29 Eylul 1937 CUMHURİYET Büyük davalaı Dünya bugünkü acıklı vaziyete nasıl düştü? Yazan : Lord Cecil Milletler Cemiyeti meclisi, yenıden Cenevrede toplanıyor. Eğer vazifesıne sadık kalırsa milletlerarası vaziyeti top tan tetkik etmek mecburiyeti altındadır. Milletler Cemiyeti, teessüsünün ıîk on senesi içinde birbirinı takib eden muvaffakiyetlerle ehemmiyetli bir haysiyet kazanmıştı. Siyasilerin en cür'etkârlan bile daimî bir sulhun mümkün olduğuna inanmağa başlamıştı. O vakittenberi ış ler nekadar değişti! Bedbinler muzaffer «Idular. Her tarafa muharebe bağınm ilgası hakkındaki budalaca arzunun a r tık iflâs ettiğini ve bu eski güzel sisteme dönmek zarureti bulunduğunu ilân edıp duruyorlar. «Herkes nefsi içindir. Yalrız Allah, herkes içindır» diyorlar. Kuvvet, gene hakkın yegâne vasıtası oluyor. En akıllı siyaset, zuhurundan kaçılmazsa imkân bulunmıyan bir müsa deme esnasında tepeden tınağa kadar silâhlanmak sayılıyor. Bu, doğru bir netice midir? Eğer cevabı «evet» ise ben de bunun her milletin ahalisinin duyduğu muhakkak arzuya zıd bulunduğuna emm o'duğumu söyliyeceğim. Şurada burada büyük mevki sahibi bulunanlar • ki, bunlar, bir çar pışma esnasında ellerine silâh alacak kimseler değillerdir muharebeyi süku netle hatta sadist bir sevinc ile bekle mektedirler. Tarih, bize, hüküm ve iktldarlannm devamı için muharebeyi vasıta bilen bazı ikbalperestleri gösterir. Keza bazı silâh fabrikaları da muhabereyi sadece verimli bir iş sayarlar. Fakat insanların erkek ve kadm büyük bir kütlesi, muharebeyi dürüşt, ahlâka mugayir bir çılgınlık addetmetedirler. Dünya, bu acıkh vaziyete nasıl düştü? Bunun cevabı pek acıktır. Milletler Cemiyetinin tesis ettiği sıstem tatbik olunnıadı. Eski düşmanlıkların ve ikbalperestlıklerin yeniden baş kaldıriüalanna hü kumetlerimiz vasrtasile müsaade ettik. kı denilir. Beynelmilel hukukun eski nazariyelerine göre, bu hak hemen hemen gayrimahdud idi. Bir mıllet veyahud hükumet dahilî siyaset fashııda her ne isterse yapabilir. Hoşuna gittiği zaman da ku şulanna karşı muharebe açmağa haklı sayılırdı. Bunun için beynelmilel huku kun nizamlan denılen şeyler, tatbikatta sadece bir temenni kanunu idiler. Bu acıkh halin ortadan kalkması için Millet ler Cemiyetine yeni bir sistem konuldu. Fakat Milletler Cemiyetinin çabalaması e&aslı mahiyette bir maniaya çarptı ve çarpmaktadır: Muharebe hakkı taıhdıd edilmeli midir? Bu tahdid, millî hükümranlık hakkı üzerinc bir nevi mürakabe konmakla elde edilebilir. Eğer muhare beyi menedebilmek hak ve Luvvetini haiz beynelmilel bir baş bulunmazsa, bütün milletlerarası münasebttlen daha zayıf bir komşusuna istediğini kabul ettirmek için kuvvetlinin takınacağı tavır ve hareketten ibaret kalacaktır. Kanun, uzun zamandanberi insanların serbestisini baş kasının zaranna kullanmıya mâni olmaktadır. Bu da her medenî hükumetin temelıni teşkil eden esaslardan ikincisidir. Mesele, beynelmilel bir mü^akabe mevcudi* yetinin şekline