28 Ağustos 193T CUMHURÎYE\ 1 Umanya Ingiltere Son hava yarışı iki gün sonra ürk havacılığı, büyük bir bayramın tarihler süsliyen hatıra sma dayanarak gün başma bir terakki merhalesi aşıyor ve milletimiz her zafer bayramı günü Hava Kurumumuzun bir yıllık muvaffakiyetini alkışla « mak fırsatını buluyor. Zafer bayramı Başkumandan muha rebesinin samadanî hatırasmı gururla, iftiharla anmaklığımıza vesile teşkil eder. Ayni gün Hava Kurumumuzla da yü reklerımızin alâkalanması ise o gurura, o iftihara başka bir mana, tabir caizse yepyeni bir sima verir. Çünkü zafer bayramı bize hayat hakkı, hürriyet hakkı, istiklâl hakkı getiren bir günün mubarek timsalidir. Bu günün kutundan feyiz alan Hava Kurumu da bütün o hakların yakm ve uzak herhangi hain bir ihtimalle ıncınmemesıni, zedelenmemesini temin için çalışan bir teşekküldür. Demek ki bırinde; zafer bayramında, yeni Türki yenin ve yeni Türk milletinin doğuşunu görüyoruz. Obüründe, Hava Kurumu muzda da bu doğuşa mukadder olan kemali kendi hududu içinde korumayı ülkü edinmiş millî bir hamlenin yürüyü şüne şahid oluyoruz. iir Ingiliz Almanyaya bütün Müsabakayı kazanan zabitin intıbaları samimiyetile hitab ediyor.. Tayyareler, ekseriyetle 6000 metreden T Yazan: Winston Churchill Nasyonal sosyalist Almanya, diin için, sadece bir endişe mevzuu de ayni zamanda bir muammadır. Alı hükumetinin, Berlindeki Times muirini hudud haricine çıkarması tedbiri, nanyanın düşmanlarını da, dostlarını hayrete düşürmüştür. lçimizde, muhel bir mütearnza karşı kuvvetli bir nelmilel konfederasyon teşkil etmeuğraşanLar, çoktanberi, Times'in tutuıdan müşteki bulunuyorlar. Hükumet ıafilinde, memleket dahilinde ve yacı memleketler efkân umumiyesi ü nde çok büyük bir tesiri olan bu müunsur, Almanyayı, son zamanlarda tığı tezahüratın ekserisinde, müte liyen övmüştür. Times'in muhabiri M. DUtt, Almanyada şahid olduğu hâdiri asla tahrif etmemiş, harfiyen nakıekle iktifa etmiştir. iurası muhakkaktır ki, herhangi bir umet, Yirminci asırda, yurda bağiıînnı ve hizmetlerini düşünmeden, sırf an ve yahud dinleri yüzünden, insanı eza etmeğe kalkarsa ve bu ezalara ban olan kimseler, bu hareketi pro 0 etmek için ufak tefek tezahürler yalarsa, bu hâdiselerin sadece neşri ve ı bile, bütün dünyada, o hükumetin ınna olur. Fakat, Berlin'deki gazelerin en eskisi olan bu muhabiri bunmuateb tutmak ve kendisini hudud ıcine çıkarmak, yalnız nezakete muir değil, ayni zamanda mantıksız bir ekettir. nsanın, bugünkü Alman hükume ı, diğer büyük garb devletlerinden, »aden olduğu kadar manen de ayrıl: kararında olduğuna hükmedeceğı yor. Almanya, dünya efkân umumini hiçe sayıyor gibi görünüyor. Onu cadar eden yegâne şey, önce silâh, 'a gıda maddeleridir. Bu vaziyet karıda, Milletler Cemiyeti misakına damilletlerin, sulhperverlik hedeflerinin •irinin ayni olduğunu daha kuvvetle k ederek, daha fazla silâhlanmalan ide daha