CUMHURİYET 28 Temmnz 1937 RADYO Rn aksamki progyam J Bütün kasaba halkı onu «Müdür Bey» diye tanırdı. Bu unvanm kendisine nereden geldiğini bilen yoktu. Sekiz sene evvel, güniin birinde, kalabahk ailesi, bir konak dolduracak kadar ev eşyası, hiz metçileri, uşaklarile buraya gelmiş; bahçeli, büyük bir konak yavrusu satm almış, yerleşmişti. Mütekaid, büyük bir memur, zengin bir tacir, yahud bir irad sahibi olması ihtimali vardı. İlk zamanlar, kasaba halkı ona verecek bir isim bulamamış, fakat, konağa öteberi almak için hergün çarşıya çıkan uşak, ondan bahsederken «Müdür Bey» tabirini kullanmağa başlayınca, kasabada herkes onu bu unvanla tanımıştı. Bu kadar zengin, bu kadar ehemmiyetli bir adamın, şehirleri bırakıp bu kasabaya çekilmesine mana veremiyenler, hatta bunda şüpheli bir sebeb sezenler, uşağın ağzını araya araya nihayet bu merakla rmdan da kurtulmuşlardı. «Müdür Bey», çok sevdiği oğlunun veremden ölmesi üzerine dünyasma küsmüş, bu yabancı muhite çekilmişti. «Müdür Bey» altmış yaşlannda, uzun boylu, yakışıklı bir ihtıyardı. Solgun yü zünü çerçeveliyen beyaz sakalı, solukça fakat zeki gözleri, ve bu gözlerine taktığı altın gözlüğile, taşıdığı unvanı gerçekten iyi temsil ediyordu. Yürüyüşünde, konuşuşunda, gülüşünde, bir asalet, bir kibarhk hissediliyor, bütün şahsından, muhitine bir büyüklük havası yayılıyor du. Kıyafeti, kendine mahsus ve eskiye aid bir kıyafetti. Yaz kız, bayağı günlerde olduğu gibi resmî günlerde de dizkapaklarından aşağı kadar inen bir redingot, ve mevsimine göre, pikeden veya yünden beyaz bir yelek giyerdi. Kunduralarından kıravatlarma, şemsiyesinden paltosuna kadar herşeyi, ona bir ihtişam, bir heybet verecek şekilde hesablanmış, ölçülmüştü. Çarşınm üstbaşmda görünür görün mez, sokaktan geçenlerde, dükkânlan nın önünde duran esnafta, herkeste bir hareket görülür; herkes onu selâm lamağa hazır mütevazı bir vaziyet alırdı. Ve «Müdür Bey» altm saplı bastonuna dayanarak, etraftan gördüğü bu kendi kendine peyda olma hürmet ve tazim tezahürlerine bir kat daha heybetli bir tavırla, sağa sola selâm vererek geçer gi derdi. Kasabada pazar kurulduğu bir gündü. «Müdür Bey» bermutad altın saph bastonunu sallıyarak ve altın çerçeveli gözlüğünün arkasından etrafı süzerek, pazar yerinden geçiyordu. Iki keçeli esnaf, her attığı adımla pazar yerine bereket saçı yormuş gibi gurur ve azametle ileriliyen bu büyük adamm güzergâhında, fırtına dan iğilip kalkan otlar gibi baş kestikçe «Müdür Bey» kimine selâmla, kimine mültefit bir tebessümle mukabele ediyordu. O sırada, bir dükkânın önünde, alışverişlc meşgul müşteri kalabalığı arasm dan yaşlıca bir kadın başını çevirip ona baktı ve kalabalığm içinden birdenbire sıynldı, ona doğru ileriledi. Yaklaştı, yüzüne baktı, tanıdı ve müthiş bir kahkaha koyuverdi. Bütün başlar kadından tarafa döndü, sonra, bütün gözler «Müdür Beye» çevrildi. Muhterem ihtiyar, yıllardanberi derin