16 Ağustos 1937 CUMHURİYE1 Sağlık bahisleri GOTLAR ABIDESI Yazan : M. Turhan Tan Septime Severe'den yarım asır sonradır. O tarihte Ikinci Ciaude Roma împaraloru idi, Sırbistanın Niş şehri önlerinde büyük bir Got ordusunu bozmuş, Gothicüs lâkabını alarak büy.ük bir şöhret kazanmıştı. Bizansta galib hükümdarın parlak zaferi ebedileştirilmek için bu taşın kaidesine bir kitabe işlendi ve taş, o sebeble Gotlar abidesi adını aldı. Bugün de o Lâtin kitabe mevcuddur ve şu ibareyi ihtiva etmektedir: Ob devictos Gothos fortunae reduci. İstanbul abidelerinden bahseden eserler, bu ibarenin türkçe «Mağlub olan Gotlardan dolayı bu sütun dikildi» manasına geldiğini kaydediyorlar. İmparator Ikinci Claude'un Nişte kazandığı bir zafer için o devirde henüz küçük bir şehir sayılan Bizansta böyle bir kitabe konulmasının sebebi, Gotların Nişte galib gelmeleri halinde Bizansın mutlaka tahrib olunacağına kanaat bes lenmesinden ve bundan ötürü Claude'a karşı minnettar kahnmasındandır. Got lar, Bizanslılarca barbara sayılıyordu ve Niş muharebesinden 450 yıl evvel Got lar, Bizans kasabasım yağma ettiklerin den şehir halkı, ikinci bir felâkete uğra mak endişesile heyecanlı günler geçir mişlerdir. Kekemeliğe dair Amerikalıların yeni bulduğu teşhis ve tedavi usulü üzerinde tetkiklerin neticesi Gülerken ağlamak!.. Bızansın temelini attığı olunan Bizas rivayet tstanbulun, malum olduğu üzere, uyrma bir kuruluş tarihi vardır. Bu masagöre Milâddan 660 yıl önce Yunatanın Megarya mıntakasında oturan k, göçetmek zorunda kalmışlar ve ner e giderlerse iyi bir yurd bulacaklarını :lphos mabedindeki kâhine sormuşlarGaibden haber veren kâhin onlara: Lörler karşısında!» dedi ve Megaryavr da Bizas adh başbuğlannm ardma Burada küçük bir istitrada lüzum gö ;ılarak körler diyarını aramağa koyul rüyoruz: İstanbul abidelerind°n bahse den eserlerin bir kısmmda Goîlan mağ O devirde bizim Kadıköy dediğimiz tub eden ve bu taş direkte 7*ferleri a r Finikelilerin elindeydi, Megaryalılar mlan İmparator Claude'un Marc Aurele ıya kadar geldiler, Sarayburnile Hali olduğu yazılmaktadır. Marc Aurele'le ı güzelliğini seyrederek ve Finikelilerin Ikinci Ciaude arasında cülus tarihi itiride kalıp öteyi boş bırakmalarmı kör barile tam bir asırlık fark vardır ve klerine vererek kâhin tarafından işaret Mare Aurele Ciaude'dan önce hüküm ıınan yere geldiklerine kanaat getirdi darlık yapmıştır. Biz bu küçük zühulü, • ve hemen karşı yakaya geçip bir köy ırdular. Köyün adı Bizanstı ve bu ad, [egaryalılara başbuğluk eden adamdan )layı kabul edilmişti. Bizansm ne suretle ve kimler tarafının kurulduğunu belli etmek için uydulan bu masaldan sonra gittikçe ciddişmek, gerçekleşmek suretile tarih başr ve bu tarih, Milâdın iki yüzüncü yılıı doğru Roma İmparatorlarından Sepne Severe'in Bizans kasabasım silâh ıvvetile zaptettiğini söyler. Septime Severe üç yıl siîren bir muısaradan ve kanlı muharebelerden sonBizansı ele geçirebildiği için kasaba ılkına çok kızgındı. Bu sebeble mağblan toptan ölüme mahkum ettiği gibi ısabayı da taş taş üstünde kalmıyacak çimde tahrib etmişti. Fakat «Kazakal» diye anılan oğlu Antonius'ün ricası zerine harab Bizansın yerinde yeni bir hir kurdu ve tiyatrolar, at meydanlan, ıraylar, hamamlar yaptırarak «Avgosı Antonina» adım