26 Ağustos 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

26 Ağustos 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Âğastos 1937 CUMHTJRlYET Arnavudluk Kralı Zogo niçin evlenemiyor? Yaşı kırkı aşan genc Hükümdarın hazırladıgı izdivaclar, ya halkın muhalefeti yahud hâdiseler yüzünden hep akim kaldı Kral Zogo niçin evlenmiyor? Zavallı rnavudluk Kralı bütün arzulanna rağ:n bir türlü kendine lâyık bir kız bulaıdı. Kendinizi sıkıntıda hissettiğiniz zaman yriihtiyarî: « Ah insan kral omah ı istediğini yapabilmeli» dersiniz. Fat kralların vaziyetini tetkık edince bu .rinizden derhal vazgeçeceğinize şüpyoktur. Çünkü kral her istediğini yan değil, en ufak hareketi bile merasime, 'aneye, kanuna tâbi olan kimse demek. Kral gönül işinde bile serbest değil \ îşte Sekizinci Edvard meydanda. vdiği kadınla evlenebilmek için tahtınn feragat etmek mecburiyetinde kaldı. e Arnavudluk Kralı Ahmed Zogo en yük arzusu evlenmek, ve biran evvel ndisine bir halef yetiştirmek olduğu lde bir türlü evlenemiyor. Arbk kırkıgeçmiştir, fakat hâlâ bekârdır. Çünkü un istediğini halk istemiyor, halkın isliğini o arzulamıyor. Arada bir Zogon nişanlanmak üzere oldğu işitiliyor, cat çok geçmeden bu haber yalanlanır. Ahmed Zoganun acaba şimdiye kar evlenmek arzusu niçin bir türlü kuvJen fiile geçemedi? İki 26 ağustos Tarihte bazı hâdiseler tesadüfi gibi görünürler. Fakat bunlar tetkik ve tahlil edilince ilk nazarda üzerimizde yanlış bir intıba bırakan tesadüfilikleri hemen silinir ve mahiyet itibarile birbirlerine olan benzerlikleri derhal göze çarpar. Tarihle biraz mesgul olanların hafızalarını birisi bundan sekiz bu çuk asır evveline, diğeri de on beş yıllık yakm mazive aid iki büyük hâdise üzerine celbetmek istiyoruz. 1071 yılının 26 ağustosu Anadolumuzıın sark kapısında cereyan etmis olan büyük bir muharebenin tarihidir. Bu meydan muharebesi Bizans İmparatoru Romenos Divoyenis ile büyük Selçuk devleti Hü kümdarı Alpaslan'ın orduları arasında Malazkirtte vukua gelmiş ve 30.000 kisilik Türk ordusunun 200.000 kisilik Bizans ordusunu yenmesile neticelenmisti. Bu neticedir ki Türklerin eline Anadolu nun anahtaruıı teslim etmiş oldu. Filhakika Bizanslılann baska or|dular vücude getirecek ve Türk istilâsmı durduracak halleri yoktu, Bizansta dahilî karışıkhklar hü küm sürüyor, fitne ve fesad o muazzam İmparatorluğu inhilâle sü rüklüyordu. Bu haller ise ancak Türk istilâsını kolaylaştırmağa yanvordu. Tamam 856 vıl evvel cerevan eden Melâzkird mevdan muharebesi ile bundan on bes vıl önce baslamıs olan Afyon Dumlupı nar mevdan muharebesinin her ikisinin de 26 asnstosa raslavısmda acaba ftesadüf) den baska mahi vette bir münasebet sezilemez mi?.. Emsalsiz a<skerî sevk ve idaresi, viiksek devlet SeflisH evsafı kadar tarih bilsnsi de kuvvetli olan Atatürkiin 1922 biiviik taarruz icin 26 ağustos gününü secisi tarih ya zıcılanna her halde cok mânidar grelecektir. Bilhassa ki bu iki 26 aŞustos zaferi mahivetleri itibarile de dikkate desrer birer karaMer tasırlar. Birincisi Türklerin sark tan earba doçru akıslan esnasın da Anadoluvu istilâ edip yerles melerine vol acan bir mahiveti. ikincisi garbdan gelen ve Türkleri Anadoludan sarka doğru sürüp cıkarmağa calısan dalsraların sonunctısunu da kıran bir karakteri haizdir. Birincisi hurün dokııruncu asnnı vasıvan bir hâdisedir. İkin cisi daha dünün eseridir. Fakat her ikisininde tesirleri tarihin sevrini değistirecek kadar âlenisümtıl olmustur. 