zaruret kesbetmektedır. akat, mevzuubahs hâdisenin kendisi daha ciddî bir sebebden ileri geliyor. ıebi memleketlerde, fazla miktarda ıan vardır. Bunlardan çoğu, hali ırdaki rejimden kaçan mültecilerdir. at, ekseriyeti, ya bu rejimi kabul e, yahud onun faal taraftarı olan Alılann teşkil ettiği aşikârdır. Bu so culara, her tarafta, Lehistanda, Çeovakyada, Avusturyada, Yugoslav a, İtalyada, İsviçrede, Fransada, ;ikada, Felemenkte, İskandinav memtlerinde ve nihayet, oradakilerden a az nisbette olmamak şartile, Bü Britanyada da tesadüf edilmekte bir hakaret sayılır. Bu, yabancı bir devlet hesabma çalışan komünistlerin tertib ettikleri suikasdle kıyas edilebilecek bir tehdid teşkil eder. Bugüne kadar misli görülmemiş olan bu tarzı harekete, birkaç ay evvel, A vam Kamarasının nazarı dikkatini cel betmiştim. Parlamento, sonbaharda iç tima ettiği zaman, Büyük Britanyada ki ecnebi teşekküller meselesile ciddî surette meşgul olacak ve nazırlardan, filî bir murakabe imkânına malik bulunduklannı göstermelerini istiyecektir. Bu meselenin halli müşkül olmasa ge rekrir. Meselâ, bir ecnebi, mensub olduğu komünist veya nasyonal sosyalist teşekkülün içtimalarına sık sık iştirake vakit bulabiliyorsa, ayni derecede sık ol mak şartile polis komiserliğinc de, uğraması ve ikamet tezkeresini muayene ettirmesi lüzumu kendısine ihtar edilebilir ve Ingiliz misafirperverliğinden istifadeye devam niyetinde olduğu takdirde, bu husustaki hüsnü niyetini ispat etmeğe davet olunabilir. Devletin harimi içinde yabancı bir kuvvet tesisine faaliyetle çalışan şef lere de, derhal memleketlerine avdet et meleri lüzumunu bildirmek şarttır. Almanyada ikamet eden Ingiliz tebaasına karşı mukabele bilmisilde bulunul masmdan, fazla endişe etmeğe lüzum yoktur. Almanyada, iyi vaziyete sahib tngilizlerin sayısı, Ingilterede mureffeh hayat geçiren Almanlardan azdır. Bilmu kabele, Almanyadaki Ingilizlerin, mem leketlerine iadesi tedbirile karşılaşacak olursak, bundan göreceğimiz zarar, ne kadar çok olsa, onlann göreceği zarara kıyas edilince gene ehemmiyetsiz kalır. Bu hususta çok açık söylüyorum. Çünkü, kendisile iyi münasebetler idame etmek istediğimiz Alman hükumetinin, makul arzulanmızı, vaktinde haberdar ol duğu takdirde, is'af edeceği ümid olunabilir.» daha yüksek seviyede uçtular Komünist propagandacılarının kullandıkları usullerle, herkes, ünsiyet peyda etmiştir. Bu usuller, 2ehirleyici akideler neşri, umumî hayatı alâkadar eden muhtelif şuaabatta ve memleketin muhtelif mıntakalarında filiz verecek höcereler ihdası gibi şeylerdir. Her memlekette, ko münistler, Moskovo'daki Kominterne bağhdır; ve bu suretle, onun kontrolu altına konulmuştur. Büyük Britanyada, geniş fikri siyasî müesseselerimiz, sendi kalanmızm salim durumu ve amele sı nıfımızın, çoktanberi, siyasî haklarına sa hib oluşu, komünist entrikalannı, mem leketimize nisbeten zararsız