4 Birincikânun 1937 CUMHURTTET? Spor Pedagojisi Her yaşta spor yapılmaz Lily Pons'un îsmi AmeriYazan: SELIM SIRRI TARCAN . Stokholm şehrinin Anatomi enstitüsünde profesör (Retzius) un himmetile vü cude getirilmiş çok kıymetlı bir göz kolleksiyonu vardır. Bunlar gayet itina ile kris tal camekânlara sıraknmıştır. Doktor (Retzius) en küçük yaşta çocuklardan, en yaşlı ihtiyarlara kadar muhtelif çağda insanlann cesedlerinin gözlerini çıkarmı? bir takım kimyevî mahluller sayesinde gözün hayattaki revnaklığın: olduğu gibi muhafazaya muvaffak olmu^tur. Bunlardan bazılannı yukandan aşağ ortasmdan ke serek uzvun iç ensicesinde vukua gelen tahavvülleri de göstermiştır yarıştırmazlar. Insanlar da böyledir. Avamın ve kitabsız sporcuların filân zatı tanıyor musun, yaşı elliyi geçtiği halde hâlâ kolunu kimse bükemiyor, filân zat altmışı bulduğu halde elli kiloluk bir gülleyi bir hamlede kaldırıyor veya filân zat yaşının çok ilerlemiş olmasına rağmen bir delikanlı gibi dağlara tırmanıyor gibi iddialarmın ilmî hiçbir kıymeti yoktur ve o zahirî kudret hiçbir şey ifade etmez. Kalb sektesinden ölen çok boksçu ve pehlivan gördük. Beynelmilel Olimpiyad müsabakalanna iştirak eden sporcuların umumiyetle yaşları 18 ile 35 arasındadır. Bazı müstesna hilkatte sporcular vücudlerinin bu yüksek kudretini 40 yaşına kadar tnuhafazaya muvaffak oluyorlarsa da bu herkes için mümkün değildir. Hayatımızm muhtelif devrelerini daima gözönünde tutmahyız. Her devrin hareket ıhtiyacı bir olmadığını unutmamalıyız. Çocuk oyun oynar, jimnastik yapar. Genc, delikanlı oyun oynar, jimnastik ve spor yapar. Yaşlı adamlar ellisinden sonra jimnastik yapar, spor mahiyetinde olmamak şartile tenis oynar, golf oynar, yüzer, at gezintileri yapar, ava gider, açık havada yürüyüş yapar. da Dünyayı dolaşan bir şöhret Fransa Hariciye Nazırı Polonyaya gîdiyor IBaştaraft l tnct sahttede^ kada herşeye âlem oldu $ > Bu gözler birer, birer tetkik edildiği zaman, görme uzvunun pek küçük yaşta rüyet kudretini kaybetmeğe başladığı an laşılır. On dört on beş yaşmdan itibaren gözde rüyete hail olan elyaf peyda olmağa başlıyor, otuz yaşında bu elyaf çoğalı yor, yaş ilerledıkçe göî'er de zayıflıyor. Gitgide iyi görmez oluyo». Göz bütün uzuvlanmız ignde en çabuk yıpranandır. Bundan anl.yoruz ki vücu dümüzü teşkıl eden azalann hayat müd detleri başka, başkadır. Hatta o kadar ki bir kısmı daha kemale emeden, diğerleri zevale yüz tutuyor. Nitekim gözlerimiz on beş yaşında tamamile keınale eriyor, on dan sonra yavaş yavaş sukuta başl:yor, Avrupada ve Amerikada hükumet rihalbuki kemıklenmiz ve etlerimiz büluğ cali, tüccarlar, bangerler, fabrikatorlar, çağında kemal şöyle dursun, daha tama büyük müesseselerin başında bulunanlar, mile teşekkül bile etmemış oluyor. hulâsa kafalarını fazla işletmek mecbuVücudümüzün en müh:m cihazlanndan riyetinde olan kimseler bu yorgunluklanbiri de deveranı dem ciSazıdır. Kalb ve nı gidermek ve biraz dinlenmek istedıkleri kırmızı kan damarları ekseri kimselerde zaman ya kotra ile deniz gezintisi yaparotuz beşinden itibaren kudret