2fi aeustos tarihi bu ba kımdan. Tiirkün en büyük bayram günü olmağa lâvıktır. BVRSA MEKTVBLÂRI: Ovanın ıslahı işi Kurak zamanlarda ovayı sulamak için yapılmasına başlanan regülâtör sür'atle ilerliyor Haklı bir imreniş ve hayıflanış özlüğünü itina ile burnuna yerleştirdi, gazeteyi ihtimamla açtı, yanındaki gence küçük harflerle dizili iki büyük sütun gösterdi.. Bak, dedi, seksen liradan doksan liraya çıkan bir muallim var. Aylıklan yetmişten seksene yükselen muallimlerin sayısı altı, elli beşten yetmişe fırlıyanlarınki iki, kırk beşi bırakıp elli beşi bulanlannki yirmi dokuz, kırktan kırk beşe geçenlerinki yirmi dört, otuz beşten kırka intikal edenlerinki otuz altı... Bu rakamlan dinlemekten sinirlenen genc, bir iki yutkunduktan sonra yaşhca adamın sayma ameliyesini yanda bıraktırdı: Bursada Mihrabh köprüde yapılan regülâtör (Uzakta görünen binalar Çekirgedir) Bursa (Hususî muhabirimizden) Yüzbinlerce dönüm araziyi su baskın lanndan ve ova köylüsünü de sıtma dan kurtarmakta olan Bursa ovasımn ıslahı işinin geri kalan kısımlarımn yapılmasma büyük bir faaliyetle devam edilmektedir. Bir taraf tan Nilüfer kanalma aid feyezan yatağı açılmakta, dığer taraftan Deliçayın ıslahı 15i ilerlemekte, ve kurak zamanlarda ovayı sulamak için yapılan 12 milyon ton su tophyan Göl başı bendinin enjeksiyon işi (yani bendi sağlamlaştırmak için kayalıklar a rasına çimento şiringa edilmesi) ta mamlanmaktadır. Narlıdere feyezan yatağmın açılması, bu kanallar üzerinde bazı köprülerin inşası, regülatörlerin yapılması da bu cümledendir. Nafıa Vekâletinin Bursadaki su işleri teşkilâtı Bursa ovasının ıslahile meşgul olurken diğer taraftan bu ovayı kurak zamanlarda sulamak mevzuu üzerinde, ayrıca seylâbî derelerin ıslahı etrafında mühim etüdler yapmaktadır. Bu arada, Uludağdan süratle inen meşhur Deliçayın ıslahı etüdü bitmiş ve projeleri tamamen tanzim edilmiş bu lunmaktadır. Bir aya kadar başlanacak olan bu iş, derenin dağdan sürüklediği teressübatı tutmağa mahsus depolar inşası, ve derenin oyduğu sahillerin muhafazası, araziyi sellerin basmaması için sedlerin inşası ve köylüye su vermek için «su verme> ağızlarının yapılmasıdır. Deliçayı, Kaplıkaya ve Gök derelerin ıslahı ameliyesi takib edecektir. Bursa ovasımn ıslahı ameliyesi için, daha evvel dağdan inen dere yataklannın ıslahile işe başlanmak lâzımken bunun sona bırakılmış olmasmdan ovadaki tesisat için bazı mahzurlar mütalea olunmaktaysa da nihayet bu etüdlerden sonra bilfiil işe başlanmak su retile bunlarm ortadan kalkacağı şüp hesizdir. Bursa ovası artık kurtulmuş demektir. Şimdi sıra Karacabey ovası gibi Avrupaya mühim miktarda