bir hale getirmiştir. Fakat, bu boyle olmakla beraber, zabıtamız da, bir komünist ayaklanmasına mukavemet göstermeğe kâfi ge lecek derecede kuvvetlidir ve icab eden müessir vesaite maliktir. Parlamento, kargaşahklar tertib etmeğe cür'et edenleri, hapis veya hudud harici çıkarmak kabi linden cezrî tedbirler almak hususunda, her kabineye muzahir olmakta tereddüd etmez. tstres Şam • Paris müsabakasmın cereyan ettiği sahayı gösterir harita Fransanın Istres nahiyesinden hareket etmek ve Şama kadar giderek oradan Paris* dönmek üzere, dört Fransız, bir Ingiliz ve sekiz ttalyan tayyaresinden mürekkeb bir filo tarafından 6190 kilometro dahilinde bir sürat yanşı tertib edilmişti. Bu yanş 21 ağustos akşamı, saat 18 de başlamış ve 18 ile 18,30 arası Fransız, 21 d« tngiliz ve 22 ile 22,30 arası da Italyan tayyareleri havalanmışlardır. İstres'ten itibaren, yarış 48 saat devam edecek ve kırk sekizinci saat sonunda bitmiş olacakh. Birinciye 1,5 milyon, ikinciye bir milyon, üçüncüye yarım milyon frank mükâfat verilecekti. Yarışı, Italyanlann kazanması ihtimaIi çok kuvvetliydi. Tayyareleri pek çok defa tecrübe edilmiş makineler olduktan başka, süratleri de fazlaydı. Miralay Biseo'nun kumandası altında bulunan I • talyan tayyarecileri meyanında, Mussolini'nin oğlu Bruno Mussolini de vardı. Yanşa muayyen saatte başlanmış, Bourget istasyonuna uğramak suretile devam edilmiş ve îtalyanların birinciîiği kazanmasile neticelenmiştir. Birinci gelen Italyan tayyaresi, yar bay Cupini Ranieri'nin bindiği «Savoia Marchetti 111» dir. Yarbay Cupini, îtalyan hava ordusunun en genc zabiti olup 33 yaşındadır. 1926 da tayyare mülâzimi olmuş, Balbo'nun meşhur seferine iştirak etmiş ve gerek o seferde, gerek ondan sonra gösterdiği liyakat sayesinde süratle terfi ederek az zaman zarfında yarbaylığa kadar yükselmiştir. Yanştan sonra, yarbay Cupini, Fransız gazetecilerine verdiği beyanatta, ya nşın cereyanı hakkında şu tafsilâtı ver miştir: « Hareket, bildiğiniz gibi, kemaîi intizamla geçmiştir. Fransız makamatı, yarışı cidden mükemmel surette tertib etmişlerdi. En ufak bir hâdise bile olmamıştır. Yıldızlı bir gece içinde uçuşa başladık. Brendizi'den sonra Italyan hu dudlanndan ayrıldık, Yunanistana gir dik ve şafakla beraber Kasteltoso'ya geimiş bulunuyorduk. Şamda, Biseo'nun ve Bruno Musso lini'nin tayyarelerile hemen ayni zamanda yere indık. Fransız ve Ingiliz rakiblesilerek sordu: Nasıl bir çare? Yeni apartrmana taşındığımız zaman, doktora rica ederiz, sen, birkaç gün için, buradan izinli çıkarsın. Melike, sıçrıyarak ayağa kalkmışü; ellerini çırpıyordu: Bunu, mükemmel buldun! Bundan mükemmeli olamaz. Birdenbire şaşarak durmuştu: Peki, biz, neye bu kadar basit şeyi düşünemedik de üzüldük? Şekib gülüyordu: Bu meseleyi daha, yeni konuşuyoruz, sevgilim. Melike tekrar kocasma yaklaşmıştı: Apartımanı buldun mu? Ben, birkaç tane