ve kuvvetinı lar, ya kırlarda dolajırlar, ya tenis ve kaybetmeğe başlıyor. Birçcklarında ensice golf oynarlar, ya ava giderler veya seyatasallubu (Sclorose) otuz beşinde baş hate çıkarlar. Bunlar mümkün olmazsa lıyor. Ev'iyenin alâstikiyeti azalıyor. Yir bir jimnastik müessesesine devam ederler. misine doğru kemale eren ve bu kudretini Hulâsa yaşlannın icab ettirdiği beden kırk yaşına kadar muharaza eden adale faaliyetlerine devam ederler ve bunu sıhlere aldanıp da insan yirmi beşinde yap hî bir ihtiyac bilerek yaparlar. Öyle oldutığı atletik sporları kırk beşinde de yapa ğu içindir hem afiyetli hem çok yaşarlar. bilir hükmünü vermemeüdir. Böyle bir Bazan yetmiş, hatta seksen yaşında bir düşünce on sekiz yaşından evvel vücut Avrupalının elinde raketi ile tenise gittilan henüz teşekkül devroıde olan çocuk ğini görüp şaşarız ve aşkolsun seksen yalann fazla heyecan verici sporlan yapma şına geldiği halde spor yapıyor! diye taksı gibi tehlikelidir. Şiddeti, fazla cehdi is dir ederiz. Hayır, o gördüğünüz ihtiyar tilzam eden yarışlar (koşmak değil) fut spor yapmıyor, tenis oynuyor. Yani vübol maçlan eskrim, güreş, boks, yüzme cud ekzersisi yapıyor. Bizi hep yanıltan müsabakalan gibi zorlu sporlaıa. bazan bu tabirlerdir. Hep bu yüzden, değil midir adaleler dayandığı halde, şiryanlar ta ki on beş yaşında futbola heves eden ve hammül edemez. Yaşı kı;kmı aşmış olan birer küçük sporcu (!) olan Türk çocuklarm sporda çok ihtiyatlı hareket etmeleri ları yirmi beş, nihayet otuz yaşında tekalâzımdır ve bilmelidirler ki onların kan da üde çıkıyorlar! Hayatı idame ve temdide marlan şiddetli sarsmtılara o kadar daya medar olması lâzım gelen bir kuvvet ve namaz. Zaten şiryanlann az çok elâsti kudret vasıtası gencleri kırkına varmadan kiyetini kaybetmiş olmas.nın ilk tezahürii tekaüde sevkederse acınmaz mı? Yeni soluğun çabuk kesilmesile belli olur. So neslin spor ve beden faaliyeti sahasında luğun çabuk kesilmesi k"»Ibin yorulmak genc yaşında tekaüd olduklarını görmek ta olduğunu gösterir. Şiddeti, fazla ceh bize elem veriyor. Onlan her zaman zindi veya sürati icab ettiren herhangi bir de ve harekette görmek istiyoruz. Bunun spor faaliyeti şiryanların kısmen elâstiki için de bir yol var. Her yaşın icab ettiryeti zayi etmiş olmasmdan aksi tesirini diği beden faaliyetini takdir etrnek ve çabucak kalbde gösterir. beden terbiyesi ilminin gösterdiği yoldan Şiryanlar nekadar çok elâstikiyeti kajr yürümek. bederse, kalb o nisbette fazla faahyet sarfma mecbur olur ve tabiıdir ki yorulur. O halde çacuklar gibi kırkını aşmış <r lanlar da fazla yorgunluk veren sporlardan sakınmalıdırlar. Çocuklar veya olgun yaşta olanlar koşabilirler. kürek çekebilırler, yüzebilirler, itidal dahilinde kendi bünyelerinin kudret ve kabiliyetine göre atlama, tırmanma, kaldırma, atma ek zersislerini yapabilirler, fakat müsabaka, yanş rökor gibi cehdi son hadde çıkaran sporlardan mutlak sakırmaları Izımdır. Exelsior gazetesi, M. Delbos'a Leh lilere Lehistanın Rhin ışlerine karşı alâkasızlık göstermesinin Frdnsanın Dantzig ve «koridor» meselelerine karşı gösterdiği alâkasızlık derecesinde Avrupa emniyetinin aleyhinde olacağmı anlatmasını tavsiye etmektedir. Bu gazete, M. Del bos'nun göreceği başlıca vazifelerden birinin halihazırda Çekosîovakyadaki Leh ekalliyetinin tâbi tutulmakta olduğu muamele dolayısile Çekoslovakya hakkında bir takım şıkâyetleri olan Lehlileri Prag hükumetine karşı daha ıtılâfcuyane harekete teşvik etmek olduğunu ilâve etmektedir. Mısırlı Said'in uzunlu< 2,70 santimi buldu Zavallı, felâketin nasıl başladığını anla Mısırda hergün boyu uzayan Said Mehmedin hayatı cidden acıklı ve nakle değer derecede meraklıdır. Üç yıi evvel boyu 2 met roydu; şimdi ise tamam 2 metro 70 santimdir. Kendisini görme ğe giden bir gazete muhabiri Said Mehmed Gazinin haya tını şöyle anlatıyor: « Onu, kaba bir hasıra uzanmış buldum. Etrafında mahalle çocukları, hamamböcekleri dolaşıyordu. Pek yeisli ve kederli görünü yordu. Sordum: Nasıl Said, işler yolunda değil mi?... Said Mehmed, iki hastabakıcı arasında Kendisini eski den tanıyordum. Hatta bir gün, bazı fı 80 santimdi. Herkes şaşıyordu. v karasever madamlarla beraber gitmiş, el larım alay ediyorlardı. Bütün l bise filân götürmüş, biraz da para ver renler, dönüp dönüp bakıyorlar mekten kendilerini alamıyorlard miştik. Boyum uzadığı nisbette z, Said Mehmed, uzandığı minderden kuvvetten düşüyordum, çalışam doğruldu, içini çekti, ve: Beni kederlendiren işlerin iyiliği Tamam 2 metroya yaklaşmışün îşte o gündenberi hayatunu veya fenalığı değil, boyumun mütemadikaçtı. Hergün bir doktor geliy yen uzamasıdır. Bilmem, Allah beni cezalandırmak mı istiyor, nedir? Hergün görmek, muayene etmek istiyorc uzuyorum, uzuyorum. Dikkat ettim, bah teyzem, onlardan para istemem çedeki hurma ağacından daha fazla uza ediyordu. Hakkı da vardı. Zir bu doktorlar beni soyuyorlar, « mışım... lar, çeviriyorlar, uzun uzun mua; Bana hayatını anlatır mısm?..« yorlardı. Dedim. Bir de sigara verdim. Siga Fakat, bir türlü boyumun ı rayı yaktı, derin bir nefes çekti, sonra: kadar uzadığım anlıyamıyorlan Peki, dedi. Anlatayım. Fakat bu Herkese benzemediğim için pek acıklıdır: nekadar kederleniyorum." Boyuc Ailemin hali, vakti yerinde değildi. ması yüzünden nişanlımı da k, Anam hergün sefaletten şikâyet eder, «Bir zürafa ile evlenemem!.. gözyaşlan dökerdi. Babam da, sabahtan kaçtı. Doktorların eğlencesi oldı akşama kadar iş arkasında koşar, fakat, Saîd" Mehmedin bu acıklı hal çok defalar eli bo$ dönerdi. Ben; sokakIVTajeste Kral Faruk, çok müteı ta, mahalle çocuklarile oyun oynıyarak muş ve bu zavallının İ3kenderiyı büyüdüm. Yerden izmaritleri topluyor; nesine yatınlmasını, masaflfinin şuna, buna satıyordum. Elime geçen pasusî hazineden verilmesini irade raları da anama götürüyordum. Bir gün tir. çokça kazanmıştım. Bunu gören mahalle Hastane başhekimi (EW çocuklan elimden almak istediler. Ver Said Mehmedin kulübesine gitr medim. Içlerinden biri, beni şiddetle itti, deyi tebliğ etmiş ve kendisini bı yere düştüm, belkemiğimde şiddetli bir bile koyarak hastaneye götürmı acı duydum, bayılacak gibi