toprak mahsulü ihrac eden bir ovanm ıslahına gelmiştir. Bursadaki Nafıa Su îşleri birinci şube teşkilâtmm bir kısmı şimdi Karacabey ovasının ıslahı etüdlerine başlamış bulunmaktadır ki, o havali halkı bundan pek çok sevinmektedir. Bu ovadaki etüdler iki safhaya ay rılmaktadır. Birinci mühim kısrm: Yüksek suların (feyezanların) ovayı basmasma mâni olmak, ikinci kısım; zapturapt altma ahnacak olan suları ovanm sulanmasmda kullanmak... çılan ve bugün için dolmuş bulunan boğazın temizlenmesidir. Eskiden Marmaradan doğruca Karacabeye vapur işler ve buradan milyonlarca küo mahsul alan vapurlar gene doğruca Avrupa limanlarına giderler miş... Temizlenmiye temizlenmiye zamanla dolmuş olan bu boğaz açılacak tır. Bugün, bu mümbit ovanın mahsu lâtından lâyıkile istifade edilememesi hemen yalnız bu yüzden ileri gelmekteydi dense yeri vardır. Cumhuriyet hükumeti işte köylünün bu iktısadî vaziyetini düşünmüş ve ihracatcılıkta mühim bir rol oynıyan Karacabey boğazını temizletmeğe karar vermiştir. Bunun için Uluabadda bir regülâtör yapılacak, bu suretle Abolyond gölünün seviyesi (4) metro kadar yükseltilecektir. Arasıra göl seviyesinin bugün dahi (4) metro yükseldiği ve bu suların etraftaki münhat araziyi bastığı görül mektedir. Şimdi. buna karşı münhat sahillere sedler vapılacak ve Uluabad deresinde inşa olunacak regülâtörle gö lün seviyesi tanzim olunacaktır. Bursa ve Karacabey ovalarmın ıslahı için hükumetımizin milyonlarca lira sarfettiği gözönünde tutulursa yapılan işin azameti ve sadece bu işin köylü nün iktısadî ve hayatî kalkınmasının temini için yapıldığı kolayca anlaşı hr. Anladık, dedi, ortamekteb hocalarmdan kıdemleri gelmiş, terfie liyakatleri tahakkuk etmiş olan birkaç yüz öğretmene kanunun vaid ve emrettiği zam yapılmış. Gazete de hem önemli bir haber vermiş, hem de kanunî vaidlerin, hükümlerin müsamaha kabul etmez bir kat'iyetle yerine getirildiğini tebarüz ettirmiş olmak için listeyi neşrediyor. Başka muallimler haberi okuyunca ve listeyi görünce çahşmak, vazife aşkında sadakat göstermek şartile kendilerine de derece derece mev'ud olan refahı fikren temaşaya fırsat bulacaklar, sevinecekler, şevke geleceklerdir. Siz, bu malumu bana ilâm etmeğe çalışmakla neyi kasdediyorsunuz? Yaşhca zat içini çekti, koynundan cüzdanını çıkardı ve içinden kesilip bükülmüş bir gazete sahifesi alarak gence uzattı: Bu da, dedi, îstanbul ilkmekteb muallimlerinden bu sene zam görenlerin listesi. îçinde benim de ismim var. Aylığım, otuz liradan otuz beş liraya yükselmiş imiş. Fakat bizim terfiimiz, orta tahsile memur öğretmenlerinki gibi ciddî değil, şaka. Onlar, şu liste çıkar çıkmaz yapılan zammı tıkır tıkır alacaklar, kanunî bir hakkı istifa etmek zevkine erecekler. Halbuki biz, rüyada ikramiye kazanmış adamlar vaziyetindeyiz. Listeye bakıp terfi ettiğimizi anlıyoruz, aybaşında ise eski maaşımızı alarak hayret içinde kalıyoruz. Neden böyle? Çünkü îstanbul Vilâyeti muallimlerine mahsus ve münhasır olmak üzere bu sene bir formül icad olundu. Üç yıllık kıdem müddetini yüzakhğile