verdiği bu şehri süs Müthiş kaza ve mucizevî kurtuluş di. îşte bu yapı işleri arasında Teatron lineur adını taşıyan küçük bir tiyatro a yapılmıştı ve Gotlar abidesi, bu tiyat>yu süsliyen zarif bir taştı. Bizans hakkında bir hayli malumat îsbit etmiş olan Nisefor Gregorası okuanlar bu taşın üzerinde Bizansın ilk urucusu Megaryalı Bizas'ın heykeli bujnduğunu söylüyorlar. O muharririn bir ok kitablara geçen şu rivayeti sahihse ieptime Severe'in centilmence davran aak ve temeline kadar yıktırmış olduğu îizansın ilk müessisine cemile göstermek ;tediği anlaşılıyor. Küçük bir tiyatroyu süslemek için diilen taşa Gotlar abidesi admın verilmesi Amerikanın Atlanta şehrinde şayani hayret bir otomobil kazası olmuştur. Buddy Cllaway ve Phil Sacetier isminde iddiacı iki gencin kullandığı yarış otomobilleri son süratle koşarlarken çarpışmışlar ve o hızla yarış sahasının duvarından da aşarak dokağa düş Sinir hastalıklarımn müptelâsmı en çok bedbaht eden bir cinsinden bahsetmek istiyorum. Uyandırdığı haleti ruhiye noktai nazarından müz'iç ve utandmcı olan kekemelik hastasının ruhî tahlilini şöyle tebarüz ettirmek mümkündür: Eraflarile alâkalarını keserler, üç ki şınin buluştuğu yerlerde söz söylemek mecburiyetinde kalmalan ihtimalile ter dökerler, kadınlardan kaçarlar, evlen mekten utananları vardır. Amirlerile temastan ürken memurlar, tramvaylarda gideceği yeri söyliyemiyenler, küçük alış verişleri için yanlarında tercüman taşı yanlardan tutunuz da en haklı oldukları yerlerde kendilerini müdafaa edemiyenlerin, azabı kolay kolay tahayyül edile mez. Mekteblerde, imtihanlarda mu vaffak olamazlar, kendilerini öte ki talebelerden geri telâkki etmek ço cuğun maneviyeti için korkulu bir şeydir. Gülhane bahçesindeki Gotlar abidesi Hele askerî mekteblerde kekemeliğe yer münasebet düştüğü için, düzeltmeği ge vermenin hiç imkânı yoktur. Anî bir emir rekli bulduk. Sütunda zaferlerinden bah verecek bir zabitin kekeleyişi facialıdır, solunan imparator, Marc Aurele değil, tehlikelidir. Gotigüs lâkabını taşıyan Ikinci ClaudeMaamafih mesleklerinde muvaffak oldur ki 268 de tahta çıkmış, 269 da Gotmuş kekemeler yok değıldir. Fakat bunlan yenmiş ve 270 te ölmüştür. lar ârızalarını değil ancak ârızalarından Gotlar abidesi yekpare granittir, 15 doğan en esaslı beliyyeyi, yani hicablarımetro vüksekliğindedir. Uzerinde bulu nı yenmiş adamlardır. Kekeliye kekeliye n?.n Korent nizamındaki başlık bir zelişlerini yaparlar. Yoksa kekelemek nadizelenin zorile yerinden oynamıştır. Ka ren kendi kendine iyi olur. ıdesinde vaktile bir hayli yazı bulundu Kekelemenin birçok nevileri vardır: ğunu, fakat bunlarm uzun asırlar içinde İlk harfi söylerken tutulanlar, muayyavaş yavaş bozulup silindiğini söyliyenyen bazı harfleri söyliyemiyenler, yahud ler vardır. Bununla beraber Gotlar abi desi îstanbulda yerli olmak şartile he her kelimede durakhyanlar... Bu esnanüz ayakta duran taşların en eskisidir. da gözlerini kırpıştıranlar, dillerini şaklatanlar, dudaklannı çiğniyenler, dillerini M. TURHAN TAN upuzun çıkaranlar, gırtlaklarından garib sesler çıkaranlar, ellerile işaretler yapanlar, yerinden sıçnyanlar vardır. Kekelemekte verasetin rolü çoktur. Anada, babada, büyük baba ve büyük anadaki arıza torunda meydana çıkıve