taalluk etmiyor. .Beynelmilel böyle bir mürakabe ol mah mı, olmamalı mı? Eğer olacaksa tabiî bunun şekli, grup halinde olabilir. Burada bir sual daha varid olmaktadır. Beynelmilel kavimliğın kendisini teşkil eden milletler üzerinde sulhun devamınm temini için tedbirlrr almağa hakikî bir hakkı var mıdır? Bazı devletler millî hükümranlık haklannı tahdid edebilecek her şeyi kat'iyyen reddetmekte dırler. lşte en büyük mr^ele budur. Eminönünde açılacak meydan Teşkil edilen komisyon faaliyete geçiyor Güzel Iskenderun Türk bayrağına kavuşuyor Dünyanm en şirin yaylalarına sırhnı vermiş, tabiatin üzene bezene yarattığı bu mükemmel liman uykudan uyanıyor 19 senelik hasretten sonra İstanbulun dili olsaydı stanbulun dıli olsaydı bugün şüphe yok ki derin bir «oh» çekecek ve sonra riyasız bir lisanla duydugu sevinci terennüm edecekti. Çünkü birkaç asırdanberi sürüp giden ıhmallerin, teseyyüblerin, gafletlerin şurada omzuna, burada göğsüne, ötede beline yüklediği çirkinliklerden biri ve belki en galizi Nafıza Vekili Çetinkayanm himmetilekalkmak üzeredir. Yenicamiin yanmı yönünü çevreliyen, Türk mimarhğının bu en yüksek nefisesini kat kat çamura sanlı elmas biçimıne sokan dükkânların, salaşların, barakaların yıktınlmasına karar verildiği hakkmdakı müjdeden bahsedıyorum; biz bu müjdeyi duyunca sevinc içinde kaldık. Eğer İstanbulun dili olsaydı o da, dediğim gibi, şükran kasideleri okuyacak ve sürurunu haykırmakta bizi elbette geri bırakacaktı. Onun sükutunu telâfi için bari bız söylıyelım, bu gerçekten yüksek kararı candan, yürekten alkışlıyalnn. *** Yenicamiin temeli 1597 de atıldı. Masrafı Üçüncü Sultan Mehmedin anası Safıye Sultan verecek, eseri Mimar Davud Ağa yaratacaktı. Halicin tam ağ» zına tesadüf eden bir mahalde Türk mimarlığının şaheserlerinden birini kurmak düşüncesi takdire değer birşeydi. Miıjrar Davud, yerin güzelliğıni bir kat daha yükseltecek olan eser için san'atkârane bir plân çizdi ve bir yıl o plâna göre yapı işini yürüttü. Üstad mimar, bediî bir heyecan içinde bu eseri halketmeğc çalışıyordu. Lâkin ömrü vefa etmedi, 1598 de öldü ve bu mühim iş Suyolu Nazırı Dalgıc Ahmed Çavuşun omzuna kaldı. Plân inceydi, para darlığı ve malze • me noksanı vardı. Bu sebeble iş ağır yürüyordu. O derecede ki 1603 yıhnda Üçüncü Mehmed ölüp de Safiye Sul tan Eskisaraya sürülürken ancak temel yükselebilmişti. Birinci Ahmed, Aya sofyanm karşısında bir mabed kurmayı tercih ettiğinden ve ondan sonra tahta çıkan Birinci Mustafa, İkinci Osman, Dördüncü Murad, Deli İbrahim bir sürii fetret ve bir yığın gaile yüzünden • yapı işlerile uğraşamadıklarından Yeaicami yüzüstü kaldı, hatta Yahudilerin mezbelesi haline girdi, İşte 5 7 5 8 yıl böyle geçti ve ancak Köprülü Fazıl Ahmed Paşanm sadnazamlığı sırasında Mimar Davudun öksüz kalmış eserine alâka gösterilebildi. Bunu yapan Mimar Mustafaydı. O, Cerrahmehmedpaşa camiinin tamiri hakkında verilen emri fırsat sayarak Sadrıazama «mezbeleye çevrilen bu