dolduran muallimlere kanunun pek sarih ve pek vazıh emri mucibince zam yapılıyor, lâkin bu zam, söylediğim formüle dayanılarak verilmiyor, rüyada ikram halinde bırakılıyor. Kral Zogo ve Macar Kontesi Kontes o kadar hoşlarına gitmişti ki kardeşlerine lâyık kraliçeyi buldukları ka naatile hemen Tirana dönerek kardeşlerini Kontesle tanıştırmak için faaliyete gemişlerdi. Lâkin o esnada gene müşküller çıktı. Zogonun evlenmesi suya düş tü. Resmî mehafılde buna dinî mânilerin sebeb olduğu söylendi. Hakikat de buydu. Zogo müslüman, halbuki Kontes koyu bir katolikti. Kontesin ailesi kızın müslüman olmasına razı olmadıkları gibi, Zogonun müslüman tebaası da hü • kümdann hıristiyanla evlenmesine razı olamıyorlardı. Gene söylendiğine göre, Arnavudlukta Fatma isminde bir kız vardır ki Zogo Güzel ttalyan prensesi Birkaç sene evvel Arnavdluk Kralı bununla istediği dakikada, hem de hal îtalyan prenseslerinden Lante Della kın tasvibini kazanarak evlenebilir. Fat)vere arasında bir aşk merbutiyetinden ma, Arnavud asilzadelerinden Şefkati hsedilmeğe başlamıştı. Hakikaten ttal Beyin kızıdır. Babası gayet zengin ve n Prensesi Zogonun »tediği gibi bir Arnavudlukta büyük nüfuz sahibidir. Fadmdı. Güzel, tahsil görmüş ve ayni za kat Zogonun Fatmayı amaktan niçin içında gayet zengin. Sade cihazı üç tinab ettiği de bir türlü anlaşılamamak lyon liradan fazla idi. Arnavudluk ta tadır. Zannedildiğine göre bu ana kadar a ondan daha lâyık bir kadra tasavvur Zogonun başka bir kızla evlenmesine demezdi. îtalyan Kral hanedanına mâni olanlardan birisi de Şefkati Beydir. nsub olması gibi başka bir hususiyeti Maamafıh Zogo ona karşı harekete geçmekçten içtinab etmektedir. Ergeç Arnavardı. Musolini böyle bir izdivacı tasvudluk Kralının ecnebi bir kadınla ev • edeceğini söylemişti. Nişanın ilân elenmekten vazgeçerek Fatmayı alacağını mesi için hazırlıklar yapılırken Kral söyliyenler de çoktur. suikasde maruz kaldı. înce yürekli lyan Prensesi bu suikasdi halkın Zoile izdivacını tasvib etmediği şeklinde Evvelki gece saat 21 de Şişli Tünel sir ederek izdivacdan derhal vazgeçseferini yapan vatman Ahmedin ida resindeki tramvayla 3479 numaralı Bu izdivac tecrübeleri arasında, bir Maçka Bevazıd otobüsü Beyoğlunda ;iliz gazetesi, çok tuhaf görünen, şöy çarpışmışlardır. bir hâdiseden de bahsediyor: Çarpışmada insan ca zayiat yoktur. Her iki taraf da hasara uğramıştır. .merikan sefirinden istenilen Otobüsler iş başmda CFLÂL DtNCER Yeni sergi binası Sanayi Birliğinin tetkikleri ilerliyor Iktısad Vekili Celâl Bayann verdiği direktif dahilinde İstanbulda daimî bir sergi binasının inşası için Millî Sanayi Birliği tarafından yapılmakta olan tetkikler ilerlemiştir. Sanayi Birliği sergi binası yapılması için şehrin münasib olabilecek her tarafını gözden geçirmiş ve iki büyük arazi ile hâlen şehrin büyük bir binasının bulunduğu yerleri münasib görmüştür. Şehrin en merkezî yerinde bulunan ve bütün şehirlinin alâkadar olduğu bu binanın yerine daimî bir sergi binası kurulması hakkında îktısad Vekili Celâl Bayara