riı. Taklid oldukça suçludur. Kardeşi veya arkadaşı, babayı veya anayı taklid... Fakat kekeleyenler mutlaka sinir lidirler. Uykulan iyi değildir, ekse riya kabızdırlar. Acelecilik, telâş, yerinde duramamak, çabuk kızıp ağlamak bünyelerinde vardır. Kekelemek onlan sükutî yapar, kadınlardan kaçarlar, ö mürleri malihulyalı ve sessiz geçmeğe mahkumdur. Kekelemenin sebeblerine dair çok şeyler söylenmiştir. Kulakçılar vejetasyon ları, dıldeki anzalan, hubulu savtiye bozukluklarını kabahatli görürler. Fransız mektebi adalâtı teneffüsiyeyi sebeb gösterir, Almanlar kabahatı dilde, dudakta bulurlar. Bir kısım kitab sahibi üstadlar da Santorini dissosiasyonlarını itham ederler. Amerikalılar bütün bunlara tamamen mütezad, yepyeni bir fikir ortaya atıyorlar: Kekelemeğe adalâtı matgıyenin yani alt çeneyi üst çeneye bağhyan sağlı sollu iki çiğneme adalesinin ayni zamanda açılıp kapanmamasma atfediyorlar; yani sağ dakinin takallus ederken soldakinin gevşemesidir ki kekemeliği tevlid eder di yorlar. Kalb ve karaciğer gibi tek bazı uzuvlar müstesna olmak üzere uzuvları müşlerdir. Fakat şayani hayret bir te mızın ekserisi mütenazıren konulmuş busadüf, hatta mucize neticesi olarak, bu lunmaktadır. El, ayak ve nısıf küratı dimüthiş kazayı atlatan iki yarışçı, hafıf yaralarla ölümden kurtulmuşlardır. Re mağiyeler gibi çift olarak mevzudurlar simlerimiz, otomobillerin toz ve duman ve bunların nesiçlerinin örülüşü, yapılışı bulutları içinde ve birbiri arkasına, yola noktai nazarından birbirlerine aynadaki uçuşları esnasında alınmıştır. gibi aksetmiş bulunmaktadırlar. Meselâ kak... Fakat onu hayale sürükliyen şey, genclik... Evet, daha çok g e n c , Hastalığının ilerlemiş olduğunu, öleceğini bildiğı halde, yaşamak istiyor... Sizin ve benim gibi, onun da yaşamağa hakkı var. Gelgelelim, yaşamıyacak... Günleri sayılı... Amma, o, yaşamak istiyor. Melike, birşey söyliyemedi. Hemşîre Seniha, yorgun bir gülümseyişle genc kadını selâmlayıp çıkmıştı. Melike, kendi kendine tekrar ediyordu: Hayal, hayal, hep hayal... Fakat kafasına ve kalbine giren şüphe, etin içinde yürüyen kör, kırık iğne gibi yürüyordu. Melike, biraz gayretle bu iğneyi tırnaklar, söker atardı. Yalnız, bu küçük, silik, hatta manasız şüphe, Melikeye, fazla ıstırab vermiyordu. O, bu şüphelenişe, biraz seviniyor gibiydi. Çünkü, Şekibi, değişik bir cepheden de düşünebilecek ti. Kocasını, her şekilde düşünmek, genc kadına, ayrı haz veriyordu. Melike, kocasile beraberken, yalnız düşünmeği unutmuştu; beraber düşünü yorlardı. Şimdi genc kadın, gene, çocukluğunda ve genc kızlığındaki gibi, yalnız düsünmeğe başlamışh. Kocasile beraber düşünmemek, ona acı geliyordu. Fakat o, şimdi, kocasına, eskisinden daha cok sahibdii kocasıni daha kuvvetle düşünebiliyor ve daha şiddetle sevebiliyordu. Bu seviş, düşünüş, uzviyetin kısa, dar çizgileri, çerçevesi i çinde değildi, enginlere kanad germişti. Şekib de, acaba böyle mi düşünüyordu? Bunu, zaman gösterecekti. Melike, beklemeğe karar vermişti. 