yanm eserin tamamlanmasını» ihtar ettiğinden Fazıl Ahmed Paşa işi Valide Turhan Sultana açtı ve müsaade alarak inşaata başlattı (1654). Mimar Mustafa Efendi bütün benliğini bu işe bağladığından üç yıl içinde yapı bitti, Mimar Davudun düşüncesi hakıkat halini aldı ve Yenicami denilen şaheser bütün zarafetile vücud bul • muş oldu. Orayı mezbele haline koyan Yahudiler daha önce Hasköye kaldınlmışlardı ve etraf temizlenmişti. Lâkin sonraları gaflet, cehalet, müsamaha bu güzel eserin dört tarafını gene çirkinletti, manzarasmı körletti. Ali Çetinkaya, bir milyon lira istimlâk bedeli vermek ve Yenicamii saran gılzetin kaldınlmasmı emretmek suretile İstanbula büyük bir iyilik ediyor ve Türk mimarlık tarihini minnettar bırakıyor. Kendisini şükranla selâmlamayı borc sa5 II Şimdiki halde bir taratta sulh ve harb faslmda mürakabeyi kabu' eden dev letler, diğer tarafta da buna benzer herşekildeki mürakabeyi r;ddedip mazide olduğu gibi istikbalde de muiıarebe fe Eğer şkndi Japonya Çinin üstüne çul lâketine sürükliyecek eski politika siste lanıp, ahalisini boğazlıyor, şehirlerini mini istiyen devletler bulunuyor. bombardıman ediyor ve bütün Çin arazısinde yerleşmiş diğer milletlerin seıve Trabzon limanının tasfiyesi tıni tehdid ediyorsa, bunun sebebi, 1932 bîtti ' " ~ de Japonya askerlerinin Mançuri'ye el Hükumet tarafındar/' &ftlr1" aflınaralf uzatmasının hoş karşlanmasıdır. Eğer tstanbul Liman işletmesıne bağlanan Almanya îspanyaya teveccüh gösteriyor Trabzon Liman şirketinin tasfiyesi işi sa bunun sebebi de Milletler Cemiyetinin bitiriimi^tir. Birinciteşrin ayının birindiğer azalannm Ren'i t<rkrar işgal etme ci gününden itibaren Trabzon limanı sine mâni olmamalandır. Keza Roma nın yeni işletme idaresi faaliyete geçenm, Italya ordu ve donanmasının lspan cektir. Eski şirkete aid gayrimenkullerya hükumetine karşı muharebe ettiğini le bilcümle vesaitin yeni idareye devri resmen ilân etmesi Habeşistanın sonuna işi ikmal edilmiştir. Trabzon limanının kadar işgalinin tahakkukuna müsaade e yeni işletmesine aid kadrolar tktısad Vekâletince tasdik edilmiş olduğundan dilmesinden ileri geliyor. aybaşından itibaren yeni teşkilât ve Bu hâdise, herkes için malum olmak kadrolarla işe başlanacaktır. la beraber meselenin asıl sebebini izah îstanbul Liman tşletmesi ikinci mü etmekten uzaktır. Bazı memleketlerin dürü Hâmid Saracoğlu bu işlerle yakın davi yapılabilmektedir. Bunun için dün milletlerarası anlaşma saatini geciktir dan meşgul olmak üzere Trabzona git bir toplantı yapılmış ve yeni sene bütmek için diğerlerinin kuvvetsizliğinden esile hiç değilse on yataklı bir esnaf miştir. ve korkaklığından istifade etmekte bu dispanseri kurulması takarrür etmiştir. lunduklan anlaşılıyor. Esnafın hasta ve yaralılannı nakil iölümle neticelenen bir çin bir de hasta nakliye otomobili almNiçin böyle yapıyorlar? Bu politikaaraba kazası ması tesbit edilmiştir. lannı hangi makul esasa istinad ettirıyorEsnaf cemiyetlerinin