teklifte bulunulacaknr. Sanayi Birliği işin kanşmaması için bu binanm yerini şimdilik ilân etmemektedir. Sanayi Birliği yeni sergi binası yapılıncıya kadar İstanbulda sergi açmamak karanndadır. Ancak yeni bina yapıldıktan sonra bu binada birinci sanayi yükseliş sergisi açılacaktır. Yeni sergi binasının gelecek sene sonbahanna kadar ikmal edilebileceği umulmaktadır. MUSA ATAŞ malumat Avrupada evlenecek bir kız bulamı a Ahmed Zogo, bu arada Tirandaki nerikan sefirinden, Amerikada mev 1, evlenebileceği kızlann bir listesini •di. Sefir Charles S. Hart memleketile haberata girişti, evlenme çağmdaki ıgin kızlann listesini yaparak Krala dim etti. Kral bunlann içinden Na e Hays Hammond isminde bir genc ı seçti. Kız 1911 senesinde Yedinci Ivard'ın tac giyme merasiminde Ame ayı temsil eden John Hays Ham nd'un kızı idi. Bu hususta teşebbüslegirişileceği sırada Arnavudlukta yeni isyan çıktı. Kral Zozoya yeni bir susd teşebbüsü yapıldı. Amerikah kız ktu, yakışıklı Kralla evlenmekten içtij etti. Beykozda bir boğuşma Beykozda oturan Fevzinüı refikası, dün gece evinde bulunurken birdenbire bir şahsm tecavüzüne uğramıştır. Kadm korkudan bağırmağa başlamış ve Said adında bir komşu imdada gelmiş tir. Meçhul şahıs Saidi bıçakla gözünden yaralamış, bu sırada kadının kocası Fevzi gelerek eli bıçakh adamla boğuşmağa başlamış, o da iki yerinden ya ralanmıştır. Vak'a bir cinayet şeklini alacağı sı rada polisler yetişmiş, Mahmud admda olan eli bıçakh adamı yakalamışlardır. Suçlu Üsküdar Müddeiumumiliğine teslim edilmiş, yaralılar da tedavi al tına alınmıştır. Türkiyede oturan Suriye ve Lübnanhlara 'ontes Honnah Mikes meselesi Bundan bir müddet evvel gazeteler, al Zogonun artık muhakkak surette anlanmak üzere olduğunu yazıyorlarBu bahtiyar genc kız Macar Kontesi >nnah Mikes'ti. Zogonun kızkardeşleri ı Budapeştede tesadüf etmişlerdi. Şehzadebaşmda bulunan adam teşhis olundu Şehzadebaşında cami avlusunda yaralı bir halde bulunan ihtiyarın Kasımpaşada oturan Ali adında bir şahıs ol duğu ve vücudündeki eski bir yaranın birdenbire açılarak kanadığı anlaşıl mıştır. An'asıl Suriye ve yahud Lübnan a halisinden olup da 30 ağustos 1924 ta rihinde Türkiyede ikamet eden ve 30 ağustos 1926 tarıhinden evvel kendi memleketlerinde mer'î tabiiyeti ihtiyar etmeği ihmal eden kimseler, Fransa ve Türkiye arasında mün'akid yeni anlaşma mucibince bu sefer 29 mayıs 1938 tarihinde hitam bulacak bir senelik Kanun varken formül ne demek? müddet zarfında bu hakkı hiyarlannı Zam görenleri ıstırab içinde bırakistimal edebileceklerdir. mak demek! Bu hususta bir obsiyon beyannamesi Ve birden gazeteleri topladı, koynuna doldurarak oturdukları mahallin Fran soktu, yerinden fırladı: sız konsolosluğuna ibraz ve tevdi ede îşte, dedi, ortamekteb muallimle • ceklerdir. rinden kıdem zammı alanların isimlerini Beyoğlunda Taksimde kâin Fransa Genel konsolosluğu mütemmim malu sayışımm sebebi budur, kendilerine immat almak arzusunda bulunanlara ver reniyorum ve kendi bahtıma kızıyorum. Onlar ve başka vilâyetlerde çalışan