9 Hemşire Seniha, izinli gitmiş, yukarı kata bakan hemşire Sabahat, onun yerine derece almağa gelmişti. Melike, hemşire Sabahati, ilk görü şünde sevmişti. Kibar bir aile kızı olduğu tavırlarından, konuşuşundan hemen anlaşılan bu genc hemşirenin sessiz nezaketi, Melikenin çok hoşuna gidiyordu. Hemşire Sabahatin yüzünün de bir hususiyeti vardı. Önüne bakarken, başmı kaldırdığı zaman, ayrı tipte iki kadın oluveriyordu. Hemşire Sabahat, Melikeye: Niçin gezip dolaşmıyorsunuz? Arkadaş olabileceğiniz genc bayanlar var. Konuşunuz, dedi. Melike, son tereddüdünü de kırmiftı: Peki amma, tanışmak lâzım! Hemşire Sabahat, hep önüne bakarak, sessiz nezaketile gülümsedi: Ondan kolay ne var? Zaten, si zinle konuşmağı, arkadaş olmağı da çok istiyorlar. Başkalari tarafından düşünülmüş, Hatta biraz da beğenilmja ye istenilmi§ olmak, Edebî tefrika : 42 Yazan : Mahmud Yesari Zaten âsabı bozuk, bir de ilâçla tenbih :dilecek olursa ne olur... İlâcı nereden buluyor? Hemşire Seniha, acır gibi baktı: Eskiden alınmış reçeteler v a r Ziyarete gelen ahbablarla, arkadaşlarla gizliden getirtilmesi güç mü? Doktorlar da, hastabakıcılar da hangi birile uğraşsmlar? Yemeğini yemiyenin peşinden koş; sigara içeni yakala; tütün, sigara paketlerini ara... Kendilerine menedilen yiyecekleri kolla... Hangi birini sayayım, güzelim. Hem bayan kimyager, bilmiyor değil... Hepsini, her şeyi mükemmel biliyor... Kollarını açarak Melikenin yüzüne mahzun mahzun baktıktan sonra, tek rar yatağım düzeltmeğe başladı: Hem artık, yasak edilecek zaman, çoktan geçmiş... Melike hatırlamıştı: Kendisi, birkaç aylık ömrüm kaldı, dedi. Hemşire Seniha, gözlerini kapıyarak başmı geriye itti: Bir ay kadar yaşarsa...* Eiı anca.. Melikenin derileri üşüyüvermişti: Nediyorsunuz? Hemşire, kederli bir baş sallayışla: Maalesef, dedi. Küçük kuştüyü yastığı, battaniyeyi almıştı: Küre çıkacaksınız, şezlongunuzu hazırlıyayım. Melike, hemşire Senihaya yaklaştı: Peki, sizi çağırdığı zaman, saat lerce nelerden bahseder? Nelerden bahsetmez ki güzelim. Yüksek tahsili olduğu için, her şeyden bahsedebiliyor. Çok tatlı da konuşuyor. Hemşirenin sesi yavaşlamış, gözlerini ıslak bir buğu kaplamıştı: Bütün söyledikleri, sonunda, hep hayale kaçar... Hayal, hayal, hep hayal... Gözlerini kapamış, elinî sallıyordu: Ne hayaller, yarabbi, ne hayal ler.., Birdenbire doğruldu, Melikenin yü züne baktı: Bu hayallerde, hastalığın da, fazla aldığı ilâclann da tesirleri yar, muhak • ırk bir çeşid basma parçalann» dan yapılmış üstlüğile paçalan halhallı (çıngırdaklı ayak bip l ziği) donu içinde renkli ve sesli bir u'cube canlandıran soytarı tef çalıp göbek atarak, oyun masası başında ona ustalık yapan hokkabaz şeytan borusunu öttürerek, kukiabaz keman çalarak, kü •,V" /.»•• Jl çük kız şarkı okuyarak oda kapısına döküldüler, kadınlar hamamını sükunet timsali derekesine indirecek bir şamata kopardılar ve bütün mahalleyi ayağa kalKekeleme ve tabiî konuşmanın J .ırdılar. Sokaktan geçenler duruyor, kaelektrikle tesbit edilmiş izleri palı pencereler açılıp şaşkm başlar bu sol eldeki bazı adalelerin asablanması falsolu ahengin kaynağma dikiliyordu. sağdaki ayni adalelerin asablanmasınm Ben de, büzüldüğüm köşeden hey aksi bulunuyor. Bu hal nazarı itibara alınırsa aynadaki aksi gibi yazmak tarzın heyleri, yalellileri, hele hele maşallahlan da normal bir keyfiyet olarak telâkki edi dınliyordum. O sırada bu gürültünün önüne yığıldığı kapı açıldı, gürbüz bir alebilir.' Konuşma mekanizması beraber çah dam göründü. Kucağında mavi takkeli, şan