bir hürmet gördüğü bu muhitte, sebebsiz ve manasız yere, birdenbire böyle ağır bir muameleye maruz kalmaktan fena halde sıkılmıştı. Gülen kadın, «Müdür Beyin» yüzüne, kahkaha şeklindeki bu hakareti savurduktan sonra tekrar kalabalığm arasına karışmış, kaybolmuştu. «Müdür Bey», adımlannı gayriihtiyarî hızlandırarak evine döndü ve bir ay kadar kendisini gören olmadı. Kahkaha hâdisesi azçok unutulduktan sonra ilk defa evinden dışan çıktığı gün, «Müdür Bey» kendisine selâm verenlere karşı eskisinden biraz daha mültefit davranmağa başlamıştı. Tebessümlerinde daha cömerd, yürüyüşünde, konuşuşunda, tavırlannda daha az mağrur görünüyordu. Kasaba halkı, kahkaha hâdisesini bir müddet, sonu gelmiyen bir dedikodu mevzuu yapmış, sonra unutmuştu. Fakat, «Müdür Bey» yüzüne bakanlann gözlerinde, bir yarı istihza manası sezmekten kendini alamıyordu. On beş gün sonra, gene bir pazar günü, bir buçuk ay evvelki hâdise aynen, fakat bu sefer daha sürekli ve daha hain bir şekinde tekerrür etti. «Müdür Bey» pazar yerinden geçerken, ayni kadın, gene ka labalık içinden sıyrıldı, ihtiyara doğru ileriledi ve evvelkinden daha çmgıraklı bir sesle, uzun bol bir kahkaha attı. Kahkaha devam ediyor, kadın güldükçe, «Müdür Bey» renkten renge giriyordu. Olduğu yerde kalmış, adım atamamıştı. Kadın, etraftan yavaş yavaş toplanan meraklılann hayret dolu gözleri önünde, «Müdür Beyin» yüzüne baka baka dakikalarca güldükten sonra nihayet sustu ve ihtiyar, yürümekten ziyade sürüklenen adımlarla, sarsak sarsak evinc döndü. O gece birdenbire hastalandı ye ertesi günden itibaren, vakitsiz bunamaya ben zer bir hale düştü. «Müdür Bey» çocuklaşmıştı. Dört yaşında bir çocuk gibi tepiniyor, ağlıyor, bağırıyor, papara istiyordu. Bu kepazeliği örtbas etmek istiyen ev halkı, ne yapacaklarını şaşırmış bir halde, «Müdür Beyin» istediği paparayı getirip önüne koyunca, bu sefer, ellerini dirseklerine kadar tabağa daldınyor, baştan aşağı paparaya bulanıyor; ağzına burnuna, yüzüne gözüne papara sürüyordu. Bu hal tam üç ay, yani «Müdür Beyin» ölümüne kadar devam etti. Içtimaî vaziyeti «Müdür Beyle» herhangi bir alâkası bulunmasına ihtimal verdiremiyen o yabancı kadının kahkahasındaki mana nasıl esrarla örtülü kaldıysa, ihtiyarın vakitsiz bunama hastalığı neticesinde çocuklaşıp papara istemek şeklinde tezahürler göstermesi de öylece muamma halinde kalmıştı. Bu muam mayı çözmek istedim ve kasabada hemen hiç kimsenin tanımadığı bu kadının evini araya araya güçlükle buldum. Biribirile münasebettar olduğunu tahmin ettiğim kahkaha hâdisesile papara meselesi hak kında kadın bana şunlan anlattı: Ben İstanbulluyum. Elime geçen pek az para ile yaşamak güç olduğu için buranın ucuzlğundan istifade ederim fikrile geldim, yerleştim. Hayatta çok sıkıntı, çok mihnet çekmiş bir kadınım. İstan bulda iken, bir tarihte, yoksulluk, beni lüks bir randevu evinde hizmetçiliğe kadar sürüklemişti. O evde, her