ilk' meğe amadedir. mekteb hocalan bir yiyip bin şükretsinler. Sünnet düğünü Eğer şu bizim formül onlara da tatbik Kızılay Fatih kazası şubesi tarafın olunursa hocalık mesleğinde terfi etmek dan ağustosun 28 inci cumartesi günü düş görmekten farksız olacak!.. Unkapanı nahiyesi tarafından Cibali iki dost aynlırken ben de «zavallı hoYapılacak işlerin ehemmiyetli olan Fener caddesindeki mekteb bahçesinde ca» diye mınldanıyordum. larından biri de Hanifederenin, Kara bir sünnet düğünü tertib edilerek fa M. TURHAN TAN cabeyden geçerek Marmara denizine a kir yavrular sünnet ettirilecektir. Melike, bir şey söylemiyordu; hem • şire, onun koluna girdi, odasına doğru götürürken bir teviye soruyordu: Nereye gittiniz? Bir şeye Oziildü nüz, değil mi?.. Neye canınız sıkıldı? Yukan katta ne işiniz vardı? Odaya girince, Melike, kendini şezlongun üzerine attı: O h ! îçim çok fena oldu. Ve hemşire Senihaya, gözleri görmiyen arkadaşını görmeğe gittiğini anlattı. Hemşirenin kaşları çatılmıştı: Kendinizi kurtarmak için, yal nız kendinizi düşüneceksiniz. Melikenin nabzını aldı, saydı; tavn çok ciddiydi: Hemen yatınız. Nabzınız da yüksek... Bu akşam, ateşiniz de çıkarsa, hiç korkmayın... Şimdi size, sinirlerinizi yatıştıracak bir ilâc getireceğim. Rahat rahat uyursunuz. Hemşire, Melikeyi yatırdı, biraz sonra sinir ilâcını getirdi, içirdi: Bu kadar müteessir olmanıza sebeb, bir başınıza burada kapanıp kalmanızdır. Çıkıp dolaşsanız, göre göre alışırsmız. Arkadaşımz, daha bugün geldi. îçi kırık, ümidsizdir. iki gün geçsin, onun da gülmeğe başladığmı göreceksiniz. (.ArHası var) Edebf tefrika : 52 Yazan : Mahmud Yesari Samiye, yastığının altından elini uzaak aldığı küçük mendille gözle i, yanaklarını kuruluyordu: Senin burada olduğunu duymuşn. Amma, epey zaman evveldi. Hâlâ rada mısın, bilmiyordum. Burada olğunu öğrenince, öyle sevindim ki... Söylediğine pişman olmuş gibiydi, boynu bükerek: Affet, dedi. Hasta oluşuna sevindim elbette... Yanlış anlama, e mi? Melike, onun ne hislerle sevindiğıni, k iyi biliyordu: Hiç telâş etme, Samiyeciğim. Yandeğıl, bilâkıs çok iyi anlıyorum. Genc kızın solan yüzü, san bir pembealmıştı: Sen nasılsın, Melikeciğim? Melike, titredi; ne cevab verecekti? ık iyiyim! diyemezdi; bu, hasta insanarasında, bir öğünmek olurdu. Bu zleri görmiyen, solgun, bitik çocuğa rşı öğünmek de yaralıyan bir nezaketlik olmıyacak mıydı? Şöyle, böyle, Samiyeciğim. Genc kız, kafasının karanlıkları için deki kimbilir hangi hayale gülümsüyordu: Seni görmüyorum ki... Fakat ko nuşuşundan, gülüşünden, iyi, hem çok iyi olduğunu anlıyorum... Ses, büsbütün söndü: İyi ol da... Melike, cevab vermedi; kür balkonunun camlı kapıları açıktı; sonbahar rüzgârı, görünmez bir tül gibi, çamların üstünü sarmıştı. Melike, yukan kata ilk defa çıkmıştı; ve yukan katın, öndeki ovaya hâkımiyetini yeni görüyordu. Adalar, öğle güneşi altmda, büsbütür solmuştular. Melikenin, sanatoryoma ge lirken gördüğü yeşil ovalar da, sararmış lardı. Kartalla Pendik arasındaki fabrika nın, uzaktan ince kalem gibi