müteaddid uzuvlardan mürekkebdir mavi entarili, gergin bacaklı bir çocuk ve her iki nısıf küratı dimağiyenin bırbi vardı. Soytan şimdi tefine daha hızh bir rine uygun kontrolu altmda çalışır. Ayni çırpıntı, hokkabaz şeytan borusuna da vazifenin iki nısıf küreden idare edılmesı ha boğuk bir yaygara, kukiabaz da ke • manına daha serseri bir gıygıy vermişlerbazan bozukluğu intac edebilir. Kekelemenin bu tarzda izahından sonra di, o çocuklu erkeğin arkasından koşu • kontrollan kolay olduğu için çenenin sağ yorlardı, «geçti geçti inşallah, geçmiş ol« ve solunda, dislerimizi sıktığımız zaman sun masallah» feryadile başka bir odaya kabarıp meydana çıkan iki çiğneme ada doluyorlardı. lesinin üzerine ibreli elektrotlar konulmuşOnlara ben de takıldım, değme gelin tur. Ve tabiî konuşmalar arasında her iki yatağında görülmiyen süsler içinde pml çiğneyici adalenin ayni zamanda açı'ıp pınl parlıyan karyolanm bulunduğu o « kapanarak işlediği görülmüştür. Fakat caya girdim. Dolma kalemden uçağa kabilâkis kekeliyenlerde sağ ve sol çiğneyici dar sayısız hediyeler arasına yatınlan adalelerin birbirlerinden çok farklı işle çocuğa «geçmiş olsun» dedim, yavrula • dikleri tesbit edilmiştır. Elektrikle çizil nnın ilk mürüvvetini görmekten doğma miş olan (trase) leri dercediyoruz. Fil heyecanla boyuna ter ve tebessüm dö * hakika bilmem dikkat ettiniz mi, kekeli ken anayı, babayı tebrik ettim, misafir • yenlerin alt çeneleri tıpkı fırtınaya lutul lerden biriyle tahta iskemleyi paylaşıp muş bir gemi gibi sallanır durur. hokkabaz seyrine daldım. Meselenin bu tamamen yepyeni tarzı Hüdayinabit san'atkârlar burunlarına izahı hastalığın tedavisinde de yeni u burgu sokmak, yutrukları minimini yu • suller ibda etmiş bulunuyor. Fılhakika maklardan sekiz on renkli şeridler çı * artık kekelediğinden dolayı kendi kendikarmak, tabak dolusu iğne kusmak, a ni cemiyet harici addedenleri sabırh ve lev püskürmek gibi Onaltıncı asır Türlc sebath temrinlerle iyi etmek kolaylaşıyor. düğünlerinde de seyrolunmuş hünerleri Tıbda sebebin anlaşılması tedaviye doğyorgun bir itiyadla tekrar ederlerken sünru atılmış en mühim adımdır. netlı çocuk, gözlerile hediyeleri okşuyor Ben hastalanmın evvelâ zamirlerine ve yarah bir inşirahla yastıklara hulya» kadar nüfuz etmeğe çalışıyorum. Onlann lar sıralıyordu. itimadlarını kazanarak evvelâ sükun ve Bir aralık, bilmem nasıl oldu, çocuk huzuru ruhilerini temin ediyorum. Manzum parçalan okutmak. ağır ağır söyletmek şöyle bir teprendi, belini doğrultmak, suretile nefislerine itimadlannı uyandirı yahud ayaklarını uzatmak istedi ve çığyorum. Aldığım neticeler kat'î ve gayri lığı bastı. Şimdi annenin rengi uçmuş, kabıli itirazdır. Bir iki ay hergün birer gözleri yaşla dolmuştu. Yatağa kapanıp saatlik dersten sonra hastanın altı yedi çırpınıyordu. Baba, elemli bir telâşla saat evinde de çalışmasına dayanabüecek «doktor, doktor» diye bağırıyordu. Hokkabazlar, hünerlerini zembillerine dol * kekemelik yoktur. • Dr. Fahri Celâl Göktulga durmakla meşguldu, böyle sahnelere a • lışkm olduklannı gösteren bir tavırla uzaklaşma tedbirleri ahyorlardı. Izmir fuarında Sıvas Sıvas (Hususî) Bu seneki İzmir Meğer, kan boşanmış imiş!... enternasyonal fuarına Sıvas namına Ti* * * caret Odası geniş mikyasta