tabakadan, bilhassa yüksek smıftan pek çok adam gördüm. En şayanı dikkat olan nokta, bu adamlardan çoğunun, o eve, zevk için, nefsanî duygulannı tatmin etmek için değil de, daha başka bir duygunun sevkile gelmeleri idi. En kibar, en yüksek zan nedilenleri, orada, kendi kendilerinin nazannda sukut etmek, kendi kendilerini hakarete, zillete maruz görmek istiyen bir tarzda hareket ederlerdi. Bu tarif edil mez ruhî haleti tamamlıyan birşey daha vardı; bu adamlar, o evde kapanıp kal dıkları müddetçe, zekâları sönmüş, şu urları, idrakleri bulutlanmış, gözlerinin önüne görünmiyen bir perde çekilmiş gibi, körden farksız oluyorlardı. Heyecanlı bir haber Sinema yıldızı Jean Harlow kocasmı mı öldürmüş? Geçenlerde ölen sinema yıldızı Jean Harlow'un kocası Paul Bern bundan beş sene evvel, esrarengiz bir tarzda ölmüş ve bu ölüm o zaman, bütün Amerikada pek çok heyecan uyandırmasına rağmen, bir türlü aydınlatılamıyan bir muamma halinde kalmıştı. O zaman, Paul Bern'in ölümünde karısının mühim bir rolü olduğunu iddia edenler bulunmuşsa da bu iddianın doğruluğu meydana çıkmamış ve hâdise intihar şeklinde tefsir edilerek kapatıl mıştı. Paul Bern'in çok samimî bir dostu olan Myriam Holt, şimdi, hakikati aydınlatmak istediğini söyliyerek Paul Bernin ölümüne dair bütün bildiklerini bir makale halinde neşretmiştir. Myriam Holt, Jean Harlow'un kocasını istemiyerek öldürdüğünü iddia et mekte ve hâdiseyi şöyle anlatmaktadır: «Paul Bern'in ölümü akşamı, kan koca arasında şiddetlice bir kavga çık mıştı. Kavga o dereceye geldi ki, Jean Harlow, öfkesini yenemiyerek dolaba koştu ve orada her zaman dolu olarak duran rovelveri aldı, kocasına çevirdi. Maksadı her halde onu öldürmek değil, sadece korkutmaktı. Fakat Bern, onun elinden silâhı kapmak istediği zaman rovelver ateş aldı ve Bern vurularak yere yuvarlandı. Şayet Paul Bern o akşam, mutadı hilâfma biraz sarhoş olmasaydı kavga bu feci şekilde bitmiyecekti. Kan koca, o gece, Jean Harlow'un babasımn evine yemeğe davetli idiler. Kavga tam» so kağa çıkacakları sırada başlamıştır. Bern'in ahçısile oda hizmetçisi o esnada itmiş bulunuyorlardı. Kavganın cinayetle neticelenmesi üzerine Jean Har low korkudan kendini sokağa atmış, kapıyı bile kapamağı akıl etmeden kaçmıştı. Paul Bern, evinde ölü olarak bulun duğu zaman, yanıbaşında bir de mek tub ele geçmişti. Bu mektubda, Bern, karısma karşı işlediği caniyane suçtan dolayı af dileyor ve bu suçu temizlemek çin yegâne çarenin intihar olduğunu söylüyordu. Jean Harlow, istintak esnasmda, hâkimin bütün ısrarlarına rağ men bu caniyane suçun ne olduğunu söylememiştir. Büâhare, bazı kimseler, mektubundaki yazınm Paul Bern'in el yazısı olmadığını, mektubun, müretteb bir mektub olduğunu iddia etmişlerse de müddeiumumî üzerinde müessir olamamışlardı. Jean Harlow, itirafta bulunup kavga sahnesini olduğu gibi anlatsaydı, belki de beraet ederdi. Halbuki böyle hareket etmemiş, elinden bu kaza çıktıktan sonra deli gibi babasımn evine koşmuş, orada bütün dostları toplanarak müşa vere etmişler ve bu intihar rivayetini asni etmişler, sahneyi tertib etmişler, Paul Bern'in de muvazenei akliyesi bozuk bir adam olduğu iddiasını ortaya atmışlardır. Bütün hakikat bundan ibarettir.