görünen ba casmın dumanı, tabla kenanna bırakılm'bir sigara dumanı gibi dümdüz yükseh yor, havada ağır ağır dağılıyordu. Yandaki odadan ince, fakat canh bi* kadın sesi duyuldu: Ne var, Nemide? Neye ağlıyor Melike, kulak kabartmıştı. Kısık bir mınltı cevab vermişti. İnce, fakat canlı lama, Nemide, vallahi gücenirim. Sonkadm sesi, tekrar sordu: ra, bir daha yanına da gelmem... Bun mi? Ağlama, Nemideciğim. Söyle, da ağlıyacak birşey yok... Güneşte gezSamiye, onun elini sıkmak için, elini din, yoruldun, bunun için ağzmdan kan neyin var? havaya uzatmıştı: geldi..* Gene ayni kısık mırılü. Ne demek, kardeşim. Beni öyle Melikenin sırtında ürpertiler dolaşıyor, memnun ettin ki... Samiye, içini çekti; sesini kısarak: gözleri sulanıyordu; göğsü daralmıştı, iki Melike, genc kızm elini aldı, sıktı, ok Yandaki odada yatan kız, boğa kanadı ardlarına kadar açık camlı ka şadı: zından hasta, dedi. Gırtlak veremi. Anapıdan giren bol hava bile, ona yetişmi sı da bu hastalıktan ölmüş... Yarın, gene gelirim. yordu. Genc kız, yalvarır gibi: Yandaki odanın kapısı açıldı, kapanKalkmak, oradan çıkmak, hatta kaç Beklerim, dedi, başı tekrar yas dı; ince, fakat canlı kadm sesi, daha kuvmak istiyordu; fakat kalkamıyordu. tıklara düştü. vetle duyuluyordu: Genc kız, başını yastıklara dayamıştı, Melike, odadan çıktığı zaman, loş Nemide, kan mı geldi? Çok mu hasta, yorgun sesile: koridoru, binlerce ampul yanan ışıklı bir kan geldi? Bakayım... Dur, ağlama... Belki, dedi. Belki, benim ağzım geçid sandı. Merdiven başına geiince, Zile bas... Hemşire Sabahat gelsin... dan da kan geliyor amma, ben, görmü durdu; merdiven, ona, bir uçurum ka Doktora haber verirler... Ağlama Ne yorum ki... dar derin göründü. Kulakları uğuldamağa mide... Ağlarsan, ateşin çıkar. Melike, daha fazla dayanamıyacağını başlamıştı, tırabzanlara tutundu; basa Zilin boğuk homurtusu bir müddet anlamıştı, iskemleye tutunarak kalktı: makları ağır ağır ınerken dizleri titriyorkoridorda hırıldadı, koşan topuklu ayak Bana, bugünlük müsaade, Sami du. sesi duyuldu, yan odanm kapısı açıldî, yeciğim... Yarın, gene gelirim. Olmaz Alt katm koridorunda, hemşire Senikapandı. Hemşire Sabahat, yavaş sesle mı? haya rasgeldi. Hemşire Seniha, onun titkonuştu; sonra: rek yürüyüşünden şüphelenmişti, acele Genc kız, başını doğrultmuştu: Merak etme, çocuğum, dedi. Şimyaklastı: Gidiyor musun? !ı doktora söylerim... Ağlama... Neniz var güzelim? Melike, yeniden bir tereddüde düş Kapı kapandı, topuklu ayak sesi, mer müştü; orada duramıyacaktı, bir yalanla Melike, nefes almak ve gülmek istedi: Jiven tarafına koştu. ince, fakat canîı sıynlıp kurtulmak istedi: Hiçbir şeyim yok... kadın sesi, tekrar yükseldi: Hemşire, onun yüzüne dikkatle ba Daha otururdum amma, kocama Sabah, gezdin, yoruldun... Ben, telefon edeceğim. Kür zamanı da yakla kıyordu: 0 kadar söylemedim mi? Hem sabah gü şıyor. Bana, müsaade ediyorsun, değil Nasıl bir şeyiniz yok?.. Renginiz neşi, dokunmaz, dedin, inad ettin... Ağ sun? ne kadar bozuk, biliyor musunuz?

Bu sayıdan diğer sayfalar: