13 Âğustos İ937 CUMHURİYET Çocuk Masalları Ağustos böceği Bir ağustos böceği En çok iki ay öter!... Sonra çatlar göbeği, Böyleçe ömrü biter!.. Bahçede varsa çınar Gitmezler başınızdan: Hepsi dallara konar, Öterler bir ağızdan!.. Bu sesleri dinlerken İnsanın bası şişer!... Bereket versin, erken Çatlayıp yere düşer!.. Uçmaz, etmez hareket; Faydasız bir böcektir!.. Duymuşsunuzdur elbet: Tenbelliğe örnektir!.... Yazuı bütün geceler Duyulur onun sesi!.. Fakat kendisi söyler, Gene dinler kendisi!.. * Onu benzetirim ben Otüyorken boş yere: Sözü dinlenilmiyen Cahil gevezelere!... PRENSES «PEMBE GÜL» Japon efsanesi Evvel zaman içins, kalbur saman inde Japon İm aratorunun karde güneş mabudesile k'lenmiş ve izdivacırınm senesine bir ızlan dünyaya gelıışti. Büyüdükçe gü elleşen bu kızın to.uklanna kadar uanan koyu siyah açları, badem gibi ekik kara gözleri, smerle san arasın|aki teninin üstün leki hafif kızıl yanakları dillere destan Imuştu amma, onu Japon halkından göen bir kimse yoktu. On beş, on altı see annesi güneş mabudesinin sarayında liçbir yere çıkmadan yaşamış ve babası »nun ismini «Pembe Gül» koymuştu. ^ünkü Japonyada bilirsiniz ki yanaklan :ırmızı insan milyonda bir değil, belki nilyarda birdir. Böyle mütemadiyen kapanıp kalmakan içi sıkılan genc kız arasıra pencere len dışanya uzanır, pembe yüzü ve omn etrafını çerçeveliyen gür saçlarile >ir peri kızı şeklinde karşısında uzanıp ;iden hududsuz denizlere ve onun üze ine yer yer serilmiş adalara, sol sahilde:i sık ve karanlık ormana, sağ sahildeki .arlı dağlara bir rüyada imiş gibi bakar, >ilmediği, tanımadığı o yerlerde yaşıyan • e birbirlerile serbest ve hür görüşen deikanlılan, genc kızlan gıpta ile düşü ıürdü. Bir gu"n gene böyle pencereden bakarcen saraym önünden beş çifte şık bir kaak içinde geçen amcazadesi Prens Holeri'yi gördü. Prens Hoderi İmparato un oğlu ve Veliahddi. Güzel prens o iakikada o derece hoşuna gitti ki derhal ;an ve gönülden âşık oldu, onunla evleııp mes'ud bir yuva kurmağı aklına koyiu. Güneş batmaga yaklaşıp da ortaîık •cararmağa başlaymca «Pembe Gül» a /aklarının ucuna basa basa odasından ;ıktı. Uzun koridorları ihtiyatkârane geçti ve sonsuz merdivenlerden hiç tıkırtı yapmadan indi, rıhtıma çıktı. Ortada ne bir kayık, ne bir sandal, hiçbir şey yoktu. Denizi nasıl geçip sol =ahile varacaktı. Birden yaşından umulmıyan bir cesaret gösterdi. Küçücük a vaklannı köpüklü dalgalann üstüne ha fifçe bastı. Baktı ki, onlarda bir kırılma ve dağılma alâmeti yok. Kendini koyuverdi. Dalgalar hafif sallantılarla ağır ağır onu sol sahile götürdüler. Fakat o zamana kadar, annesinin saraymdan bir saniye bile çıkmamış olan genc kız kendisini korkunc tabiat karşısında yapayalnız bulunca heyecandan titremeğe başladı. Ne yapacaktı? Hemen koşup sazların arasma saklandı. Kalbi çarparak, vücudü rutubetten donarak, gözleri yaşlar, boğazı hıçkmklar içinde yere kapandı. Olduğu yerde uyuya kaldı. İşte Prenses «Pembe Gül» ün saraydan ilk kaçtığı gece bu şelcilde geçti. Ertesi sabah şafakla beraber aglannı, sakladığı yerden almağa gelen bir balıkcı sazlar arasmda aym on dördü gibi güzel bir kızm uyumakta olduğunu görünce yanına yaklaştı. Evvelâ, süt rengi ipekîen elbisesini tatlı tatlı okşıyarak onu uvandırmak istedi. Fakat sonra başka bir *ıkre kapıldı. Onu sahilde uyumuş kalmış deniz kızlarmdan biri zannetti. Haberi Dİmadan yakalayıp evine götürecek o 'ursa Okyanuslar hâkiminin hazinelerini mlmak için