bu seneki geliri lar? Karaman (Hususî) Ankarada gecen sene tahmin edilen miktardan çok Gruplar arasındaki münasebetleri, Suluhanda sebze kumüsyonculuğu yapan fazla olmuştur. Muhammen miktar şimşahıslar arasında olduğu gibi, birbirine Ömer adında biri geçenlerde Konyaya diden aşılmıştır. Asıl tahsilât, senenin zıd esaslar tanzim ederler. Bu esaslaı gelmiş, sekiz arkadaşile bir Tatar araba son aylannda yapılacağı için daha fazdan birincisi, her mevcudun Uter mülî, sma binerek gezmek için Kestele gitmiş la bir gelir elde edilebileceği anlaşıl ister şahsî olsun, kendisı için daha iyi ol tir. Dönüşte araba devrilmiş, teknenin al maktadır. Bu fazla gelirin bir kısmı sıhduğuna inandığı herşeyin yapılmasma tında kalan Ömerin belkemiği kırılarak hî teşkilâtm genişletilmesine, diğer kıscevaz bulunduğu kanaatidiı. Milletlerin ölmüştür. Diğer yedı kişiye birşey olma mı da esnafa kredi temini işine ayrıla caktır. vaziyetinde buna millî hükümranlık hak mıştır. Güzel tskenderundan gorunuş Üç dört gün sonra, sükun içinde uyuk1 Sözde piyasa eden bu insanlar, bir lıyan koyunda Türk bayrağının Türk cenaze arabasmı takib edenler gıbı mahyurdundan bir selâm gibi belireceği ls zun.. kenderun, dilerim ki, on dokuz yıldır dalHasır koltuklara kurulmuş buzlu şer dığı derin uykudan (Konya) nın akisler betlerini içenler de, duvar diplerine çö yapa yapa dağılacak müjdeyi andıran melmiş nargilelerini fokurdatanlar da, sesile uyansın.. âvare, dalga kırışıklarını sayar gibi dalZümrüd gibi yemyeşil, taze bir ilkba gınlar da, hepsi ve herkes sessiz, mağhar havası içinde ferah ve serin Beylan mum.. yaylasmdan kilometro kilometro ısına Gülmesini unutmuş insanlar... ısma Iskenderuna doğru indikçe, karşı Öyledir, derler.. Acı acı konuş da pırıldıyan Akdenize dalan gözler ter rraktan gülmeğe vakit kalmıyor. den, yağmur damlalarile örtülmüş canr Niçin tatlı konuşmuyorlar? lara döner. Mevzular acı.. Daha düne kadar Elinizdeki mendil alnmızdan, suya kardeş gibi geçinen insanlar, birbirlerini batınlmış sünger gibi iner, elbise üstü bir kaşık suda buğmanm yollannı ara SOSYETELERDE nüzde alev alev yanar. mak için çene çalmaktan hâlâ vazgeçmeOtomobilin boğucu havası içinde bi diler de ondan. Şirketler teftiş ediliyor Şehrimizde bulunan İktısad Vekâleti tab serilir ve nefes nefese, içinizdeki son Vazgeçmiyecekler mi? müfettişleri, şirketleri teftiş etmekte ümidden teselli ararsınız: Kim bilir? dirler. Sigorta şirketleri de teftiş edile Hava çok fena olabilir, dersiniz, Evet, kim bilir bunu? cektir. Teftiş edilen şirketlerden birçok yeter ki lskenderunlu sağdan soldan suUzun vişneçürüğü fesınin püskülü yasuaUere cevablar istenmektedir. nulmuş afyondan beter fesad zehirinden na sarkmış, beyaz şalvan sallana sallana, Elektrik şirketi hakkında artık yakasını kurtarmış ve doğruyu, iyiyi, ökçeleri basık yemenisini süriiye süriiye kendi haynnı gören insan haline gel giden palabıyıklıyı gösterdiler: yapılan tahkikat