri yoldan giderek istiklâlin o doyulmaz saadetine ve lezzetine ulaşacağımızı anlamıs bulunu yoruz.) îşte, size bir küçücük Suriye hatırası. Müstemleke bazirgânlan son kozlarını oynuyorlar... Zannediyorlarsa ki, gelecek bay ram da Hatay gülmiyecektir... Son gülen, iyi güler... Keşki bu bayram Hataya bir seyaha tertib edilseydi... Ya Suriye... Baksana Paristeki Basvekilleri neler diyor. îsterseniz, îstanbul tarafına geçin, tramvaylarda, vapurlarda sağınıza solunuza kulak misafiri olun, eminim, hep (Hatay) ı işiteceksiniz. Zaten bundan tabiî ne olabilirdi ki? Bayram verlerini dolaşıyordum: Y a v rular da bir itiyadın elinde fırıl fırıl dönüyorlar, zıb zıb zıblıyorlar, hanl harıl yiyorlar, içiyorlar... Birinin elindek' koskoca kırmızı balo nun üzerinde beyaz bir kelime: Hatay. Delikanlı, bunun üzerine (Hatay) ı sen mi yazdın? Sekiz dokuz yaşlarında afacan birşeydi: Ablamla beraber yazdık. Baksana, o da yüreklerimiz gibi şişti... Fazlasma gidersek patlar ha... Patlar da ne olur? Manalı manalı gülüyor: Orasını Allah bilir amca... Türkün ayranı kabarmıyagörsün... Bir muhacir arabasına dolmuşlardı. Onde oturan şişme düdüğüne sarılmış elebaşılan, kaşlarını çatarak garib bir hava tutturmuştu. Ötekiler de hep bir ağızdan onunla beraber söylıiyorlardı: Hatav kurtulacaktır... Hatay kurtulacaktır! Kim öğretti sana bu havayı kü çük? Kim öğretecek.. Hani geçen Uni" versiteliler Beyazıc! meydanında bağırmıvorlar mıydı, duymadınız mı? Çocuk yüklü bütün arabalardan, hep ayni sesler yayılıyor: Hatav Türkün olacaktır!.. Arabacı da kartıçısını şaklata ş"ldata onlara uymuştu. Sana ne oluyor? Ne bileyim ağabey... Bu bay ram millet hep bu havayı tutturdu. E bizde can taşıyoruz. Bir kenarda duran ihtiyar, arabacıya takılmak istedi: Mademki can taşıyorsun, bak şu rada bir alay Hataylı çocuk var, ne diye onlan arabana bindirip bedava gezdir miyorsun? Arabacı kacketini arkaya iterek, ara basında do^ruMu, ihtiyann gösterdiği istikamete bakarak. Hani?... dedi, çağır da gel'inler, akşama kadar arabamdan indirirsem namerdim... Sonra, ihtiyara dönerek güldü: Hev babalık... Kızdırırsan, alimallah beygirleri Antakyaya doğru sürerim ha... İhtiyar d? keyif lenmişti: Beni de beraber al... Şarkını söyhükmü Şimdi bu diksiyonerler silsilesine Kanaat Kitabhanesınin neşrettiği «Fransızca Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu» da katıldı. Üç cild üzerine tertib olunan bu yeni eseri henüz tetkike vakit buldum, kitabhanemde bulunan yarım düziBununla beraber arabca ve acemceyi neden fazla diksiyonerle ve bilhassa Şemiyi ögrenmek hele cehlin medresede mü seddin Saminin Kamusile karşılaştırdım. derris kesilmesinden sonra güc bir iş Üstünlük, bir çok bakımdan, Kanaat Kiolduğundan Ayıntabh Asım Efendi, El tabhanesinin çıkardığı yeni Dil Kılavukamusül'muhiti «Lisanül'arab» ve «Ta zunda kaldı. , ,„ ,. ,, „ , 11 . 11I(l ,4 F. G. ciil'arus»r gibi şerhlerinden ktifade tâtBu eserin Iugate inhisar eden birincî vp rek, Bürhanı Katıı da birçok mehazlara ikinci cildlerindeki mükemmeliyeti kısaca başvurarak türkçeye çevirdi ve bu auretiej kaydettikten sonra Türk Dili Âraştırma arabî, farisî kelimeleri doğru kullanmak Kurumunca onaylanan Türk kelimeleriimkânmı Enderun devri ediblerine vernin fransızca karşılıklarını, Fransız dilindi. O zamana kadar Muğlalı lbrahim de kullanılan Lâtin ve sair yabancı savDedenin «Sahidi» adlı eseri farsça öğrenları, kıyasî ve gayrikıyasî fiilleri, tarih ve mek istiyenlerin elinde