> Fransesca Gaal Ameri Sinema gökünü aydınla< kada filmler çeviriyor tan büyük yıldızlar Fransesca Gaal «Paprika» filmile birdenbire parla dıktan sonra «Veronika», «Bahar şar kısı», «Sokak kızı» ve saire gibi kordelâlarile bütün dünyada büyük bir mu vaffakiyet temin eden Macar artisti Fransesca Gaal birkaç ay evvel Ame rikan filim âmillerinden biri tarafından Holivuda götürüImüşKir. Fransesca Gaal Avrupada da filimlerinin ekserisini Universal Amerikan şirketi namına yapıyordu. Binaenaleyh Macar artistini Yenidünyaya nakleden kuvvetin ayni şirket olması çok muhtemeldir. Fransesca Gaal, tanınmış rejisör Cecil B. De Miliein onyedinci ve onsekizinci asırlardaki Amerika korsanlannın hayatını tasvir eder şekilde vücude getirmekte olduğu filimde rol alacaktır. Bu kordelâda Fransesca Gaal'den maada, Fredrich March, Dorohy Lamour, Henry Wilcoxon da oynıyacaklardır. Sekiz seneliklerılen Silvia Sidney Bir Amerikan gazetesi sinema gökünü aydınlatan büyük yıldızlann orada ne zamandanberi ışık saçmakta olduklarına dair bir istatistik yapmış ve ş,u neticeyi ele geçirmiştir: Charlie Chapline ve Harold Lloyd yirmi üç«r senelik birer san'at mazisine sahibdirler. Ronald Colman 17, Wüliam Powell 16 senelik sinema aktörü dürW. Adolph Menjou 1922 den, Greta Garbo 1924 tenberi m^şhurdurlar. Onar senelik san'at mazisine sahib o lan artistler de şunlardır: Joan Craw ford, Constance Bennett, Edmond Low. Victor Mac Laglen, Douglas Fairbanks Junior, Wallace Beery, George O'brien. Carol Lombard'ın fazla demokratlığı Stüdyoda bir filim çevriliyordu. Ma kiyajcı, Carol Lombard'ın kulağına yapıştırılmış olan küpelerin düşmek üzere olduğunu gördü. Artistin yanına yakla şarak: Madam, dedi, müsaade ederseniz küpelerinizi tekrar ıslatayım! Dündü, aksesuvarcıdan bir leğen istedi. Carol Lombard: Zahmet etmeyiniz, suya hacet yok, cevabını verdi, biraz tükürükleyiniz, kâfi! Cuma günleri gelen bir müşteri vardı ki, evin, bütün öteki müşterilerini solda sıfır bırakırdı. On senedir oranm gedikli bir müşterisiydi. Çok kibar, çok zengin, çok cömerd bir adamdı. Evdeki müstahdemlerin hepsi ona karşı derin bir hürmet gösterirlerdi. Bu zat, haftanın daima ayni gününde eve gelib de kendisine tahsis edilmiş olan odadan içeri girince derhal değişir, ayaklarını yere vurarak haykırmağa, dadısını çağırmağa başlardı. O zaman, dadı kıyafetine giren bir kadın odaya gelir, ona, dolabda hazır duran kısa pantalonlu çocuk esvabını giydirir; tekerlekli iskemlesine oturtur; önüne bir çanak koyardı. Sonra, bir köşedeki mangalın üstünde, çocuğun, tepine tepine istediği papara pişerken, sahte