oldum. MaHastanede 3 metro boyunda hallenin dispanserine götürdüler. Doktor yola hazırlanmıştır. Hizmetine muayene etti, ameliyata lüzum gördü. hastabakıcı verilmiştir. Ameliyatın ne demek olduğunu bilmiZavallı adam! Odasına giri yordum. Fakat, mademki ağrım geçe men kıbleye dönmüş, iki rik'at r cekti, peki dedim, kabul ettim. larak Kral Farukun saadeti, sa Ameliyat yapıldı, ağnlardan kurtul devamı için dua etmiştir. dum. Hastaneden çıktım. Hayatımı temin ElNakeed Mısırın en maru edecek bir iş aramağa başladım. larındandır. Said Mehmedin Bir gün, yaşlı teyzem köye geldi. Beni meşgul olacak, boyunun daha : görünce hayretle: zamamasına çalışacaktır.» Said, dedi, bu ne boy! Ameliyattan evvel bir çocuk gibiydin. Şimdi koskoca bir adam olmuşsun!.., Anam cevab verdi: çokluğundan Çocuk saH Tabiî değil mi? Gün günden yaşkazanan küçük talihlilerin lanıyor... zarurî olarak bayramertesiye Fakat ben, boyuna boylanıyordum. O yoruz. kadar çabuk ki az vakitte mahallenin ça Boyuna boy atan adaım Polonya gazeteleri Lily Pons Beş altı senedenberi, şöhreti dünya ya yayılan ve bılhassa Amerikada, nehirlere ve şehirlere alem olacak kadar yükselen bir isim var: Lily Pons. Bu ayın beşinci gününü, Amerikalılar, Lily Pons günü yaptılar ve o gün, bütün Amerıkada, sinemalar, tiyatrolar, kon serler, gazeteler, onun resmi, onun sesi, onun bahsi ile doldu. Geçenlerde, Şikago'da verdiği konser dünyanm en kalabalık konseri olmuş, 200,000 dinleyici ile dolu taşmıştı. Lily Pons'un hayatı hayll meraklı dır. Bundan otuz sene kadar evvel, Fransanın Cannes şehrinde dünyaya gelen Lily, daha on beş yaşmdayken Paris konservatuarından, piyano büyük ikramiyesi almıştı. Fakat, musikiye olan istidadmdan başka, Lily Pons'un tiyatroya da merakı vardı. Varyete tiyatrosuna girdi, orada çalıştığı sırada, Holandalı bir avukatla evlendi ve tiyatroyu bıraktı. Kan koca seyahate çıktılar ve Lily Pons, bir müddet piyanoyu bırakarak lisan öğrenmeğe merak sardırdı, ingilizce, italyanca ve Ispanyolca öğrendi. Artistin, bugünkü şöhretini medyun bulunduğu şarkıya ilk başlayışı gayet garibdir. Hastalanmıştı. Doktorlar, kendisine, soğukalgınlığı tedavi çareleri meyanmda, teneffüs jimnastiği yapmasını da tavsiye etmişlerdi. Lily Pons, sadeee teneffüs etmektense, bu tedaviyi şarkı söyliyerek tatbik etmeği daha muvafık l)ulrauş ve büyük tntısiki üs tadlannm fikrini de aldıktan sonra, şarkı derslerine başlamıştı. Dersler üç sene sürdü. Üçüncü senenin sonunda muganniyeliğe başhyan Lily Pons, bir akşam Lakme operasını söylediği sırada, Nevyork'lu iki tiyatro direktörünün nazan dikkatini celbet miş, onların ısran üzerine bir Amerika sevahatine çıkmağa karar vermişti. İlk şarkısmı 4 kânunusarıi 1930 akşamı Metropolitan operasmda söyliyen Lily Pons, müthiş bir muvaffakiyet kazandı ve o günden itibaren şöhretini yapmış bulundu. Fakat, şöhreti gitgide büyüyen, ser veti de o nisbette artan artist, sırf bu yüzden, iyi bir zevce olacak vakit bu lamıvordu. Holandalı avukattan boşandı. Bundan sonra. onun, mütemadiyen turnelerde dolaştığım görüyoruz. Ve, san'atında