dolaştığı gibi Acoğrafyaya aid değişik isimleri ihtiva sımla çağdaş olan Sünbülzade Vehbi de eden üçüncü cild üzerinde durmak iste«Nuhbe» ve «Tuhfe» yi yazarak arabî rim. Çünkü bu cildin temin ettiği bilgiyi ve farisî için talimî mahiyette birer sözlük bize hele bu mükemmeliyetle veren başvücude getirmiş oldu. Amerikada maden fiatlannda görülen ka bir eserimiz yoktur. düşüklük, Avrupada da tesirlerini göster Uzun asırların lugat cereyanmı telhis Bu cildin kıymetini iyi kavramak için meğe başlamıştır. Bunun ilk neticesi olaeden şu ifadeden anlaşılıyor ki bizim di bir kısım frenk tarihlerinde Apagas, Rohyarımızda Avrupa dillerine alâka göste ratyos, Alaides, Morbasan şeklinde gö rak şimdiye kadar memleketimize yaptığı rilmesi hiç de favdalı birşey sanılmıyor regeldiğimiz isimlerin sırasile Abakahan, satışlarla daima beynelmilel piyasadan du. Halbuki Avrupahlar kendi çıkarlan Rükneddin, Alâeddin ve Umurbey ol yüksek fiat istiyen Almanya, demir fiat nı korumak, kendi dolablarını çevirmek duğunu anlamak yolunda çekitiğimiz sı lannda, ehemmiyetli bir indirme yapmısiçin daha Kamuslar, Bürhanlar tercüme kıntıları hatırlamak kâfi gelir. Bu yeni tır. Dünya demir fiatlannda görülen şu ve Nuhbeler, Tuhfeler telif olunmadan Dil Kılavuzu tarih ve coğrafyada tekem* türkçe ögrenmek zaruretini duymuslardı mül etmek istiyenleri sendelemekten de hareket etrafında ve Alnnanyanın yaptığı ve bu zarureti tatmin için îstanbulda kurtarıyor ki gerçekten büyük bir hizmet tenzilât hakkmda kend'sile görüşen bir muharririmize millî sanayi birliğı birinci mükemmel «dil» teşkilâtı vücude getir ve himmettir. reisi doktor Halil Sezer şu izahatı ver mişlerdi. Fransızca Türkçe Resimli Büyük miştir: Bu teskilâtın adı: «L'ecole des Jeunes Dil Kılavuzunu yazanları ve basanlan « Dünya demir fiatlan geçen ikincigens de langueDil oğlanlan mektebi»idi. tebrik etmek isterim. kânun sonlanna doğru yükselmeğe başlaEski Fransız elçilerinden de Brev, SolinM. TURHAN TAN nııştı. Bir ton demiri Almanlar bize sekiz, Belçikalılar da yedi İngiliz lirasına veriyorlardı. Temmuz sonlarında bu fiat, 14,5 îngiliz lirasına kadar yübcldi, haddi azamiyi buldu. İki aydanberi Amerikadb beyaz madenin düşmesi üzerine demirin baz fiatinin de 70 dolardan 55 dolara kadar düştüğünü Ticaret Odası esnaf şubesi esnafm ceYapılan bir hesaba göre, halkın ban görüyorduk. Bundan sonra Almanyanın miyetlerile daha yakından alâkadar ola kalardaki mevduatı 1920 de 1 milyon bize ihrac fiatı da 14,5 îngiliz lirasından bilmeleri için bütün cemiyetlerin nizam lira iken 1937 de 90 milyon lira gibi mü 12,15 îngiliz lirasına indirildi. Yani baz namelerinde değişikliği icab ettiren bir him bir yekuna baliğ olmuştur. Bu artma fiatta 35 şilin birden ten/il edildi. Bel muhtelif yıllarda şu suretle vâki olmuş çikada ise baz fiatı 11 Icgiliz lirasına yakarar vermiştır. tur: kmdır. Esnaf cemiyetlerinden ikisi müstesna milyon lira 1920 Belrika henüz fiatlan k'rmamıştır. Faolmak üzere diğerlerinin nizamnamelerine 1921 : 2 kat Almanyanın fiatlan düşürmesinin se göre cemiyetlerin idare heyetlerini esnaf 1922 : 3 bebi, sırf Belçikanın Tüıkiye piyasasında seçer. Fakat heyeti umumiyenin toplan 1924 : 6 rekabette bulunmasından korkmuş olma masına dair madde yoktur Nizamname1925 : 8 sıdır. Amerikada fiatların düşürülmesinin ler yapılırken binlerce kişinin bir araya 1926 10 scbebini ise biz şöyle görüyomz: Amerigelmesi imkânsız görülmüş ve heyeti u1927 17 ka aksayı şarktaki harb vaziyeti dolayısile mumiye içtimaı yapılmas'na lüzum görül1928 : 22 muazzam Çin piyasasmı şimdilik kaybet 1929 27 rr.emiştır. Nizamnameler veçhile heyeti miştir. Bunun tesirleri tabiidir ki görüle1930 32 umumiyeler tarafından tasdiki lâzımgelen cekti. 