işine yaramak ihtimali olduğunu düşündü. Ağmı gerip üzerine atlı e onu bir balık gibi kıskıvrak yakaladı. Pembe Gül birdenbire uyanıp da kenlisini ağın içinde görünce hem korktu, lem de şaşırdı. Sonra akhnı başına top'adı. Balıkçıya yalvardı, yakardı. Fakat bu ricalannın hiçbirine ehemmiyet vermi ven fena yürekli adam onun ellerini a vaklannı bağlayıp kayığından getirdiği bir hasır sandığm içine tıktı. Tabiî böyle güpegündüz onu kulübesine nakledemez di. Geceyi beklemeğe mecburdu. Lâkin bu arada da boş duracak değildi ya.. O günkü nafakasını tedarik etmek için denize açıldı. MCMLE&ETLİME ÇOCUKLAR.. FAYDAÜ BTLGÎLER \ Markoni Geçen ay içinde dünyanın en büyük kâşiflerinden, telsiz telgraf ve radyo nun mucidi Markoni öldü. 1874 sene sinde doğmuş olduğuna göre, 63 yaşında idi. Bu adama nasıb olan en büyük saadet, keşfettiği şeyin en mütekâmil safhasının da gene bizzat kendi tara fmdan vücude getirilmiş olmasıdır. Bu, az bir mazhariyet değildir. Çünkü hiç bir kâşif böyle bir saadete ermemiştir. Meselâ buhar kuvvetini bulan adam başka, tatbikatına giriş başkadır. Elektriği keşfeden başka ve onun muhtelıf sahalardaki tekâmülünü temin edenler de başkalarıdır. Halbuki Markoni rad yoyu hem keşfetmiş, hem de bizzat çalışarak ıleriletmiştir. Kâşifin babası İtalyan ve annesi İrlandalı olduğundan çocukluk ve genclik zamamnı İtalyada İ 1 İ Prenses bu dar hapisanenin içinde mütemadiyen ağlıyor ve hıçkırıyordu. O sırada hasır sandığın yanından geçmekte olan bir beyaz fare ağlama seslerini duyunca merak edip sepetin içine girdi. Kendisi bir zamanlar periler arasında yaşamış olduğu için harikulâde kuvvet lerden bazılarına sahibdi. Genc kızın ellerini ayaklannı bağlıyan ipleri dişlerile kesti, ikisi birden karanlık ormanın içine doğru kaçtılar. Artık kimse tarafından görülemiye ceklerinden emin bir yere gelmişlerdi. Orada berrak bir kaynak vardı. Kenarına çöktüler. Beyaz fare Prensese başından geçen macerayı anlatmasını teklif etti. O da sergüzeştini iptidasmdan sonuna ka dar hikâye etti. Küçük hayvan o vakit başını kaldırıp ciddiyetle kıza baktı: Prens Hoderi'yi tanıyorum, dedi, sana onun sarayını gösterebilırim. Fakat oraya gidebilmek için Yeşil nehri geç mek ve «Beyaz Cadı» ma sihirU arazisini aşmak lâzımdır. Bunlar da pek kolay şeyler değildir. Kendinde büyük bir kuvvet ve cesaret hissediyor musun? Prenses sevgilisini gözünün önüne getirerek: Evet! cevabını verdi. Pekâlâ, o halde ben de sana yardım ederim. Yeşil nehri bekliyen muhafız benim eski düşmanlarımdan biridir. Onü nasıl aldatmak kabil olacağını bi lirim. Fakat «Beyaz Cadı» ya gelince onu sen yenmeğe çalışacaksın! Prenses ayağa kalkarak: Gidelim! dedi. İkisi birden esrarlı ormanm dar pati kasında ilerlemeğe başladılar. Birden yılankavi kıvnlan zümrüd renginde «Ye şil nehir» göründü. Sulan tıpkı bir ok gibi hızlı akıyordu. Geçilmesi imkânı olan yerde de suratsız bir ihtiyar bekçilik ediyordu. Bu ihtiyarın adı SozuBaba idi. Vazifesi nehirden geçmek istiyenle rin elbiselerini soymak, kendilerini çırçıplak ormana salıvermek. Bu suretle üşü yüp hastalanmalanna, belki de neticede ölümlerine sebeb olmaktı. SozuBaba'ya doğru yaklaştıkları zaman beyaz fare Prensese: Hemen şu sazlığa dal, dedi, orada incelerinden kopanp kendine bir manto ör.. İhtiyann bir gözü kördür. Saz renginde olunca seni gönnez!.. Mantonun Örülmesi yarım gün kadar sürdü. Pembe Gül onu giydi. Beyaz fare de Prensesin saçmın büyük topuzunun içine