gezdim. Fakat, çok vaktim olmadığı için, annem, gezi yor. Üç dört tane bulmuş. Genc kadm, kocasını kırmamak îçîn, kendi gizli kanaatlerinden hiç renk vermiyerek sordu: Ev mi, yoksa apartıman mı? Ev de var, apartıman da. Fakat bilirsin ki ben, evden ziyade apartımanı tercih ederim. Apartımamn kolaylıkla ru>dan başka, temizliği, rahatlığı var. Şekib, birden kansmın yüzüne dikkatle bakbt Annem, senî nekadar seviyor. Bîrimizle aramızda o kadar fazla mesafe vardı ki, telâşa lüzum görmeden, benzi nimizi aldık. Avdette, dağlık araziden kabil oldu ğu kadar uzak kalacak şekilde uçuş yaptık ve 6200 metro irtifaı muhafaza ettık. Fakat, hava fazla soğuk olduğu için, ben, bir müddet sonra 1000 metroya inmeğe mecbur oldum. Yüksek irtifalar için yapılmış olan tayyarem, 1000 metroda, süratini kaybediyordu. Normal olarak daha evvel avdet etmiş bulunmamız icab ettiği halde, bu sebeble geciktik. Bu nevi yanşlann ne gibi faydalan olduğuna gelince, evvelâ askerî noktadan, toplu bir halde uçuşa alıştırmak gibi büyük bir fayda arzeder. Endüstri noktaı nazanndan da, tayyare fabrikalannı, daima daha mükemmel ve daima daha müterakki makineler imaline sevketmek gibi bir faydası vardır.» 24 ağustos akşamı, tayyareciler şerefine tertib edilen bir ziyafette, Hava Nazın namına hususî kalem müdürü, îtalyan tayyarecilerine, mükâfatlannı tevzi ebniştir. Yarbay Cupini, aldığı mükâfatın 300,000 frangını îtalyan tayyarecileri namma, Fransız «Kırık Kanadlar» Cemi yetine hibe etmiştir. Ziyafetten sonra, Mussolini'nin oğlu Bruno Mussolini ile bir mülâkat yapan Fransız gazetecileri, kendisine, Paris hakkındaki intıbalannı sormuşlardır. Bruno Mussolini demiştir ki: « Parise ilk defa geliyorum ve buradaki ikametimden fevkalâde raemnu num. Gündüzleri çok meşgulüz, çünkü perşembe günü Romaya döneceğiz. Serginiz, bizde unutulmaz bir hatıra bı rakmıştır. Sergide en fazla nazan dikkatine çarpan şeyin ne olduğu sualine, Duçenin oğlu, derhal: « Müstemlekelerinize kısım» cevabını vermiştir. ayırdığınız Zafer bayramında Türkü yoketmek' istiyenlerin nasıl ağır husranlara uğnya • caklannı haykıran bir tarih belagati mündemic, o bayramın hatırasına sanlıp Türk' yurdunun hava smırlarını gelecek asır » lann koynunda saklı her ihtimale karşî korumayı düşünen Hava Kurumumuzun varlığında da bu sesin imtidadı, ebediye» te doğru ayni gürlükle uzayıp gitmesi görülmekte. Bu itibarla zafer bayramı yaşıyan bir hakikat ve o hakikatten ruh alan Hava Kurumu, Türkün göklerde de yenilmiyeceğine mes'ud bir işarettir. iki gün sonra biz bu işaretin ışığını, zafer bayramını idrak etmekten doğan umumî sevinc arasında ve ruhumuzda bir kere daha bulacağtz, heyecanlanacağız. Lâkin o heyecan sırasında Hava Kuru mumuzun semalanmızdan daima uzak tutmıya savaştığı tehlıkeleri ve ayrı ayn her birimize düşen vazıfeleri de düşün • meliyiz. Tehlikeden maksadımız tayyareciliğin son yıllarda