dadı, çocuğun boynuna göğüslüğünü bağlar ve onu tıpkı minimini bir çocuk avutur gibi şımartıcı lâflarla avutmağa çalışırdı. Nihayet papara pi şer, bu sakalh bebeğin önüne konur ve ikinci bir curcuna da o zaman başlardı. Çocuk, paparayı beğenmez, çanağı yerden yere vurur, üstüne başına döker, saPariste yeni bir grev kalının ucundan, saçlarının dibine kadar başlangıcı paparaya bulanırdı. Onun bu hareketleParis 27 (A.A.) Parîs mezbaharine mâni olmamak için emir vardı. Da larında bir grev hareketi teressüm etmedı, çocuğu iskemlesinden kaldırır, üstünü başmı temizler, beşiğine yatınr, uyutur ğe başlamıştır. Amelenin üçte ikisi işlerini du. bırakmışlardır. Çocuk, iki saat yuduktan sonra uyan dığı zaman, artık çocukluğundan tecer rüd etmiş, eve geldiği zamanki ciddî, vakur, kibar zat şeklini almış bulunurdu. Uyandıktan sonra yanına kimse girmezdi. Bilhassa yalnız bırakılırdı. Kendi kendine giyinir, kimseye görünmeden ve ken disini kimse görmeden çıkar, giderdi... Işte o paparayı yapan ve yediren dadı bendim, sakalh çocuk da «Müdür Bey».. Nakleden: HAMDl VAROĞLV ( Raimu'nun gururu Meşhur Fransız artisti Raimu sade kudret ve kuvveti san'atkâranesile değil, ayni zamanda cimriliği ve fazla gururile de maruftur. Geçenlerde Paris kahvelerinden birinde birkaç kişi oturmuşlar Raimu ile konuşuyorlar, tiyatrodan ve sinemadan bahsediyorlardı. Bunlardan biri bir aralık: Ben, dedi, Fransada iki artisti beğenirim! Raimu adamın isim zikretmesine meydan vermeden sordu: Öteki kim? Petersburg'un beyaz geceleri Fransızlar, Rus edibi Tolstoy'un meşhur eseri «Kreutzer Sonate» dan iktibas ederek vücude getirmekte oldukları fil min ismini «Petersburg'un beyaz gece leri» ne çevirmişlerdir. Buna sebeb Almanlann da ayni zamanda ayni eseri Mevlid kordelâ haline getirmeğe başlamış olmaRahmetli Babıâli Evrak müdüru Bay landır. Almanlann filminde baş rolü Rifat Okayın ruhuna cuma günü öğle namazından sonra Kadıköy Osmanağa Lil Dagover, Fransızların filminde baş rolü Gaby Morley oynamaktadırlar. camisinde Mevlid okunacaktır. Sekizer senelik sinema artisti olanlar şunlardır: Claudette Colbert, Silvia Sidney, Barbara Stanwyck, Robert MODN gomery, Ann Harding, Carol Lombard. Marlene Dietrich'in şöhretinin Ame • rikadan başlıyarak bütün dünyaya ya yılması yedi senelik bir iştir. Warner Bayter 15 senelik, Myrna Loy 12 senelik, L/>retta Young 10 se • tıelik artisttirler. Shirley Templ ise dört senedenberi beBu akşam şehrin muhtelif semtlerlnda yaz perdede görünmektedir. nobetçi olan eczaneler şunlardır: Istanbul cihetindekiler: Eminönünde (Hüseyin Hüsnü), Beyazıd. da (Belkis), Küçükpazarda (H. Hulusi), Eyübde (Mustafa Arif). Şehrcmlninda * Janette Mac Donald «Fierfly» is (Hamdi), Karagümrükte (Fuad). Samat « minde bir filim çevirmeğe başhyacaktır. yada (Erofılos), Şehzadebaşında (Asaf), • Bu kordelâda kendisine Allan Jones, Aksarayda (Etem Pertev), Fenerde (Vi • Wasren William, Henry Daniele arka tali), Alemdarda (All Rıza), Bakırköyda (Hilâl). daşhk edeceklerdir. Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde (Galatasaray), Bos • • * Paul Morand'ın meşhur eserinden tanbaşmda (Garih), Galatada Topçuiar iktibas olunan «Kogu'nun Ölümü» is caddesinde (Hidayet), Taksimde Kurtulus mindeki filmin çevrilmesine başlanmıştır. caddesinde (A. Galopulo), Maçka cadde • • Kordelânın mevzuu bir balet artistinin sinde (Feyzi), Kasımpasada (Vasıf), Hasköyde (Barbut), Beşiktaşta (Nall HaUd), hayatı etrafında cereyan etmektedir. Sarıyerde (Asaf). Eserin musikisi Chopin'in parçalarından Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakller: Üsküdarda (İttihad), Kadıköyde Esküs^ alınmıştır. kele caddesinde fSotiryadls), Yeldeglrme* Amerikada yapılmakta olan «Eski ninde (Üçler). Büyükadada (Şinasl Rıza)* Şikago» filmi o şehrin tesisine ve nasıl Heybellde (Halk). büyüdüğüne aid malumatla karıştınlmış bir macerayı tasvir etmektedir. Başrolde Taşoz adasmda orman Tirone Povver ve Alice Foye oynuyor yangını lar. Atina 27 (Hususî) Taşoz adasi * Tahiti'de «Zevk Kadmlan» adınormanlarında çıkıp üç gün devam ettik* da bir filim çevrilmiştir. Kordelâ sırf haricî manzaralar ahnabilecek yerlerde ten sonra söndürülen büyük yangın ne * çevrilmiştir. Bu güzel memleketin şarkı ticesinde 5000 dönüm orman kül olmuş larına ve danslarına pek iyi bir makes ol tur. ISTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 hava« dis 13,05 muhtelif plâk neşriyatı 14 son. 18,30 plâkla dans musikisi 19,30 konferans: Beyoğlu Halkevi namına Nizameddin Nazif (Sulhun mübeşşiri Türkiye) 20 Nezihe ve arkadaşları tarafmdan Türls musikisi ve halk şarkıları 20,30 Omer Rıza tarafmdan arabca söylev 20,45 Bimen Şen ve arkadaşları tarafmdan Türk mu sikisi ve halk şarkıları, saat ayarı 21.15 orkestra 22,15 ajans ve borsa haberleri ve ertesi gunun programı 22,30 plâkla sokn lar, opera ve operet parçaları 23 son. VİYANA: 18,05 karışık yayın 18,20 ŞAN VE MTJSIKI 19,10 karışık yaym 20,30 MUSI « Kİ 21,45 VİYANA HALK MUSİKİSİ i 22,15 MUSİKİ 22 45 LITVANYA ŞARKIt LARI 23,15 muhtelif haberler 23.35 gramofon. BERLİN: 18,05 ODA MUSİKİSİ 18,45 hikâye, gramofon, gunün akisleri 20,25 MUSİKİ 21,05 haberler 21,15 EĞLENCELI MUSİKİ 23 05 hava, haberler, spor 23.35 DANS MUSİKİSİ. PESTE: 18.05 konuşma, gramofon, konferans « 20,05 OPERET YAYINI 22.3S haberler 22.55 ÇİNGENE ORKESTRASI 23,35 Pİ. YANO KONSERİ 24,15 haberler, grarcofon. haberler. BÜKREŞ: 19,05 ORKESTRA KONSERİ 21,05 gramofon 21,40 PIYANO KONSERİ 22.15 şarküar 22,35 hava, haberler, spor 22 50 GECE KONSERİ 23,50 fransızca ve almanca haberler. BELGRAD18,25 KONSER, ŞARKHAR 19,55 konferans, gramofon. ulusal yaym, haberler * 21.05 KORO KONSERİ 22,05 mizah, haberler. gramofon. ' LONDRA: 19,05 ORKESTRA KONSERİ 20,05 haberler ve saire 20,35 karışık yayın 21.50 piyes 23.05 haberler ve saire 23 30 DANS ORKESTRASI 