saklandı. Bu suretle ikisi de Yeşil nehri geçtiler. Öbür sahilde geniş bir nefes aldılar. Tehlikenin biri atlatılmıştı. Fakat «Beyaz Cadı» nm malikânesi de epey korkuncdu. Herşey sükun, her taraf kar ve buz içindeydi. Sakız beyazı renginde bir çarşaf alabildiğine uzayıp gidiyordu. Güneş mabudesinin kızınm minimini çıplak ayaklan mosmor olmuş, vücudü tiril tiril titriyordu. Beyaz fare de donacak bir hale gelmişti. Topuzun arasindan arasıra başını çıkarıp bakıyor ve Prensesi teşvik edecek sözler söylüyordu. Cesur Pembe Gül, her adımda ayağına çiviler, dikenler batıyormuş gibi acılar duymasma rağmen ilerlemekten geri durmuyordu. Ona bu kudreti ve kuvveti veren nihayet bir an gelip Prens Hoderi'ye kavuşmak ümidiydi. Akşama doğru kar sahrası baştanbaşa geçilmiş gibiydi. Fakat şimdi ası] «Beyaz Cadı» nın bizzat oturmakta olduğu malikânenin yanında bulunuyorlardı. Prenses birdenbire titredi. Beyaz fare topu zun en karanlık köşesine sokuldu. Çün kü yer, gök beyaz, köşk beyaz, herşey N. R. İngilterede gürbüz çocuklar sergisinden bir köşe.. Yavrulardan bir tanesi sabırsızlanmış, asabileşmiş ağlıyor.. Oteki tıpkı bir büyük adam gibi onu susturmağa çalışıyor. Imerakh şeyter) Hardervar banyo yeri Çoğunuz bilirsiniz ki Hindlilerin meşhur mabudlan Vişnu ve Siva'nın mu kaddes emirlerinden biri de mutakid insanların arasıra hem maddî, hem de manevî surette temizlenebilmeleri için Ganj nehrinde banyo etmeleridir. Mabudların bu emrine itaat eden ekseri Hindliler, nehrin 30 bin nüfuslü Hardervar kasabasının önünden geçen kısmını tercih ederler. Çünkü orada meşhur Gangadvvara mabedi vardır. O mabedin geniş mermer merdivenlerınin nihayetine de Vişnu'nun büyük hey Bilmeceyi çözenler geçirmiş, ilk tecrübelerini orada yap mış, sonra İngütereye gitmiş, en büyük faaliyetıni orada göstermiş, Markoni şirketinin genel direktörü olmuş, İn giltere ve İtalya Kralları tarafından kendisine asalet unvanı verilmiş, sayısız üniversitelere fahrî profesör seçil miş, 1909 senesinde fizik Nobel mükâ fatını kazanmıştır. Ölümüne yakın son günlerde, 11 temmuzda fahrî reis olduğu tkısa dalgalar kongresi> nde yeni bazı keşiflerini bildirmek üzere hazırlanıyordu. Bu kon gre Viyanada toplanıyordu. Fakat tehlikeli bir angine'e tutuldu ve 20 temmuzda öldü. Markoni bugünkü çocuklara ve genclere emsalsiz bir nümune olacak bir şahsiyettir. Hepiniz insaniyete onun gibi ebedî bir yadigâr bırakmağa çalış • malısınız! kelinin ayağı dayanmıştır. Bilhassa her on iki senede bir gelen büyük dinî bayramda burada banyo etmek ve sonra da Vişnu'nun ayağını öpmek çok sevabdır. Onun için o bayranılarda ve gerek banyo yerinde, gerekse mabudun ayağmın bulunduğu merdi venler civarmda polisin mühim ihtiyatkârane tedbirler almasma rağmen biı çok kavgalar, itişmeler, kakışmalar olur, hatta insanlar yaralanır, bazan yüzlerce kişi ölür. Ekseriya birbirini sev miyen kabile efradı bu karışıklıktan istifade ederek yekdiğerlerinden intikam almaya kalkarlar.. Garib ve cahilâne bir ibadet tarzı doğrusu! beyazdı. Bunların ortasında beyazlar giyinmiş, bembeyaz yüzlü «Beyaz Cadı», JukiOma mabudesi balkonda görünmüş, sonra birden dışarıya doğru uzanmış, vücudile karşıdaki bütün ufku kapamıştı. Gecilecek hiçbir nokta kalmamıştı. Fakat Prenses gene soğukkanlılığını muhafaza etti. Tam «Beyaz Cadı» nın belinin olduğu noktaya doğru pervasız ilerleyince, korkunc hayal bir tipi fırtı nası arasında ortadan kayboldu. Prens Hoderi'nin oturduğu