miş olsun... lşte bu bilir. Nafıa Vekâleti tarafından Tramvay Otomobilden inersiniz. Sonra azgın bir iştiha ile dişlediği iri şirketi mukavelenamesi üzerinde tet Burası şehrin merkezidir... kikat yapıhrken ayni mukavelename domatesten kapkara sakalına çekirdekli Şehrin göbeği... Boş kaldırımlar, kim sular sızan bir aksarıkhyı gösterdiler: üzerinde Belediyece de tetkikat icrasıjıa başlanmıştır. İlk tatkikat sırasında sgpiz sokaklar, metruk dükkânlar, otcller, Bu da bilir.. şirketm Belediyeye karşı olan vecibe kazinolar... Tektük, târiki dünyalar gib' Nihayet, koltuğunun altında çantası, le*ine riayet etmemekte • olduğu vpîbilf sendeliye sendeliye uzaklaşan ter içinde, soluk soluğa mahkeme kapı hassa tramvay yolları tamiratını ihmal bahtsız insan.. Bir kelime ile ölmüş, sön sından fırlıyan birini gösterdıler: eylediği görülmüstür. Belediye bu hu müş, bitmiş bir liman. Bu da.. dediler. susta tedbirler almması için teşebbü Mevsim, derler.. Sıcaklar basınca Kimdir bunlar? sata girişecektir. halk yaylalara çekilir de..« Biri Arabların, öteki Alevilerin, CEMİYETI.ERDE Ve ilâve ederler: daha öteki Ermenilerin liderleridir. Hoş bu yıl pek gidebilen de olmaBunlar neler bilirler, neler söylerler? Esnaf için bir hastane dı. Herkes evine kapandı, neylesin i? yok Bildıklerini yalnız kendileri bilir yapılacak ki sokağa çıksın. ler. Fakat halka hep şöyle derler: «TürkEsnaf cemiyetleri masrafını müştereDoğru.. Mahalleler arasında dolaşır lerle anlaşmıyacağız. Cenevre muahedeken ödemek üzere bundan bir müddet ken, şehrin dolu ve meskun olduğunu sez sıni tanımıyacağız. Iskenderun Suriye evvel bir dispanser kurmuştu. Bu dis nin kalacaktır.» panser az zamanda çok faydalı olmuş diren seslerle kuşanıyorum. Halk ne der? Fakat bu seslerde neş'e yok. Sanki bütur. Fakat dispanserde yalnız ayakta teNafıa Vekâletinin verdıği karar üzerine Yenicamiin etrafındaki binaların istimlâk edilerek burasının açılacağını ve güzel bir meydan haline konacağını haber vermiştık. Bu işle meşgul olmak üzere teşkil edilen ve Beledıye Fen İşleri Müdürünün riyasetinde bulunan komis yon yarından itibaren faaliyete geçecektir. Bundan başka yanan Adliye binasının bulunduğu yerin de temizlenerek aşağı tarafına isabet eden kısmın istimlâk edilmesi ve meydanın denize kadar indi rilmesi kararlaşmıştır. Bu suretle imar programının tatbikı yolunda ilk adımlar atılmış olacaktır. şehirde damla damla ıstırab sızıyor. Deniz hamamınm önünde duruyorum. Tam banyo zamanı amma orası da boş. Neden? Kimin hamam parası venneğ* lakati kaldı ki.. Mavi deniz ta ufuklara kadar dümdüz, bomboş.. Neden? Ölmüş şehre kim gelir ki.. Eh arada sırada bir vapur demirler. O yüzden bırkaç ailenin de yüzü güler, nafakası çıkar. O da olmasa.. Guruba yakın ortalık biraz günün alevinden kurtulur gibi oluyorken nefes almak için kıyılara inenler görülüyor. Ben, para değil, seni istiyorum. Şekib, karısını kolları arasına almıştı: Onu biliyorum, sevgilim! Kocasının kolları arasında bayılaca ğını günlerdenberi düşünen ve bu hayalle günlerce kendinden geçen Melike, garib bir soğukkanhlık içinde idi; buna, kendi de şaşıyordu. Kocasını, koklamak, bu soğukluğu gidermek istedi; yalnız, Şekib, ona yakınlığı duyurmuyordu: Şekib, sen... Durdu; kocasının kollan arasmdan çekildi. Şekib de, hayretle bakıyordu: Peki, ben? Sen... Gene kadm, omuzlannı kısmıştı: Sen, «sen» kokmuyorsun! Şekib, kahkaha ile gülüyordu: Bu, nasıl olur, sevgilim? Ben, nasıl «ben» kokmam? Melike, boynunu bükmüştü, taşma mak için dişini sıkıyordu: îşlerin çok değil mi? Kocası, kararsız bir şaşkmhk içinde kekeledi: Evet. Gene kadm, kelimelere basarak ısrar ediyordu: Demek îşlerin için buraya gele medin. Evet. Melike, kocasını yakasından tuttu; otün Tarihî Yenicamiin bugünkü vaziyeti Halk şaşırmışür, halk bunalmış tır, halk artık canından bezmiştir. Düşünecek, muhakeme edecek, iyiyi kötüden ayırd edebilecek hali kalmamıştır. Baş bildiğini dinleroek en kısa, kestirme zahmetsiz bulur. Hayır.. Dünyanm en şirin yaylalarına sırtını vermiş, denizlerin en güzelile öpüşen, tabiatin üzene bezene yarattığı, en mükemmel limanın sakini İskenderunlu... Aldanıyorsun! Dilerim ki; iki üç gün sonra temiz sularında bir ilk müjde gibi belirecek (Konya) nın izinde, seni asıl hayır ve selâmete görürecek yolun, o rnes'ud yolun istikametini bulasm. KANDEMlR yanz. nu M. TURHAN TAN Edebi tefrika : 80 Yazan : Mahmud Yesari Mehke, sevgilisini bekliyordu. Güne vücudü, kafasının boşluğu içinde yaşıyorşin batışını, huzur ve sükun içinde sey du. retti; ayni huzur ve sükun içinde yemeAkşam, hiç soğuğu duymadığı halde, ğini yedı, yatağına yattı ve uyudu. alışkanlıkla kimonosunu omuzlarına aldı, balkona çıktı. Şekib, cuma günü gelmedi. Melike Batan güneş, ne ilkbahar, ne de kış nin bekleme ateşi birden düşüvermişti. güneşiydi. Kışın son günlerinde rengini O kadar kuvvetle, zevkle, hazla bekle şaşırmış, zavallı bir batıdı bu! mişti ki, kocasının gelme saatleri geçince, Sanatoryoma geldiği günün akşamını, ne sinirlendi, ne de hiddetlendi; öğleye o kızıl sonbahar akşamını düşündü. Sokadar bekledı. luk gölgeler canlandı, çamların koyulukÖğle üzeri, yazîhaneye telefon etti. lan kızıllaştı, hatta kargalar bile mer Daktilo kız: canlaştı; durgun havayı, Melikenin ha Hanımefendi, Şekib Bey, iki gün yalindeki havayı kısık, boğuk bir ses titevvel bir kere uğradı, sonra hiç uğrama retti: dı, dedi. Bana hiç yakışmıyor, böyle intizar şimdi, Melike, telefonda birdenbire seslerin Matemzede gönlümde, hayat bir mezar karıştığını, telefon başında bazı fısıltılar şimdi, olduğunu sezdi; bunu pek iyiye yorma Ne ses üar, ne kahkaha, herşey ahü zar dı. Kalbi iğnelenmişti. Onurunu zedeleşimdi, memek için: Nerde kaldı o ahu, nerde lâlezar şimdi! Peki, teşekkür ederim. Melike, hıçkıracaktı. Fakat dirsekleDedi. Telefonu kapadı. rini dayadığı balkonun yanındaki komşuMelike, o gün, hiç birşey düşünmedi. lar, sükun içinde, renksiz, soluk, manaRüyada gezen hastalar gibi küre çıktı, sız batıya bakıyorlardı. sofada gezindi. Hemjirelerle konuştu; Melike, dişlerini sıktı, gözlerini kapa dı; lu O O O beynindeki âlem, ayni musiki ile doidi: benim mehtabımdı, o benim güneşivfdi, benim herşeyimdi, o benim mthveşimdi, benim herşeyimdi, o benim son eşimdi! Melike, bağıra bağıra ağlamamak için, kendini iceriye atmıştı. Fakat rüzgârın sesi; çamlann hışıltısı; uzaktan, yakından akseden uğultular, yalnız bir tek şey söylüyordu: Nerde kaldı o ahu, nerde lâlezar şimdi! Gene kadm, kocasını seviyordu, fakat bu ıstırabı çektirdiği için, ona, bir düşman gibi kırılmıştı... 18 bum. Melike, sana karşı çok mahçu Gene kadın, cevab vermiyor, dinler gibi bakıyordu. Şekib, gülüyordu: Bana müthiş danlmışsın. Fakat hakkm yok.. Hem hiç hakkın yok.. Dehşetli işlerim vardı sevgilim. Melikenin cevab vermeyişinden cesaret almışa benziyordu: Düşün bir kere, yirmi yedi, yirmi sekiz gündür işleri askıda bıraktım. Bir ay demek. Paramız azaldı. Bu hayatî bir mesele, değil mi ya>.. Gene kadm, bırdenbire başım kaldırdı, kocasına duyunnak istemediği gizli bir isyanla dogrulduî sarsmak, yüzüne haykırmak istedi: Yalan söylüyorsun! Bunu, diyemedi, diyemezdi; ellerini geri çektı ve kocasma gülümsedi. Yalan söylediğini bildiği ve bunu yüzüne söy lediği bir adamla nasıl beraber yaşardı? Onun sefilliğini, bayağılığını, bir hare ket, bir fiil halinde kabul ettikten sonra hangi hayalin yardımile onu kendine hayat eşi yapacaktı. Şekib, gülüyordu: Ne tuhafsın Melike! Karısını tekrar kucaklamak istiyordu; Melike, gülerek geri çekildi: Neden tuhafım? Hiç! Bana inanmıyor gibisin de... Inanmadığım anlatırsa, kendisinın küçük düşeceğini anlıyan Melike, kuvvetle: Hayır, dedi. Sana inanıyorum. Kocası, ona yaklaşmışh: Peki, ben, nasıl oluyor da, «ben» kokmuyorum ? Gene kadın, kocasına sokulmuştu: Aradan o kadar günler geçti ki kokunu unutmakta haklı olabilirim. Sen de kokunu değiştirebilirsin. Değil mi, sevgilim? Melike, kocasını kolundan çekti, ya nındaki iskemleye oturdu: Şimdi ciddî konuşahm sevgilim! Şekib, gülmekle beraber düşünüyor gibiydi: Konuşahm sevgilim. Ben, yakında sanatoryomdan çı kacağım. Şekib, birden uyanmıştı: Doktor mu söyledi? Melike, onun uyanışının farkına var * mamış gibiydi: Doktorun açık açık söylemesin« hacet yok. Ya bu ay, yahud öbür ay, çıkacağım. Bunu konuşmamız lâznn. Doktorla mı? Melike, bütün soğukkanlılığına rag * men dayanamamıştı: Niçin hep doktoru öne sürüyorsun? Doktora karşı ne demeğe, ne istemeğe yüzümüz var? Bu adamın bize yaptığı para, pul işi değil... Sen, bu havanın dışansındasm; fakat, bana sor. Doktor, benim ciğerlerimi değil, nıhumu, benliğimi, şahsiyetimi kurtardı. Şekib, omuz silker gibi gülümsemişti: Fakat Melike, bunlan söylerken, ko Biraz mubalâğa ediyorsun gibi casmm yüzüne bağırmak, bağırmak isti Melike! yordu : Gene kadın, şiddetle yerinden fırla * Sen, günah kokuyorsun! Günah mıştı: kokuyorsunl ı lArhası var).