aldığı şekil yüzünden hava harbinin iktisab ettiği korkunç mahiyet tir. Hepimiz biliyoruz ki bu harblerde zayıf tarafın hakkı ancak ölümdür. Çünkü havada dilediği gibi dolaşabilen bir harb tayyaresi istediği yere istediği kadar ölüm döker ve o tayyareyi gene tayyarelerle kovamıyan bir memleket mutlaka harab olur, mezarlığa döner. Bugün için, yann için harb tehlikesî olmamak o tehlikeye karşı müsamahayı icab etmez. Zira harb, göze görünmiyen kazalara benzer ve umulmıyan bir günde beliriverir. Bundan ötürü Hava Kuru mumuzun çalışmasını, her gün yeni bir terakki ve yeni bir kazanc kaydetmesint kolaylaştırmak millî vazifelerin, millî vecibelerin en mühimlerinden biridir. O halde iki gün sonra zafer bayramımızı kutlarken Hava Kurumumuzun da candan, yürekten düşünelim ve havaî masraflanmızdan azamî mikyasta tasar» ruflar yaparak onu, hava smırlanmızı aşılmaz bir duruma sokacak olan tayya relerimize verelim. Yerde olduğu gibi gökte de yenilmemek, Türk olmak haysiyetile, yalnız hak« kımız değil, tarihe karşı borcumuzdur da. Bu borcu unutmamak gerek. Fakat, şu var ki, gerek bu noktada, gerek diğer hususlarda, Nazi rejimi ve ondan biraz daha ufak mikyasta olmak şartile, Italyan faşistleri, Moskova'ya imtisal ediyorlar. Halihazırda, memleketi mizde, belki yirmi bin Alman oturuyor. Siyasî bir parti mahiyeti alan ve bu Almanlan, içine toplamak istıyen mıllî bir teşekkül mevcuddur. Bu sene, Berlinde ihdas edilen bir nezaret, başında Nazist bir nazır olmak şartile, ecnebi memleketlerde oturan nasyonal sosyalist Almanların faaliyetini tanzime ve artırmağa çalışıyor. Bu Almanlar, sık sık, muayyen merkezlere müracaat ederek, bizim halkımız efradile vaki olacak temaslarında nasıl davranmalan, nasıl bir lisan kullan malan lâzım geldiğine, nazik bir vaziyet hâdise olduğu takdirde nasıl hareket ede5izî bilhassa alâkadar eden îngiltere ceklerine dair talimat alıyorlar. Fakat, bizim için Ingilteredeki va Çekoslovakya ve Avusturya gibi memt neyse, öteki memleketlerdeki vaziyet leketlerde, bu nasyonal sosyalist teşekDnlar için odur. küller panjermanık bir hareket uyan Jugüne kadar, ecnebiler, adamıza dırmak suretile, tehlıkeli bir rol oyna 1 olarak gelmişler, içimizde kanunla maktadırlar. Bunda, o memleketlerin iszm himayesi altmda ve hürriyet içinyaşamıslardır. Bızler, onlan mem tiklâlile alâkadar bir vaziyet vardır. Biiyetle karşıladık ve muvaffakiyetlerini zim vaziyetimiz bu derçce tehlikeli de enni etmekteyiz. Fakat, son iki üç ğildir. Fakat, yabancı bir devletın, sulh • zarfında, herhangi bir hükumeti en halinde, kendi tebaasını, dost bir memleye düşürebilecek mahiyette bir mua ketin hududları icinde teşkilâtlandırması, o memleketin millî hakimiyetine karşı eye şahid olduk. WİNSTON CHURCHİLL Kadın çorablarının tasnifi Vekiller Heyeti, ipek ve sun'î ipek kadın çorablarının standardizasyonu hakkında İktısad Vekâletınce