gösterdiği meharetle olduğu kadar, sevimliliği, güzelliği, zarafetile herkesin muhabbetini kazanan Lily Pons, Amerika Cumhurreisi Roose velt'in ağzmda, isminin, La Fayette'in adı ile mukavese edildiğini işitiyor, Mussolini'den, Beşinci Gustave'dan bahsederken, cdostum Mussolini», «dostum Gustave» diyor, Siyam Kralımn kendisine verdiği hediyeleri gösteriyor. Amerikada, Lilv Pons'un ismi loko ve yüzünün cildi ile, bu adama, ihtiyar demek manasızdı. Doris'in oradan oraya dolaşan gözlerine sabit nazarlarla baka rak ilâve etti: Kaç para istiyorsunuz? Doris: Bilmiyorum... Şimdiye kadar böyle bir pazarlığa hiç girişmedim... de di ve bütün zâfı, bir anda meydana çıktı. Evime dönecek değilim, dedi. Evvelâ, iyi bir muganniye olmak emelindeyim. Salvatori, birden kendine geldi. Demindenberi, muhavereyi can kulağile, gözleri ateş saçarak dinlemiş, söylemek istediği birçok sözleri yutmuştu. Şimdi sıra ondaydı. Mis Hart'ın iki şeye ihtiyacı var, dedi. Evvelâ, muganniye olarak birinci sınıf bir ders görmesi lâzım. Beş sene Delmonte'den ders alması icab ediyor. Beş sene müddetle, Delmonte'den hergün ders alabilmesi, onunla birlikte seyahat etmesi, giyinip kuşanması, yiyip içmesi için aydan aya bir para tahsis etmeli. Beş sene sonra, Mis Hart, sizden bir santim bile istemiyecektir. Meşhur olacak, bir bankerden fazla para kazanacaktır. Bryant, müstehzi bir tavırla eğildi ve nezaketle: Ümid ederim. Dedi. Kendi istediğini yaptırabileceğini hissetmiş ve derin bir nefes almiştı. ne diyorlar? Varşova Z (A.A.) Gazeteler Delbos'nun seyahatinin ehemmiyetinden bahsetmektedirler. Hükumetin naşiri efkân olan «Kurjer Polski» gazetesi bu münasebetle şöyle yazmaktadır: «Delbos'nun Varşova mülâkatmın iki memleketin haricî siyasetini idare edenler arasında tam bir itilâfla neticeleneceğinden şüphe etmiyoruz.» Gene hükumetin naşiri efkân olan «Kurjerporanny» gazetesi şu mütaleada bulunmaktadır: «Bu ziyaret geçen sene zarfmda kuvvetlenmiş olan Fransız Leh iş birliğinin müsaid bir şekilde inkişafının bir tezahürüdür.» Ordunun naşiri efkân olan «Polska Zbrojna» gazetesi diyor ki: «Fransız Leh ittifakınm sulh, asayiş ve hertürlü müstakar siyaset için gittikçe büyüyen bir ehemmiyeti olduğundan Delbos emin olabilir.» Sosyalist gazetesi olan «Robotnik» de şu satırlar okunmaktadır: «Reich hükumetinin Fransanın vasatî ve şarkî Avrupadr rolünü küçülbnekten ibaret olan siyaseti Polonya için tehlikelidir. Böyle bir siyasetle teşriki mesai etmek için kör olmahdır.» Sağ cenah muhaliflerinin gazetesi olan «Kurjer Warsawski», Parisle Varşova arasında mevcud olan metod ve sistemlerin mübayeneti münakaşa edildikten sonra bu seyaha* neticesinde Fransa ile Lehistan arasında görüş birliği olduğu müşahede edileceğini yazmaktadır. M. Delbos Varşovada Selim Sırrı Tarcan Mezarhklarda ne işi var? tddia edildiğine göre, son zamanlarda sabıkah Celâl adında birinin Üsküdarda tenha zamanlarda mezarlıklara giderek mezarları açtığı ve bazı şüpheli hareketlerde bulunduğu haber alınmış, bunun üzerine suçlu dün yakalanmıştır. Celâl, yalnız mezarı