1931 • 38 bütçe ve cemiyete aid işler Ticaret OdaMemleketimiz, bu sene fazla demir it1932 39 smca tetkik ve tasdik olunmaktadır. Buhal etmemiştir. Şimdilik mevcud stoklarla 1933 : 69 nun için heyeti idareyi seçen esnaf cemiidare olunuyor. Bir sene sonra Karabük 1934 68 yetinin işinden ve hesabndan haberdar teki demir fabrikası açıldıktan sonra artık 1935 72 edilmemektedir. bizde bu fiat ve sipariş endişesi kalmıya 1936 84 caktır. O zaman demir s'parişi işi büyük 1937 90 Ticaret Odası bu hali muvafak gör sanayi erbabı ve depolann inhisarından miyerek esnaf cemiyetleri heyeti umumi17 sene içinde halkın bankalara yaptığı ç kacak ve bizde demir sanayiinin her sayelerinin senede birer defa toplanmasını bu mevduat, hem memlekette millî servet hadaki inkişafı o zaman başlıyacaktır. muvafık görmüştür Bu da nizamname b=»kımından tnühim bir inki«af görüldüğüO vakit tabiatile demir mamulâtı, çelik lerde umumî tadilâ|ı icab ettirmekte nü, hem de halkın rejime büyük itimad mobilya ve demire aid her nevi malzeme dır. beslediğini göstermektedir. uruzlıyabilecektir.» Demir fiatlarr Sanayi Birlrği Reisi, fiatlardaki tenezzülün sebeblerini anlatıyor M. TURHAN TAN Mülkiyenin kuruluş yıldönümü kutlulandı Siyasal Bilgiler Okulunun kuruluşunun yıldönümü münasebetile şehrimizde bulunan Mülkiyeliler cumartesi akşamı To* katlıyan salonunda toplanarak bu günü kutlulamışlardır. Toplantıda Dahiliyo Vekili Şükrü Kaya ile Vali muavini Hü* dai, saylavlardan Mazhar Müfid ve okulun eski ve yeni mezunlan ve birçok da" vetliler hazır bulunmuşlardır. Toplanüda Şükrü Kaya bir n,utuk söyliyerek Mülkiyelilerin idarî ve siyasî hayatımızda ifa ettikleri ve etmekte oldukları meşkur hizmetlerden sitayişkâr bir lisanla bahsetmiş ve bu kutlulama merasimine iştirakten mütevellid memnuniyetini izharla Mülkiyelilerin bayramını tebrik etmiştir. Ankarada.. Ankara 6 (Telefonla) Mülkive nin 60 ncı vıldönümü münasebetile An "» karadaki Mülkiyeliler bayramm birinci ?ecesî Karpicte kendi aralarında bir topla.ıtı yapmıslardır. Bu loplar^ıda Meclis Reisi Abdülhalik Renda, Adliye ve Maarif VekîHpri. Mülkiyeli meb'u^lar, Da hiliye ve Maliye müsteşarlan da bulun dnUr. Ya, Garreau mudur, ne karın ağ nsıdır, gene azdıysa... Başka lâkırdı yoktu. Uç gün üç gece, ben, evde, sokakta, tramvayda, vapurda her yerde arasında yaşadığım, bir şehir halkını, İstanbulluvu, kendini unutmuş, bayramını unutmuş gördüm. Tak\imin ona (gül, eğlsn!..) diye baSırdığı bugünde, o, gözlerini gene Hatava çevirmi1!, a«'I b«yramını yapabilmek için oradan gelecek mü't 4 ' i be1 '"O'du. Esnaf cemiyetleri 90 milyon lira Heyeti umumiyeler, her Bankalardaki tasarruf sene bir defa toplanacak bu miktarı buldu Salon, bütün kalabalığile şu vermişti: Onlar da, tıpkı Hataylılar gibi elbette istiklâllerine kavuşacaklar ve bayramlarını yapacaklardır. Fakat şehir de böyle düşünmüyor muydu? Çıkın, her taraf' dolaşın: îşte Beyoğlu... Katılın kalabalığa ve etrafınıza ku lerim... lak verin: Yağma yok... O zaman sarkının havası değişir.. Onu sen beceremezsin, gücü kuvveti yerinde erkek gerek... Dönerken, tramvayda önümde oturanla. konuşuyorlardı: Hataydan bayrama aid ne haber var? Ben de yannı iple çekiyorum.. KANDEMİR