24,35 hava ve saire 24,45 gramofon. PARİS rP.T.Tl: 18 05 gramofon. ftonuşma 19 05 PİYA* NO KONSERİ, SARKILAR 19.35 gramofon. haberler. eglenceli yavın, radyo fantezisi 22,35 ODA MUSİKİSİ 23,35 haberler, hava. ROMA: 18,20 ODA MUSİKİSİ 18 55 kansık yayın 21,45 KARIŞIK MUSİKİ 22,05 O PERET YAYINI 24 05 haberler, hava 24.20 DANS MUSİKİSİ. NÖBETÇİ ECZANELER Bir iki satırla.. muştur. * Errol Flynn'in başrolü oynamış olduğu «Yeşil Ziya» filmi Avrupada gencler ve çocuklar muhitinde iyi bir tesir bırakmıştır. * Gene bir sessizin canlandırılması.. Augusto Lenina vaktile büyük alkışlar toplamış olan «Beyaz Esire» filmini yeniden çevirecektir. Zahire Borsasmdaki vaziyet Dün İstanbula 485 ton buğday, 58 1/2 ton arpa, 30 ton çavdar, 30 ton kepek, 49 ton un, 80 ton mısır, 3 ton peynir, 11 ton kaşer, 10 ton yapağı ve 33 ton da zeytinyağı gelmiştir. İstanbuldan harice birşey gonderilmemiştir. Dün İstanbul Borsasmda şu fiatlara satışlar olmustur: Buğday yumuşak 6,14 kuruştan 6,33 kuruşa kadar, sert 15 çav darlı 5,35 kuruştan 6 kuruşa kadar, kızılca 6.225 kuruş, arpa çuvallı 4,25 kuruş, arpa dökme 4,10 kuruş, çavdar 4,24 kuruştan 4,25 kuruşa kadar, san mısır 4.20 kuruştaıı 4,25 kuruşa kadar, kuşyemi 9,075 kuruştan 9.08 kuruşa kadar, Anadolu yapağısı 55,20 kuruş, Trakya yapağısı 65 kuruş, beyaz peynir 25.20 kuruştan 27,30 kuruşa kadar, kaser peyniri 44 kuruş. Dün yabancı borsalarda su fiatlara alivre satışlar olmustur: Buğday 5 49 kuruştan 6,50 kuruşa kadar, arpa 5.11 kuruş, mısır 3.85 kurus. ketentohumu 8,29 kuruş, iç fmdığı 94,74 kurus. Filistinin taksimi Irakta da protesto edildî Dalai Lama tenasüh etmiş 1933 kânunuevvelinde Lhassa'da ö len Tibet ruhanî hükumet reisi Dalai Lama'nm, Ku Ku Nor vadisi çiftçile rinden birinin oğlu olan iki buçuk yaşında bir çocukta tenasüh ettiği resmen haber verilmektedir. Bu tenasüh iddi ası, Dalai Lama partisinin nüfuzunu hiç şüphesiz takviye edecektir. Bu parti, Tibette, umumiyet itibarile, Ingiltere taraftan bir siyaset takib etmekle tamnmıştır. Mevlidi Nebevî Tüccaranı mutebereden merhum Sadıkzade Bay Ruşenin ruhuna ithaf edilmek üzere temmuzun yirmi sekizinci çarşamba günü İstanbulda Yenicamide öğle namazından sonra Mevlidi Nebevî okutulacağından merhumu seven akraba ve dostlarile arzu buyuran ihvanı dinin de teşriflerini rica ederiz. Sadıkzade merhum Bay Ruşen ailesi HALK OPERETÎ Perşembe ak§amı Heybeliada İskele kazinosunda PİPİÇA Operet 3 perde Cuma akşamı Yeniköy Aile bahçesinde Cumartesi akşamı Bebek Belediye bahçesinde Bir kadın bayıldı Dün öğle üzeri, Cağaloğlunda Şeref sokağmda 2 No. lı evde oturan sucu Saimin eşi Hatice çocuğunun bezlerini yıkarken birdenbire bayılmıştır. Kadıncağız, civardaki eczacmm ihti mamı sayesinde ayıltılmıştır. Yapılan muayene sonunda Haticenin sıcaktan bayıldığı anlaşılmıştır. Filistinin taksimini protesto etmek üzere Bağdadda tertib edilen mitinglerden iki manzara. İ