açmakla iktifa etmemekte, mezarların parmaklıklannı da sökerek evine götürmektedir. Dün, karakolda her şeyi inkâr eden Celâl, Hayvan merakhları bilirler ki sür'at mezarlıklardaki hareketleri etrafında yarıslarına minimini tayları çıkarmadıkla da hiçbir şey sövlememiştir. Suçlu, Adrı gibi, genclik çağmı geçmiş olan atları liveve teslim edilmiştir. Varşova 3 (A.A.) Fransa Hariciye Nazın M. Delbos, saat 16,30 da buraya gelmiştir. M. Delbos'nun refakatinde, hususî kaIem direktöründen başka, Polonyanm Paris Büyük elçisi Lukasiewicz bulun makta idi Fransanın Varşova büyük elçisi ile de M. Delbos'yu hududdan karşılamıştır. Istasyonda M. Delbos'yu Hariciye Nazın M. Beck karşılamış Polonya hüku meti namma kendisini selâmlamıştır. îstasyon Fransa ve Polonya bayraklarile süslenmişti. Istasyondan çıkarken halk. M. Delbos'yu alkışlamıştır. Saat 18 de M. Delbos, M. Becke ilk ziyaretini yapmıştır. Bu akşam Fransa büyük elçiliğinde büyük bir ziyafet ve rilmektedir. motıften losyona, nehırden şehre kadar herşeye alem olmuştur. Şimdi, Lily Pons, bir akşam şarkısını dinlediği sırada kendisine âşık olan orkestra şefi Kostelanetz'le nişanlıdır ve bütün Amerika halkı, bu artist çiftin aşk macerasını büyük bir alâka ile takıb ediyor. vuşunu da geçtim. Onun boyu 1 metro Doris, Salvatori'nin bu sözü üzerine hayretle sordu: Delmonte mi? Ne münasebet? Salvatori eğildi, eteğinin iç tarafma dikili bir cebden, buruşuk bir mektub çıkardı ve italyanca bir ağız kalabahğı içinde dedi ki: Hastaydın da onun için sana bahsetmedim. Senin için Delmonte'ye mektub yazdım. Şu verdiği alçakca cevaba bak. Salvatori, söylemek istediği şeylerin hepsini birden söylemek istiyordu. Devam etti: Senin kkn olduğunu yazdım. Sesin hakkındaki fikrimi anlattım. Fakir olduğunu, para veremiyeceğini, fakat büyük bir muganniye olmağa namzed bulunduğunu anlattım... Salvatori, nefes nefese sustu. Lânet okumamak için. üç kere yere tükürdü. Doris'in, hakkındaki methiyeleri inkâr yollu cevab vermemesi içb, elile onun ağzını kapadı: Yavrucuğum, dedi, sen Baxterville'e gitmeden evvelki konuştuklarımız hep hatırımda. Mütemadiyen onları düşünüyorum. Senin hayatına müdahale etmenin ne büyük mes'uliyet ifade ettiğini anlıyorum. Sana, pek çok gözyaşı dökmeme sebeb olan bir şey söyliyeykn. Ben, sana lâyık olan bir profesör değilim. Senin güzel se Mündericatım Vicki BAUM Yazan: Hamdi VAROĞLU Çevlren: 37 Bunu söylerken, sesinin sahte bir ahenk tasıdığını kendi de hissediyordu. Hatta, bunu, ihtiyar Bryant da anladı. «Hepsi ayni komediyi oynar...» diye düşündü. Fakat, bu komedinin bir noksanı vardı. Doris'in yüzü boyalı değildi; saçlan taraz taraz, yanaklarına dökülüyordu. Öteki kadınlara benzemiyor, fakat papağan gibi, ayni lisanı konuşuyordu. Bryant gülümsiyerek cevab verdi: Tabiî, tabiî. Onun için geldim. Sizinle bir mukavele akdedeceğim. Doris, eski oda arkadası masajci Borghild'in «şu mendeburlardan bir milyon tazminat iste, mutlaka koparırsın...» dediğini hatırladı ve ondan aldığı bu dersi tatbik etti: Ciğerimdeki kurşun deliğile, sizi ve oğlunuzu dava edip bir servet denecek kadar tazminat alabilirdim. Fakat, bunu yapmadınız. Zeki bir kız olduğunuza da o zaman hükmettim. Hesab etmesini ve vaziyeti heyeti umu miyesile görmesini bilivor^unuz. Mahke melerde zarar ziyan davalarile uğraşmaktansa, Mrs. Bryant olmağı tercih ediyorsunuz. Simdi beni dinleyin. Ben, sağlam bir iş adamıyım. Bütün Wallstreet buna şahiddir. Maksadım sizi kandırmak değil. İşin hakikî değerini vereceğim. Amerikadan ayrılıp, memleketinize, yahud herhangi bir yere gitmek ve oğlumun peşini bırakmak için kaç para istiyorsunuz ? Doris, ihtiyar Bryant'ın bu sualini dinlediği müddetçe, mütemadiyen, onun tahmin ettiği kıratta bir kadınm bu suale nasıl bir cevab vermesi ihtimali olduğunu düşünmüştü. Oğlunuzu gerçekten sevmemi ne den dolayı kat'iyyen imkânsız telâkki ediyorsunuz ? Ihtivar Bryant: Ben oğlumu bilirim, dedi, kadınları da bilirim. Geniş omuzları, her harekette ceketinin altında gerildiği hissedilen sırt adaleleri, en ufak bir kırısık bile görülmiyen elinin sinin bozulmasına, kısılmasma sebeb oldum. Artık, kaybedecek vaktim yoktur. Pariggi ve Gemini öldükten sonra, hayatta kalan en mükemmel profesör den ders almalısm, yani Delmonte ile beraber çalışmalısın. Halbuki, o öküz, bütün bunları kendisine izah ettiğim halde bana ne cevab verse beğenirsin? Al, kendin oku da bak! Salvatori, buruşuk mektubu, Doris'e uzattı. Çok iyi italyanca bilen Bryant, bu ahenkli sözleri, önce hayretle, sonra, gitgide artan bir zevkle dinlemişti. 01 dukça can sıkıcı bir hayat geçirdiği için, kendisini eğlendiren insanlara karşı da ima şükran duyardı. Sonra da, bu iki kadının, başkalarınm bilmediğini zannettik" leri bir lisanla konuştukları bu sözlerde, hiç beklenmedik bir namuskârlık çeşnisi vardı. ' Salvatori'nin verdiği mektub şu meal deydi: «Profesör Delmonte, mevzuubahs kimseyi talebe olarak kabul edip etmemek hususunda b''r karar verebilmek üzere, kendisini bir imtihana tâbi tutmak mecburiyetinde bulunduğunun size tebliğine beni merrur etmiştir. Profesör, talebeleri meyanma, bazı nadir istidad sahiblerini kabul etmektedir. Bunlar, seyahatlerinde kendisine refakat etmek ve günde bir teganni dersi almak mecburiyetindedirler. Profesör Delmonte, mevsimin iki ayını Nevyork'ta, iki ayını Viyana'd yazın biraz Salzburg'da kalır; zamanlar, kendi memleketi olaı da oturur. Arada, Londraya yaptığı ufak seyahatler bunun dir. İlk imtihanın ücreri iki yi derslerin ücreti ayda bm dolarc sörün şartlan, her talebenin, kendisile başlaması ve beş sene mağı taahhüd etmesidir. Ders kadar sık sıl fasıla vermek ı profesör muhtardır.» Mektub, profesörün kâtibi imzalanmıştı ve imza okunmu Doris mektubu elinden bıral gın gözlerle önüne baktı. Bin dolar, diye düşünü; da bın dolar... Bryant'ın orada bulunduğu ra hakkındaki sualine cevab 1 unutmuş gibiydi. Belki de, M. ve ondan otuz dolar alabilmel tiği azabı düşünüyordu. O p« sekiz dolar yetmiş beş santim Geri kalan para, dünyada ye| tini teşkil ediyordu. Bryant: Müsaitde eder misiniz? Diyerek mektubu aldı. Salv£ atıldı: îtalyancadır. Görüyorum. . lArk