iştirak et Bizim sünnet dediğimiz ameliyenin miş, fuarda 450 liralık bir paviyon alındört bin yıl önce Mısırda malum ve makmıştır. Bu vesile ile Ticaret Odası ta rafından Sıvasın iktısadî durumunu bul olduğunu, meşhur Fir'avun İkinci gösterir bir de broşür neşredilmiştir. Ramzes'in bile oğlunu sünnet ettirdiğini Fuarda Sıvasın yegâne ve meşhur ha söyliyenler ellerindeki vesikalara rağ lılarile mamulât ve mahsulâtı teşhir e men bir yana bırakılırsa bu işi İbraniledilecektir. rin icadı saymakta hiç de hata yoktur. O milletin tohumu olarak tanılan İbrahiYedi yerinden yaralamış min seksen yaşında iken kendi kendini Fenerde oturan Belediye tahsil şu sünnet ettiği rivayet edilmekte ve bu amebesi veznedarlarından Emin oğlu Faik, bir buçuk aydanberi beraber yaşadığı liyenin sekiz günlük erkek çocuklara yaCemileyi birdenbire kaybetmiş, fakat pılmasına Tanrı namına lüzum gösterilevvelki gün Cemileyi görünce nereye diği de Tevratta okunmaktadır. îsa, dogıttiğini sormuştur. Cemile: ğar doğmaz sünnet edilmiş olduğu halde « Bursaya...> «Ben bu eziyeti ümmetimin selâmeti naCevabını verince Faik fena halde si mına çektim, kendilerini kurtardım» dinirlenmiş ve bıçağım çekince genc ka yerek hıristiyanları sünnet külfetinden isdını yedi yerinden yaralamıştır. tisna etmişse de islâm dininin bu işi hayırlı ve sıhhate faydalı görmesi üzerine o Melikeyi ta içinden sevindirmişti: dinin nüfuzu altında kalan Mısırdaki hı Sahi mi söylüyorsunuz? ristiyan kıptilerle Habeşliler İbranî an'a Birkaç kere, kendiliklerinden gele nesine devam etmişlerdir. Fakat İbrahimcek, sizinle konuşacaklardı. Fakat zevci den İsaya ve son Habeş İmparatoruna niz sık geldikleri için, belki rahatsız ede kadar bu ameliyeye uğrıyanlarda kan boşanması denilen şey vukua gelmemis riz, diye, çekindiler. Melike, bu: «Belki rahatsız ederiz, olacak ki tarihte bir şikâyet sesi yok. diye, çekindiler!» in manasını, hemen Bari bizde de bu iş için bir yaş seçilse anlamıştı. Çünkü bu: «Belki kocanı kıs ve düğünlerdeki kahkahaların bazan da kanırsm» demekti. Genc kadın, bundan olsa feryada çevrilmesine sed çekilse? M. TURHAN TAN korkmadığını hissettirmek istedi: Ne zaman gelirlerse, memnun o lurum. Kocam da bulunacak olsa, ne ehemmiyeti var? Hemşire Sabahate gülerek baktı: Hiç kıskanc değilimdir. Ne bilsinler! Değil mi ya? Evet. Melike, susmuştu. Hemşire Sabahat: Öğleden sonra, bahçeye çıkalım mı? diye sordu. Peki. Öğleden sonra Melike, kahverengi ekose etek üzerine açık lâciverd süveterin! giymişti; hemşire Sabahatle yanyana bahçeye çıktılar. Ön bahçenin riavası, arka bahçenin havasından, iklim değişmiş gibi farklıy dı. . iArkası parl Zincirlikujrudaki hâdise Geçenlerde Zincirlikuyu civarmda bir genc kızın Kenan admda biri tara fından tecavüze uğramak üzere iken jandarmalar tarafından kurtarıldığım yazmış ve buna tekaddüm eden anlarda ikisinin civardaki Sabriye aid kazino da bir müddet eğlendiklerini yazmıştık. Sabriden aldığımız mektubda mevzuubahs kimselerin kazinosuna uğrama dıkları bildirilmektedir. Amerika, Brezilyaya gemi vermekten vazgeçiyor Vaşington 15 (A.A.) İyi haber alan mehafilden öğrenildiğine göre, Arjantinin takındığı vaziyet üzerine, Brezilya'ya harb gemileri vermek projesi hemen hemen kat'î surette terkedilmiş.tir.