hazırla nan nizamnameyi kabul etmiştir. Bu suretle nizamname mer'iyet mevkiine de konulmuştur. Yeni nizamnameye göre kadm çorabîarı evvelâ ipek ve sun'î ipek olarak iki kısma ve sonra kalm, orta ve ince olarak üç kısma ayrılmaktadır. Bundan sonra da ipeklerin kalmlıklarma göre her çorab beş kaliteye ayrılmaktadır. Çorabın sa§lamlı§ı üzerine tesir yapan bovalar da numaralarla tesbit edilmiştir. Kadın çorablarının uzunluğu topu ğun alt dikişinden lâstik kısmma kadar 70 santimden kısa olamıyacaktır. Lâstik kısımlarının bir katı ikişer telli merserize pamuk ipliği ve diğeri işlenmiş ipek olacaktır. Rakı fabrikasında yangın Galatada Doğruvolda Necatıbey caddesinde Kaini'nin Bereket rakısı ima lâthanesinde rakı imal edilirken saat yediyi yirmide rakı kazanı tutmşmuş tur. Yetişen İtfaiye tarafmdan söndü rülmüstür. Zarar yoktur. Şekibin dudaklan titriyordu: Neden? Eşyalarunir da degiş miyor ki... Genc kadm, omuz silkerek içini çekti: N e ehemmiyeti var? O eşyalan ben yerleştirmiyeceğim... Onlar, benim dü zelttiğim gibi durmıyacaklar! Kocası, başmı öne eğmiş, düşünür gibi susuyordu. Melike, ona yaklaştı, elini omzuna koydu, sesini alçalttı: Peki, sen kocacığım, sen buna nasıl karar verebildin? Gıdeceğin yeni evde, benim kokum da yok... Yoksa, benim kokumdan mı kaçıyorsun?.. Hatıralar, seni sıkmağa mı başladılar? Şekib, başım çevirdi, karısma bakti, gözleri dolu dolu idi. Genc kadın, kollarını kocasının boynuna doladı ve onun kulağınm arkasmdan öptü: Hayır... Hayır... Üzülmiyecek sin... Demin söylediklerimin birini söy lemedim. Hayır! Artık biz, birbirimize darılacak, birbirimizi incitecek vaziyette değiliz... Birbirimize, daha çok bağlanmalıyız. Ancak bağhhğımızın kuvveti, aynlığımızm acısım unutrurabiliyor. Çünkü, senden şüphe ettiğim günler, çekbğim ıstırablann dehşetini, ben, bilirim. Şekib, kansını çekti, yanma oturttu: Bumın çaresi var, Melike. Genc kadınm soluk elâ gozleri, Hr fecır ayçbrJığik işüdayivermjjtit eglyğu kft l&tanbul Edirne asfaltı Yapılmakta olan İstanbul Edirne asfaltınm îstanbul Vilâyeti kısmmdaki asfalt katlama i^i tamamen ikmal edilmıstir. Genc kadınm cevab vermesini bekle medi: Sen, hasta olduktan, hele sanatoryoma girdıkten sonra, annemin sana karşı olan sevgisi, büsbütün arttı. Melike, yeni birşey duyacağuu hissederek merakla dinliyordu: Bunu nereden anlıyorsun? Şekib, 'evam etti: Hiçbir vesile olmuyor ki seni anmasm... Sanatoryoma geleceğim günler, gözlerinden öptüğünü söylemeği unut mamamı, sıkı sıkı tenbih eder... Melike, bunlan biliyordu; onun için bunlar, bu «lâkırdılar», yeni şeyler değildi: Evet... Evet... Biliyorum... Şüphesiz... Başka? Şekib, kansmın telâşının aslını anlıyamamışü: Ev arama meselesinde de böyle. Genc kadırun merakı büsbütün art rmştı: Nasıl? Şekib, memnuniyetle gülümsüyordu: Ben, apartnnan tutalım, diye ısrar edince; annem, ev tutalım diyor. Söylediği sebeb de, pek yabana atılır gibi değil, Melike. Diyor ki; Melike, yann, öbür gün sanatoryomdan çıkacak. Hal buki, gene iyi Eakılmak lâzîm. Taze M. TURHAN TAN tutanz. Taftk besleriz. Mttike için, taze yumurta temin etmiş oluruz. Melike, cevab vermedi. Kayanana * sınm zekâsına bir daha hayran olmuştu. ihtiyar kadm, bu dışı insanî, içi şeytanî buluşile, Melikenin de hücumlannı kır mıs oluyordu. Şekib, sordu: Sen, bu fikre ne dersin? Genc kadınm kafasının içinde şimşek' gibi yanmıştı: Annenin, beni böyle düşünüşüne elbette sevindim; böyle düşüneceğine de emindim. Fakat benim bu hususta hiçbir fıkrim yok... Taze yumurtadan ziyade, evin meykiini düşünmeliyiz gibi geliyor bana... Onümüz kış... Bir kere doktora sorsak, fena olmaz, samrım. Şekib, başını sallıyarak ayağa kalktii Haklısm sevgilim. Ben, doktorla herVn konuşurum. Melike, onun boynuna sanldı, kula • ğına fısıldadı: İzin meselesini de umıtma... Elbette unutmam... Genc kadın kocasını kolundan tuttu: Bugün kaçamak yapalım, biraz dolaşalım. Hava, çok güzel. Melike, başhemşireden müsaade almıştı; kan koca, sanatoryomdan çıktılarj ağır ağır köye dogru yürümege başlacb* lar, J ~ '(.Arkasi • Edebf tefrika : 54 Yazan : Mahmud Yesari Yoksa, apartımandan çıkıyor mu bunalırlardı. İhtiyar kadın, sözünü geçiremiyece Biz çıkmazsak, ev sahibi çıkara ğini anlaymca susmuştu. Fakat şimdi, meydan ona kalmıştı. Şekib, yalnızdı; bu yalnızlık, onu büsbütün yıkmamış ol Neden? Borcumuz mu var? sa bile, etrafına karşı, lüzumundan faz Hayır. Kirayı artırıyor. la, hafif denecek kadar müsamahakâr Nekadar? yapmıştı. Annesi, oğlunun bu zâfından Ayda beş Iira. lenc kadın, düşündü; hafif bir sesle: istifade ediyordu. Melike, buna itiraz etmeli miydi? Iti Taşınma masraflarını hesab ederraz etmenin, acaba, nekadar faydası, teziyanımız nekadar olacak? dedi. Bunu, ben de düşündüm; fakat siri olacaktı? Genc kadın, bundan, derhal vazgeçti. lemki araya zıddiyet girdi, artık o İtiraz da etse, netice, kendi aleyhine oı bannamayız. ylelike, kocasınm söyleyiş tarzınJan lacaktı. Çünkü, kocası, onlann elinde idi. Ne düşünüyorsun, sevgilim? elenin ciddiyetini anlayıvermiş, içyüMelike, hiçbir infial taşunıyan, yalnız ü de sezinlemişti. Kaynanası, bu a • ımana bir türlü ısmamamıştı; tutu içinin ateşi yanan bir sesle: en bile, Şekibe gizliden gizliye şi Yuvamm hayali bozulacak, dedi. et ettiğini, Melike, çok iyi hatırlı Burada, yakızlığımm içinde, seni, yu ju. vamı düşünürken, odamın, evimin kıyı laynanası, kendi kafadengî arıbabla sma köşesine, ışıklarına, eşyalarına, öybulunduklan semtlerde, apartıman da le aşinaytm ki, bazan kendimi orada sail, «kendi başlarına oruracakları» bir nıyorum. Bu, vehimlerin en güzeli, en stiyordu. Şekib, buna razı olamamış tılısımhsı... Şimdi, yuvam diye birşey \nnesinin istediği semtlerde, sıkıhrlarâ düjünemiyeceğiın. Melike?, ınurta t>ulmak kolay mi2 Bahçeli bir