Takaçiho sarayının yolu artık serbest ve açıktı. Pembe Gül, kenardaki kaynakta donmuş, kanamış ve yaralanmış ayaklannı yıkayarak biraz kendine gelebildi. On dan sonra bol ay ışığınm altında panl panl parlıyan saraya doğru ağır ağır yürüdüler. Takaçiho sarayının kapısına vardık ları vakit gün doğmak üzereydi. Bahçedeki yeni çiçek açmış kiraz ağaclarile ve etrafı lotüsler süslü havuzların arasında yapılmış bir kameriyenin altında Prens Hoderi sabah kahvaltısmı içiyordu. Pembe Gül, hemen içeri girip sevgilisinin boynuna atıldı. Muhafızlar koşup kızı yakalamak istediler. Fakat Prens de kayıktan Pembe Gülü görmüş ve sev mişti. Hemen ertesi gün nikâh kıyıldı. Onlar muradlarına erdiler ve beyaz fareye de saraylarında güzel bir köşe verdiler. Bilmeceyi doğru çözenlerden bize fotoğraf gönderenlerin resimlerini bas mıya devam ediyoruz. Fakat burada resmi çıkmak mutlaka hediye kazanmış olmaklığa delâlet etmez. Mükâfat ka zananların isimleri her aym ilk haftasmda neşrolunan büyük listeye yazılır. Soldan sağa sıra ile: 1 Vize ilk okul 48 Yılmaz Yalın kılıç. 2 Bursa orta okul 976 Vedad. 3 Bursa Cumhuriyet köşkünde İs mail kızı Vuslat Bekler. 4 44 üncü ilk okul Celâsin Asena. 5 İstiklâl lisesi 334 Enver. 6 Konya Altınçeşme ilkmektebi Hatice Mihriban Oynen. 7 İran mektebi talebesi 79 Rıza. 8 Kırklareli Postane bitişiğinde 1.8 No. da Halil kızı Huriye. 9 Konyada Fıtnat Oskay. 10 Elmalı ilk okulu 17 numaralı Nevpare Güven. 11 Beyoğlu 29 uncu ilk okul 22 Mehmed Ali Kaşar. 12 Yedıembıya mahallesi Nane sokağı No. 3 Kemal Fahri. 13 Tekırdağ Seyhanpaşa ilk okulu 1088 Elmas Erdoğan. 14 Deniz komutanlığı eıradından Ayancıklı Salih Ahmed Ertürk. 15 İstanbul Erkek lisesi 154 Adnan. 16 Urfa Vatan ilk okulu 275 Hikmet Özdemir. 17 Çemberlitaş Evkaf sokağı No. 6 Nihad Alemdar. 18 Üsküdar Paşakapısı 20 nci ilk okul 38 Fahri. Diş fırçasını kim icad etti? Şemsiye gibi diş fırçasını da icad eden bir İngılizdir. 1781 senesinde bu keşfi yapmıştır. O zamana kadar dişlerini temizlemek istiyenler bu işi bir değneğin ucuna sardıkları bir bez parçasile yapıyorlardı. Mister Addis ismindeki bu adam bir tuvalet eşyası dükkâmnın sahibi idi. Bir Çinlinin dişlerini temizlemek için küçük bir fırça kullandığıru görünce, bundan ilham alarak ilk diş fırçalanm vücude getirdi. Fakat ilk zamanlar kimse rağbet göstermedi. Sonra yavaş yavaş sade İngilterede değil, bütün dünyada kullanılmıya başlandı. C Ağustos bulmacası J Baba ve ogul Yukarıkı ievhadakı maın şekıllerimn sol taraftaki en aşağıya tesadüf eden kalın siyah çizgiliden başlıyarak her birinin içine öyle harfler yerleştiriniz ki neticede sıra ile aşağıya yazdığımız kelimeler meydana çıksın. Her kelimen'n son harfi çift çizgüi mainlerin içine isabet edecek ve ayni harf kendisinden sonra gelen kelimenin ilk harfini teşkil edecektir. Bir kumaş, nazik olmıyan, bir coğ rafya tabiri, cakalı, bir malı hile ile kıymetinden fazla satmaklık, elbise, uzuvlarımızdan ikisi, vücudümüzde dolaşan su, şeref ve haysiyet, her zaman içtı ğimiz. Bu bulmacayı doğru halledenlerden birinciye beş lira, ikinciye iki lira, üçüncüye münasib kıymetli bir hediye takdim olunacak ve diğer yüz kişiye de muhtelif mükâfatlar verilecektir. Ce vabların ağustos sonuna kadar «Cum huriyet Gazetesi Çocuk Sahifesi> adresine gönderilmesi lâzımdır. Geç kalanlar hediye alamazlar. Bilmeceyi doğru çözenlerden bize fotoğraf gönderenlerin resimleri de sıralan geldiği vakit gazeteye basılır.